-
1.
+27 -37Üst edit 2:Hikayemiz bitmiştir arkadaşlar son attığım entry e şuku gelirse kendi başımdan geçen bir olayı anlatıcamTümünü Göster
Üst edit:Neden çügülüyorsunuz Allah ın müptezelleri
1999 çınarcık
1999 Yalova depreminden sonra Hürriyet Gazetesinin gazetecileri depremin izlerini silmekte olan Yalova/Çınarçık'a haber yapmak üzere kampa gider.
Aşağıda okuyacağınız hikaye gazete ekibinden Mesut Türkcan'ın ve bir grup arkadaşının başından geçen olayları konu alacaktır.
Hikaye Mesut Türkcan'ın ağzından yazılacaktır , kamera kayıtları ise benim tarafımca sizlere betimlenecektir. (Kamera kayıtları gazete arşivindedir , alınmasına müsade
edilmemiştir.)
Mesut Türkcan'ın izni ile yazılacak olan bu dosyada Yalova Depreminin izlerinden de söz edileceği için etkilenecek ve belki kaybettiği yakınlarını aklına getirip
sıkıntı içine girebilecek kişilerin okumamasını rica ediyorum.
10 Ağustos 2000
---
Gazete ekibi olarak Yalova Çınarcık Depreminin birinci yıl dönümüyle ilgili bir inceleme dosyası hazırlamak için yola çıktık... Haber ekibimizde benim dışımda
şefimiz Bahri Abi , yardımcı kameramanım Orhan ve asistanımız Neslihan Hanım vardı. Gazetenin bize tahsis ettiği Renault Broadway ile bayağı zorlu bir yolculuk çekiyorduk
diyebilirim. Nihayetinde Yalova'ya varmıştık... Şehrin büyük bir kısmında hala enkazlar , tamamlanamamış inşaatlar , çok sayıda hasarlı araçlar vardı. Adeta terk edilmiş
bir şehir izlenimi veriyordu... Şehirin merkezinde halen daha Kızılay'ın kan arabası duruyordu ve sürekli yardım tırları geliyordu... Gazetenin bizlere tahsis ettiği
otele gittiğimizde saat öğleden sonra 5'di... Haber eşyalarımızı , kişisel eşyalarımızı odalara çıkardık. Akşam yemeğine kadar herkes yatağına çekilip uyumuştu... Otel
bomboştu , bizim dışımızda kalan 4-5 kişi vardı yoktu... Akşam yemeği saati gelmişti. Koridora çıkıp giriş kattaki yemek bölümüne gidiyordum. Bomboş olan koridorlarda
yürürken bir ses duydum. Yardım sesi gibiydi , bir kadına aitti sanki... "Kurtarın" diye bağırıyordu. Bağırıyordu ama ben bu bağırışı bir fısıltıymış gibi duymuştum.
Kafamı arkama çevirdim , kimseler yoktu. Koridor bomboştu... Yemek için girişe indim hızlı hızlı. Deprem pgibolojisi üstüme çökmüştü... Bahri Abi , Orhan ve Neslihan gayet
keyifli duruyorlardı.Bir kaç günü kendimize ayırıp sonraki günlerde halk ile röportajlar yapacağımızı , depremde kurtarılan kişiler ile konuşacağımızı söyledi...
Çok zorlayıcı bir iş değildi... "He , bu arada bir iş daha var... Hokkabazlık" dedi gülerek... "Hayırdır Bahri abi , ne hokkabazlığı" dedim.
"Yaa bu deprem anında insanlar ateş rengindeki ışıkların havada dolaştığını , gecenin sanki aydınlandığını , mezarlıktan ruhların kalkıp göç ettiğini falan söylüyorlar
o olayı da araştırın dediler ama böyle saçmalıklara zaman mı ayırıcaz" dedi... O dönemi hatırlayanlar bilecektir , pek çok şehirde mezarlıklardan ruhların kalkıp
göç ettiği söylenir hatta Bursa Ulucami'deki evliya ruhlarının deprem saatinden önce sokaklarda davul çaldığı ve halkı uyandırdığı rivayet edilir...
Akşam yemeğimizi yedikten sonra odalarımıza çekildik.
Rez alın uzun ve soluklu bir hikaye sizleri bekliyor
not:Alıntıdır -
2.
+6Odalar modern sayılacak tarzdaydı... O dönemin teknolojisi için televizyonlu odalar lüks sayılıyordu. Gazete herkese ayrı oda vermişti , sağolsun.Ben o gece erkenden yatağa çekildim... Televizyonlarda hep Yalova'daki depremin birinci yılının olacağıyla ilgili programlar yapılıyordu , izleyip fikir sahibi oluyordum. Yatıp dinleniyorken kapı çaldı , kapıyı çalan Bahri Abi'ydi.
"Sahile gidiyoruz aslanım , gel istersen sen de" dedi... Otel odasında durmak sıkıcıydı , "bekle abi hazırlanıyorum." dedim ve yanlarına gittim.
