-
1.
-1Finallerden dolayı devdıbını getirmeyi unuttuğum caaaaaaanım hayat hikayeme devam ediyorum. isteyenler gidip hayatımın başını okuyabilir
(bkz: yaşanmamış hayat)
Neyse en son 1. sınıfı bitiriyorduk. Asıl hayat hikayemin başladığı lise 3 e gelene kadar kısa kısa yazacağım. Kemerlerinizi bağlayın uçuşa geçiyoruz
-
2.
0En son Esrarengiz Melkora gülen çocuklar olduğunu yazmıştım. Onların bir çoğunu okul dışında parkta oynarken vs. dövdü. Tabiki bazılarını dövmesi diğerlerine nazaran daha zordu. Ama tüm çocuklar Esrarengiz Melkordan korktuğu için o dayak atarken karşılık vermeye çekiniyorlardı. Çünkü onların 8. sınıflarda abisi olsaydı onlar sürekli onu çağırırlardı ama Esrarengiz Melkor işini kendi gören bir çocuktu. Tabi gölgesi gibi her olayın haberini alan abisi olduğunu biliyordu.
Evet 1. sınıf bu kadardı. Şimdi 2. sınıfa başlıyoruz.
2. sınıfa başladıklarında Esrarengiz Melkor bir şey fark etti. Arkadaşları onun kadar uzun ya da ondan daha uzunlardı. Esrarengiz Melkor boy avantajını kaybettiği için üzülse de hala onların hepsinden zeki ve daha haşarı bir tipti *
1. sınıftaki öğretmenleri kızından dolayı okulu bıraktığı için yeni bir öğretmen gelmişti okula. Ramazan adında o yaşlarda Esrarengiz Melkor için 3 5 yıl içinde ölecek kadar yaşlı görünen ama daha 50 ye yeni merdiven dayayan birisi geldi. ,
Bu arada o yaz olan en önemli aktivite Esrarengiz Melkor anneannesinin yanına 2 aylığına tatile gittikten sonra Ankaraya geri döndüğünde taşındıklarını öğrenmişti. Mahalle arkadaşlarına veda bile edememişti. Ama işin güzel yanı Esrarengiz Melkor'un okulu değişmemişti. Tabi önceden 2 dakika bile sürmeyen okul yolu şimdi Esrarengiz Melkor için asırlar süren 20 dakikaya çıkmıştı. -
3.
02. sınıfla ilgili söyleyebileceğim en iyi şey artık öğle yemeklerinde eve gitmeyip okulda yemeye başlaması olmuştu. Tabi şöyle bir sorun vardı. Okulda öğle yemeği yiyen diğer çocukların hepsi 20 dakika uzaktaki bir köyde oturuyorlardı ve bir çoğu aptal, barbar ve Esrarengiz Melkora göre pis kokuyorlardı. (Köye ilk gittiğinizde duyduğunuz o havaya karışmış tezek kokusundan bahsediyorum) Ama bu çocuklara rağmen oradan gelip aptal ve barbar olmayan ama en önemlisi kötü kokmayanlarda vardı. Esrarengiz Melkor son bahsettiğim çocuklarla arkadaş olmuştu. Hatta ve hatta bu çocuklar öğle yemeği yiyebilsin diye okula her gün sandviç ve meyve suyu veya sandviç ve süt gelirdi. Esrarengiz Melkor başlarda utansa da zaman geçtikçe gidip o sandviçlerden alabileceğini keşfetti ve öğle yemeği için para harcamasına gerek kalmamıştı. Tabi öğle yemeğinde tost falan yiyecek durumları yoktu. Yiyebilirse bi poğaça veya simit alırdı. Meyve suyu veya ayran olmadan sadece 1 poğaça ve simitle idare ederdi.
Esrarengiz Melkor ailesinin durumlarını anlıyordu. Çocuktu ama dediğim gibi zeki bir çocuktu. Bu yüzden onlardan para istediğinde yok diyorlarsa olmadığını anlardı. Annesi, babasının her ay gönderdiği parayla kirayı öder, faturaları yatırır, evin erzak ihtiyacını karşılar üstüne üstlük ikisi lisede biri 2. sınıfta biri evde olan 4 çocuğu hem okutur hem de arkadaşlarından aktivite konusunda geri kalmamalarını sağlardı.
