-
1.
+12014 yılında bütün insanlığın tek bir derdi vardı... Kahve içmek, dans etmek,bol bol eğlenmek,
internet aracılığıyla sosyal platformlarda podyumlarda yürürcesine yediklerini, içtiklerini diğer insanlara göstermek.
Hayvanları evlerinde hapsetmek ve onlara sahip olmak, evlerine alamadıkları fakat onlar için sevimli birer nesne olmaya devam eden vahşi hayvanlarınsa sadece fotoğraf ve videolarını yolluyorlardı birbirlerine yine internet aracılığıyla.
Milyonlarca insanın içinde bulunduğu şehirlerde herşeyden şikayet edip duruken insanlar,
insanlığı nasıl yok ettiklerinden haberleri bile yoktu...
Yüzyıllardır devam eden sessiz din savaşları orta doğuda sessizliğini bozmuş ve gerçek savaşlara neden olmuştu.
Ta ki tüm bunlar olurken sessizliğini koruyan, biyolojik silahlar ile ses bulan yeni ev sahipleri insanlığı tekrar susturup
dünyaya el koyana dek...
isimlerini insanların birbirlerini yok etmek için icat ettiği nesnelerden biri olan "mermi" adlı kelimeden alıyorlardı,
çünkü nörotoksin içeren zehirleri ısırdıkları noktada adeta mermiyle vurulmuşçasına bir acı oluşturur,
birkaç saatten sonraysa ısırılan bölge paralize olur ve tremorlar ortaya çıkardı... -
2.
0Emily ve Mercan gördükleri manzara karşısında şok olmuşlardı, keşif ekibinin
neredeyse tamamı yaralıydı ve ölüler vardı. Anlaşılan dışarıda yolunda
gitmeyen şeyler vardı.
— Babam! Babama yardım edin! Yaralı ve çok kan kaybediyor!
Tanıdık bir sesti bu, Mercan kim olduğunu görmek için kalabalığı yararak
meydana ulaştı.
— Oh hayır, bu Gökhan... Hey! Gökhan! Bırakda bu işi sıhhiye ekibi halletsin.
Elinden birşey gelmez!
Gökhan yerde yatan babasını sımsıkı kucaklayarak yalvarıyordu.
— Baba... Lütfen... Beni... Bırakma... Tek başıma kalmak istemiyorum!
— Oğlum... Annen onsuz idare edebildiğimizi bilseydi inan çok mutlu
olurdu... Şimdi mutlu olma sırası bana geldi oğlum... Ben olmadan devam
etmelisin.
— Hayır baba yapamam! Kanamanı durdurabilirim!
Gökhan elleriyle babasının kopuk bacağına baskı uyguluyordu, parmaklarının
arasından fışkıran sıcak kan alnındaki teri silmek için elini alnına
zütürdüğünde tüm yüzünü kırmızıya bulamıştı.
— Hayır oğlum, çok fazla kan kaybettim. Artık beni kimse kurtaramaz. Bana
bir söz vermeni istiyorum..
— Evet baba! Baba! Lütfen! Nolur gitme!
Babası ağzından kan tükürerek son kez oğlunun gözlerinin içine baktı ve;
— Yaşa!
Gökhan gözlerinden akan yaşlar kandan boyanmış yüzünde damlalar halinde
süzülüyordu. Gökhan'ın ağzından tek bir kelime bile çıkmadı. Dizlerinin üstüne
çökmüş ve boş gözlerle gökyüzüne bakıyordu. Ve bir anda haykırmaya
başladı;
— ÖLDÜRECEĞiM! HEPiNiZi ÖLDÜRECEĞiM! LANET OLASI YAPIŞKANLAR!
BiRTANENiZ BiLE KURTULAMAYACAKSINIZ! KAFALARINIZI KOPARTACAĞIM!
Profesör Gökhan'ı rahatlatmaya çalışıp elini omzuna koydu;
— Gökhan...
— Rahat bırak beni!
— Bak... Eğer konuşmak istersen...
— Sana beni rahat bırak dedim!
Gökhan bir anda Profesörün üstüne çullandı ve ona var gücüyle vurmaya
başladı. -
3.
0— Hey! Sakin ol çocuk! Kötü bir niyetim yok!
— Sana defol git dedim buradan!
— Tamam Gökhan..Bu sana iyi hissettirecekse...
Mercan Gökhan'ın yanından uzaklaşıp Emily'nin yanına doğru yürümeye
başladı. Emily Mercan'ın şişmiş yüzünü görünce panikleyerek ;
— Ne oldu!
— Gökhan... O..Hep sorunlu olmuştur zaten, sadece ona yardım etmek
istiyordum...
— Kahraman olmak sana göre değil Mercan, hadi yiyecek birşeyler alıp eve
gidelim.
— Bu akşam da misafirim olacaksın galiba?
— Seni bu halde bırakacak değilim herhalde.
