+1
don juan ve carlos kırda geziye çıkıyorlar. bir yerde dinlenirken konuşmaya başlıyorlar.
don juan, carlos'un değişmesi gerektiğini söyler. carlos, yavaş yavaş değişmekte olduğunu, zamana ihtiyacı olduğunu belirtir. don juan, "benim konuştuğum, bir anda olan değişme, " der. ve tüm sorunun nerede yattığına işaret eder; "sorunun temelinde, senin istediğin kadar zamanın olduğunu düşünmen yatıyor, " der.
carlos, düşüncesinde ısrar eder. "evet, dünyada bir devamlılık vardır, önceden bilebildiğimiz, önceden tahmin edebildiğimiz bir tutarlılık vardır," düşüncesini savunur.
don juan, "senin devamlılık düşüncen seni daha çekingen, ürkek yapar. devamlılık bilinci içinde senin eylemin ürkek, çekingen bir insanın eylemi olur. şu dünyada hayatının son savaşını veren bir insanın havası, gücü, etkileyici tavrı olamaz. yani, senin önceden bildiğin devamlılık ve tutarlılık, seni ne güçlü kılar, ne de mutlu eder," der.
bir süre sonra, carlos, "çekingen bir insan olmak, çok mu kötü bir şey?" diye sorar.
don juan, "hayır," der. "eğer, ölümsüz isen, istediğin kadar çekingen, ürkek olabilirsin. ama, ölümlü bir dünyada yaşıyorsan çekingenliğe, ürkekliğe hiç yer yok. ürkeklik, aslında sadece senin kafanda olan bir şeye bağlanmandan kaynaklanır. ama, bu huşu veren, gizemli dünya senin için ağzım açacaktır; herkese açtığı gibi, sana da ağzını açacaktır. o zaman, senin güvenilir dediğin devamlılığın, hiç de öyle güvenilir olmadığını anlayacaksın. ürkek ve çekingen olmak, insan olarak yapmamız gereken şeyleri yapmamızı engeller. "
carlos, "insanın sürekli ölümünü düşünerek yaşaması, bana doğal gelmi-yor,""diye düşüncesini ifade eder.
"ölüm bizi bekliyor, ve içinde yaşadığımız şu an bizim bu dünyadaki son savaşımız olabilir," diye don juan ciddi bir sesle cevap verir. "ben buna savaş diyorum, çünkü bir mücadeledir. birçok insan bir eylemden diğerine hiçbir mücadele göstermeden geçer. ama, bir savaşçı, her bir eylemi dikkatle inceler, çünkü o eylem onun bu dünyadaki son eylemi olabilir. ..savaşçı, bu dünyadaki son savaşına gerekli saygıyı gösterir. bu son savaşı, onun yapabileceğinin en iyisini temsil etmeli. böylesi daha mutluluk vericidir, insanın korkusunu giderir. "
carlos, bu söylenenlerle hemfikir olduğunu, yalnız bunu kabul etmenin, ve böyle yaşamanın zor olduğunu söyler.
don juan, carlos'a bakar ve, "senin kendini ikna etmen yıllar alacak; ayrıca, ikna olduktan sonra buna göre hareket etmen de yıllar alacak. umarım bu kadar zamanın vardır, " der.
"sen böyle konuşunca beni korkutuyorsun," diye carlos duygusunu ifade eder.
don juan yüzünde ciddi bir ifade ile carlos'u tetkik eder.
"bu dünyanın esrarengiz bir dünya olduğunu sana söylemiştim, " der. "insan/arı yöneten güçler önceden kestirilemez, korkutucudur, ama onların görkemine tanık olmak her türlü çabaya değer. "
daha sonra don juan, carlos'a bir tuzak kurarak bir tavşan yakalamasını, o tavşanın derisini yüzerek, akşam karanlık çökmeden "bir savaşçı, her bir eylemi dikkatle inceler, çünkü o eylem onun bu dünyadaki son eylemi olabilir."
don juan pişirmesini söyler. don juan, daha önce tuzak nasıl kurulduğunu carlos'a öğrettiği için, kısa zamanda tuzağı kurar ve tavşanı yakalar. tavşanı yakalandığını gören don juan, "şimdi onu öldür" der.
carlos, tuzağın içine uzanır, tavşanı kulaklarından yakalar, tam dışarı çıkarırken birdenbire dehşete düşer; çünkü tavşanı nasıl öldüreceğini bilmediğini anlar; don juan şimdiye kadar tuzak kurmasını öğretmiştir, ama, nasıl öldürüleceğini öğretmemiştir.
tavşanı elinden bırakır, ve don juan'a, "ben öldüremem," der. "neden," diye don juan sorar. "daha önce hiç öldürmedim," der.
