/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +9 -1
    #
    -biz geçmişi konuşmayacağımıza, güzel bir gelecek kuracağımıza dair söz verdik birbirimize ali. sen, ben ve murat söz verdik. allah sana bi şans daha verdi ali, tertemiz bir sayfa açtı sana, al yeniden başla dedi hayata, kıymetini bil ali. dedi
    -peki senin hiç birini çok sevdiğin ama kimi sevdiğini bilmediğin oldu mu ezgi. dedim
    -hayır olmadı, ben hep bildim kimi sevdiğimi. dedi
    -ben bilmedim işte ezgi. dedim
    bu sözlerim normalde onu çok üzerdi ama o an bana destek olmak için hiç bir tepki vermedi.
    -ne yaparsan yap yanındayım ali, ama nolur bırak da mutlu olalım. dedi
    -tek amacım bu ezgi, ben o kazadan sonra bir çok kez güldüm yanınızda, bir çok kez eğlendim deli gibi, bir çok kez şarkılar söyledim size, ama dedim ya hep yarımdım bi şekilde, dolduramadım tam anlamıyla içimi. dedim
    -ya aradığın gerçekler seni mutlu etmeyecekse ali, ya daha çok üzecek, ya kalan yarını da alacaksa senden? dedi
    cevap vermedim.
    sustum yine bir süre.
    -peki ezgi o kaza, sen orda mıydın? dedim
    -hayır değildim. dedi
    -nasıl oldu o kaza, anlatır mısın? dedim
    -bunu sana defalarca anlattık ali? dedi
    -bi daha anlat ezgi. dedim
    -eski yoldan bahçeye gidiyordun babanın yanına, arabada ne oldu bilmiyoruz, ama yoldan çıkmışsın, takla atmış araba, girdiğin bahçenin sahipleri bulmuş seni ilk, sonrasında da yaşadığın ağır travma ve hastanede geçen 2 yıl işte. dedi
    -hepsi bu mu ezgi. dedim
    -hepsi bu ali. dedi
    -yanımda kimse yok muydu, tek miydim o arabada. dedim
    -evet ali tektin, senden başka kimseye bi şey olmadı. dedi
    -peki o çığlık ezgi? dedim
    -ne çığlığı. dedi
    -o duyduğum çığlık kime aitti, duydum o sesi ben ezgi, bir kadın, bir kadın çığlık atıyordu sadece. dedim
    ezgi konuşmanın başından beri ilk defa bu kadar panik olmuştu.
    eli ayağına dolanmıştı, ne yapacağını bilemez haldeydi.
    onu sonunda köşeye sıkıştırmıştım.
    -kafan çok karışmış ali. diye üste çıkmaya çalıştı ezgi.
    -kafam hiç karışmayacak kadar boş ezgi, doldurmaya çalışıyorum ya zaten. dedim
    -yalan yanlış şeylerle doldurma o zaman. dedi
    -doğrularla doldur o zaman ezgi. dedim
    -insan neye inanmak isterse ona inanır ali, biz sana zaten verdik doğruları. dedi
    -peki ezgi. dedim konuşmanın sonucunda bi yere varamayacağımızı anlayarak.
    birbirimizi daha fazla üzmenin alemi yoktu.
    biraz sonra ezgi'nin telefonu çaldı.
    arayan murat'tı.
    bana çok kızgındı ama ezgi'ye beni soruyordu.
    ezgi iyi olduğumuzu ve yerimizi söyleyip kapattı telefonu.
    -geliyor mu? dedim
    -sanmam. dedi
    -ariyim mi ben bi, çağırayım mı. dedim
    -murat'ı bilmiyor musun sen, bırak geçsin siniri, kendi gelir zaten. dedi
    -peki. dedim ısrar etmedim.
    derken telefonum çaldı.
    ahmet abi arıyordu.
    -hah şimdi sıçtık işte, ne dicem adama ben şimdi. dedim
    -"sağol abi" diyeceksin. dedi ezgi tebessüm ederek.
    -anlamadım. dedim
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    +9 -1
    #
    -günaydın mı kaldı, saat 1. dedim tebessüm ederek.
    -ne biliyim, yeni kalkmış gibisin. dedi
    -yok oturuyordum öyle. dedim
    -iyi bakalım. dedi
    ayakkabılarını çıkartıp elindeki poşetlerle içeri geçti.
    yiyecek bi şeyler almıştı.
    biraz sonra yanıma gelerek cebinden çıkarttığı volvo'nun anahtarlarını masanın üzerine koydu.
    -azcık kullandım da. dedi pis pis gülerek.
    "herifteki yüzsüzlüğe bak amk, insan bi sorar" dedim içimden ama sonra herifin evine çöreklendiğim geldi aklıma, sustum, bi şey demedim.
    -ne demek kardeşim, kullan tabi. dedim yalandan.
    -acıktın mı. dedi
    -biraz. dedim
    -döner aldım yersin di mi? dedi
    -severim bile. dedim yalandan
    "alt tarafı döner işte amk, ne sevicem" dedim içimden.
    maksat karnımı doyurmaktı.
    poşetten çıkarttık dönerleri.
    kağıdını soyup başladım yemeye.
    mest olmuştum amk.
    başta aç olduğum için çok güzel geldiğini zannetsem de dönerin yarısına gelmiş açlık hissim komple gitmiş ama hala doyamıyordum tadına.
    resmen az önce düşündüklerimden dolayı kendi kendimi züt etmiştim.
    -beğendin mi. dedi çağdaş
    -vallahi süper. dedim açık açık
    -virgo candır. dedi
    -öyleymiş vallahi. dedim
    dönerleri bitirmiştik.
    çağdaş cebinden çıkarttığı marlboro light paketinden 1 tane sigara alıp masanın üzerine bıraktı paketi.
    -alıyorum bi tane. diyerek pakete attım elimi.
