1. 1.
    +4
    "paran varsa yancıkta gibin oynar amcıkta" jan sol partre
    ···
  1. 2.
    +1
    pipo içerken züt gibmektir olm paris banliyölerinde, siz bilmezsiniz tabi.
    ···
  2. 3.
    0
    entel kürt gibtir git
    ···
  3. 4.
    -1
    Varoluşçuluk, hayatın anldıbınının izini süren ve bireyin değerinin ne olduğunu anlamaya çalışan bir felsefi akım ve edebi akımdır.

    Varoluşçuluk, diğer birçok akımın tersine, bireye genel bir kavram gibi yaklaşmaz, onun öznelliğini nesnelliğin üstünde tutar. Varoluşçuluğa göre, hayatın anlamı ve bireyin öznel tecrübesiyle ilgili sorular diğer bütün bilimsel ve felsefik uğraşlardan önemlidir.

    Varoluşçuluk genelde kötümserlik, bunaltı, özgürlük, başkaldırış ve umutsuzluk felsefesi olarak düşünülür. Varoluşçuluk Kierkegaard, Dostoyevski, Nietzsche (daha farklı bir biçimde olsa da), Sartre, Camus ve Heidegger ile birlikte anılır.

    isminden de anlaşıldığı gibi bireyin varoluşunu, özünden üstun tuttuğu için aynı zamanda topluma bir karşı çıkışı da içerir. Butun zaaflarıyla birlikte insanı ereklerini seçişinde özgür tutar.
    ···
  4. 5.
    0
    @4 okumadım ama hem tanım yapmışın hem uzun yazmışsın gibindirik o kadar yazı okunur mu 2 satırlık yazı yazdığımda bile kendimden nefret ediyorum
    ···
  5. 6.
    0
    kökeni tokamkçılıktan gelmedir aq
    ···
  6. 7.
    0
    gibişçiliktir. freud ne demiş, dünya gibin etrafında döner. demiş mi dememiş mi?
    ···
  7. 8.
    -1
    Varoluşçuluk Kökleri S. Kierkegaard, F. Nietzsche gibi düşünürlere dayanmakla birlikte, 20. Yüzyılda felsefede J. P. Sartre, K. Jaspers, M. Heidegger ve G. Marcel gibi düşünürler tarafından savunulmuş olan çağdaş felsefe akımı. insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren felsefe okulu.
    Varoluşçuluk (egzistansiyalizm) bireyin deneyimini, ve bu deneyimin tekilliğini ve biricikliğini insan doğasını anlamanın temeli olarak gören bir felsefe akımıdır. Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren bir düşünce okuludur. Bu akım insan özgürlüğüne inanır ve insanların davranışlarından sorumlu olduğunu öne sürer.
    Varoluşçuluğun sözlük anldıbına bakacak olursak; insanın varoluşunu, somut gerçekliği içinde ve toplumdaki bireyselliği açısından göz önüne alan felsefi öğretidir.

    Varoluşçuluk felsefesinde, insanın varoluşu anlaması söz konusudur. insanın kendini gerçekleştirmesi, insan varoluşunun rastlantılar içinde oluşu, güvensizliği ve güçsüzlüğü söz konusudur. Güçsüzlüğü ve hiçliği içinde insan, ölüme mahkum bir varlık olarak insanın varoluşu, hiçlik karşısında insanın varoluşu, insan varoluşunun halisliği (authentique) ve bu halis olmaya çağrı, özgürlüğü içinde insanın varoluşu, topluluk içinde kaybolmuş insanın, tek insanın kendisini bulması, kendi olması, doğruluk ve ahlaklılık karşısında sahici davranışı-tutumu; bütün bu sorunlar söz konusudur varoluşçuluk felsefesinde. Ayrıca "insan, evreni aşabilir mi aşamaz mı?" "aşarsa nereye dek varır bu aşma?" gibi sorunlar söz konusudur.

