1. 26.
    0
    et ben varım 5 kişiye bedel!
    ···
  2. 27.
    0
    okuldan dönünce tekrar mesajlaştık. tekrar yapalım bunu dedi. çok sevdiği her sözünden belliydi. bende seviyordum fena. nasıl anlatsam, nasıl cümleler kursam ki. annenizi nasıl seversiniz hani. belli etmesenizde pek, nasıl seversiniz onu. aşırı bir anne sevgisiyle mavi gözlü bir yaratığı sevdiğinizi düşünün.
    ···
  3. 28.
    0
    i̇ki kere daha öpüştüğümüz oldu bu olaydan sonra. bu arada melis girdi konuya tabi. bu lise fahişesini sizlere güzel bir tanımlayayım şimdi.

    dönemin kaşar tabiriyle anılan gerçekten güzel bir kızıydı, sosyal çevresi pek genişti. tatlı buluyordu beni, pek şımarık olduğundan yanımdan ayrılmıyordu yanımdan.

    gelip öpüyordu arada, mesaj atıyordu arada birde. bu fahişenin selen’i bu kadar etkileyeceğini bilmiyordum tabi. öyle bir kıskanmış ki, öyle bir duygu oluşturmuş ki içinde. anlatacak kelime yok bu durumu.

    okulda zaten iki sınıftık. yan sınıfta bi çocuk vardı selen’i seviyordu. bir çocuk daha vardı o da melis’i seviyordu. bu iki çocuk arkadaştı üstelik.

    tam hatırlamıyorum, okulun koridorundaydım. bu ikisi geldi benim yanıma. selen ve melis bir daha senle görüşmek istemiyor. yanlarına yaklaşmazsan iyi olur, vs. gibisinden şeyler söylediler. melis için hemen inandım açıkçası. ama selen için inanmadım.

    gelip bir de benim yüzüme söylesinler dedim. gerçekten inanmadım. tamam dediler. bu ikisini aldım yanıma, tam okulun kapısına doğru gidiyorduk. kapıda karşılaştık kızlarla.
    ···
  4. 29.
    0
    çocuğun biri atladı. e hadi söylesenize dedi.

    selen başını eğmişti öne doğru. ağlayacak gibi duruyordu.

    melis hiç bir şey olmamış gibi atladı; hafiften feminen bir tavırla konuşmaya başladı. çocukların dediklerinin aynısını dedi.

    tamam bile demedim. arkamı dönüp direkt koridora daldım. ali vardı bi arkadaş. elim falan titriyordu, istersen senin için izin alayım öğretmenden dedi. yok, gerek yok dedim.

    melisi boşvermiştim zaten umrumda değildi. ama selen’in o yaptığını düşününce o kadar büyük bi şekilde kızıyordum ki ona, bir daha ikisiyle konuşmam diye söz verdim kendi kendime.
    ···
  5. 30.
    0
    tolga vardı bizim sınıfta. babası babamı falan tanıyordu, aramız iyi sayılırdı.

    tuvaletteydim, geldi yanıma. selen kapının önünde, senle konuşmak istiyormuş dedi. olmaz, çık dışarı dedim. tam kapıyı açtı, bir daha söyledi selen bi konuşsun seninle diye.
    bağırdım tekrar, konuşmak istemiyorum lan gibtir git diye. kapıyı çekti döndü gitti.

    sonraki bir kaç gün pekte kendime gelemedim. kimsenin telefonlarına cevap vermedim. kimseyle konuşmadım. herkesi tersledim, içimden hiç bir şey yapmak gelmedi. ama dayanamadım. cidden dayanamadım, özlüyordum, acayip özlüyordum.

    beden dersindeydik yine. son dersti, zil çalsa koşa koşa servise gitmeyi bekliyordum. zili bekleyemedim, aldım çantamı servise doğru gittim. selen çok kötü ağlıyordu. yanında bir iki arkadaşı vardı.

    melis fahişesi vardı sanırım yanında, o kadar yüzsüzdü ki benle konuşabiliyordu. barışın artık ozan, çok ağlıyor selen dedi bana. selen sesini çıkarmadı, gerçekten ağlıyordu, gözleri kıpkırmızıydı.
    ···
  6. 31.
    0
    nasıl içim gitti. o anda yaşadığım üzüntüyü, pişmanlığı nasıl anlatsamda anlasanız.
    bende ağlamaklı oldum. hiç bir şey diyemedim, servise girdim oturdum. yine serviste yanıma oturdu. koluma girdi, usulca sokuldu omzuma. elimi tutunca dayanamadım, bende sıktım elini. başını öptüm. boşver dedim içimden, değmez hiç bir şey için sevgiyi bozmaya.

