part 2
- 1937’de Türkiye’de Atatürk’ün manevi kızı Afet inan’ın öncülüğünde “Türk milletinin ırksal tespiti” için araştırma yapılıyor ve “Türklerin kafatası brakifesal, burun düz, gözler badem” benzeri saptamalar yapılıyor. Bunlar sizin için gerçek olmayan fiziksel çıkarımlar mı?
Öncelikle şunu anlatmam gerekiyor. insan genomunu oluşturan üç milyar harften bahsettik, bu ciltlerce kitap yapar. iki insanın genomları arasındaki fark ortalama binde bir. Genetik çeşitlilik dediğim şey bu yüzde 0,1 noktasında. Üstüne üstlük insanlar arasında değişiklik gösteren bu yüzde 0,1’in sadece yüzde 10’u insan toplulukları arasında fark gösteriyor. Yani Türkiye’den veya Fransa’dan örnekleme yaparsak zaten insanların arasındaki genetik değişikliklerin yüzde 90’ını görüyoruz. Bu hesapla ülkelerin arasındaki fark ise genomun 10 binde birine tekabül ediyor. Biz de genetikçiler olarak bu farklılıklara odaklanıyoruz sorduğumuz soruların niteliğinden dolayı. Genom çok uzun olduğu için binde birin yüzde 10’u bile hala milyonlarca harf ediyor. insanlar arasındaki genetik fark çok az ama bazı farklılıkları zorlayarak da olsa görebiliyoruz.
Sorunuza gelince, evet, kafataslarını karşılaştırınca varyasyonlar görüyorsunuz. Ama iki soru doğuyor: Bunların hangisi genetik, hangisi çevresel koşullardan (mesela diyet veya iklim) kaynaklanıyor? Tam cevabı bilmiyoruz. Örneğin, Doğu Anadolu’da kafa bağlama var bebeklerde ve insanın kafatasının şeklini değiştiriyor, fakat bu şekil değişiminin hiç bir genetik temeli yok. Özellikle Batı Avrupalılar buna çok sonra ayıyorlar. Veya ekgib diyet kemiklerin gelişimini kötü etkiliyor. Sosyal ekonomik durumun da kemikler üzerine yaptığı önemli değişiklikler var. Ağır iş yapan insanlarda bazı problemler oluyor. O yüzden bu varyasyonların sebeplerini ayrıştırmak çok zor.
1930’larda dünyanın her yerinde ırklarla ilgili araştırma yapılıyor. Bu neredeyse bir ulusal göreve dönüşüyor, çünkü siz yapmazsanız başkaları sizin için yapıyor. Ki bundan bir süre sonra Almanya, Hitler vakası gerçekleşiyor. O yüzden de referans gösterilen bu araştırmalar ne Atatürk ve Afet inan’ın özelinde yaşanan bir durum, ne de güncel. 50 sene sonra biz 21. yüzyıl genetikçilerine de bakıp ne saçma önyargılar üzerinden araştırma yapmışlar denilebilir. Fakat şimdi kimse şunların kafatası şöyleymiş gibi 1940’ların makaleleri üzerinden yol almıyor. Ayrıca, işin uzmanları Batı Afrika’dan ve Çin’den gelen iki kafatasını ayırt edebilseler de “Bu da zeki, bunun şu yetenekleri var” gibi özelliklerden bahsedemezler. Avrupalılar’a kıyasla Türklerin burnu dar diyebilirsiniz, ama bir sürü Türk var ki geniş burunlu, bir sürü Avrupalı var ki küçük burunlu. Şahsen, burnun geniş olmasının biyolojide neye karşılık geldiğini bilmiyorum.
- Bir genetik antropolog olarak “Türk” gibi tanımlamalar size ne ifade ediyor?
Benedict Anderson’ın terimiyle, Türklük de aynı Fransızlık, Ermenilik, Kürtlük, Almanlık gibi “imagined community” (hayali cemaat). Bu konuda Türkiye’de özellikle entelektüel elitlerin halkın üzerinden genel ideolojik kavramlarla konuşması beni rahatsız ediyor. Köylerde yaptığım söyleşilerde, birçok köylünün kendilerini Türklük’le, Orta Asya’dan gelmiş olmakla tanımladıklarını görüyorum; bazı köylerde Kürtlük’ün, bazılarında Alevilik’in önemli olması gibi. Bu bence son derece normal ve dünyanın her yerinde görülen bir kültürel kimlik oluşumu. Bu tip oluşumlar hepimizin aidiyet duygusu için önemli ve milliyetçilikle, ulusalcılıkla bence direkt alakası yok. Ama entelektüel seviyeye çıktığımda 70 milyon için genellenmiş “Türk ırkı yok, Kürtler binlerce yıldır burada, Türkler işgalci” veya “Kürtler dağ Türk’üdür” gibi söylemlerle karşı karşıya kalıyorsunuz.
Ben garanti veriyorum ki, kimse Kürtlerden ve Türklerden DNA alıp “Siz farklısınız”ı kanıtlayamaz. Ne Kürt geni var, ne Fransız geni var. Bütün toplumlar içinde her şey var. Zaten Ermeniler ve Türkler arasında bir araştırma yapıldı. Ve genetik bir farklılık çıkmadı. Ama genetik farklılık olmaması Türk veya Ermeni yoktur demek değildir. Ermenilere gidip “Siz Türklerle aynısınız, Türksünüz” denemez. Çünkü kültürel olarak varlar. Ama Türk milliyetçiliğine karşı argüman geliştirirken “Irklar gerçektir. Ermeni ırkı vardır, ama Türklerin ırkı yoktur” demiş gibi oluyorsunuz. Benim profesyonel düşüncem, ırk kavrdıbını mümkün olduğu kadar siyasi söylemden uzak tutmak. Çünkü benim kanaatime göre toplumları biyoloji üzerinden sınıflandırma hem hiçbir şey üretmez, hem de bir sürü sorun çıkarır.
- Irk yok ama ırkçılık mı var?
Dünyada ırkçılık olduğu için biz bugün ırkı tartışıyoruz, yani ırk kavrdıbına mana veren ırkçılık. Spesifik bir örnek olarak Amerika’da ırkçılık var. Ve bana, Amerika’daki akademik ırk tanımları ve ırksal çatışmalar söylemi, Türkiye’nin elitine yansıyormuş gibi geliyor. Hâlbuki Amerika’nın tarihinde köle ticareti var, bazı gruplar gelip uzun zaman izole kalıyorlar, yerli Kızılderililer var vs. Köle ticareti için getirilen Batı Afrikalılar, pat diye beyaz bir hegemonyanın altına konunca bir DNA alıp “Sen yüzde 60 Afrikalı’sın” denebiliyor o zaman ve bunun çok derin ve tartışılması gereken sonuçları oluyor. Ama Türkiye’de ırkçılık var mı bilmiyorum, çünkü bunun için önce kendini bilmek de gerekir. Türkiye’de “Ben 20 nesildir Kürt’üm", “50 nesildir Türk’üm” denilebilir mi? Açıkçası ben kendim için söyleyemem.
http://www.evrimagaci.org/fotograf/103/5117