-
26.
0Hikayeme çocukluğumdan başlamak istiyorum. Daha 7 yaşlarında ufak, sevimli bir çocuktum. Babam denilecek kişi çok acımasız ve çok sinirli bir insandı. Aslında çok iyi kalpli saf biriydi ama hayat koşulları onu otoriter ve eski kafalı bir insan haline getirmişti. Babam bir gemiciydi, gemi sahibi değil tabîki de sadece küçük bir gemide kaptanlık yapıyordu. Büyük gemiler limana yanaşamadıkları için limandan uzak bir yerde motorları durdururlar ve bu küçük gemiler ise halatlarla çekerek bunları sahile yanaştırırdı. Babam 1 ay kadar denizde kalır diğer 1 ayı ise evde dinlenerek geçirirdi. Ama o denizde geçirdiği bir ayın sinirini evde kaldığı sürelerde bizden çok iyi bir şekilde çıkartırdı. Hiç unutmam okula gideceğim ilk gündü. Dolayısı ile çok heyecanlıydım. Babam yanıma geldi ve şunları söyledi;
- Evlat, masaya biraz para bıraktım, git ve sana yetecek kadarını al, sakın aç gözlü olma!
Tabi ben daha çocuğum, yetmenin yada fazlanın ne demek olduğunu pek anlamıyorum yada anlamak istemiyorum, masada duran tüm parayı aldım. Bunun üzerine babam çok sinirlendi ve eski usul olan kemer yöntemi ile beni bir güzel dövdü. Belki çoğu erkek çocuğunun başına gelmiştir. Kemer en çok kullanılan yöntemdir. Hem kullananı yormaz, hem kullanması kolaydır, hem de kullanılan üzerinde kalıcı hasarlar bırakır. Nedense bende bıraktığı hasar çok kalıcıydı. Ne mi bu hasar? Tabi ki o günden sonra hiçbir şekilde babamdan para almadım. Okulun ilk günü okula ağlayarak gitmedim tabii ki de. Aslında ağladığımı nerdeyse hiç hatırlamıyorum, gerçekten de sayılıdır, yok denecek kadar az. Sanki bundan bir önceki hayatım olmuş ve o hayatımda her gün her saniye ağlamışım. Aslında ağlamayı çok istiyorum, o kadar çok ağlama istiyorum ki, o kadar çok istiyorum ki bundan sonra doğacak masum çocuklara gözyaşı kalmasın istiyorum.
Okulun en sevdiğim yönü, beslenme dersinin olmasıydı. Özellikle bu beslenme derslerini o kadar çok sevmiştim ki diğer sınıfların da beslenme derslerine katılır olmuştum. Aslına bakarsanız aç kalmamak için her şeyi yapıyordum. Okula başlama yaşı ülkemizde 6ydı. Bense yedi yaşındaydım. Babam kimlikte beni bir yaş küçük yazdırmıştı. Bunun sebebini ilk başlarda anlayamamıştım ama okulun ilerleyen yıllarında yaşın ne kadar önemli olduğunu anladım. -
27.
0Birinci sınıfın sonlarına doğru para kazanmanın yolunu ve hatta ilerde ne olacağıma karar vermiştim. Doğal olarak bunu da merak ediyorsunuzdur. Hemen merakınızı gidereyim o zaman. Birinci sınıfta sınıfımdakilerden haraç topladım. Aslına bakarsanız üst sınıflardan bile para topladığım hatta onları para karşılığı koruduğum ve hatta para karşılığı başka sınıflardaki çocukları dövdüğüm bile olmuştur. Babam bana her zaman, benim kafamın bazı şeylere ermediğini hatta benim geri zekalı olduğumu, kafamı kullanamadığım için vücudumu kullanmamı söylerdi. Aslına bakarsanız ben ikisini de çok iyi bir şekilde yapıyordum. Tek ekgib, kafamı yanlış yerlere kullanıyordum.
