/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +10 -14
    Sakin olmalıydım. Eğer sakin olmazsam hızlı nefes alıp verirdim. Eğer hızlı nefes alıp verirsem yerimi belli ederdim. Eğer yerimi belli edersem yakalanırdım. Ve eğer yakalanırsam iyi ihtimalle ölür, kötü ihtimalle ise bir zombiye dönüşürdüm.
    iki buçuk yıldır hayatta kalmayı başarmıştım. Bu virüs ilk ortaya çıktığında, yani bundan iki buçuk yıl önce, henüz on beş yaşındaydım. Ve o zaman bile hayatta kalmayı başarabildiysem, şimdi kesinlikle başarabilirdim.
    Bana doğru yaklaşan ayak sesleri duyduğumda kendime itiraf etmek istemesem de sonumun geldiğini biliyordum. Kaçabileceğim hiçbir yer yoktu. Güvenli olan hiçbir yer yoktu. Ülkelerin çoğunda 'yaşayan insan' kalmamıştı. Türkiye'de o ülkelerden biriydi.
    Bazı ülkelerde güvenli bölgeler oluşturulduğunu tahmin edebiliyordum. Ancak Türkiye onlardan birisi değildi.
    isterik bir şekilde gülümsedim. Birazdan hayatta kalan son Türk ölecekti. Yani ben. Türkiye zombileşmekten kurtulamamıştı. Ben iki buçuk yıl boyunca yaşayan tek bir insana dahi rastlamamıştım. Canlı birileri olsa beni muhakkak görürlerdi. Ya da ben onları görürdüm. Türkiye'nin başkentinde yaşıyordum. Eğer burada hayatta kalan insan yoksa, hiçbir yerde yok demekti. Belki, ufak bir ihtimal dahi olsa istanbul'da hayatta kalan insanlar olabilirdi. Bu düşüncemin doğru olduğunu umdum. Yoksa birazdan resmen Son Türk ölecekti.
    Karnım guruldayınca korkudan nefesimi tuttum. Başıma ne geldiyse bu açlık yüzünden gelmişti zaten. Ailem ve ben salgından önce oldukça güvenli bir sitede yaşıyorduk. Kapılarımız bir füze atılsa bile açılmayacak cinstendi. Ve şükürler olsun ki zombi de geçirmiyorlardı. Altıncı katta yaşadığımızdan camdan da herhangi bir tehlike gelmesi mümkün değildi.
    Benim bu zamana kadar hayatta kalmamda en büyük yardımcı etken bu olmuştu. Ama evimden zaman zaman çıkmam gerekiyordu. Evde sınırsız su olsa da (faturayı ödemediğim için suyumu kesecek bir devlet kalmamıştı) yiyecek yoktu.
    Bende arabama binip en yakın marketlerden yiyecek almaya başlamıştım. Arabayı sonuna kadar dolduruyor ve yiyecekleri evime zütürüyordum. Ancak geçen ay zombilere kurban gitmekten son anda kurtulmuştum ve normalde üç aylık yiyecek alabilirken yalnızca bir aylık yiyecekle geri dönmek zorunda kalmıştım. Normalde evimin olduğu semtte çok zombi olmazdı. Ancak nedense son bir aydır çok daha fazla zombi görüyordum. Bu durum yüzünden dışarı çıkmaya cesaret edemesem de iki gündür hiçbir şey yememiştim. Ve açlıktan ölmekte oldukça acı verici bir şeydi.
    Aklımdaki düşünceleri bir kenara atıp içinde bulunduğum duruma odaklandım. Hava aydınlık olsa da marketin sonundaydım ve içerisi bu yüzden karanlıktı. Elimde tuttuğum yayıma ve oklarıma baktım. Bütün bu olanlar yaşanmadan önce okçuluk kursuna gidiyordum. Ve birçok turnuvada derecelerim de vardı. Zombi öldürürken de işime yarıyordu. Her zaman insanların kendilerine yararlı olacak hobiler edinmelerinden yanaydım. Sonuçta ne zaman bir zombi istilası olacağı belli olmuyordu.
    içimden bildiğim bütün duaları sıralamaya başlamıştım. Çünkü zombilerin giderek yaklaştığını duyabiliyordum. işin kötüsü marketin içinde yayımla düzgün bir atış yapıp yapamayacağımı bilmiyordum. Her ihtimale karşı yanımda bıçak bulundursam da daha önce bir zombiyle bıçak kullanabileceğim kadar yakından dövüşmemiştim.

