/i/Ben

Kendini ifade et !
  1. 1.
    +7 -1
    Kasabaya yeni gelen sirke gittikten sonra hayatımın macera, korku ve hüzünle kaplanacağı aklımın ucundan dahi geçmemişti...

    Saate bakınca günlerdir heyecanla ve merakla beklediğim sirkteki gösterilerin başlamasına iki saat kaldığını fark ettim. Çiftlikteki işlerimi bitirdikten sonra odama gidip üzerimdeki kıyafetleri değiştirdim, daha kalın ve şık giysiler giydim üzerime. Mutfağa indiğimde abim, yengemin yani hanımının en can alıcı noktasını okşuyordu. Birkaç saniye öksürdüm. Hemen sonra abim yengemin en narin yerini okşamayı bıraktı. Yengemin yüzünde kızarıklıklar oluşmasına rağmen abimin yüzünde en ufak bir kızarıklık yoktu. "Rahatsız ettiğim için özür dilerim Gary. Sirke gideceğimi haber vermek için gelmiştim." dedim. Abime ismiyle hitap ediyordum. Çünkü, aramızda dört yaş vardı ve çocukluk dönemim biteli uzun zaman olmuştu. "Tamam! Gece olmadan eve gel!" dedi abim. "Öyle yaparım." dedim ve abim ile yengeme gülümsedim. Mutfaktan çıkıp annemin yanına gittim. Şöminenin yanındaki sandalyesinde kitap okuyordu saçları kırçıllaşmış annem. "Ben çıkıyorum annecim. Hoşça kalın!" dedim. "Dikkatli ol canım oğlum. Gece olmadan evde ol." dedi annem. Annemin yüzündeki endişe kolayca anlaşılıyordu. "Rahat ol annecim. Yaklaşık bir aydır on dokuz yaşındayım." dedim gülümseyerek. Annem ayağa kalktıktan sonra yüzümü okşamaya başladı. "Sen benim için hâlâ bir bebeksin." dedi gözleri nemlenmiş bir halde. "Biliyorum canım annem!" dedim annemin yüzümdeki elini okşayarak. Daha sonra babamın günler önce bana doğum günü hediyesi olarak aldığı koyu kahverengi renkteki botları giyip sirke doğru yol almaya başladım. Birkaç dakika sonra kasvetli tepeye varınca biraz soluklandım. Geçmişim geldi aklıma, hüzünlendim. Hızlı adımlarla sirke doğru yürümeye başladım. Kısa bir süre sonra çıplaklaşmış ağaçların ortasından geçerken annemi düşündüm. Babam vefat ettikten sonra daha düşkün olmuştu bana biricik annem...
    ···
  2. 2.
    +3
    Birbirimizle yarışırcasına aşağı yukarı bir dakika koştuktan sonra çiftliğe vardığımızda bedenimi ürperten soğukluk ve endişe yok oldu. Büyücü kıza baktım. Mutlu görünüyordu. Onu mutlu görünce mutluluğum arttı. Evimizin tahtadan yapılma sert giriş kapısına birkaç kez tıklattım. Az sonra annem açtı kapıyı. Büyücü kızı görünce şaşırdı. "Hoş geldiniz." dedi annem kızı süzerken. "Hoş bulduk anne. Arkadaşım kısa bir süre bizde kalacak." dedim gülümseyerek. "Tamam, geçin içeri." dedi annem. Hep birlikte oturma odasına girdik. "Kendi evindeymişsin gibi rahat ol Bella." dedim gülümseyerek. Teşekkür edip şöminenin yanındaki annemin sandalyesine oturdu. Anneme baktım. Biraz gergin ve sinirli gözüküyordu. Annemin kulağına fısıldayarak "Mutfağa gelir misin anne? Özel olarak konuşmamız gerek." dedim. Annem başını sallayarak onayladı. "Sen rahatına bak Bella. Birazdan geliriz." dedim. "Tamam Steve." dedi ellerini huzur veren ateşin üzerinde ısıtırken. Annem ile beraber mutfağa gittik. "Abimler uyudu mu?" dedim biraz kısık sesle. "Yarım saat önce yatak odalarına gittiler. Sanırım uyumuşlardır." dedi annem bana uyarak. "içeride oturan kızı sirkten çıktığımda buldum. Sevdiklerinden ve evinden ayırmışlar kızcağızı. Yarın evine zütüreceğim. Uzun bir yolculuk olacak. Muhtemelen güneş doğmadan yola çıkarız." dedim kararlı bir halde. "Bu kötülüğü kim veya kimler yapmış kızcağıza?" dedi annem, biraz üzgün görünüyordu. "Sirkte görev yapan iki tane adam yapmış." dedikten sonra üzgünce başımı salladım. "Kızı pek gözüm tutmadı." dedi annem hüzünlü bir halde. "Yardıma ihtiyacı olan masum bir kız." dedim gülümseyerek. Büyücü kızın yanına döndüğümüzde uykuya daldığını gördük. "Ellemeyelim anne. Sıcak bir yuvada derin bir uyku çekmeyi özlemiştir." dedim büyücü kıza bakarak. "Öyle gözüküyor." dedi annem. Büyücü kıza baktıkça bakasım geliyordu. Annemin "Ben uyumaya gidiyorum. iyi geceler!" demesiyle kendime geldim. "Sana da anne." dedim. Az sonra ben de odama doğru yürümeye başladım. Merdivenlere adımımı attığım zaman başımı çevirip büyücü kıza baktım. Birkaç saniye sonra odama gittim. Yumuşak ve soğuk yatağıma uzandım. Bugünkü olayları düşünmeye başladım. Kısa sürede uykuya dalmışım. Gece kulaklarımı çınlatan bir çığlık ile uyandım...
