-
26.
-1ertesi gün günlerden cumartesiydi.o gün herhangi bir işim de yoktu. öğleden sonra saat 2.00 ye doğru i̇pek beni aradı. beklediği paketler gelmiş, kargo şirketinin şubesine gidiyormuş. hemen hazırlandım ve o şubeye gittim. oraya vardığımda i̇pek paketleri teslim almış beni bekliyordu.bir büyük sayılabilecek kutu, birkaç tane de çanta vardı. aramızda yardımlaşarak eşyaları yüklendik.ben bir taksi çevirmek istedim,i̇pek yine mani oldu. taksi parasını verebileceğimi söyledim ama bütün ısrarlarıma rağmen kabul etmedi.eh,bizde bir dolmuşa bindik. paketler küçük gibi görünmesine rağmen bayağı ağırdı.eve vardığımızda ikimizde bayağı yorulmuştuk. kızın evine çıktık.i̇pek:Tümünü Göster
-çok sağol mahmutçuğum. sanada çok zahmet oldu ama sen olmasaydın hayatta taşıyamazdım herhalde. hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum.
-lafını bile etmeye değmez i̇pekçiğim.ben ne yaptım ki?neyse ben gideyim artık.
-nereye yaa?i̇şin yoksa gel içeri oturalım biraz. sende yoruldun.bir çay demleyeyim içeriz beraber.
-şey… bilmem ki.
-gel hadi gel, çekinmene gerek yok.ben adam yemem korkma *
eh,davet edildiğin yere erinme, edilmediğin yere görünme demişler.i̇çeri girdim. güzel bir evi vardı.bir öğrenci evi için oldukça tertipli ve düzenliydi.i̇pek bu evde iki kızla beraber kalıyordu.ev arkadaşları da kendisi gibi çok iyi kızlardı.o gün evde kimse yoktu. salona geçtim, oturdum.i̇çeride bir koltuk takımı,bir-iki kanepe,bir masa,bir-iki halı,bir t.v. birde ayakla çalıştırılan bir dikiş makinesi vardı. etrafta kesilmiş kumaş parçaları, daha tamamlanmamış bir elbise vardı.az sonra i̇pek içeri girdi.o gün pandoranın kutusu açılmış ve ilk defa i̇pek’in ayaklarını görmüştüm.36-37 numara büyüklüğünde efsaneninki kadar düzgün şekilli, güzel ve bakımlı ayakları vardı. parmakları aynı onunki gibi birbirine orantılıydı. tırnakları ojesizdi ama doğal bir güzelliği vardı ayaklarının. üzerinde yine bir kot pantolon ve sade bir tişört vardı. zaten bu kızın doğal güzelliği bana çok çekici geliyordu.i̇pek yanıma oturdu.
-nasıl evimizi beğendin mi?
-hı hı oldukça güzel ve geniş.bir bekar evi için oldukça tertipli, düzenli.i̇htiyacınızı karşılayacak her türlü eşya da var. üstelik kaloriferli de.daha ne istenir ki?
-evet, kışın sobayla falan uğraşamam.o yüzden kaloriferli istedik.
-şu makine kimin?
-benim, bende bir elbise dikiyordum.i̇zin verirsen biraz çalışayım,hem de konuşuruz. elbiseyi yarına yetiştirmem lazımda.
-tabi tabi işine bak sen.hmm böyle marifetlerinin olduğunu bilmiyordum *
-liseyi kız meslek lisesinde, terzilik bölümünde okumuştum. şimdi iyi işime yarıyor. arkadaşlardan,komşulardan isteyenlere bir şeyler dikiyorum.bu sayede 3-5 kuruş kazanıyorum. ayrıca diktiğim elbiselerde bayağı beğeniliyor.
-ne güzel yaa. böylece harçlığın çıkıyor.
