-
26.
0bırakmak... Doğru bir karar verdiğini düşünmüyorum.Bu konu hakkında
konuşamaz mısın onunla?
— Denerim Profesör, ama geri döneceğini sanmıyorum. Bilirsiniz çok inatçı bir
çocuktur.
— Bilmem mi... Babasının ölümünden sonra kendini ne denli bir boşluğa
soktuğunu hayal bile edemiyorum... Neyse, bu tür konuları sınıfta
konuşmamak gerek. istersen dersten sonra daha ayrıntılı bir şekilde
konuşabiliriz, tabi derse katılacaksan...
— Tabiki katılacağım Profesör. Sadece görüşümü belirtmiştim, tabiki
katılacağım derse.
— Sen çalışkan bir öğrencisin Burak. Kendini geliştirmen konusundaki
çabalarının karşılığını ileride alacağını düşünüyorum.
"Evet, şimdi derse dönüyorum. Dave Rose bildiğiniz üzere 2014 yılında
yaşanan facianın en büyük sorumlularından biridir, yaptığı biyolojik silahın
yan etkileri araştırılmadan kullanıma sokulması sonucu oluşan facia dünyayı
şu anki haline getirmiştir. Bu durumdan her ne kadar memnun olmasakta
Dave Rose oldukça iyi bir bilim adamıydı... "
Profesör Mercan dersini anlatırken son söylediği cümleyi kafasında şu şekilde
tamamlamıştı;
"iyi de bir baba mıydı acaba?"
Derse devam etti Profesör.
"Şimdi size bu bilim addıbının bilim dünyasına katkılarını ve kullandığı
teknikleri anlatacağım... "
Dakikalar geçerken Profesör Mercan'ın gözüne sürekli birbiriyle bakışan Elmir
ve Irmak takılıyordu.. Bunu her ne kadar doğal karşılasa da dersi dinleyen
diğer öğrencilerin dikkatlerini dağıtıyorlardı, müdahale etmesi gerekiyordu.
—Elmir, son anlattığım konudan ne anladın?
—Iııı..Şey..Dave Rose varmış... Iııı biyolojik... Neydi o ya... Silah..
—Peki o zaman sorunun cevabını Irmak'tan dinleyelim.
Irmak utancından dolayı kızaran yüzünü saklamak için başını sıraya doğru
eğdi ve sessizce;
— Dinlemedim...
— Dinleyin çifte kumrular, burası bir aşk yuvası değil.
Profesör Mercan saatine bakıp tekrar Irmağa doğru döndü;
— Zaten ders için ayrılan süre bitmek üzere, dilerseniz dışarıda bakışmaya
devam edebilirsiniz. Ama bu durumu sınıfıma sokmanızı istemiyorum -
27.
0Anlaşıldı mı ?
— Peki Profesör...
— Elmir?
— Haklısınız Profesör.
Mercan sınıftan çıktığı anda herkes Irmak ve Elmir'e imalı bakışlar atıyor,
bazıları Profesör Mercan'ın da kullandığı çifte kumrular lakabını kullanıyordu
onlara karşı. Bu durumdan rahatsız olan Irmak ve Elmir utançlarından
hiçbirşey söyleyemezken bir ses yükseldi sınıfın ortasından.
— Rahat bırakın onları! Kim demiş bu devirde aşk yaşanmaz diye!
Gökhan'ın en yakın arkadaşı olan Burak'tan geliyordu bu ses, en çok Irmak ve
Elmir olmak üzere herkes şaşırmıştı bu duruma. Burak, Elmir ve Irmak
haricindeki herkes çıkmıştı sınıftan birkaç dakika içinde... Elmir Burağa
seslendi;
— Hey
— Efendim?
— Neden yaptın bunu?
— Kim olsa aynı şeyi yapardı dostum, yaptıkları doğru birşey değil.
— Ama sen-
— Gökhan'ın yakın arkadaşıyım değil mi ?
— Evet... Onu demek istemiştim.