    ···
  3. 3.
    +2
    Kendimi epey yorgun hissediyordum. Cadıyı sarıp sarmalayan gümüş zincirimi cadının bedeninden çıkarttım. Hemen sonra cadıyı şöminenin yakınındaki koltuğa yatırdım. Cadının yüzünü okşarken gülümsedim. Az sonra şömineye baktım. Şöminenin yanmaya hazır halde beklediğini görünce annemi düşünüp çok derinden gülümsedim. Şömineyi yaktıktan sonra uyumak üzere odama doğru yürümeye başladım. Kısa bir süre sonra kendi odam yerine annemin odasına girdim. Yengem ile birlikte tatlı bir uyku çektikleri belli oluyordu. Onları böyle görünce içim ısındı ve yine çok derinden gülümsedim. Birkaç saniye sonra sessizce odama gittim. Yatağıma uzanıp bugün olanları düşündüm. Az sonra uyumuşum. Uyandığımda gözlerimi açar açmaz dehşete kapıldım! Sol yanımda yengem kanlara boğulmuş halde yatıyordu. Şaşkın ve endişe dolu bakışlarla sağ tarafıma baktım. Sağ yanımda ise annem kanlara boğulmuş halde yatıyordu. Doğruldum ve başımdan aşağıya kanlı bir not kağıdı düştü. O esnada kalbimin bulunduğu bölgede de kanlı bir not kağıdı gördüm. ilk olarak başımdan karnıma düşen kanlı not kağıdını elime aldım ve içimden okudum. "Beni kandırmayacaktın!" yazıyordu. Gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. Sonra diğer kanlı not kağıdını elime alıp içimden okudum. "Seni gerçekten sevmiştim!" yazıyordu. Gözlerimden yaşlar süzülürken dudaklarımdan şu sözler döküldü: "Ben de seni gerçekten sevmiştim katilim!"

    -SON-
    ···
  4. 4.
    +2
    Çadıra girdiğimde tekrar hayrete düştüm! Siyah kukuletalı adam kalın bir iple bağlanmış halde piyanonun önünde yatıyordu. Cadı ise siyah kukuletalı adamın boynundan akan kanları emiyordu. Yürümeye başladım ve "Bırak onu Bella!" dedim. Cadı beni görünce şaşırdı. "Sen karışma Steve!" dedi bana bakarak. "Kusura bakma Bella!" dedim ve gümüş zincirimi havada sallamaya başladım. Cadı ise bana doğru zikzak çizerek koşmaya başladı. Gümüş zincirimi havada iki kez salladıktan sonra cadıya fırlattım. Bu sefer ıskalamadım! Gümüş zincirim cadının bedenini sardı ve cadı çığlık atarak yere yığıldı. Cadıya epey yaklaşınca "Affet beni Bella!" dedim hüzünlü bir halde. Siyah kukuletalı adamın yanına yaklaşırken cadı ağlamaya başladı. Gözlerim doldu, kendimi gerçekten kötü hissettim. Siyah kukuletalı adamın bedenini saran ipi çözdüm. Siyah kukuletalı adam ile birlikte ayağa kalktıktan sonra "Onu lütfen alevli çukura kapatma!" dedim gözlerimden yaşlar süzülürken. "Tamam evlat. Gözün arkada kalmasın." dedi siyah kukuletalı adam. Cadıya baktım. Çok acıklı ağlıyordu. Daha fazla dayanamadım. Dışarı çıktım. Koşarak ağlamaya devam ettim. Sirkten biraz uzaklaşınca dinlenmek ve kendimi toparlamak için durakladım. Birkaç saniye sonra kalbime sanki iğne batırıyorlarmış gibi hissettim. O an anladım ki cadı çok kötü durumda! Sirke doğru koşmaya başladım. Hem de daha önce hiç koşmadığım kadar hızlı bir biçimde koşmaya başladım...
    ···
  5. 5.
    +2
    Anneme çiftlikten ayrıldıktan sonraki başıma gelenleri anlattım. "Cadıyla buluşmaya gitmeyeceksin değil mi?" dedi annem endişeli bir halde. "Bilmiyorum anne. Sirkteki büyücü kılıklı adamla konuştuktan sonra karar vereceğim." dedim sıkıntılı bir halde. "Gitme oğlum." dedi annem. Annemin siyah gözleri nemlenmiş görünüyordu. "Lütfen üzülme artık annecim. Her şey iyi olacak. Yengem nerede?" dedim. "Bütün gün ağladı. Biraz önce uyumak için odama gitti. O geceden sonra acı dolu odaya hiç girmedi. Yarın sabah memleketine dönecekmiş. Artık çiftlik işlerini birlikte halledeceğiz oğlum." dedi annem gözlerinden yaşlar süzülürken. Benim de içim yanıyordu ama annem daha çok üzülmesin diye belli etmemeye çalışıyordum. Annemin gözlerinden süzülen yaşları silerken "Hadi gel anne. Yengemin yanına gidelim." dedim. "Tamam oğlum." dedi annem hüzünlü bir halde mutfaktaki sandalyesinden kalkarken. Annemin odasına gittik. Yengemin yüzüne dikkatle baktım. Yüzündeki yaşlar daha kurumamıştı. "Uyumadığını biliyorum Kate. Seninle konuşmamız gerek." dedim kendimden emin bir tavırla. Cevap vermedi. "Belki yeni uyumuştur." dedi annem. "Sanmıyorum." dedim ve yengemin yüzünü okşamaya gittim. Ellerimle yüzünü okşarken yüzündeki yaşları sildim. "Gitmek zorunda değilsin. Seni ne kadar sevdiğimizi biliyorsun Kate!" dedim biraz hüzünlü bir halde. Birkaç saniye sonra ağlamaya başladı yengem. "Bu evde daha fazla kalmak istemiyorum Steve!" dedi acıklı bir halde. Yüzündeki yeni yaşları silmeye başladım. "Gitme Kate! Lütfen gitme! Sen de bizi bırakıp gidersen hayatımız boyunca üzgün oluruz!" dedim. Gözlerim doldu, kendimi zor tuttum. Elleriyle yüzündeki ellerimi tuttu. "Sadece bir hafta daha Steve!" dedi ağlamaya devam ederken. "Tamam." dedim acı bir gülümsemeyle. Yengem ağlamayı bırakınca annem ile yengeme "iyi geceler." dedim ve odama gittim. Babamı, annemi, abimi, cadıyı ve yengemi düşünürken dakikalarca ağladım. Uyumadan önce cadıyı yakalamaya karar verdim...