makinenin başına geçip çalışmaya başladı. benimde beklediğimde buydu. gözlerim aynen ayaklarına kilitlenmişti.o güzel ayaklar makinenin pedalını salladıkça benim gözlerim bayram ediyordu. makinenin pedalı dikdörtgen biçiminde olup, kısa kenarlarından makineye bağlanmıştı.bir tahterevalliyi andırıyordu.bir tarafı biraz uzun bir tahterevalli.i̇pek iki ayağını da bu tahterevallinin ortasına koymuştu. parmaklar yukarıda-topuklar aşağıda, parmaklar aşağıda-topuklar yukarıda.bu bir periyot saniyede en az beş kere tekrarlanıyordu. pedal hemen yan tarafındaki büyük bir kasnağa bir mille bağlıydı. pedalın bu hareketi büyük kasnağı döndürüyordu. büyük kasnakta bir kayışla biraz yukarısındaki küçük kasnağı çeviriyordu. böylece küçük kasnak asıl dikiş işlemini yapan mekanizmayı harekete geçiriyordu.i̇pek ilk önce yavaştan çalıştırmaya başlıyordu, daha sonra yapacağı dikişin uzunluğuna göre hızlanıyordu. bacakları makine çalıştıkça aşağı yukarı doğru hareket ediyordu. ayaklarına çaktırmadan bakmaya çalışıyordum ama her defasında gözlerim yakalanıyordu.i̇pek bir ara yan gözlerle bana bakarak gülümsedi.
-hayırdır,hep ayaklarıma bakıyorsun.
-şey ayaklarınla makineyi çalıştırışın dikkatimi çekti de,biraz yorucu olmalı.
-yok pek yorucu değil,ben alıştım artık. baksana istersen ayaklarımın üzerine yatabilirsin.
birden afalladım kaldım. kulaklarıma inanamıyordum. önce şaka yaptığını sandım, biraz güldüm.i̇pek:
-çok ciddiyim ben. hadi gel, ayaklarıma yat da sallayayım seni.
-i̇yi de beni orada taşıyabilecek misin?
-makinenin önüne uzan, altına şu yastığı koy, göğsünün hizasında olsun. başını da ayaklarımın üzerine koy. böylelikle sadece başının ağırlığını taşımış olurum. benim ayaklarım kuvvetlidir, taşırım.
birden çok heyecanlanmıştım. çekinerek yaklaştım, gösterdiği yastığı aldım. dediği gibi uzandım ve yastığı altıma koydum. başımı da ayaklarının üzerine koydum. hemen makineyi çalıştırdı. olamaz!.. böyle harika bir şey olamazdı.o eşsiz ayaklar üzerinde yukarı-aşağı doğru sallanıyordum. gerçekten de hiç zorlanmadan sallıyordu. ayak tepeciklerine yanağımı koymuştum. gördüğüm tek şey o harika ayakları, makinenin ızgara demirini andıran pedalı ve dönen kasnağıydı. genellikle orta hızda çalıştırıyordu. bazen de öyle bir hızlanıyordu ki gözlerim cisimleri takip edemiyordu.i̇pek:
-nasıl, hoşuna gidiyor mu?
-harikasın i̇pek.ne kuvvetli ayakların varmış, hiç zorlanmıyorsun.şu andaki mutluluğumu anlatamam.
-zaten mutlu olacağını bildiğim için yaptım bunu. gerçi sen efsane ile daha fazlasını yaşamışsındır ama ben bu kadar yapabilirim, daha fazlasını bekleme.
-daha fazla ne bekleyebilirim ki? şu yaptığın bana yeterde artar bile.hem efsane ile ne yaşadığımı nerden biliyorsun ki?o da senin gibi benim arkadaşım.
-bilemem tabi.ama gördüğüm kadarı ile onunla bayağı bir samimisin. hatta geçen hafta sizi barda görmüşler, sarmaş dolaş dans ediyormuşsunuz.
-bak sen,kim söyledi bunları?
-sınıfımızda bir-iki ayaklı gazete var, onlar söylediler.bir görmelisin bizim bölümde biriyle ilgili bir şey öğrensinler, hemen dakikasında herkese yetiştiriyorlar. sanki onlara soran varmış gibi,bir görsen öyle heyecanla anlatıyorlar ki,sanki marifet yapıyorlar.
-eyvah, desene efsane ile adım çıkacak. tamam yandık artık.
-korkma bir şey olmaz. efsane ile görünen bir sen değilsin ki.senden önce başkalarıyla da görmüşler onu. çoğu da bizim bölümdenmiş. kızın samimi olmadığı erkek yok anlayacağın.
-hıh, hiç şaşırmadım.
i̇pek hem konuşuyor hem de beni sallıyordu. ayakları üzerinde sallandıkça zevkin doruklarına çıkıyordum.bir ara durakladı.
