-
526.
+1ufkumun dıbına koydunuz beyler şuku
-
527.
0bu gece devam edin kekeler
-
528.
0olum bu evren mevren hep simülasyon lan. bilmem hangi uygarlıkta bilgisayar mühendisliği 4. sınıf okuyan bir abazanın bitirme teziyiz hepimiz.
-
529.
0beyler sonrada cern deneylerine geçermisiniz ? neleb bulunmu falan
-
530.
0devamı yokmu beyler up up up up
-
531.
0amme hizmeti helal lan
-
532.
-1ananı uzay boslugunda sıkerım bin
-
533.
0olm çok fena hastayım la ama sizi bekletmemek adına
birşeyler yazıcam kardeşlerim
biriniz sormuşki sümerlere girin demiş hemen yazıyorum
sümerler yaradılış destanında 10.gezegenden bahseder
buyrun okuyun... -
534.
0hala allaha inanmıyormusunuz
-
535.
0“X GEZEGENiNi ARAYIŞ:Tümünü Göster
NiBiRU” iLE iLGiLi ARAŞTIRMALAR
http://imgim.com/8520incih7586231.gif
Güneş Sistemimiz’in bilinen en uzak mesafelerinin ötesinde başka bir gezegenin var olup olmadığı sorusu, Uranüs ve Neptün gezegenlerinin yörüngesel hareketlerindeki düzensizliklerle yakından bağlantılıdır. Yerçekimsel bir kuvvet, bu iki dev gezegenin yörüngelerinde düzensizliklere yol açmaya devam etmektedir. Bu kuvvet, çok uzak ve görünmeyen büyük bir nesnenin varlığını akıllara getirmektedir. Bu, uzun zamandır aranan X Gezegeni olabilir.
Göklerde yapılan son ciddi araştırma, 1930 yılında 9’uncu gezegen olan Pluton’un keşfine yol açmıştı. Fakat bu hikaye, 1781’de ingiliz astronom ve müzikçi William Herschel tarafından keşfedilmesiyle başlamıştır. O zamana değin, gezegenlerle ilgili sistemin Satürn ile sona erdiği sanılıyordu. Bugün bilimadamları, dünya yüzeyinin altında uzanan büyük kaya katmanlarının oluşumunu ve hareketini inceleyen çalışmalara ilişkin teorileri kabul etmektedir. Dünya üzerindeki bütün kıtaların, bir zamanlar, gezegenin tek bir yerinde bulunduğunu gösteren çalışmalar ve makaleler mevcuttur. Bu çalışmaların açıklığa kavuşturamadığı soru şudur: ‘Eğer bütün kıtalar tek bir yerde toplanmış idiyse, gezegenin öteki yanında ne vardı?’ Bu ‘öteki yan’ muazzam bir boşluk olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama, Dünya’nın oluşumuna ilişkin Sümerler’e ait hikaye ile benzerlik göstermektedir. Sümerler, Dünya’nın, Nibiru ya da X Gezegeni ile çarpışarak “Tiamat” olarak adlandırılan yarım bir gezegen haline geldiğini söylemişlerdir.
Son iki yüzyıl içinde yeni gezegenlerin keşfedilmesi, daha büyük ve iyi teleskopların dizayn edilmesinden çok matematik bilimi sayesinde mümkün olmuştur. Dış gezegenlerin yörüngelerindeki açıklanamayan matematiksel düzensizlikler, astronomları, keşfedilmemiş daha uzak bir gezegenin varlığı hakkında düşünmeye teşvik etmiştir. Astronomlar bu gezegenin varlığından o derece eminler ki, ona şimdiden X Gezegeni ya da 10’uncu Gezegen adını vermişlerdir.
1982 yılında NASA "dış gezegenlerin ötesinde gizemli bir nesnenin var olduğu kesindir" şeklinde bir bildiride bulunarak X Gezegeni’nin varlığına ilişkin olasılığı resmi olarak kabul etti. Bir yıl sonra, uzaya yeni fırlatılan IRAS (Infrared Astronomical Satellite-Kızılötesi Astronomik Uydu), uzayın derinliklerinde büyük, gizemli bir nesne tespit etti. Washington Post, California JPL’den IRAS Projesi’nde görevli bir bilimadamı olan Gerry Neugebauer ile yaptığı röportajı şöyle özetledi: “Orion Takımyıldızı yönünde, dev gezegen Jüpiter kadar büyük ve bu güneş sisteminin bir parçası olabilecek kadar Dünya’ya yakın bir gökcismi bulunmuştur. Bütün söyleyebileceğim, bunun ne olduğunu bilmediğimizdir.”