Okulun sonlarına doğru çok iyi para biriktirmiştim. Paramın çoğunu biriktiriyordum. ilerde çok önemli bir şeylerin olacağını hissediyor ve paranın orda gerekeceğini düşünüyordum. Yada korkuyordum, okul bitince parasız kalacağımı düşünüyor ve bunun için paramı harcamıyordum. Ve haliyle okul bitti, o para beni bi yer kadar idare edebilirdi. Para kazanmanın farklı ve daha kolay bir yolunu düşündüm, hem kolay hem de eğlenceli olmasını istiyordum. Ve bizim zamanımızda sokak dövüşleri çok meşhurdu. Hem çok para, hem güzel kızlar, ve en önemlisi bildiğim en iyi şeyi yapacaktım. Kavga etmek. 15 yaşıma kadar kavga ederek, her gün okuldan uzaklaştırılarak okulumu bitirdim. Ve biriktirdiğim tüm paramı tanıştığım ve bana gerçekten iyi bir şeyler öğrettiğini düşündüğüm adama verdim. Kim mi bu adam? Ne mi öğretti? Bu adam benim savunma sanatları hocam. Kendisi Brezilya lı ve tam bir dövüş makinesi. Bana öğrettiği en iyi şey ise, En iyisi olmaktı. Onunla nasıl tanıştığımı anlatmak istiyorum. Paramın bir kısmı ile dövüşe katılmıştım. Kendi gibletimde biri ile karşılaşacaktım, ve bir miktar parayı kendi üzerime yatırdım. Dövüş başladı, çok heyecanlıydım, o kadar heyecanlıydım ki attığım her yumruk boşa gidiyordu, resmen havayı dövüyordum. Karşıdaki çocuk ise sakindi, sadece yorulmamı bekliyordu, ve bir güzel dudağımı patlattı ve kaşımı açtı. Resmen ağzım yüzüm dağılmıştı. Kaşımdan akan kan gözlerimin önünden akmaya başladığı anda bir şeyi fark ettim, o akan kanla beraber bir şeyleri kaybettiğimi gördüm. -
28.
0Kendimi, kişiliğimi kaybediyordum ve sanki bir güç bir varlık vücudumu kontrol etmek istiyordu, kulağıma fısıldıyordu. “kendini bana bırak” diyerek tüylerimi diken diken ediyordu, ne mi yaptım? Tabiî ki de onun dediğini, kendimi ona bıraktım, sanki o an kollarım ve vücudum bana ait değildi, sanki birisi vücuduma girmiş ve kana aç bir şekilde karşıdakinin beynini yerlere vuruyordu. O gün maçı kazanmış bir şekilde yolda sersem sersem yürürken iri yapılı siyah bir adama çarptım, ve pazardan aldığı torbaları dökmesine sebep oldum. Ona ;
- Çok özür dilerim efendim, istemeden oldu, toplamanıza yardımcı olayım, dedim.
O ise bana ;
- Sıkma o güzel canını, olur böyle şeyler,
diyerek yerde olan başımı okşamaya başladı. Başımı gururlu bir şövalye gibi kaldırdım ve ona gülümsedim. Ağzımın yüzümün kan içinde olduğunu gördüğü zaman yüzündeki o mizahi ifade kayboldu. Ve çok ciddi bir şekle büründü. Bana arkadaşlarımdan dayak mı yediğimi sordu, o an dürüst bir şekilde olanları anlattım, para kazanmak için kavga ettiğimi ve bunların olduğunu söyledim. Bana daha küçük olduğumu ve neden daha zararsız işlerde çalışmadığımı sordu. Bense ona ; Hayatın daha da zor olduğunu ve bir şeyler elde etmek için bundan daha çok çaba sarf etmemiz gerektiğini söyledim. O gün bana bi adres verdi ve ertesi gün sabah oraya gitmemi, eyer gidersem benim için bu işlerin daha kolay olacağını söyledi. ilk başlarda bana verdiği adresin bir balıkçı yada manavda küçük işler yapmak için yardımcı olacak bir kişinin işyeri olduğunu düşündüm ve gitmek istemedim, ama bana gideceğime karşılık söz verdirmişti. Ve bir erkek için verilen sözün önemi benim için çok büyüktü. Sabah 6 gibi verdiği adrese gittim. Gördüğüm manzara gerçekten de beni şaşırtmıştı. Bir sürü iri adam vücut çalışıp antrenman yapıyordu. Ve efendim dedikleri adam ise bana adresi veren kişiydi. -
29.
0Beni gördüğü zaman yüzünde çok güzel bir gülümseme oluşmuştu, sanki çok uzun zamandır beklediği yolunu gözlediği bir insanın sonunda geldiğini görmüş gibiydi. insana öyle güven veriyordu ki bu gülüşü. Yanına gittiğimde bana hazır olup olmadığımı sordu. Çok şaşırmış bir şekilde neye diye sordum. Bana eğitim için hazır olup olmadığımı sordu. Ona teşekkür edip bunun için fazla paramın olmadığını söylediğimde bana ;
- Senden para almayacağım, sana gerçekten öğretmem gereken çok şey var , dedi.