    -ben arabanı alırken soruyor muyum amk. dedi gülerek.
    herif iyi mi kötü mü çözememiştim ama ne olursa olsun bana evini açmıştı
    ve vermiş olduğu sözü tutarsa sırrımı saklayacaktı.
    -eyvallah. diyerek sigarayı yaktım ve yemek üstü sigarasının keyfine vardım.
    liseli çocuklar gibi başımı döndermişti sigara.
    ama çok da tatlı gelmişti.
    öyle böyle akşamı ettik o gün.
    dilim varmadı çağdaş'a aslı'yı ya da caner'i sormaya.
    biraz daha üstüne gidersem herif kıllanabilirdi haklı olarak.
    sessizce gelmesini bekledim aslı'nın, ama gelmedi.
    bi kaç defa ezgi ve murat aradı ama meşgule attım.
    sonra aramalara daha fazla dayanamayarak telefonu komple kapattım.
    gece 2 gibi daldım uykuya.
    ertesi sabah uyandığımda çağdaş yine yoktu evde.
    bu sefer saat öğlen 3 gibi geldi eve.
    -vallahi bu gün yalnız bırakmayacaktım seni ama bizim çocukların eşyalarını zütürdüm. dedi
    aklıma bi şey geliyordu ama "allahım ne olur düşündüğüm şey olmuş olmasın" diyerek
    -anlamadım, ne eşyası? dedim
    -caner'le aslı, gidiyorlarmış da, eşyaları vardı burda, onları istediler. dedi
    -nereye. dedim
    -vallahi sormadım, sorsam da söylemezdi zaten caner, kaçıyordur yine bi şeylerden. dedi
    yıkıldım ulan beyler.. kalakaldım öylece..
    -ama bana söz vermişti.. diyebildim sadece...
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    +8
    Taksiye mi çıktın
    ···
    1. 1.
      +2
      ahahah neyse rez syfa 8
      ···
  4. 54.
    +8
    #
    normalde çalmaya başlamadan önce az da olsa çene çalardım,
    ama yapmadım direk girdim şarkıya.
    ilk şarkıyı bitirmek üzereydim ki ezgi girdi mekana.
    uzaktan selam vererek her zaman oturduğu sağ arka köşedeki yerine oturdu.
    bi bira söyledi kendine.
    başımla selam verdim ben de belli belirsiz.
    öyle şarkılar türküler devam ettik geceye.
    hareketli hiç çalmadım neredeyse.
    emre aydın, sezen aksu, mehmet erdem paso böyle gidiyordum.
    istek parçalar gelmeye başlamıştı.
    ilk istek teoman - iki yabancı'ydı.
    sevdiğim bir parçaydı.
    direk başladım çalmaya.
    isteğin sahibi olan masa başta olmak üzere sağlam bi alkış aldım.
    sonrasında da mendile yazılı isteklerle devam ettim.
    garsonların önüme koyduğu mendilleri tek tek açıyor, okuyor ve es geçmeden çalıyordum.
    ama ezgi'nin bugün benden istediği bi şey vardı.
    "benim için bi şarkı çal" demişti.
    çalacaktım elbet de,
    hoşuna gitmeyecekti belki ama çalacaktım tabi ki de.
    sadece ezgi'ye bakıyordum.
    sırada onun şarkısı olduğunu anladı ezgi,
    gülümsedi,
    ama ben gülümsemedim beyler.
    baktım öyle uzun uzun ona.
    başladım ali atay'dan yalan'ı çalmaya.
    ezgi'nin de çok sevdiği bir şarkıydı bu ama sözleri çok manidar olduğu için az önce gülen gözler yerini hüzne bıraktı.
    gözlerimi ayırmadım ondan.
    gözlerinin içine baka baka sonuna kadar söyledim şarkıyı.
    ezgi cesurdu.
    öyle kaçmazdı kolay kolay.
    o da ayırmadı gözlerini benden.
    şarkıyı bitirerek sigara molası vermek için 15 dk arar verdim.
    normalde bu arada bizim çocukların ezgi'yle murat'ın masasına otururdum ama bu sefer yapmadım.
    arka tarafa geçtim, bi sigara yaktım.
    1 kesmedi 2.'yi de yaktım hemen ardından.
    o da çabucak bitti.
    ağzımı ıslatmak için bardan bi bira alarak çıktım sahneye geri.
    sahneye çıktığımda göremedim ezgi'yi yerinde.
    başta "sigara içmek için dışarı çıktı herhalde" diye düşündüysem de 2 şarkı çalmama rağmen gelmemişti ezgi.
    ne yalan söyliyim üzüldüm lan beyler,
    "keşke yapmasaydım öyle" diye geçirdim bir an içimden.
    çünkü onlara ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyeyim aradığım cevapları vermeyecekti onlar,
    geçmişimin anahtarı aslı'daydı.
    saat 11:30'a doğru geliyordu ki beklenen misafirler geldi.
    50 yaşlarında 2 adam, 30 yaşlarında 2 güzel kadın en önde kendileri için ayrılan masaya oturdular.
    şarkımı söylerken kafamla selamladım onları.
    ama sonra çok garip bi şey oldu beyler.
    gelenlerden uzun boylu olan adam göz göze geldiğimiz ilk andan itibaren ayırmadı gözlerini benden.
    her hangi bi duygu yoktu herifin bakışlarında ama bakıyordu işte, rahatsız edercesine bakıyordu..
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +8
    Bir roman gibi düşünün ulan, gerçek yada gerçekte olabilecek olaylar bütünü gibi düşünün, sürekli yok gerçekti değildi diyip adamın hevesini kaçırmayın, güzel güzel okuyoruz işte.
    ···
  6. 56.
    +8
    boncuk çıkacak diye çok korkuyorum ama yine de kendime engel olamıyorum, okuyorum. rez aq
    ···
    1. 1.