    ···
  6. 6.
    +2
    Siyah kukuletalı adamın bana yardımcı olması için görevlendirdiği kişi ile -yani cadıyı kurtarmaya çalışırken bayılttığım adam ile- kasvetli rüzgarların eşliğinde ıslak ağaçlarla kaplı ormanda dolaşmaya başladık. Biraz sonra birkaç yüz metre ileride bir bataklık olduğunu gördük. Bataklığa epey yaklaştığımız sırada koca oğlanın durakladığını anlayınca ben de durdum. Arkamı dönüp koca oğlanın yüzüne baktım. Çok öfkeli görünüyordu. Dişlerini ve yumruklarını sıkıp üstüme gelmeye başladı. "Hey sakin ol koca oğlan. Şimdi ödeşme zamanı değil." dedim elimdeki zinciri sıkıca tutup. Birkaç saniye sonra koca oğlan durdu ve koca oğlanın yüzündeki öfke yerini hayranlığa bıraktı. Şaşırdım. Arkamdaki bir şeye kenetlenmiş halde duruyordu. Arkamı dönünce daha önce hiç görmediğim kadar güzel bir kız gördüm. Sirkte akrobatik hareketler sergileyen bayanlardan bile daha çekiciydi. Yavaşça bize doğru yaklaşıyordu. Göğüslerinin bulunduğu kısımlar ile kalçalarının bulunduğu kısımlar yemyeşil sarmaşıklarla kaplıydı. Bize doğru yaklaştıkça kalbimin çarpınışları hızlanıyordu. Yanıma çok yaklaşınca "Ne kadar da yakışıklısınız ve görkemlisiniz." dedi eşsiz sesiyle büyüleyici kız. Lavanta rengindeki uzun saçlarının bir kısmını sol omzuma sürtüp yanımdan geçerken bayılacak kıvama geldim. Büyüleyici güzelliğe sahip kız, koca oğlanın arkasına geçerken koca oğlanın da bayılacak kıvamda olduğunu gördüm. "Daha önce senin kadar güçlü bir erkeğe rastlamamıştım." dedi koca oğlanın sağ kulağını ve boyun bölgesini yalarken. Sonra elleriyle hareketler yapıp koca oğlanın kulağına bir şeyler fısıldamaya başladı. Az sonra koca oğlanın gözleri döndü, eskisinden bile daha öfkeli bir halde üstüme gelmeye başladı. Büyüleyici kıza baktım, bana bakıp sinsice gülüyordu. O an anladım ki bu kız aslında yakalamaya çalıştığımız kızdı! Yani cadı kızdı! Koca oğlan belimden kavrayıp havaya kaldırdı beni. Kemiklerim sarsılırken cadıya baktım. Az önceki güzelliğinden eser yoktu ve gerçekten ürkütücü görünüyordu. Tıpkı kurbanlarının kanını emmeye hazırlanan bir cadı gibi...
    ···
  7. 7.
