/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 27.
    0
    Nerdesin lan bin
    ···
  2. 26.
    0
    1. sınıf ile ilgili aklımda kalan 2 anı daha var sonra devam hızlandırılmış bir şekilde önemli olayları anlatıp lise 3 e gelicez. Zaten lise 3 ten sonrasını yazmaya başlayacaktım ancak birazda geçmişimi bilirseniz beni daha iyi tanırsınız diye düşündüm bu sayede o zamanlarda verdiğim kararları daha iyi anlayabileceğinizi ve kendinizi hikayenin daha da içinde bulabileceğinizi düşündüm. Uzatmadan devam edeyim

    Esrarengiz Melkor 1. sınıftayken öğretmeninin kızı hasta olduğu için (ne hastası olduğunu hatırlamıyorum ancak bazen daha 1. dersteyken okul bitmiştir eve gidebilirsiniz diyip kızının yanına gidiyordu) derslere aniden gelmemesine alışkındı. Fakat öğretmenleri bu durumlarda hep sınıfa haber verirdi. Yine öğretmenin dersin yarısı geçtiği halde gelmediği bir ilkbahar gününde Esrarengiz Melkor sınıfta sıkılmıştı. Sınıf başkanı adının yanına onlarca çarpı atmıştı en sonunda başkanda şımarmaya başlamıştı. Ama Esrarengiz Melkor'un aklında daha farklı bir plan vardı. Camın üstünde tavana sabitlenmiş borular vardı. Esrarengiz Melkor orada sallanmanın eğlenceli olacağını düşünmüştü. Hemen oraya nasıl çıkabileceğini düşünmeye başladı. Aklına gelen fikir ise önce pencerenin mermerine çıkacak sonra oraya çıkan diğer arkadaşları onu yukarıya kaldıracaktı bu sayede Esrarengiz Melkor orada sallanabilecekti.

    Size mutluluğun saniyeler içinde nasıl dehşet verici bir şeye dönüşebileceğini daha önceden söyleyen oldu mu acaba? Esrarengiz Melkor'un başına gelenler tam anlamıyla böyle ifade edilirdi. Arkadaşlarının yardımıyla boruya tutunmuş ve onların sağladığı hareketle salıncaktaymış gibi sallanmaya başlamıştı. Tam o sırada sınıf kapısı aniden açıldı ve sınıf öğretmenleri sınıfa girdi. Tam öğretmen masasının yanındaki pencerenin oradaki boruda sallanmayı seçtiği öğretmenlerinin sınıfa girdiğinde ilk gördüğü manzara Esrarengiz Melkor'un kalkmış 35 cm lik gibi olmuştu ve hemen saksoya yattı... Şaka şaka ama tavanda sallanan bir öğrencisini gördüğünde kadın ilk başta ne yapacağını bilemedi. Daha sonra oradan sağ salim inmesine yardım etti tahtaya çıkarıp tek ayak üstünde durmasını söyledikten sonra tokatlamaya başladı. Esrarengiz Melkor göz yaşı döküyordu ama tokatlar sert olduğundan veya ayağı ağrımaya başladığından değil. Sınıf arkadaşlarına rezil olduğu için ağlıyordu. Tabi ki bu duruma gülenler olmadı da değil. Esrarengiz Melkor ona gülenlerle daha sonra hesaplaşacağını biliyordu. Ama içlerinde kızlarda vardı ve Esrarengiz Melkor Cankız'ı dövdükten sonra onun annesi Esrarengiz Melkor'un annesine şikayet etmişti ve o günden sonra Esrarengiz Melkor kızlara vurmuyordu. En fazla çelme takıp düşmelerini sağlıyordu veya saçlarını çekip kaçıyordu. Kızlara ne yapacağına daha sonra karar verecekti ama gülen erkeklerin hesap günleri yakındı.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 25.
    +1
    Devam panpa
    ···
    1. 1.
      0
      geldim panpa anca vakit bulabildim
      ···
  4. 24.
    +1
    1. sınıf ile ilgili olarak Esrarengiz Melkor'un arkadaşlarından da bahsetmek istiyorum. ibrahim ve Hakkı Ensar en yakın arkadaşlarının adlarıydı. Bu üçlü hemen hemen her şeyi birlikte yaparlardı. Birlikte oyunlar oynarlar, birlikte ödev yaparlar hatta birbirlerinin evlerine gitmişlikleri dahi vardı.