      +4
      Aynen pampa bende yeni başladım yetişecem inş canlıya
      ···
  7. 57.
    +7
    #
    -eee nasıl aç değilsin o zaman. dedi
    cevap veremedim yine.
    yaklaşık 80 yaşındaki kadın tarafından ardı arkası kesilmeden züt ediliyordum.
    bi kaç dakika sonra
    -desene sana da biz hizmet edicez. dedi dizisine reklam giren kadın.
    -aman efendim estağfurullah. dedim
    -o zaman geç içeri de bi şeyler ye. dedi kadın
    mecburen geçtim mutfağa o kalkmasın diye.
    aptal gibi sağıma soluma bakınıyordum.
    biraz sonra içerden direktifler yağdırmaya başladı kadın.
    -dolapta fasulye ve pilav var, çıkart onları. dedi
    dediği gibi yaptım.
    fasulye ve pilavı çıkarttım.
    -ocağa koy. dedi
    yine dediğini yaptım.
    -ekmek fırının içinde. dedi
    fırından ekmeği de çıkarttım.
    -tabaklar 3. dolapta. dedi
    tabakları da çıkarttım.
    bi kaç dakika geçmişti ki
    -ısınmıştır yemek, ocağı kapat. dedi
    ocağı kapatarak yemekleri tabağa koydum ve yemeye başladım.
    yemek bittikten sonra masayı toplayarak tabakları yıkadım ve bir laf daha yememek için her şeyi aldığım yere geri koydum.
    içeri geçtim tekrar.
    kadın dizisine kilitlenmiş karakterlere sataşıyordu.
    koltuğa oturup kadını izlemeye başladım.
    aksi ve huysuz bir kadın olmasına rağmen kanım ısınmıştı kadına.
    gıcık almamıştım yani,
    en azından çoğu insanın olamadığı kadar dobra bi insandı.
    biraz sonra müsade alarak sigara içmek için balkona çıktım.
    bakmayın balkon dediğime,
    ev zemin katta olduğu için balkon görünümlü minicik bir bahçeydi çıktığım.
    sigaramı içip içeri geçtim.
    çok sıkılmıştım ama öyle böyle derken ettik saat 6'yı.
    biraz sonra kapı çaldı.
    yusuf'u göreceğim için bu kadar sevineceğim hiç aklıma gelmezdi.
    yerimden fırladım ve kapıyı açtım kadına zahmet olmasın diye.
    -oooo uyanmışsın. dedi yusuf
    -o kadar da değil. dedim tebessüm ederek.
    -ne biliyim, sabah çıkarken bi dürttüm de hiç uyanacak gibi durmuyordun. dedi
    -yorulmuşum dün. dedim
    -yumruk yoruyor adamı. dedi gülerek.
    yusuf bininin bu hareketleri içten içe hoşuma gitmeye başlamıştı.
    herif güzel espri yapıyor ama adamı itin zütüne sokuyordu.
    ama kötü bi niyeti yoktu, herifin tarzı buydu.
    çabucak alıştım yusuf'un bu hallerine.
    -nasıl valide hanımla anlaşabildiniz mi. dedi yusuf babannesinin de duyabileceği bi şekilde.
    -çok. dedim imalı imalı
    -tahmin edebiliyorum. dedi ve babannesinin yanına gitti.
    kadının suratı kırk karıştı,
    yusuf'un yüzüne bakmıyor, pencereden dışarıyı seyrediyordu.
    -hanimiş benim tontişim. diyerek babannesinin yanına gitti yusuf.
    kadın "gibtir git başımdan" dercesine omzunu silkti.
    -ne o, küs müyüz yoksa? dedi yusuf.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    +7
    #
    cevap vermedim.
    çocuk da daha fazla üstelemedi.
    yoldan geçen bi taksiye el etti durdurmak için.
    -arabam var. dedim
    taksi de müşterisi olduğu için durmamıştı zaten.
    -nerde abi. dedi
    -şu ara sokakta. dedim
    çocuk hiç bi şey demeden koluma girdi ve ayağa kaldırdı beni.
    arabanın yanına gelmiştik.
    arabanın kapısını açtım ve bindim arabaya.
    -yolun açık olsun abi. dedi çocuk.
    -eyvallah, sen de kusura bakma. dedim
    -olur abi öyle, sıkıntı yok. dedi ve gitti çocuk.
    adını bile bilmediğim bu eleman güzel elemandı,
    delikanlıydı.
    başka bir zamanda karşılaşsaydık iyi iki dost bile olabilirdik belki.
    arabanın camlarını açtım ve bi sigara çıkarttım cebimden.
    gidecek bir yerim yoktu,
    bu şekilde çanakkaleye de dönemezdim.
    çaresizdim.
    sigara üstüne sigara yaktım.
    aklımda hiç bir şey yoktu,
    "aslı" diyordum,
    "neden inmedi o arabadan, neden göz yumdu caner'in beni dövmesine?" diyordum sadece.
    ara ara o kazadan kalma tek hatıra olan çığlık sesi yankılanıyordu beynimde.
    kafayı yemek üzereydim.
    "yarın ola hayrola" diyerek gözlerimi yumdum.
    arabada uyumaya karar vermiştim.
    uyuyamadım tabi ki de.
    ama kapalıydı gözlerim.
    ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama biraz sonra arabanın yarım açık olan cdıbını tıklattı biri.
    gözlerimi açtığımda garson çocuk duruyordu dışarda.
    -gitmemişsin abi. dedi
    gülerek karşılık verdim.
    çocuk neden gitmediğimi anlamış olacak ki
    -gidecek yerin yok di mi abi. dedi
    -senin varsa atla da bırakayım. dedim
    -benim yolum uzun abi. dedi
    -iyi sen bilirsin. dedim
    çocuk bir süre düşündükten sonra
    -aslında olur ya. diyerek arabanın etrafından dolaştı ve yanıma oturdu.