O an hayretler içindeydim, beni tanımayan bir insan bana neden bedavaya bir şeyler öğretsin ki diye düşündüm. Ama gerçekten de hoşuma gitmişti, karşımdaki kişi bana sonsuz bir güven veriyordu. Teklifini kabul ettim. Bana bir parça korumalık verip karşıma da bir çocuk getirdi, ve bana hadi evlat neler yapabildiğini göster bakalım dedi. Daha dünden kalan ağrı ve yaralarla beni tekrar bir kavgaya soktu, o gün beklide öğrenebileceğim en önemli şeyleri öğrendim, kaba kuvvet harcamadan kolay hareketlerle karşımdakini etkisiz hale getirmeyi bana öğretmişti. Tek bir el hareketi ile karşımdakinin kolunu, bacağını, başını yada kaburgalarını kırmasını öğretmişti. Bana bu hareketleri masum kişiler üzerinde zevk için yada bir şeyleri ispatlamak için yapmamam gerektiğini neredeyse beynimin içine kazınana kadar defalarca kez söylemişti.
Ona olan saygım her geçen gün daha da çok artıyordu. Ona bu kadar çok şeyi, çoğu kişinin bilmediği akıl bile edemediği şeyleri nasıl öğrendiğini sorduğumda ise bana çok yer gezdiğini, çok fazla kişiden çok fazla teknik öğrendiğini ve çoğu hocanın yaptığı yanlışın bir yöntemde birleşip bir yöntemle kavga ettiğini söyledi. Belki sizde buradan bir şeyler çıkarmışsınızdır. Bir insanla farklı farklı yöntemlerle savaşmak gibi mesela. Sokak kavgalarına katılmaya devam ettim ve tabii ki çok da para kazanıyordum. Bu arada Lise hayatımda başlamıştı. Liseye benden önce adım ve yaptıklarım gitmişti. -
30.
0reserved
-
31.
0Bu yüzden pek fazla arkadaşım da olmuyordu. Çoğu kişi benden korkuyordu. Okula bir gün kaşı açılmış, ertesi gün gözü mor, diğer bir gün ise yüzü şişlikler içinde geliyordum. Ama para konusunda sıkıntı çekmiyordum. Gittiğim lise özel bir liseydi, saygın ailelerin çocuklarını para ile okuttuğu zengin bir okuldu. Öyle bir okulda benim varlığım çoğu kişiyi doğal olarak tedirgin ediyordu. Bir yerden sonra arkadaş edinmeye başladım, hatta kızlar bana aşırı derecede ilgi duymaya başlamıştı. Kızlarla gezmeye, onlara para harcamaya, içmeye, gezmeye para harcıyordum. Gençliğin bunlardan ibaret olduğunu düşünüyordum. ilerleyen zamanlarda tek istediğim kızlarla birlikte olmak, sabaha kadar içip sarhoş olmak, sabah uyandığımda ise hiçbir şey hatırlamadan hayatıma kaldığım yerden devam etmekti.Tümünü Göster
Daha fazla paraya ihtiyaç duydum, bu yüzden gibletimi arttırmaya karar verdim. Sokak da dövüştüğüm kişiler tekniğe ve bu konuda eğitime sahip olmayan kişilerdi. Bu yüzden kafes dövüşlerine yöneldim. Orada daha sert, daha teknik ve daha çok para ile dövüşülüyordu. Lise de çok sağlam arkadaşlar edindim, güvenilebilinecek kişilerdi. Onlarla geziyor, onlarla bir şeyler paylaşıyor, ortak işler yapmak istiyorduk. Bir dönem liseye Rusya dan öğrenciler transfer oldu. Rusya da çıkan savaş sebebi ile zengin aileler ülkelerini terk ederek bizim ülkemize yerleştiler, biz tabii ki büyük güç Almanya’ yız. Hayatım da bu kadar güzel bir kız görmemiştim, Hiçbir erkek kendine güvenip bu kızla konuşmaya bile cesaret edemiyordu. Çok güzel, sarı, uzun, dalgalı saçlar, bembeyaz bir ten, ki vişne suyu içtiği zaman boğazında, o vişnenin geçtiği görülüyordu. incecik, küçük, pembe dudaklar. Ve tabii ki de kendine aşık eden, insanı etkisi altına alan büyüleyici yeşil gözler. Kim inanırdı ki böyle bir güzelliğin insan olabileceğine ve yanımdan geçebileceğine. Bir gün karar verdim, onunla tanışmakla yetinmeyecek ve onunla çıkacaktım, onu hayatımın bir parçası yapmak istiyordum. Ve onu kaba kaslarımla değil de zekam ile etkilemem gerektiğine kadar verdim. Çok iyi bir plan yapıp karşısına çıkmak için hazırlandım. Birkaç arkadaşla konuşup birkaç saat pratik yaptık. Her şeyin kusursuz olmasını istiyordum. Planımın çok iyi olduğunu ve işe yarayacağına çok inanıyordum. Ertesi gün arkadaşlarla derse girmedik ve planlandığı üzere onu dışarıda bekledik. Arkadaşlarım ise yakınımda bir yerlerde görebileceğim şekilde bir şeylerle meşgul oluyor gibi görünerek bizi izleyeceklerdi. -
32.
