1. 51.
    0
    mia: bundan nefret etmiyor musun?
    vincent vega: neden ?
    mia: bu huzursuz edici suskunluktan. sence neden kendimizi rahatsız etmek için sürekli zırvalamak zorundayız..
    vincent vega: bilmiyorum. gerçekten güzel bir soru.
    mia: bunu özel biriyle birlikte olduğunda hissediyorsun. oysa kahrolasıca çeneni 1 dakika kapatıp sessizliği paylaşabilirsin..

    • pulp fiction

    manny ribera: bence elindekiyle mutlu olmayı bilmelisin.
    tony montana: sen elindekiyle mutlu ol. ben hakettiklerimi istiyorum.
    manny ribera: neyi hakediyorsun peki ?
    tony montana: dünyayı dostum ve içindeki her şeyi..

    • scarface

    life is like a box of chocolates, you never know what you' re gonna get..

    • forrest gump
    ···
  2. 52.
    0
    tappy ile enerji,
    tappy ile enerji.
    enerji sizinle.
    - bir kazanan var.
    - bir kazanan var.
    bir kazanan var.
    ilk kazananımız washington dc'den bir
    uçuş görevlisi. mary kellington'u alkışlayalım.
    enerji mary'yle,
    enerji mary'yle.
    - harold lütfen. yine mi televizyon?
    - anne, yapma.
    neden bu kadar büyütüyorsun? ne de olsa
    televizyonu birkaç saat içinde geri alacaksın.
    neden kendimi suçlu hissettirmeye
    çalışıyorsun anne?
    ne yapmaya çalışıyorsun? bana annemim
    tv'sini mi kırdıracaksın?
    belki de evi havaya uçurmalıyım.
    kendi kanından canından olan bana mı?
    - neden sürekli benimle oyun oynuyorsun?
    - harold, öyle bir şey yapmıyorum.
    zincir senin için değil oğlum,
    hırsızlar için.
    o halde neden
    dışarı çıkmıyorsun?
    ne dediğimi anladın mı?
    beni nasıl sinirlendirdiğini gördün mü?
    anne.
    çıksana, lütfen anne.
    canın cehenneme.
    bu gerçek değil.
    hem gerçek olsa da bir sorun olmaz.
    o yüzden endişelenme.
    her şey düzelecek.
    göreceksin.
    sonu güzel bitecek.
    lanet olsun dostum.
    şu serseri jimmy pis pis bakmaya başladı.
    ne? birden bire özel biri mi oldu?
    hey yavrum. ekmeğimizi çıkardığımız
    sürece bir sorun yok, değil mi?
    biraz yardım etsene.
    şuna bak.
    merhaba.
    - merhaba.
    - merhaba.
    yaz
    - masasını neden getirdin?
    - ne yapmamı bekliyordun?
    sırtımda mı taşısaydım?
    - bir arkadaşın var.
    - bu nesne benim değil ki.
    ne oğul ama. serserinin teki, annen
    seni doğurduğuna pişmandır herhalde.
    bu kaliteli bir mal.
    bu bambaşka bir şey.
    ne yapmamız gerek biliyor musun?
    bu brody pisliğinden bir parça alıp,
    ikiye bölüp okutmalıyız.
    parayı kolayca ikiye katlayabiliriz.
    sonra da kendimize iki parça alırız,
    böylece sermayeyi artırırız.
    - bu harika olur.
    - bahse varım kısa sürede...
    ... sal'dan yarım kilo saf mal alırdık.
    işte bundan söz ediyorum yavrum.
    sorun yok.
    - nasıl gidiyor?
    - ne olsun işte.
    - her zamankinden mi?
    - evet kulağa hoş geliyor.
    - dur. o silahı bana ver.
    - haydi al.
    başka bir şey?
    başka bir şey?
    hayır, başka bir şey yok.
    - günaydın bayan goldfarb.
    - günaydın bay rabinowitz.
    bence pek de parlak bir gün değil.
    sizce?
    - ne diyebilirim? televizyonunuzu mu
    istiyorsunuz? - evet. sakıncası yoksa?
    bayan goldfarb, kişisel almazsanız
    size bir şey sorabilir miyim?
    birbirimizi kaç yıldır tanıyoruz?
    neden durumu
    polise bildirmiyorsunuz?
    oğlunuzla konuşurlar, böylece
    harry televizyonu çalmaktan vazgeçer.
    ben bunu yapamam. harry benim
    tek çocuğum. o, benim tek varlığım.
    teşekkür ederim bay rabinowitz.
    bize katılın,
    mükemmelliği yaratalım.