    Varoluşçuluk yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıktı. En önemli temsilcileri Martin Heidegger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Gabriel Marcel ve Maurice Merleau-Ponty olmuştur. Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Nietzsche ve Sören Aabye Kierkegaard gibi düşünürler tarafından atılmıştır.
    Varoluşçuluğu belirleyen temel özellik ve tavırlar şöyle sıralanabilir:
    Varoluşçuluk, herşeyden önce varoluşun hep tikel ve bireysel, yani benim ya da senin veya onun varoluşu olduğunu öne sürer. Bundan dolayı, o insanı mutlak ya da sonsuz bir tözün tezahürü olarak gören her tür öğretiye, gerçekliğin Tin, Akıl, Geist, Bilinç, ide ya da Ruh olarak varolduğunu öne süren idealizme karşı çıkar. Akım, varoluşun öncelikle bir varlık problemi, varoluşun kendi varlık tarzıyla ilgili bir problem olduğunu dile getirir ve varlığın anldıbına ilişkin bir araştırmaya karşılık gelir. Bu çerçeve içinde, her tür bilimci, nesnel ve analitik yaklaşıma şiddetle karşı çıkan varoluşçuluk, özellikle varoluşun zamansal yapısına ilişkin analiz yoluyla, Varlığın genel anlamıyla ilgili bir öğreti, belli bir ontoloji üzerinde yoğunlaşır. Varoluşçuluğa göre, varlığa ilişkin araştırma, varolanın aralarından bir seçim yapmak durumunda olduğu çeşitli imkanlarla karşı karşıya gelmeyi gerektirir. Başka bir deyişle, varoluşçu felsefe, geleneksel felsefenin öne sürdüğü gibi, özün varoluştan önce değil de, varoluşun özden önce geldiğini öne sürer; insanın önce varolduğunu daha sonra kendisini tanımlayıp, özünü yarattığını 8dile getirir. Başka bir deyişle, varoluşçuluk, insanın dünyaya fırlatılmış bulunduğunu, dolayısıyla onun kendisini nasıl oluşturursa, öyle olacağını; insanın özünü kendisinin belirleyeceğini; bireysel insan varlığının sabit ya da değişmez, özsel bir doğası bulunmadığını öne sürer. Bu bağlamda her tür determinizm ya da zorunlulukçuluğa büyük bir güçle karşı çıkan varoluşçuluk, bireylerin mutlak bir irade özgürlüğüne sahip bulunduğunu, insanın özgürlüğe mahkum olduğunu ve olduğundan tümüyle farklı biri olabileceğini dile getirir. insana özünü oluşturma şansı veren bu imkanlar, onun şeylerle ve başka insanlarla olan ilişkileri tarafından yaratıldığı için, varoluş her zaman dünyadaki bir varlık olmak veya seçimi sınırlayan ya da koşullayan somut ve tarihsel olarak belirlenmiş bir durumda ortaya çıkmak durumundadır. Bu ise, varoluşçuluğun tekbenciliğe ve epistemolojik idealizmle taban tabana zıt bir felsefe akımı olduğu anldıbına gelir. Varoluşçuluk, nesneden yola çıkan, varlıkla ilgili nesnel doğrulara ulaşmaya çalışan görüşlere karşı, özneden hareket ve öznel hakikatlerin önemini vurgular. Felsefenin, varlık ve tümeller gibi konularla uğraşıp, nesnelliği araması yerine, korkuyu, yabancılaşmayı, hiçlik duygusunu, insanlık halini ele alıp, öznelliğe yönelmesi gerektiğini; hakikatin tümüyle öznel olup, hiçbir soyutlamanın bireysel varoluşun gerçekliğini kavrayamayacağını ve ifade edemeyeceğini söyler. Varoluşçuluk, özellikle de hümanist ya da ateist boyutu içinde, evrenin akılla anlaşılabilir olan bir gelişme doğrultusu olmayıp, özü itibariyle saçma ve anlamsız olduğunu, evrenin rasyonel bir tarafı bulunmadığını, evrene anlamın insan tarafından verildiğini öne sürer. Böyle bir evrende, insanın hazır bulduğu ahlak kuralları olmadığından; varoluşçuluk, ahlaki ilkelerin, kendi eylemleri dışında, başka insanların eylemlerinden de sorumlu olan insan tarafından yaratıldığını savunur.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 9.
    0
    çok saçma amk.
    ···
  9. 10.
    +2
    varoluşçu olacağıma futbolcu olurum daha iyi amk
    ···
  10. 11.
    0
    (bkz: albert camus)
    ···
  11. 12.
    0
    asıl sorunun yada neyin üzerinde durduğunu anlayamadığım akımdır. sartre'ye göre insanın önceden belirlenmiş özü yoktur; insan var olarak özünü kendisi oluşturur diyor. bunların yanı sıra az önceki görüşle hiçbir alakası olmayan; fakat varoluşçuluğun tabiat kanunlarına başkaldırısı ve bireyin nesnelliğinden nefret edilişini yansıtan yeraltından notlar bir varoluşçu eser olarak tanımlanıyor. friedrich nietzsche'ye ise, hiç girmiyorum.

    Temsilcisi J.P. Sartre’dir. Ona göre, insanın önceden belirlenmiş özü (kaderi) yoktur. Bu özü verecek bir güç (Tanrı) de yoktur. Bu durumda insan tamamen özgürdür. Özgür insan, özünü ve değerlerini de kendi oluşturacaktır. O ne olmak istiyorsa o olacaktır.

    saçmalığın daniskası desem yeridir. bende sadece tabiat kanunlarına karşı gelişleri bakımından yer tutmuştur yoksa diğer düşünceleri değersiz geliyor.
    ···
  12. 13.
    0
    Bendavarımizm.
    ···
  13. 14.
    0
    her geçen gün varoluşçu oluyorum.
    hayatımız boş olmaya boş ama anlam kazandırmak bizim elimizde.
    ···
  14. 15.
    +1
    egzistansiyalizm de denir. existence kelimesinden geliyor muhtemelen ismi de. egzistansiyalizme göre evrensel bir ahlak ya da kader yoktur. insan özgürdür, kendi ahlakını ve değerlerini yine kendi oluşturur. uzun uzun yazmışsınız siz de, kim okuyacak o kadar yazıyı amk?
    ···