Ama o yıllarda Esrarengiz Melkorun yavaş yavaş anladığı bir şey vardı. Annesi hastaydı. Daha doğrusu kansızlık vardı. Bu yüzden Esrarengiz Melkor annesini hep yorgun ve halsiz görürdü. Ama o zamanlarda Esrarengiz Melkoru her sabah okula zütürüp okul bitiminde gelip onu alan kişi yine annesiydi. Yol boyunca sohbet eder eğlenirlerdi. Okul dönüşlerinde okulda neler yaptığını anlatırdı. (Dövdüğü çocuklar hariç) -
4.
0Esrarengiz Melkorun hayatındaki güzel şeylerden birisi de okulda öğle aralarında gidip bilgisayar odasında bilgisayar oynamasıydı. Ninja Kaplumbağaların bi oyunu tüm bilgisayarlarda yüklüydü ve Esrarengiz Melkor her gün demo zamanı bitene kadar oynardı. Hatta okuldaki en iyi skorda ona aitti. (Skor derken herkesle aynı sürede daha ileriye gidebiliyordu ve kimsenin görmediği yerleri görebiliyordu) Tabi bilgisayar odasıyla ilgili tek maceramız bu değil. Bilgisayar öğretmeni okuldan sonra satranç kursu veriyordu. Esrarengiz Melkor kurstan sonra bilgisayar oynayabileceği için bu kursa başlamıştı. Annesi bu yüzden okul bittikten yaklaşık 1.5 2 saat sonra gelirdi. Annesi gelene kadar Esrarengiz Melkor kursa katılır daha sonra gidip bilgisayar oynardı. Ona eşlik eden bir arkadaşı daha vardı. Anaokulunda aynı kümede oturdukları Mali de kursa katılıyordu.
Satranç kursu sayesinde Esrarengiz Melkor ilk defa satranç turnuvasına katılmıştı. Çocuklar veya minikler okul turnuvası vardı. Turnuvada bir okulu 1 turda 4 kişi temsil ediyordu. Bireysel bir turnuva değildi yani takım turnuvasıydı. (4 kişi aynı anda başlar kazanan öğrenci için okul 1 puan alır beraberlikte 0.5 puan alır kayıpta da 0 puan alır. 2-2 biterse berabere 2 den az puan alınırsa kayıp 2 den yüksek bir puan alınırsa kazanç olur. Örneğin 2.5-1.5 biterse 2.5 olan takım kazanır, 1.5 olan takım kaybeder) Bu katıldıkları turnuvada Esrarengiz Melkor 1. masada okulunu çok iyi temsil ederek 7 turda 5 maç kazanmıştı. Kaybettiği 2 maç ise özel bir kolejin A ve B takımına olmuştu. Ama Esrarengiz Melkor bunu çok iyi anlıyordu çünkü çocukların seçmeli satranç dersi olduğunu öğrenmişti. Ama tek başına tüm takımı taşıması kolay bir şey değildi. Diğer 3 masada sırasıyla Mali, Furkan diye bir çocuk ve Furkanın kardeşi oturuyordu. Esrarengiz Melkor sayesinde okulları 7. olmuştu. Ama Esrarengiz Melkorun umrunda değildi. Onun umrunda olan tek şey 2 çocuğa kaybetmiş olmasıydı. Kendini geliştirip o çocukları yeneceğine inanıyordu. -
5.
0neden yaşamadın pnp neyse reserved okurum belki
-
6.
02. sınıfa dair anlatacağım son şey taşındığımız mahalle olsun. Taşındığımız yer kekoların bol olduğu bir mahalleydi. Ama güzel bir yanı da bakkalımız daha doğrusu büfecimiz Ahmet abiydi. Kendisi çocukları çok severdi. Büfesinin yanında çocuklar sürekli toplanıp misket oynardı çoğu zaman Ahmet abi de bize katılırdı. Misal sevdiği bir çocuk tüm bilyelerini kaybettiyse oyuna girer kazanan çocuğun tüm bilyelerini kazanır kaybeden o sevdiği çocuğa verirdi. Ama Ahmet Abinin en çok oynadığı oyun karttı. Dükkanına gelen her kartı kendisi de mahallenin çocuklarıyla oynardı. Hatta haftasonları turnuvalar düzenlerdi. Ama bizim oynadığımız kart oynama şekli biraz farklıydı. Kartların son rakdıbına göre kazanıyordunuz. Ahmet Abiyi mahalledeki her çocuğa lakap takardı. Bana hep Afacan derdi. Kardeşime Babadağlı derdi. Güzel bir insandı kendisi cumaya onunla birlikte giden çocuklara meybuz ya da donmuş jöle verirdi. Veresiye sistemini uygulardı. Yani tam anlamıyla mahalle bakkalı gibiydi. Ancak bakkal değil büfe *