    heyecan duyun. heyecan duyun.
    enerji sizinle.
    enerji sizinle.
    heyecan duyun.
    emin olun.
    kim o?
    - olamaz.
    - şimdi ne olacak?
    enerji. enerji.
    enerji istiyorsanız bize katılın.
    enerjiyi paylaşalım
    bir arada olalım.
    - bayan sara goldfarb mı?
    - buyurun benim.
    ben maylin ve block'ten lyle russell.
    - ilgilenmiyorum.
    - ben bir şey satmıyorum.
    sadece size televizyonda görünme
    fırsatı sunmak istiyorum.
    - televizyonda mı?
    - evet bayan goldfarb. televizyon.
    - bakın, aslında benim para--
    - ben para istemiyorum bayan.
    size zaten kazandığınızı
    söylemek için aradım.
    maylin ve block televizyon şovu için
    yarışmacıları arar.
    siz, uzun bir yarışmacı listesinden
    seçildiniz. yani, zaten kazandınız.
    televizyona çıkacağımı
    hiç düşünmemiştim?
    evet, çıkacaksınız. size bütün bilgileri
    postayla göndereceğiz, şimdilik hoşça kalın.
    tebrik ederiz.
    iyi günler.
    fakat anlamıyorum.
    sizinkilere neden o kadar sert davranıyorsun?
    sana her şeyi veriyorlar.
    - bir daire ayarladılar,
    pgibolog bile ayarladılar.
    - bu da harika, muhteşem.
    sadece onlardan asıl istediğim şey
    para değil, anlasana.
    fakat tek elde
    edebildiğim bu.
    - neden onlardan uzaklaşmıyorsun?
    - bunu nasıl yapacağım?
    bilmem.
    giysilere ne dersin?
    çizimlerin harika.
    bir dükkan açabilirsin.
    - yapamam.
    - neden?
    o zaman seninle takılmaya
    nasıl vakit bulurum?
    - parti nerede?
    - söylediğimde pencereden
    dışarı fırlayacaksın.
    bu çok zor bir iş.
    harika bir diyet kitabım var.
    birileri geliyor.
    10 günde 5 kilo.
    kahvaltı.
    bir katı yumurta.
    şeker yok.
    öğle yemeği.
    sos yok.
    bugün biraz güneş görürüm
    diye düşünmüştüm.
    gerçekten mi? belki
    bir kutu içinde görürsün.
    neden biraz rahatlayıp,
    yeni kızıl saçlarınla...
    ... ne kadar harika görüneceğini
    hayal etmiyorsun?
    bugün saç, yarın güneş.
    biraz eğlenmek isteyen var mı?
    - angel artık yapmamız gerektiğini söylüyor.
    - brody'yi arayacağım.
    - brody kim?
    - o, benim yeni bağlantım.
    inanılmaz mallar satıyor.
    - bir fikrimiz var.
    - neymiş o?
    kendimiz o maldan bir parça alır,
    ikiye böler ve paramızı ikiye katlarız.
    sonra yarım kilo saf mal alır
    ve emekli oluruz.
    - bu ne demek biliyor musun? sorun yok.
    - beladan uzaklaşır ve keyfimizi süreriz.
    benim karım nedir?
    bu kızıl. yani bu kızıl, yani kızıl kızıl değil
    ama bu yine de kızıl sayılır.
    bunun kızıl olduğunu mu söylüyorsun?
    o halde turuncu ne?
    bu kızılsa, turuncu ne renk oluyor acaba?
    olabilir...
    turuncu sayılabilir.
    - bir şey söyleyeyim mi?
    - ne?
    her zaman, senin gördüğüm
    en güzel kız olduğunu düşündüm.
    gerçekten mi?
    seni ilk gördüğümden beri.
    bu, çok hoş.
    kendimi gerçekten iyi hissettim.
    bunu bana başkaları da söylemişti
    ama bir anlam ifade etmemişti.
    neden? sence dalga mı geçiyorlardı?
    hayır, öyle bir şey değil. bilmiyorum.
    umurumda olup olmadığını da bilmiyorum.
    sadece anlamsızlardı.
    anlamsızlar.
    sen söylediğinde, bunu duydum.
    gerçekten duydum.
    senin gibi biri
    işleri yoluna koyabilir.
    öyle mi?
    - nedir bu? - sana dükkandan
    söz etmiştim, hatırlıyor musun?
    bunu çok düşünmeye başladım.
    rakamları topladım ve...
    ... bu imkansız değil.
    bunu yapabilirsin.
    yapman lazım.
    aslında birlikte yapabiliriz.
    ne dersin?
    kahvaltı. bir katı yumurta, yarım greyfurt,
