1. 6.
    -1
    şimdiki zamanda çok gülünürse gelecek zamanda mutlaka ağlanır, haydan gelen huya gider vesaire.
    ···
  2. 5.
    0
    evde bardak kırılınca nazarın çıkması var bi de o oluyo mu
    ···
  3. 4.
    -1
    (bkz: ne dedim ben şimdi)
    ···
  4. 3.
    -1
    çadırlarda, obalarda yaşadığı orta asya platolarını terkederek vahşi kısrak başı gibi asya'dan avrupa'ya uzanan anadolu'ya gelip, burada kah yerleşik hayata geçmiş kah göçebeliğini devam ettirmiş, müşlüman olduktan sonra arap kültürlerinden çokça etkilenmiş bir halkın batil inanç kültüründe yeretmiş öğretilerde, zıtlıkların bir arada bulunması ve bu zıtlıkların önceden belirlenmiş kurallara uyarak ilahi bir akıl tarafından çözümlenebilecek sonuçlar üretmesi hali.
    ···
  5. 2.
    -1
    içinde determinizm sözcüğü geçen başlıkların anlaşılma özürlü olduklarının bir başka örneği
    (ara: determinizm)
    ···
  6. 1.
    -1
    tabiatın, toplumun ve düşüncenin gelişmesini yöneten en genel kanunların bilimi. bilimsel diyalektik kavrdıbının ardında uzun bir tarihi gelişme yatar. gerçek diyalektik kavramı, diyalektik teriminin ilk anldıbının yeniden gözden geçirilmesi, hatta bir yana atılması suretiyle ortaya çıkmıştır. antik çağda, filozoflar varolan herşeyin değişirliğini önemle belirtiyorlar; her özelliğin kendi zıddına dönüştüğünü postulatlaştırıp, dünyayı bir prosesüs olarak ele alıyorlardı. herakleitos'u, milet'li bazı filozofları ve pythagoras'cıları, bu görüşü benimseyen filozoflara örnek olarak verebiliriz. ama diyalektik terimi o çağlarda henüz kullanılmıyordu. diyalektik terimi, (dialektike téchne: diyalektik sanatı), kök anlamıyla münazara ve tartışma sanatı yani,

    a) soru ve cevaplar ortaya atarak münazara yapma
    b) kavramları sınıflandırma, eşyayı genel ve özel olmak üzere türlere ayırma sanatı demekti.

    herakleitos'un diyalektik'ini kavramayan aristoteles, diyalektik'in hareket ve çeşitlilik kavramlarının çelişmeli yanlarını tahlil edip ortaya koyan elea'lı zenon tarafından meydana getirilmiş bir şey olduğuna inanıyordu. aristoteles diyalektik'i, yani kesinlik taşımayan muhtemel kanaatlerin bilimini, analiz bilgisinden yani ispatlar bilgisinden ayrı tutuyordu. platon ise, elea'lıların izinden giderek, gerçek varlığı, aynı kalan, değişmeyen bir şey olarak tanımlamış olmakla beraber, sofist ile parmenides adlı diyaloglarında varılan şu sonuçları benimsiyordu:
    varlık'ın yüksek genel türlerinden her biri; ancak, var olan ve varolmayan olarak, aynı olan ve aynı olmayan olarak, aynı kalan ve "başka bir şeye" dönüşen olarak kavranabilir. bunun içindir ki, varlık, çelişmeler ihtiva eder: varlık tekil ve çoğuldur, ebedi ve geçicidir, değişmeyen ve değişendir, hareket ve sükunettir. çelişme varlığın zaruri şartıdır; çelişme ruhu içdüşünmeye sevkeder. diyalektik sanatı platon'a göre işte budur. yeni platon'cular da, diyalektik'in geliştirmişlerdir. iskolastik'te, yani feodal toplum felsefesinde diyalektik terim, rhetorika'ya karşı formel mantığı belirtmek için kullanılır. kapitalist gelişmenin ilk zamanlarında, "zıtların birliği" hakkındaki diyalektik fikirler, nikolaus cusanus ile bruno tarafından dile getirilmiştir. daha sonraları, metafiziğin hükümranlığına rağmen descartes ile spinoza, diyalektik düşüncenin örneklerini vermişlerdir; bunlardan birincisi yani nikolaus cusanus, kozmogoni'sinde, ikincisi ise kendinin sebebi olarak cevher hakkındaki öğretisinde bu örnekleri ortaya koyarlar. diyalektik fikirlerin zenginleşmesine rousseau ile diderot'ta rastlanır. rousseau, çelişmeyi tarihi gelişmenin ilk şartı olarak ele alır. diderot, bir adım daha atar ve "rameau'nun yeğeni" adlı eserinde, o zamanki bilgilerin gelişmelerini inceler. diyalektik'in gelişmesinde, marksizm'den önceki en önemli aşama, metafizik materyalizmin aksine, realiteyi sadece bir bilgi konusu olarak ele alan alman klagib idealizmidir. ama, bilmenin ve süjenin faaliyetinin gerçek maddi temelini göstermeyişleri, alman idealistlerinin diyalektik nosyonlarını sınırlı, çarpık olmaya mahkum etmiştir. metafizikte ilk gediği açan kant'tır. kant, fizik ve kozmogonik prosesüslerde zıt kuvvetlerin rolünü ve önemini belirtti ve tabiat bilimlerine gelişme fikrini sokarak descartes'ın