tappy ile enerji,
tappy ile enerji.
enerji sizinle.
- bir kazanan var.
- bir kazanan var.
bir kazanan var.
ilk kazananımız washington dc'den bir
uçuş görevlisi. mary kellington'u alkışlayalım.
enerji mary'yle,
enerji mary'yle.
- harold lütfen. yine mi televizyon?
- anne, yapma.
neden bu kadar büyütüyorsun? ne de olsa
televizyonu birkaç saat içinde geri alacaksın.
neden kendimi suçlu hissettirmeye
çalışıyorsun anne?
ne yapmaya çalışıyorsun? bana annemim
tv'sini mi kırdıracaksın?
belki de evi havaya uçurmalıyım.
kendi kanından canından olan bana mı?
- neden sürekli benimle oyun oynuyorsun?
- harold, öyle bir şey yapmıyorum.
zincir senin için değil oğlum,
hırsızlar için.
o halde neden
dışarı çıkmıyorsun?
ne dediğimi anladın mı?
beni nasıl sinirlendirdiğini gördün mü?
anne.
çıksana, lütfen anne.
canın cehenneme.
bu gerçek değil.
hem gerçek olsa da bir sorun olmaz.
o yüzden endişelenme.
her şey düzelecek.
göreceksin.
sonu güzel bitecek.
lanet olsun dostum.
şu serseri jimmy pis pis bakmaya başladı.
ne? birden bire özel biri mi oldu?
hey yavrum. ekmeğimizi çıkardığımız
sürece bir sorun yok, değil mi?
biraz yardım etsene.
şuna bak.
merhaba.
- merhaba.
- merhaba.
yaz
- masasını neden getirdin?
- ne yapmamı bekliyordun?
sırtımda mı taşısaydım?
- bir arkadaşın var.
- bu nesne benim değil ki.
ne oğul ama. serserinin teki, annen
seni doğurduğuna pişmandır herhalde.
bu kaliteli bir mal.
bu bambaşka bir şey.
ne yapmamız gerek biliyor musun?
bu brody pisliğinden bir parça alıp,
ikiye bölüp okutmalıyız.
parayı kolayca ikiye katlayabiliriz.
sonra da kendimize iki parça alırız,
böylece sermayeyi artırırız.
- bu harika olur.
- bahse varım kısa sürede...
... sal'dan yarım kilo saf mal alırdık.
işte bundan söz ediyorum yavrum.
sorun yok.
- nasıl gidiyor?
- ne olsun işte.
- her zamankinden mi?
- evet kulağa hoş geliyor.
- dur. o silahı bana ver.
- haydi al.
başka bir şey?
başka bir şey?
hayır, başka bir şey yok.
- günaydın bayan goldfarb.
- günaydın bay rabinowitz.
bence pek de parlak bir gün değil.
sizce?
- ne diyebilirim? televizyonunuzu mu
istiyorsunuz? - evet. sakıncası yoksa?
bayan goldfarb, kişisel almazsanız
size bir şey sorabilir miyim?
birbirimizi kaç yıldır tanıyoruz?
neden durumu
polise bildirmiyorsunuz?
oğlunuzla konuşurlar, böylece
harry televizyonu çalmaktan vazgeçer.
ben bunu yapamam. harry benim
tek çocuğum. o, benim tek varlığım.
teşekkür ederim bay rabinowitz.
bize katılın,
mükemmelliği yaratalım.
heyecan duyun. heyecan duyun.
enerji sizinle.
enerji sizinle.
heyecan duyun.
emin olun.
kim o?
- olamaz.
- şimdi ne olacak?
enerji. enerji.
enerji istiyorsanız bize katılın.
enerjiyi paylaşalım
bir arada olalım.
- bayan sara goldfarb mı?
- buyurun benim.
ben maylin ve block'ten lyle russell.
- ilgilenmiyorum.
- ben bir şey satmıyorum.
sadece size televizyonda görünme
fırsatı sunmak istiyorum.
- televizyonda mı?
- evet bayan goldfarb. televizyon.