Kameramı da alıp küçük bir kayıt yapmak istiyordum... Otelden çıkıp taksiyle sahile gittik... Yalovanın sahili taşlık ve kayalıktır. Kayalıklarda oturup denizi izliyorduk. Neslihan ve Orhan yarının progrdıbını yapıyorlardı... Ben de Bahri Abi'ye sanki Yalova'nın bir mezar şehri olduğunu söylemiştim... Güldü.
Sahilde otururken 5-10 dakika yalnız yürüyüşe çıktım... Kayaların ordan geçerken birden yine o sesi duymuştum.
Yine "Kurtarın !" diye bağırıyordu birisi... Kayaların altından geliyordu ses... Kameranın ışığını açıp etrafa baktım. Kimse yoktu , ses seda gelmiyordu bir yerden.
Kameranın ışığını gören Bahri abi
"Hayırdır Mesut , bi durum mu oldu" dedi...
"Birisi yardım edin diye bağırdı abi , bugün ikinci sefer oluyor bu ses" dedim... Sahilden kalkıp apar topar yanıma geldiler...
Sağa sola bakıyorlardı ama bana pek inanmış gibi değillerdi...
"Seni etkiledi heralde bu deprem muhabbeti... istiyosan seni yollayalım , yerine başka birisi gelsin sen de kafanı dinlersin he aslanım ?" dedi.
"Yok abi yok büyütülecek bir şey değil." dedim... Ama korkmuştum.
Çünkü tıpa tıp tanıdığım bir sesti... Aslında sanki o sesi otelden de önce biliyor gibiydim. Sanki o sesi daha önceden çok kez duymuştum.
O gece pek fazla bir şey yapmadan otele geri döndük... -
-
1.
0rezzzzeeeeaaaakkk
-
1.
-
3.
+6Otele geldiğimde kamera kayıtlarını açtım.Pek sıra dışı bir şey yok gibiydi. Ancak bir uğultu vardı. Bizim ekipten birilerinin sesi olamazdı çünkü onlardan uzaktım , bölgede kuş , vahşi hayvan falan da yoktu.Ama yüksek bir uğultu sesi geliyordu ve bu ses net bir şekilde hissediliyordu... "Acaba rüzgardan mı" diye düşünmüş olsam da bu sesin pek rüzgar sesine benzemediğinin farkındaydım.
Küçük detaylara takılan bir insandım ve bunlar beni iyi bir gazeteci yapmıştı... O gece güzel bir uyku çekip iyice dinlendim. Uyandığımda saat 6-7 gibiydi.
Kahvaltı saat 8'de başlıyordu , ben de kahvaltıya inmeden tekrar kamera kaydının tekrar inceleyeyim dedim ama hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım.
Kamera dün gece ilginç bir şekilde dün geceden 2 poz yakalamıştı... Yine o sahildi , sadece 2 tane ağacın fotoğrafı vardı. Yanlışlıkla çekilmiş gibi durmuyordu , üstelik dün gece baktığımda da yoktu.
"Acaba uyku sersemi farketmedim mi" diye düşündüm ama dediğim gibi detaylara takılan birisiydim ve yanlışlıkla veya bilerek böyle bir resim çekmediğimden emindim.
Ağaçların fotoğraflarına baktım... Sıradan ağaçlardı , herhangi bir özellikleri yok gibiydi.
Daha sonra üstüne kafa yorulacak bir şey olmadığını düşünüp fotoğrafları sildim , videoyu da silecektim ama açıkçası işime yarayacağını düşünüp silmekten vazgeçmiştim.
Saat yavaş yavaş 8'e geliyordu... Odadan çıkıp koridorda yürüyordum. Yine çok sessizdi ve ürkmemek elde değildi. Neyse ki koridorun karşı ucundan Orhan'ın çıktığını gördüm...
Bu gerginlikle orada yürümek işkence gibiydi , Orhan'la konuşa konuşa inmek zor gelmeyecekti.
Birlikte bu sefer asansöre atladık... Dün gece değişik bir kabus gördüğünü söyledi. -
-
1.
0Sen onu bunu geç de fotodaki kızın yüzüne kim boşaldı onu söyle amk. Makyajı akmış hep
-
1.
-
4.
+7Kabusunda tanımadığı bir evin tanımadığı bir odasında olduğunu ve televizyonda Bahri Abi , benim ve Neslihan'ın ölüm haberini görüp ağlamaya başladığını , sinir krizi geçirdiğini anlattı.
Açıkçası korkunç bir rüya olduğu belliydi... Bunları gülerek anlatıyordu , belli etmemeye çalışsa da Orhan'ın da korktuğunu seziyordum.
"Bundan 1 yıl önce onlarca insan öldü bu şehirde , sokaklarda... Eee doğaldır bilinç altımıza işlemesi" dedim... Gülüştük ve kahvaltı sofrasına oturduk.
Bahri Abi ve Neslihan bizden önce geçip oturmuşlardı bile...
"Çok işimiz var çok... Hızlı hızlı yiyin yemeğinizi. Orhan sen fotoğraf makinasını alıp sağı solu fotoğrafla. Neslihan sen halktan 2-3 röportaj al , Mesut sen de al kameranı bir de mikrofon ayarla akşam ajansa haber kasetini yolla." dedi...