    +2
    Sirk alanına giriş yaptığımda etrafın sessiz olduğunu görünce içimdeki huzursuzluk arttı. Aradığım adamın -yani siyah kukuletalı adamın- gösterilerin yapıldığı çadırda bulunduğunu düşünüyordum. Bahsettiğim çadıra ilerlerken demir ve kalın çubuklardan yapılma kafeslerin üç tanesinin dolu olduğunu gördüm. iki tanesinde aslan, bir tanesinde fil vardı. Hayvanlar yorgun ve hüzünlü görünüyordu. Az sonra cadının bir zamanlar tutsak olduğu kafese takıldı gözlerim. Yüreğimdeki sızı arttı. Aşağı yukarı yarım dakika sonra hedefimdeki çadıra girince tuşlarının bazıları hariç tamamı siyah renkten oluşan içimdeki huzursuzluğu körükleyen piyanonun yanında siyah kukuletalı ve büyücü kıyafetine benzer, keçi tüyünden yapılma kıyafeti olan bir adam ile cadıyı kurtarmaya çalışırken bayılttığım adam vardı. Kısık sesle bir şeyler konuşuyorlardı. Birkaç saniye sonra bana baktılar. Sağ elimdeki gümüş zincirimi sıkıca tutup yanlarına doğru hızla yürümeye başladım. Yanlarına yaklaştıkça siyah kukuletalı adamın yüzü belirginleşmeye başladı. "Ne işin var burada evlat?" dedi siyah kukuletalı adam. Epey gelişmiş kaslarıyla alevli gösteri yapan adam da dikkatle beni izliyordu. Önlerinde durmama az kala cesaretimi toplayıp kararlı bir tavırla "Yardımınıza ihtiyacım var." dedim. "Hangi konuda evlat?" dedi siyah kukuletalı adam. "Cadıyı yakalama konusunda." dedim. "Demek o ahmak sendin!" dedi siyah kukuletalı adam. "Maalesef." dedim önlerine geldiğimde ve sözlerime devam ettim. "Cadı benimle oynadı. Ona çok büyük bir iyilik yapmama rağmen bana ihanet etti. Cadı olduğunu benden gizledi ve geceleyin yengemi büyüleyerek abimi öldürttü! Onu nerede bulabileceğimi biliyorum ve kendime güveniyorum. Ama bu işi tek başıma halledemem." dedim siyah kukuletalı adamın yüzüne bakarken. Konuşmalarım bitince siyah kukuletalı adamın ne erkeğe ne de kadına benzediğini fark ettim, şaşkınlığımı gizledim. O esnada epey gelişmiş kaslara sahip olan adam yumruğunu havaya kaldırdı. "Dur!" dedi siyah kukuletalı adam ve hemen sonra "Seni sevdim evlat. Ama eğer cadıyı yakalayıp bana getirmeyi başaramazsan tüm sevdiklerini öldürürüm!" dedi kaşlarını çatarak. "Anladım." dedim siyah kukuletalı adamın gözlerine bakarak. Gözlerinden bir cellatı andırdığını fark edince içim ürperdi. Belki de gerçekten cellattı...
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +2
    Kasabada ilerlerken büyücü kızı nerede bulabileceğimi düşünüyordum. Demirci Bane'nin dükkanına yaklaşınca aklıma büyücü kızı nerede bulabileceğim geldi. Tabi ki de bataklıkta! Bu fikrin aklıma gelmesine gerçekten sevindim. Çünkü, kasabanın sekiz kilometre ötesinde kocaman bir orman vardı. Oraya daha önce gitmemiştim. Ama orada bataklık olduğunu duymuştum. Hatta haftalar önce üç arkadaş ormandaki bataklığı görmeye gitmişler. Birisi bataklıkta boğulmuş. Eminim kendisi ve sevdikleri pişmanlıktan dolayı hüzünlerinin esiri olmuştur... Bane'nin sıcak, küçük ve göz dolduran dükkanına girince "Merhaba Bane!" dedim. "Merhaba Steve! Seni gördüğüme sevindim!" dedi ocaktaki kızgın demiri döverken. Olanları anlattım. Sözlerim bitince başını eğdi ve iki yana salladı. "Korkarım ki bir cadıyı serbest bırakmışsın Steve!" dedi başını kaldırırken. "Hayır! Bu olamaz!" dedim şaşkın ve öfkeli bir halde. "Peşine düşmekten vazgeç. Seni de kaybetmek istemiyorum!" dedi endişeli bir halde. Bane babamı çok severdi, ben de öyle... "Asla vazgeçmeyeceğim! O cadı bozuntusu kıza hak ettiği cezayı vereceğim!" dedim. Dükkanda işime yarar, kullanmaktan haz duyacağım bir silah ararken çelikten yapılma, gümüş renkte bir zincir çarptı gözlerime. "Bu işimi görür!" dedim gözlerime çarpan zinciri işaret ederek. "Onun yerine kılıç veya daha keskin bir şey vereyim." dedi Bane ocaktı demiri sıkıntıyla döverken. "Gerek yok. Yanımda bir bıçak var. Hem bilirsin. Atış konusunda gayet iyiyimdir." dedim gülümseyerek. Bane'i ve kendimi rahatlamaya çalışıyordum. "Cadılar ineklere benzemez. Eğer ıskalarsan ölürsün!" dedi Bane ocaktaki demire çok sert vurarak. Bane'nin yanına gittim. Omzuna bir tane yumruk atıp "Hadi ama dostum, rahatla biraz. Söz veriyorum zinciri geri getireceğim!" dedim. "Zincir umurumda değil. Sen gel yeter dostum!" dedi yüzüme üzgün bir halde bakarak. "Geldiğimde pastırmalı omlet yapacağına söz ver." dedim gülümseyerek. "Seninle gelmeme izin verirsen istediğin kadar pastırmalı omlet yaparım." dedi Bane. "Bu kişisel bir mevzu. O yüzden benimle gelemezsin. Kusura bakma dostum!" dedim. Israr etti, reddettim. "Hoşça kal!" diyip dükkandan ayrıldım. Sirke doğru hızlı adımlarla yürümeye başladıktan birkaç saniye sonra zincirin kolum büyüklüğündeki tutma kısmından tutup halka oluşturan kısmını iki kez salladım. Gümüş renkteki çelik zincir gerçekten çok hoşuma gitti. Ayrıca çok havalı gözüküyordum...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +2