- bakın, aslında benim para--
- ben para istemiyorum bayan.
size zaten kazandığınızı
söylemek için aradım.
maylin ve block televizyon şovu için
yarışmacıları arar.
siz, uzun bir yarışmacı listesinden
seçildiniz. yani, zaten kazandınız.
televizyona çıkacağımı
hiç düşünmemiştim?
evet, çıkacaksınız. size bütün bilgileri
postayla göndereceğiz, şimdilik hoşça kalın.
tebrik ederiz.
iyi günler.
fakat anlamıyorum.
sizinkilere neden o kadar sert davranıyorsun?
sana her şeyi veriyorlar.
- bir daire ayarladılar,
pgibolog bile ayarladılar.
- bu da harika, muhteşem.
sadece onlardan asıl istediğim şey
para değil, anlasana.
fakat tek elde
edebildiğim bu.
- neden onlardan uzaklaşmıyorsun?
- bunu nasıl yapacağım?
bilmem.
giysilere ne dersin?
çizimlerin harika.
bir dükkan açabilirsin.
- yapamam.
- neden?
o zaman seninle takılmaya
nasıl vakit bulurum?
- parti nerede?
- söylediğimde pencereden
dışarı fırlayacaksın.
bu çok zor bir iş.
harika bir diyet kitabım var.
birileri geliyor.
10 günde 5 kilo.
kahvaltı.
bir katı yumurta.
şeker yok.
öğle yemeği.
sos yok.
bugün biraz güneş görürüm
diye düşünmüştüm.
gerçekten mi? belki
bir kutu içinde görürsün.
neden biraz rahatlayıp,
yeni kızıl saçlarınla...
... ne kadar harika görüneceğini
hayal etmiyorsun?
bugün saç, yarın güneş.
biraz eğlenmek isteyen var mı?
- angel artık yapmamız gerektiğini söylüyor.
- brody'yi arayacağım.
- brody kim?
- o, benim yeni bağlantım.
inanılmaz mallar satıyor.
- bir fikrimiz var.
- neymiş o?
kendimiz o maldan bir parça alır,
ikiye böler ve paramızı ikiye katlarız.
sonra yarım kilo saf mal alır
ve emekli oluruz.
- bu ne demek biliyor musun? sorun yok.
- beladan uzaklaşır ve keyfimizi süreriz.
benim karım nedir?
bu kızıl. yani bu kızıl, yani kızıl kızıl değil
ama bu yine de kızıl sayılır.
bunun kızıl olduğunu mu söylüyorsun?
o halde turuncu ne?
bu kızılsa, turuncu ne renk oluyor acaba?
olabilir...
turuncu sayılabilir.
- bir şey söyleyeyim mi?
- ne?
her zaman, senin gördüğüm
en güzel kız olduğunu düşündüm.
gerçekten mi?
seni ilk gördüğümden beri.
bu, çok hoş.
kendimi gerçekten iyi hissettim.
bunu bana başkaları da söylemişti
ama bir anlam ifade etmemişti.
neden? sence dalga mı geçiyorlardı?
hayır, öyle bir şey değil. bilmiyorum.
umurumda olup olmadığını da bilmiyorum.
sadece anlamsızlardı.
anlamsızlar.
sen söylediğinde, bunu duydum.
gerçekten duydum.
senin gibi biri
işleri yoluna koyabilir.
öyle mi?
- nedir bu? - sana dükkandan
söz etmiştim, hatırlıyor musun?
bunu çok düşünmeye başladım.
rakamları topladım ve...
... bu imkansız değil.
bunu yapabilirsin.
yapman lazım.
aslında birlikte yapabiliriz.
ne dersin?
kahvaltı. bir katı yumurta, yarım greyfurt,
bir bardak kahve. şeker yok
şunu kes.
bir sandviç yemektense
o kırmızı elbiseyi giymeyi tercih edersin.
hayatımı değiştirmek için
üç şey yaptım.
bir: kırmızı et yok.
bir düşünün, kırmızı etin içine ne katıyorlar?
kırmızı et yedim, neredeyse
olduğu gibi çiğ çiğ yedim.
kırmızı eti severdim ama geri çevirdim.
kendinizi vermeniz gerek.
