0
Kendi yazmış olduğum kısa hikayedir panpalar.
Sabah, kıçımı havaya dönmüş yatakta cibiliyetsiz ve huysuz bi biçimde uyurken kapı tıklatıldı.
-Oğlum hazırlan gidiyoruz.
Ölü ve bilinçsiz bi sesle; -nereye ?, dedim.
'tatile çıkıyoruz' dedi babam. Yatakta biraz döndükten sonra kendime artislik olsun diye yataktan birden dönerek kalkarken kafamı duvara çarptım ve çekmecenin üstüne düşerek çekmecenin üstündeki su bardağını falan devirdim. Ayağa kalktım, kapıyı açtım, tam adımımı atarken yerdeki su ayağımı kaydırdı ve merdivenlerden aşşağı doğru yuvarlandım.
Yuvarlanırken yandaki demir ayağıma çarptı ve serçe parmağım merdivenin kenarına çarptı.
Bağırışlar içinde merdivenden yuvarlandım, aşşağı vardığımda annem ufo görmüş gibi bana bakıyordu.
Ayağa kalktım ve ; bide böyle inmeyi denedim amk ne var bunda validem" dedim, sakat sakat yürüyerek banyoya gittim.
- 2 Saat Sonra -
Arabada babamın şöförlüğünde gibik bi yolda ilerliyorduk. Elimde telefon, oyun oynuyordum, aynı anda müzik dinliyordum.
Annem cama kafasını koymuş zombi gibi uyuyordu, babamda dikiz aynasından arada bir bana gib gib bakıyordu, karşılık olarak "ne var amk?" şeklinde kaşlarımı çatıyordum.
Ormanlık bi yoldan içeri girdik. Hala nereye gittiğimizi bilmiyordum. 'Nereye zütürüyon bizi peder, orman morman, hayırdır ?' dedim. 'Eski bi köy var pekekent, oraya gidiyoruz tatile. Kafa dinleycez biraz.' dedi.
Tekrar telefona döndüm ve işi seyrine bıraktım.
-5 saat sonra-
Uzun süren bir yolculuktan sonra artık adını tam olarak telaffuz edemediğim bir köydeydik ve babam iki katlı gecekonduya benzer gibik bir ev tutmuştu. Buranın insanları çok iyimser, bir o kadarda garip ve herkesin bir atı vardı.
At çiftlikleri boldu. Mahalle kenarlarındaki beton duvarlarında çizili olan at yannanlarını annemin görmemesi için babam bin türlü çaba gösteriyordu.
Köyün adı Adıyarraglu gibi saçma sapan bişeydi.
Dostum olan telefonumu aldım elime yine asosyal tavırlarla evin ikinci katına kendi odama çıktım ve eşyalarımı valizimden çıkararak yerleştirmeye başladım.
Yatağımın üstündeki tavanda sağ köşede olan örümcek sinirimi bozduğu için çorabıma sakladığım çakmağı çıkardım ve çekmecenin üstündeki parfümü aldım.
Deney No 1 olarak parfümü sıkıp çakmaklada aleve verdim.
Alev püskürten bir makine gibiydi. Örümceki kızarttım. Yatağın üstüne cesedi düştü. 'giberim örümceğini dıbına koyım' diyerek odadan çıktım, evin merdivenlerinden inerken söyleniyordum, sessizce. " dıbına kodumun köyünde dıbına kodumun evinde dıbına kodumun odasında neden yaktığım örümceğin cesedi yatağıma düşüpte parçalara ayrılıyor dıbına koyım" derkene evden çıktım.
Mahalle gençlerinin yanına gitmeye karar verdim.
-2 saat sonra-
Artık 4 kişiydik. isimleri garip olan 3 tane ezgin çocukla tanışmıştım.
Bir kırık dökük evde bi kaç bira alıp arabesk rap dinleyerek alem yapıyorduk.
Oluşan sessizlikte bir konu açmaya karar verdim ve " bu köyün adı neden bu kadar ilginç ?" dedim.
Ne ilgincilan ? dercesine karşı çıktılar. içlerinden biri " Sen bu köyün efsanesini bilmiyormusun dıbına kodumun şizofreni ! " diyerek bana bağırdı.
-Hayır, dedim. Öne çıktı, yanıma oturdu, çember oluşturduk ve son derece ciddiyetle anlatmaya başladı.