    Kendimi toparlayınca "Adın ne?" dedim gülümseyerek. "Adım Bella. Seninki ne?" dedi bana dönerek. "Memnun oldum Bella. Benim adım da Steve." dedim. "Ben de memnun oldum." dedi yüzünü gökyüzündeki yıldızlara çevirerek. "Neden seni o kafese hapsetmişlerdi?" dedim. "Beni kullanarak çantalarını paralarla dolduracaklardı da ondan." dedi kızcağız üzgün halde başını sallayarak. "Üzülme. Artık benimlesin. Sana zarar vermelerine izin vermem." dedim kararlı ve biraz hüzünlü bir halde. "Teşekkür ederim." dedi yüzündeki hüzün ve korku dağılırken. "Yalnız bir şeyi hâlâ merak ediyorum. Hangi yeteneğe sahipsin?" dedim kızcağızın yüzüne dikkatle bakarak. "Ben aslında bir büyücüyüm." dedi gözlerini gözlerime dikerek. "Ne?!" dedim. Gerçekten şaşırmıştım. "Doğru duydun." dedi bakışlarını benden kaçırarak ve konuşmasına devam etti. "Annem, halam ve teyzemler çocukluğumdan beri bu işlerle uğraşıyor. Dolayısıyla ben de bu işlerde gayet becerikliyim. Yaklaşık iki hafta önce ormandaki evimizin yakınında bulunan bataklığa gittim. Bataklığın kenarında oturmuş, bataklığı izliyor ve geçmişimi düşünüyordum. Kısa bir süre sonra siyah kukuletalı, cellatı andıran bir adam ile çadırda bayılttığın adam geldi yanıma. Beni yakalayıp evimden, ailemden, sevdiklerimden çok uzak bir yere zütürdüler. Günlerce esir olarak yanlarında kaldım. Gerisini anlatmama gerek yok sanırım." dedikten sonra ağlamaya başladı büyücü kız. Gözlerinden süzülen acı yaşları silmeye başladıktan birkaç saniye sonra "Ağlama lütfen. Söz veriyorum, seni evine geri zütüreceğim. Kalkalım artık. Evdekiler beni merak etmesin. Yarın bir ara yola çıkarız. Koşma yarışına var mısın?" dedim gülümseyerek. Büyücü kız da bana gülümsedi. Sonra ayağa kalktık. Yüzümüzü okşayan soğuk rüzgar ile yüzümüzü okşayıp saçlarımızı dalgalandıran soğuk rüzgarın çıkarttığı ıslıklar eşliğinde tepeden aşağıya koşmaya başladık...
    ···
  10. 10.
    +2
    Bedenlerimizi ürperten rüzgarın eşliğinde dakikalarca koştuk, çok kısa bir süre dinlendik. Sonra yine dakikalarca koştuk, yine çok kısa bir süre dinlendik. Üçüncü molamızda biraz daha fazla dinlendik. Uzun bir süre daha koştuktan sonra kendimi çok yorgun hissettim ve durakladım. Ben durunca kızcağız da durdu. "Şu ağacın kenarında biraz oturalım istersen." dedim kalbim dışarıya fırlayacakmış gibi çarpar haldeyken. Söylediklerimi başını sallayarak onayladı, kendisi pek yorgun görünmüyordu. Yapraklarının çoğu dökülmüş, birkaç tane dalı kırılmış, yıllara meydan okuyan, kalın gövdeli ağacın dibinde oturduk. Bu ağaç tepedeki tek ağaçtı. Daha önce bu ağacın yanında bu ağaca benzeyen, yaprakları daha yeşil olan bir ağaç vardı. Ama geçen kış başına gelenlere dayanamadı. Paramparça oldu ve kar kalktıktan sonra kasabadaki doğa görevlileri yük kamyonu ile buraya gelip ağacın yürek burkan kalıntılarını kaldırdılar. Yürek burkan dedim. Evet, çünkü bu ağaç bana huzur veriyordu. Tıpkı babam gibi...
    ···
  11. 11.
    +2
    Küçük çadırların arasından yürümeye başladım. Az sonra demir ve kalın çubuklardan yapılmış kafeslerden birinde uzun ve siyah saçları toz içinde, üzerinde eski püskü kıyafetler bulunan, rengi solmuş elleri ile iki tane demir çubuğa tutunmuş, umutsuz ve üzgün vaziyette etrafı izleyen bir kız duruyordu. Beni görünce "Yardım et! Lütfen kurtar beni buradan!" dedi zavallı kız. Kafesin metal bir kilit ile daha da güvence altına alındığını görünce "Anahtarın nerede olduğunu biliyor musun?" dedim biraz hüzünlü bir halde. "Evet! Biliyorum! Şu çadırda!" dedi sol üst çaprazımdaki küçük çadırı göstererek. "Tamam." dedim ve o çadıra doğru koştum. içerisi neredeyse tamamen karanlık olduğundan anahtarı bulmam biraz uzun sürdü. Birkaç saniye sonra çadıra birisinin yaklaştığını duydum. "Gösteri yapmaya hazır mısın güzelim?" dedi kalın sesli bir erkek. Daha sonra anahtarı bulduğum çadıra doğru yakınlaşan ayak sesleri ile sinsi bir kahkaha sesi duydum. Hemen sonra da kurtarmaya çalıştığım kızın ağlama seslerini...
    ···
  12. 12.
