+5
-1
@1 asla affedilemeyecek bir türü vardır. yaşadım, yaşıyorum.
sizin güveninizin boşa çıkması, sevginizin duvara toslaması, yıllarca sırtınızı dayadığınızın başkasının kollarında olması değildir yukarıdaki tanımın içindekiler. evet bunlar da kötüdür. can yakarlar. hem de çok yakarlar ama ihanetin bu türlüsünün devirdiği bir çam vardır ki, toparlanmak hayal olur. bu hayalleri yıkar. hr insanın en gizli kuytusunda sakladığı gizli hazinesini taka bular.
bir günlük olarak ekşi sözlük klişesini yana bırakırsak, olaylarla desteklenmesi gereken bir durum daha var. ihanetin en karanlığının hikayesini anlamak bu şekilde mümkün.
"hava soğuk, günlerden salı. her şey yolunda sayılır. içimde üç gündür garip bir hal var. ne olduğunu çözemiyorum. bir şey istiyorum ama ne olduğunu bilmiyorum. çok hastalanınca halisünasyona benzer bir hisle maddeyi hissetmek gibi. bir şey istediğim ya da bilinçaltında düşlediğim açık ama ne olduğu bilemiyorum. bana hem çok uzak hem de sanki çok içimden gelen bir his gibi. sanki birini özlüyorum. böyle biri yada bişey var mı gerçekten bimiyorum"
"bir hafta geçti. içimi kemiren bir illet var. her adımımı atışta bir tür rahatsızlık duyuyorum. kız arkadaşımla olduğumuzda ise nispeten rahatlıyorum. tamamen pgibolojik bir şey. içimden bir ses bana sesleniyor, ama ne diyor, ne anlatmak istiyor. öylesine bulanık ve derinden ki... "
"bir rüya gördüm dün. kendimi çok iyi hissediyorum. zannediyorum ki ne istediğimin artık farkındayım. bu biliyorum tatlı istemek gibi bir şey değil. rüyamda kız arkadaşımı gördüm. yorgun görünüyordu. 'neyin var?' dedim ona. gülümsedi. ben de gülümsedim. sonra baba olduğumun farkına vardım. bir kızım vardı. sorgulamadım hiçbirşeyi. kızımı kucağıma aldım. daha doğmadığını bilsem de tanışmıştım onunla. annesine ne çok benziyordu. adını önemsemedim. varlığı yetiyordu. hep yeterdi eminim. dünyaya bıraktığımız/bırakacağımız eserdi bu... "
en kuytularda ne garip bir şey arzulanmıştır. babalık hakkında asla bir şey düşünmemiş, bir fikriniz olmamıştır ama üstüne düşününce bundan mutlu olduğunuzu görürsünüz. annesine benzeyen bir kız. elfler isim bulmak için kimbilir ne çok uğraşırlardı ona. kızıl sarı kafasına methiyeler düzerlerdi. ne güzel bir kız olurdu büyüyünce.. bulunduğunuz zamandan çağlarca uzakta olduğunu bilseniz de bir yerde sizi bekleyecekti. sevginiz bu zamanları görmeye yeterliydi. sorunlar aşılamayacak gibi gelmezdi. bir gün tanışacaktınız onunla. sizin olacaktı. sizin olarak doğacaktı. kız arkadaşa sarılırken arada onun olduğunu bilerek huzur bulunacaktı belki. ağlamaya başlarsa yalnızca ağladığı için bile birbirlerine bakıp gülümserdi bu çift. aralarında büyük bir aşk vardı.
vardı...
kızım. dinle beni ne olur.
henüz doğmadın. ama doğamayacaksın. beceremedik bizler.. kıvıramadık. tatlı bir hayal olarak kaldığını, dünyaya ondan ve benden gelmeyeceğini bilerek öyle acı çekiyorum ki. annen gitti. farklı bir hikayeye birlikte hayat vermeye onunla gittiler. seni özleyen yalnız ben kaldım. görkemli bir hikaye yazmak isterken sana, ağıda dönüştüğünü gördüm şimdi cümlelerin. umutla ve gülücüklerle gizlice hatırda tutulan bir destanken, yazılmamış bir hikaye oluverdin. bu bir ihanet... anneni suçlamayacağım. ama senin olmayışın. olmayacak olman. öyle acı içindeyim ki.
anneni yaptıklarından ötürü suçlamamak gerek minik. seçimlerini yapıyor. kendi yolunu açıyor. o da senin gibi bir bebekti eskiden. sana benziyordu... onu büyütenleri bu yüzden sevdim. kendimle bağlantılar kurdum. sonra bebeklerini sevdim. öylesine sevdim ki, annen olmasını diledim. bunu ona söylemek zordu. ciddiyetle yapılacak bir şey değildi. zamanı vardı. ama hayallerimizi, seni ve beni parçaladılar. bunu olaylar mı yaptı. annen mi? ben mi? insanlar mı yaptılar?
sadece artık yoksun. hayal olarak bile gözümün önüne getiremiyorum seni. anneni suçlamıyorum yaptıklarından dediğim gibi. ama yalnız bu yüzden affetmeyeceğimi de biliyorum. seni sevmiştim, kızım.
keşke olsaydın be. görseydim o günleri.
Tümünü Göster