    -gidelim abi. dedi
    -nereye. dedim
    -ümraniye abi. dedi
    -ben yolları bilmem, tarif et bakalım. dedim
    arabayı çalıştırdım ve çocuk yolu tarif etmeye başladı.
    bi 20 dk sonra gelmiştik çocuğun kaldığı eve.
    tarif ettiği binanın önünde durmuştuk.
    -haydi eyvallah. kardeşim dedim inmesini bekleyerek.
    -park etsene arabayı. dedi
    -o niye. dedim
    -abi çanakkale'de nasıldır bilmem ama burda yolun ortasında araba bırakmayız biz. dedi eleman gülerek.
    geç de olsa çocuğun ne demek istediğini anlamıştım.
    -olmaz öyle şey kardeşim. dedim
    ···
  9. 59.
    +8 -1
    Bu hikayeyi yazanla boncuk omeri yazan aynı.

    Bu hikayedeki karakterler ile boncuk ömer hikayesinin karakterlerini kıyaslarsak eğer.

    Eylül birinci kız Aysel yancı kız.
    Ezgi birinci kız Aslı yancı kız.

    Baş harfleri aynı.

    Peki erkek karakterlere gelirsek ortak yanları nedir?

    Benim bulduğum tek şey dört halife.

    Ömer,ali, bekir,osman.

    Sırada ki hikaye de karakterler muhtemelen şöyle olacaktır;

    Adamın adı bekir.
    Birinci kızın adı Eda.
    yancı kızın adı ise ayşe.

    Bazı cümlelerin yanına parantez içinde bu cümleyi unutmayın beyler notu düşüyor. Tıpkı ömer gibi. Üslup aynı.

    Üslubu tam anlamıyla iyi değil ama amatör olarak sürükleyici olmayı başarmış.

    Mode off dexter morgan.
    ···
    1. 1.
      +4 -1
      Bi tek çıkarken kimseye satasmayin demiyor , çünkü bu bin bize satasip duygularimizla oynuyor
      ···
    2. 2.
      +4
      kardeş milli istihbarattamı çalışıyorsun bu ne çözümleme amk gece gece hayran kaldım
      ···
    3. 3.
      +2
      Panpa yıllarca polisiye ile ilgilendim. Ama bu bin ipuçlarını bulduğum için bir sonra ki hikayedeki kahramanın adını bekir yapmayacak.
      ···
    4. 4.
      +3
      deli bekir in hikayesi başlığını alayım da yazamasın bin diyordum tam.
      bekir olmayacak demek.
      ···
    5. diğerleri 2
  10. 60.
    +10 -3
    Boncuk Ali hikayesi galiba bu *
    ···
    1. 1.
      +2 -1
      yok kardeş #kaybetimyenibirsayfa bu baslangıcları aynı degil ama suana dek benzer bayagı bi
      ···
    2. 2.
      +3 -1
      bir daha okudumda boncuk ve gosgos karışımı olmuş
      ···
  11. 61.
    +8 -1
    #
    ama susmuştu.
    -evet..? dedim devam etmesi için
    -ali orda ne olursa olsun dön geri olur mu, güçlü dur, ayakta dur ve yıkılma olur mu? dedi
    -yıkılmam. dedim.
    -umarım. dedi ezgi.
    -kendine dikkat et. dedim
    -sen de. dedi ve bindim arabaya.
    soğakın köşesini dönene kadar el salladı ezgi arkamdan.
    hüzünlenmiştim lan binler.
    her ne kadar biraz baskı altında olsam da sevmiştim ben bu kızı.
    değerliydi benim için.
    belki de dostça sevmiştim ama ne farkederdi ki amk, sevmiştim işte.
    doğru kordon'a sürdüm arabayı.
    arabayı çarşı girişine koyup yürüdüm bizim mekana.
    çocuklar sabah temizliği yapıyorlardı.
    bizim mekan da kordon'daki diğer mekanlar gibi nerdeyse 7 gün 24 saat açıktı.
    sabahları cafe akşamları bar havasındaydı.
    ahmet abi'yi aradı gözlerim ama göremedim.
    normalde bazen bu saatlerde burda olur bazen de olmazdı,
    ben olmadığı ana denk gelmiştim.
    bizim çocuklardan birine sordum ahmet abi'yi,
    -daha gelmedi abi. dedi
    dışardaki masalardan birine oturdum,
    telefonu çıkarttım cebimden ve aradım ahmet abi'yi.
    -ahmet abi merhaba. dedim
    -merhaba ali'cim. dedi
    -ahmet abi ben gidiyorum. dedim
    -nereye. dedi ahmet abi şaşırarak.
    -istanbul'a abi, bazı şeyleri çözmem lazım. dedim
    -nasıl yani, ne oldu anlat, çatlatma adamı. dedi
    -dünkü adam abi, o geçmişimden biri, o karanlık biri, dün ölümle tehdit etti beni. dedim biraz da olsa abartarak.
    -vay it, neden söylemedin bana. dedi
    -dün mekandan çıktıktan sonra oldu abi. dedim
    -nasıl yani takip mi etmiş. dedi
    -belki de abi, bilmiyorum. dedim
    -ee napıcaksın şimdi. dedi
    -aradığım cevaplar burda değil abi ait olduğum yerde, istanbul'da. dedim
    -anladım ali, yolun açık olsun, ne zaman dönersin. dedi
    -bilmiyorum abi ama sen benim yerime bul birini, boşa düşme. dedim
    -eyvallah. dedi ahmet abi üzülerek.
    -eyvallah abi görüşürüz. dedim ve telefonu kapattık.
    içerde kalan paramı da isteyememiştim.
    "neyse bakıcaz bi çaresine artık" diyerek ayaklandım.