    Tabiki tek arkadaşları bu ikisi değildi ama okuldaki en yakın arkadaşları bunlardı. Ama 1. sınıf ile ilgili söylemekten en çok keyif aldığım konu kesinlikle Çağrıyla (1.sınıftan tanıştığı bir çocuk) olan diyaloglarımız ve aramızda geçen olaylardı. Çağrı o zamanlar çok gıcık bir çocuktu. Bu yüzden Esrarengiz Melkor onu sürekli döverdi. Öğle arasından sonra annesi gelir Esrarengiz Melkor'u uyarırdı. Sırf annesine söylediği için dayak atardı Esrarengiz Melkor. Çağrı da garibim sürekli annesine söyler Esrarengiz Melkor sürekli döverdi. Bu uzun bir süre döngü olarak devam etti. Daha sonra bunun bitmesine ne sebep oldu hatırlamıyorum ancak sonra Esrarengiz Melkor'un Çağrıyı uzun süre dövmediğini söyleyebilirim.

    Bu arada Esrarengiz Melkor sürekli olarak tenefüsleri arkadaşlarıyla ve ipekle geçiriyordu. Daha sonradan sadece arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmeye başladı tenefüslerde daha sonra ise ipeğin varlığını unuttu. Çünkü bu bir aşk değildi. Onu beğenmişti fakat sadece beğenmişti. Sarışın ve mavi gözlü olması ona karşı bir beğeni duymasına sebep olmuştu. Ablasının oyuncaklarında gördüğü kızlar o zamanlar için mükemmelerdi ipek ise o kızların gerçek ve onun boyutunda olan haliydi.

    Bu arada anlatmayı unuttuğum bir olayda ana sınıfında geçiyor. Ana sınıfında doğum günü olan çocuklar sınıfta doğum günlerini kutlarlardı ve Esrarengiz Melkor'un doğum günü çok güzel geçmişti. O sırada 8. sınıf olan ablası ve 7. sınıf olan abisi de derslerine girmek yerine doğum gününde orada onu yalnız bırakmamışlardı. Ama bu güne dönmek istememin sebebi o gün Esrarengiz Melkor'un hayatında ilk defa bir kız tarafından öpüldüğü gündü. Bu kız tabi ki ipekti. Onu dudağını öpüp geri çekilmişti. Şimdi bunu niye söyledim diye merak edenler olacaktır. ipekle aralarındaki olan olaylar bittiği için bundan da bahsetmek istedim.
    ···
  5. 23.
    +1
    Esrarengiz Melkor'un 1. sınıfta okulun kralı gibi hissetmesine sebep olan buydu. Zaten bu olaydan öncede B sınıfı ona karşı çekinceli davranırken artık daha da bi çekinir olmuşlardı. Ama o sınıfta asla çekinmemesi gereken bir kişi vardı. Siz biliyorsunuz kim olduğunu tabi ki ipek.

    Tenefüslerde dışarı çıktığında Esrarengiz Melkor yanına gider onunla oyunlar oynardı. Sırf onunla vakit geçirebilmek kızlarla birlikte ip atladığı bile olurdu. Yine ipeğin yanında olduğu bir vakit abisi geldi ve onu yanına alarak yürümeye başladılar. Abisinin adı Mehmet Emin o kadar abisi abisi diyince garip kaçtı amk. :D

    Mehmet Emin: Esrarengiz Melkor sana şimdi bir görev vericem gidip yapacaksın tamam mı?
    Esrarengiz Melkor: Ya ama ben oyun oynuyordum.
    Mehmet Emin: La sen benim işimi yap ben sana o kızı tavlamanda yardımcı olacam.
    Esrarengiz Melkor: Ne kızı ya sadece oyun oynuyordum ben
    Mehmet Emin: Lan tamam oynarsın oyununu kaçmıyor ya oyun. Şimdi gidip şurada kızların yanına otur ve onlarla uğraş.