— Hadi o zaman akşam olmak üzere, güzel bir yemek yapmak için vaktimiz
daralıyor.
Mercan ve Emily 91. Koloni'de yetiştirilen sebzelerden birer porsiyonluk alıp
yemek yapmaya başladılar. Mercan, 91. Koloni'nin Kuzeydoğu kısmında kalan
konutlardan birinde yaşıyordu. Penceresinden surların dışında göz
alabildiğince uzanan bir orman manzarası uzanıyordu, tehlikeli ve vahşi bir
orman... Ölümcül.
— Hey! Yemek hazır!
— Geliyorum Emily.
Mercan, Emily yemek hazırlarken çalışma notlarına bazı küçük eklentilerde
bulunuyordu. Henüz kimseye okutmadığı bu bilimsel verilerin dünyayı
değiştirip eski haline döndürebileceğine inanıyordu.
— Bugünlerde de tek bulunan sebze domates.
— Şansımız varsa yakında daha lezzetli yemekler yiyebileceğiz.
— Evet ama... Keşif ekibinin başına gelenleri sen de gördün. Kolonide
durumlar pek de iyiye gidiyormuş gibi görünmüyor...
— Orasıda öyle... Yılda birkaç kere böyle ciddi saldırılara maruz kalıyor keşif
ekibimiz. Yıllardır üstesinden gelmeyi başardı, şimdi de başaracaktır.
— Yapışkanlar yılın bu dönemlerinde daha aktif oluyorlar, sanırım sıcak
iklime daha çok yatkınlar.
— Haklısın, tüm bunlardan önce sadece ekvatoral iklimlerde yaşadıklarını
biliyorum.
— Herneyse, yapışkanların yemek masamıza da girmesini istemeyiz heralde..
Mercan ve Emily yemeklerini yedikten sonra geçmişleri hakkında konuşmaya
başladılar. -
4.
0— Emily, neden kolonini bu ülkede seçtiğini hala söylemedin bana...
— Sanırım artık bunları konuşmanın vakti geldi Mercan.
— Bak.. Eğer zor olacaksa... Anlatmak zorunda değilsin. Öylesine sormuştum.
— Hayır. Artık birilerinin bilmesi gerekiyor. Hakkımda bilmediğin bir gerçek
var Mercan.
— Nedir?
— Ben... Daha doğrusu babam... Babam yüzünden geldim buraya...
— Anlamadım, babanın bir asker olduğunu ve savaşta öldüğünü söylemiştin?
— Özür dilerim Mercan... Bu zamanlarda kolay kolay güvenemiyorsun
insanlara...
Mercan Emily'nin ona güvendiği gerçeğini öğrendikten sonra ilk defa
dışarıdaki tehlikeyi unutmuş, sanki eski günlere dönmüştü. Bir an aklından
bunların hiçbiri olmadan önce tanışsalardı ilişkilerinin gidişatının nasıl
olabileceğini geçirdi. Herşey daha güzel olurdu herhalde. Güzel bir et sote
yiyip yanında kırmızı şarap içerken hayal etti kendilerini, çakırkeyifliğin verdiği
rahatlığı özlemişti. Yarın ölme riskinin olmadığı zamanlardaki gibi sevmek
istiyordu artık insanları. Birkaç yıl öncesine kadar profesyonellikten uzak, hala
annesini kaybetmiş bir çocuk gibi geziyordu ortalıkta.. Duygularının varlığını
reddedip hayatına devam etmesi gerektiğini anladığı anda Emily gibi birinin
karşısına çıkıp onu bu denli değiştirmesi, herşeyi daha berbat hale
getirebilirdi...
— Mercan?
— Ah... Pardon dalmışım..
— Bak Mercan, babam senin de tanıdığın oldukça ünlü bir bilim adamıydı.
— Daha açık konuşmalısın ...
— Mercan... Dave Rose... O benim babam..
— Hadi ama şakanın yeri değil, ciddi ol lütfen.
— Mercan...
— Ah... Sen.. Gerçekten?
— Evet...
— Emily, bunu daha önce neden söylemedin bana?
— Sence insanlar bunu öğrense bana nasıl davranırlar Mercan? Hiç düşündün
mü bunu!
— Evet ama... Beni o insanlarla aynı kefeye koymaman gerekirdi.
— Dediğim gibi, sana güvenmiyordum...
— Güvenmeni sağlayacak birşey yaptığımı hatırlamıyorum Emily.
— Bazen birşey yapmana gerek kalmaz Mercan...
Emily yeşil gözlerinde ki umutlarla Mercan'a bakıyordu. Omuz hizasında olan
kırmızı saçlarını kulağının arkasında topladı ve Mercan'a sarılıp onu öptü -
5.
0Mercan kalbinin ne kadar hızlı attığını fark etti ve Emily'e aşık olmuş
olabileceğinden korkarak kendini geri çekti. Aşk... Bu zamana layık birşey
değildi. Kendisinin bile zar zor hayatta kaldığı bu dünyada daha fazla
sorumluluk demekti...