    Rez Ve Şukuları Ekgib Etmeyin Devam Edicem Rez Gelirse...
    ···
  1. 2.
    +5
    Krdş gözümü gibtin
    edit: okumaya çalıştım
    edit2: okuyamadım
    ···
  2. 3.
    +4
    Derin bir nefes alıp rafları kendime siper ederek ayağa kalktım. Burada durduğum her saniyenin aleyhime işlediğinin fark etmiştim. içeri daha fazla zombi girmeden açık alana çıkmalıydım. Markete giren zombinin sesi diğer uçtan geliyordu. Benim çıkışa daha yakın olduğumu fark edince saklandığım yerden fırlayarak dışarı doğru koşmaya başladım. Zombi de beni fark etmiş peşime düşmüştü. Ama hesaplamalarım da yanılmamıştım ve zombi beni yakalamadan dışarı çıkmayı başarmıştım. Marketten çıktıktan sonra cadde de biraz koşup aramızdaki mesafeyi açtım. Daha sonra yayıma bir ok takıp zombinin gözüne nişan aldım.
    Bir zombiyi öldürmenin birkaç yolu vardı. Eğer zombiyi uzaktan öldürecekseniz, üç hayati organa nişan almalıydınız. Beyin, kalp ve akciğerler. Bir zombi bile olsanız bu üç organ olmadan yaşayamıyordunuz. Beyin ve kalp her zaman işe yarardı ama akciğer çok riskliydi. Eğer yakından öldürecekseniz de kafasını kesebilir veya yakabilirdiniz. Bu ikisi her zaman işe yarardı.
    Ama her zaman risk vardı. Uzaktan öldürecekseniz, uygun bir açıyla nişan almak zorundaydınız. Ve bazen oklar kafatasından içeri giremiyordu. Bu durumda vakit kaybetmiş ve yerinizi açık etmiş oluyordunuz. Yakından öldürecekseniz de zombinin yanına yaklaşmış olmak başlı başına bir dertti. Ben uzun süreli tecrübelerden sonra işimi garanti altına almak için zombileri gözlerinden vurmaya başlamıştım. Beyine giden en yumuşak doku gözdü çünkü.
    Okumu bıraktıktan sonra, ok havada ıslık çalarak zombinin gözüne girdi. Zombi bir adım daha attıktan sonra yere düşerek öldü. Muzaffer bir edayla gülümsedim. Hayatta kalan son Türk'ü öldürmek o kadar kolay değildi.
    ···
  3. 4.
    +4
    ilk zombimi öldürdükten sonra cadde de olan diğer zombilere dikkatimi verebildim. Caddenin tam ortasındaydım. Ve caddenin her iki tarafından da üzerime bir sürü zombi geliyordu.
    En yakınımda olan zombi bir kadındı. En azından bir zamanlar. Şimdi ise daha çok kağıt dilimleme makinasından geçmiş gibi duruyordu. Üzerinde ki siyah elbisenin büyük bir çoğunluğu paramparçaydı. Saçları kandan ve kirden topak topak olmuştu ve her yeri yara bere içindeydi. ilk zamanlar zombilerin bu görüntüsü ve kokusu beni rahatsız eder, midemi bulandırırdı. Ama artık beni neredeyse hiç etkilemiyordu.
    Sırtımdaki ok çantamdan yeni bir ok alıp yayıma yerleştirdim. Nişan aldıktan sonra derin bir nefes alıp okumu bıraktım. Ok, tam hedeflediğim gibi kadının gözüne girerek saliseler içinde ölmesine neden oldu. Vakit kaybetmeden arkamı dönerek bir başka zombiye nişan aldım. Sonra bir başkasına ve bir başkasına.