Birleşik Devletler Donanma Rasathanesi tarafından yapılan son hesaplamalar, Uranüs ve Neptün gezegenlerinin yörüngesel hareketlerinde meydana gelen düzensizlikleri onayladı. Rasathanede çalışan bir astronom olan Dr. Thomas C. Van Flandern, bu düzensizliklerin tek bir keşfedilmemiş gezegenin varlığıyla açıklanabileceğini söylemektedir. O ve bir meslektaşı, Dr. Richard Harrington, 10’uncu gezegenin Dünya’dan 2 ila 5 kez daha büyük ve Pluton’un yörüngesinin 5 milyar mil ötesine ulaşan oldukça eliptik bir yörüngeye sahip olması gerektiğini hesaplıyorlar.
Tıpkı Sümerlerin söylediği gibi…
http://imgim.com/8854incir6575275.jpg (resimdeki gezegenlerdir arkadaşlar) -
536.
+1okuyorum panpa adamsın benim gibi odunun birinin kafasına bilimsel birşeyler soktun.
-
537.
0oha iyiymiş
-
538.
0takipteyiz panpa
-
539.
0olum yazık lan size
-
540.
0Panpa devamini merakla bekliyoruz
-
541.
0millet acayip hastayım fakat elimden geldiğince birleyler paylaşmaya çalışıcamTümünü Göster
Aztekler...
XVI . Yüzyıl başlarında Orta Mekgiba’da ileri bir uygarlıkla karşılaşıldı. Aztek’lerin muhteşem bir mimarisi , titiz kayıt tutma yöntemleri ve Avrupalılardan çok daha üstün astronomi takvimleri vardı. Azteklerin sanat eseriyle karşılaşan Albert Düver Ağustos 1520’de şunları yazıyordu : “ şimdiye dek böyle bir şey görmedim “ bu Azteklerin astronomi takvimiydi. Azteklerin kitaplarıyla karşılaşan aydınlar bu kitaplardan biri için “ neredeyse Mısırlıların kitaplarını andırıyor” diyerek hayranlıklarını ifade ettiler. Başkentleri Tenochtitlan’ı dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak nitelediler. Bir düzenin egemen olduğu ve iyi örgütlenmiş oldukları belliydi. Azteklilerin gelişimiyle ilgili yorumlarda dünya-dışı varlıkların rol oynadığı yaygın bir şekilde belirtilmektedir. Toltekler ve Aztekler de yazıtlarında Tanrı KUTZALKOALTL’ın (Quetzalcoatl) parlak gezegen Venüs’ten geldiğini söylüyorlar ve ondan yazıtlarında şöyle bahsediyorlardı:
“ Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti. Arkadaşları ile birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine doğru uçarak uzaklaştı. Çok sevdiği halkından ayrılıp gitti.”
Güney Amerika halklarının ısrarlı bir şekilde kendilerini eğitmek üzere , çoğu kez Venüs’ten uçan araçlarla gelen , farklı , üstün niteliklere sahip, beyaz tenli bir ırktan söz etmeleri dünya UFO tarihçesine önemli bilgiler katıyor.
Sadece geçmişte değil, her zaman , günümüzde bile Güney Amerika ve D.D dışı varlıklar arasında sıkı bir bağ var. Venezuela’da Peru’da, Arjantin ya da Brezilya da yaşayan 20. yüzyıl insanları, toplumun hangi tabakasından gelirlerse gelsinler, D.D uygarlıklar ve UFO’ların gerçekliği fikrini normal karşılıyorlar, karşı çıkmıyorlar. Bu gerçeğe karşı çıkmanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyorlar. Belki genlerinde bu bilgiyi taşıdıklarından, belki de kültürlerinin yapısında D.D bağlantı unsurları sıkı bir şekilde yerleşmiş olduğundan…
Aztek Uygarlığı Mekgiba Vadisi’nde kuzey ve güneydoğuya doğru 800 millik bir arazi içinde yayılmışlardı. Ada şehirleri Tenochtitlan’ı anakaralara bağlamak için geçitler yapmadaki, su kemerleri oluşturmadaki, kanalizasyon sistemi, sulama kanalları ve barajlar kurmadaki mühendislikleri mükemmeldi. Eğitim de toplumlarının önemli bir parçasıydı. Diğer pek çok kadim uygarlıkta gördüğümüz benzer hikayeleri ve aynı yıldız ve gezegenlerin isminden bahsedildiğini Aztek Uygarlığı’nda da görmekteyiz.
