/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 26.
    +1
    "Evdeki yiyecekleri bitene kadar evden çıkmayı aklımdan bile geçirmedim. Suyum soğukta olsa vardı. Hava soğuk olsa da evdeki yalıtım çok üşümemi engelliyordu. Evdeki yiyeceğim bitince odamdan yayımı ve oklarımı alarak evden çıktım.
    "On bir yaşımdan beri okçuluk kursuna gidiyordum ve birçok yarışmada derecem vardı. Kendime cesaret vererek evden çıktım. Yolda terk edilmiş arabalardan otomatik olan bir tanesini seçerek bindim. ilk kez o zaman araba kullanmıştım ama yalnızca gaz ve fren varken idare edebiliyordum. iki buçuk yıl boyunca bu şekilde yaşadım. Arabamın benzini bitince terk edilmiş başka bir arabayı aldım. Yiyeceğim bitince her seferinde biraz daha uzak bir markete gittim. Nadir de olsa zombilerle karşılaştığımda onları öldürdüm. Zaten bir ay öncesine kadar bizim orada çok zombi olmazdı. Ama nedense son bir aydır zombilerin sayısı arttı." dedim. Ben kendi hikayemi anlattıktan sonra derin bir sessizlik oldu. Daha sonra Erol ağabey
    "Bu gün ok atışını gördüm. Yere düşmüş olmana rağmen o zombiyi öldürmeyi başardın. Bu yüzden seni bir asker olarak seçmek istiyorum. Burada yaşayan herkesin bir görevi var. Askerler, mühendisler, doktorlar, çiftçiler, aşçılar, temizlikçiler. Eğer burada kalıyorsan topluluğa destek olmalısın. Ve senin için en uygununun askerlik olduğunu düşünüyorum." dedi.
    Başımı sallayarak onu onayladım ve "Diğer mesleklerden bana uyan yok. Askerlik iyidir." dedim. Erol ağabey gülümseyerek "Harika o zaman sen ZIKKIM için çalışacaksın. Nöbet tutan askerler ZIKKIM'dan emir alır ancak ZIKKIM üyesi değiller. Yalnızca arama ve kurtarma ekibinde olanlar ZIKKIM'ın üyesi olabilirler." dedi. Bana en yakın olan asker yandan bir gülümsemeyle "Buradaki herkes ZIKKIM'dan emir alır" dedi. Arhan söze girerek:
    "Onu direkt ZIKKIM'a mı alacaksın? Erol Ağabey, onu tanımıyoruz bile. ZIKKIM'a yalnızca en iyiler girebilir. Güvenlikten başlasın. Gösterdiği başarılara göre belki daha sonra ZIKKIM'a girer." dedi.
    ···
  2. 27.
    +1
    Gözlerimi düşmanca kısarak Arhan'a baktım. Bugün bu ikinci oluyordu. Erol Ağabey başını iki yana sallayarak
    "Çok iyi bir okçu. Bize dışarıda lazım olacak. Onu güvenlikte ziyan edemeyiz." dedi.
    Arhan gözlerini devirse de sessiz kaldı. Erol Ağabey camın hemen kenarında duran bir askere işaret etti. Asker, Arhan'ın oturduğu masanın çekmecesinden bir şey aldıktan sonra yanıma geldi. Askerlerin kullandığı künye kolyelerdendi.
    "Adın, doğum tarihin, ailendeki üyelerin baş harfleri?" dedi. Ve bıçağını çıkararak benim söyleyeceklerimi bekledi.
    "Ece Kaya. 25/09/1997. Babamın baş harfleri ASK, anneminkiler GK ve kardeşiminkiler SSK" dedim. Asker söylediklerimi düzgün bir el yazısıyla kolyeye yazdıktan sonra kolyenin arkasını çevirdi ve ZIKKIM 9 yazdı. işi bitince kolyeyi bana uzattı ve gülümseyerek
    "ZIKKIM'a resmen hoş geldin" dedi.
    ···
  3. 28.
    +1
    Kolyeyi alıp kısa bir süre inceledikten sonra gözüm ZIKKIM 9'a takıldı.
    "ZIKKIM dokuz ne anlama geliyor?" diye sordum.
    "ZIKKIM'a giren dokuzuncu kişisin." dedi bana kolyeyi veren kişi.