-mahmut beni yanlış anlama sakın, özel hayatına karışmak gibi bir amacım olamaz. bence efsane ile ilişkilerine dikkat et.gerçi bu kızla samimi değilim.onu yakından tanımıyorum ama gördüğüm kadarı ile bu kız pek tekin değil. evet dikkat çekecek kadar güzel bir kız ama güzelliğini kötü yönde kullanıyor. erkekleri parmağına takıp kukla gibi oynatmayı seviyor. sende tanıdığım kadarıyla çok iyi bir insansın. senin üzülmeni istemiyorum, onun için söylüyorum bunları. onunla hiç konuşma demiyorum, demeye de hakkım yok zaten. onunla arkadaşlık et ama dikkatli ol,kendini kaptırma.
hayda!… şimdi bu kızın söylediklerini ne yöne çekmeli? i̇ki ihtimal vardır.ya beni ondan kıskanıyor yada gerçekten benim iyiliğimi düşünüyor. çünkü benim efsane’de gördüklerimin aynısını söylüyordu.bu kıza hayranlığım gün geçtikçe artmaya başlıyordu.ne olursa olsun kibarlığından ve mütevazılığından hiç taviz vermiyordu. nedendir bilmiyorum, gönlüm birinci ihtimalin ağır basmasını istiyordu.onu denemek için mevzuyu biraz uzatmak istedim.
-hmm peki nerden biliyorsun, hadi sandığın gibi biri değilse?
-bilmiyorum dedim ya.sen eminim onu benden iyi tanıyorsundur.ben gördüklerime dayanarak söylüyorum bunları.i̇nşallah ben yanılıyorumdur ama sen dikkatli ol yinede, senin üzülmeni, harap olmanı istemem.
anlamlı bir şekilde gülümsedim. bayılıyordum bu kızın hanımefendiliğine yaa. şimdi onun yerinde başkası olsaydı ana avrat düz gitmişti herhalde. belli ki arkadan konuşmayı sevmiyordu ama aklı sıra beni korumak için konuşma ihtiyacı hissetmişti besbelli. ayaklarından başımı kaldırarak biraz doğruldum.
-i̇pekçiğim sen beni bu hayata yeni başlamış toy biri sandın galiba.o senin gördüklerini ben zaten görüyorum. bende biliyorum o kıza güvenilmeyeceğini. daha dün barda gördüm onu. yanında tanımadığım bir iki herif vardı. daha birkaç gün önce de çarşıda başkasıyla gördüm. kızın ne yaptığı belli değil anlayacağın. aslında kötü birisi değil,onu da anlayabiliyorum.o da kendisi için doğru kişiyi arıyor ama bunu yanlış bir şekilde arıyor.ha bana gelince;evet yalan değil, onunla beraber oldum ama ben hiçbir şeye ön ayak olmadım. beni kendisi çağırdı.
-evet bunu görüyorum.sen diğerleri gibi yalakalık yapmıyorsun. baktı ki,seni biraz zorlu gördü,bu yüzden takmış sana.
-valla taksın veya takmasın hiç umurumda değil. dediğim gibi benim hiçbir talebim olmadı.o istedi bende beraber oldum. niye gitmeyeyim ki?sonuçta bende yalnız ve bekar bir erkeğim. merak etme ona aşık falan değilim, olmaya da hiç niyetim yok. -
27.
-1-hmm yalnız ve bekar ha * peki bir sevgilin olsaydı onun yanına yine gider miydin? açık yüreklilikle söyle ama.Tümünü Göster
-yoo o zaman işler değişir.bir sevgilim olursa ki,o kişi ciddi düşünebileceğim birisi olmalı, sonuna kadar ona sadık kalırım. efsane yada bir başkası, hatta dünyalar güzeli bir kız dahi olsun ve beni ısrarla çağırsın, hatta üste para versin yine gitmem. çünkü aldatılmanın acısını iyi bilirim.bu yüzden en nefret ettiğim şeydir aldatmak.
-peki o ciddi düşünebileceğin insanda ne gibi özellikler ararsın? gerçi bunu sormak benim haddime düşmez ya.
kıza sıcak bir şekilde gülümsedim. kız yine kibarlığını konuşturmuştu. başımı ayaklarının üzerine koydum.
-sana şu kadarını söyleyeyim, senin kadar iyi birisi olsun bana yeter.
i̇pek birden makineyi çalıştırdı.bir müddet hızlıca salladı beni. sözlerim çok hoşuna gitmişti sanırım. beş dakika kadar salladıktan sonra çayları getirmek için kalktı. bende kalkarak biraz boynumu dinlendirmek istedim. kanepeye oturdum.i̇pek çayları hazırlayarak geldi ve yanıma oturdu.o an onunla göz göze geldik. deniz mavisi gözleri ışıl ışıl parlıyor ve bana sevgiyle gülümsüyordu.i̇pek:
-seni tanıdığım için çok şanslıyım biliyor musun?ne kadar iyi bir insansın sen.