Yine O “Göklerden Gelen Varlıklar”..
Aztek mitolojisine göre, Tanrı Quetzalcoatl parlak gezegen Venüs’ten gelmişti ve ondan şöyle bahsediliyordu;
“Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti. Arkadaşları ile birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine doğru uzaklaştı, çok sevdiği halkından ayrılıp gitti” -
542.
0afrikadaki dogon kabilesi
DOGON Gizemi, UFO Bilimin bir parçasıdır ve Mali’de yaşayan Afrikalı Dogon kabilesinin sahip olduğu M.Ö. 3200 yılına kadar uzanan ileri astronomi bilgilerinin kaynağını araştırır.
Afrika kabilelerinin çoğunda olduğu gibi Dogonların geçmişi de oldukça karanlıktır. Dogonların şu anda yaşadıkları Bandiagara Platosu’na 13. ve 16. yüzyıllar arasında yerleştikleri tahmin edilmektedir. insanbilimcilerin çoğu, sayıları iki milyona varan Dogonları “ilkel” olarak tanımlasalar da Dogonlar, batı teknolojisine karşı olan ilgisizlikleri bir yana, zengin ve bir o kadar da karmaşık bir dine ve yaşam felsefesine sahiptirler.
Dogonlar’ın ünü, ortaya attıkları ilginç ve şaşırtıcı iddiadan ileri gelmektedir. Bu Batı Afrika kabilesi, atalarının dünyadan 8,6 ışık yılı uzaklıktaki Sirius yıldız sisteminden gelen uzaylılar tarafından eğitildiklerine inanmaktadır. Bu kadar ilkel ve her şeyden uzak bir biçimde yaşadıkları halde gökbilim alanında olağanüstü ayrıntılı bilgiye sahip olmaları da bu iddialarını desteklemektedir.
1931 yılında Fransız insanbilimcileri Marcel Griaule ve Germaniae Dieterlen, Dogonlar’ı geniş çapta incelemeye karar vermiş ve 21 yıl boyunca Dogonlar’la yaşamışlardır. Bu iki insanbilimcinin araştırmaları Dogonlar hakkında pek çok bilinmeyenin keşfine olanak sağlamıştır. -
543.
0Dogon’ların Gizemi Neydi?Tümünü Göster
Orion yıldız kuşağının hemen yanında bulunan ve Köpek Yıldızı olarak da bilinen Sirius yıldızı ve onun çevresinde döndüğüne inanılan yıldız ve gezegenler, Dogon mitolojisinin temelini oluşturmaktadır. Dogonlar, Sirius yıldızının en parlak yıldız olduğunu, Sirius’un yanında çıplak gözle görülmeyen küçük, yoğun ve sönük bir yıldızın daha bulunduğunu ve bu yıldızın tam konumunu biliyorlardı. Potolo olarak adlandırdıkları bu yıldızın, dünyada bilinen tüm maddelerden daha ağır bir maddeden oluştuğuna ve Sirius’un çevresini 50 yılda döndüğüne inanmaktaydılar. Oysa ki, batılı gök bilimciler 19. yüzyılın ortalarına kadar Dogonlar’ın bahsettiği bu soluk yıldızın varlığından bile habersizdiler. 1862 yılında Amerikalı gök bilimci Alvan Graham Clark yeni bir teleskopu denerken bu yıldızı keşfetmiş ve Sirius B ismini vermiştir. Ayrıca 1920’lerde ortaya çıkmıştır ki Sirius B bir “cüce yıldız”dır. Cüce yıldızlar oldukça soluk, ışıklı, küçük fakat yoğun yıldızlardır. Sirius B gerçekte Dünyadan daha küçük olmasına rağmen, tıpkı Dogonlar’ın belirttiği gibi o kadar yoğundur ki, kendisinden alınan bir çay kaşığı dolusu madde 5 ton ağırlığına gelir.