Yoğun ve tempolu bir gün olacağı belliydi... Sokağa çıktık... Dört bir yandan işi halletmeye çalışıyorduk ve neticesinde 7-8 saatlik mesainin sonunda haberleri ve röportajları hazırladık.
Halk korkuyordu... Çoğu deprem hakkında konuşmak istemiyordu.Zar zor ağızlarından laf alıyorduk.
Gerekli şeyler toparlandıktan sonra otelde buluştuk... Neslihan montajı ve ajansa kargolama işini yaptıktan sonra yanımıza geldi.
"Bahri Abi , kanaldan aradılar.Bu Kocadere köyünde halk depremde bazı şeyler gördüklerini. Sarı ışıklar geçtiğini , sokaklarda yıllar önce ölen insanların yürüdüğünü falan görmüş... Orayı da çekmemizi istemişler." dedi.
Bahri Abi yine tersledi... "Bunlara ayırcak zamanımız yok... Milletin acısı varken hokkabazlarla mı konuşucaz" dedi.
"iznin olursa ben bu işi yapmak istiyorum abi." dedim... Bahri Abi başta istemese de sonucunda ikna ettim.
Çınarcık'daki çekimler bittikten sonra Kocadere'de de bir çekim yapılacaktı... Bahri Abi merkeze dönecek , köydeki işleri Orhan ve Neslihan ile beraber halledecektim.
Akşam yemeği yendikten sonra dün geceki sahile doğru tekrar yürümeye başladık... Hava serin gibiydi. Rüzgar yoktu ama tatlı bir soğukluk vardı.
Birlikte sahile gidip kumlara oturmuştuk. -
5.
+2trenddeyiz arkadaşlar elleriniz dert görmesin
-
6.
+3Planladığımızdan daha erken bitmişti işler... Kalan 2 günü tatil yapmak için kullanacaktık.
Bizim ekip kayalıklara yürüyordu bende deniz kıyısına oturmuştum. Deniz kıyısında otururken tepedeki uçurumda yaşlı bir kadının denize doğru dua ettiğini gördüm.
Garip bir görüntü gibiydi... Haber değeri taşıyan bir fotoğraftı.
Kamerayı çıkarıp fotoğrafını çekmeye çalıştım ama nasıl oldu , nasıl farkına vardıysa beni görüp hızlıca ordan uzaklaştı... Çok hızlı bir şekilde gitmişti ve giderken en ufak bir şey söylememişti.
Fotoğrafa baktığımda orda yoktu... Yakalayamamıştım.
Bahri Abi yanıma geldi... Olanları anlattım.
"Doğaldır Mesut... Bu denizde kaç tane sahipsiz cenaze var düşünebiliyor musun ? Buraya gelip dua ederler... Çiçek atarlar... Doğal." dedi.
Doğru söylüyordu... Burda olan şeylere şaşırmamam gerekirdi.
O gece otele geri dönmüştük... Herkes yine odasına çekilmişti.
Ben önceki geceki kaydı tekrar izledim...
Kayadaki bir yazı dikkatimi çekti... "ہزار نو سو ننانوے " yazıyordu... Bu dili başta Arapça sanmış olsam da dilin aslında Urduca olduğunu öğrendim.
Kamera kaydını durdurup yazıyı temiz bir kağıda geçtim... Çapraz odamdaki Bahri Abi'nin yanında gidip burda ne yazdığını sordum...
Burda yazanın bir sayı olduğunu söyledi... "Ne yazıyor peki abi" dedim.
"1999" dedi... Bu depremin tarihiydi...
Ben şaşırmıştım... Ama Bahri Abi şaşırmamıştı , hatta kamera kaydını izlememişti bile...
"Bunlar doğal şeyler oğlum... Geçen sene kazımış işte birisi" dedi...
Bu hali bana biraz yapmacık geliyordu... Bir farklılık olduğu herkesin kabulüydü ama kimse bunu anlatamıyordu.
Kağıttaki yazıya baka baka uyudum... Uyandığımda yine sabaha karşıydı. -
7.
+6Uyanmama çalan telefon sebep olmuştu... Daha önce kapının da çalındığını hissetmiştim ama uykumdan kalkmamıştım.
Telefondaki Bahri Abi'ydi... "Hemen gel aşağı , çabuk ol" dedi...
Hızlı hızlı indim merdivenleri... Koridorda polisler vardı. Kapının önünde emniyet şeridi çekilmişti.
Bahri Abi ve Neslihan beni aşağıda bekliyorlardı... Neslihan'ın ağladığını görüyordum...
"Hayırdır Bahri Abi" dedim...
"Orhan... " dedi... "Dün gece intihara kalkışmış... "
Başta şaka yapıyorlar sanmıştım... "Saçmalama abi nasıl olur" dedim...
Sonuçta dün gece şakalar yapan , sürekli güler yüzlü olan bir adamdı... Yaşam sevinci doluydu... Neden intihar edebilirdi ki ?
"Bilmiyoruz... Resepsiyonu arayıp ambulans çağırmalarını istemiş.Kan kaybı çok , zütürüyorlar şimdi hastaneye." dedi...
Bileklerinden bir tanesine fazla derin olmayan , sızıntılı bir kegib attığını ve banyoda öyle yattığını öğrendik.
