-
1.
0binler. bu gün yine entel günümdeyim ve entel olmak isteyen panpaları da düşünerek bazı filozofik kıl tüyü buraya geçiriyorum. varlık ve zaman meşhur bi kitap. ekşici binler bile karşısında domalıyor. o kadar ağır yani. varlık ve zaman'ı martin heidegger yazmış. şimdi burda kafa gibmeye gerek yok. merak eden vikipediye falan baksın. ya da tahammül edebiliyolarsa ekşiye gibtirsinler.
-
2.
0Zamanımı geçirecek ya da onu en has şekilde dolduracak daha anlamlı bir iş bulamadığım için ben de oturup Varlık ve Zaman’ı okumaya başladım. Ama sanmayın ki gece yarıları sessizliklerinde masa lambası ışığında yapmış olayım bunu. Şafaklarda, hem de buz gibi şafaklarda yaptım. Hikâye böyle başladı ve devam ediyor. Ölmeden önce yapılması gereken kişisel şeylerimden biriydi Varlık Ve Zaman’ı okumak. Başım göğe ermedi. Hem daha kitabın sonuna gelmediğime göre bunu bilemeyiz yine de değil mi, her neyse mutsuz olmayalım. Umut hep vardır! Bu umut denen şeyin ne olduğunu bilmesem de.
Varlık ve Zaman’ı Metroda ve eski otobüslerde okuyorum. insanlar uyukluyor ve üşümekte. Her halde ben garibe bakıp, dünyada ne çatlaklar var yahu, diyorlardır. Desinler. Haklılar belki de. Hep yorgunlar ve hep uykusuzlar. Paltosuna sarınmış bir adamın sabah sabah kitap okuması pek normal olmasa gerek. Hem de bu ülkede. -
3.
0Hemen şunu da ifade etmek zorunlu bir açıklama olmalı benim için: Varlık Ve Zaman’ı okuyor oluşumun kişisel meraktan öte hiçbir anlamı yok. Kahveyi niye seviyorsam Ada’dan niçin bu kadar hoşlanıyorsam ve daha yüzlerce anlam veremediğim ilgilenmelerimle niçin düşüp kalkıyorsam, o kitabı okumamın da bunların cevaplarına benzeyen gerekçeleri var. Çünkü hoşlanıyorum. Çünkü seviyorum. Keyif alıyorum. Eğleniyorum en hafifinden. Ciddiyim! Size tuhaf gelebilir ama bazı sayfaları müthiş bir gerilim romanı okur gibi okuyorum. Bir kere istasyonumu bile kaçırdım. işe geç kaldım. An geliyor kimi sayfaları tek kelime anlamıyorum, kendimi akışa bırakıyorum. Deleuse’nin dediğini yapıyor, ritmini yakalamaya uğraşıyorum. Karanlık bir mağarada ilerlemekten farkı yok çünkü o anlardaki durumumun.
Benim bu kitapla ilişkim bir ilkokul çocuğunun integralle karşılaşmasına benziyor.
Hiçbir felsefe eğitim almadım. Hiçbir hocam olmadı. Yani burada yazılanlar tamamen kişisel notlardır. Sağdan soldan araklamalar yaptım elbette. Ama her şey sizin içindi. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim! Öncelikle bunu bir yere yazın...
Mizahi bir dil kullanmak istedim. Akademik bir dil kullanacak halim yoktu elbette, akademisyen olmadığıma göre bu dil ne mene bir şeydir onu da bilmem. Ben burada hikâye yazarken veya desen karalarken nasıl kendi kendime eğleniyorsam Varlık ve Zaman okurken de kendime şarkı söylüyorum. Mırıldanıyorum. Ve şunu da söylüyorum: Birileri bunları yazmış. Diğer birileri de bunları okuyup açıklamalar yapmış. Hepsinin zekâlarına hayranım. Çalışma güçlerine hayranım.
Nerden bakılırsa bakılsın en sonunda dünya bir hiçliğin içindedir. Nerden geldik ve nereye gidiyoruz? Hiç. Kocaman bir Hiç. Dinle, felsefeyle başka şeylerle avunuyoruz belki de. Çünkü ölüm var. Ölüm. Nasıl soğuk. Cenazelere katılıyoruz. Saflarda durup ölünün karşısında garip şeyler düşünüyoruz. Yaşıyor ve bir gün toprağın altına giriyoruz. Nasıl bir iş bu. Nedir bu olup bitenlerin anlamı. işte her insan bu soruları bir biçimde sorar kendine. Bazıları daha iyi sorar. Bir geleneğin içinde sorar... -
4.
0Kafası fazla çalışan yüzlerce adamla doludur felsefe tarihi. Biz sıradan insanların aklının ucundan bile geçmeyen konularda tuğla gibi kitaplar yazmışlardır.
Bu noktada orta malı şeyleri söylemekten daha ileri gitmeyeceğim. Bütün bunlar piyasadaki felsefeye giriş kitaplarından okunabilir. Bizim konumuz Heideger...
Heideger ilginç bir düşünür. Nefret edenleri ve hayranları var. Ama her iki tarafı da etkilemiş bir filozofla karşı karşıyayız. Onu ‘anlamak’ diye bir derdim, hele hele size anlatmak gibi bir meselem yok. Haşa! Ne haddime. Bütün bir Batı Felsefe Tarihine aşina olunmadan, bu tarihin büyük meselelerini bilmeden, nelerin konuşulduğunu anlamadan, o yüzlerce adamın ne dediğini okumadan Heideger’i veya diğer herhangi bir filozofu anlamak imkân dışı bir durumdur.
