0
aslında pek çok insanın imreneceği bir hayatım vardı. çok iyi anlaştığım arkadaşlarım, sorunsuz bir ailem, parlak bir okul yaşamım, sorun yaşamayacak kadar iyi maddi durumum. hayatım tıkır tıkır bir çark gibi sorunsuzca işliyordu.taa ki o vahim kazayı yaşayana kadar.her şey niehls bohr yüzünden olmuştu. onun 1913 yılında ortaya attığı atom modeline göre maddeleri oluşturan atomlar büyük ölçüde boşluklardan oluşuyordu. yani maddelerin büyük bir kısmı boşluktu.ulan ben de boşlukluyum duvar da boşluklu eğer duvarın boşluklarına kendi elektronlarımı protonlarımı falan denk getirirsem duvardan geçebilirim demek ki.lan aslında çok istesem becerebilirim şeklindeki teorimi işlemek için duvarın karşısına geçmiştim, kendime güvenim hiç bu kadar tam olmamıştı, yerimde zıplayıp kollarımı sallayıp ısınma hareketleri yapıyordum.ani bir çıkışla hızlıca duvara doğru koşuyordum rüzgarı delip geçerken evet olacak diyordum bunu hissetmiyordum bunu biliyordum. bu amansız koşunun ardından duvara toslamam pek de kısa sürmedi. duvar beni reddetmişti içinden geçirmemişti bana sadece yanıldığımın sonucu olarak kanayan ve büyük ihtimalle kırık bir burun vermişti. babam sesi merak edip içeriye daldığında duvardaki kan lekesini ve burnumu tutarken beni gördüğünde telaşa kapılmıştı. ne olduğunu sordu, yüzüne bakamadan duvardan... duvardan geçmeye çalıştım dedim. babamın gözlerinde hayal kırıklığı ve endişe vardı gözleri bana ayağının kaydığını söyle diyordu hayır ben duvardan geçmeye çalıştım, gözleri bana başının döndüğünü söyle diyordu hayır ben duvardan geçmeye çalışmıştım, gözleri bana kalp krizi geçirdiğini söyle diyordu hayır ben duvardan geçmeye çalışmıştım, gözleri benden ölürken kendimden geçmiş olmamı, bir doğaüstü güç tarafından tartaklanmış olmamı, bir beyin tümörü istiyordu. hayir ben lanet olasi duvardan geçmeye çalişmiştim! babama tıbbi yardım almamız gerektiğini söyledim bana doktora ne diyeceksin? duvardan geçmeye çalıştığını mı? aptallık etme herkes gerizekalı sanar seni dedi. o an gözlerim açılmıştı, babamın tek sorunu çevrede gerizekalının babası olarak bilinmek istememesiydi. benim için değil benim yüzümden üzülüyordu. bir köpeğe düşük miktarda çikolata vererek onu öldürebileceğinizi biliyor muydunuz, gösteri parklarında neşe dağıtan yunusların ağır depresyon geçirip intihar ettiğini biliyor muydunuz, ferahlatıcı sayılan kolonyayı bir kedinin poposuna bir damla damlatarak onu florosülfürikasitle yıkanmış gibi hissettireceğini biliyor muydunuz? eğer sevdiğiniz kişilere acı çektirmek istiyorsanız onlara size özel zevklerinizi sunun ve acı içinde kıvranmasını izleyin. babama da idealimi sundum ve oğlunun bir gerizekalı olduğu acısını tattırdım. dünyadaki tüm duygular bencildir sadece bazen insanlar duygularımızın ortaya çıkmasına sebep olur. kendimi fırının üzerinden alınıp soğuk mutfak mermerine konan sıcak bir tencere gibi hissediyordum. hayatımın aldatıcı sıcak mutluluğu olan sevgi aslında toplumun çarklarının dönmesi için kullanılan bir yağdı. tüm bu sıcaklığın altında soğuk ve sert bencillik vardı. hayatımı adadığım sevgi yalan bir kavramdan ibaretti. sevgiden arınmam kendimi boşlukta hissetmeme neden oldu. artık yapacak bir şeyim sevecek insanlarım yoktu. herkes bencilliğini sevgi elbisesine giydirip birbirlerine mutlu şarkılar söylerken benim midem bulanıyordu. insanlardan nefret ediyordum. ama onları hala kullanmaya seviyormuş gibi davranmaya da devam ediyordum. insanlar benim için sadece zaman öldürmelik pahalı oyuncaklardı. hiçbir insanın sorunu beni