    Öğle vakti olduğundan güneş, sıcaklığı her dakika artırıyordu. Artan sıcaklıkla terliyor ve yoruluyordum. Zombilerin ise yorulmak gibi bir dertleri yoktu. Ya da biten cephaneleri. Geriye yalnızca üç okum kalmışken korkuyla yutkundum. Arabama binip eve dönmekten başka bir isteğim yoktu. Ancak zombilerle savaşırken marketten ve arabamdan oldukça uzaklaşmıştım. Koşarak gidersem zombileri arkamda bırakabilirdim. Allah'a şükür zombiler hızlı hareket edemiyorlardı. Yalnızca birkaç tanesi koşabiliyordu hatta. Ama evime giden yolda başka zombilerle de karşılaşabilirdim. Ve bu durumda ölümüm kaçınılmaz olurdu. Araba en güvenli yoldu.
    ···
  4. 5.
    +1
    Elimdeki oklardan hiçbirini harcamak istemesem de bir zombi bana gerektiğinden fazla yaklaşmıştı. Zombinin açık mavi ve mat olan gözüne nişan aldım. Bu virüsü kapan herkesin gözü açık mavi bir renk alıyordu. Okumu bıraktıktan sonra hedefi vurup vurmadığımı görmek için bile beklemeyerek arabama doğru koşmaya başladım. Ben daha ikinci adımımı atarken yere düşen beden sesi bana hedefi tutturduğumu söylüyordu.
    Bir binanın yanından geçerken önüme bir zombi fırladı. Yerdeki kumumsu toz nedeniyle kayarak yere düştüm. Yerdeki bu kumlardan nefret ediyordum. Şehrin her yerindeydiler. Zombiler binalara büyük zararlar veriyorlardı ve binadan dökülen beton parçaları zamanla ufalanarak yerdeki bu toz haline geliyorlardı. Ben düştüğüm yerden doğrulmaya çalışırken önüme fırlayan zombi hızla bana yaklaşmaya başladı. Hızlı hareket eden nadir zombilerden biriydi.
    Ayağa kalkmaya zamanım olmadığını anlayarak yattığım yerden nişan alırken kulaklarıma yüksek ve boğuk bir ses doldu. Sesi boş verip hızla bana yaklaşan zombinin alnına hedef aldım. Yatarken gözüne hedef almak çok zordu ve benim kaybedecek zamanım yoktu. Okumu serbest bıraktıktan sonra dirseklerimi kullanarak geri geri sürünmeye başladım. Sırt üstü yere düştüğümden sürünmek çok daha zordu ve yerdeki kumlar dirseklerimi acıtıyordu. Ama umursamayarak geri geri gitmeye devam ettim. Okum hedefine isabet etmişti ve şansıma zombinin kafatasını delerek beynine saplanmıştı.
    Rahatlayarak derin bir nefes aldım. Bu kadar yakınken oku yeterince güçlü atamamıştım ve ok beynine saplanmayacak diye çok endişelenmiştim. Ama şükürler olsun ki zombi ölmüştü. Zombi öldükten sonra ayağa kalktım ve gürültünün durduğunu fark ettim. Merakla etrafıma bakıp biraz önceki gürültünün kaynağını aradım. Çok fazla aramama gerek kalmamıştı çünkü gürültünün kaynağını benden yaklaşık 20 metre ötede gördüm. Allah'ım bu gerçek olabilir miydi? Gözlerimi birkaç kez kırpıştırmama rağmen gördüğüm şey olduğu yerde duruyordu.
    ···
  5. 6.
    +1
    panpa yaz
    ···
  6. 7.
    +3
    Tam karşımda dört çeker eski bir Toyota duruyordu. Ama beni şaşırtan arabadan çok içindekilerdi. içinde insanlar vardı. iki buçuk yıldır tek bir insan bile görmemiştim ve hayatta kalan son Türk olduğumu düşünürken, şimdi karşımda yaşayan insanlar vardı. Yaşadığım heyecanla gözlerim dolarken etrafımda olan zombileri bile unutmuştum. Ama anlaşılan arabadakiler benim kadar şoka girmemişlerdi. Ve organize bir şekilde arabadan inip etrafta olan zombilere teker teker ateş etmeye başladılar. Etrafta silah sesleri yankılanırken insanlardan biri eliyle bana gel işareti yapıyor ve
    "HADiSENE!" diye bağırıyordu.