    Anladım anlamında başımı salladıktan sonra künye kolyeyi ZIKKIM 9 yazısı öne gelecek şekilde taktım. Kapı çalınmadan açıldıktan sonra içeriye Berk ve Tülay girdi. Berk, girer girmez kolyemi fark edip
    "NE? Onu hemen ZIKKIM'a aldınız mı? Ben tam üç ay güvenlikte sürünmüştüm ama!" diye isyan etti. Erol Ağabey,
    "Birkaç ay daha güvenlikte sürünmek istemiyorsan kararlarımızı sorgulama Berk." dedi ama ciddi durmuyordu.
    Berk, Erol ağabey ciddi olmamasına rağmen korkmuş gibi görünüyordu. Erol ağabey hafifçe gülümsedikten sonra bana dönerek
    "Birazdan haftalık toplantımıza başlayacağız. Ama ondan önce ileride zombilerle savaşırken yanında olacak insanlarla tanışmalısın. ZIKKIM da künye numaralarımız, aksi bizim tarafımızdan söylenmediği sürece statümüzü belirler. Yani sen bu toplulukta söz hakkı olan dokuzuncu kişisin. ZIKKIM'ı Arhan ve ben birlikte kurduk. O yüzden benim numaram bir, Arhan'ınki iki. Ancak topluluğumuzda her ikimizde eşitiz. Buradaki herkes bizi dinler, bizden emir alır. Bizden sonra Atlas gelir." dedi ve bana kolyeyi veren kişiyi gösterdi.
    "Atlas'ın numarası üç." dedi. Atlas'ı kısa bir süre inceledim. Boyu 1.80-1.85 civarında olmalıydı. Kumraldı. 20'li yaşlarının başında gibi durmasına rağmen kahverengi gözlerinde bir olgunluk ve anlayış vardı.
    "Atlastan sonra dört numara Cenk." dedi Erol ağabey bana en uzak sırada oturanı göstererek. Cenk, bir Türk'ten ziyade Rus gibi duruyordu. Saçları oldukça açık sarıydı ve gözleri maviydi. Ve yüzünde çoğu Rus'ta olan o kendini beğenmişlik ifadesi vardı. Acaba annesi Rus olabilir miydi? Oturuyor olmasına rağmen Atlas'la hemen hemen aynı boyda oldukları anlaşılıyordu.
    ···
  4. 29.
    +1
    "Beş numara Tülay. Altı numara Demir." dedi camın yanında ayakta duran Demir'i göstererek. Demir, Arhan'dan sonra odadaki en ciddi kişiydi. Siyah saçları ve siyah gözleri ona ayrı bir ciddilik katıyordu. Demir kısaca başıyla beni selamladıktan sonra, Erol Ağabey
    "Yedi numara Eymen. Hey, bir dakika Eymen nerede?" dedi. Cenk gülerek başını iki yana salladı ve
    "Sanki Eymen'i tanımıyor musun Erol Ağabey? Kesin bir yerde uyuyakalmıştır." dedi.
    Erol Ağabey sinirli bir şekilde iç çekerken kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve bir çocuk nefes nefese içeri girdi. Çocuğun koşmaktan yanakları kızarmıştı ve ela gözleri kocaman açılmıştı. Çocuk
    "Erol Ağabey çok çok özür dilerim. Saatimi kurmuştum valla ama uyanamadım." dedi.
    Bir dakika Eymen bu olamazdı öyle değil mi? Bu çocuk resmen on- on bir yaşında gibi duruyordu. Bu kadar küçük bir çocuk zombi avına çıkamazdı. Çıkmamalıydı. Zombilerden kaçması çok zordu, kaçsa bile bu kadar küçük bir yaşta bir şeyler öldürmek... Düşüncelerimi Erol Ağabeyin sesi böldü
    "Eymen, bu aralar gözüme çok batmaya başladın haberin olsun. Bir toplantıya bile zamanında gelemiyorsun. Seni ZIKKIM'a aldığımızdan beri tek bir toplantıya bile zamanında gelmedin! On iki yaşında olduğunun farkındayım ancak ZIKKIM'a girdiysen bunun sorumluluğunu taşıyabilecek olgunlukta olmalısın." dedi.
    ···
  5. 30.
    +1
    içimdeki hayret her geçen dakika büyüyordu. Ben on iki yaşındayken bilgisayar oyunları oynardım, kitap okurdum ya da ne bileyim dizi film falan izlerdim. Yaşıtlarımdan farklı yaptığım tek şey okçuluktu. Onda da tahta bir hedefe ok atıyordum. Ama zombi öldürmek...
    Şimdi bu çocuk zombi öldürüyordu öyle mi?! Eymen, ağzının içinde özüre benzeyen bir şeyler geveledikten sonra en arka sıralardan birine oturdu. Erol Ağabeyde Eymen'in üzerine daha fazla gitmeden bana döndü ve
    "Son olarak sekiz numara Berk" dedi.