yolundan gitti. kant, epistemolojisinde de, antinomiler öğretisindeki diyalektik fikirleri geliştirdi. ne var ki kant, aklın diyalektiğini sadece fenomenleri kavrayabilen düşünce olarak, kendi meşru alanına çekildiği zaman uçup giden bir hayal olarak görüyordu. daha sonra fichte, wissenschaftlehre'sinde kategorilerini çıkarsamamanın çelişki metodu denilen metodu geliştirdi; bu metod, önemli diyalektik fikirler ihtiva ediyordu. kant'tan sonra schelling de tabiat fenomenlerinin diyalektik açıdan değerlendirilmesini geliştirdi. hegel'in idealist diyalektik'i, marksizm'den önceki diyalektiğin gelişmesinde doruk noktası oldu. hegel'in diyalektii yanlış bir diyalektik olmakla beraber, bu diyalektikte "ilk defa olarak dünya, yani tabii, tarihi, entelektüel her şey bir prosesüs olarak, yani sürekli hareket, değişme, dönüşme, gelişme içinde tasavur edilmiş; bütün bu hareket ve gelişmeyi sürekli bir bütün haline getiren iç bağlantının tasvirine çalışılmıştır." (engels, anti-dühring, s. 37-38). hegel'e göre diyalektik, aklın çeşitli soyut tanımlamalarına zıt olarak, bu tanımlamaların tekyanlılığını ve sınırlılığını ortaya çıkaran ve geçiş şeklinde gerçekleşen, yani bu tanımların kendi inkarlarını kendi içlerinde taşıdıklarını açığa vuran bir prosesüs'tür. bunun içindir ki, hegel, diyalektik, "bilimsel ilerlemenin özür ve ruhudur; bilimlere iç bağlılığı ve zaruriliği sağlayan biricik dinamiktir" diyordu. hegel'in diyalektik'inin sonuçları, kendisinin ona atfettiği değeri pek çok aşmıştır. her şeiyn zaruri olarak, kendi inkarına vardığını söyleyen hegel öğretisi, hayatı ve düşünceyi kökten değişikliğe uğratan bir unsuru ihtiva ediyordu; zamanının en önde gelen düşünürlerinin, onun diyelektik'ini "ihtilal cebiri" (herzen) olarak görmeleri bundandır. diyalektiğe gerçek bilimsel bir karakter kazandıran marx ve engels'tir. marx ve engels, hegel felsefesinin idealist unsurlarını atıp, onu tarihi prosesüs ve bilginin gelişmesi hakkındaki materyalist görüşlerine; tabiatta, toplumda ve düşüncede yer alan gerçek prosesüsler hakkında yaptıkları genellemeye dayandırırlar. bilimsel diyalektik, varlığın gelişmesini yöneten kanunlar ile bilme kanunlarını organik bir bütün olarak ele alırlar: bu ikisi, mahiyet itibarıyla aynıdırlar, sadece form bakımından farklıdırlar. bunun içindir ki, materyalist diyalektik, yalnızca "ontolojik" değil aynı zamanda epistemolojik bir öğretidir; materyalist diyalektik, düşünce ve bilmeyi bir varlık ve gelişme hali olarak göz önüne aldığı kadar; şeyler ile fenomenlerin, gelişme prosesüsü içinde, ne olduklarını ve ne olmakta olduklarını, ve gelecek bakımından bir eğilim olarak neyi ihtiva ettiklerini ya da ne olacaklarını da göz önüne alan bir mantıktır. bu bakımdan, bilgi teorisi de, materyalist diyalektik tarafından, genelleştirilmiş bir bilme tarihi olarak görür. bunun içindir ki, her kavram, her teori, büyük ölçüde genelleştirilmiş birer karakter taşımakla beraber, mahiyet itibarıyla tarihidir. çelişme, materyalist diyalektiğin temel kategorisidir. materyalist diyalektik, çelişme hakkındaki öğretisinde, bütün gelişmenin harekete getirici gücünü ve kaynağını ortaya koyar. çelişme hakkında ileri sürülen bu öğreti, diğer bütün kategorileri ve ilkeleri: kantitatif değişmelerin kalitatif değişmeler haline gelişini; tedriciliğin kesintiye uğrayışını, yani sıçramayı; gelişmenin ilk uğrağının inkara edilmesini ve bu inkarın inkarını; ilk haldeki bazı veçhelerin ve özelliklerin daha yüksek bir düzeyde tekerrürünü kavramamızı sağlar. materyalist diyalektik, tabiatı ve toplumu incelemenin felsefi metodudur. objektif hakikatın karmaşık mahiyetini, bilimin gelişmesinin her aşamasında, mutlak ile izafinin, sabit ile değişirin unsurları arasındaki ilişkiyi; bir sıra genelleştirme formundan, daha derin diğer formlara geçişin anlaşılmasını yalnız ve yalnız diyalektik yaklaşma tarzı sağlar. hiçbir katılaşma taşımayan materyalist diyalektiğin devrimci özü, toplumun yeniden kurulmasında anahtar vazifesi görür. sosyaln gelişmenin objektif ve tarihi gereklerinin, eski formlar ile yeni muhteva arasındaki uzlaşmazlığın, insanlığın ileriye, daha yüksek formlara geçiş zaruretinin belirlenmesinde yardımcı olur.**
    Tümünü Göster
    ···