    Ben yerimde çakılmışken bana seslenen kız başını iki yana sallayarak bana doğru koşmaya başladı ve elimden tutup beni arabaya doğru sürükledi. Kız beni çekiştirmeye başlayınca aklım başıma geldi ve elimden geldiğince hızlı bir biçimde arabaya doğru koşmaya başladım. Kısa bir süre sonra ne olduğunu bile anlamadan arabanın arka koltuğunda oturuyordum. Beni arabaya sürükleyen kız bir iki zombiye daha ateş ettikten sonra sol tarafımdan arabaya bindi ve kendi tarafındaki kapısını kapattı. Kızdan hemen sonra sağ tarafıma oldukça genç gözüken bir erkek bindi ve o da kapıyı kapattı. Sürücü koltuğu ve ön sağ koltuğa da iki erkek bindikten sonra, arabayı süren kişi lastikleri öttürerek caddede ilerlemeye başladı. Hepimiz nefes nefeseyken kimse konuşmuyordu. Ben olanlara bile inanamıyordum. Olanların gerçekliğine bile inanamazken arabadakileri incelemeye başladım.
    ···
  7. 8.
    +3
    Solumda oturan kız en fazla 20 yaşındaydı. Kumral saçlarını iki yandan örmüştü. Mavi gözleri heyecanla kocaman açılmıştı. Yanaklarındaki hafif çillerle oldukça sevimli duruyordu. Solumda oturan ise en fazla 14 ya da 15 yaşında bir erkekti. Yaşına rağmen uzun boylu ve geniş omuzluydu. Sarı saçları taranmamış ve incintı. Kahverengi gözleriyse biraz önce zombilerle savaştığı için olan heyecanını yansıtıyordu. Sürücü koltuğunda oturan kişi dikkatini tamamıyla yola vermişti. Biraz önce onu ayaktayken gördüğüm kadarıyla boyu 1.90 civarındaydı, omuzları genişti ve 19-20 yaşlarında gibi duruyordu. Siyah saçlarını tarayarak bir yöne doğru yatırmıştı ve yeşil gözleri tamamen yola kilitlenmişti. Ön sağ koltukta oturan adam, arabadaki en yaşlı kişiydi. Yaklaşık 40 yaşında gibi duruyordu. Boyu fazla uzun değildi, hemen hemen benimle aynı boyda yani 1.75 boyunda olmalıydı. Ama oldukça yapılı duruyordu. Belki de önceden askerdi. Kahverengi saçlarını üç numaraya vurdurmuştu. Saçlarının bu kadar kısa olması önceden asker olduğu tezimi destekler nitelikteydi. Kahverengi gözleriyse sakin bir biçimde etrafı tarıyordu. Sessizlik uzayıp giderken en sonunda sağımda oturan genç konuşmaya başladı
    "Size söylemiştim. Orada yaşayan birisi olabileceğini söylemiştim." dedi ve sırıttı. Sürücü koltuğunda oturan, aynadan ona bakarak
    "Evet, söylemiştin Berk." dedi. Berk, bu soğuk cevaba aldırmadan sırıtmaya devam etti. Bu insanların sesini duymak, her şeyin gerçek olduğuna inanmamı daha da kolaylaştırdı. Yıllardır insan sesi duymamıştım bile... Yaşlı adam boğazını temizledikten sonra, arkaya dönerek bana baktı ve babacan bir tavırla gülümsedi.
    "Buralarda yaşayan birinin kaldığını sanmıyorduk. Ancak Berk bu kez haklı çıktı." dedi yaşlı adam. Daha sonra ben cevap vermeyince konuşmaya devam etti.
    ···
  8. 9.