- kırmızı et yok.
- otuz gün kırmızı et yok.
kırmızı et yok.
- ada bize anlattı. harika olmuş.
- yarın biraz daha koyu yapacağız.
- neden?
- kırmızı elbiseme uysun diye.
- evet ama bu haliyle
madonna'ya benziyorsun.
- bu, madonna değil.
bu da öyle ama
yakında rejime başlıyorum.
- hangi rejimi yapıyorsun?
- yumurta ve greyfurt.
- ben de yapmıştım. iyi şanslar.
- o kadar da kötü değil.
- ne kadardır yapıyorsun?
- bütün gün.
bütün gün mü?
saat daha bir.
- ben ince düşünüyorum.
- ince düşünüyormuş
benim louise böyle
20 kilo verdi.
- nasıl?
- ne yaptın kızı, ter kutusuna mı soktun?
bir doktora gitti ve adam bazı haplar verdi.
onlar iştahını kesti.
bunun neresi iyi? sence ben burada
pastırmalı sandviç mi düşünüyorum?
biri diyetteyken
bu şekilde konuşmamalısın.
önemli değil. ben, bir dilim
greyfurt daha düşünüyorum.
- ince düşünüyorum.
- sara, postacı.
affedersiniz. sara goldfarb için
bir şey var mı? bir şey bekliyorum da.
bayan goldfarb.
sara goldfarb.
bu o mu?
evet o. isminiz.
isminizi kodlayın.
s-a-r-a g-o-l-d-f-a-r-b.
dinamit mi?
dinamit.
tamam yola çıktık bile.
brody adamın elinde gerçekten
iyi mal olduğunu söylüyor.
- ben varım.
- işte oluyor.
ty...
- bunu doğru dürüst yapalım.
- haydi bebek, işe koyulalım.
- çabuk ol.
- haydi oyalanmayın, çabuk olun.
belki de seni tavern on the green'e yollarlar.
yıldızları oraya gönderiyorlarmış.
tavern on the green'de
yumurta ve greyfurt yiyorum.
işte geldik.
aferin size.
- tebrikler.
- iyi şanslar.
ben geldim.
işte burada dostum.
işte getirdim ahbap.
- lanet olsun.
- deneyelim mi?
bekle. bak...
bu, büyük oynama şansımız.
eğer doğru oynarsak,
yarım kilo saf alabiliriz.
fakat kendimizi kaybedersek
canımıza okuruz.
biliyorum. bak, seninle
dalga geçmiyorum ahbap.
hayatım boyunca
ayakkabılarım paralanmış...
... sümüğüm çeneme akarak
sokaklarda koşuşturmak istemiyorum.
tüm istediğim ne kadarını keseceğimizi
anlamamız için bir parça tatmamız.
hepsi bu.
haklısın.
hayatımı değiştirmek için üç şey yaptım.
hepsi otuz gün alıyor.
iki: rafine şeker yok.
şeker her yanımızda. şişe sularına bile
rafine şeker kattıkların biliyor muydunuz?
şekerden hastalanmıştım.
bu da ilacım oldu. kendini
zavallı olarak gören beynimi besledi.
- enerji yanınızda.
- enerji yanınızda.
şekeri bırakıyorsunuz.
bu şey artık yok. ondan uzak durun,
rafine şeker yok. 30 gün bunu izleyin.
rafine şeker yok. ellemeyeceksiniz.
imrenseniz de bırakacaksınız.
rafine şeker yemeyeceksiniz.
rafine şekerli hiçbir şey
yemeyeceksiniz.
bakmayın, ilgilenmeyin.
rafine şekeri bırakın.
sesini kes.
rosie? ben sara.
bana o doktorun numarası lazım.
ona neden gittiğini hiç anlamıyorum?
o adamla bütün ilişkini kesmelisin.
ben istemiyor muyum? annemlere terapiye
gitmediğimi söylemesini istemiyorum.
zaten bana yeterince kızgınlar.
paramı kesmeyi düşünüyorlar.
...
(bkz:
requiem for a dream)