    +2
    Sirk alanına epey yaklaşınca kırmızı-beyaz renkteki küçük çadırları gördüm. Sirk alanının girişindeki küçük çadırların biraz ilerisinde mavi ve siyah renkten oluşan, gerçekten özenerek inşa edilmiş, etrafı aydınlatan, kocaman bir çadır vardı. Küçük çadırların etrafında demir ve kalın çubuklardan yapılmış, içlerinde herhangi bir varlık bulunmayan dört tane kafes vardı. Sirkten alkışlama sesleri geldiğini duymaya başladım. Anladım ki sirkteki gösteriler çoktan başlamıştı. Adımları hızlandırdım, kısa bir süre sonra sirkin içine girdim. içerisi on sekiz tane boş koltuğun dışında tıklım tıklım görünüyordu. Boş bir koltuğa oturdum ve sirkteki gösterileri izlemeye başladım. iri yarı bir adam aslanları ateşli halkaların üstünden atlatıyordu. Birkaç dakika sonra göz alıcı bedenleriyle akrobatik hareketler sergilemeye başlayan kızlar çıktı gösteriye. Daha sonra ürpertici kılığa bürünmüş birileri, piyano çalan bir adamın eşliğinde dans etmeye başladı. Çok iyi dans ediyorlardı ama içimdeki ürpertinin artmasına engel olamıyordum. Kasvetli iki tane daha gösteri izledikten sonra çok bunaldım. Kendimi dışarıya attım...
    ···
  13. 13.
    +1
    Geceleyin saat dört civarı yola çıktım. Hava çok karanlık olduğundan etrafı zor görüyordum. Gökte duran dolunay olmasa herhalde etrafı hiç göremezdim. Kasvetli tepeye varınca bana huzur veren ağaca baktım. Kısa bir süre babamı ve cadıyı düşündüm. Hüzünlendim ve gümüş zincirimi sağ bileğime dolayıp yoluma devam ettim. Hava epey soğuktu ve rüzgar şiddetli esiyordu. Kapüşonumu daralttıktan sonra koşmaya başladım. Koşarken ara sıra atış antremanı yaptım. Doğa unsurlarına rağmen yaptığım antremanlardan çok haz aldım. Sirk alanına yaklaşınca koşmayı bıraktım, yürümeye başladım. Neredeyse soğuktan donmuş bir halde sirk alanına vardım. Havaya baktığımda güneşin doğmasına az vakit kaldığını -yani sirke zamanında geldiğimi- fark ettim. Hedefimdeki çadıra doğru yürürken gördüklerime inanamadım! Hem küçük çadırların önünde hem de demir ve kalın çubuklardan yapılmış kafeslerin önünde kanlı cesetler vardı. Hedefimdeki çadıra yavaşça ilerlerken kanlı cesetlere dikkatlice baktım. Cesetlerin tümü sirkte çalışanlara aitti. Ama bir tane kişinin cesedi ekgibti! Siyah kukuletalı adamınki! Hızlı adımlarla hedefimdeki çadıra doğru yürüdüm...
    ···
  14. 14.
    +1
    içeriye girdiğimde siyah kukuletalı adam, bana uzak taraftaki izleyici koltuklarının birinde oturmuş kitap okuyordu. Beni görünce elindeki kitabı az ilerideki piyanonun üstüne bıraktı. Bana dönüp "Başaramayacağınızı tahmin etmeliydim." dedi öfkeli bir sesle. Birkaç saniye daha siyah kukuletalı adama doğru yürüdükten sonra durakladım ve "Addıbının yerine sen gelseydin cadıyı çoktan yakalamıştık." dedim kendimden emin bir tavırla. "O kahrolasıca cadıyı alevli çukura kapatacağım!" dedi kibir dolu bir sesle ve hemen sonra "Yarın şafak sökmeden burada ol evlat!" dedi. Korktuğumu gizlemeye çalışarak "Olurum." dedikten sonra kasvetli çadırdan ayrıldım. Çadırdan uzaklaşırken etrafta kafesinde uyuyan aslandan ve üzgün duran filden başka varlık göremedim. Sirk alanından ayrılırken biraz ötedeki yaprakları sararmış ağaçların üstünden güvercinlerin uçuştuğunu gördüm. Bir süre onları izledim. Sonra eve doğru yürümeye başladım. Serin rüzgarların eşliğinde çıplaklaşmış ağaçların bulunduğu yolda yürürken aniden bir şey üstüme atladı. Sırtım yere gelince elimdeki gümüş zincir de yere düştü. Kafamı kaldırdığımda bana saldıran varlığın cadı olduğunu gördüm ve bedenimdeki korku arttı. Biraz soluk yeşil renkteki uzun dilini suratımın etrafında sallarken siyah pençelerini havaya kaldırdı. "Benden hiç hoşlanmadın mı?" dedim gözlerim dolmuş halde. Havaya kaldırdığı pençelerini hızlıca yüzüme doğru indirirken tepki vermedim. Pençeleri yüzüme epey yaklaştığı anda bedenimdeki korkuyu körükleyen pençelerini yavaşlattı. Yüzümün kanamasına sebep olmayacak biçimde pençelerini yüzüme dayadı ve kızıl renkteki gözlerini kahverengi renkteki nemli gözlerime dikti. "Sen aslında kötü birisi değilsin. Buna eminim." dedim gözlerine bakarak. Sulanmış dilini yerine zütürdükten sonra "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" dedi. "Zinciri ıskaladığım zaman dönüp bana saldırmadın. Ayrıca eğer isteseydin o gece abim yerine hepimizi öldürebilirdin." dedim. Birkaç saniye sonra kızıl renkteki gözlerinden kanlı yaşlar süzülmeye başladı. "Aylar önce bir savaşçıya aşık oldum. Duygularımla oynayıp hava almayan, ışık görmeyen bir çukura kapattı beni. Kısa sürede hapsedildiğim çukurdan kurtuldum. ilk kurbanım duygularımla oynayan savaşçı oldu. O günden sonra erkekleri öldürmeye hatta öldürtmeye başladım." dedi acıklı bir halde. Gözlerine birkaç saniye daha baktıktan sonra cadının mor dudaklarına yapıştım. Ellerimi cadının yüzüne getirip kanlı gözyaşlarını silmeye başladım. Cadı da bana karşılık vermeye başladı. Az sonra cadı, cadıyı ilk gördüğüm zamandaki haline büründü. Tabi bu sefer uzun ve siyah saçları tozlu değil ıslaktı. Bir süre daha öpüştükten sonra dudaklarımızı birbirimizden ayırdık. Cadı üstümden kalkınca ben de ayağa kalktım. "Yarın bataklıkta buluşalım. Senden hoşlanıyorum Steve." dedi utangaç bir gülümseyle. "Tamam Bella. Ben de senden hoşlanıyorum." dedim mutlu bir halde. Az sonra cadı ortadan kayboldu. Çiftliğe doğru yürümeye başladım. Yürürken abime olanları, cadıdan hoşlandığımı ve siyah kukuletalı adama neler diyeceğimi düşündüm. Tahtadan yapılma kapının önünde durunca kararsız olduğumun farkına vardım ve kendimi huzursuz hissettim. Ya cadıyı yakalayıp abimin intikdıbını alacaktım ya da cadı ile sevgili olacaktım. Cadı ile sevgili olmaya karar verirsem siyah kukuletalı adamı öldürmeye de karar vermeliydim...