    -kendinize iyi bakın beyler, bi süre yokum ben, selametle. diye uzaktan garson çocuklarla vedalaşmış arabaya doğru yürüyordum ki aralarından biri geldi "ali abi" diye arkamdan bağırarak.
    -efendim. diyerek döndüm arkamı
    çocuğun elinde bi zarf vardı.
    bu zarf olayı ahmet abi'nin işiydi.
    ahmet abi parayı elden alırken rahat olmamız için zarfa koyar öyle verirdi maaşları.
    bu da benim içerde kalan son maaşımdı.
    ama bi fark vardı, normalde bu kadar kalın olmazdı benim zarfım ama bu sefer bi değişiklik vardı.
    üzerinde "ali" yazan zarfı çocuğun elinden alarak içini açtım.
    içinde belki 30 tane 100'lük vardı.
    bu para benim maaşımdan fazlaydı.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    +7
    akşamı iple çekiyorum. daha ilk günlerden heyecan arttı amk. akşama mevzular karışık ben size diyim.
    ···
  13. 63.
    +7
    #
    -ne alakası var oğlum. dedim
    -çok alakası var abi, neyse gibtir et. dedi
    biralarımızı bitirmiş 2. biraları söylemiştik.
    -burda evler ne kadar. dedim
    yusuf neredeyse ağzındaki birayı püskürtecekti,
    zor tuttu kendini.
    -ne gülüyorsun oğlum. dedim
    -baban ne iş yapıyor. dedi
    -çiftçi. dedim
    -tarlanız falan var mı. dedi
    -bahçemiz var. dedim
    -satsa kaça satar. dedi
    -60-70 bin falan eder her halde. dedim
    -oooo yine iyisin, çıktı 1 yıllık kiran. dedi yusuf
    -kaç. dedim
    -abi burası caddebostan, hemen üstümüz bağdat caddesi, senin benim gibi adamlar oturamaz abi burda. dedi yusuf birden ciddileşerek.
    -vay amk. dedim
    -ya amk. dedi
    biralarımızdan bi kaç yudum aldıktan sonra
    -sen hayırdır, neden sordun evleri. dedi
    -hiiç, merak ettim. dedim
    -bence sen bi daha dönmeyeceksin çanakkele'ye. dedi
    -onu da nerden çıkarttın. dedim
    -hissettim. dedi
    derken telefonum çaldı.
    ezgi arıyordu.
    yusuf'tan müsade isteyerek çıktım dışarı.
    mekandan çıkar çıkmaz açtım telefonu.
    -efendim ezgi. dedi
    -canımm. dedi
    -efendim. dedim
    -iyi misin. dedi
    -iyiyim saol, sen? dedim
    -nerde kalıyorsun. dedi soruma cevap vermeden.
    -bi arkadaşın yanında. dedim
    -hangi arkadaş o. dedi ezgi birden sivrilerek.
    -tanımazsın. dedim
    -adı ne. dedim
    -yusuf. dedim
    -iyi bari. dedi
    -eee başka başka? dedi
    ezgi sanki buraya neden geldiğimi bilmiyor gibi gayet rahay konuşuyordu,
    hala aptal yerine konduğumu hissettim ve sinirlendim bir anda.
    iyice ayar oluyordum artık.
    -iyilik sağlık. dedim öyle dümdüz.
    -iyi bakalım, ara arada, merakta bırakma bizi. dedi
    -eyvallah. diyerek kapattım telefonu.
    aklıma bir fikir gelmişti o an. murat'ı aradım direk.
    hemen açıldı telefon.
    -alo. dedi murat.
    -her şey için sağol. dedim
    -anlamadım. dedi
    -onu buldum murat. dedim
    -eee, evet? dedi murat birden kekeleyerek.
    ···
  14. 64.
    +10 -3
    #
    haluk abi'nin ısrarlarına rağmen yemedim.
    masadaki saçma sapan muhabbete eşlik ediyordum ayıp olmasın diye.
    hatunlar güzel olmasına güzeldi ama yollu oldukları her hallerinden belliydi.
    haluk abi kafasıyla diğer hatunu göstererek "zütür" der gibi bi işaret yaptı.
    hatun görmesin diye utanarak çevirdim kafamı.
    -utangaçtır bizimkisi biraz ablası. dedi kıza doğru dönerek.
    "senin yapacağın işi gibeyim diyerek" masadan kalkmak istesem de o arabaya ihtiyacım olduğu için kalkamadım masadan.
    haluk abi kötü bir adam değildi.
    ama karı kız ortdıbına girince çok gevşer eşi dostu satmasa da gömerdi.
    ama sinirlendiğimi anladığı için uzatmadı.
    ben sormadan kendi girdi lafa.
    -arabanın anahtarı dükkanda, araba da dükkanın önünde, içerde çocuklar var bizim, söyle versinler. dedi haluk abi.
    -eyvallah abi, çarşamba sende araba. dedim
    -sana bi şey olmasın da keyfine bak aslanım. dedi
    -eyvallah abi. diyerek hatunlara da yalandan selam vererek çıktım ordan.
    haluk abi'nin az ilerdeki dükkanına doğru hızlı adımlarla ilerliyordum.
    elemanlara selam vererek girdim içeri.
    ayak üstü 2 sohbet muhabbetten sonra anahtarı alarak çıktım dükkandan ve bindim arabaya.
    giderken ezgi'ye ve murat'a ne söyleyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu.
    telefonu öylece kapatıp gitmek de olmazdı,
    bi yalan uydurmak lazımdı.
    yolda uydururum bi şeyler diyerekten saat 11 gibi çıktım yola.
    1000 km'den fazla yolum vardı.
    yolda uyumazsam gece 11 gibi orda olacaktım.
    akşam 6 gibi ankara'ya vardım.
    telefonum çaldı.
    ezgi arıyordu.
    uzun uzun çalar da açmazsam bana bakmaya eve geleceklerini bildiğim için henüz bir yalan bulamasam da açtım telefonu.