    Muhtemelen burada en çok minnettar olmam gereken kişi Berk'ti. Benim orada olabileceğimi düşünen tek kişi Berk'ti çünkü. Daha önce hiç kendimden küçük birine hayatımı borçlu olabileceğimi düşünmemiştim. Ancak Berk, on dört- on beş yaşlarında duruyordu. Bu yaş bana Eymen'inki kadar uçuk gelmiyordu. Bende ilk zombimi o yaşlarda öldürmüştüm.
    Arhan hafifçe boğazını temizledikten sonra
    "Artık toplantıya geçsek mi?" dedi. Erol Ağabey başıyla onu onayladıktan sonra sınıftan çıktı.
    ···
  6. 31.
    +1
    Herkes onun peşinden sınıftan çıktığı için bende peşlerine takıldım. Bir üst kata çıkıp bir başka sınıfa girdik. Sınıftaki bütün sıraların üzerinde harita vardı. En büyük harita, birleştirilmiş üç sıranın üzerinde seriliydi. Herkes gibi bende o haritaya yaklaştım. Bunun büyük bir Ankara haritası olduğunu kısa sürede anladım ancak üzerindeki kırmızı, yeşil, sarı ve siyah noktalara anlam verememiştim. Hemen sağ tarafımda duran Atlas,
    "Kırmızı noktalar zombilerin çok yoğun oldukları bölgeler. Yeşiller, daha önce kurtardığımız insanların olduğu yerler. Sarılar, daha önce araştırma yaptığımız ancak ne zombi ne de insan bulunan yerler. Siyahlar ise, daha önce hiç girmediğimiz yerler." dedi. O sırada Arhan, beni buldukları yerde olan kırmızı ve siyah noktalardan siyah olanı çıkartıp yerine yeşil bir nokta yapıştırdı.
    Kaşlarımı çatarak haritayı daha dikkatli bir biçimde incelemeye başladım. Sarılar şehir dışına doğru yayılıyordu. ODTÜ'nün çevresindeki alanlar yer yer sarı, yer yer kırmızıydı. Şehir merkezine doğru kırmızılar çok artıyordu ama aynı zamanda oralar da yeşiller de fazlaydı. Haritayı üç dakika boyunca sessiz bir biçimde inceledikten sonra bacaklarımın titremesine neden olan bir şey fark ettim. Yeşiller ve kırmızılar genellikle bir aradaydı. Sonunda alacağım cevaptan korkarak
    "Zombiler, insanların nerede olduklarını biliyorlar mı?" dedim. Arhan,
    "Zombiler düşünemez bunu biliyorsun değil mi?" dedi.
    "Hadi ya! Bende iki yıldır bunu fark edememiştim zaten! Ne demek istediğimi pekala anladın işte. Kırmızılar ve yeşiller çoğunlukla bir arada." dedim sinirle.
    Cenk ve Atlas benim bu çıkışım üzerine çaktırmadan güldüler. Arhan ise ifadesiz duruyordu.
    ···
  7. 32.
    0
    Daha sonra Atlas "Bunun nedenini tam olarak bizde bilmiyoruz ama iyi bir tahminimiz var. Bu haritaları Erol Ağabey zombiler ortaya çıktıklarından hemen sonra yapmaya başladı. ilk başta zombiler her yerdeydi. Ama özellikle son bir yıldır insan kalmadığı için gruplanmalar başladı. Zombilerin insan kokusunu alabildiklerini düşünüyoruz. Son üç aydır zombiler muhtemelen açlıktan, az sayıda insan bile olsa onları kolaylıkla bulabilir oldu. Berk'te seni bu yöntemle fark etti." dedi.
    Bu felaket bir haberdi. Eğer zombiler tek bir insan için bile bu kadar seferber oluyorlarsa ODTÜ'de ki 90 kişilik insan topluluğu için ülkenin her yerinden geleceklerdi.  Erol ağabey yüzümdeki korkuyu görmüş olacak ki
    "Merak etme, sana söylediğim gibi burayı sıkı bir biçimde koruyoruz. Ama ne olur ne olmaz diye ODTÜ sınırlarının dışına yüksek ve sağlam duvarlar inşaa etmeyi düşünüyoruz." dedi. Kısa süreli  bir sessizlikten sonra Arhan
    "Bu haftaki hedefimiz burası." dedi. Beni  kurtardıkları yere çok yakındı. Demir kafasını hafifçe yana eğerek
    "Çok riskli bir yer değil mi? Orada hiçbir şey bulamayabiliriz. Ece'yi kurtardığımız yere çok yakın." dedi. Arhan başını iki yana sallayarak
    "Tek bir kişi için çok fazla zombi vardı. Başkaları da olmalı." dedi. Erol ağabey bana bakarak
    "Sence orada birilerinin olma ihtimali var mı?" dedi.