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +1
    Var gücümü kullanarak sol cebimdeki kanlı bıçağı çıkarttım ve koca oğlanın boynuna sapladım. Taze kanla kaplanan bıçağı koca oğlanın boynuna üç defa daha sapladıktan sonra koca oğlanın belime uyguladığı kuvvet azaldı. Az sonra kollarından kurtulup yere indim. Koca oğlan boynunu tutarak yavaşça yere yığıldı. Cadı kurtulduğumu görünce kaçmaya başladı. Doğruldum, kanlı bıçağı tekrar cebime sakladım ve cadının peşine düştüm. Belim biraz acıdığından dolayı cadı kadar hızlı koşamıyordum. Dikkat ettim de zaten cadı kadar hızlı koşamazdım... Gümüş zincirimi havada iki kez salladıktan sonra cadıya fırlattım. Maalesef ıskaladım! Birkaç saniye sonra cadı ortadan kayboldu. Açıkcası cadının ortadan kaybolmasına çok sevindim. Cadının biraz küçük ve tuhaf ayak izlerinin bulunduğu ıslak toprağın üstündeki gümüş zincirimi elime aldıktan sonra hızlı adımlarla sirke gitmek üzere yola koyuldum. Yol boyunca her an temkinli oldum ve tüylerimin diken diken olmasına sebep olan doğa unsurlarına aldırış etmedim. Sirk alanına epey yaklaşınca kısa bir süre soluklandım. Annemleri düşündüm. Abimin cenazesine katılmadığım için kendimi suçlu hissettim. Evet, abimin cenaze törenine katılmadım. Çünkü, bir an önce cadıyı yakalamak istiyordum. Derin bir iç geçirip sirke doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Sirk alanına girdikten kısa bir süre sonra kafesinin içinde uyuyan bir aslan gördüm. Karşısındaki kafese baktığımda diğer aslanı göremedim. Az sonra kafesteki üzgün file yem veren iki tane akrobat kız gördüm. Yanlarından geçtikten birkaç saniye sonra beni süzdüklerini hissettim. Başımı arkama çevirip yürümeye devam ettim. Bana şaşkın ve hüzünlü bir halde baktıklarını gördüm. Şaşırdım ve bedenimde huzursuzluk oluştu. Başımı öne döndürüp hızlı adımlarla hedefimdeki çadıra doğru yürümeye devam ettim...
    ···
  16. 16.
    +1
    Cadıyı yakaladığım çadıra girince hüsrana uğradım! Aşağı yukarı iki gün önce cadıyı kurtarmak için aradığım anahtarın bulunduğu küçük çadıra koşarak gittim. Ahşaptan yapılmış büyük dolabı açtım. Kısa bir süre sonra dolabın birinci rafındaki iki taraflı baltayı aldım. Sirkin güneyine doğru koşmaya başladım. Kocaman çadırın yanından hızlıca geçerken havaya baktım. Güneş çok az gözüküyordu ve bulutlar giderek sıklaşıyordu. Az sonra gümüş zincirime dolanmış ve baygın halde yerde yatan cadıyı ve arkası bana dönük halde duran, boynundan kanlar süzülen siyah kukuletalı adamı gördüm. Birkaç saniye sonra siyah kukuletalı adam bana doğru döndü ve arkasındaki boşluktan alevler yükselmeye başladı. Siyah kukuletalı adamın biraz ötesinde durdum ve "Sana inanmıştım!" dedim. "O bunu hak etti evlat. Sen de biliyorsun." dedi. "Hayır, hak etmedi!" dedim ve elimdeki baltayı siyah kukuletalı adama fırlattım. Fırlattığım balta siyah kukuletalı, büyücü kılıklı, cellatı andıran adamın göğüs boşluğuna saplandı ve acı içinde bağırarak kendi kazdığı kuyuya düştü. Cadıyı kucakladım ve çiftliğe doğru yola koyuldum. Biraz sonra yağmur yağmaya başladı. Huzur verici yağmur damlalarının ve yüzümü okşayan serin rüzgarın eşliğinde uzun bir süre yürüdükten sonra yaprakları sararmış, ikisi çürümüş altı tane dalı olan, kocaman bir ağacın kenarında kısa bir süre soluklanıp çiseleyen rahatlatıcı yağmuru ve serin rüzgarın sallandırdığı yaprakları izledim. Daha sonra cadıyı omzuma alıp koşmaya başladım. Babam öldüğünden beri kendimi hiç bu kadar mutlu hissetmemiştim...
