-
16.
0
-
15.
0Okucam rez
-
14.
0Devam panpa rez
-
13.
0Devam üstad
-
12.
0Devam panpa
-
11.
+1Ruhsal denge, genellikle kişiye dışarıdan ödüller sağlamaz; ama hiç kuşkusuz sağlığa yararlıdır. Mutlu bir adam bir köşeye çekilip kendini unutturur; şöhret ancak ölümünden kırk yıl sonra gelip onu bulur. Ama kinden daha gizli ve daha tehlikeli olan hastalığa karşı mutluluk en kusursuz silahtır. Buna karşın, kederli adam kalkıp şöyle der: 'Mutluluk bir sonuçtur, neden değil.' Bu, işi fazlasıyla basitleştirmektir. Güç, insanı, beden eğitimini sevmeye zütürür; ama kendi arzumuzla yaptığımız beden eğitimi de insana güç verir. Kısacası, iç uzuvlarımızın öyle bir durumu olur ki, çarpışmayı ve yok etmeyi kolaylaştırır; yine bir başka durumu olur ki, adamı boğar, zehirler. insan, kuşkusuz, parmaklarını oynattığı gibi, iç organlarını hareket ettiremez; ama neşe, iç organların iyi durumda olduğuna kanıt oluşturduğuna göre, denebilir ki, neşeyi davet eden bütün düşünceler sağlığa da yararlıdır.Tümünü Göster
Şu halde hasta olduğumuz zaman sevinecek miyiz? Olur şey mi bu, diyeceksiniz. Acele etmeyin. Gülleler, kurşunlar bir yana bırakılırsa, savaşta insanların hayatının sağlıklı bir biçimde sürdüğü söylenmiştir. Bir buçuk yıl siperler içinde, bir tavşan ininde gibi yaşayarak bunun deneyimini yaptım. Tam bir buçuk yıl, yorgunluk ve uyku gereksiniminden başka bir şey duymadan yaşadım. Oysa yüzyılın en zayıf midelerinden birine sahiptim. Bütün hareket etmeden düşünen insanlar gibi yirmi yaşımdan beri tehlikeli bir hastalığım vardı. Askerlikte beden sağlığının açık hava ve hareketli yaşamla sağlandığı söylenir; ama başka nedenler de var. Tanıdık bir piyade çavuşu bir gün bizim sığınağa geldi; yüzü sevinçten parlıyordu: “Bu kez kurtulduk,” dedi, "hastayım. Ateşim var; doktor söyledi; yarın yine viziteye çıkacağım. Belki de tifodur; ayakta duracak halim yok. Etrafımda her şey dönüyor. Sonunda hastaneye kavuşacağım. Bir yıl çamurlar içinde yaşadıktan sonra, bu kadarcık bir şansa hak kazanmış olmalıyım." Ama, sevincin onu iyileştirdiğini görüyordum. Ertesi gün ateşi filan kalmamıştı; bu kez çukurca harabelerinden geçerek daha da berbat bir istihkamda görev almaya gidecekti.
Hasta olmak suç değildir; ne disiplin, ne de şeref duygusu buna karşı bir şey söyleyebilir. Nice askerler, bir hastalığın, hatta öldürücü bir hastalığın izlerini keşfetmek için umutlu heyecanlar içinde kendilerini yoklayıp durmuşlardır. O çamurlar içinde geçen günlerde, hastalıktan ölmenin çok hoş bir şey olduğu düşüncesi egemendir. Bu tür düşünceler, hastalığı önlemeye birebirdir. Sevinç, iç organlarımızı, en usta doktordan daha iyi düzene koyar. Oysa hasta olmak korkusu, hastalık olasılığını büsbütün artırır. Bir köşeye çekilerek sessizce ölümü bekleyen çilekeşler gerçekten yaşamışlarsa, bunların yüz yaşına kadar yaşamış olmalarına hiç şaşmam. Her şeye karşı ilgilerini yitiren yaşlı insanların uzun yaşam sürmeleri herhalde ölüm korkusunu bilmemelerinden ileri gelir. Kayıtsızlık bir tür büyük ve güçlü kurnazlıktır. -
10.