0Ve beklediğim an geldi, dersten çıktı, çok heyecanlı bir şekilde yanına gittim, ve
- Size söylemek istediğim çok önemli bir şey var, acaba bana birkaç dakikanızı ayırabilir misiniz? dedim.
- Beni hiç kırmadan, tabii ki de, dedi.
- Sizinle denemek istediğim bir şey var, acaba elinizi alabilir miyim? Dedim ve geleceği görebilir misiniz? Yada insanların neler düşündüklerini söyleyebilir misiniz? Dedim.
- Bana gülümseyerek, “ Tabii ki de hayır, böyle bir şey olamaz ki” dedi.
- O an halen elini tutuyordum, ve dedim ki size bunu inandırmak istiyorum. Mesela şuan şu, şu kişiler neden halen elinizi bırakmadığımı, şu ve şu kişiler sizinle ne konuştuğumu, şu ve şu kişiler de neden gözlerimi gözlerinizden alamadığımı merak ediyorlar, isterseniz gidip bi zahmet sorun ve gelecekte neler olacağını beraber öğrenelim, dedim.
Bu sözlerim onu o kadar çok etkilemişti eli ellerimin arasında terliyor ama o bunu fark etmiyordu, yada elinin ellerimin arasında kalmasını istiyor gibiydi, o an ile ilgili hatırladığım tek şey gözlerime bakarken kalbimin yerinden çıkacakmış gibi hatta abartmadan söylüyorum, sanki kalbim her atışında göğüs kafesimi kırıyormuş, yediğim her yumruktan daha acı bir o kadar da tatlı bir darbeydi. O an merak ve kuşku içinde ellerimi bırakarak söylediğim kişilerin yanına giderek;
- Pardon sizlere izniniz olursa bir soru sormak istiyorum, dedi ve şu soruyu yöneltti, az önce bir kişi ile konuşuyordum ve bize baktığınızı gördüm, acaba o an aklınızdan nelere düşünüyordunuz, dürüstçe söyler misiniz?
Ve tabii ki de o kişiler benim arkadaşlarımdı, bu kişileri özellikle seçmiştim, 2 grup kızlardan oluşuyordu ki bu kızlar daha önce benle pek görülmemiş ve suratları çok temiz yani yüzlerinden samimiyet akan kişilerdi, kim görürse görsün bu yüzleri asla yalan söyleyeceği akıllarının ucuna bile gelmezdi, o kadar ki sade ve temiz yüzleri vardı bu kişilerin. Onlara söylemesini istediğim şey hem basit hem de bir o kadar kişiye etkileyen şeylerdi. içinde hem dürüstlük hem de inandırıcılık olmalıydı. -
33.
0O yüzden arkadaşlarımın ağzından şu sözcükler döküldü :Tümünü Göster
- Yoo biz size bakmıyorduk. Bir süre bekledikten sonra, utanır bir şekilde, yaa aslına bakarsan dürüst olmak istiyorum. Evet size bakıyordum ve bir şeyi merak ettim, oradaki çocuk elini sıktıktan sonra bırakmadı ve çok uzun süre elini sıktı, neden bu kadar uzun süre sıktığını ve bırakmadığını merak ettim sadece, gerçekten de kötü bir düşünce aklımdan geçmedi.
- içten cevabın için sana teşekkür ederim, diyip şaşkınlık içinde ikinci ve üçüncü Gruba da aynı soruları sorar.
Oturma şeklini ve son cevabı en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştım, alacağı son cevap onu çok etkilemeli ve içinde almak isteyeceği bir cevap hissi uyandırmalıydı. ikinci grup iki tane erkek den oluşuyordu. Cevabı umursamaz alaycı bir şekilde inandırıcıydı. ikinci grubun cevabı şuydu :
- Aslına bakarsan seni çok uzun zamandır izliyoruz, neredeyse okuldaki çoğu erkek de seni izliyor ama konuştuğun kişi ise şurada ki çocuk, açıkçası neler konuştuğunuzu merak ettim, dedi ve alaycı bir şekilde gülümseyerek önüne döndü.
Ve geldik üçüncü ve can alıcı cevaba. Üçüncü grubumuz üç kişilik kızdan oluşuyordu. Onların cevabı hem etkilemeli, hem inandırmalı hem de bu güzel kızı tekrar ayaklarıma getirmeliydi. Ve işte o gruptaki bir kızın cevabı :
- Aslında sana saçma gelebilir ama ikinizi izliyoruz da bir çok kişinin önce neden size baktığını anlamaya çalıştık ilk başlarda, ama sonra benim aklımı bir soru daha da çok kurcaladı. Bu ne biliyor musun? Neden o çocuk gözlerini senin gözlerinden alamadı, sanki sana bir şey anlatmaya çalışıyor, sence neden gözlerini senden alamadı?