    ···
  17. 17.
    +1
    Abimlerin odasına girer girmez ışığı açtım. Gördüklerime inanamadım! Yengemin titreyen ellerinin birinde kanlı bir bıçak vardı ve yengem çok acıklı bir halde ağlıyordu. Abim ise vücutu kanlara boğulmuş bir halde yatağında yatıyordu. O esnada annem de girdi içeriye. Yürek burkan ve şüphe uyandıran manzarayı görünce tiz bir çığlık attı. Birkaç saniye sonra abimin yanına gitti annem. "Gary! Oğlum! Garryyy! Neler olmuş burada böyle?! Aman Tanrım!" dedi annem gözlerinden yaşlar süzülürken. Yengem ise dehşete kapılmış bir halde ara sıra abime, ara sıra elindeki kanlı bıçağa bakıyordu. "Ben yapmadım! Yemin ederim! Ben yapmadım!" dedi yengem elindeki kanlı bıçağı yere fırlatarak. Yengemin yanına gittim. "Sakin ol Kate. Neler oldu, anlat bana." dedim sırtını okşayarak. Konuşmadı, titreye titreye ağlamaya devam ediyordu. Yengemin yumuşacık bileklerinden tuttum, hüzne ve korkuya boğulmuş bedenini kendime çevirdim. "Sakin ol! Kendine gel! Kendine gel Kate!" dedim. Ama gayretlerim işe yaramadı. Yengemin bileklerini bıraktım. Yüzünden tuttum iki elimle. "Bana bak Kate! Gözlerime bak! Neler oldu, her şeyi anlat bana!" dedim. Annem ise acıklı bir halde bizi izliyordu. "Mutfağa su içmeye inmiştim. Bardağıma su doldururken bir kız silüetinin mutfak girişinde durduğunu gördüm. Işığı açmadığımdan dolayı kız silüetini zar zor görüyordum. Seslendim, cevap vermedi. Sonra elleriyle hareketler yapıp bir şeyler söylemeye başladı ve gitgide bana yaklaştı. Çok korkmuştum. Bağırmak üzereyken boynumu yalayıp kulağıma bir şeyler fısıldadı. Birkaç saniye sonra kendimi kaybettim. Kendime geldiğimde neredeyse aklımı yitirmeme sebep olan bu acı dolu manzara ile karşılaştım." dedi Kate elleriyle yüzündeki ellerimi tutarak. "Tamam. Geçti artık. Sakin ol! Lütfen sakin ol Kate!" dedim ellerimle yüzünü okşayarak. "O kızın kötü birisi olduğunu tahmin etmiştim!" dedi annem hüzün ve öfke dolu sesiyle. Kate'nin yüzünü okşamayı bırakıp sağ elimi sol avucumun içine bastırdım. "Beni kandırdığına pişman olacaksın!" dedim ve hızlıca evden çıktım. Çiftliğin etrafında büyücü kızı aradım, bulamadım. Sonra kasabaya doğru koşmaya başladım. Birkaç dakika sonra dalları sallanan, çıplaklaşmış ve ürkütücü ağaçların ortasına gelince içimdeki ürperti arttı. Tüylerim diken diken oldu. Daha fazla ilerlemekten vazgeçtim, koşarak çiftliğe geri döndüm...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +1
    Ahşaptan yapılmış büyük dolabı gözüme kestirdim, oraya saklanmayı düşündüm. Dolabı açtığımda dolabın rafları olduğunu ve raflarının birtakım eşyalarla dolu olduğunu görünce biraz hüsrana uğradım. Dolabın ikinci rafında beyzbol sopası ile beyzbol topu bulunduğunu görünce hüsranım yerini sevince bıraktı. Diğer raflarda ise kesme ve çalgı aletleri bulunduğunu görünce hayrete düştüm. Birkaç saniye sonra beyzbol sopasını hızlıca alıp dolabın beni kolayca ele vermeyecek tarafına dayandım. içeriye epey gelişmiş kaslara sahip yaptığı alevli gösteriyle bedenimdeki korkuyu arttıran adam girdi. Anahtarı aradı, bulamadı. Sonra yere çömeldi ve yerdeki çantayı açıp kurcalamaya başladı. Aradığım fırsatı bulunca saklandığımdan yerden usulca çıktım. Az sonra bayılacağından haberi olmayan adama sessizce yaklaşıp beyzbol sopası ile alnının sağ tarafına acımasızca bir vuruş yaptım. Hemen sonra bedenimdeki korkunun ve heyecanın artmasına sebep olan adam yere yığıldı. Beyzbol sopasını yere fırlatıp koşmaya başladım. Birkaç saniye sonra kurtarmak için çaba gösterdiğim kızın bulunduğu kafesin önüne geldim. Beni ve elimdeki gümüş renkteki anahtarı görünce sevindi. Heyecanlı ve biraz endişeli olduğumdan başta elim ayağıma karıştı. Sonra metal anahtarı, metal kilide sokup döndürmeyi başardım. iki kez daha döndürdükten sonra kapı açıldı. Ben de çok mutlu oldum, kurtardığım kız da çok mutlu oldu...
    ···
  19. 19.
    0
    Rezerved
    ···
  20. 20.
    0
    Bi gibtirim gidin aml
    ···