— Şey... Emily... Ben... Yapamam...
— Ö-Özür dilerim.. Haddimi aştım.
— Bak, benim biraz uzanmam gerekiyor. Lütfen yanlış anlama.
— Peki... Yinede özür dilerim.
— Sorun değil Emily. Özür dilemeni gerektirecek birşey yapmadın.
Mercan dün gece kanepede uyumanın verdiği rahatsızlığın etkilerinden
kurtulmuştu bir anda yatağına uzandığında, temiz bir yatağı vardı.
Mahvolmuş dünyaya göre oldukça temizdi yatağı. Hatta güzel de kokuyordu.
Fakat çok fazla tanıdık değildi bu koku. Sanki yatmadan önce de bu kokuyu
alıyordu. Emily'nin kokusu olmalıydı bu,nede olsa dün gece Mercan kanepede
uyurken Emily onun yatağında uyumuştu... Mercan kendini engellemenin
verdiği mutsuzlukla gözlerini kapatıp dinlenmeye başladı. Bu sırada Emily
pencerenin karanlık manzarasına bakıp düşünüyordu...
"Belkide ona güvenmekle hata ettim, ona babamın kim olduğunu
söylediğimde hemen değişiverdi. Artık beni görmek bile istemiyor, gitsem iyi
olur galiba... "
Emily sofrayı toparlayıp, incin evi birazcık temizledikten sonra çantasını
toparlayıp gitmek için kapıya doğru ilerledi. Tam kapıyı açacakken omzuna bir
el değdi.
— Emily
Emily arkasını döndüğünde Mercan'ı gördü karşısında, topladığı uzun saçları
ve çenesinin altından uzun uzadıya giden sakalları ile karşısındaydı Mercan.
Oduncu gömleğinin en üst iki düğmesi hariç bütün düğmeleri iliklenmişti.
Mercan'da Emily'nin çekici bulduğu birşey olmalıydı. Kalbi çok hızlı atmaya
başlamıştı ikisinin de...
— Emily, söylediklerim için özür dilerim. inan bana bunun baban ile ilgisi
yoktu. Sadece, seni kaybetme korkusu ile yaşamaktansa hiç kazanmamanın
daha iyi olacağını düşünmek gibi bir hata yaptım. Özür dilerim Emily, galiba
ikimiz de bu duyguları hissetmeyi hakettik.
Mercan Emily'nin kırmızı, titrek dudaklarını öptü ve ona sarıldı. Herşeyin hızlı
bir şekilde yok olmaya başladığı ve kolonilerin pislikten geçilmediği bu
zamanda Mercan Emily'nin güzel kokusunu doyasıya içine çekti. Aralarındaki -
6.
0karşı konulamaz bu his onları kontrol ediyordu adeta. Emily Mercan'ın
gömleğinin ilikli olan düğmelerini de birer birer açmaya başladı. Mercan
Emily'nin elinden tuttu ve onu yatak odasına doğru tutkulu bir şekilde
zütürdü.
...
Sabahın ilk ışıkları ile uyanmışlardı, akşamki yemekden arda kalan
malzemeler ile güzel bir kahvaltı yapıp okula doğru yola çıktı Mercan ve
Emily. Suratlarında anlamsız bir gülümseme vardı ikisininde.
O sırada 91. Koloni'de hayat normal bir şekilde devam ediyordu, olağandışı
hiçbir şey yoktu. Koloninin kuzey ve doğu kısmındaki yerleşimciler genellikle
orta yaşlardaki sivillerdi, hepsinin birer mesleği vardı. Daha merkezi
noktalarda ise keşif ekibinde çalışanların yakınları yaşıyordu. Dışarıdan gelen
işe yarar herşeyi yerleşim bölgelerinde evlerinin hemen altında açtıkları
tezgahlarda takas edebilecekleri işe yarar nesneler ile takas ediyor, ekonomik
faaliyetlerde bulunuyorlardı. Merkezin hemen altında, 91. Koloni'nin
surlarının en güneyindeyse askeri birliklerin cephanelikleri ve orduevleri
vardı. Koloninin batısındaysa uzun yıllardır koloniye hizmet eden, koloninin
kurulmasında büyük emekleri olan yönetici olarak adlandırılabilecek insanlar
vardı. 15 yıllık bir koloni olan 91. Koloni çok zor şartlar altında kurulmuştu.
Yöneticilerin aldıkları kararlar sayesinde birçok kez büyük tehlikelerden
kurtulmuştu 91. Koloni.
Mercan sınıfına girdiğinde Gökhan hariç herkesin sırasında oturuyor
olduğunu gördü;
"Günaydın çocuklar, bugün daha önce işlediğimiz bir konuyu biraz daha
ayrıntılı bir şekilde ele alacağız... Duymayı pek sevmediğimiz bir isim olan
Dave Rose hakkında konuşacağız bugün"
Sınıftaki öğrencilerin içini bir huzursuzluk kaplamıştı, içlerinden biri;
— Profesör, neden o lanet adamı defalarca dersimize konu ediyorsunuz,
bence adı bile anılmaması gereken biri.