    onun o turkuaz mavisi gözlerini örten ipek saçlarından vazgeçemezdim. vazgeçsemde dayanamadım, en fazla bir kaç gün sürdü. bu arada selen’in ilk defa ağladığını gördüm. hemde benim için ağladı.

    serviste yanımdayken ufaktan ağlamaya devam ediyordu. üstümde mavi tişörtüm vardı ağlarken. bir iki damla gözyaşı damlamıştı tişörtüme. 14 ay geçti ağlamasının üzerinden. 14 aydır her allah’ın günü aynı tişörtü giyiyorum. şu an bu satırları yazarkende üstümde aynı mavi tişörtüm var.
    ···
  7. 32.
    0
    selen bir daha konuşma o kızla dedi bana. tamam dedim, zaten konuşmaya pek niyetim yoktu. ama melis’te yüzsüzlük diz boyu, beni ne zaman görse gelse gelip konuşuyordu. ne kadar terslesemde geri geliyordu yanıma. selen’de haklıydı aslında, ben olsam bende dayanamam.

    selen bana soğuk davranıyordu biraz. i̇leriyi göremiyordum ama, bazen birden elini elimden çekiyordu. i̇lk dönemin sonuna kadar yine soğukluğu devam etti, kahrediyordu bu durumlar açıkcası.
    i̇lk dönemin sonundda bardağı taşıran bir şey oldu, ama bu gerçekten bilmeden oldu. artık selen iyice dayanamıyordu gördüğüm kadarıyla. nasıl desem, tahammül sınırlarını zorlamıştı artık. dönemin son haftasıydı. selen’in telefonu melisteydi, sınıftaydık. ben melisten baya uzaktaydım, bilerek uzak duruyordum. teneffüstü. selen dışardaydı ben sınıftaydım. melis’le bizim emre en arkada oturuyordu o an. melis bana bağırdı, ozan gelsene bir fotoğraf çekinelim diye.

    hemen reddettim, olmaz dedim. i̇şim var şu an birazdan gelirim gibisinden şeyler söyledim. emre’de bağırdı çağırdı gel falan diye. bende o an boşluğuma geldi, gittim ama melis’ten uzak durdum, emre’nin yanına oturdum.

    melis telefonun kamerasını açtı, tam resim çekerken sınıfa selen girdi. ben selen’i görünce hemen fırladım emre’nin yanından, ne yapacağımı bilemedim açıkcas
    ···
  8. 33.
    0
    selen’in bu olayı bu kadar önemseyeceği hiç aklıma gelmezdi. 15 tatile girdik, selen pek mesaj atmıyordu, hatta hatırladığım kadarıyla hiç atmıyordu. bizim bir suat vardı, yan sınıftan. selen’le konuşurdu arada sırada. evleri yakındı bize, o yüzden gider gelirdim. tatilde yine bir gün canım sıkıldı bi gideyim, eğleniriz dedim.

    gittim suat’lara, oturduk biraz. i̇nternete falan bakındık, zaman öldürdük. bir ara suat bana döndü, öyle bir şey dedi ki, beton gibi indi sözler beynime.
    - lan ozan, burda bizim bir bülent var. selen’le çıkıyorlarmış bana öyle söyledi.
    - yok oğlum, yanlış duymuşsundur dedim anında. kesinlikle yanlış bilgi falandır diye düşündüm.
    - yok yok, bülent’in kendisi söyledi, dedi aynen.
    neyse boşver falan dedim geçiştirdim.
    i̇lk kez bahsediyorum size, bizim sınıfta bir de mert vardı, babasıyla babam meslektaştı. selen’le arası iyi sayılırdı, benlede arası mükemmeldi fena kardeştik o zamanlar. eve gidince hemen onu aradım. suat’ın söylediklerini söyledim. var mı böyle bir şeyler diye sıkıştırdım. ehem, öhöm kem küm etti. bilmiyorum söyleyemem falan dedi. anladım ben zaten söylemesine gerek kalmadan. o kış tatili, o 15 gün nasıl geçti bende anlamadım. bir kaç yıl geçirdim sanki iki haftada.

    hep elleriyle saçları geldi yine aklıma. hani ipek saçları, ipek elleri vardı ya onun. şöyle bir düşündüm, saçlarıyla boynu arasında uyurken ellerini tutarak aldığım huzuru.
    ···
  9. 34.
    0
    keşke boşverseydim diyorum şimdi. peşinden gidipte niye böyle yaptın, yapma böyle falan demeseydim keşke. en azından beni özlerdi, kendiliğinden dönerdi, iş böyle cıvıklaşmazdı.