    Esrarengiz Melkor abisinin gösterdiği yere baktı ve abisiyle yaşıt 3 kızın tribünlerde oturduğunu gördü. Abisinin yanındaysa aynı sokakta oturan abisinin en yakın arkadaşlarıyla onu beklediğini gördü. Esrarengiz Melkor el mahkum gidip kızların yanına oturdu.

    Kızlar: Ay sen ne şirinsin öyle. Noldu niye geldin yanımıza?
    Esrarengiz Melkor: Siz çok çirkinsiniz biliyor musunuz
    Kızlar: Ne diyosun sen!
    Esrarengiz Melkor: Çirkin! Çirkin! Çirkin!

    Kızlar bozulduktan sonra etrafa bakıp gülen var mı diye kontrol ettikleri sırada Mehmet Emin ve arkadaşlarının güldüklerini gördü sonra onlara seslendi. Abisi gelip 'tamam hadi gibtir git napıyorsan yap' dedi. O sırada zil çaldığı için ipekle birlikte geçiremedikleri bir tenefüs olduğu için abisine kızdı.

    Esrarengiz Melkor: Zil çaldı oyun oynayamadım işte
    Mehmet Emin: Oyun mu istiyorsun

    dediği gibi Esrarengiz Melkor'u kollarından tutup döndürmeye başladı ve bunu yaparken tesadüfe bakın ki az önceki yanına gittiği kızlara çarptırmaya başladı kardeşini. Sonra 'hadi gel seni sınıfına bırakalım dedi ve arkadaşlarıyla birlikte Esrarengiz Melkor'u sınıfına bıraktı. Ama sınıfa girdikleri sırada olan o korkuyu gören Esrarengiz Melkor kahkaha atmamak için kendini tuttu
    ···
  6. 22.
    +3
    Neyse ana sınıfını da bu şekilde geçmiş olalım. Daha sonra doğal olarak 1. sınıfa başladı Esrarengiz Melkor. 1. sınıftayken A şubesindeydi. ipek ise B şubesindeydi. Bir çoğunuz sınıflar arası çekişmelerin nasıl olduğunu bilir. Bizim okulda sadece 2 şube vardı. Bu arada Esrarengiz Melkor'un ablası liseye başlamıştı o sene ama abisi 8. sınıftaydı. Bu yüzden yaşıtlarına kurduğu otorite daha da arttı. Eğer ki üst sınıflarda abiniz varsa bunun ne demek olduğunu bilirsiniz. Bu bir nevi okulda dokunulmazlık gibi bir şeydir. Birisi size bulaşmaya çalışırsa ve bu abinizin kulağına giderse olacakları izlemek aşırı keyifli bir hal alıyor.

    Biz sınıflar arasındaki rekabete dönelim. Her beden dersinde karşılıklı maçlar yapılırdı ve bi taraf kazanınca hep kavga çıkardı. E hem yaşıtlarına karşı boy olarak üstün olan hem de son sınıfta abisi olan birinin bu kavgalardaki avantajını düşünün :D Ama hiçbir zaman Esrarengiz Melkor abisine gidip abi bu çocukla bir olay oldu falan diye gitmedi. Çünkü kafasında kurduğu şey şuydu 'abimden değil benden dolayı bana bulaşmamalılar' Bu yüzden onu hala takdir ederim.

    Eğer ki üst sınıflar tenefüste topunuzu çalıp kaçmadıysa hiçbir şey yaşamamışsınız demektir. Bizim de topumuzu çalan üst sınıflar oluyordu. Topunuz çalındı mı naparsınız? Kovalayıp yakalamaya çalışırdınız ve aldığınızda gidersiniz. Ancak Esrarengiz Melkor böyle yapmıyordu. Biraz farklı bir şekilde kendince intikdıbını alıyordu. Topunu çalanları yakaladığında tekmelemeye başlıyordu. Şimdi manzarayı size şöyle açıklayayım. 1.sınıf çocuğu gidip 5. sınıftan 6. sınıftan bir çocuğa tekme atıyor :D Komik değil mi? Bir de o büyük sınıfın yerine kendinizi koyun. Arkadaşlarınızın önünde rezil oluyorsunuz. Naparsınız? Tahminimce çocuğa 1 tane vurur adam olmasını söyler gönderirsiniz. Olay da bu şekilde gelişti ama farklıydı. O çocuk Esrarengiz Melkor'a vurduğunda Esrarengiz Melkor daha sert bir şekilde vurmaya başladı ve arkadaşları da onun yanına gelip vuran çocuğa vurmaya başladı. Daha sonra büyük çocuğun arkadaşları da geldi. Tamam 5 e 1 de üst sınıf çocuğu dövebilirlerdi ama sayı eşitlenince dövmeleri zor olurdu. Oysa Esrarengiz Melkor bunu hiç umursamıyordu. Onun umursadığı tek şey bu şerefsizin ona vurmuş olmasıydı ve bu yüzden öfke patlaması yaşayıp vuruyordu. Büyük çocuk tekrar vurdu. Sonra hiç beklenmedik bir şey oldu. 8. Sınıflardan mahalle abileri yani abisi ve arkadaşları gelip:

    Esrarengiz Melkor'un Abisi: Kardeşim sorun ne?
    Büyük Çocuk: Şu veletlere büyüklerine saygılı olmayı öğretecem abi
    Esrarengiz Melkor'un Abisi: Bende yardım edeyim sana
    dedi ama bunu çocuğa değil kardeşine bakarak söyledi ve büyük çocuğa bir tokat attı. Çocuğun feleği şaştı ve neye uğradığını şaşırdı. Daha sonra abi ne vuruyon ya diye sızlanmaya başlayacaktı ki diğer 8. sınıflarda bana dönüp 'Bu yavşak sana kaç kere vurdu' dediler. Esrarengiz Melkor olayı anlatınca çocuğu tuttular ve önünde diz çöktürdüler. 'Şimdi istediğin kadar vur. Bir şey yapmayı denemeyecektir uslu çocuktur o' dediler. O gün tüm okulun önünde bahçede olan herkes 1. sınıf çocuğunun kendisinden yaşça büyük bir çocuğu nasıl şamarladığını gördüler. Daha sonra olayın kahramanı etrafa dönüp. 'Bu çocuk benim kardeşim! Onunla bir probleminiz varsa benimle var ulan!' diye bağırdı. Daha sonra 8. sınıflar tarafından omuzlarda okula girdi Esrarengiz Melkor. Giderken büyük çocuğa dil çıkarıp nanik hareketi yapmayı da unutmadı.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 21.
    0
    Rezerve, yarım bırakma panpa
    ···
    1. 1.
      0
      okuyan oldukça devam edicem panpa
      ···
  8. 20.
    0
    Devam et
    ···
    1. 1.
      0
      devam ediyoruz panpa
      ···
  9. 19.
    +2
    Ben finalden çıkıp geldim kimse gelmemiş vay amk normalde okuyanların gel lan bin diye bana sövmesi gerekiyordu. Neyse o zaman ben size söveyim. Nerdesiniz lan binler :D
    ···
  10. 18.
    +2
    Sabah taşaklı bir finalim var sonrasında müsait oldukça gelip yazarım. iyi geceler panpalar
    ···
  11. 17.
    +1
    ipek... O zamanlar için hayatımda gördüğüm en güzel kızdı. Oynadığı barbie bebekleri bile ona imrenirdi. Derslerde (önümüze mal mal kağıtlar verirlerdi ve kegib çizgileri takip edin, kağıdı düzgünce kesin, kağıdı muazzam derecede eşit katlayın gibi taktan şeyler) çok başarılıydı. Oysa Esrarengiz Melkor dünyaya kolsuz gelmiş belli yani amk. Bir insan kegib çizgileri nasıl düzgünce birleştiremez ve yamuk çizgi çekebilir ki? Ya da bir kağıdı kegiblerinden takip edip nasıl düzgün kesemezde her seferinde zikzak yapmayı başarabilir? Bunun tek açıklaması kolsuzluk yani belli.