— Sakin ol Burak, eğer bu konu seni rahatsız ediyorsa derse katılmak zorunda
değilsin, tıpkı arkadaşın Gökhan gibi... Sahi, nerede o?
— Artık yüzünü görmek istemediği insanlar olduğunu söyledi Profesör. Okulu
bırakacakmış.
— Ah..Onun adına üzüldüm. Zor zamanlar geçirdiğini biliyorum fakat okulu -
7.
0bırakmak... Doğru bir karar verdiğini düşünmüyorum.Bu konu hakkında
konuşamaz mısın onunla?
— Denerim Profesör, ama geri döneceğini sanmıyorum. Bilirsiniz çok inatçı bir
çocuktur.
— Bilmem mi... Babasının ölümünden sonra kendini ne denli bir boşluğa
soktuğunu hayal bile edemiyorum... Neyse, bu tür konuları sınıfta
konuşmamak gerek. istersen dersten sonra daha ayrıntılı bir şekilde
konuşabiliriz, tabi derse katılacaksan...
— Tabiki katılacağım Profesör. Sadece görüşümü belirtmiştim, tabiki
katılacağım derse.
— Sen çalışkan bir öğrencisin Burak. Kendini geliştirmen konusundaki
çabalarının karşılığını ileride alacağını düşünüyorum.
"Evet, şimdi derse dönüyorum. Dave Rose bildiğiniz üzere 2014 yılında
yaşanan facianın en büyük sorumlularından biridir, yaptığı biyolojik silahın
yan etkileri araştırılmadan kullanıma sokulması sonucu oluşan facia dünyayı
şu anki haline getirmiştir. Bu durumdan her ne kadar memnun olmasakta
Dave Rose oldukça iyi bir bilim adamıydı... "
Profesör Mercan dersini anlatırken son söylediği cümleyi kafasında şu şekilde
tamamlamıştı;
"iyi de bir baba mıydı acaba?"
Derse devam etti Profesör.
"Şimdi size bu bilim addıbının bilim dünyasına katkılarını ve kullandığı
teknikleri anlatacağım... "
Dakikalar geçerken Profesör Mercan'ın gözüne sürekli birbiriyle bakışan Elmir
ve Irmak takılıyordu.. Bunu her ne kadar doğal karşılasa da dersi dinleyen
diğer öğrencilerin dikkatlerini dağıtıyorlardı, müdahale etmesi gerekiyordu.
—Elmir, son anlattığım konudan ne anladın?
—Iııı..Şey..Dave Rose varmış... Iııı biyolojik... Neydi o ya... Silah..
—Peki o zaman sorunun cevabını Irmak'tan dinleyelim.
Irmak utancından dolayı kızaran yüzünü saklamak için başını sıraya doğru
eğdi ve sessizce;
— Dinlemedim...
— Dinleyin çifte kumrular, burası bir aşk yuvası değil.
Profesör Mercan saatine bakıp tekrar Irmağa doğru döndü;
— Zaten ders için ayrılan süre bitmek üzere, dilerseniz dışarıda bakışmaya
devam edebilirsiniz. Ama bu durumu sınıfıma sokmanızı istemiyorum -
8.
0Anlaşıldı mı ?
— Peki Profesör...
— Elmir?
— Haklısınız Profesör.
Mercan sınıftan çıktığı anda herkes Irmak ve Elmir'e imalı bakışlar atıyor,
bazıları Profesör Mercan'ın da kullandığı çifte kumrular lakabını kullanıyordu
onlara karşı. Bu durumdan rahatsız olan Irmak ve Elmir utançlarından
hiçbirşey söyleyemezken bir ses yükseldi sınıfın ortasından.
— Rahat bırakın onları! Kim demiş bu devirde aşk yaşanmaz diye!
Gökhan'ın en yakın arkadaşı olan Burak'tan geliyordu bu ses, en çok Irmak ve
Elmir olmak üzere herkes şaşırmıştı bu duruma. Burak, Elmir ve Irmak
haricindeki herkes çıkmıştı sınıftan birkaç dakika içinde... Elmir Burağa
seslendi;
— Hey
— Efendim?
— Neden yaptın bunu?
— Kim olsa aynı şeyi yapardı dostum, yaptıkları doğru birşey değil.
— Ama sen-
— Gökhan'ın yakın arkadaşıyım değil mi ?
— Evet... Onu demek istemiştim.
— insanların ne dediğine aldırmayın, yaşamak istediğiniz gibi yaşayın. Yapmak
istediklerinizi yapın. Tıpkı benim az önce yapmak istediğim şeyi yaptığım gibi.
