+1
selçuklu devleti'nin son yıllarında, bu devletin yıkılmasından sonra ve osmanlı devleti'nin başlangıç döneminde anadolu beyliklerinin merkezinde arapça ve farsça'dan geniş bir çeviri hareketi gerçekleşti. bu merkezlerde ilk yapıtlarını veren yazarlardan daha sonra osmanlı sarayınca korunan oldu.[7] garipname (1330) mesnevisinin sahibi olan ve yunus emre yolunda ilahileri bulunan kırşehirli aşık paşa, i̇lhanlılar'ın anadolu valisi timurtaş'ın vezirlerindendi. süheyl-ü nevbahar (1350) mesnevisinin sahibi hoca mesut, kelile ve dimne çevirisini aydınoğulları beyliğinde kaleme almıştı. hüsrev ü şirin (1367) mesnevisinin yazarı fahri, aydınoğulları beyliğinde yetişmişti. hurşidname (1387) mesnevisinin sahibi şeyhoğlu mustafa,i̇skendername (1390), cemşid ü hurşid (1403) mesnevilerinin sahibi ahmedi, divan 'ı ve çengname (1402-1411) mesnevileriyle tanınan ahmet dai, hüsrev ü şirin (1421-1429) mesnevisinin sahibi şeyhi, germiyanoğulları beyliğinde yetişmişti. bu dönemde özellikle i̇ran şairlerinin kaside ve gazellerinde işlenen içki, aşk, tasavvuf, eğlence konuları, onların kullandıkları imgeler, başvurdukları benzetmeler türkçe'ye aktarıldı. gene bu örneklere dayanan aşk, serüven, tasavvuf konularıyla ilgili mesneviler yazılıyordu. ancak uzun ünlüsü olmayan türkçe'nin aruz veznine uydurulması güçlükler yaratıyordu. böyle olduğu halde başlangıçta türkçe sözcüklere, deyimlere hatta atasözlerine şiirde geniş yer veriliyordu. halk diliyle kahramanlık işleyen yapıtlar, dinsel edebiyat ürünleri de vardı. tokat kalesi dizdarı arif ali, i. murat için danişmentname 'yi (1311, gününüze ulaşan yazması 1577) kaleme almıştı. aynı nitelikli dinsel-destansı yapıtlardan battalname ve saltukname metinleri sonraki yüzyılın ürünleri arasındadır.[6] ahmedi'nin kardeşi hamzavi'nin gene aynı nitelikli hamzaviname'si din ve kahramanlık konularını birlikte işleyen, halk diliyle yazılmış yapıtlardandır. sadrettin'in destan-ı geyik, destan-ı ejderha 'sı, tursun fakih'in kıssa-i mukaffa, gazavat-i emir ül-müminin ali 'si, beypazarlı maazoğlu hasan'ın feth-i kale-i selasil, cenadil kalesi cengi gibi yapıtları halk kitapları arasındadır.
xiv. yüzyıldan xix. yüzyıla kadar i̇slam dini etkisinde ve i̇slâm uygarlığı çerçevesinde gelişen edebiyatın ürünleri birbirinden farklı yanları olan üç çığıra ayrılır.[2]
halk edebiyatı
divan edebiyatı
tekke edebiyatı
türk edebiyatının geleneksel vezniyle, dörtlüklerden oluşan biçimlerle söylenmiş şiirleri kapsar. halkın konuştuğu dile dayanır.[8] âşık, saz şairi ya da halk şairi adı verilen gezgin şairlerin saz eşliğinde doğaçlama söyledikleri şiirlerin günümüze ulaşan en eski örnekleri xvi. yüzyıla aittir. âşıklardan birçoğu hakkında koşmaların son dörtlüğünde anılan mahlaslardan başka bilgi yoktur. bazı âşıkların yaşamı efsanelerle karışmıştır. âşığın düşünde pirlerin elinde bade içerek saz çalıp, şiir söylemesi, düşte gördüğü sevgiliyi bulmaya çalışması yaygın bir efsane motifidir. birçok âşığın şiiri zamanla türkü, ağıt gibi sahibi bilinmeyen halk şiiri örnekleri arasına karışmıştır.