+1
Kim bilir, yalnızlıktır belki en yalnız olan... Ya da biz hiç yalnız bırakamıyoruz yalnızlığı... Sürekli bir yerlerinden çekiştirip dururken biz yalnızlığı, yalnızlıkla birlikte olup belki kendimizi yalnız hissetmemiz çok da d
oğru değildir. Çünkü o zaman belki ne biz yalnız kalabiliyoruz, ne de yalnızlık yalnız olabiliyor...
En doğrusu sanırım bunca karmaşayı kafamızdan atıp, sadece yalınlaşabilmek. Yalınlaşmak getirir yalnızlığı... Arı, saf bir yalnızlıktır yaşanması gereken...
Yalnızlığın üstüne bunca söz boşa!
Sadece düşünmemek, ve yaşamak lazım gerekirken, bunca içini deşmek değil midir bütün güzellikleri çirkinleştiren, yalnızlıkları kalabalıklaştıran, acıları sızlatmayan, aşkları sevdirmeyen...
Yaşamak üstüne bunca yazılmışlık varken, yazmak üstüne bunca yaşanmışlık neden yoktur? Zaten bize yoksunluğumuz değil midir yazdıran...
insan elinde olmayanı yazabiliyor sadece, anladım ki...
Yaşamak üstüne, bir odaya mahkum, kelimelere hükümlü, aynaya küs bir şekilde, ahkam kesmek tek gayeymişçesine, “yaşamaktır en güzel olandır” yazabiliyor insan. Oysa elinde olmayandır o an yazdığı. Yaşamamakta olduğu ve yaşamsal faaliyetlerini sadece bir kağıda mahkum bıraktığı vakit işte, yaşamıyordur insan...
Bunca insana, kendi yalnızlıklarımızla tarifler vermeye çalıştığımızda, belki bir iki kişi daha öğrenir yaşamanın ne olduğunu öngörülerimizle, yine döktürdüm ukalalıklarımızla, topladığımız sadece bir anpatizm ve biraz da işte olumsuz yönde ne varsa “izm” le yazılabilecek onlardır...
Biz yazdıkça ve paylaştıkça yalnızlığımızdan uzaklaştığını sandığımız vakitler, koyulan bir son noktadır tekrar o yalnızlığı başlatan...
Kusursuz bir cümle misali düzgünce ve güzelce ve akıcı yaşamak varken, devrik kelimeler, gizli öznelerdir tercihlerimiz...
Ben bunca yazıyı ikinci çoğul kişi zamiriyle yazarken aslında, ikinci çoğul kişilerin hiç biri bu yazıyla ilgilenmez. “ben”imdir sadece bu yazı. Kendimi yazarım, kendimi anlatırım, kendi yaşayamamışlıklarım içinde, kendi kalabalık yalnızlıklarımda saçmaladığım birkaç cümleden ibaretliğimdir işte hepsi hepsi...
“Sen bu yazıyı okurken”li cümlelerle seslendiğim “sen”, aslında hiç bir zaman bu yazıyı okuyamayacaksın belkide... Ben çok uzaklara gitmiş olsamda, ben bir uçurumun kenarından atlasamda, ben bir avuç dolusu hap içsemde, “sen” bu yazıyı okuyamayacaksın. Gerçi sen bu yazıyı okusan da bir şey ifade etmeyecek çünkü işte saçmalıkları saçtığım, hayatımdan sıçrattığım bir kaç leke gibi bu kağıdın üstünde kuruyup kalacak...
Sen anlam vermeye çalışırken bir çok şeye, ben kavramlarda boğulmuşluğumla “sen bu yazıyı okurken” belki ölmüş olacağım...
Ya da belki elimden tutarsın. Bir okyanustan çekip alırsın beni. Ciğerlerimin içinde kelimeler, harfler, devrik cümleler, imgeler, karmaşık paragraflar nefes almamı engellerken, iki dudak arasında can bulan bir şair oluveririm...
Sunni teneffüslerin sunniliklerine kanmadan, teneffüsün sadece doğal yollarla olacağını bilenlerdenim. Sunni değildir beni kurtaracak olan! Her teneffüs aramda bunca karmaşa varken ve bunca kavram bunca dakikayı çalarken hayatımdan, benim istediğim beslenme teneffüsleridir...
Ama hala benim sensizselleştiğim bu vakitlerde, sana koşmam varken, kavramsallıklarda boğulduğum vakit anlıyorum ki, ne ben yalnız kalabiliyorum, ne yanımda biri olabiliyor, ne yaşayabiliyorum, ne yaşatabiliyorum...
Kim bilir yalnızlıktır belki yalnız olan, yaşamdır sadece yaşayan ya da yaşayamayandır sadece yaşam...
Tümünü Göster