    +1
    "Hepimiz şans eseri hayatta kalanlarız. Ve yine şans eseri birbirimizi bulduk. Şu an ODTÜ'de yaşıyoruz. Savunması bizim için kolay ve şehirden kısmende olsa uzak olduğundan zombiler bizi kolay kolay bulamıyor. Topluluğumuzda şu anda yaşayan yaklaşık 90 kişi var. Ve daha da fazla insan kurtarmaya çalışıyoruz." Adam sözlerini bitirince şaşkınlıkla
    "90 Kişi mi?!" dedim. Bir de hayatta kalan son Türk olduğumu düşünüyordum! Adam anlayışlı bir şekilde gülümseyerek
    "inanması senin için zor olabilir ama kendi gözlerinle göreceksin." dedi. inanması benim için zordu tabii ki! Ben iki buçuk yıldır tek bir insan görmemişken 90 insanı bir arada düşünmek benim için imkansızla eşdeğerdi. Adam
    "Bu arada ben Erol, bu Arhan ve bu da Tülay. Senin adın ne?" dedi. Berk'in ismini zaten duyduğum için söylemeye gerek duymamıştı sanırım.
    "Ece" diye cevap verdikten sonra Erol Ağabey tekrar önüne dönerek arkasına yaslandı. Kalan yolu büyük bir sessizlik içinde almıştık.
    ODTÜ'nün giriş kapısına geldiğimizde güvenlik kapısında elinde taramalı tüfeklerle bekleyen altı kişi gözüme çarptı. Biz geçerken hepsi selam vermişti. ODTÜ'nün içerisinde biraz daha ilerleyip Devrim stadına vardığımızda Arhan arabayı durdurdu. Hepimiz arabadan indikten sonra Erol ağabey.
    ···
    1. 1.
      0
      Vay amk kız mıymış la
      ···
  9. 10.
    +1
    "Ece, bizi takip et. Sana burayı tanıtacağız." dedi. Arhan kaşlarını çatarak Erol ağabeye baktı ve "Bunu neden biz yapacağız?" diye sordu. Erol ağabey:
    "Son baktığımda askerleri biz yetiştiriyorduk Arhan." dedi. Konuştuklarından çok bir şey anlamasam da yürümeye başladıklarında onları takip ettim. Erol ağabey derin bir nefes alarak konuşmaya başladı
    "Biraz önce girdiğimiz kapı, A4 Doğu Kapısı. Zombilerin en çok görüldüğü kapı bu kapı. Başka kapılarımızda var elbette ama en sıkı güvenlik burada. Elimizden geldiğince insanları bir arada tutmaya çalışıyoruz. Böylece yeterli korumayı sağlayabiliyoruz.
    "Askeri üssümüz önceden Endüstri Mühendisliğinin binası olan bina. Biz şimdi ona ZIKKIM diyoruz. Zombi Irkının Kökünü Kazıma ve Iraklaştırma Merkezi.
    "ZIKKIM'ın hemen önünde bir kafe var, Çatı Kafe. Topluluğumuzun yemeklerinin büyük bir çoğunluğu orada yapılıyor. Hemen yanımızda olan üç bina Elektrik Elektronik Mühendisliği binaları. Buradan topluluğumuz için alternatif yollarla elektrik sağlıyoruz." Heyecanla Erol Ağabeyin sözünü kestim
    "Siz şimdi burada elektrik olduğunu mu söylüyorsunuz?!" dedim. Erol Ağabey gülümseyerek
    "Evet, şansımıza zombi istilasının en son uğradığı yerlerden birisi ODTÜ olmuş. Birçok alanda mühendislerimiz var. Ve buradaki her makineyi kullanabiliyoruz. Sınırsız kaynaklarımız var. Nerede kalmıştım? Ah, evet elektrik üretebiliyoruz. Bilgisayar mühendisleri, Devrim ve Elektrik Elektronik mühendislerinin hemen arasında. Ve interneti yeniden kurmaya çalışıyoruz. En azından internette yer alan sonsuz bilgilere erişebilmek için. Umudumuz Deep Web'e yeniden erişebilmek.
    ···
  10. 11.
    0
    Okuyalim rezerve
    ···
  11. 12.
    0
    Rezervasyon
    ···
  12. 13.
    0
    Tutarsa beni gibin
    ···
  13. 14.
    0
    Rez odtu dedin okumak icin hesap actim
    ···
    1. 1.
      0
      Bu hesaptan giriş yaparken nick sorun yaratıyomu
      ···
    2. 2.
      0
      Yoo herseyin bi anlami var bu nickin bile sadece iyi incele
      ···
  14. 15.