Sırf 19.yüzyılın felsefi tartışmalarından bile haberdar olmak gerekir.
ibni Sina’yı kaç kişi okuyor bu ülkede. Kitapları bile yeni çevriliyor. Kaç Müslüman ibnül arabi’yi okudu ve ya okuyabilir. Bir iki meraklı akdemiysen dışında kaç kişi onların neleri mesele edip de yazdığını anlayabilir.
Lafı uzatmayalım diyorum ama yine aynı tuzağa düşüyorum. Bir yazarın anlaması gereken şey her şeyi anlatamayacağı, buna gerek de olmadığı.
Size bir Varlık ve Zaman özeti geçeceğimi de söylemiyorum. Sadece yazmayı vaad ediyorum. Varlık ve Zaman üzerine yazılar. Varsa meraklısına elbette. Bu vaadimi tutma sözü de hiç vermiyorum. -
5.
0Niçin Heideger? diye sorulabilir. El cevap. Çünkü gündeliği, gündelik yaşama dair diğer büyük düşünürlerin pek de itibar etmediği şeyler üzerine yazar. Akademik Felsefenin artık unuttuğu modası geçmiş şeyler üzerine... Ölüm gibi mesela. Varlığın anlamı gibi. Koku, endişe, zaman, hiçlik, dünyada olmanın anlamı vs...Tümünü Göster
Mistik bir havası da vardır esasında ve bu bakımdan biz doğululara yakın gelebilir. Herhalde Japonlar bu yüzden çok seviyor onu. Dolaylı konuşmayı sever bizim gibi. Zaten Varlık Ve Zaman diğer kitaplar gibi kategorileri yasaları odağa almaz. Her günkü içine düştüğüm şeylerin hikâyesini anlatır. Konuşur gibi anlatır hem de. Ama bu onun kolay anlaşılır şeyler söylediği anldıbına gelmez. Yeni bir felsefi dil kuran düşünürlerdendir Heideger. Ondan birazcık tat alabilmek için epey bir zaman ne söylediğiyle, o çetrefil diliyle düşüp kalkmak gerekir. Hele de benim gibi Almanca’ dan bihaber garipler için durum daha da müşkildir.
Katolik bir aileden gelen adamımız tanrıya inanmıyor ama öyle bir Varlık’tan bahsediyor ki sonunda bu bizim inandığımız – ya da inanmadığımız – bir Yüce bir Varolan’a gelip dayanıyor. Tabi bu benim yorumum. Elbetteki Heideger buna karşı çıkıyor. Gerçi Der Spigel’de yaptığı röportajda ‘bizi ancak bir tanrı kurtarabilir... ’ diyorsa da.
Hep Varlık, Varlığın anlamı deyip duruyor sayfalar ve sayfalar boyu ama bunun ne anlama geldiğini söylemiyor. Ya da ben anlamamış olabilirim pekala, en iyisi siz bir bilene sorun, derim.
Varlık Ve Zaman Platon’un Sofist kitabından bir alıntıyla başlıyor:
Hadi buradan yakın şimdi. Mesela Platonu okumuş olmanız lazım en azından. Daha ilk adımda çelme yiyoruz.
Benim gibi lafı fazla uzatanlara karşı hınç duyan biri için aslında Heideger yanlış bir seçimdir.
Rüdiger Safranski yazdığı biyografi de onun için ‘ yolları uzatmakta ustadır.’diyor.
Neyse yola koyulduk bir defa. Hem şunu açık yüreklilikle ifade edeyim. Bir filozofu okumak onu yanlış anlamaktır sonunda. Hele söz konusu Heideger ise bu herkes için böyledir. Onula ilgili yazılanlara baktığımızda bu duvara toslarsınız.
Zaten ‘Hiçbir şair gibi hiçbir düşünür de bizzat kendi kendini anlamaz. O halde nasıl oluyor da başka biri bir düşünürü bir şairi anlamayı aklından geçirebiliyor.’
diyen biri var sahnede.
Yani efendim onu anlamıyor veya yanlış anlıyorsak mazuruz.
Evet. Yanlış da olsa bir şeyler yazabiliriz artık. -
6.
0ulan biriniz de çıkıp okuyanı gibym demiyor lan. kansız muallakler sizi
-
7.
0’ Anlaşılıyor ki ‘varolan’ ifadesini kullanırken, tam olarak ne demek istediğinizi uzunca bir zamandır biliyorsunuz ve hatta ona aşinasınız. Bir zamanlar biz de biliyorduk ama artık bu konuda kuşkudayız, sanki bir bilmece karşısındayız.’
Heideger diyor ki, iki bin yıldan fazla bir süre geçti, o zamanlar Platon için bile ‘varolan’ bir bilmeceydi.
Peki günümüzde bu bilmeceye bir çözüm bulabildik mi? El cevap: Ne gezer!
işte bu yüzden ‘Varlığın anldıbına dair sorunun yeniden sorulması’ gerekiyor. Bunun için de adamımız oturup size beş yüz sahifelik bir risale yazıyor. Böylelikle varlığın anldıbına ilişkin soruyu somut bir biçimde geliştirip anlamaya çalıyor. Somut, dediğine bakmayın siz, somutun bu kitapta bir bakıma anası ağlatılıyor.
Bu araştırmanın konusu esasında insanın varlık ve zamanla nasıl bir ilişkisi içerisinde olduğudur.
Burada vakit geçirmeden söyleyelim: burada cevaplardan çok sorular vardır ve Heıdegger soru sormanın cevaplamaktan daha önemli olduğuna inanan bir filozoftur.
‘Her soru sorma bir aramadır.’
Dolayısıyla varlığın anldıbını arıyoruz bu çalışmada... -
8.
0Sen de mi be dünyasal dasein