Daha da ilginci, Dogonlar’ın bilgilerinin sadece bununla kalmayıp aynı zamanda, modern dünyamızda ilk kez Galileo tarafından gözlemlenen Jüpiter’in dört uydusundan ve Satürn’ün yalnızca teleskopla görülebilen halkalarından da haberdar olmalarıdır. Dogonlar, ayrıca, sayısız yıldızın varlığına ve Dünyanın da içinde yer aldığı Samayolu’nun sarmal bir gücü olduğuna inanıyorlardı.
Dogonlar sahip oldukları bilgilerin çoğunu sembollerle anlatmışlardır, ve bu sembollerinin temelinde Nommo’lar diye adlandırılan ve dünyayı uygarlaştırmak için uzaydan geldiğine inanılan hem karada hem de suda yaşayabilen varlıklardır. Dogon rahiplerine göre, eski zamanlarda Sirius sistemindeki bir gezegenden dünyaya inen Nommolar sahip oldukları bilgileri o zamanki rahiplere öğretmiş, onlar da bunları yeni kuşaklara anlatmışlardı. Nommolar dünyanın yaratıcıları olduğu kadar, insanoğlunun ataları ve ruhsal ilkelerin koruyucuları, “yağmuru yağdıran güçlerin ve suların mutlak sahipleri” idi.
http://imgim.com/wood_car...aliafrica_540hei00782.jpg
(oturan tiplere dikkat kafalarındaki kasklar hemen dikkat çekiyor) -
544.
0Dogonlar üzerinde araştırma yapan Amerikalı bilim adamı Robert Temple, bir Nommo uzay gemisinin gelişini ve dönerek yere inişini simgeleyen resimler bulmuştur. Geminin Dogon ülkesinin güneydoğusuna indiği söyleniyordu. Dogon rahipleri geminin inişini tanımlarken onun kuru toprağa indiğini ve oluşturduğu girdap dolayısıyla bol miktarda toz kaldırdığını anlatmaktadırlar.
Dogonlar da Sirius’lu gezginlerin bir gün geri döneceğine inanmaktadırlar: “Göklerde bir yıldız belirecek ve bu Nommo’nun yeniden dirilişinin işareti olacak.” der bir yazıt .
Dogonlar ve Sirius yıldızıyla aralarında kurdukları bağ, biz UFO araştırmacılarının olduğu kadar yaratılış teorisyenlerinin, astronomların ve bilim adamlarının da ilgisini çekmiş, bu kabilenin kökenleri ve sahip oldukları derin astronomi bilgisine nasıl ulaştıkları hakkında pek çok araştırma yapılmıştır. Arkeolog-yazar Erich Von Daniken Dogon inançlarını kabullenmiş ve bu bilgileri, geçmişte dünya dışı varlıkların dünyamızı ziyaret ettiğinin kesin bir kanıtı olarak yorumlamıştır.
Gerçekten de “ilkel” Dogonlar’ın yüzyıllardır sahip olduğu bilgileri bilim henüz yeni yeni keşfetmektedir. Bunun son örneği Dogonlar’ın Sirius siteminde Emme Ya adını verdikleri ve Nommoların gezegeni olduğunu söyledikleri üçüncü bir yıldızın varlığından bahsetmeleridir. Bunun Popola (Sirius B)’dan dört kez daha hafif olduğunu, yine Sirius B gibi 50 yıllık bir zamanda daha geniş bir yörünge çizdiğini ve her ikisinin çapları arasında bir dik açı oluştuğunu belirtiyorlar ve Emme Ya’nın bir de uydusu olduğunu söylüyorlar. Hakikaten de Dogonlar’ın Emme Ya’sı vardır ve o astronomlar tarafından ancak 1995 yılında keşfedilmiş olan Sirius C yıldızıdır! işte bu Nommoların yaşadığı yıldızın keşfidir..
http://imgim.com/9751incix7226500.jpg (yerlilerin anlattıklarına göre çizilen resim) -
545.