0Rezervedd
-
9.
+3Gönül almak. Oldukça sert mizaçlı olduğu halde sonradan huyunu değiştiren bir tanıdığım bana şu telkinde bulunmuştu. Bu tür bir kural ilk bakışta hayret uyandırır beyler. Gönül almak, yalancı, koltukçu, dalkavuk olmak demek değil midir? Kuralı yanlış anlamayalım. Bizim kastettiğimiz, yalancılığa düşmeden ve bayağılaşmadan gönül almaktır. Ve bunu mümkün olduğu her durumda uygulamak gerekir. Hemen her zaman da olasıdır bu. Bir tatsız gerçeği, sinirli bir sesle, yüzümüz pancar kesilerek söylediğimiz zaman öfkeye kapılıyoruz demektir; bu tedavi etmesini bilmediğimiz kısa bir hastalıktır; sonradan bu hareketimizi cesaret örneği gibi göstermeye kalkışmamız boşunadır; eğer hareketimiz sonucunda bizim için bir tehlike söz konusu değilse ve bu hareketi önceden tasarlayarak yapmış bulunmuyorsak, cesaret göstermiş olmamız pek kuşkuludur. Bundan şu ahlak kuralını çıkarıyorum: Küstahlık edeceksen güçlü olana karşı et. Ama gerçeği hiç sesini yükseltmeden söylemek, gerçek içinde de övülmeye değer olanı seçmek yeğdir.
Hemen her şeyde övülecek bir taraf vardır. Çünkü gerçek neden ve etkenler bizim için hep bir bilinmeyen olarak kalır ve kalleşlik yerine sağduyuya, ihtiyatlılık yerine dostluğa başvurmaktan bir zarar görmeyiz. Özellikle gençlerle ilişkilerinizde, tahminden öteye gitmeyen konularda her şeyi iyi yanından alın ve onlara kendilerini kötü göstermeyin; öyle olduklarına inanırlar, çok geçmeden de öyle olurlar; oysa yermek hemen hiçbir zaman işe yaramaz. Örneğin, karşınızdaki burada bir yazarsa, en iyi dizelerini anımsayın ve, ona söyleyin, bir dostunuzsa, yapmadığı kötülüklerden dolayı onu kutlayın. -
8.
0Rezzzzzz
-
7.
+3Yeterince üzerinde durulmamış bir şey var: Mutlu olmak, başkalarına karşı da görevimizdir. Yalnız mutlu olanlar sevilir, deriz; ama unutuyoruz ki, bu ödül haklı ve yerindedir; çünkü felaket, can sıkıntısı ve umutsuzluk, soluduğumuz havayı doldurup taşırmıştır; onun için kötülükleri hazmederek ortak yaşantımızı gayretli örnekleriyle arıtanlara minnet borcumuz vardır. Aşkın en güzel yanı, mutlu olmak için edilen yemindir. Sevilen insanın sıkıntısı, kederi ya da felaketi kadar katlanması güç ne vardır? Her erkek ve her kadın, hiç aklından çıkarmamalıdır ki, mutluluk, yani kendimiz için kuşattığımız mutluluk, en güzel ve en cömert özverimizdir.
Hatta, mutlu olmak zahmetine girmiş insanlara ödüller dağıtılmasını isteyecek kadar ileri gideceğim. Çünkü kanımca, bütün bu ölüler, bu harabeler, bu çılgınca masraflar ve bu önlem saldırıları, hiçbir zaman mutlu olmasını bilememişlerin ve mutlu olmaya kalkışanlara da katlanamayanların eseridir. -
6.
+4Özgürlük kelimesinin ‘pozitif ’ anlamı, bireyin kendi patronu olmasına yönelik istekten ortaya çıkmıştır. Kendi hayatımın ve kararlarımın bana dayanmasını isterim, herhangi bir türdeki dış güçlere değil. Kendi kendimin enstrümanı olmak isterim, diğer insanların değil; yapan, karar veren olmak isterim, adıma karar verilen değil, kendini yöneten…, kendi hedeflerini ve politikalarını koyan ve gerçekleştiren olmak isterim
-
5.