    ···
  8. 33.
    +1
    Başımı iki yana sallayarak "Bence yok. iki buçuk yıl boyunca orada yaşadım. Genelde evden çok çıkmasam da zombiler ortaya çıktıktan altı ay sonra her şeyi göze alıp bir insan bulmak umuduyla bir çok evi gezdim. Kimseye rastlamadım." dedim. Arhan
    "Bunun üzerinden iki yıl geçmiş. Bence orada yaşayan bir başkası olmalı." dedi. Omzumu silkerek
    "Olabilir tabii ki. Sadece ben görmemişte olabilirim." dedim. Kısa bir süre daha hepimiz sessizce haritaları inceledikten sonra bu kez sessizliği bozan ben oldum
    "Diğer haritalar ne?" diye sordum.
    "Her üç ayda bir yeni bir harita çıkarıyoruz. Eskisinin de son halini biraz küçülterek saklıyoruz." diye sorumu yanıtladı Erol ağabey. Sonra tekrar haritaya döndü.
    Bende diğer haritaları incelemek için yanlarından ayrıldım. Üzerindeki tarihlerden anladığım kadarıyla en eskiden yeniye doğru sıralanmışlardı. Hepsini yaklaşık ikişer dakika inceledikten sonra esas haritayı incelemek için geri döndüm. Bu haritaların hepsini incelesem de şu an fikir yürütemiyordum. Hava kararmaya başlamıştı, buna rağmen herkes büyük bir ciddiyetle haritayı inceliyordu. Hatta Eymen bile.
    ···
  9. 34.
    0
    Rezerve
    ···
  10. 35.
    0
    Ece var rez
    ···
  11. 36.
    +2
    Eymen, yaşına göre bile küçük duran bir çocuktu. Boyu olsa olsa 1.55 civarındaydı. Kumral saçları ve ela gözleri ona afacan bir çocuk havası veriyordu. Onun gibi bir çocuğun zombilerle karşı karşıya kaldığını düşünmek bile yüreğimin sıkışmasına neden oluyordu.
    Benim dikkatli bakışlarımı hisseden Eymen, başını kaldırıp bana baktı. Daha sonra utanarak tekrar bakışlarını indirdi. Kısa bir süre sonra tekrar kafasını kaldırarak Erol Ağabeye baktı ve elini haritada bir yere koyarak
    "Bence burada insanların olması çok olası." dedi. Parmağını üzerine koyduğu yere baktım. Çayyolu.
    "Şehirden yeterince uzak ama aynı zamanda birçok insanın yaşadığı yer. Yeni yapılan ve sağlam olan birçok site var. Yani zombilerin ulaşamadığı insanlar  olabilir." dedi Eymen. Erol Ağabey başıyla onu onaylayıp
    "O zaman bu hafta iki grup olarak çıkacağız. Arhan, Cenk ve Berk üçünüz Ece'yi bulduğumuz Ayrancı bölgesini araştırmaya devam edin. Kalanlarımız Çayyolu'na gideceğiz. Yarın ön araştırma için yola çıkacağız. O zamana kadar dinlenin." dedi. Hepimiz onu onayladık. Kendimi şimdiden ZIKKIM'ın bir parçası olmuş gibi hissediyordum.
    "Tülay, sen Ece'ye yurtta bir oda ayarla. Ve buradaki yaşam düzeni hakkında bilgi ver. Sonra da silah deposuna gidin. Orada oklar ve yaylarda olacaktı diye hatırlıyorum. Akşam yemeğinde görüşürüz." dedi. Tülay Erol Ağabeyi başıyla onaylayarak bana gel işareti yaptı ve birlikte odadan çıktık. Yurtlara giderken Tülay
    "Akşam yemekleri dokuzda olur. Sabah kahvaltıları sekizde. Öğle yemeğini de gün içinde ne zaman istersen yiyebilirsin. Yurtlar yalnızca gece korunur. O yüzden gündüz vakti yurttayken dikkatli olmalısın." dedi.
    ···
    1. 1.
      0
      Burayada bir ayraç
      ···
  12. 37.
    0
    Rez panpa tutmak zorunda sjdmdk
    ···
  13. 38.