- Bilmiyorum, gerçekten hiç dikkat etmemiştim. Sence neden olabilir?
- Bence bu çocuk sana aşık! Sanki senin gözlerinde kendini görmeye çalışıyor.
Ve umduğum gibi titreyerek, şaşkın bir şekilde yanıma geldi, hafif bir gülümsemeyle, dediklerin çıktı, peki ya şimdi gelecekte neler olacak bunun cevabını söyler misiniz? Dedi. Gülümseyerek, “şuan gerçekten yetişmem gereken bir yer var, bir daha ki karşılaşmamızda bunun cevabını size veririm” , dedim ve oradan uzaklaştım. inanın bana ertesi gün okulun kapısında beni bekliyordu ve beni görür görmez yanıma geldi, öyle içten ve sıcak gülümsedi ki o gülüşün sıcaklığını sizlere anlatamam. Bana “ eee, anlat bakalım” dedi.
Bende ona ;
- Dünkü kabalığımı bağışlayın size kendimi tanıtmayı unuttum, ben Leon Cham, dedim. Peki siz hanımefendi bana isminizi bahşeder misiniz?
- Ben Lenore P. Dün gerçekten de beni merak içinde bıraktınız, aslında en büyük merakım bunların nasıl olduğu değil de en son soru sorduğum kızın verdiği cevap olmuştu.
- Neden yoksa söylediğim cevabı vermedi mi? Dedim ve ekledim. Hayır bence dediğim cevabı verdi, çünkü bize bakarken gözleri tamda öyle söylemişti.
- Peki madem gözlerinizi benden alamıyordunuz, onun gözlerinin neler söylediğini nerden anladınız? Ded, ve bu sözü ile ikinci planımı harekete geçirdi! Gerçekten de ona söyletmek istediklerimi söyletiyordum, gerçekten de benim söyletmek istediklerimi söyleyebilecek kadar zeki bir kızdı. Bunun üzerine,
- Onun gözlerine baktığımı söylemedim zaten, ben onun gözlerinin söylediklerini sizin gözlerinize bakarak gördüm, aslına bakarsanız dün gösterdiğim çoğu kişi benim arkamdaydı, ben onları nasıl gördüm biliyor musunuz?
- Nasıl gördünüz gerçekten de merak ettim, arkanıza bile bakmadan onları gösterdiniz!
- Gözleriniz o kadar temiz ve o kadar güzel ki sadece bakmam yetti! -
34.
0O sözün ardından gelen gülüş, bu sözler üzerine bir şey söylememe gerek yok der gibiydi. Bende ona bir şeyler içmeye gidelim mi derslerden sonra dediğimde, sanki bu soruyu bekliyormuşçasına o beni bitiren gülüşüyle beraber “neden olmasın” dedi ve okul çıkışı beraber yemeğe gittik, o günü, o anı, o yemeği hayatım boyunca asla unutamam, söylediğim her söze küçük bir gülüş, o gülüşün içinde utangaçlık, içtenlik, samimiyet ve öldürücü bir güzellik saklıydı. O gün ona gelecekten ziyade kendimden bahsettim, ki o da gelecekten çok anlatmak istediklerimi dinlemek istiyordu. Ona hayallerimden bahsettim, hayallerimin içinde olmasını istediğimden bahsettim, ona olmayacak ama olmasını istediğim tüm güzelliklerden bahsettim. Ertesi gün sanki bir önceki gün ona çıkma teklif etmişim de, o da kabul etmiş gibi bir yanıma geldi, ve ertesi gün de aynı şekilde, ondan sonraki günde ve ondan sonraki günlerde de aynı şekilde geldi. Onunla her an her saniye beraberdik, onunla alışverişe çıkıyor, onunla geziyor, onunla kitap okuyordum. Zamanımın çoğunu ona ayırıyordum. Bunlar olurken daha çok paraya ihtiyaç duyuyordum, onun istediği her şeyi ona almak, sahip olması gereken her şeyi ona sunmak istiyordum. Eğitimlere daha çok ağırlık vermeye başladım. Bana bunu yapmamam gerektiğini söylerdi, bazı günler gözüm mor bir şekilde yanına gittiğimde hüngür hüngür ağlardı. Hatta benimle birkaç saat konuşmazdı.Tümünü Göster