    +1
    amk wattpadde bu hikaye bu ara nasıl birşey diye girmiştim adam akıllı birkaç hikaye var gerisi gibten ordan çalmış zaten fotoda da wattpad yazıyor çalıntı

    edit:inanmayan olursa linki
    https://www.wattpad.com/s...15447-unutulmuş-türkiye
    ···
    1. 1.
      0
      Wattpadden çaldığım belli zaten amina kodugum ben beğendim diye buraya yazıyorum copy paste yok zaten wattpadde gece gece sövdürme beni
      ···
    2. 2.
      0
      panpa sözlükte çalıntı yapan çok ona dedim alıntı felan diye yazsaydın iyi olurdu beğendim dedin belki bi ara okurum
      ···
  15. 16.
    +1 -1
    "ZIKKIM'a çok yakın olan inşaat, makine ve kimya mühendislikleri var. Özellikle kimya ve makine oldukça işimize yarıyor. Kimya mühendisleri yeni kimyasal silahlar üzerinde çalışıyor ve makine mühendisleri de her türlü makineyi tamir edip yeni makineler yapabiliyorlar. inşaat mühendisleri kendi alanlarıyla çok ilgilenemeseler de diğerlerine yardım ediyorlar.
    "Bizim için esas önemli olan Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü maalesef bize biraz uzak. Onları yakınımıza getirmeyi düşünsekte orada olan hassas makineleri buraya taşımak oldukça riskli. Ancak onların yüksek düzeyde korunmasını sağlıyoruz. Şimdilik virüsü inceliyorlar ve nasıl etkisiz hale getirebileceklerini bulmaya çalışıyorlar. Eğer bir şey bulabilirlerse bu yalnızca bizim değil bütün dünyanın kurtuluşu olur." dedi.
    "Amerika'da ve başka ülkelerde çok daha yüksek teknoloji ve bilgili mühendisler olduğuna eminim. Kurtuluşun bizden çıkması çok olası gözükmüyor." dedim. Erol Ağabey anlayışla gülümseyerek
    "Yıllar boyu Türkler kendilerini ezmişlerdir zaten. Ancak seni temin ederim ki çok zeki ve bilgili mühendislerimiz var. Daha önce de vardı. Ancak Amerika izin vermediği için Türkiye yeterince gelişemiyordu." dedi.
    Erol Ağabeyin söylediklerini bir süre kafamda tarttım, haklı olabilir miydi? Ben düşüncelere dalmışken Erol ağabey yine konuşmaya başladı.
    ···
  16. 17.
    0
    Hadi yaz la
    ···
    1. 1.
      0
      Yazıyorum
      ···
  17. 18.
    +1
    "Bize yakın olan bir merkezi laboratuvar var. Kimya mühendisleri ve genetik mühendisleri zaman zaman orada birlikte çalışıyorlar. Şimdiye kadar bazı ilerlemeler kaydettiler. ODTÜ'nün elimizde bulunması bize inanılmaz bir avantaj sağladı. Buraya dışarıdan birkaç araba, yüzlerce silah ve birkaç temel ihtiyaç getirdik. Kalan her şey burada vardı. Tıbbi malzemeler bile. Ayrıca elimizden geldiğince burada ekin yetiştiriyoruz. Birçok meyve ve sebzeyi taze bir biçimde yiyebiliyoruz." dedi. Ve bir binadan içeri girdi.
    Burası ZIKKIM olmalıydı. Bende Arhan ve Erol ağabeyin peşinden içeri girdim. Her katta bir asker nöbet tutuyordu. ikinci kata çıkarak önceden sınıf olan bir odaya girdik. içerde birkaç kişi sıralara oturmuş sohbet ediyorlardı.
    Biz içeri girince askerler Erol Ağabey ve Arhan'a selam vererek ayağa kalktılar. Erol Ağabey bana bir sırayı göstererek oturmamı işaret etti. Erol Ağabeyin gösterdiği yere oturdum. Arhan ise bir harita serili olan masanın başına oturmuştu. Erol Ağabey karşımda duran masaya oturduktan sonra
    "Ece, bu zamana kadar nasıl hayatta kaldın? Neler yaşadın? Ve her şeyden önemlisi öyle ok atmayı nereden öğrendin? Bana her şeyi anlatmanı istiyorum." dedi. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.