    Derslerde kimse görmeden Esrarengiz Melkor, ipeğin saçını okşardı, hatta bazen durup sadece onu izlerdi. Çizgi filmlerde ve okuduğu masallarda daha doğrusu ona okunan masallarda prenses ile prens birbirini çok severler ve sonra evlenirlerdi. E küçücük çocuk sevgililik, flörtlük, fuckbuddylik ne nerden bilsin. Bu arada ipek de Esrarengiz Melkor'u seviyor. Yanlışlık olmasın yani sonra adımız sapığa çıkmasın. Gelip Esrarengiz Melkor'un yanağından öpüyorsa onlar artık birbirinin namusuydu. Esrarengiz Melkor da garibim bir gün tüm özgüvenini yanına alıp ipeğin yanına gidiyor. Yanına gidiyordan kastım bahçede oyun oynamaya çıkmışlardı hemen ipeğin yanına koştu ve aralarında geçen diyalog şu şekildeydi:

    Esrarengiz Melkor: ipek nasılsın?
    ipek: iyiyim Esrarengiz Melkor sen nasılsın?
    Esrarengiz Melkor: iyiyim. Biraz konuşalım mı? (Lan hırt zaten konuşuyorsunuz işte daha ne soruyorsun dimi)
    ipek: Oluuuuuur. Ne konuşcaz?
    Esrarengiz Melkor: ipek ben seni seviyorum benimle evlenir misin?
    ipek: ...

    Aga bu ne ya böyle. Bu nece bir yıkıklıktır. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Evet hadi evlenelim dese kızı alıp eve mi zütürcen andaval bin bu ne ya abi. Panpalar ipeği unutmamış olmamın tek sebebi bu rezil anıdır. Bu anıyı da yıllardır bana unutturmayan da annem ve babamdır. Olayın o açısı daha rezil.

    ipek bana cevap vermeyip yanımdan kaçtıktan sonra. Eve giderken annesine bunu söylüyor. (Zalımın kızı bari kabul etmiyon evlilik teklifimi aramızda kalsın ananlara ne söylüyon kahve tarifi mi alacan sanki) Bunun annesi gidip babasına söylüyor bunlar önce kendi evlerinde gülmekten yarılmışlar. Sonra ana sınıfı öğretmenimizden bizim evin adresini alıyorlar. (Özel hayatın gizliliği de kalmış amk neyse Nurhan Hocamı severim arada karşılaşırdık) Sonra bunlar bizim eve geliyorlar. Evde o gün sadece annem var. Bunlar içeri geçiyor annemle oturup konuşuyorlar benimle taşak geçiyorlar eğleniyorlar falan. Bende o sırada ailesinin yanında gelen ipekle oynuyorum hala kafaya bak amk :D iyi ki beni istemeye geldiler falan sanıp gelin gibi gidip servis falan yapmaya çalışmamışım.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 16.
    +1
    E tabiki o zamanlar özgüveni tavan olmasına rağmen Esrarengiz Melkor'un sevdiği kızı etkilemek için çok şey yapması gerekiyordu. Televizyon izleme saatinde Hugo ve Tolga Abi'yi izlerdik. En iyi yeri her zaman onun için ve yanını da kendine tutardı. Oturmaya çalışan olursa da kafasına legodan yaptığı kılıçlarla vurup ağlatarak arkaya gitmesini sağlardı. Yüzünden gerçekten masumiyet akıyordu Esrarengiz Melkor'un ancak içi öyle değildi. Her türlü binlik vardı. Yaşıtlarına karşı olan boy avantajını çok iyi kullandığından kavga edebiliyordu. Eğer ki karşısındaki çocuk ondan daha iriyse yani onun tabiriyle 'sumo güreşçisi' ise o zaman etrafındaki nesneler ile ona zarar verebiliyordu. Eğer ki etrafında ona karşı kullanabileceği hiçbir nesne yoksa ısırıyordu. Köpek dişleri bir vampir dişi kadar sivri olduğu için insanların canını gerçekten yakabiliyordu.

    ipeği tavlamak için yaptığı şeyler sadece ona yer tutmak değil. Onun oynamak istediği oyuncağı bir başka çocuktan zorla alıp gidip ona verebiliyordu. Hatta bir keresinde sumolardan birisinden oyuncağı istemişti çocuk vermek istemeyince kafasına metal araba fırlatmıştı. Elbette bunları yaparken öğretmenlerinin başlarında olmadığı anları seçiyordu. Tamam güç kullanıyordu ama bu zekasını da kullanamayacağı anldıbına gelmezdi.