    0
    Trend kokusu panpa
    ···
  14. 39.
    +1 -1
    Dikkatle Tülay'ı dinliyordum. Yurtlara gelmiştik ki birisi bağırarak yanımıza doğru koşmaya başladı.
    "TÜLAY!" Tülay endişeyle arkasını döndü. Gözlerini kısarak gelenin kim olduğuna baktı. Daha sonra
    "Ne oldu Taha?" diye sordu sesini duyurabilmek için bağırarak. Taha, koşarak yanımıza geldikten sonra nefes nefese
    "Başardım!" dedi. Tülay şaşkınlıkla gözlerin kırpıştırdıktan sonra
    "Sen ciddi misin?" dedi. Taha hararetle başını sallayarak onu onayladıktan sonra
    "Erol ağabey sizi bulmamı ve bilgisayar mühendisliğine gelmenizi söylememi istedi. Yemekten on beş dakika önce buluşuyoruz." dedi ve geldiği gibi koşarak uzaklaştı. Taha gittikten sonra Tülay'a
    "O kimdi?" diye sordum. Tülay yurt kapısını benim için tutarken
    "Eski hacker. Şimdi ise internetin yeni kurucusu." dedi. Sonra bu bilmece gibi cevabını açarak
    "2011 yılında Türk bir hackerın BlackTurkey adlı takma ad ile aynı anda FBI ve CIA'i hacklediği haberlerde çıkmıştı hatırlarsan. Onlara ait gizli ülke planlarını ortaya çıkardığı için baya ortalık karışmıştı ve o Türk hacker FBI'ın en çok arananlar listesinde üç numaraya yükselmişti. Ama yoğun çabalara rağmen kimse o hackerın adına bile ulaşamadı. işte o hacker Taha." dedi. Merdivenleri çıkarken
    "Sen ciddi misin?" diye sordum. 2011 yılında yaşanan o olayı elbette biliyordum. O zamanlar bir Türk olarak çok gurur duymuştum. Ama onun Taha olduğuna inanmak çok zordu. Her şeyden önce Taha'da hacker tipi yoktu. 1.85'den uzun gibi duruyordu ve bilgisayar başında değilde spor salonunda vakit geçirmiş gibi duruyordu. Siyah saçları anlının üzerini kapatıyordu, koyu kahverengi gözleri çok hafif çekikti. Aslında hacker olduğunu işaret eden tek şey siyah kemik çerçeveden gözlüğü olabilirdi belki.
    "Elbette eminim. Taha o zamanlar on beş yaşındaydı üstelik." dedi Tülay gururla.
    ···
  15. 40.
    +1
    En son kata gelmiştik. Tülay bir odanın kapısını açarak
    "Bu oda boş. Beğenirsen burada kalabilirsin. Bu katta yalnızca ZIKKIM üyeleri, Taha ve Canan Abla kalabiliyor." dedi.
    içinde kendine ait tuvaleti ve banyosu olan ufak bir odaydı.
    "Güzel bir oda." dedim. Tülay gülümseyerek
    "Hemen soldaki oda benim ki. Bir şeye ihtiyacın olursa gelmekten çekinme." dedi. Gülümseyerek başımla onayladım. Daha sonra Tülay
    "Hadi biran önce bilgisayar mühendisliği bölümüne gidelim. Geç kalırsak Erol Ağabey bizi öldürür." dedi. Aceleyle yurtlardan çıkıp bilgisayar mühendisliğinin binasına gittik.
    Binanın içinde nereye gideceğimizi bilmediğim için Tülay'ı takip etmeye başladım. Muhtemelen yine en son kata çıkacaktık. En üst katlar her zaman daha güvenli yerlerdi. En üst kata çıktıktan sonra Tülay, koridorun sonundaki sınıfa girdi.
    Sınıf artık, sınıf düzeninde değildi. Bütün sıralar kaldırılmıştı. Yerlerine gelişmiş kasalarıyla birçok bilgisayar vardı. Taha'nın oturduğu büyük masanın üzerinde dört tane ekran vardı. Ama işin kötü yanı dört ekrandan birinde bile ne yazdığını anlayamıyordum.
    Biz içeri girince odada olan diğer ZIKKIM üyeleri aceleyle bizi yanlarına çağırdılar. Bilgisayarların yanına gittiğimizde Taha,
    "Herkes tamamsa başlayalım o zaman? Evet, baylar bayanlar. Karşınızda tüm dünyanın en zeki bilgisayar uzmanı ve hackerı duruyor." dedi ve en soldaki klavyeden enter tuşuna bastı.
    ···