— insanların ne dediğine aldırmayın, yaşamak istediğiniz gibi yaşayın. Yapmak
istediklerinizi yapın. Tıpkı benim az önce yapmak istediğim şeyi yaptığım gibi.
Elmir, Irmak ve Burak da sınıftan çıktıktan sonra Burak hiçbirşey söylemeden
hızlıca uzaklaştı onlardan. Elmir Irmak ile birlikte yürüyebileceğini düşündü.
— Hey.. Iım... Beraber yürümek ister misin?
— Olur tabi, ama fazla gecikmemem gerek. Annem fazla korumacı olabiliyor
dışarısı konusunda.
— Hak veriyorum annene, aynı bölgede oturuyoruz sanırım. Seni görüyorum
sık sık oralarda.
— Kuzey yerleşkesinde mi oturuyorsun sen de?
— Evet, ailem ile birlikte. Bilirsin, fazla konut yok kolonide.
— Anlamıyorum, bunun neresi sorun ki?
— Şey... Eski zamanlarda, yani çok önce. Bizim yaşımızdakiler ailelerinden
ayrılıp farklı şehirlerde yaşarmış. Biraz rahat geliyor bana, rahatı severim.
— Evet, rahatı sevdiğini fark edebiliyorum fakat bundan sonra sınıfta o kadar
rahat olmamalıyız bence... -
28.
0— Sahi.. Haklısın. Hiç hoş değildi bize öyle bakmaları. Fakat kafama takılanTümünü Göster
başka bir konu var...
— Burak mı ?
— Evet... Sence neden yardım etti bize? Hemde Gökhan'ın en yakın arkadaşı o.
— Aslına bakarsan Burağı çok fazla tanıma fırsatım olmadı ama iyi biri
olduğunu biliyorum.
— Bana da iyi biriymiş gibi geldi. Fakat nasıl desem... Garipsedim bu durumu...
Şehrin surları ardındaki gri duvarların önünden yürürken, bazen birbirlerine
yaklaşıyordu Elmir ve Irmak. Irmak'ın siyah uzun saçları esen tatlı rüzgarda
uçuşuyor ve Elmir'i güzelliğiyle hayretler içerisinde bırakıyordu. Elleri birbirine
çarpınca hemen kendilerini geri çekip, susuyorlardı utançtan. Kuzey
konutlarına varmalarına birkaç dakika kala Elmir'in içini gıdıklayan bir soru
vardı. Zaten yarım yamalak olan cesaretinden biraz topladı ve Irmağın bir
deniz gibi derin ela gözlerine bakarak;
— Irmak...
— Efendim Elmir?
— Biz.. Daha sık görüşmeli miyiz sence?
— Daha çok görüşmeyi ben de isterdim ama zaten hergün okulda birbirimizi
görmüyor muyuz?
— Evet... Ama nedense bana yeterli gelmiyor.
— En iyisi bu konu hakkında biraz düşünmek, ne dersin?
— Haklısın derim.
— işte benim evim burası, seninki biraz daha ileride galiba?
— Eh... Sayılır, yalnızca birazcık ötede.
— Öyleyse sana iyi yürümeler Elmir, bu konu hakkında düşüneceğimden emin
olabilirsin.
O sırada, Gökhan sessiz evinde, boş duvarların arasında pencereden dışarı
bakıyordu. Elmir ve Irmağı yan yana görmüştü fakat yüzündeki tek kas bile
hareket etmemişti, tepkisiz biri olmuştu babasının ölümünden sonra. Evden
dışarı hiç çıkmamış, kimseyle konuşmamıştı. Babasının kopuk bacağından
fışkıran kanlar gözünün önünden gitmiyordu, nereye baksa babasını görüyor.
Onu bu hale getiren yapışkanları düşünüyor. Onların hepsini öldüreceğine
dair yemin ediyordu kendi kendine. Bu intikam duygusu onu adeta
çıldırtmıştı, nereye kadar bu şekilde devam edeceği hakkında en ufak bir
bilgisi bile yoktu. Ne pahasına olursa olsun o yapışkanlardan intikdıbını
alacaktı. Kafasında babasının son sözleri durmadan yankılanıyordu ve bu
yankılar onu delirtmeye başlamıştı artık.