    ···
  18. 19.
    +1
    "iki buçuk yıl önce, 21 aralık günü okuldayken birden her yerden çığlık sesleri gelmeye başladı. O sabah çoğumuz haberlerde zombi olayını duymuştuk ve bütün gün bunu konuşmuştuk. O yüzden çığlıkları duyunca hepimiz kaçmaya başladık. Sokaklarda insanlar deli gibi koşuyordu. Ve bazı insanlar bilinçsizce diğerlerini kovalıyorlar, yakaladıklarını ise ısırıp yemeye çalışıyorlardı. Hayatımda o kadar korktuğumu hatırlamıyorum.
    "Okuldan çıkıp elimden geldiğince hızlı bir biçimde yakın olan evime koşmaya başladım. Bugün beni bulduğunuz marketin önünden geçtikten sonra sola dönen yoldan gidiliyor benim evime. Peşime birkaç zombi takılsa da duraksamayıp koşmaya devam ettim. Bizim sitenin önüne geldiğimde güvenlik ve polisler arkamda olan zombilere ateş etmeye başladılar. Bizim sitemizde bazı bakanlar ve milletvekilleri oturduğundan polisler de taramalı tüfekler vardı.
    Siteden içeri girip altıncı katta olan evimize girdim. Evlerimiz oldukça sağlam tasarlanmış evler. Kapımızın kalınlığı yaklaşık 15-20 santim. Kendimi içeriye kilitleyip hemen annemi aradım. Ancak telefonu açmıyordu. Annem ve babamın Kızılay'da bir turizm acentası vardı. Hem annemi hem babamı hemde iş yerini ve orada çalışan elemanları defalarca kez aradım ama sanırım-" daha fazla konuşamayacak hale gelince duraklayıp nefes aldım...
    ···
  19. 20.
    +1
    Sanki o günü yeniden yaşıyordum. Odadaki herkesin yüzünde acı dolu bir ifade vardı. Hepimiz benzer şeyleri yaşamıştık ve eminimki onlarda şu an o günü tekrar yaşıyorlardı.
    "Daha sonra aklıma kreşte olan kardeşim geldi. Kreşi evimize ve benim okuluma yakın sayılırdı. Yürüyerek yirmi, koşarak on dakikada gidebilirdim.
    "Hemen televizyonu açıp sitenin güvenlik kameralarından baktım. Zombiler sitenin içine kadar girmişlerdi. Polisler ve güvenlik görevlileri ortalıkta gözükmüyordu. Bir süre ağlayarak bekledim. Tam her şeyi göze alıp evden çıkacağım sırada kapının önünden gelen çığlık seslerini duydum. Karşı komşumuz Amerikan konsolosluğunda çalışan bir Amerikalıydı ve zar zor buraya kadar gelebilmiş gibi duruyordu. Ancak zombiler onu takip etmişlerdi ve tam evine girmek üzereyken yakalamışlardı. Kadın çığlıklar atarak yardım istiyordu. Ona yardım etmeyi düşündüm ancak yaklaşık beş tane zombi vardı ve ben korkmuştum. Ne kadına yardım edebiliyor ne de kapının deliğinden bakmayı kesebiliyordum. Zombiler kadını birkaç kez ısırmışlardı. Kısa bir süre sonra kadında bir zombiye dönüşerek ayağa kalktı. Hepsi kapımın önünde toplanmışlar, kapıma vuruyor, tırmalıyorlardı. Korkuyla odama gidip kapımı kilitledim. Akşam geç saatlerde sesler kesilmişti. Odamdan çıkarak kapı deliğinden baktım. Gitmişlerdi ama televizyondan kameralara bakınca hala sitenin içinde bir dolu zombi olduğunu gördüm.
    "Birkaç gün aileme ulaşmaya ve evden çıkmak için fırsat aramaya başladım. Birkaç günün sonunda elektrikler kesildi. Jeneratörlerdeki benzinde bitince tamamen elektriksiz kalmıştım. Telefonumun şarjı bittikten sonra da aileme ulaşma umudum yok oldu...
    ···