Elmir, Irmak ve Burak da sınıftan çıktıktan sonra Burak hiçbirşey söylemeden
hızlıca uzaklaştı onlardan. Elmir Irmak ile birlikte yürüyebileceğini düşündü.
— Hey.. Iım... Beraber yürümek ister misin?
— Olur tabi, ama fazla gecikmemem gerek. Annem fazla korumacı olabiliyor
dışarısı konusunda.
— Hak veriyorum annene, aynı bölgede oturuyoruz sanırım. Seni görüyorum
sık sık oralarda.
— Kuzey yerleşkesinde mi oturuyorsun sen de?
— Evet, ailem ile birlikte. Bilirsin, fazla konut yok kolonide.
— Anlamıyorum, bunun neresi sorun ki?
— Şey... Eski zamanlarda, yani çok önce. Bizim yaşımızdakiler ailelerinden
ayrılıp farklı şehirlerde yaşarmış. Biraz rahat geliyor bana, rahatı severim.
— Evet, rahatı sevdiğini fark edebiliyorum fakat bundan sonra sınıfta o kadar
rahat olmamalıyız bence... -
9.
0— Sahi.. Haklısın. Hiç hoş değildi bize öyle bakmaları. Fakat kafama takılanTümünü Göster
başka bir konu var...
— Burak mı ?
— Evet... Sence neden yardım etti bize? Hemde Gökhan'ın en yakın arkadaşı o.
— Aslına bakarsan Burağı çok fazla tanıma fırsatım olmadı ama iyi biri
olduğunu biliyorum.
— Bana da iyi biriymiş gibi geldi. Fakat nasıl desem... Garipsedim bu durumu...
Şehrin surları ardındaki gri duvarların önünden yürürken, bazen birbirlerine
yaklaşıyordu Elmir ve Irmak. Irmak'ın siyah uzun saçları esen tatlı rüzgarda
uçuşuyor ve Elmir'i güzelliğiyle hayretler içerisinde bırakıyordu. Elleri birbirine
çarpınca hemen kendilerini geri çekip, susuyorlardı utançtan. Kuzey
konutlarına varmalarına birkaç dakika kala Elmir'in içini gıdıklayan bir soru
vardı. Zaten yarım yamalak olan cesaretinden biraz topladı ve Irmağın bir
deniz gibi derin ela gözlerine bakarak;
— Irmak...
— Efendim Elmir?
— Biz.. Daha sık görüşmeli miyiz sence?
— Daha çok görüşmeyi ben de isterdim ama zaten hergün okulda birbirimizi
görmüyor muyuz?
— Evet... Ama nedense bana yeterli gelmiyor.
— En iyisi bu konu hakkında biraz düşünmek, ne dersin?
— Haklısın derim.
— işte benim evim burası, seninki biraz daha ileride galiba?
— Eh... Sayılır, yalnızca birazcık ötede.
— Öyleyse sana iyi yürümeler Elmir, bu konu hakkında düşüneceğimden emin
olabilirsin.
O sırada, Gökhan sessiz evinde, boş duvarların arasında pencereden dışarı
bakıyordu. Elmir ve Irmağı yan yana görmüştü fakat yüzündeki tek kas bile
hareket etmemişti, tepkisiz biri olmuştu babasının ölümünden sonra. Evden
dışarı hiç çıkmamış, kimseyle konuşmamıştı. Babasının kopuk bacağından
fışkıran kanlar gözünün önünden gitmiyordu, nereye baksa babasını görüyor.
Onu bu hale getiren yapışkanları düşünüyor. Onların hepsini öldüreceğine
dair yemin ediyordu kendi kendine. Bu intikam duygusu onu adeta
çıldırtmıştı, nereye kadar bu şekilde devam edeceği hakkında en ufak bir
bilgisi bile yoktu. Ne pahasına olursa olsun o yapışkanlardan intikdıbını
alacaktı. Kafasında babasının son sözleri durmadan yankılanıyordu ve bu
yankılar onu delirtmeye başlamıştı artık.
Mercan güneşin sıcağından bir an önce kurtulmak için hızlı adımlarla evine
doğru gidiyordu. Tam sokağın sonunda ki köşeyi dönecekken Emily'i gördü ve -
10.
0Sen nabıyorsun burada? Senin evinin tam ters yönde olması gerekmiyor
muydu?
—Evet. Sadece seni görmek istemiştim. O dün gece yaşadıklarımız hakkında
biraz konuşuruz diye ümit ediyordum.
—Konuşuruz, evet, olur ama önce kendimi eve atmam ve serin bir duş almam
gerekiyor!
—Bu konuşmayı bekletmek istemiyorum Mercan, o yüzden duşunu bir an
önce alsan iyi edersin.