gerçekten alakadar etmiyordu berk'in cansu'dan ayrılması sorununa insanlara görünen yüzüm aa üzüldüm diye tepki verirken içimden ''berk'in de dıbına koyayım cansu'nun da dıbına koyayımdiye haykırıyordum. bu ikiyüzlülüğümle yaşamaya devam ettim ancak çok sürmedi. bir süre sonra kendime diğer tüm insanlara olduğundan daha fazla nefret duymaya başladım. kendimden nefret ediyordum. nefret edip her gün dövdüğü karısıyla aynı evde yaşamak zorunda olan bir erkek ve aynı zamanda onun karısı gibi hissediyordum. ama tek fark onların birbirinden ayrı geçirebileceği zamanları oluyordu ben ise kendimle aynı zihin ve bedende hapsolmuştum. yaşamı sadece beni ölümle ödüllendireceği için seviyordum. fakat içimdeki boşluğu da doldurmaya çalışıyordum. önce dini denedim var olan tüm dinlerin tanrılarına yalvardım yakardım ama nafileydi.babalar bizler için tanrı modelidir'' diye bir söz vardır. tüm tanrılar babam gibiydi, onlara dua ettikçe tos! duvara çarpıyordum, onlara yaklaşmaya çalıştıkça duvara çarpıyordum ben duvara çarptıkça tanrılar benden iğrenip uzaklaşıyordu. bir babanın asla kabul edemeyeceği şey saygısızlıktır bu yüzden tüm dinlerde inançsızlığın cezası cinayetin cezasından daha fazladır. dine daha fazla tutunamayacağımı anlamıştım. müzikte şansımı denemeyi düşündüm, ancak ilkokuldayken blok flütümü çalmaya çalışırken içini tükürükle dolduracak kadar yeteneksizdim sadece dinleyiciliği denedim ama nafileydi sözler insanlar üzerineydi sözler insanlar içindi. müzikten de uzaklaşmaya başladım. duvar deneyimden sonra artık bilime de mesafeli davranırdım. politika mı? o sadece diğer insanları düşünür gibi yaptığın dolgun maaşlı bir meslekti. aşkı kullanmayı denedim ancak aşk güneşten bir damlaydı ve değdiği yerlerde daha büyük boşluklar açardı. ayrıca insanları sevmeyen birinin en son yapması gereken şey aşık olmaktı çünkü hem nefret edip hem delicesine sevmek buzlu suya çay ekleyerek demlenmesini beklemek gibiydi. evimde tüm gün bilgisayarımın başında otururdum bir gün youtube'da ikinci dünya savaşında avrupa'nın ekonomik durumunu inceleyen sıkıcı bir belgesel izlerken öneriler kısmında onu gördüm songül karlı sütyensiz . ne alaka lan? diyip fare imleciyle bu videoya tıklamıştım. ve şok olmuştum. beni şok eden kısım videonun içeriği değil daha çok öneriler ve yorumlar kısımlarıydı. dünya üzerinde her gün ünlülerin meme uçlarının ya da iç çamaşırlarının görünmesini bekleyen bir insan grubu vardı. ilk bakışta bunu sadece abazalık olarak nitelendirdim ama fena halde yanılmıştım hem de çok fena halde... bu insanların yaptığı şey aile salonumuza renkli ekrandan konuk aldığımız tüm o ünlülerin masumane sohbetleri altında çılgın meme uçlarının ve farklı desenlerde kışkırtıcı iç çamaşırlarının bulunduğunu göstermekti. bu sadece sembolik bir işti bu işin asıl amacı görünen masum şeylerin altında aslında insanın en vahşi ve en saf hali bulunduğunu göstermeye çalışmaktı. sevgi pembesinin altında bencillik karasının boy gösterdiğini gösteriyordu bize. artık odamdan hiç çıkmadan her gün sabah programlarını ve dekolteli bayan konuk alan bütün talk showları takip etmeye başladım. eskiden önünde sevgi perdesi olan gözlerim sadece bu bayanların bacaklarındaki ve omuzlarındaki hareketlere odaklanıp en ufak dikkatsizliğini yakalıyordu ve bunları benim tarafımda olduğunu düşündüğüm insanlara ulaştırmak için youtube hesabıma aktarıyordum. artık sevgisizlikten doğan boşluklarımı insanların açıklarıyla kapatıp ufkuma çektiğim duvarın içinden geçebiliyordum. teşekkürler baba...
Tümünü Göster