Mercan güneşin sıcağından bir an önce kurtulmak için hızlı adımlarla evine
doğru gidiyordu. Tam sokağın sonunda ki köşeyi dönecekken Emily'i gördü ve -
29.
0Sen nabıyorsun burada? Senin evinin tam ters yönde olması gerekmiyor
muydu?
—Evet. Sadece seni görmek istemiştim. O dün gece yaşadıklarımız hakkında
biraz konuşuruz diye ümit ediyordum.
—Konuşuruz, evet, olur ama önce kendimi eve atmam ve serin bir duş almam
gerekiyor!
—Bu konuşmayı bekletmek istemiyorum Mercan, o yüzden duşunu bir an
önce alsan iyi edersin.
Mercan evine girdiği gibi tüm kıyafetlerini etrafa atarak duşa girdi. Emily ilk
defa Mercan'ın evinde yalnızdı. "Etrafa göz atmaktan zarar gelmez herhalde"
diye düşündü. Mercan'ın çalışma odasına girdi ve Mercan'ın uzun zamandır
bahsettiği şu çalışmalarını görebileceğini ümit ediyordu. Tam o sırada Mercan
duştan çıktı ve;
—Emily? Nereye kayboldun? Konuşacağız sanıyordum.
—Hiçbir yere kaybolmadım sadece su içmek için mutfağa girdim o kadar.
—O yüzden mi çalışma odamdan çıktın?
—Şu uzun süredir bahsedip durduğun çalışmalarını görmek istemiştim
sadece.
—Görsen bile birşey anlayacağını sanmıyorum Emily. Henüz tamamlanmış
bile değil zaten. Neyse, konuşmak istediğin konu neydi?
—Babam... Onun hakkında biraz konuşmamız lazım.
—Ne oldu bir sorun mu var?
—Hayır, sadece, o hala... Yaşıyor olabilir...
—Nasıl yani? Tüm dünya Dave Rose'u ölü biliyor, yaşadığını da nerden
çıkardın?
—Emin değilim... Sadece beni buraya gönderirken ileride tekrar
görüşeceğimizden bahsetmişti.
—Yaşıyor olsa bile ondan nefret eden bu kadar insan varken nasıl hayatta
kalmayı başarabilirdi ki?
—Dediğim gibi, bilmiyorum. Çoktan ölmüş bile olabilir...
—Afedersin, seni üzmek istememiştim.
—Yoo, önemli değil. Ben bile öldüğüne inanıyorum. Sadece yaşıyor
olabileceği ihtimalinden bahsetmek istemiştim.
Mercan bir süre bu konu hakkında düşündü. Eğer Dave Rose hala yaşıyorsa
nerede olabilirdi? Yaşanan büyük felaketten sonra herkes onu öldü biliyordu.
Yaşıyorsa yaptığı bu hatayı düzeltmek için mi çalışıyordu? Yoksa o da bütün
insanlar gibi sadece hayatta mı kalmaya çalışıyordu? -
30.
0— Hey, aslına bakarsan. Eğer birgün ortaya çıkarsa, hatalarını telafi
edebilecek fırsatı yakalamış olur bence. Bu kadar yıl geçmesine rağmen kimse
onun yarattığı silahın nasıl bir çalışma biçimine sahip olduğunu ve durumu
tam tersine çevirecek bir şansımızın olup olmadığını bilmiyor.
— Haklısın fakat... Ortaya çıksa bile çok fazla yaşayacağını sanmıyorum, hatta
şu anda bile yaşadığını sanmıyorum.
— Seni anlıyorum Emily, dediğim gibi.. Hala hiçkimse onun neler yaptığını
anlamış değil. Çok yaklaştığını hissedenlerin bile aslında hiçbirşey
bilmediklerine inanıyorum... Dünyayı daha farklı bir şekilde değiştirebilecek
kadar zeki biriymiş baban...
— Peki sen?
— Ben ne?
— Çalışmalarınla ilgisi var mı bütün bu söylediklerinin?
— Ne gibi?