    bir bardak kahve. şeker yok
    şunu kes.
    bir sandviç yemektense
    o kırmızı elbiseyi giymeyi tercih edersin.
    hayatımı değiştirmek için
    üç şey yaptım.
    bir: kırmızı et yok.
    bir düşünün, kırmızı etin içine ne katıyorlar?
    kırmızı et yedim, neredeyse
    olduğu gibi çiğ çiğ yedim.
    kırmızı eti severdim ama geri çevirdim.
    kendinizi vermeniz gerek.
    - kırmızı et yok.
    - otuz gün kırmızı et yok.
    kırmızı et yok.
    - ada bize anlattı. harika olmuş.
    - yarın biraz daha koyu yapacağız.
    - neden?
    - kırmızı elbiseme uysun diye.
    - evet ama bu haliyle
    madonna'ya benziyorsun.
    - bu, madonna değil.
    bu da öyle ama
    yakında rejime başlıyorum.
    - hangi rejimi yapıyorsun?
    - yumurta ve greyfurt.
    - ben de yapmıştım. iyi şanslar.
    - o kadar da kötü değil.
    - ne kadardır yapıyorsun?
    - bütün gün.
    bütün gün mü?
    saat daha bir.
    - ben ince düşünüyorum.
    - ince düşünüyormuş
    benim louise böyle
    20 kilo verdi.
    - nasıl?
    - ne yaptın kızı, ter kutusuna mı soktun?
    bir doktora gitti ve adam bazı haplar verdi.
    onlar iştahını kesti.
    bunun neresi iyi? sence ben burada
    pastırmalı sandviç mi düşünüyorum?
    biri diyetteyken
    bu şekilde konuşmamalısın.
    önemli değil. ben, bir dilim
    greyfurt daha düşünüyorum.
    - ince düşünüyorum.
    - sara, postacı.
    affedersiniz. sara goldfarb için
    bir şey var mı? bir şey bekliyorum da.
    bayan goldfarb.
    sara goldfarb.
    bu o mu?
    evet o. isminiz.
    isminizi kodlayın.
    s-a-r-a g-o-l-d-f-a-r-b.
    dinamit mi?
    dinamit.
    tamam yola çıktık bile.
    brody adamın elinde gerçekten
    iyi mal olduğunu söylüyor.
    - ben varım.
    - işte oluyor.
    ty...
    - bunu doğru dürüst yapalım.
    - haydi bebek, işe koyulalım.
    - çabuk ol.
    - haydi oyalanmayın, çabuk olun.
    belki de seni tavern on the green'e yollarlar.
    yıldızları oraya gönderiyorlarmış.
    tavern on the green'de
    yumurta ve greyfurt yiyorum.
    işte geldik.
    aferin size.
    - tebrikler.
    - iyi şanslar.
    ben geldim.
    işte burada dostum.
    işte getirdim ahbap.
    - lanet olsun.
    - deneyelim mi?
    bekle. bak...
    bu, büyük oynama şansımız.
    eğer doğru oynarsak,
    yarım kilo saf alabiliriz.
    fakat kendimizi kaybedersek
    canımıza okuruz.
    biliyorum. bak, seninle
    dalga geçmiyorum ahbap.
    hayatım boyunca
    ayakkabılarım paralanmış...
    ... sümüğüm çeneme akarak
    sokaklarda koşuşturmak istemiyorum.
    tüm istediğim ne kadarını keseceğimizi
    anlamamız için bir parça tatmamız.
    hepsi bu.
    haklısın.
    hayatımı değiştirmek için üç şey yaptım.
    hepsi otuz gün alıyor.
    iki: rafine şeker yok.
    şeker her yanımızda. şişe sularına bile
    rafine şeker kattıkların biliyor muydunuz?
    şekerden hastalanmıştım.
    bu da ilacım oldu. kendini
    zavallı olarak gören beynimi besledi.
    - enerji yanınızda.
    - enerji yanınızda.
    şekeri bırakıyorsunuz.
    bu şey artık yok. ondan uzak durun,
    rafine şeker yok. 30 gün bunu izleyin.
    rafine şeker yok. ellemeyeceksiniz.
    imrenseniz de bırakacaksınız.
    rafine şeker yemeyeceksiniz.
    rafine şekerli hiçbir şey
    yemeyeceksiniz.
    bakmayın, ilgilenmeyin.
    rafine şekeri bırakın.
    sesini kes.
    rosie? ben sara.
    bana o doktorun numarası lazım.
    ona neden gittiğini hiç anlamıyorum?
    o adamla bütün ilişkini kesmelisin.
    ben istemiyor muyum? annemlere terapiye
    gitmediğimi söylemesini istemiyorum.
    zaten bana yeterince kızgınlar.
    paramı kesmeyi düşünüyorlar.