"ama, daha önce yüzlerce kuş ve diğer hayvan avladın, " diye don juan cevap verir.
"ben onları tüfekle öldürdüm; ellerimle hiç hayvan öldürmedim." "ne fark eder? bu tavşanın vadesi geldi." don juan bu sözleri tavşanın vadesinin geldiğini gerçekten bilen bir insanın otoriter edası içinde söyler.
carlos'un ağzından öykünün geri kalanını dinleyelim:
"don juan gözlerinde vahşi bir bakışla, "öldür onu!" diye emretti. "öldüremem," dedim.
tavşanın ölmesi gerektiğini bağırarak söyledi. bu güzel çölde onun serbestçe gezmesinin sonunun geldiğini söyledi. benim oyalanmaya hakkım olmadığını, tavşanları yöneten ruhun onu tam akşam üzeri benim tuzağıma yönlendirdiğini söyledi.
aklımı karıştıran bir sürü düşünce ve duygular, sanki onlar beni bekliyorlarmış gibi, kafama üşüştüler. benim tuzağıma yakalanan tavşanın trajedisini tüm açıklığı ile kavramıştım. birkaç saniye içinde hayatımda yaşadığım böyle can alıcı anlar aklımdan süratle geçti, ve benim de o zamanlar tavşanın durumunda olduğumu anladım.
tavşana baktım; o da bana baktı. tavşan kafesin kenarına çekilmişti, büzüşmüştü, sessizdi ve hareketsizdi. yeniden göz göze geldik; onun bakışlarında sessiz bir umutsuzluk gördüm, ve bu umutsuzluğun kendi umutsuzluğum olduğunu ta derinlerimde hissettim.
yüksek sesle, "canı cehenneme," dedim, "hiçbir şey öldürmeyeceğim. bu tavşanı serbest bırakacağım."
yoğun bir duygu içinde titredim. tavşanı kulağından yakalamaya çalışırken kollarım titriyordu; tavşan kaçtı ve onu yakalayamadım. yeniden denedim ve yine beceremedim. başım döndü, gözüm karardı, tuzağı tekmeledim; amacım tuzağı parçalamak ve tavşanı serbest bırakmaktı. tuzak umduğumdan daha sağlamdı, beklediğim şekilde tekmemin altında parçalara ayrılacağına, sapasağlam duruyordu. çaresizlik duygum dayanılamayacak bir yeise dönüştü. sağ ayağımla tuzağın ucuna bütün gücümle bastırdım. tuzağı yapmakta kullandığım sopalar çatırdayarak kırıldı. tavşanı dışarı çıkardım. bir an içim rahatladı, fakat bu iç rahatlığı uzun sürmedi. tavşan elimde hareketsiz sarkıyordu. ölmüştü.
ne yapacağımı bilemedim. nasıl öldüğünü bulmaya verdim kendimi. incelemeye başladım. don juan'a döndüm. gözlerini dikmiş bana bakıyordu. dehşetle tüm vücudum titredi.
taşların yanına oturdum. başım müthiş ağrıyordu. don juan elini başımın üstüne koydu ve tavşanın derisini yüzüp, karanlık basmadan pişirmem gerektiğini söyledi.
midem bulanıyordu. sanki bir çocuğa konuşuyormuş gibi, büyük bir sabırla benimle konuştu. insanları ve hayvanları yönlendiren güçlerin, bu tavşanı bana yönlendirdiğini söyledi; aynı güçlerin beni de kendi ölümüme yönlendireceğini ifade etti. tavşanın ölümü nasıl benim için bir armağan olmuşsa, benim ölümümün de, birisine, veya bir şeye, bir armağan olacağını söyledi.
başım dönüyordu. günün basit olayları beni yerle bir etmişti. bunun sadece bir tavşan olduğunu düşünmeye çalıştım; ama, o-nunla kurmuş olduğum özdeşimi aklımdan çıkartamadım; o tavşanın ben olduğu duygusundan silkinip kurtulamadım.
don juan, tavşanın etinden, küçük bir parça da olsa yemem gerektiğini söyledi. bu şekilde öğrendiğim bilgiyi geçerli kılmış olacaktım. cılız bir sesle. "hayır, yiyemem." dedim.
"bu güçlerin elinde biz sağa sola savrulan yapraklarız, " diye beni azarladı. "ego'na önem vermeyi, bencilliği bırak ve bu armağanı uygun bir biçimde değerlendir. "
tavşanı yerden kaldırdım; henüz sıcaktı.
don juan üzerime eğilerek kulağıma şunları fısıldadı: "senin tuzağın onun bu dünyadaki son savaşı idi. sana söyledim, bu muhteşem çölde artık onun serbestçe gezmesinin sonu gelmişti. "
Tümünü Göster