Mercan evine girdiği gibi tüm kıyafetlerini etrafa atarak duşa girdi. Emily ilk
defa Mercan'ın evinde yalnızdı. "Etrafa göz atmaktan zarar gelmez herhalde"
diye düşündü. Mercan'ın çalışma odasına girdi ve Mercan'ın uzun zamandır
bahsettiği şu çalışmalarını görebileceğini ümit ediyordu. Tam o sırada Mercan
duştan çıktı ve;
—Emily? Nereye kayboldun? Konuşacağız sanıyordum.
—Hiçbir yere kaybolmadım sadece su içmek için mutfağa girdim o kadar.
—O yüzden mi çalışma odamdan çıktın?
—Şu uzun süredir bahsedip durduğun çalışmalarını görmek istemiştim
sadece.
—Görsen bile birşey anlayacağını sanmıyorum Emily. Henüz tamamlanmış
bile değil zaten. Neyse, konuşmak istediğin konu neydi?
—Babam... Onun hakkında biraz konuşmamız lazım.
—Ne oldu bir sorun mu var?
—Hayır, sadece, o hala... Yaşıyor olabilir...
—Nasıl yani? Tüm dünya Dave Rose'u ölü biliyor, yaşadığını da nerden
çıkardın?
—Emin değilim... Sadece beni buraya gönderirken ileride tekrar
görüşeceğimizden bahsetmişti.
—Yaşıyor olsa bile ondan nefret eden bu kadar insan varken nasıl hayatta
kalmayı başarabilirdi ki?
—Dediğim gibi, bilmiyorum. Çoktan ölmüş bile olabilir...
—Afedersin, seni üzmek istememiştim.
—Yoo, önemli değil. Ben bile öldüğüne inanıyorum. Sadece yaşıyor
olabileceği ihtimalinden bahsetmek istemiştim.
Mercan bir süre bu konu hakkında düşündü. Eğer Dave Rose hala yaşıyorsa
nerede olabilirdi? Yaşanan büyük felaketten sonra herkes onu öldü biliyordu.
Yaşıyorsa yaptığı bu hatayı düzeltmek için mi çalışıyordu? Yoksa o da bütün
insanlar gibi sadece hayatta mı kalmaya çalışıyordu? -
11.
0— Hey, aslına bakarsan. Eğer birgün ortaya çıkarsa, hatalarını telafi
edebilecek fırsatı yakalamış olur bence. Bu kadar yıl geçmesine rağmen kimse
onun yarattığı silahın nasıl bir çalışma biçimine sahip olduğunu ve durumu
tam tersine çevirecek bir şansımızın olup olmadığını bilmiyor.
— Haklısın fakat... Ortaya çıksa bile çok fazla yaşayacağını sanmıyorum, hatta
şu anda bile yaşadığını sanmıyorum.
— Seni anlıyorum Emily, dediğim gibi.. Hala hiçkimse onun neler yaptığını
anlamış değil. Çok yaklaştığını hissedenlerin bile aslında hiçbirşey
bilmediklerine inanıyorum... Dünyayı daha farklı bir şekilde değiştirebilecek
kadar zeki biriymiş baban...
— Peki sen?
— Ben ne?
— Çalışmalarınla ilgisi var mı bütün bu söylediklerinin?
— Ne gibi?
— Bilemiyorum... Uzun zamandır birşeyler üzerinde çalıştığını biliyorum. Başka
ne hakkında olabilir ki?
— Haklısın, işler hayal ettiğim gibi gitmesede biraz araştırma yapıyorum o
konuda.
— Aslında çalışmalarını görmeyi çok isterim Mercan...
— Zaten bunu çalışma odama girmenden anlayabiliyorum.
— Bak, özür dilerim ben gerçekten sadece eve bir göz atıyordum...
— Ah, sorun değil. Şaka yapıyorum. Tabiki görebilirsin çalışmalarımı.
— Teşekkür ederim. Hadi o halde.
Mercan Emily'i evinin sürekli kilitli olan depo bölümüne zütürdü. Kapının
anahtarını boynuna kolye olarak asmıştı. Yavaşça kolyeyi çıkartıp anahtarı
kilide soktu. Kapıyı açmadan Emily'e döndü ve;
— Tepkini gerçekten çok merak ediyorum.
Mercan çalışmalarının bulunduğu deponun kapısını hafifçe araladı. Emily içeri
girdiğinde gözlerine inanamamıştı. Deponun dört duvarını da kaplayan
raflarda en ufak bir yer bile kalmamıştı. Büyük metal bir çalışma masasının
üzerinde açık bırakılmış masa lambası vardı. Masanın üzerindeyse, bir
yapışkanın çeşitli yerlerinden kopartılmış doku örnekleri vardı kavanozların
içinde. Duvarlarda yapışkan anatomilerini gösteren kocaman resimler ve
çizelgeler vardı...
— Umarım bu gördüklerin seni rahatsız etmemiştir Emily.
— Bu işi bu kadar kafaya taktığını bilmiyordum Mercan...
— Kimsenin bilmemesi en iyisi.
— Bana bu kadar güvendiğini de bilmiyordum...