Bir gün ne oldu bilmiyorum ama onu eve bırakamadım, bir şey oldu ve ona bensiz arabaya binmesini ve ona yetişeceğimi söyledim, o güne kadar iki sene boyunca her gün onu evine bıkardım, ama o gün ne oldu bilmiyorum. O gün biri, bir şey, ne olduysa o gün o yalnız başına bindi otobüsüne. Onbeş dakikalık işim vardı ama ben ona bensiz gitmesini söyledim. Onbeş dakika…
Onbeş dakika sonra işimi hallettim, arabaya bindim ve arkasından gittim. Evleri çok ıssız bir yerdeydi, Rusya dan gelen aileler için dağın başına konutlar yapmışlardı. Arabadan indikten sonra, eve gitmek için patikada 10 dakika yürümen gerekiyordu. Gerçekten bilmiyorum, sırf ben o gün eşlik etmedim diye mi oldu yoksa… o gün arabadan indikten sonra yolda hızlı hızlı yürüyordum, sanki bir şey olmuş yada olacakmış gibi kulağıma fısıldayan o ses bana koşmam gerektiğini söylüyordu, hızlı adımlarla o patikada ona yetişmek için yürüyordum. Biden hiç istemediğim bir şey gördüm. O yolda sırt üstü yatıyor, birisi ellerini tutmuş ve ağzını kapatmış biriside üstündekilerini yırtarak çıkartıyordu. O n kulağıma bir şeyler fısıldayan o şey, o an çığlık attı. O an yine ben kendim değildim, gözlerim karardı, hiçbir şey görmüyordum, sadece karanlık ve karanlığa doğru yürüyordum. Gözlerimdeki perde kalktığı zaman üzerimde kanlar olduğunu ellerimin kanlar içinde olduğunu hatırlıyorum. Ve Lenore bana bakarak ağlıyordu, yerden doğruldu ayağa kalktı ve bana bakmaya başladı, gördüğüm şey, yerde kanlar içinde yatan iki kişi ve bana gözyaşları ile bakan masum bir kız. Yanına gittim ve ona sarıldım. -
35.
0Ona dokunmamla birlikte çığlık attı, ve koşmaya başladı. Arkasına bile bakmadan. Arkasından koştum, evine girdi ve kapısını kilitledi. O an acaba yanlış bir şey mi yaptım diye düşündüm, sonra olanların onun için çok ağır olduğunu düşündüm. Kapısında iki gece sabahladım, ailesine beni görmek istemediğini ve gitmem gerektiğini söyledi. iki hafta boyunca aralıksız her gün geldim ve konuşmak istedim. Her defasında aynı yanıt, ’’ kimseyle konuşmak istemiyor” oldu. Okula gittim, her gün geleceğini umut ederek bekledim, aradan bir ay geçti ve babası beni aradı, ağlayarak ve hıçkırarak, sesi sanki her çıktığında ses telleri parçalanıyor, her nefes alışında sanki boğazı yırtılıyor gibiydi, ve o güçlükle iki cümle söyledi. “Lenore, öldü”. Bu nasıl olur? dedim, kulaklarıma inanamıyordum, direk evlerine gittim ve intihar ettiğini öğrendim. Bunun olduğunu kabullenemedim, bu nasıl olur bana söz vermişti, beraber yaşlanacaktık, ona benzeyen çocuklarımız olacaktı, onu her gece saçlarını tarayarak uyutacaktım! Dünyam yıkılmıştı evet, inanır mısınız, ölmek istiyordum. Dünyanın en güzel varlığını kaybetmiştim. Onunla beraber hayallerimi, amaçlarımı, umutlarımı kaybetmiştim. Birkaç ay kendime gelemedim. Yemeden içmeden kesilmiştim. Paramı içkiye ve kadınlara harcıyordum. En son az miktarda bir param kalmıştı. Ve hayattan zevk alamaz hale gelmiştim. intihar etmek istiyordum, artık yaşamak, nefes almak bana zor geliyordu. Ama yapamıyordum, onun yaptığını yapmak istemiyordum. Kendi canıma kıymak istemiyordum. Bunun yerine üzerimdeki acıyı hafifletmek için tekrar kafes dövüşlerine katıldım ama bu seferkiler biraz daha farklıydı. Kendimi resmen öldürtmek istiyordum. Birileri gelsin ağzımı yüzümü kırsın dağıtsın, bana öyle şeyler yapsın ki öyle şiddetli vursun ki hiçbir şey hatırlamayayım diyordum. Gittim kalan son paramı da yatırdım, ve ringe çıktım. inanır mısınız, hiç karşılık vermedim, resmen aldığım darbeler yüzünden şoka girecektim, ama o an yine aynı şey oldu.
-
36.