    Kısa sürede ana sınıfında sözü geçen birisi olmuştu. Hatta ipeğin saçını çekip onu ağlattığı için bir kızın kafasını masalardan birine bile vurmuştu. Bu kız ise karşı apartmanlarında oturan, sokakta oyun oynarken asla aralarına almadıkları Cankız isminde bir kızdı. Bu yüzden bu kız bunlar ne zaman oyun oynasa oyunlarını baltalardı. Oysa insan gibi aramıza karışmaya çalışsa böyle kevaşelikler yapmasaydı onu da aramıza alırdık. Bu yüzden ana sınıfında kafasını masaya vurdurmuş olmaktan büyük bir zevk aldığımı dahi söyleyebilirim.

    Haaa diyebilirsiniz ki çocuklar daha sonra hocaya niye şikayet etmiyorlardı. Aslında ediyorlardı ama gerek yüzümdeki masumiyet gerek yalan söylemedeki profesyonelliğim gerekse söyleyenleri daha sonra tekrar dövmem ile bu sorunun da önüne geçmiş oldum.
    ···
  13. 15.
    0
    rezervasyon
    ···
  14. 14.
    +2
    Esrarengiz Melkor'un çocukluğu ile bilmeniz gereken en önemli şey satranca duyduğu aşktır. Babasının şehir dışından geldiği ve iyi olduğu günlerden birinde tahmini olarak 4 veya 5 yaşında olan Esrarengiz Melkor babası ile abisinin satranç oynadığına şahit oluyor ve sırf onlarla bir şeyler yapabilmek için satranç öğrenmeye çalışıyordu. Bu çabasının ilerleyen zamanlarda hayatını ne kadar değiştirdiğini göreceğiz. Bu yüzden bundan bahsetmeseydim olmazdı.

    Artık Esrarengiz Melkor'un ana sınıfına geçtiği döneme gelmiş bulunmaktayız. Öncelikle biraz dış görünüşünden bahsedeyim. Siyah düz saçlı, simsiyah gözleri, esmer teniyle ve yaşıtlarından biraz daha uzun olmasıyla şuan ki suriyelilere benzeyen ama yüzünden masumiyet akan bir çocuktu Esrarengiz Melkor. Ankara'nın Sincan ilçesinde yaşadığını göz önüne alırsak masumiyetin orada ne kadar zor rastlanan bir şey olduğunu ileride anlayacaksınız.

    Ana sınıfında sınıfın en uzunu ve en zekisi olduğu için göz önünde olan bir çocuk olduğu için o zamanlar aşırı popüler birisiydi. Hatta bir tane kızı da sevmişti Esrarengiz Melkor. Kızın adı ipek ama soyadını veya şuan nerede ne yaptığını bilmiyorum. Kız ile ilgili şuan bile unutamadığım tek sarı saçları ve mavi gözleri ile yüz hatları. Eğer ki saçını boyatıp renkli lenslerden takmadıysa ve makyaj ustası kızlardan olup yüzünü değiştirmediyse şuan bile onu tanıyabilirim. Tabi o beni tanır mı orasını bilemem. Onu unutamamamın sebebi aşırı sevdiğim veya hayatımın aşkı olduğunu düşünmem değil. Onunla ilgili utanç verici anılarım olmasından kaynaklanıyor.