    tatil bitti, ikinci dönemin ilk günü servise bindim. gelip yanıma oturmadı. selen yanıma oturacak diye başka yanıma oturanda olmadı. öyle bir boşluk vardı ki içimde, üstelik o arkada gülüşürken.

    uzun süre ne ben onla konuştum ne de o benle. yüzüne bile bakmadım, o da benim yüzüme bakmadı.

    dayanamıyordum ama ben yine, başkasıyla olsada ellerini çok özlüyordum ya. bir gün, tam hatırlamıyorum tarihi 1-2 hafta sonraydı ikinci dönemden sonra. bir kağıt geldi elime, n’apıyosun yazıyordu. bir şeyler yazdım, onlarıda hatırlamıyorum. yanıma gel hızlı yazalım dedi. gittim sıraya yanına oturdum. bir şeyler yazıştık. konu bir yere geldi, ayrılıcam zaten ondan dedi. öylesine çıkıyorum sevmiyorum dedi, felaket rahatladım ne biliyim.

    hafiften eski moda döndük, özlediğim elleri geri aldım.
    hep derdim yüzüne. “senin ilk dönemdeki bir kopyan olsa yanımda keşke. 24 saat ellerini tutsam, yanında uyusam yeter onun.” hepte derdi niye kopyam diye. çünkü sen istesende artık birinci dönemdeki haline geri dönemezsin derdim bende.

    ne zaman söylesem ayrılacağını söylüyordu. ama ayrıldığı falan yoktu. yok o hafta ayrılıcam, yok bugün ayrılıcam. hiç beklediğim olmadı. yaklaşık beş, altı ayın üzerimde yarattığı pgibolojiyle gitmeyi düşündüm. hepte söyledim ona gidicem diye, belki vazgeçer diye.
    ···
  10. 35.
    0
    eeeeeeeeeeeeeeet
    ···
  11. 36.
    0
    bir ay kadar çıkmaya devam etti, sanırım daha fazlaydı. evdeki durumlarda felaket kötüydü, resmen yaşadığım şeyler bana git burdan git burdan deyip duruyordu.

    dayanamadım. bi gün sabah uyandım, eşofmanlarımı giydim. çantamı elbise doldurdum, çıktım dışarı.

    serviste mert sordu neden böyle giyindin diye. saçım uzundu, saçımı kestirmeye gidicem dedim. bu gitme konularını o da biliyordu. bana sakın gitme dedi. gidersen bir daha konuşmam, eskisi gibi olamayız gibisinden laflar etti. servis yalova’nın ana caddesinin girişine geldi. telefonu merte bıraktım, aldım çantamı indim servisten. ben indiğim zaman selen daha serviste yoktu, gelmemiştik onların evine.
    ···
  12. 37.
    0
    i̇ndim caddeden aşşağı doğru, ido kabataş iskelesine geldim. kartal’a saat 10’a bilet aldım, paramda yoktu bagaj bileti aldım daha doğrusu. hızlı feribotla 40 dakikada karşı tarafa geçtim, en ufak bir şeyi düşünmedim arkamda kalanlar dahilinde.

    geçtim karşı tarafa, felaket rahattım. kafam bomboştu, hiç geri dönmek istemedim. zaten parada yoktu, istesemde dönemezdim. kadıköy’e gitmek istedim. rap’in merkeziydi orası, hem orda işte bulabilirsem süper olurdu, orda kalmayı bile düşündüm. kartal’dan maltepe’ye yürüdüm. maltepe’den bostancı’ya yürüdüm. bostancı’dan da kadıköy’e yürüdüm.

    sokakları adım adım dolaştım, o ağır çanta sırtımdayken. her dükkanın tabelalarına baktım, bütün dükkanları karış karış dolaştım. bir tane bile iş bulamadım, üstelik o yorgunlukla. gittim kadiköy’deki balonun oralarda bir banka oturdum. etrafı izledim, dolaştım öylece.

    yavaş yavaş gece oldu. kendimi pek güvende hissetmedim koca istanbulda. i̇lerde küçük bir polis karakolu vardı, bari gideyim onun karşısındaki kaldırımda oturayımda güvende olurum dedim. nizamiyede bekleyen asker, hey sen ne bekliyorsun orda dedi. hiç abi, yoruldum oturuyorum öyle dedim. evden mi kaçtın sen dedi. hayır, hayattan kaçtım dedim.