— Senin de bana bu kadar güvendiğini bilmiyordum... -
12.
0— Anlaşılan aramızda karşılıklı olmayan birşey yok.
— Daha fazla incelemek ister misin yoksa dışarı çıkalım mı?
— Ah, bu kadar yeter. Zaten gördüklerimden daha fazlasını anlayabileceğimi
sanmıyorum..
— Peki, o halde birer yeşilçay içmeye ne dersin?
— Aklımı okudun! Hadi çıkalım buradan.
Çaylarını yudumlarken, aslında hem çaylarını hem öğrendiklerini sindiriyordu
Mercan da Emily de. Fazlasıyla karmaşık şeyler öğrenmişlerdi birbirleri
hakkında... Bir süre sessizlik hakim oldu ortama, daha sonra Mercan gülerek;
— Sanırım biraz kafa dağıtmamız lazım, istersen sana gitar çalabilirim?
— Gitar çalabildiğini bilmiyordum, harika olur.
— Müzikle uğraşmak düşünmeme yardım ediyor.
Mercan çalışma odasındaki akustik gitarı eline alarak eski zamanlardan kalma
bir müzik defterinin yapraklarını araladı ve Emily'e çalmayı en sevdiği şarkıları
çaldı...
— Harikaydı!
— Teşekkür ederim... hayatım..
Gökhan artık düşüncelerine hakim olamıyordu, beynini saran intikam
duygusu vücudunu ele geçiriyor. intikam arzusu ile yanıp tutuşan bedeni
sanki Gökhan'ın düşüncelerine aldırmıyor, canı ne isterse onu yapıyordu.
Nedenini bilmediği bir şekilde kolonisinden ayrılmaya zorluyordu kafasındaki
düşünceler Gökhan'ı... -
13.
0devamı gelecek
-
14.
0Olan biteni anlamayan Irmak ve Elmir şaşkınlık dolu gözlerle birbirlerine
bakıyorlardı. Profesör Mercan ve Müdüre Emily "Biz sizi yalnız bırakalım en
iyisi" diyerek yemekhanenin çıkış kapısına doğru yürümeye başladılar.
— Niye güldüler dersin Elmir?
— Hiçbir fikrim yok Irmak, ama bana kalırsa... Biliyoruz.
— Ne demek istiyorsun Elmir?
Elmir utanarak başını öne eğdi ve masum bir gülümseme ile;
— Neyse boşver, daha sonra konuşuruz. Yüzümü yıkamam lazım.
— iyi olduğundan emin misin?
— Beni bu kadar düşünmene gerek yok. iyiyim dedim.
— Ah..Pardon, neyse o zaman. Benimde yapacak işlerim var zaten.
— Görüşmek üzere.
— Görüşürüz.
istemeden de olsa uzaklaşmışlardı birbirlerinden, Elmir içinde bulunduğu
durumdan rahatsız olmuş ve utanmıştı. Hoşlandığı kızın eski sevgilisinin onu
herkesin önünde pataklaması gururunu incitmişti.
— Hey Emily, biraz dışarı çıkmaya ne dersin? Hava almış oluruz.
— Olur, hem seninle yarım kalan bir konuşmamız var.
— Boşver onları şimdi, burada konuşulacak konular değil onlar.
— Peki, siz nasıl isterseniz Profesör.
— Oo yine resmileşmeye başladık anlaşılan Müdüre Hanım.
— Sende hiç şakadan anlamıyorsun be Mercan, hadi gidip merkeze gelen taze
yiyecekler var mı bir göz atalım?
— Tamam Emily, hangi caddeden gitmek istersin?
— Batı konutlarının önündeki caddeden gidersek daha kısa sürede varabiliriz
sanırım.
— Haydi o halde, yola koyulalım.
Emily ve Mercan merkeze doğru yaklaştıklarında neredeyse bütün 91.
Koloni'nin oraya akın ettiğini gördüler, neler olduğunu anlamak için hızlı
adımlarla kalabalığın içine daldılar.
— Neler oluyor dersin Mercan?
— Önemli birşey olduğunu sanmıyorum, keşif ekibi dışarıdan dönmüştür
herhalde.
Emily kalabalığın arasından bir çığlık sesi duydu.
— Hey! Sen de duydun mu?
— Evet, hadi biraz yaklaşalım. -
15.
0Hadi ama, gösteri bitti çocuklar, dağılın!
Çocuklar kendi aralarında konuşarak yavaşça dağıldılar ve bu sırada Elmir
kendini yavaşça toparlıyordu. Mercan Emily'e baktı ve,
— Elmir kendine gelene kadar ona gözkulak olur musun? Galiba Irmak'ın
bana anlatmak istediği birşey var.
— Tamam, burdan sonrasını ben hallederim, sen git konuş.
Mercan ve Irmak yemekhanenin öbür ucuna doğru gittiler. Irmak'ın başı sanki
bir suç işlemiş gibi önüne eğikti.
