1. 1.
    +3 -1
    http://www.incicaps.com/resimler/2dqn6sy-1.gif
    ···
  2. 2.
    0
    okursam ameliyat parasi vercen mi pic
    ···
  3. 3.
    0
    @4 seni cenin yapıp ananın dıbına soksunlar söz vericem parayı
    ···
  4. 4.
    -1
    https://fbcdn-sphotos-a.a..._1102895_1687475571_n.jpg
    Fotoğrafa bakın, okuyup okumamak vicdan meselesidir.

    van’da depremin ardından neredeyse iki ay geçmesine rağmen sorunlar çözülmediği gibi daha da arttı. derdini dile getirmek isteyen depremzedeler, yetkililer tarafından yalancılıkla suçlanırken, yeni bir uygulama olarak sivil polisler gazetecilere açıklama yapan depremzedeleri kameraya almaya başladı. gerekçe ise şu: “biz istediğimizi çekeriz. sokaklarda kalabalık gruplar olmaması lazım.”

    van’da ilk depremin üzerinden neredeyse iki ay geçti ve biz kentteyiz. şehrin merkezinde bir sakinlik hakim; yanı sıra kalabalık olmayan çarşıda günlük hayatın sürdüğünü söylemek de mümkün. sakinliğin bir nedeni göç ise bir nedeni de herkesin kendi derdine merhem bulma çabası.

    merkezde yürümeye başladığınızda ilk bakışta hasarın büyük olmadığını düşünmek mümkün. ancak yaklaştığınızda binaların gözden kaçmayacak kadar ağır hasarlı ve çatlak olduğunu görüyorsunuz. dört yıldızlı bir otel (urartu oteli), minareleri yıkılmış camiler, iş merkezleri, dışı yaldızlı çok katlı apartmanlar, hastaneler, okullar... birçoğunun etrafında ne bir güvenlik şeridi, ne bir uyarı ne bir önlem var. i̇nsanlar bu tehlikenin eşiğinde çalışıyor, yürüyor, alışveriş yapıyor, işe gidiyor...

    en çok hasar alan binalar arasında, kamu kurumları ve genç binaların olması dikkat çekiyor. hatırlarsınız depremin ardından yetkililerin, vatandaşı “kaçak bina yaparlar, köylü kurnazlığıyla malzemeden çalarak ev yaparlarsa böyle olur” diye suçlamalarını. manzaraya bakıp, kamu kurumlarının halini görünce şu soru geliyor akıllara: en büyük kurnaz devlet mi? devlet kendi binalarını yaparken malzemeden mi çalıyor? van valisi münir karaloğlu’nun açıklamasını da anımsayalım; 28 kamu kurumundan sadece ikisinin kullanılabilir durumda olduğunu söylemişti.

    röportaj yapmak için kameramızı çıkardığımız an etrafımız birden kalabalıklaşıyor. vanlılara bir dokun bin ah işit! söyleyecek çok sözü olan vanlılar valilikten yana çok şikayeti var. kimi çadır istemiş kovulmuş, kimi konteynır istemiş yanıt alamamış, kiminin işyeri yıkılmış başvurusu kabul görmemiş, kiminin hastası var... liste uzun.

    ‘bunlari yayinlamayin’

    hükümet cephesinin depremin ilk günlerindeki “her şey kontrol altında” söylemi şimdi yerini “van’da her şey yoluna girdi”ye bırakmışken vatandaşın taşradaki hükümet temsilcisine bu kadar tepkili olması kayda değer. kentte işlerin yoluna girmediğine en çarpıcı örnek belki de 70 yaşlarında bir amcanın anlattıkları: i̇lk depremde evi yıkılınca, duyuyor ki havaalanında çadır dağıtılıyor. binlerce insan kuyrukta. bir kaç gün gün gidip geliyor, alamıyor. hani şu, insanların polis jopları altında çadır kuyruğunda beklediği günlerde. sonunda beş çocuğuyla sokakta kalmak canına tak ediyor. “utanarak söylüyorum” diyor, “bu yaşımda hırsız oldum, çocuklarım donmasın diye çadır çaldım.” bunları vanlılara “yağmacı” diyen basına cevaben anlattığını da ekliyor.