Bahri Abi de dönememişti... Orhan'ın bu yaptığı şey dönüşümüzü geciktirmişti.
Polis inceleme yaptıktan sonra ifademizi aldı... Bu ifadeler halen emniyette bulunur.
Daha sonra hastaneye Orhan'ın yanına gittik. -
8.
+4Doktorlar bileğine küçük bir dikiş attıklarını , parçalanan kılcal damarlar yüzünden 2 gün kontrol için hastanede tutacaklarını söylemişti...
Görüşmek için içeriye girdiğimizde Orhan'ı ilk kez öyle görmüştüm... Yüzü bembeyazdı , dudakları morarmıştı ve yüzünde de morluk ve kızarıklıklar vardı.
Üçümüz de içerideydik ama o sadece bana bakıyordu... Uzun , uzun...
Sorular sorduk , cevap vermedi... Daha sonra benim elimi tuttu , Bahri abi ve Neslihan'a siz çıkın der gibi bir hareket yaptı...
Konuşmuyordu... Ya da konuşamıyordu , bilmiyorum...
Ben sormaya başladım...
"Bunu sen kendin mi yaptın ? Yoksa birisi mi yaptı ?" dedim...
Evet der gibi kafasını salladı...
"Bu Bahri ya da Neslihan mıydı ?" diye sordum
Hayır der gibi salladı
"Peki bunu yapan tanıdığın birisi miydi ?" dedim...
Evet dedi ve ağlamaya başladı... Sesi hiç çıkmıyordu , sessiz sessiz ağlıyordu.
"Peki , bunu neden yaptıklarını biliyor musun ?" diye sordum.
Hayır diyerek başını salladı ve sonra beni de kovarmışcasına hareketler yaptı... Hemşire ve doktor daha fazla görüşmememiz gerektiğini söyledi...
Zaten kendisi de bizimle görüşmek istemiyordu.
Orhan'ı orada bırakıp otele geri döndük... Zor bir gün geçiriyorduk. -
9.
+3Arabada kimse bu olay hakkında konuşmuyordu... Sessizliği Neslihan bozmuştu.
"Neden böyle bir şey yapsın ki" diyordu...
"O yapmadı." dedim...
Şaşırmışlardı... "Polis intihar ettiğini söylüyor ama" dedi...
"Bilmiyorum , Orhan bana intihar etmediğini söyledi" dedim...
Onlar da korkmuştu... Onlar cinayetten ben ise daha farklı şeylerden şüpheleniyordum...
Otele geldiğimizde Orhan'ın odasındaki inceleme bitmişti... Kapıda ve herhangi bir yerde zorlama görülmüyordu.
Pencerelerde de farklı kişiye ait izler yoktu... Her yer yerli yerindeydi aslında.
Kameralarda da bir şey yoktu.
O sırada Orhan'ın yatağının hemen üstünde bir kağıt parçası vardı... Polisin göremeyeceği kadar aradaydı , ince bir detaydı.
Kağıdı alıp baktım.
"ہزار نو سو ننانوے" yazıyordu... Bu yine o yazıydı.
1999 yazıyordu.
Ama bunun anlamı depremin tarihi miydi yoksa farklı bir şey miydi bilmiyordum.
Ordaki kağıdı alıp odama geçtim... Bahri Abi ve Neslihan da dinleniyorlardı.
Bu sayı ile benim kağıdımdaki sayı aynıydı... Orhan ile konuşmam lazımdı ama bizi kabul etmiyordu.
Akşam yemeğinde bir araya geldiğimizde Bahri Abi kanala bu durumu ilettiğini ve Orhan'ın hastaneden çıkınca evine dönmesi gerektiğini söyledi.
Biz de ona katıldık... Tek düşündüğümüz onun sağlığıydı.
Ve 2 günün sonunda Bahri Abi ve Orhan merkeze dönmüştü.
Neslihan ve ben Kocadere köyündeki diğer habere gidecektik... Neslihan bana yolda
"Bahri Abi'de bir farklılık yok mu sence ?" dedi.
"Nasıl yani" dedim.
"Bilmem... Bu haberde biraz farklı gibiydi , sanki o değilmiş gibi" dedi.
"Bilmem , farketmedim." dedim.
Neslihan ile aram o kadar iyi değildi , pek fazla konuşmazdık. -
10.
+3Neslihan ile Çınarcık-Kocadere minibüslerinin kalktığı otogar benzeri bir yere gittik... Onun da benim de aklı Orhan'daydı... Neslihan ile Orhan'ın arası çok iyiydi , Orhan ekibin en sevecen insanıydı...
Neslihan bana bakıp
"Orhan'ın intihar ettiğine ihtimal vermiyorum... Bence otelde birisi ona saldırdı." dedi...
"Olabilir , ama polisler ikinci bir kişinin izini görmemişler" dedim...
Yine de ikimiz de inanmıyorduk onun böyle bir şey yapacağına , zaten kendisi de demişti...