+1Kör oldum amk
-
4.
+1Gece gece bu ne mk.. kor oldum
-
3.
0hayatın anldıbını bulmaya çalışarak boşaldım
-
2.
0Yarın editlerim
-
1.
+12 -3ilk kural; bugünkü ya da geçmişteki sıkıntılarından kimseye söz açmamaktır beyler. Bir baş ağrısını, mide bulantısını, bir keyifsizliği, bir sancıyı, uygun bir dille olsa bile başkalarına anlatmak, terbiyesizlik sayılmalıydı. Başımıza gelen haksızlıklar ve kötülükler için de aynı şey geçerli. Çocuklara, gençlere, hatta büyüklere, fazlasıyla unuttukları bir gerçeği hatırlatmalıyız: Halimizden yakınmamız, dinleyen kişiler bizi itirafa teşvik etse ve bizi teselli etmekten zevk alır görünse bile, onları üzer, dolayısıyla da canlarını sıkar değil mi? Çünkü üzüntü bir zehir gibidir; onu sevebiliriz ama, yararını göremeyiz; sonunda üstün gelen de en köklü duygumuzdur: Herkes yaşamaya bakar, ölmeye değil; yaşayanları, yani durumlarından hoşnut olanları, hoşnut görünenleri arar çevresinde. Küllere bakıp ağlaşacak yerde, herkes kendi odununu getirip ocağa atsa, insan topluluğu nasıl da kusursuz olurdu!Tümünü Göster
Bu kurallar eskiden kibarlar arasında zaten uygulanıyordu; serbest konuşamamak nedeniyle, o ortamlarda insanların can sıkıntısı duydukları da bir gerçektir. Bizim burjuvazimiz toplum sohbetleri için gerekli olan açık sözlülüğü geliştirdi; pek de iyi etti. Ama, herkesin kendi üzüntüsünü ortaya dökmesine de gerek yok; bu durumda can sıkıntısı eskisinden de beter oluyor. Onun için toplum ilişkilerini aile ortdıbının dışına taşırmalıyız. Çünkü aile ortamında, çoğu kez, insan kendini bırakır, biraz hoşa gitme kaygısı duyulduğunda akla bile gelmeyecek bir sürü ufak tefek sıkıntılar ortaya dökülür. Sözleriyle çevredekilerin ilgisini uyandırmanın zevki, anlatılması can sıkıcı olan bir yığın ıvır zıvır üzüntülerin unutulmasına yol açar. Hoşa gitmek isteyen kişi kendini biraz zahmete sokar ama, onun bu zahmeti, tıpkı müzikçinin, ressamın duyduğu zahmet gibi, zevk yaratır; aynca kendisi de, anlatmaya fırsat bulamadığı sıkıntılarından böylece kurtulmuş olur. ilke şudur: Sıkıntılarından, yani küçük sıkıntılarıadan söz etmezsen, onları unutur gidersin.
Üzerinde düşündüğüm bu duruma, kötü hava da iyi vakit geçirmek için yararlı öğütler de katardım ... Şu satırları yazdığım sırada yağmur yağıyor; kiremitler takırdıyor; sağanak şakırtısı duyuluyor; hava sanki yıkanmış ve filtreden çekilmiş gibi; bulutlar görkemli tülleri andırıyor. Bu güzellikleri görmesini bilelim!
Hayır; bunun yerine, birisi kalkıp yağmurun ürünlere zarar verdiğinden söz açıyor. Bir başkası, ortalık çamur içinde kalacak diye hayıflanmakta ... Bir üçüncü kişi, artık çimenlerde de oturulmaz, diye üzülüyor. Tamam, tamam; tekrara gerek yok; yakınmalarınız bütün bu sakıncaları ortadan kaldıracak değil ki; eve dönünce, orada da aynı tekerleme ... Oysa insan asıl şu yağmurlu günde karşısında neşeli yüzler görmek ister. Onun için, ağlamaklı havada güler yüz göstermeli!
Uzun bir başlık ve yarıda bırakmayacağım