— Profesör, sanırım bu kavganın sebebini biliyorum.
— Söyleyecekmisin yoksa lafları ağzından cımbızla mı çekmek zorundayım?
— Iııı, biz... Gökhan'la, eskiden... Biraz, anlarsınız ya, yakındık. Arkadaş gibi
değilde-
— Ah, anlıyorum. Olur böyle şeyler kafana takmana gerek yok ama ben hala
neden Gökhan'ın Elmir'e saldırdığını anlamış değilim.
— Elmir ve ben... Sanırım biz birbirimizi.. Yani galiba biz birbirimize...
— Tahmin etmeliydim, şu kıskançlık meseleleri...
— Ama lütfen Elmir'e söylemeyin, bu konu hakkında bu şekilde düşünen tek
kişi ben olabilirim.
— Söylemeyeceğimden emin olabilirsin Irmak, ağzımdan laf çıkmaz. Merak
etme. Hadi bakalım sen de kendine gel biraz, banka soymuş gibi durma orda
öyle.
— Ne? Banka mı?
— Ahhh, şeyi düşün. Elmir ve diğer ailelerin buraya gelmeden önce kaldıkları
87. Koloni'yi. Şimdi orasıyla buranın erzaklarını tek bir yerin tuttuğunu düşün,
sonra isteyen istediği kadar ama bedelini ödemek şartıyla oranın da kaar
edebileceği bir şekilde- Neyse boşver, zaten anlamayacaksın.
Irmak Profesör Mercan'ın söylediklerinden anlam çıkarmaya çalışarak başını
kaldırdı ve Profesöre;
— Birdaha asla banka soymayacağım Profesör!
Mercan olduğu yerde büyük bir kahkaha patlattı ve kıza bakıp
— Hadi Irmak, Elmir'in yanına dönüp durumuna bakalım.
— Peki Profesör, siz nasıl isterseniz.
Irmak ve Profesör, Elmir'in yanına gittiklerinde Elmir'in Bayan Emily'e "Lütfen
söylemeyin efendim!" diye bağırdığını işittiler. Emily kahkahaya boğulmuştu.
Mercan onlara doğru yaklaşırken;
— Anlaşılan aynı sözü verdik bu ikisine Emily!
Diyerek Emily ile birlikte gülmeye başladı. -
16.
0tremor ney lan ?
-
17.
0Mermi karıncaları . 2014 yılında belgesellerde sık sık görülen bu karınca türü oldukça hiddetlenen savaşta
kullanılan biyolojik bir silahın yan etkileriyle insanların yeni birer düşman edinmesine neden oldu,
2037 yılı itibari ile hayatta kalan insanlar tarafından birçok farklı şekilde adlandırılıyorlardı
" Yapışkanlar, tırmanıcılar" gibi bir sürü takma isimleri vardı...
Türkiye'nin Güney kesimindeki uluslararası bir yerleşke olan 91. Koloni'de herşey sıradandı o sabah,
eski püskü kıyafetleri, uzun saç ve sakalları ile post apokaliptik modaya uyum sağlamayı başarmış
birçok insan gibi Mercan Özinci de hayatta kalmak için yerleşkesindeki görevlerini yapmanın yanı sıra gündelik
hayatına devam etmek adına okula gidiyordu. Fazla büyük olmayan 91. Koloni'nin surları arasında olabildiğince hızlı yürüyordu
Mercan, okulunun kapısından içeri adım atmasına yaklaşık on saniye kala büyük bir patlama sesi ile irkildi ve arkasını döndüğünde
gördüğü toz bulutu ile işlerin yolunda gitmediğini hemen anlamıştı. "gibtir !" , kaçışan insanların gittiği yönün tam tersi yöne doğru
koşmaya başladı tabancasını eline alıp, panik hat safhadaydı...
Ona çarpan insanlardan birinin etkisiyle dengesini kaybedip yere doğru düştü ve kafasını çarptı.
Uyandığında 91. Koloni yerle bir edilmiş heryerden dumanlar çıkıyordu. Bütün sokak cesetlerle -
18.
0Bilader alıntı deilse çok iyi başladın şimdiden şuku
-
19.
0anlat ama ben okumam
-
20.
0doluydu, sokağın en sonundaki
evinin çatısındaki yapışkan birini parçalıyor, vücudundan kopardığı parçaları
afiyetle midesine indiriyordu. Ayağa kalkıp, yürümeye başladı. Evine giderken
önünden geçtiği evlerin birçoğu yapışkanlar tarafından talan edilmiş, içindeki
insanlar katledilmişti. Hızlıca evine doğru ilerlerken evinin çatısındaki
yapışkanın artık orada olmadığını fark etti. Kapıdan içeri girdiğinde dairesine
girene kadar birçok parçalanmış ceset gördü. Her ne kadar hiçbiri annesi
olmadığı için sevinse de öldükleri için çok üzgündü..
başlık yok! burası bom boş!