    ...

    (bkz: requiem for a dream)
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    binicem üstüne vurucam kırbacı
    ···
  4. 54.
    0
    -are you ok?
    -no,i'm prety mother fuckin far from ok

    pulp fiction

    bi de sey var lan:
    -işe çiş karıştı.
    ···
  5. 55.
    0
    adam pisliğin teki çıktı rıza baba
    ···
  6. 56.
    0
    kaldırmazsan kaldırırlar anaaaam (pardon yanlış oldu )
    ···
  7. 57.
    0
    döverim sizi hepinizi döverim len
    ···
  8. 58.
    0
    sen sus lan vitaminsiz

    k.damacana
    ···
  9. 59.
    0
    anamızı gibicekler kamil

    gemide
    ···
  10. 60.
    0
    verdim kutsalı verdim kutsalı bir sağdan veriyorum bir soldan veriyorum
    ···
  11. 61.
    0
    +aşkım sadece benimle evleniceğini söylemişti.
    ve tanrı jüpiter bile beni o kadar sevemezdi.
    anlıyorum, aşıkların o söyledikleri ancak,
    akan su yada esen rüzgara benzeyebilirdi.
    -aman tanrım, çok güzel.o'na bunu yazalım.
    +hayır, fahişeler şiirden etkilenmez.
    ···
  12. 62.
    0
    hadi beyler herkes bi tane efsane replik yazsın ben başlıyorum

    -tebrik diil tevkiftir o, kanundan kacilmaz buyrun gidelim.
    ···
  13. 63.
    0
    hadi bin kuruları up up up
    ···
  14. 64.
    0
    merak ettim ? senin kıçın niie o kadar büyük .
    ···
  15. 65.
    0
    - eski karıma benziyorsun?
    - teşekkür ederim.
    - bu bi iltifat değildi.
    ···
  16. 66.
    0
    -offf napıcaz be kamil anamız gibildi artık cinayete girdik
    -kazaydı anlatırız... hem herif pekekentmiş kimse giblemez
    -sen öyle san... ( bi cigara yakar) sen öyle san... pekekenti öldür 1 cinayet, kızı al 2 adam kaçırma, kızı al en az 2 kişi gib 3 ırza tecavüz,her gece esrara takıl nerden baksan 4 içicilik, heriflerin ceplerinden paralarını al 5 gasp, bütün bu takları yedikten sonra polislerin suratına bakıp kusura bakmayın abi kaza oldu diyemezsin! adamın zütünden kan alırlar kamil kan... hadi kız huur ki bu muallakler bakireydi diyolar, huur kız nasıl bakire olur ben anlamadım gitti!! offf herşey karışık

    özet: gemide'yi izleyin binler
    ···
  17. 67.
    0
    deli emin: bu vizontele evlerde kavga çıkarıyor sayın hocam.. misal geçen gün oduncu fahrinin evinde dallas'ı seyrederken birisi çıkıp, demiş ki demiş "yav bu lucy ne güzel kadındır, keşke insan bunla sevişse... "
    başkan: (ortamdaki kızı göstererek) şşştt olum..
    deli emin: oduncu fahri de "vizontele de benimdir, lucy de benimdir" demiş, gibtiri çekmiş
    başkan: emiiin..
    demi emin: yani o da böyle terbiyesizce konuşmuş... oduncu fahri işte..
    ···
  18. 68.
    0
    ver şabana gitmez yabanaaa (sonrası malummm )
    ···
  19. 69.
    0
    gösterelim anam
    ···
  20. 70.
    0
    şabaaannnn
    nee
    ···