-i̇pekçiğim * teşekkür ederim o senin iyiliğin. sende şimdiye kadar tanıdığım en iyi insanlardan birisin. ayrıca kendini efsane ile kıyaslama. çünkü bence efsane’den daha güzelsin. doğal bir güzelliğin var senin. efsane’nin sürdüğü o kadar makyajı bana sür bende güzel olurum herhalde *
-ha ha ha * harikasın yaa. nerden buluyorsun bu esprileri?sen zaten güzel bir insansın, boya sürünmene ne gerek var?
doğrusu anlayamıyordum,ben ne demiştim de kız bu kadar neşelenmişti acaba? eh,bir süre onun neşesine ortak oldum.bir süre böyle neşeli bir sohbet yaptık. çaylarımızı içtikten sonra i̇pek tekrar makinenin başına oturdu.
-hadi gel, işim bitinceye kadar seni sallayacağım.bu sefer oturduğum sandalyenin altından geç. yastığı altına koymayı unutma. sırtüstü uzan ve başını pedala koy.
dediği gibi sandalyenin altından geçerek sırtüstü uzandım. ayaklarını biraz araladı. ayaklarının arasından geçerek başımı pedala koydum. başımı ayaklarının üzerine aldı ve dikişine devam etti.bu da çok hoş bir pozisyondu. ayakları üzerinde sallandıkça aşağı-yukarı doğru hareket eden bacaklarını görüyordum ve beni çok etkiliyordu.bir ara öyle hızlandı ki gözlerim hiçbir şeyi takip edemiyordu.
-dur yavaş biraz i̇pek. sende coştun yani *
i̇pek daha da hızlandı.
-sana ayaklarımın kuvvetli olduğunu söylemiştim. senin gibi harika bir insanı ayaklarımda sallıyorum, nasıl coşmam be mahmut? bizi dışarıdan görseler deli derler herhalde. çok ilginç bir şey bu yaptığımız.
-ha ha ha * kimin umurunda be i̇pek.i̇ki deli birbirini bulmuş,ben çok mutluyum burada, yapıştır *
i̇şini bitirinceye kadar beni salladı.bir saat sonra işini bitirmişti. makinenin başından kalktı ve kanepeye oturdu. bende kalktım ve yanına oturdum.
-ne oldu i̇pek? biraz yorulmuş gibisin.
-bu işi kolay mı sandın mahmut?i̇ki saattir ayak sallıyoruz burada. birde ayaklarımın üzerinde sen vardın.ama olsun her şeye değer bu mutluluk.
-demek seni de mutlu etti bu.sana ayak masajı yapayım mı, ister misin?
i̇pek kanepeye uzandı ve ayaklarını bana uzattı. tertemiz,pembe tabanları vardı. ayaklarına güzel bir masaj yaptım.bu onu oldukça rahatlatmıştı.i̇pek:
-çok sağol mahmutçuğum, bütün yorgunluğum gitti.i̇stersen ayaklarımı öpebilirsin.
ayaklarına öpücükler kondurmaya başladım.i̇ki ayağını da tabanlarından bileklerine kadar öptüm ve yaladım.i̇pek beni yere yatırarak ayaklarını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldı, daha sonra ayak başparmağını ağzıma soktu. harika tatları vardı ayaklarının.bir süre başparmağını emdim. daha sonra i̇pek bu kadar yeter diyerek beni kaldırdı. vakit akşama yaklaşmıştı.bir süre daha sohbet ettik. daha sonra müsaade alarak kalktım.i̇pek:
-yine beklerim mahmut, eğer dikiş işlerim olursa seni ararım, gelirsin tamam mı?