— Bilemiyorum... Uzun zamandır birşeyler üzerinde çalıştığını biliyorum. Başka
ne hakkında olabilir ki?
— Haklısın, işler hayal ettiğim gibi gitmesede biraz araştırma yapıyorum o
konuda.
— Aslında çalışmalarını görmeyi çok isterim Mercan...
— Zaten bunu çalışma odama girmenden anlayabiliyorum.
— Bak, özür dilerim ben gerçekten sadece eve bir göz atıyordum...
— Ah, sorun değil. Şaka yapıyorum. Tabiki görebilirsin çalışmalarımı.
— Teşekkür ederim. Hadi o halde.
Mercan Emily'i evinin sürekli kilitli olan depo bölümüne zütürdü. Kapının
anahtarını boynuna kolye olarak asmıştı. Yavaşça kolyeyi çıkartıp anahtarı
kilide soktu. Kapıyı açmadan Emily'e döndü ve;
— Tepkini gerçekten çok merak ediyorum.
Mercan çalışmalarının bulunduğu deponun kapısını hafifçe araladı. Emily içeri
girdiğinde gözlerine inanamamıştı. Deponun dört duvarını da kaplayan
raflarda en ufak bir yer bile kalmamıştı. Büyük metal bir çalışma masasının
üzerinde açık bırakılmış masa lambası vardı. Masanın üzerindeyse, bir
yapışkanın çeşitli yerlerinden kopartılmış doku örnekleri vardı kavanozların
içinde. Duvarlarda yapışkan anatomilerini gösteren kocaman resimler ve
çizelgeler vardı...
— Umarım bu gördüklerin seni rahatsız etmemiştir Emily.
— Bu işi bu kadar kafaya taktığını bilmiyordum Mercan...
— Kimsenin bilmemesi en iyisi.
— Bana bu kadar güvendiğini de bilmiyordum...
— Senin de bana bu kadar güvendiğini bilmiyordum... -
31.
0— Anlaşılan aramızda karşılıklı olmayan birşey yok.
— Daha fazla incelemek ister misin yoksa dışarı çıkalım mı?
— Ah, bu kadar yeter. Zaten gördüklerimden daha fazlasını anlayabileceğimi
sanmıyorum..
— Peki, o halde birer yeşilçay içmeye ne dersin?
— Aklımı okudun! Hadi çıkalım buradan.
Çaylarını yudumlarken, aslında hem çaylarını hem öğrendiklerini sindiriyordu
Mercan da Emily de. Fazlasıyla karmaşık şeyler öğrenmişlerdi birbirleri
hakkında... Bir süre sessizlik hakim oldu ortama, daha sonra Mercan gülerek;
— Sanırım biraz kafa dağıtmamız lazım, istersen sana gitar çalabilirim?
— Gitar çalabildiğini bilmiyordum, harika olur.
— Müzikle uğraşmak düşünmeme yardım ediyor.
Mercan çalışma odasındaki akustik gitarı eline alarak eski zamanlardan kalma
bir müzik defterinin yapraklarını araladı ve Emily'e çalmayı en sevdiği şarkıları
çaldı...
— Harikaydı!
— Teşekkür ederim... hayatım..
Gökhan artık düşüncelerine hakim olamıyordu, beynini saran intikam
duygusu vücudunu ele geçiriyor. intikam arzusu ile yanıp tutuşan bedeni
sanki Gökhan'ın düşüncelerine aldırmıyor, canı ne isterse onu yapıyordu.
Nedenini bilmediği bir şekilde kolonisinden ayrılmaya zorluyordu kafasındaki
düşünceler Gökhan'ı... -
32.
0devamı gelecek
-
33.
0yazma oç yazma. Buraya kandırılmaya geliyoruz biz. Böyle göz göre göre değil. Yalan gibiş hikayelerini gerçekmiş gibi okumaya geliyoruz. Onların gerçek olmadığını bile bile osbir çekmeye geliyoruz. Sen buraya gelip japon anime senaryosu yazıyorsun. git başka yere aq bizim ve senin iyiliğin için