    bekle dedi, komiserim biriyle görüşüyor, sen onla bir görüş. reddettim, olmaz dedim. zorla mı zütüreyim dedi, yok dedim
    ···
  13. 38.
    0
    gel bir sen benle dedi. aldım yine çantamı sırtıma, girdim karakola. komiserin hala işi vardı, girişte oturdum biraz. en sonunda komiserin odasından bir iki kişi çıktı, odası boşaldı. komiserin odasına bir polis girdi, çıkarken de bana seslendi, gir içeri diye.

    otur dedi komiser. anlattım durumu. babanın numarası var mı ezberinde dedi. bildiğim halde söylemedim, söylemek istemedim. konuştu biraz, öğüt verdi durdu. elini cebine attı, 10 kağıt çıkardı elime verdi. yanımda başka yok, kusura bakma dedi.

    çıktım karakoldan, karanlık vardı az biraz. karakolun yakınında otobüsler vardı zaten, koştum atladım minibüslerden birine. kartala gelene kadar iyice karanlık çöktü, etraf pek karanlık oldu. minibüsten indim idonun yanında. koştum idonun kapısına, son sefer saat 10’da bitmişti. aslında rahatladım, hiçte geri dönmek istemiyordum. kartal’ın merkez yukarı kısmında hayat hiç durmazdı. o aralar hepten aydınlıktı, ışıktı. çıkayım oralarda gezip dolaşayım dedim.

    dolaşmaya başladım dükkanların arasında. ayaklarım fena şişmişti, yavaş yavaş yürüyordum.

    kafamı çevirdim sola doğru. babam önümde yürüyordu. bir kaç metre önümdeydi, ama beni görmüyordu.

    hemen alt sokağa daldım, koşup yine aynı sokağa geldim. babamın önüne geçtim yani. babam beni görünce arkamdan koştu, aha yakaladım dedi.

    ömrümde ilk kez babamın ağladığını gördüm. 17 senedir, ilk kez, babamın bu kadar ağladığını gördüm. nasıl sevindi, sevinçten uçtu, sarıldı ağladı.
    ···
  14. 39.
    0
    oturttu beni koştu yemek aldı, biliyordu aç olduğumu sanırım. saatine baktı şöyle, 12’ye kadar pendik feribotu açık koş dedi. caddeden geçen sarı minibüslere bindik, pendik feribotuna yetiştik. feribota gidene kadar babam ağladı.

    “ailemi üzmeye değmedi. hiç bir kimse için ailenizi üzmeye değmez. ne olursa olsun yaptığınız şeyin sonucu ailenizi üzecekse yapmayın.”

    ya da sabahlarım uzun, karanlık koridor
    pek paramız olmazdı, yaşardık monoton
    “ama sen severdin beni.”
    “yalnızca beni.”
    “şimdi benim değilsin yarını planlarken rahat ol.”
    ···
  15. 40.
    0
    döndüğümde değişen hiç bir şey yoktu. ne evde, ne selen’de hiç bir değişiklik yoktu. selen biraz huzursuzdu sadece, ilgi göstermeye çalışıyordu, yanımdan ayrılmıyordu. o da en fazla 2 gün sürdü zaten, sonra aynı soğukluk yine devam etti.

    hiç ummadığım kadar farklı geçiyodu günler. elimi ne zaman eline atsam elini çekiyordu. ne zaman yüzüne baksam suratını çeviriyordu. artık hiç dönüpte bana baktığını görmüyordum. üstelik sallıyordu, mesajda atmıyordu.

    baya baya bi zaman geçti, mayıs ayına geldik. yine aynı şeyler. bir gün çok kafam döndü, kas gevşetici içtim beş altı tane kadar. sadece biraz kafa bulayım diye yaptım, başka bi amacım yoktu. ertesi gün sabah okula giderken paketin tamdıbını içtim. okulda kafam felaket güzel oldu, bütün hocalar, arkadaşlar hap vs. kullandığımı zannetti.

    i̇şte bu yüzden şu an başka şehirdeyim. bu yüzden 7 senedir büyüdüğüm şehri terkettirdiler bana. ozan bu sene okuldan gitmezse sınıfta bırakıcaz dediler. taynimiz çıkmıştı ama babam beni yalovada bırakacağını söylüyordu yoksa.

    tabii ben bu kafayı yaşıyorken, selen hala sınıfın tahtasına kendi ismiyle sevgilisinin ismini kalp içinde yazmakla meşguldu, oraları pek saymıyorum.
    ···
  16. 41.
    +1
    haziran ayına geldik, dönemin son haftalarıydı. dedem vefat etmişti, istanbula gelmiştik. felaket bir hafta geçirmiştim aynen, neye üzüleceğimi bilemeden. yalovaya döndüğümde ilk günden okula gittim. selen yer değiştirmişti, önümde oturuyordu artık.