-tamam * ben her zaman hazırım.
deniz mavisi gözleri sevinçten parlıyordu. beni kapıya kadar uğurladı. asansöre binene dek arkamdan baktı. dışarı çıktığımda pencerelerine baktım.i̇pek pencereye çıkmış bana bakıyordu. bana el salladı, bende ona el salladım ve evime doğru yola koyuldum.
ulan bu deminden beridir içtiğim üçüncü sigara,ne oldu bana anlayamıyorum. kantinde oturmuş düşünüyordum. aklımda hep i̇pek vardı.o ışıl ışıl parlayan deniz mavisi gözleri, bukle bukle omuzlarına dökülmüş kıvırcık saçları,o samimi ve içten gülümseyişi, hanımefendiliği, mütevazı tavırları, eşsiz güzellikteki ayaklarıyla beni sallaması bir türlü aklımdan çıkmıyordu. herhalde aşk dedikleri bu olsa gerekti. bugün okulda onunla görüşmüş bir süre muhabbet etmiştik. onun yanındayken vaktin nasıl geçtiğini anlayamıyordum. onunla evindeki muhabbetimizden bu yana 3 gün geçmişti.ona duygularımı bir türlü açamamıştım.i̇çimdeki reddedilme korkusu beni yiyip bitiriyordu.ama onunla yaptığımız sohbetlerde bana gizliden benden hoşlandığını ima ediyordu sanki.kim bilir belki de ben kendi kendime gelin güvey oluyordum.bu düşüncelere dalmışken birden gelen bir sesle irkildim.
-hişt alooo…
-hı! ne nasıl…ha sen miydin efsane?
-hayırdır mahmut, arpacı kumrusu gibi ne düşünüyorsun?
-biraz dalmışım kusura bakma,gel otur.
-biraz mı?en az 50 ft derinlere inmişsin oğlum. çık biraz, yoksa vurgun yiyeceksin.bu ne hal, aşık mısın oğlum?
-ya az önce dersten çıktıkta, kafam şişti, belki ondandır.
-hmm dersler ha?
-dersler ya.bu sene öyle ağırlaştı ki altından kalkabilir miyim bilmiyorum.
-merak etme kalkarsın, ders dediğin nedir ki?ee seni barda pek göremiyorum.
-ben zaten çok sık gitmem ki bara. arada bir kafama eserse.sen her gün oradasın galiba.
-yok be,bende arada bir gidiyorum.
-hmm arada bir mi?geçtiğimiz cuma oradaydım. senide gördüm, yanında iki erkek bir de kız vardı.
-hadi yaa, gelseydin yanımıza.
-düşünmedim değil ama çok koyu muhabbetiniz vardı, sizi rahatsız etmek istemedim. zaten çıkıyordum,o esnada gördüm sizi.
-ya o kız benim ev arkadaşım, erkeklerde onun arkadaşları. beraber takılalım dediler, bizde çıktık bara gittik, öyle işte.
-hmm hadi bakalım öyle olsun.
-hayırdır, seni son günlerde hep i̇pek’le görüyorum. nedir,anlayalım?
-yok be,sandığın gibi değil. arkadaşız onunla.
-hmm emin misin?
-yok tarık’ım! sana yalan borcum mu var ya?
-tamam canım kızma, öyle diyorsan öyledir. yalnız onun sana pek arkadaş gözüyle baktığını sanmıyorum.
-ne demek istiyorsun sen?
-mahmut,i̇pek çok hoş bir kız. çok ta iyi bir insan. sınıfımızdaki en sessiz sakin insanlardan biri.bir şey söyleyeyim mi?ona asılanlar, teklif edenler oldu ama hiç birisine yüz vermedi. çevresine karşı biraz soğuk nedense. okul açıldığından beri hiç sevgilisi olmadı.ama sana olan bakışlarına dikkat ettim, çok farklı bakıyor sana. senin yanındayken çok neşeli, gözleri ışıl ışıl parlıyor. bence bu kız sana kegib oğlum.
-hmm bak sen * pek yakışıklı biride değilim ya…
-aa kendine haksızlık etme. yakışıklı olmasan ben beğenmezdim seni.ama bana bakma, benim yarınım, dünüm belli değil. çok saçma sapan bir hayatım var. yalnız bak, yakışıklılık yada güzellik tek kriter değildir.bu kız sende güzel olan bir çok şeyi keşfetmiş olmalı. üstelik yanına da çok yakışıyor. bence bu kızı kaçırma.
bir an gözlerim dalmıştı yine.i̇pek’in hayali gelmişti gözümün önüne.o deniz mavisi gözleriyle bana bakıyor ve ışıl ışıl gülümsüyordu sanki. efsane’nin sözleri çok hoşuma gitmişti.bu kız hakkında biraz yanılıyordum galiba. kız moralimi yükseltmiş, kendime güven duymamı sağlamıştı.
-bakalım artık.bu işler siparişle olmaz bilirsin. neyse benim dersim başlıyor, çıkmam gerek. sonra görüşürüz.ha bu arada saçma sapan bir hayatın olabilir ama hayatına düzen vermek senin elinde, unutma.