    Öncelikle ana sınıfını size biraz tarif edeyim. Abisinin ve ablasının okuduğu okulun zemin katında bir sınıfın içinin oyuncaklar, dolaplar, televizyon ve küçük plastik sandalyeler ve bu sandalyelerin etrafında dizili olduğu tahta masalar hayal edin. Daha fazla ayrıntı vermeyeceğim gerisini sizin hayal gücünüze bırakacağım. Her masanın etrafında 4 çocuğun oturduğu kümelerden oluşan toplamda 5 veya 6 masa vardı. Bizim oturduğumuz masada oturan isimlerin hepsini nerede oturduklarına kadar hatırlıyor olmam ise biraz garip bir durum :D Masaların hepsi U düzeninde olduğu için iç tarafta hiç sandalye bulunmuyordu. Masalar yemek masaları gibi enlemesine kısa olduğu enlerinde 1 kişi oturuyor uzun tarafında ise 2 kişi oturuyordu. Ben U nun duvar köşesindeki duvar tarafındaki kesitinde oturuyordum. Uzun olan kısımda ipek ve Mine oturuyordu. ipek bana yakın taraftaydı ;) Tam karşımda adından uzun süre bahsedeceğim Mehmet Ali Erbil şaka şaka Mehmet Ali oturuyordu. (Kimsenin soyadını kendimce kafamda kurduğum gizlilikten dolayı vermeyeceğim) Ama herkes ona ana sınıfı öğretmenimizin Mali demesi nedeniyle Mali diyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 13.
    +2
    Kısacası Esrarengiz Melkor iyi gibi görünen ve çoğu zaman iyi olan ama aslında bir sürü travmaya sebep olan çocukluk yaşadı. Maddi durum açısından varlıkta gördü yoklukta. Babasının ne iş yaptığını söylememişim kendisi Harita Teknikeri ve çalıştığı yerlerde şantiye şefliği de yapıyor. (Şimdi tekniker nasıl şantiye şefi oluyor lan demeyin. Babamı pek takdir eden bir insan değilim ama insanları yönetme becerisini ve iş hayatındaki uzun yıllarını göz önüne alırsak 10 yıllık bir mühendisin bile babamla zıtlaştığı için kovulduğu yerde babamın hala işe devam ettiğini biliyorum.) Yaptığı işten dolayı normal bir memurdan biraz daha yüksek maaş alıyordu. Ama 6 nüfuslu bir aile olduğunu göz önüne alırsak bazı zamanlarda çok sıkışık durumlarda kaldıklarını da biliyorum. Ama maddi açıdan sıkışık olmalarının en önemli sebebi babasının yaptığı salakça harcamalar olduğu gerçeği vardı.

    O zamanlardan gelen bir alışkanlıkta kıyafet alışkanlığıydı. Maddi açıdan her ay yeni kıyafetler alacak durumları pek olmuyordu. Bayramdan bayrama yeni kıyafet alınırdı ya da yırtılan kıyafetlerden dolayı yeni kıyafet alınırdı. Ama en büyük sıkıntı ayakkabıydı. (Şuan bile dolabımı açsanız fazla fazla kıyafet olmadığını görebilirsiniz. Bir orta boy valizi tüm kıyafetlerim ve bir iki kitap ile doldurabiliyorum. Ama bunun sebebi kıyafetlerin hayatımda o zamanlardan beri pek önemi olmayışından kaynaklanıyor) Büyüyen bir çocuktan daha çok masraf çıkartan bir şey olamaz şu hayatta. Bazı zamanlarda parçalanmış ayakkabıları yüzünden ablasının fazladan ayağına olan spor ayakkabısını giydiğini blilirim Esrarengiz Melkor'un.
    ···
  16. 12.
    +4
    Esrarengiz Melkor'un çocukluğuyla ilgili kesinlikle unutamayacağı bir şey de babasına olan siniriydi. Mahalledeki tüm arkadaşlarının babası sabah işe gider akşam onlar sokakta oyun oynarken gelirlerdi. Oysa Esrarengiz Melkor'un babası şehir dışında çalışıyordu ve aylarca eve gelmediği oluyordu. Esrarengiz Melkor babasının eve geldiği ilk günlerde mutlu olurdu. Çünkü babası bozukluklarını hep valizine atardı ve 4 çocuğunu da karşısında toplayıp valizi boşaltırdı. Kim en çok parayı alırsa diğer kardeşleri tarafından saldırıya uğrardı. Ama bunlar keyifli anlardı. Çünkü babası insanların kendisi gibi mutsuz olması için elinden gelenin en iyisini yapardı. En ufak şeylerden dolayı evde kimi bulursa onun hayatını mahvederdi.

    Sokağa çıkmak o zamanlarda bu kaos ve huzursuzluk dolu ortamdan kurtulmanın tek yoluydu. Ama kaç saat kaçabilirsin ki bu durumdan? Sabahın erken saatinde gitsen akşam ezanında illaki eve girmeliydin. Yazılı olmayan ama yazılı kuralların tüm hepsinden daha güçlü bir kuraldı bu. Akşam ezanından önce evde ol! Belki annen tekrar izin verir ve akşam karanlığında annenin görebileceği bir yerde arkadaşlarınla oyun oynamaya devam ederdin. Ama Esrarengiz Melkor'un babası geldiğinde akşamları çıkması da zorlaşıyordu. O da ne yazık ki balkona oturup arkadaşlarının oynadığı oyunları izliyordu.