    -canım. dedi ezgi
    -efendim. dedim
    -napıyorsun. dedi
    -çalışıyorum, sen? dedim
    -ama bugün pazartesi. dedi
    -babamın yanındayım. dedim
    -nasıl yani bahçeye mi gittin. dedi
    -evet, yardım etmeye geldim. dedim
    -ne zaman dönersin? dedi
    -bilmem belki kalırım burda. dedim
    -iyisin di mi? dedi ezgi şüphelenerek.
    -iyiyim canım, neden ki. dedim
    -ne biliyim bahçeye pek inmezdin de sen. dedi
    -sıkıldım evde. dedim
    -iyi hadi bakalım, dikkat et kendine, dönünce haber et o zaman. dedi
    -tamam, merak etme. diyerek kapadım telefonu.
    doğaçlama olsa da çok mantıklı bir yalan söylemiştim. ezgi de murat da aramazdı babamı.
    nedendir bilinmez ama bizim çocuklarla babamın pek yoktu arası.
    bizimkiler babamı çiftçi diye hor görecek çocuklar asla değillerdi,
    ama hep bi mesafe vardı aralarında.
    saygıda kusur etmediler,
    hep "kemal amca" dediler ama babam evdeyken 1 gün bile eve gelmedi bizimkiler.
    saygıda kusur etmedikleri sürece sorun yoktu,
    onlar kusur etmediler ben de sorun.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +8
      Bence senin 22 yılı yanlış anlattılar panpa babanda gerçeği biliyor o yüzden araları iyi değil. Kızıl saçlı hatunda eski sevgilin bence.
      ···
  15. 65.
    +8 -1
    Sadece ilk entry'yi okudum, anlatım tarzı aynı Boncuk Ömerin'ki gibi, yazısı da öyle. Yeni hesap açmış sırf bu hikaye için, aynı ömer gibi. Onun olma ihtimali çok yüksek veyada ondan çok etkilenmiş ve esinlenmiş biriside olabilir. Bilemiyorum yani poh da çıkabilüü...
    ···
  16. 66.
    +12 -5
    #
    ama her ne kadar ezgiye aşık olsam da murat da çocukluk arkadaşımdı.
    onu orda bırakıp gitmek olmazdı.
    ezgi'ye rağmen döndüm tekrar olay yerine.
    konser alanına güvenlik görevlileri dolmuş kavga yatışmak üzereydi.
    hala uzaktan birbirlerine bira şişeleri fırlatmalar, sözlü sataşmalar devam ediyordu ama temas kesilmişti.
    kafamı kollayarak geçtim büfenin tarafına.
    orda gördüm muratı.
    büfenin arkasına saklanmıştı.
    korkmuş olsa da gayet iyi görünüyordu, ama ben yine de sordum emin olabilmek için.
    -iyi misin kardeşim. dedim.
    hala kegib kegib nefes alıyordu.
    beni korkutacak kadar derinden geliyordu nefesi.
    karşımda sağlıklı bir insan olsa belki hiç giblemezdim ama murat'ın kalbinde doğuştan ritim bozukluğu vardı.
    heyecanlanmaması gerekiyordu.
    karşımda yine sağlıklı bir insan olsa "ne diye kızı orda bırakıp kaçıyorsun" diyerek üste çıkardım ama murat'a karşı yapamadım bunu.
    kaçmış olmasına sevindim bile içten içe.
    nefes alıp verişi düzelince murat'ın koluna girdim ve ezgi'nin yanına zütürdüm onu.
    3 çocukluk arkadaşı 2 sevdalı sarıldık birbirimize.
    ikisinin de iyi olduğundan emin olduktan sonra
    -dönelim hadi. dedim ve kampüsten çıkarak dışarıya parkettiğimiz arabaya doğru yürümeye başladık.
    bir yanımda ezgi, bir yanımda murat vardı.
    burnum hala sızlıyordu ama insanın bazen güçlü durması gerekir ya beyler,
    işte o an tam da öyleydim.
    hiç bi şey belli etmedim.
    araba benim değil murat'ındı ama kendini iyi hissetmediği için hiç konuşmadan bana verdi anahtarı ve arkaya bindi.
    ezgi yanıma oturdu.
    haftasonunu geçirmeyi planladığımız adana'nın o hiç bilmediğimiz sokaklarında dolanıyorduk nereye gittiğimizi bile bilmeden.
    geldiğimiz yere memlekete çanakkale'ye dönmeyi düşündüm ben.
    uykusuzdum ama "yolda çeker uyurum" diye geçiriyordum içimden.
    -ne yapalım. dedim konuyu açmak için.
    kimse bi şey demediği gibi "dönelim" diyen de olmadı.
    dönmeye niyetli olmadıkları için girmedim konuya hiç.
    buraya gelirken planladığımız üzere murat'ın üniversite'den bi arkadaşı olan çağdaş'ın evinde kalacaktık,
    baraj yolu diye bi yerdeydi ev.
    sora sora bulduk yolu da evi de.
    arabayı evin önüne park edip indik arabadan.
    telefonda konuşurken çağdaş kendisinin evde olmadığını söylemişti.
    bu durum bana biraz garip gelse de mecburen çıktık eve.
    çaldık kapıyı.
    ama açan olmadı.
    -hadi gidelim, buluruz kalacak bi yer. dedim
    içimde tarifsiz bi sıkıntı vardı ve bu sıkıntının hala burnumu sızlatan kavgayla hiç bir alakası yoktu.
    ama yine dinlemediler beni.
    murat bi daha çaldı kapıyı.
    biraz daha bekledikten sonra açıldı kapı.
    yüzü yara izleriyle dolu bi eleman açtı kapıyı.
    eleman "siz kimsiniz amk" diyen gözlerle bize bakıyordu.
    henüz kendimizi tanıtamamıştık ki elemanın arkasından
    -kim geldi hayatım. diyerek kızıl saçlı bi hatun geldi.
    işte o gün hayatımı gibecek iki insanla tanıştım beyler...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +10 -4
      Grup yapmışlardır Ezginin ami sizlamistir boncuk eylülu Aysel Ceyda güneşi gibti n ya sıra ezgizemi geldi iktidarsız o c
      ···
      1. 1.