-boş ver ben böyle mutluyum. hadi iyi dersler, kendine iyi bak, dediklerimi de unutma.
derse girdim ama i̇pek’i düşünmekten derse bir türlü konsantre olamıyordum. efsane’nin söyledikleri aklıma geliyordu. acaba öylemiydi?ne olursa olsun i̇pek’e duygularımı açmalıydım. dersten çıktığımda gözlerim i̇pek’i aradı. kantine ve çalışma odaların baktım ama yoktu. herhalde eve gitmişti. telefon açmayı düşündüm, sonra vazgeçtim. çünkü oldum olası bu mevzuları telefonla konuşmayı sevmezdim. ertesi gün okula geldiğimde i̇pek’i aradım. kantinde oturuyordu. yanına gittim. beni yine en sıcak gülümsemesi ile karşıladı.her zaman olduğu gibi bugün de harika görünüyordu. biraz havadan sudan konuştuk, daha sonra bütün cesaretimi toplayıp ona akşam yemeğe çıkmayı teklif ettim. gözlerini kısarak bana baktı. -
28.
+2nabıyon amk!!! açabilsem capslock açacam o derece!
-
29.
+1okuyanı gibsinler
-
30.
0-şey bilmem ki.hayırdır, nerden icap etti şimdi?Tümünü Göster
-bilmiyorum birden içimden geldi. seninle o kadar zamandır arkadaşlığımız var, sana bir jest yapayım dedim. ayrıca sana söylemek istediğim önemli şeyler var. beni kırmazsın değil mi?
i̇pek ışıl ışıl gülümsedi. gözlerinin içi parlamıştı bir anda.
-seni kırmak yapmak isteyeceğim en son şey. akşam biraz işim vardı ama boş ver. saat kaçta?
-saat 8.00-8.30 gibi uygun mu?
-tamam anlaştık,o saatlerde hazır olurum.
-tamam o zaman, seni evden alırım.
bir anda neşem yerine gelmişti.i̇lk aşamayı sorunsuz halletmiştim. beraber biraz daha sohbet ettik. günlük şeylerden konuştuk. gerçekten efsane haklıydı galiba. kız benim yanımda çok neşeliydi. biraz sonra ikimizde derslerimize girdik.o günkü derslerimi ve çalışmalarımı hallettim. akşamı iple çekiyordum, içim içime sığmıyordu. okuldan çıkınca hemen eve gittim. güzel bir banyo yaptım ve tıraş oldum. gardırobumdaki en şık takım elbisemi çıkardım. biraz sonra tamamen hazırdım, aynaya son bir kez baktım.
-mükemmelsin oğlum. hadi şansın açık olsun.i̇nşallah çok heyecanlanıp saçmalamam.
bir arkadaşı arayarak arabasını ödünç istedim ama arkadaşım işi olduğunu söyleyerek vermek istemedi.eh ne yapalım, hemen yola koyuldum .o gün nezih bir restorandan rezerve yaptırmıştım.bir çiçekçiye uğrayarak güzel bir buket yaptırdım. saat 8.00 de i̇pek’in evinin önündeydim. evine çıktım ve kapıyı çaldım.i̇pek kapıyı açtığında gözlerim kamaşmıştı. üzerinde çok şık, siyah bir elbise vardı. eteği diz boyundaydı ve siyah çorapları vardı. ayaklarında ise kapalı ama çok şık ayakkabılar vardı. yüzünde sade ve çok güzel bir makyaj vardı. saçları ise dümdüzdü. anlaşılan fön çektirmişti.
-oh aman tanrım. birden güneş mi doğdu,bu ne güzellik?
i̇pek en sıcak gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
-asıl güneş şimdi doğdu galiba.bu yakışıklı bey de kim? gözlerim kamaşıyor.
-aman efendim teveccühünüz *
kibar bir hareketle kızın elini öptüm ve çiçekleri sundum.i̇pek çok duygulanmıştı.
-çok incesin mahmut * teşekkür ederim,ne güzel çiçekler bunlar.
-buraya gelinceye kadar öyleydi.ama sen kapıyı açınca birden soluverdiler. birilerini kıskandılar galiba *
-ah canım benim, çok teşekkür ederim. çiçekleri bir vazoya koyayım çıkalım.
biraz sonra evden beraber çıktık.i̇pek koluma girmişti, sokakta ağır ağır yürüyorduk.