Orhan'ın bizimkinden farklı bir yaşantısı vardı... Ailesi zengin insanlardı , çok sayıda evleri spor arabaları , bağları bahçeleri vardı ama Orhan onların servetini istemeyip gazetede çalışıyordu... Annesinin babasından gizli yolladığı paraları da mehmetçik vakfına , löseve , kızılaya bağışlıyordu (imkanı olan herkesin yardım yapmasını rica ederim)
Mesleğini seven , mutlu hayat yaşayan bir insanın bu duruma gelmesi bizi üzüyordu.
Minibüse atlayıp Kocadere köyüne doğru yola çıktık... Sahil kenarında düğünlerin , sünnetlerin yapıldığı sevimli bir köy olduğunu anlatmıştı bize minibüs şöförü... Ama 1999 depreminden sonra köydeki hanelerin çoğunun boş olduğunu , mezarlıktaki isimlerin esrarengiz bir şekilde isimlerinin silindiği ve zaman zaman denizin kıyısında kan izlerinin olduğunu iddia ediyordu...
Bunlar birer iddiaydı tabi ki ama anlattıkları şeyler bizi ürkütmeye yetmişti...
Şoför 30'lu yaşlarda genç sayılacak bir adamdı...
"Peki bu köyde başka ne tür esrarengiz olaylar oldu ve bunları dinleyeceğimiz birisi var mı ?" diye sordum.
"Valla köyle ilgili herkes bir şey anlatır ama işin aslını astarını Nedim ince hocamız bilir (Bu kişi sayın Muharrem ince'nin dedesinin kardeşi olur. Eğer bir sıkıntı olacaksa bu bilgiyi sileceğim.)
"Siz gidip onla bi konuşun , zaten köye de geldik." dedi...
Köydeki bütün haneler gözümüzün önündeydi..Çok fazla insan kalmamıştı haliyle...
Minibüsten eşyalarımızı , aletlerimizi indirip bir küçük bir çay bahçesine oturduk... -
11.
+5Minibüsçü arkadaş sağolsun köy kahvesine gidip sayın Nedim ince'yi çağırdı ve başladık konuşmaya.
-4
Sevgili Nedim Bey bizi güler yüzle karşıladı... Öncelikle depremle ilgili geçmiş olsun dileklerimizi ilettik... Yalova şehrinin büyük bir maddi ve manevi zarara uğradığını ve bunun izinin yıllarca geçmeyeceğini anlattı.
"Elbette depremle alakalı üzgünüz ama buraya gelmemizin bir diğer sebebi de köyde ardı arkası kesilmediği iddia edilen esrarengiz olaylar... " dedim.
Güldü , anlayışla karşıladı.
"Bir çoğu uydurma , bir çoğu gerçektir... " dedi...
Kendilerinin de izni olursa köyde konaklamak istediğimizi , insanlarla röportaj yapmak istediğimizi ve kameraya kaydetmek istediğimizi söyledik.
Kamera işine biraz mesafeli yaklaşmıştı... Hane sahiplerinin yüzlerini buzlarsak ve isimlerini sansürlersek buna sıcak bakacağını söyledi.
Köy kahvesindeki muhtarlığa gidip kalacağımız yerle ilgili bilgi aldık... Köyde küçük bir misafir evi vardı. Denizi görüyordu , aslında köydeki en güzel evlerden biriydi.
Bu evde kalabileceğimizi eğer istersek kahvaltı ve akşam yemekleri için köylülerin evine misafir edebileceklerini söylediler.
Gayet iyi ve samimi karşılanmıştık. Ekipmanlarımızı bırakıp eve doğru giderken kahveden bağrış çağrış sesleri geldi...
Köylülerin bir kısmı bizim orada olmamızdan duyduğu rahatsızlığı anlatıyordu... Neslihan korkmuş gözüküyordu ama Nedim Bey bu konuyu hemen sakinleştirdi...
"Siz gidip misafir evine yerleşin , akşam da kameralarınızı alın gelin evvela bizim evden başlayalım anlatmaya." dedi...
Kendisi çok ağırbaşlı ve akıllı bir adamdı... Nerede nasıl müdahele edeceğini biliyordu.
Biz Neslihan ile misafir evine doğru yöneldik... Köylüler de sakinleşti. -
12.
+2Açıklama; arkadaşlar olayı feres yaşamadı o sadece yaşanmış olayları 1. ağızdan buraya aktaran bir arkadaş ben feresin bunu yazdığını bilmiyordum prestij adlı youtube kanalından olayı dinledim ve buraya yazmak istedim sonra feresin de bunu yazmış olduğunu görüp ilk entriye alıntıdır yazdım izlemek isterseniz takip edebilirsiniz:Prestij tv güzel hikayeler paylaşıyor
-
13.
+3Eve gidip eşyalarımızı iyice yerleştiridik... Kameramı açıp evin içini kayıta alıyordum.O sırada üst kattan Neslihan seslendi
"Beş dakika gelir misin ?"
Kamerayı sehpaya bırakıp üst kata çıktım... Sağa sola bakındım ama kimse yoktu... Sesi duyduğuma adım gibi emindim.Her yeri didik didik etsem de Neslihan'a dair bir şey göremedim.
Evin içinde "Neslihan" diye seslendim... Ses seda yoktu.
Alt kata indim... Bir kez daha seslendim yine ses gelmemişti... Kameraya gidip baktım.