0peru nazka düzlükleri
Dünya tarih ve bilim verilerini altüst eden yerler arasında Peru’daki Nazka düzlüğünün çok önemli bir yeri vardır.
http://imgim.com/5635incie8266388.jpg
1928 yılında Perulu harita uzmanı Toribio Mexta Xesspe , Nazka bölgesinin üstünde , ekibiyle birlikte keşif uçuşu yapıyordu. Birden gözlerine inanamadı. Çünkü uçtukları bölgenin altında özenle çizildiği belli olan ve dev boyutlu örümcekleri, sinekkuşlarını , fok balıklarını , balinaları ve maymunları canlandıran şekiller vardı. Bunlardan başka, bölge sanki gökbilimin çalışma alanıydı. Xesspe’nin buluşundan sonra birçok araştırmacı Nazka’ya üşüştü. Herkes şu 3 sorunun yanıtını aramaktaydı: • Bu düzlükteki şekil ve resimleri kimler çizdi? • Ne zaman çizildi? • Neden çizildi? Lima’nın 300 km. güneyindeki Peru çölünde, inka ve Nazka Vadileri arasında bir ova uzanır. Bu ovanın karşısında 60 km. uzunluğunda ve 1,6 km. genişliğinde, kimileri paralel kimileri de kesişmiş halde olan mükemmel düzlükte uzanan büyük geometrik formlar bulunur. Bu hatların içinde ve çevresinde sadece gökyüzünden algılanabilen ikizkenar yamuk şeklindeki bölgeler, garip semboller ve madenler üzerine oyulmuş kuş ve hayvan resimleri bulunmaktadır. Şekillerin yerden görülebilmeleri çok zordur, bu yüzden ancak 1930’da gerçekleşen bir uçak kazasının incelemeleri esnasında keşfedilebilmişlerdir.
Ovadaki figürler hayvan ve bitki şekilleri (biyomorf) ile geometrik şekiller (geoglif) olmak üzere iki formda bulunmaktadır. Biyomorflar; örümcek, sinekkuşu, maymun ve 300 m. uzunluğundaki pelikan benzeri 70 kadar hayvan ve bitki figüründen oluşur. Bu türdeki şekiller ovada grup halinde bulunmaktadır. Bazı arkeologlar bunların M.Ö. 200 yılında, hayvan ve bitki figürlerinden 500 yıl önce yapıldığına inanır.
Ovada geometrik desenli yaklaşık 900 şekil vardır. Bunlar düz, üçgen, spiral, dairesel ve ikizkenar yamuklardan oluşan geometrik formları içerir. Devasa ölçülerde olan bu çizgilerin en büyüğü 9 mil uzunluğundadır.
http://imgim.com/6940incif8103083.jpg
-
yılbaşına kadar kız ayarlamam lazım
-
inşaata gelen kadın mühendisler
-
bu mal kızlarınızı gibmeye geldim deyip
-
orta üstü bir kızın dminde eşek kadar erkek var
-
cok konusma onuachu davari
-
partnerimin dominant bir kadın olmasını istemem
-
170 boyunda pasif kazaklar
-
sözlüğün dürüst onurlu erkekleri tam liste
-
aileniz sizin için çalışmak zorunda bunu unutmayin
-
karadenizliler ile yunanistanlıların
-
bu yaşa kadar bi yere gelemedik
-
allah k4dinlarin belasini versin
-
hepsi ceza aldı
-
sözlük bitmemiş ulan bitmiyor işte oley be
-
560binlik ile benim sexs sayım aynı
-
the economist kapagi gibi olmus
-
memati ve kayra üzerindeki tecrit
-
kafkas man ermeni olmam hakkında ne
-
saat 5 ten beri elektrik yok
-
yalnızlığa alışmak hoş bir şey değil
-
20 li yaşlarımın hepsi
-
guatemala mı burası
-
gene verdigim maclara oynamadiniz degil mi
-
ulan salolar çayin çinden gelmesinin ne
-
bir tane eskort kazakla tanıştı diye
-
omuz egzersizi yap bakir liseli
-
30 yaşındayım sevgilim olmadı hiç
-
inci galeri neden kapandı
-
yozgat belediye başkanı
-
biciriği gibmişler
- / 2