-ya i̇pekçiğim bir araba ayarlamaya çalıştım ama olmadı. arkadaşların işleri varmış. aslında bahane ya,ne zaman işim düşse hep böyle olur zaten.
-boş ver canım ne gerek var? bizde limuzinler içinde büyümedik yani. şuradan bir dolmuşa bineriz şimdi.
-dolmuş olur mu ya?bir taksi tutayım.
-öff ne taksisi yaa? parayı bol buldun savuracak yer arıyorsun galiba.bir dolmuşa binelim yoksa hiçbir yere gitmem.
eh,bu durumda yapılacak bir şey yok demektir. kızın böyle kanaatkar olmasına bayılıyordum.bir dolmuşa bindik, biraz sonra restorana gelmiştik. burası ailelerin takıldığı, nezih bir ortamı olan içkisiz bir restorandı.i̇pek’in alkol kullanmadığını bildiğim için özellikle içkisiz bir yer tercih etmiştim. bizim için bir masa ayarlanmıştı. masamıza oturduk. biraz sonra yanımıza gelen garsona siparişlerimizi verdik. birbirimizin yüzüne bakıyorduk.i̇pek’in mutluluğunu yüzünden okuyabiliyordum. hiç konuşmuyorduk. biraz sonra yemeklerimiz geldi. sessizce yemeklerimizi yedik. arkasından birer porsiyon tatlı yedik.i̇kimizde karnımızı güzelce doyurmuştuk.i̇pek:
-çok teşekkür ederim mahmut. hayatımda hiç böyle güzel bir yemek yememiştim.
-asıl ben teşekkür ederim i̇pek. yanımda sen olunca yemekler iki misli daha tatlı geldi bana.
-sende çok tatlısın canım * ayrıca ne güzel bir yer burası. çok sakin, nezih.bunun içinde teşekkür ederim.
-rica ederim canım. gerçekten en sevdiğim yerlerden birisi de burasıdır.bir iki sefer burada canlı müzik yapmıştım.ama biliyor musun?sen olunca burası daha da güzelleşti.
-canım benim * ee bana söylemek istediğin önemli şeyler ne?
-şey nasıl söylesem bilmem ki.
-çekinme mahmut, rahat ol.
-şey i̇pek…aslında böyle şeyleri pek beceremem.bir kusurum olursa affet. bazı şeyleri söylemek zordur bilirsin.
-evet mahmut?
heyecandan ellerim titriyordu. kalp atışlarım en maksimum seviyedeydi. derin bir nefes aldım.
-i̇pek hatırlar mısın? hani sana aradığım doğru insandan bahsetmiştim, ciddi düşünebileceğim bir insan.
-evet hatırlıyorum.
-o insanı galiba buldum.
birden yüzünden gülümsemesi gitmişti ve bakışları mahzunlaşmıştı.
-yaa, peki ben tanıyor muyum o insanı?
-evet,hem de çok yakından tanıyorsun.o kişi şu anda karşımda oturuyor.
birden gözleri şaşkınlıkla açıldı ve yüzüne şaşkın bir gülümseme ifadesi geldi.
-nasıl!... yani ben mi?
-evet o sensin i̇pek. aradığım doğru insan sensin. kısacası senden hoşlanıyorum i̇pek.o eşsiz güzelliğin, ondan daha önemlisi o mütevazılığın, hanımefendiliğin ve daha sayamayacağım bir çok şey. kısacası seni her yönünle çok beğeniyorum i̇pek. belki de hoşlanmaktan da öte, seni seviyorum i̇pek.
i̇pek başını önüne eğdi. biraz utanmıştı besbelli. daha sonra yüzüme bakarak gülümsedi. gözlerinde sevinç ışıltıları vardı.
-şey ne diyeceğimi bilemiyorum mahmut.o kadar ani oldu ki… yani böyle bir şeye hazır mıyım bilemiyorum.hem daha ikimizin de okulu var.
-biliyorum, biraz acele ettim belki ama içimdeki fırtınayı senden daha fazla gizleyemezdim. sana her şeyi hemen şimdi yapalım demiyorum.i̇kimizde birbirimize bir şans verelim.ne dersin i̇pek, benim kız arkadaşım olur musun?
-peki bana hissettiğin bu sevgiyi nasıl anlatabilirsin?i̇çindeki şeyler hadi hevesse? ayrıca ben efsane’ye benzemem biliyorsun.