Çektiğim kısmı geriye sardım ve kontrol ettim.
Evet net bir şekilde Neslihan'ın sesiydi ve bana seslenmişti.
Bahçe tarafına çıktığımda Neslihan'ı denize doğru yürürken gördüm...
Telefonla aradım , arkasını döndü bana bakarak konuşuyordu.
"Neslihan , ne ara çıktın oraya ?" dedim...
"Eve gelir gelmez bi denize gideyim dedim... Kahvede olanlara canım sıkıldı" dedi.
"Üst kata hiç çıktın mı ?" dedim.
"Hayır , noldu ?" dedi.
"Hiç... Vazo falan kırılmış da , sen mi kırdın diyecektim." diye bir yalan uydurdum.
Kamerayı kapatıp tekrar üst kata çıktım... Bir gariplik olduğunu seziyordum , sanki bu olanlar daha da devam edecekmiş gibiydi. -
14.
+1 -1Neslihan dışarıdaydı... Evi daha rahat , daha sakin inceleyebilecektim.
Üst katta bir aile resmi vardı... Fotoğraftakileri tanımıyordum. Burası bir misafir eviydi ama birilerinin resminin olması biraz şaşırtmıştı beni.
Dikkat ettiğim bir diğer nokta ise evde ayna olmamasıydı. Aynalı dolapların üzerinden aynalar sökülmüştü. Camlar perdeliydi ve eve güneş ışığının uzun süredir girmediği her halinden belliydi.
ilk etapta gözüme çarpan şeyler bunlardı...
Biraz zaman geçirdikten sonra aşağıya indim... Neslihan kameraları ve metin kalıplarını hazırlamıştı.
Nedim Bey'in evine doğru yola çıktık... Bizim kaldığımız ev sahilin ucuydu , Nedim Beyin evi ise tepenin en üstündeydi... Bir müddet yol yürümemiz gerekiyordu.
"Orhan'dan haber geldi bu arada... " dedi...
"Neden daha önce söylemedin , ne olmuş" dedim.
"Konuşmaya başlamış... Ama bilmediğimiz bir dili konuşuyormuş... Arapça gibi.Bu özelliğini sen biliyor muydun ?" dedi.
"Hayır... Pgibolojisi allak bullak , şaşırmadım." dedim.
Gerçekten de öyle düşünüyordum... Yaşadığı şeyler kolay değildi.
Yavaş yavaş eve doğru gelmiştik... Nedim Bey ve ailesi bizi kapıda karşılamıştı.
Nedim Bey , eşi , bir kızı , bir de evlatlığı vardı... Hepsini bir odaya topladık.
Onlara bu bilgilerin istemedikleri taktirde asla paylaşılmayacağı sözünü verip başladık dinlemeye.
Biz sorduk , onlar cevapladı. -
15.
+2Kameralarımızı açtık... Neslihan'ın insanlar üzerinde ilişki konusunda daha iyi bir üslubu ve havası vardı. Soruları o soracaktı. Nedim Bey'in evlatlık kızı son derece korkuyla bakıyordu.
Açıkçası şehirde o ana kadar gördüğüm en korku dolu gözler ondaydı...
Sözü Nedim Bey aldı ve anlatmaya başladı ;
"Deprem günü hava çok kasvetliydi... Normalde 8 de kararan hava o gün 6 sularında kararmış , tatlı bir lodos esmeye başlamıştı. Bütün köylü o saatte uykudaydı diye tahmin edeceksiniz ama ilginç bir şekilde herkes depremden önce uyanmıştı... Lodosun sesi kulakları sağır edercesine artmıştı... Pencereden dışarı baktığımızda güneş sanki denizden yukarı fırlıyor , köyün üstüne doğru geliyor gibiydi.Her yer sapsarı olmuştu... Daha sonra önce pencelerin camları , sonra aynalar , daha sonra kapılar... Şiddetle açılıp kapanıyor ve sonucunda kırılıyordu... Ben alt kata inip çocuklarımı kurtarmaya çalıştım. Eşim dışarıya çıktı... Dualar ediyor , tekbirler getiriyordum... Şükür bitmişti... "
Nedim Bey'e peki depremden sonra daha ilginç şeyler olup olmadığını sorduk...
"Benim başıma gelmedi , ama ertesi sabah köy mezarlığındaki mezar taşlarında isimler silinmişti... Sanki cenazeler göç etmişti... " dedi.
Kayıtı durdurduk... Nedim Bey odadan çıktı.
Daha sonra eşi geldi... O da Nedim Beyle aynı şeyleri söyledi diyebilirim... Farklı olarak o evde yıllar önce rahmetli olan babasının sesini duyduğunu ve
"Uyan kızım , uyan kızım" diye ona seslendiğini , akabinde de deprem olduğunu anlattı.
Geriye Nedim Bey'in 20'li yaşlarındaki evlatlığı ve 25'li yaşlarında olan kızı kalmıştı.
Onlar Nedim Bey ve eşinden daha gizemli duruyordu. -
-
1.
0rezimi aldim
-
1.
-
16.
+2Evlatlık olan kızın adı Zehra'ydı... En çok etkilenmiş gibi gözüken oydu...