    etrafımızdaki kalabalığa sürekli birileri ekleniyor. hemen hepsinin ortak kanısı, yardımların yandaş olanlara dağıtıldığı. “a partisi, b partisi mi olur felakette. hepimiz insanız. böyle zamanda senden benden mi olur?” diye soruyorlar. tam o sırada yanımıza yaklaşan iki adam bizi kenara çağırıyor: “yalan söylüyorlar, bunları yayınlamayın. 130 kişiye ben dağıttım çadır. bir sürü insana yemek veriyoruz. i̇nkar ediyorlar” diyorlar. vatandaşlar valilik çalışanlarıyla tartışmaya başlıyor: “van’ın nüfusu 1 milyon, siz diyorsunuz, 300 kişiye, 500 kişiye yardım! gerisi halk değil mi?bizimle dalga mı geçiyorsunuz?”

    kamerali si̇vi̇l poli̇s

    tartışmanın ardından, yanımıza yaklaşan bir adam elinde kamera, gün boyu bizi takip ediyor. polis olduğunu öğrendiğimiz bu kişi biz kiminle röportaj yapsak kayıt altına alıyor. hükümete, valiye tepki gösterenler bir bir çekiliyor. dönüp açıklama istiyoruz, kimden izin aldıklarını soruyoruz. yanıt; “biz istediğimizi çekeriz. sokaklarda kalabalık gruplar olamaması lazım” oluyor. tepkilerimize rağmen gün boyu takip ediliyoruz.

    adliye binasının görüntüsünü alırken de bu kez güvenlik görevlisiyle karşı karşıya geliyoruz. binanın dışarıdan görüntüsünü almak bile yasakmış! ardımızda bir sivil polis, karşımızda bir güvenlik görevlisi... vatandaşın mağduriyetlerin nereden kaynaklandığını anlaması belli ki devleti kolluk gücüyle gardını almaya sevk etmiş.

    düşünsenize valiliğin gün boyu sadece 2 gazetecinin peşine 2 sivil polis memurunu takacak kadar imkânı var. ama iki aydır enkazı kaldıramıyor. erciş’te çadır başına haftada sadece 16 küçük pet şişeden oluşan 1 koli içme suyu veriyor. yine aynı çadırkente yalnızca 1 kadın tuvaleti koyuyor. 70 yaşında bir vatandaşı çadır çalmak zorunda bırakıyor. 200 bin vanlının memleketinden göç etmek zorunda kalmasını önleyecek koşulları sağlayamıyor.

    halk artık ne istediğini kimden istediğini, kimin vermediğini daha iyi görüyor. ancak belirginleşen devlet takiyesi, kente daha fazla sirayet eden bir baskı iklimine dönüşüyor; sokaklarda kalabalıklar dağıtılıyor, on kişi yan yana gelip derdini anlatamıyor, valiye tepki gösterenlere ise bir sivil polis kamerasının kadrajından bakılıp, ‘akıllı ol’ mesajı veriliyor.
    vanlıların, “basın artık bizi unuttu. gelmiyor, göstermiyor. her şey yolunda diye yazıp, çiziyorlar” serzenişleri ile son günlerde boy gösteren haberler ise medyanın, merkezi yönetimin demokles kılıcına boyun eğdiğini düşündürüyor. /evrensel
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    -1
    @1 wölfish detected.. gibtirtme vanını da seni de .. polis düşmanı huur çocuğu
    ···
  6. 6.
    -1
    @3 gülme krizine soktun lan beni ahahahaha al şukunu oç
    ···
  7. 7.
    -1
    @3 o ne vurdu lan öyle
    ···
  8. 8.
    -1
    @3 yakala şukunu bin
    ···
  9. 9.
    -1
    özet geç bin savar, anan savar.
    ···
  10. 10.
    -1
    @9 vanda anasının namusunu kaybeden oç
    ···