        +1
        şuku :D
        ···
  17. 67.
    +7 -1
    Aq boncuk u da bunu da yazan adam aynıysa bırakın yazsın amk. En azından sistemli yaziyo düzgün yaziyo istere kurgu olsun aq vakit geçiriyoz surda milleti ifşa etmeye çalışmıyoruz amk.
    ···
  18. 68.
    +6
    #
    -olur abi olur. dedi
    -yok kardeşim, ben bakarım başımın çaresine. dedim
    -tamam abi, bakana kadar misafir edeyim işte. dedi
    -rahatsızlık vermek istemem kardeşim. dedim
    -yalnız yaşıyorum zaten abi. dedi
    çaresizlikten dolayı sessiz kaldım.
    sessiz kalışımı "evet" olarak algılayan eleman.
    -adın ne abi. dedi
    -ali. dedim
    -hah şimdi oldu, prensip olarak tanımadığım insanları evime almıyorum da. dedi çocuk gülerek.
    neşeli bir binti.
    bu durumda bile güldürmüştü beni.
    -senin adın ne. dedim
    -yusuf. dedi
    -tanışmış mı olduk şimdi biz yusuf. dedim gülerek.
    -abi günde o kadar çok insanla uğraşıyorum ki artık insanların yüzünden bile anlayabiliyorum nasıl biri olduklarını. dedi çocuk
    -ben nasıl biriyim yusuf. dedim
    -yaralı birisin be abi, belli ve bir insan kendi yarası kapanmadan başkasını yaralayamaz, o yüzden içim rahat, gönül rahatlığıyla misafir ederim seni. dedi
    şiir gibi konuşmuştu bin.
    güldüm.
    arabayı az ileriye park ederek indik arabadan.
    binadan içeri girdik.
    giriş kattaki evin kapısının önünde durduk.
    yusuf önce cebinden anahtarları çıkarttı,
    ama sonra zile bastı.
    -yalnız yaşıyorum. demiştin dedim ufaktan da olsa sinirlenerek
    -yalnız yaşıyor sayılırım abi. dedi yusuf sırıtarak ve anahtarla kapıyı açtı.
    -sen mi geldin yusuf. diye yaşlı bir ses geldi içerden.
    -ben geldim babanne. dedi yusuf
    cevap gelmedi içerden.
    -yarın tanıştırırım sizi. dedi yusuf bana dönerek.
    geldiğim için bir anda pişman olmuştum, ama dönmek de olmazdı.
    ev eski ve küçüktü.
    görebildiğim kadarıyla 2 oda 1 salondu.
    odalardan birinde babanne kalıyordu.
    öbür odanın kapısı kapalıydı ve gördüğüm kadarıyla yusuf salondaki çekyatta yatıyordu.
    yusuf çekyatın altından çarşaf çıkartarak diğer çekyatı açtı ve yatağımı hazırladı.
    içerdeki dolaptan kendisine ait 2'şer tane şort ve tshirt getirdi.
    birer tanesini bana uzattı.
    -yok kardeşim var benim. dedim
    -hani nerde. dedi
    -çantandaydı ama çanta arabada, dur alıp geliyim ben. dedim
    -uğraşma şimdi gece gece, bugünlük bunları giy, merak etme temizler. dedi gülerek
    -yok onun için değil. dedim utanarak
    -al hadi al. diyerek bana uzattı elindekileri.
    -eyvallah. diyerek aldım ve banyoya geçerek değiştim üzerimi.
    ben çıktığımda yusuf da üzerini değişmişti.
    yusuf'un benim için hazırladığı yatağa girdim.
    biraz sonra yusuf
    -allah rahatlık versin abi. diyerek kapattı ışıkları.
    kendimi çok garip ve mahçup hissediyordum bu çocuğa karşı.
    aradan bi kaç dakika geçmişti ki
    -yusuf. dedim
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    +6
    #
    -ama benim var, çünkü ben çok sevdim zamanında seni. dedi
    -peki noldu aslı bize. dedim
    -ayrıldık. dedi
    -neden ayrıldık peki. dedim
    -ben iyi şeyler yapmadım ali. dedi
    -ne yaptın peki aslı. dedim
    -seni çok sevdim. dedi
    -ne yapmadın peki aslı. dedim
    -yanında kalamadım. dedi
    aslı'nın omzumdaki kafasını kaldırıp gözlerine baktım.
    bu kadın,
    bu kadın benim geçmişimdi lan beyler,
    bu kadın bir zaman önce en sevdiğimdi.
    bu kadın bir zaman önce uğruna canımı verebileceğimdi,,
    bu kadın şimdi gözlerinde kaybolduğum tek gerçeğimdi.
    -eskiden de bakar mıydım böyle gözlerine. dedim
    -hiç bıkmadan, bazen saatlerce. dedi
    -dokundum mu sana aslı. dedim yüzüne dokunarak.
    -hem de hiç zarar vermeden. dedi
    -ağlattım mı seni daha önce. dedim
    -sen hep mutluluk sebebimdin, ikimizi de ağlatan hep bendim. dedi
    -ben de sevdim mi seni aslı. dedim
    -çok sevdin hem de ali, canından bile çok sevdin. dedi
    -ben niye izin verdim o zaman gitmene. dedim
    -izin vermek zorundaydın be ali. dedi
    -neden. dedim
    -çünkü ben o illete saplanmıştım ali. dedi
    "anlamadım" demeye kalmadan zaten bu havada neden uzun kollu giydiğini anlamadığım aslı hırkasının kollarını sıyırdı.
    iki kolu da mosmordu.
    iğne izleri vardı.
    bunlar...
    bunlar uyuşturucu izleriydi.
    tam olarak tarif edemem ama
    acının saf halini içimde hissettim o an lan beyler.
    o bana sevdamızı anlatırken hissedemediğim kadar gerçekti bu seferki acı.
    ağlamadım ama,
    gözlerim doldu beyler.