0Kaşımdan akan kan gözümün önünden geçti ve yine aynı, fısıltı şeklinde tüyleri diken diken eden o derinden gelen ses ;Tümünü Göster
- Bunun için mi yaşıyorsun, asla ölmeyeceksin, ölmene asla izin vermeyeceğim, kendini bana bırak ve olması gerekenler olsun. Bırak seni herkesin korktuğu şey haline getireyim, senden senin çok sevdiğin bir şeyi aldım ve karşılığında sana bir hediye vermek istiyorum. Hediyemi kabul et !!!
Aldığım darbelerden diyordum bir çok kez, ama o kadar içten ve netti ki, gerçekten de birisi kulağıma fısıldıyordu. O an gerçekten de ölmeyeceğimi daha doğrusu beni öldüremeyeceklerini anladım. Yada birisi bunun böyle olmayacağını kafama sokmamı istedi. Ve işte o an, vücudumu özgür bıraktım. Kollarım, bacaklarım, ellerim hiçbiri bana ait değildi artık. Gözlerim görmüyordu, nefes bile zar zor alıyordum, gözlerim açıldığında ellerim kan içindeydi, rakibim yüzü tanınmayacak şekilde kanlar içindeydi. Ama ben hiçbir şey hatırlamıyordum. Bunu bir süre daha yaptım. Param katlanmaya başlamıştı ama ben umursamıyordum. ilerleyen zamanda ne yaptığımın yada nasıl yaptığımın bilincindeydim. Nasıl vurduğumu neler olduğunu görebiliyordum. Karşımdaki yerde yatmış suratından kanlar atana kadar yumrukluyordum, bunun yanlış bir şey olduğunu biliyordum ama ellerim kan istiyordu. Kana susamış bir açlıkla vuruyordum, taki ellerim vurmaktan titreyene kadar. Çoğu kez bayılıp da çöpe atıldığımı, yada gözlerimi sokaklarda açtığımı hatırlıyorum. Bunlar olduğu zamanlar arkadaşlarımda kalıyordum. Kendimi ailemden uzak tutmaya soğutmaya çalışıyordum, evde bazen haftada bir kere bazen de dokuz yada on günde birkaç gecelik kalıyordum. Ailem alışmıştı duruma, eve eli yüzü şiş hiç gitmemiştim ama morluklar azalmaya yakın gittiğimde annem hep sorardı bu halin ne diye, ona uykusuzluktan gözlerimin morardığını söylerdim.
Kız arkadaşım öldüğü sene sınıfta kalmıştım. Hiç unutmam daha doğrusu unutamam, o sene sınıfta kaldığım için babam bana düşman olmuştu. Gerçi artık dövme denen bir şey yoktu ama yaptıkları beni hastaneye düşürecek kadar etkiliydi. Hastane dediğim pgibolojik olarak tedavi gördüm. Evde dört kişiyiz. Ailemden fazla bahsetmek istemiyorum elbette, yada çok fazla değer verdiğim şeylerden. Her belge hayattaki her yazı bir tehdit unsurudur çünkü. Dediğim gibi ailede dört kişiyiz ve bu dört kişi sofraya oturmadan yemeğe başlanmazdı. Yemeğe oturdum ve babamın gelmesini bekliyorum, önümde çok güzel bir yemek, acıkmışım ve sabırsızım. Neyse babam geldi oturmadan yaptığı ilk şey tabağımdaki yemeği çöpe dökmek ve tabağı evden dışarı atmak oldu. Ve anneme söylediği şey; bu evde üç kişi var neden sofraya dördüncü bir tabak daha koyuyorsun, oldu. Mesela yine hiç unutamam evimizin holü biraz dardır yani iri yapılı 2 insan yan yana yürüyemezdi. Hol de yürüdüğüm zaman babam bana doğru yürürdü, sanki ben yokmuşum gibi bana çarpar düşürür üstümden geçerdi. Sanki yokmuşum gibi!
Dediğim gibi bir şeyler öğreneceksiniz elbette bu yazdıklarımdan, en önemlisi de, şu olsun ; Fikir!