Neslihan yanına gidip ;
"Zehracığım , şimdi sen anlat bakalım.O günle ilgili neler hatırlıyosun ?"
Anlatmaya başladı , bir yandan da gözlerinden tane tane yaşlar damlıyordu.
"Ben o gecenin sabahında banyoda rahmetli öz babamı gördüğümü hatırlıyorum... Çok korkmuştum.Ben elimi yüzümü yıkarken beni izliyordu... Bu gece öleceğimi , beni çok özlediğini söyledi." dedi... Bunları anlatırken daha da şiddetli ağlıyordu.
"Peki sonra ne oldu ?" diye sorduk...
"Uyuyordum... Yine onun sesini duydum. Hadi kızım vakit geldi artık dedi... Daha sonra deprem oldu. Babamın (Nedim Beyden bahsediyor) sesini duydum. Bizi evden çekip dışarıya aldı... Ama ben o günden beri sürekli babamı görüyorum. Sürekli geliyor bana... Git başımdan seni görmek istemiyorum diyorum... Bazen beyaz bi ata binmişken geliyor , bazen gece üstümü örterken... "
Neslihan eliyle kayıtı durdurmamı istedi... Kız kötü olmuştu... Bu olaylardan etkilendiği belliydi.
"Ben bunları ilk kez size anlatıyorum... Yardım edin bana." diyip ağlamaya devam etti.
Nedim Bey eline aldığı ilacı kızına içirdi... Su ve kolonya ile sakinleştirdiler...
Geriye Nedim Bey'in öz kızı Esra kalmıştı.
O bu olanlara karşı sürekli tebessüm ediyordu ama onda da bir gizemli vardı... -
17.
0Ortalık sakinleşmişti... Odada sadece Esra , ben ve Neslihan kalmıştık..
Neslihan bu sefer de Esra'yı kameranın karşısına oturttu...
"Eee Esra'cım şimdi de sen anlat bakalım neler yaşadın o gün ?" dedi.
"Ben o gün saat 5'e kadar arkadaşlarımla denizdeydim... Birlikte güzel zaman geçiriyorduk... "
"Eee daha sonra ne oldu" dedim...
Ben konuşunca kız biraz daha hızlı anlatmaya başladı... Benden çekinmişlerdi.
"Daha sonra eve geldim... Hava çok garipti. Yağmur yağacak gibi hissediyordum daha sonra lodos çıktı... Bütün gece o kasvetli hava yüzünden uyuyamamıştım... Saat 3'e doğru geliyordu..O sırada pencereme nişanlım gelmişti. Bigibletiyle gelmişti , süslü püslüydü... Hadi gel de gezelim azcık sabah olmadan bırakıcam eve söz." dedi...
Kız bunları gülerek , tebessümle anlatıyordu... Bu Neslihan'a da yansımıştı.
"Eeee canım sonra ne oldu peki" dedi gülerek.
O güler yüzlü kızın yüzü birden sinirli bir hal almıştı... Kaşlarını çatıp gözlerini Neslihan'ın üstüne dikmişti
"Benim nişanlım depremden 5 ay önce öldü." dedi...
"Pencereye gelen her neyse beni öldürmek istiyordu , hala bizi öldürmek istiyorlar... Durmayın bu köyde" dedi...
Zehra'nın aksine Esra bunları soğukkanlılıkla anlatıyordu... Kamera kaydını durdurduk...
Neslihan sinirlenmişti... "Ne diyosun sen" gibisinden kıza çıkıştı , kız yine gülümsüyordu.
"Tamam Neslihan bu gecelik yeter bu kadar" dedim...
Nedim Bey içeri girdi kendilerine teşekkür edip , evlerinden çıktık. -
18.
+3Eve doğru gidiyorduk... Neslihan telefonla Bahri Abi'yi aramıştı...
"Abi bu köyde kimse normal değil... Ortalık şizofrenden geçilmiyor haberin olsun" dedi...
Sinirli miydi yoksa bunları komik mi buluyordu bilmiyorum... Neslihan bu konularda benim kadar inançlı değildi açıkçası.
Bahri abi de ona anlaşılan şakayla karşılık vermişti beraber gülüşüyorlardı...
Ben konuşmalarına dahil olmadım... Orhan'ın durumunu sordu.Bir farklılık olmadığını duyduk...
Telefonu kapatmıştı ve biz eve gelmiştik.
Ama bir gariplik vardı... Evin üst kat pencereleri kırılmıştı. Birileri taş atmış gibi duruyordu çünkü sadece sokak cephesinin camları kırıktı.
Telefonla Nedim Bey'i aradım...
Sabah taşkınlık çıkaran köylülerin böyle şeyler yapabileceğini... Ama istersek onun evinde de kalabileceğimizi söyledi.
Olanlardan sonra orda kalmak iyi bir fikir değil gibiydi.
"Yok biz hallederiz" diyip kapattım telefonu.
Neslihan sinirliydi... Onu bu kadar sinirli daha önce çok az görmüştüm.
"Haberimizi yapalım , sonra da gidelim artık şu salak köyden" dedi...
"Merak etmiyor musun hiç ? Anlattıkları gerçekse ?" dedim.