    -işte bunlar da benim gerçeklerim be alim. dedi aslı
    bu acı cümle içinde bile olsa onun ağzından duyduğum "alim" kelimesi milyon kez yankılanmıştı beynimde.
    bana döndü aslı.
    sarıldı.
    güç almaya çalışıyordu resmen.
    bir kaç dakika sonra ağlamaya başladığını farkettim aslı'nın.
    ben de zaten meyilli olduğum için daha fazla tutmadım kendimi ve koyverdim gitti.
    kız gibi ağlıyorduk ikimiz de.
    o bana sarılırken güç alıyor,
    bense ona sarılırken geçmişimle yüzleşiyordum.
    -peki ne zamandır. dedim
    -uzun zamandır ali. dedi
    -caner, o yavşak mı alıştırdı seni yoksa. dedim
    -canerden çok önceydi ali. dedi
    -bırakmayı denemedin mi. dedim
    -denedik ali... dedi
    ···
  20. 70.
    +6
    #
    -kalsın oğlum sende, merso'yu boşuna mı aldık. dedi yan gözle hatuna bakarak.
    -abi olmaz öyle şey, arabaya ihtiyacım yok hem, eyvallah. dedim
    -senin olmaz hatunların olur oğlum. dedi pis pis gülerek.
    normalde belki yapmayacağı bir hareketti ama hatunun yanında gaza gelerek ciddi ciddi almadı haluk abi arabayı.
    hatuna gösteriş yapıyordu aklınca.
    işin garibi salak muhasebecinin de hoşuna gidiyordu haluk abinin yaptığı şekiller.
    -iyi abi, madem öyle diyorsun, satılana kadar kalsın bende. dedim
    -hah şöyle, hem bak iyi dedin, ilgilenirsin de arabayla, ilan koy internete bi tane, soran eden olursa gösterirsin arabayı, benim uğraşacak vaktim yok, hem işime de gelir. dedi
    -eyvallah. abi diyerek geldiğim gibi çıktım dükkandan.
    bindim arabaya, sürdüm geri eve.
    ezgi'yle kavga gürültü de olsa orta yolu bulmuştuk ama murat'la hala konuşmamıştık.
    aklım onda kalmıştı.
    tamam kızmakta haklıydı ama konuşmamak da neyin nesiydi amk.
    ezgi "arama" dese de dayanamayarak aradım murat'ı.
    uzun uzun çaldırdım ama açan olmadı.
    telefon kapanır kapanmaz yine aradım ama sonuç değişmedi.
    "hay amk" diyerek vazgeçtim aramaktan.
    illa ki dönecekti geri.
    uzandım çekyata,
    düşüncelere daldım.
    kulaklarımdan hiç gitmeyen o çığlık beynimin boş odalarında yankılanıyordu resmen.
    ezgi'yle konuştuklarımız geldi aklıma sonra.
    "ya aradığın cevaplar seni mutlu etmezse, ya kalan yarını da alır zütürürse..?" demişti ezgi.
    ne yapmış, ne yaşamış olabilirdim ki?
    öyle böyle derken saati gece 3 ettim.
    canlı müziğe akşam 10 gibi başladığımız, sahneden indikten sonra iş icabı da olsa mekanda takıldığımız için gece 2-3 benim normal uyku saatimdi.
    alışkındım yani.
    gündüz uyumama rağmen düşünceler arasında daldım uykuya.
    çalan kapı ziliyle uyandım sabah.
    babam geldi herhalde diyerek fırladım yerimden.
    kapıyı açtım.
    kapıda elindeki poşetle ezgi duruyordu.
    -sana simit getirdim. diyerek neşeyle havaya kaldırıp salladı elindeki poşeti.
    tebessüm ederek içeri davet ettim ezgi'yi.
    ezgi girdi içeri.
    günlerden cumaydı ve bu saatte ezgi'nin ofiste olması gerekiyordu.
    -ne işin var senin bu saatte burda, ofise niye gitmedin? dedim kibarca
    -yeni aldığım mimar çocuk var ya, canavar çıktı. daha ilk haftadan ilk projesini aldı, bana iş bırakmıyor sağolsun, ben de bugünümü size ayırmaya karar verdim küçük bey. dedi ezgi
    ezgi'nin bu yaptığı çok güzel bi şeydi ama o an kendimi baskı altında hissettim lan beyler.
    sanki dünkü konuşmalar bir gecede unutulmuş bir anda sevgili olmuş gibiydik.
    aklım hala aslı'daydı.
    ama bu da çok garipti,
    eğer ben onu o kazadan önce o kadar çok sevdiysem neden şimdi onu gördüğümde o duygular uyanmamıştı tekrar bende?
    neden tekrar aşık olmamıştım onu görünce.
    eğer çağdaş'lara gittiğimizde aslı gelip bana dokunmasaydı, parmaklarını yüzümde gezdirmeseydi hiç bir şey hissetmemiştim o an ona karşı.
    sadece bu hareketiyle şüphelenmiştim bir şeylerden ve haklı çıkmıştım.
    aslı gerçekten çok güzel bir kızdı ama beni çeken tek şey gözleri olmuştu.
    o kapkara gözler çok farklı duygular uyandırmıştı bende.
    acaba önceden de mi sadece gözlerine vurulmuştum, henüz bilmiyordum...
    Tümünü Göster
    ···