- efsanenin ismi, UÇAN AT YARRAĞI. Duydunmu hiç ?
Kahkaha atarak gülmeye başladım. Suratıma bira şişesiyle nasıl vurduysa artık kafam arkadaki tahta duvarı delip karşıdan çıkmıştı.
Kafamı tahta duvardan çıkarmama yardım ettikten sonra aynı ciddiyetle devam ettiler;
- Sakın gülme, bu efsane bu köyün oluşum şeklidir. Gülersen eğer anan at yannanları tarafından çarpılır, diyerek devam etti. Gülsemmi yoksa ciddimi diye düşünüyordum. Her neyse. ;
- Bu köyde 100 yıl önce, dedelerimiz anlatır.
Bir adam, kara giyinen. Ve birde atı vardı. O da simsiyah, kara bir at. Adam atıyla gece bu köyde dolaşırken bir sarhoş adama laf attı.
Adam aldırış etmedi. Sarhoş adamın atına bira şişesini fırlattı. Bira şişesi atın yannanına çarptı ve bir kişneme sesiyle beraber sarhoş ortadan ikiye yarılmıştı.
Bunu Emin dede söylerdi. Söylediklerine göre bira şişesi atın yannanına çarpınca atın yannanı sarhoş olup kanatlanmıştı ve at zihin kontrolüyle yannanını sarhoşa saldırtarak sarhoşu ikiye yarmıştı.
O günden beri efsane olarak bilinir, at ve o adam öldü fakat atın yannanı hep göklerdedir.
Köyde gece 12'den sonra bira içen adamlar UÇAN AT YARRAĞI nın dehşetine ve lanetine kapılarak, ya ortadan ikiye yarılır yada ortadan kaybolur.
Uçan At yannanının köy duvarına dölle yazdığı yazı şöyleydi ; ATLARA SAYGILI OLUN
O yazıdan sonra köyde herkesin bir atı vardı ve çok iyi beslerdi.
Ve efsaneye göre uçan at yannanı bazı geceler köyün göklerinde görünür.."
Bu lafları duyduktan sonra gülsemmi inansammı bilemedim ama herkes aynı ciddiyetle bana bakıyordu ve her duvara at yannanı çizilmesi ve herkesin atı olması bana garip gelmişti ve bu efsane bunu açıklıyordu.
Saat 11 di. Bu garip hikayeden sonra bu köyden gibtirolup gitmeyi istedim.
Nasıl gib gib işler geliyordu başımıza dıbına koyım. Hemen bu garip, değişik üçlünün yanından selamlaşarak ayrıldım ve eve girdim.
Odama örümcek yüzünden girmedim. Salonda küçük televizyonu izleyerek geçiriyordum gecemi.
Aile fertlerim uyumuştu. Biraz bu at yannanı efsanesini düşündüm. Saat 12 yi geçiyordu. Camdan bakayım dedim, dolunay vardı.
Ve dolunayı seyrederken tam ayın önünden koca bir at yannanı geçti.
Çok korktum, hemen içeri girdim. Camları kapıları kapadım ve at yannanı tarafından dehşete uğramamak için sakince koltuğa oturdum ve uyumaya çalıştım.
- YARIN SABAH -
Babama olayı anlatacaktım anlatmadım. Sabaha karşı cinnet geçirircesine bir yaygara çıkarttım. Biraz ısrar etselerde moralleri bozulsada eve geri dönmek için hazırlıklara başlamıştık.
Babam 'ne oldu niye gitmek istiyosun' diye sordu.'çünkü atın yannanından dolayı' dedim. Taşşağına almıştı belki, güldü falan ama ben son derece ciddiydim.
-2 Saat sonra-
Arabadaydık. Babam dikiz aynasından annemle kaş göz işareti yaparken bana dönüp soru sordu annem; oğlum, başka bir köye gitsekmi ? Göl'ü de var, yüzersin falan ? Hı ? Bak o kadar 1 hafta izin aldım iş yerinden boşa gitmesin ? , dedi.
Tam evet diyecekken tereddüt ettim. Ya oradada 'Yüzen tarantula amcığı' falan varsa dıbına koyım. Saçma saçma işler ya. Neyse, reddettim.
Eve doğru yol aldık.
Tümünü Göster