"Saçmalama böyle şeylere inanma bile" dedi...
Bir şey demedim...
"Nerede yatmak istiyorsun sen" dedim...
"Ben alt katta televizyon izleye izleye uyurum , üst kata sen çık" dedi.
Kabul ettim... Ortalığı toparlayıp düzenledikten sonra ikimiz de yataklara çekildik... Neslihan televizyonda o meşhur Cine5 deki saçma macera filmlerini izliyordu.
Ben de üst katta kamera kayıtlarını tekrar tekrar izliyordum..
Sıradışı bir şeyler arıyordum ama bulamamıştım.
Daha sonra kamerayı kapatıp uykuya çekildim. -
19.
+2Gece evdeki gürültüyle uyandım... Neslihan'ın sesini duydum... Hemen yataktan fırladım ve aşağıya doğru inmek için merdivenlerin oraya gittim.
Ama daha sonra duraksadım... Eve ilk geldiğimizde de böyle bir ses duymuştum.
Emin olmak için bu kez kamerayı kayıta aldım... Aşağıya indiğimde Neslihan uyanıktı.
Yatağından çıkmamıştı ve ısrarla bana sesleniyordu.
Kamerayı açtığımı görünce kapatmamı istedi... Işığı göz alıyordu.
Kamerayı kapattım , "ne oldu" diye sordum.
"Denizden garip sesler geliyor" dedi...
"Nasıl yani" dedim...
"Bayağı... Yardım çığlıkları duyuyorum... Bu köyün salakları biz gidelim diye bizi korkutmaya çalışıyor" dedi...
"Eğer öyleyse korkma" dedim gülerek... Neslihan'ın dalga geçtiği şeylerden korkması benim hoşuma gitmişti ama dedikleri doğruydu.
Bu durumda ben de tehlike içindeydim...
"Bekle bi gidip bakayım" dedim...
"Hayır , hayır gitme sakın" dedi... "Hem bak sen gelince sesler gitti.. Belli ki 3-4 salağın oyunuydu." dedi...
Açıkçası gitmek beni korkutuyordu... Ben de kabul ettim ve odaya geri çıktım.
Kamerayı açıp neler çektiğime baktım... Ortada bir şey yoktu.
Ama bir şey farketmiştim... Videodan biraz önce kamera kayıtı açmış ve beni 3 saniye uykumda çekmişti. Acaba Neslihan'ın sulu bir şakası mı bu diye düşünüyordum.
Ama kapım kitliydi... -
20.
+2Sadece 3 saniyelik bir videoydu... Ben uyuyordum ama o 3 saniyelik sürede garip bir ses vardı.
Belki video çok kısa sürmüş olabilir ama o sesi hissediyordum.
Çok boğuk bir ses vardı... Ve videonun son saniyesinde bir erkek çığlığı duyuluyordu.
3 Saniye de olsa içi dolu bir videoydu... Silmedim.
O gece zor bir uyku çekmiştim... Sabah uyandığımda Neslihan'ın söylenmelerini dinliyordum.
"Koskoca evde bir tane ayna olmaz mı yaa" gibi şeyler söylüyordu... Aslında bunun nedenini ben de merak ediyordum.
Aşağı inip kahvaltılık bir şeyler almaya gittim... Neslihan da sağı solu toparlıyordu.
Kahvaltılık ekmek , yumurta falan alıp eve geri geldim...
"Şuraya bi ayna bıraktım , beraber kullanırız" dedi...
"Olur" dedim.
Büyükçe bir aynaydı , onu o bavula nasıl sığdırmıştı merak ediyordum.
Kahvaltıyı ederken telefon çaldı , arayan Bahri Abiydi.
Telefonu Neslihan açtı...
Birden yüzü düştü...
"Ne olmuş ?" dedim...
"Orhan... " dedi... Devdıbını getiremeyip ağlamaya başladı...
Telefonu alıp Bahri Abi ile ben konuştum.
Orhan'ın gece pencerenin önüne gidip "Abi" diye seslendiğini ve birden pencereden aşağıya atladığını , doktorların ne yapsalar da kurtaramadıklarını söyledi.
"Cenazeye gelelim mi" diye sordum...
"Çıksanız da yetişemezsiniz... Sen ordaki dosyayı hallet Neslihan'a da sahip çık" dedi...
Olur diyip kapattım telefonu... Orhan'ı kaybetmiştik...
Daha sonra Bahri abi bir de mesaj attı.
"Hepimize birer mektup bırakmış , sizinkileri de postalıyorum."
Ona adres gönderdim ve kargoya yollamasını söyledim...
Neslihan kendinde değil gibiydi... Orhan'ın ölümü onu derinden sarsmıştı açıkçası.
"Gel dışarda bi hava alalım" diyip denize doğru yürüdük...
Durmadan ağlıyordu...
"Gece abisine seslenip camdan atlamış" dedim...
Neslihan birden başını kaldırdı...
"Olamaz ki" dedi...
"Neden" dedim...
"Orhan'ın abisi yıllar önce öldü" dedi...
"Orhan'ın hala normal olduğunu mu düşünüyordun" dedim... Sessizce başını salladı.