    Babasıyla olan sorunları bu kadarla sınırlı değildi elbet. Babası insanları mutsuz etmeyi çok iyi bildiği için annesine bağırıyor çağırıyordu. Annesi ise melek gibi bir kadın olduğu için ne bağırıyor ne de bir şey diyordu. Tartışmanın sonucu babası tarafından tatmin edici bir hal aldığında annesi mutfağa gidip gizli gizli ağlardı. Esrarengiz Melkor'un hayatındaki en taktan anlardan biri de bu anlardı. Babası ona kızdığında bağırdığında sövdüğünde bile bu kadar üzülmüyordu. Annesi güçlü kadındı Esrarengiz Melkor'un ama karşısında bir canavar vardı. ilk başlarda insanları iyi olduğu yönünde kandırıp tuzağına çeker onu ilk başta mutlu eder ve en sonunda onu o kadar mutluyken hiç beklemediği bir anda hiç beklemediği bir sebepten mutsuz ederdi.

    Bir de babasının öyle bir özelliği vardı ki Esrarengiz Melkor bununla yıllarca gizliden gizliye dalga geçti. Bu ne miydi tabiki de hava atmak ve övünmek durumu. Babası o kadar aciz bir insan ki Esrarengiz Melkor'un hayatını hep başkalarıyla kıyaslayarak geçirdi. Aşağılamak için demiyorum ama köyde kendi imkanlarıyla okumak için ailesine rest çekip zor şartlarda okumuş ve bu yüzden hayatın ona karşı hep acımasız olduğunu düşünürdü.

    Oysa hayat ona yapabileceği tüm güzellikleri yapmıştı. Bir ailesi vardı eğer onlara iyi davranmış olsaydı hayatın ona verebileceği başka hiçbir güzellik olmayacağını anlardı. Ama o bunun yerine kendisini hep başkalarıyla kıyaslamayı tercih etti. Köyde yaşamaya devam eden ailesinin yanına gittiğinde bizim hayatlarımızı o kadar güzel anlatırdı ki Esrarengiz Melkor ilk başlarda o anlatılan hayatın kendisine ait olduğunu anlamakta güçlük çekerdi. Babasının kendi kafasında kurduğu mutlu ve kusursuz bir ailesi vardı. Ama gerçekte en büyük kusur kendisiydi. Bu aileye en büyük zararı yine kendisi veriyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 11.
    +2
    panpalarım final haftam olduğu için bu tarz aksaklıklar yaşadığımız için üzgünüm. bi yemek yiyip geliyorum. bi de okuyanlardan ricam okuduklarını belli etsinler duvara karşı konuşuyormuş gibi hissetmeyeyim
    ···
  18. 10.
    0
    Devam et panpa
    ···
  19. 9.
    0
    devam et panpapappa
    ···
  20. 8.
    +2
    Esrarengiz Melkor 5 yaşlarında abisiyle ablasının okuldan çıkışını izlemek için balkona koşar ve onları sokakta görünce hemen koşup zile basardı ve kendisi büyüyünce okula gittiğinde kardeşininde onu orada bekleyeceğini umut ediyordu. Ama hayat bu hiçbir zaman size tam anlamıyla istediğinizi vermez. Esrarengiz Melkora da istediğini tam anlamıyla vermemişti.
    Babasının işinden dolayı evlerinde bilgisayar vardı. Esrarengiz Melkor 5 yaşındayken bilgisayarda oyun oynayabileceğini keşfetti. Tabiki önce Mario ile başladı. Daha sonra Midtown Madness 2 oynamaya başladı. Mariodan sonra böyle bir oyunla karşılaşması onu çok şaşırtmıştı. Daha sonra babası ve abisinin oynadığı Age of Empires 2 yi öğrenmeye çalıştı. O yıllarda strateji oyunlarına olan merakı geleceğini fazlaca etkileyecekti ama bunu bilmeden botlara yenilip yenilip durmaya başladı.
    ···