Evet, Fikir! Bir insanın zihninin derinliklerine bir fikir yerleştirirseniz, o ufacık fikir onun hayatını değiştirir. Çok mutlu bir insanın beynine öleceği fikrini aşılarsanız mutsuz olur, ve mutsuzluk onun canını alır. Unutmayın fikir çok önemlidir, insanları kelimeler ile de öldürebilir yada yaşatabilirsiniz. Babam yaptığı da buydu. Bana, benim gerçektende olmadığım fikrini benimsetmişti. Bende gerçekten de var olmadığıma inandım. Odamdan çıkmıyordum, 3 aylık yaz tatilimin yarısını odamda geçirmiştim, çok zor yemek yiyordum. En son annem durumuma dayanamadı ve beni doktora zütürdü. Uzun bir süre ilaç tedavisi gördüm. ilk aldığım ilaç beni çok sersemletiyordu. Adeta yürüyen zombi gibiydim. Ama çok mutluydum, olur olmaz şeylere gülüyordum. ikinci ilacımsa beni uyutuyordu, hem de çok ucun bir süre. Zaten ilk aldığım ilaçtan dolayı hareket edemez hale gelen vücudum ikinci ilaçtan sonra adeta tamamen duruyordu. Salı günü uyuyorsam bazen perşembeleri bazen de cumaları kendime gelebiliyordum. Bazen de bazı şeyleri unutuyordum. inanır mısınız adımı bile unutmuştum bir keresinde, beynim işlevini yitiriyordu, hatırlamam için bana ismimle hitap edilmesi gerekiyordu. Neyse okuluma devam ettim. ikinci sınıfı tekrar alıyordum. Dövüşten biriktirdiğim paramı saklaması için arkadaşıma vermiştim baya da yüklü bir miktardı. - 37.
-
38.
-1Tanrı dan merhametli olduğumu anladığım gün ona inanmaktan vazgeçtim…
Hava güneşli, güneş o kadar sıcak ki insanın teniyle beraber içini ısıtıyor, çok serin ılık bir rüzgar esiyor. Yıllardan X. Batıl inançlarla insanların kandırıldığı, tecavüzlerin suç sayılmadığı, tecavüze uğrayanlara devlet denen oluşumun bakmadığı bir yıldayız. Sizlere yaşadığım hayattan bahsetmek istiyorum. Çocuk yaşta ailemi kaybettim. Gerçek ailemin kim olduğunu asla öğrenemedim ama aile sevgisinden asla yoksun kalmadım. Bana bakacak üvey bir ailem vardı. Bu arada adım Leon. Küçük yaşta öldürmeden zengin olunamayacağını, kurallara uyduğun zaman asla saygın bir insan olamayacağını, iyi insanların asla iyi yerlere gelemeyeceğini, saygıyı,şerefi ve parayı istiyorsan önce hak etmen gerektiğini ve sonra adamsan gidip bunları alman gerektiğini öğrendim.Ve tabi en önemlisi, insanların korktuğu şey olursan insanlar sana saygı gösterir, bu yüzden tüm insanların korktuğu şey olmaya çalıştım. Ama öncesinde bunun ney olduğunu öğrenmeye çalıştım. Tanrı mı? Aslında bir bakıma evet, ama inançsız insanlar da var ve onlar tanrıdan korkmuyor. Bu yüzden her toplumun, her insanın korktuğu tek gerçeği öğrendim. Ne mi? Tabiî ki de ÖLÜM. Aslında öğrenmedim, zorla öğrettiler. Tanrıya inanan insanlar asla kötü şeyler yapamaz ve kötü şeyler yapamazsanız asla iyi şeylere sahip olamazsınız. Bu yüzden ne tanrı inancına sahibim nede iyi şeyler yapma isteğine. Gelgelelim ki şuan 60 yaşında olmama rağmen, kimsenin ulaşamayacağı yada hayal bile edemeyeceği şeylere sahibim. Bunlar ne mi ?
-
the vikings sozluge ozgur ozel yeniligi getirmis
-
din harici bir şey konuşmayalım
-
0020 sosyal medya maceraları
-
2021 ramazan ayı inci sözlük
-
allahsız kitapsız milli dini manevi değeri olmayan
-
ailemin mancigina goyum la
-
the vikingss bile ben sarhoş olunca
-
yıllardır sittin seneyi gibtin sene sanırdım
-
türkiye de felaketlerden ölenlere üzülen yok
-
aşko kuşko sevgiler minişko omaygad free night
-
ne kadar sövsem az
-
dedemin kitli çekmecesinde şöyle bişey buldum aga
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 24 01 2025
-
kimdir necidir tanımam ama
-
ben bu vatan icin 6 ay askerlik yaptım
-
allahini
-
polis asker guvenlik basvurdum almadilar
-
ohhhh yavrum benım
-
ya moruk ecnebinin yaptığı makine harbi makine
-
kuran kursu smackdown
-
keske dunya da da hayat olmasaydi
-
imralı görüşmeleri aynı kız isteme
-
hakan sukur cok iyi forvetti
-
bu akşam da doyduk elhamdülillah
-
yalnızlıktan bitmeyen beraberliğe
-
teoman ile cübbeli ahmet arasında 2 yaş var
-
bir erkegin en çaresiz kaldığı an
-
dexer üç şeyi gibmez taş ak yavş ak kavşa ak
-
kadin olsam coktan kocaya varmistim
-
temizlik gorevlisi bile kpss ile
- / 2