    çok iyi hatırladığım bir kısım var. kesip attığım an. kafam bozuktu, hele önümde selen var bir de. i̇ngilizce kitabıyla kafama vurup duruyordu. kaptığım gibi yüzüne fırlattım kitabı, uyumaya devam ettim sırada.

    nefret. hiç düşünmemiştim nefret edeceğimi. hani o elleri vardı ya. i̇pek saçları vardı ya. küfürler yağıyordu artık onlara.
    okulun son günü bile devam etti bu duygularım. okulun son günü bile konuşmuyordum, geldi serviste yanıma oturdu. yüzüme bak deyip durdu. kolumu çekiştirdi habire, dönmedim bile. döndü sarıldı, eve gelene kadar bol bol ağladı. yinede dönüp bir kere bile bakmadım.

    o lanet olası varlığı son kez orda gördüm.

    okul bitince mesaj atıp duruyordu bana. yavaştan cevabı kesmeye başladım. bir gün hiç cevap vermedim. o günden bu yana daha bana karşı bir sözünü bile duymadım.

    i̇kimiz de başka yere gittik. o istanbula taşındı, bizimde taynimiz çıktı van’a geldik.
    ···
  17. 42.
    0
    yalovadan ayrılmadan önce bir süre çay ocağında çalışıp zaman öldürdüm. bizim tolgadan bahsetmiştim, senin adresini istedi selen dedi. veriyim mi yanına gelecekmiş dedi. verme dedim. vericem dedi. gelsin kovarım dedim. gelmedi selen.

    1 senedir van dayım. şimdide taynimiz malatya’ya çıktı, bir iki güne kadar oraya gidicez. gördüm malatyayı, gerçekten güzel bir yer, en azından buradan iyi. hoşuma gitti açıkcası.

    nereye gidersem gideyim. bir daha selen’i bulamam. selen’in bir kopyası daha yok. bu kadar olayın üstüne onun için yaptıklarımı söylemek bile istemem.

    lanet olası yalova. sevmiyorum seni.

    ve bu kadar. reyting yaratma amacım yok, yazdıklarımı kopyaladım bitirdim. aklımda kalanlarıda not edeyim şuraya:

    ertesi gün, yine aynı havada, aynı duygularla bindi servise. geldi yanıma oturdu aynı şekilde, öptü bir kaç kere. sarıldı, ellerimi yokladı.
    bir sene içerisinde sadece bir kez ciddi bir şekilde tartıştık. o da hasta olduğum halde hırkamı yanıma almadığım içindi.
    ne zaman bana baktığını görsem yüzünü çevirirdi büyük bir hışımla. ben onu izlerken oda bana yan gözle bakardı. teneffüs olunca, “kime bakıyodun sen öyle” diyerek dalga geçerdi.
    kolumla oynamayı çok severdi. durmadan pazılarımı sıkardı, kolumu tutarken gel kulağına bir şey diyeceğim derdi. eğilirdim dudaklarına doğru söylesin diye. bir şey söylemezdi, öperdi.
    alışkanlık olmuştu. ne zaman öpmek istese. gelsene, bir şey demem lazım derdi.
    ne zaman fırsat bulsa sınıfta yanıma otururdu. sıranın üstüne bir hırka koyar, ellerini sok bunun içine derdi. ellerimi daldırırdım hırkaya, ipek tenini, ellerini arardım onun.
    mavi gözlerinden bir taneside benim olsa ya, derdim ona. gözlerimden değerli bir kalbim var, o senin zaten neyine yetmez derdi.
    i̇pek saçlarının altında parlayan mavi gözleri.
    okul hırkasının altından sadece yarısı gözüken elleri.
    her sabah saçlarını düzleştirip evden öyle çıkardı. düzleştiricinin saçlarında bıraktığı hafif yanık kokusunu bile severdim. boynuyla saçları arasındaki küçük bölümde uyumak hayatım boyunca yaptığım en güzel şeydi.
    peki neden öyleydi. derdi, öyleydi, yapardı, ederdi. peki niye diyor, yapıyor, ediyor demiyorum.
    ···
  18. 43.
    0
    ağır bir liseli vakası. büyüyünce unutursun, bişey olmaz.
    ···
  19. 44.
    0
    @38 unuttuk geçti gitti sorun yok.
    ···
  20. 45.
    0
    hayatımı gibdin huur çocuğu saol
    ···