[8] örneğin; ercişli emrah ve aşık garip'in gerçekte yaşamış olup olmadıkları bilinmemektedir. pir sultan abdal, karacaoğlan gibi büyük ustaların şiirleri arasına sonradan onların mahlaslarıyla söylenmiş şiirleri de eklenmiştir. âşıkların yapıtları doğa, sevgi, gurbet, ahlaksal öğüt, toplumsal sorunlar yanında kahramanlık konularına da yer verir. yeniçeri ocağı'nda yetişmiş birçok şair imparatorluğun birbirinden uzak yerlerindeki (bağdat, girit, kırım vs.) yaşama tanıklık eder. bunlar arasında şu adlar sayılabilir; hayali, öksüz âşık (xvi. yy.); temeşvarlı âşık hasan, kâtibi (xvii. yy.); kayıkçı kul mustafa (ö. 1686); kabasakal mehmet (xviii. yy.) vd. toroslar'daki türkmen aşiretlerinde yetişen karacaoğlan'ın (xvii. yy.) doğa güzellikleri ve sevgiyi konu edinen özentisiz, içtenlikli şiiri, türünün en sevilen örnekleri oldu.[9] gene bu yörede yetişen deli boran, beyoğlu, gündeşlioğlu (xix. yy.) hiçbir yabancı etki altında kalmamış ve değişmemiş halk zevkini devam ettirdi. dadaloğlu'nun (1785 ? - 1868 ?) baskıya ve haksızlığa başkaldıran şiiri, göçebe ve aşiretlerin zorunlu iskanıyla ilgili tarihsel olaylara tanıklık etti. âşık edebiyatının geleneğinde âşık kahvelerinin, kahvelerde düzenlenen atışmaların, muamma, asma, çözme gibi hünerlerin önemli yeri vardır. bu etkinliklerden dolayı âşıklara meydan şairleri adı verilir.[9] bazıları medreselerde okumuş olan, kültür merkezi kentlerde yaşayan âşıklara ise kalem şairi denir.[9] kalem şairleri üzerinde dil, anlatım, konu bakımından divan şiirinin türlü etkileri görülür. onların şiirleri arasında koşma, varsağı, destan gibi özgün halk edebiyatı türleri yanında aruzla divan, müstezat, gazel gibi ürünler de yer alır. âşık edebiyatının bu yolda yapıt veren temsilcilerinden başlıcaları şunlardır; aşık ömer, gevheri, dertli, erzurumlu emrah, bayburtlu zihni.[8]
halk hikâyeleri [değiştir]
xv. yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği kabul edilen dede korkut hikâyeleri, eski destan geleneğini ve türkler'in anadolu'ya yerleşmelerinden önceki sözlü edebiyatlarıyla halk hikâyeleri arasında bir köprüdür.[2] oğuz boylarının tarihleri, günlük yaşamlarının yanı sıra insan ilişkilerine tanıklık eden, duygusal durumları araştıran yapıt, içeriği kadar dili ve anlatımıyla da bütün türk edebiyatının en önemli eserleri arasındadır. dede korkut hikáyeleri'nde düz sözle anlatılmış bölümler dışında özellikle heyecan verici, duyarlıklı bölümler manzumdur. halk edebiyatı geleneğine kuvvetle bağlı olduğu görülen bu bölümlerin vezinleri ve nazım biçimleri kesinlikle belirlenememiştir. halk hikâyelerinde manzum bölümler, hece vezniyle söylenmiş ve dörtlüklerden oluşan biçimleri kapsar. bu hikâyeler kahramanlık (köroğlu, kirmanşah, celali bey ile mehmet bey vs.), sevgi ve serüven (kerem ile aslı, aşık garip) konularını ele alır.[6] hikâyelerden bazılarının yaratıcısının serüvende yer alan âşıklar olduğu ileri sürülür. adları bilinen, yaşamları, yapıtları yakından tanınan âşıkların (çıldırlı şenlik, posoflu müdami) meydana getirdikleri bilinen hikâyeler de yer alır.
anonim / yazanı bilinmeyen türler [değiştir]
nasreddin hoca
sözlü edebiyatta masal, fıkra, efsane gibi ürünlerin yazanı belli değildir (anonimdir). türkiye türkçesi'yle söylenmiş ve xix. yüzyıldan başlanarak yazıya geçirilmiş, bu dönemdeki bazı ürünlerin i̇slamiyetten önceki dönemle, türkiye dışındaki türkler'le ya da arap-i̇ran edebiyatı ile ilişkisi vardır.[2] ancak bunlarda geniş ölçekte de tarihsel ve yerel özellikler kendini gösterir (nasreddin hoca fıkraları, bektaşi fıkraları, bursa, konya, i̇stanbul gibi kentlerle ilgili efsaneler, gerçekçi nitelik taşıyan bazı meddah hikâyeleri v
Tümünü Göster