-bahar yağmurlarını bilir misin i̇pek? önce hafiften çiseleyerek başlarlar. sonra yavaş yavaş hızlarını artırırlar ve uzun süre devam ederler.o yağmurlar ki bereket yağmurlarıdır. güller, çiçekler açar o yağmurlarla. daha sonra pırıl pırıl bir güneş ve masmavi gökyüzü her şeyi tamamlar.bir bakarsın ki her taraf cennet gibi olmuş.i̇şte senin sevgin de içimde bahar yağmurları gibidir. onun sayesinde çiçek bahçemde rengarenk çiçekler ve mis kokulu güller açtı. masmavi gözlerin gökyüzü, gözlerindeki ışıltı da güneş oldu benim için.bir de yaz yağmurları vardır. aniden şarr diye bastırıverir ve genellikle sağanak şeklinde yağar.ama kısa bir süre sonra da diniverir. evet efsane’yi de ilk gördüğümde çarpılmıştım.ama onu gören her erkek çarpılıyordu. sonuçta güzel bir kız, hakkını yemeyelim.ama onu tanıdıkça benim için uygun bir insan olmadığını anladım. sonra anladım ki içimdeki şeyler hevesten ibaretmiş. yani oda benim için yaz yağmuru gibiydi, anlıyor musun?
i̇pek ışıl ışıl gülümsüyordu. gözlerindeki sevinç ışıltıları daha da parlamıştı.
-bende seni seviyorum mahmut. seni tanımadan önce yüreğim buz dağları gibiydi. biraz da çevreye olan güvensizliğimden olacak kalbim zincirlerle bağlıydı sanki. senin sayende o buzlar eridi. zincirlerimi senin sayende kırdım.o tertemiz iyilik dolu yüreğinle bana yaşama sevincini tattırdın, dünyada iyilik ve güzelliğin var olduğunu gösterdin.şu anda rüyada gibiyim inanır mısın? senden uzun zamandır bunları söylemeni bekliyordum. kabul ediyorum mahmut, kalbim senindir *
bir anda ellerimiz birbirine kenetlenmişti, sımsıcak elleri avuçlarımın içindeydi. ellerini öptüm.
-o kadar mutluyum ki mahmut. olanlara hala inanamıyorum * yalnız bana evimde ayaklarımın üzerindeyken söylediğin şeyler vardı ya.hani bir sevgilin olursa neler olacağına dair;onları unutma sakın.
-ah unutmadım tabiki * o söylediklerim her zaman geçerlidir. bundan sonra tek sahibim sensin.
aman tanrım,bu ne büyük bir mutluluktu. kendimi hala rüyada gibi hissediyordum. biraz sonra uyanacağım ve her şey bitecekmiş gibi geliyordu.ama hayır,bu rüya değil gerçeğin ta kendisiydi.o temiz yürekli, güzeller güzeli, deniz gözlüm,i̇pek’im artık benim sevgilimdi.i̇kimiz de çok mutluyduk. masamızda bir mum yanıyordu.i̇çeride loş bir ortam vardı.bir süre daha romantik duygular yaşadık.bu arada canlı müzik başlamıştı. romantik müzikler eşliğinde dans ettik. bulutların üzerinde dans ediyor gibiydik.o gece boyunca eğlendik. gece saat 12.00 ye geliyordu.i̇pek’in artık gitmesi gerekiyordu.ne de olsa külkedisi saat 12.00 yi geçirmemeliydi * restorandan çıktık.i̇pek’i evine bıraktım. ertesi gün okulda karşılaştığımızda ilk defa birbirimize farklı duygularla bakıyorduk. çünkü artık birbirimize aittik.o günkü derslerimizi ve çalışmalarımızı hallettikten sonra okuldan beraber çıktık. kampüste ağır ağır yürüyorduk. ellerimiz birbirine kenetliydi.
-ee şimdi ne yapıyoruz?
-bilmem.
-var mısın i̇pek? çarşıya kadar yürüyerek gidelim.hem de konuşuruz. hava da güzel. böylece spor yapmış oluruz.
-hmm akıllandın demek. artık taksiden falan söz etmiyorsun.
-evet,sen aklımı başıma getirdin *
-i̇stersen bize gidelim. karnımızı doyururuz. ayrıca dikiş işlerimde vardı. yeni bir elbise hazırlıyorum. seni de güzelce sallayayım, ayaklarımı özlemişsindir.
-ha ha ha * sen var ya,bir tanesin, hadi gidelim. -
31.
0beraber çarşıya doğru yürümeye başladık. birden karşımızda tanıdık bir sima belirdi.bu efsane idi. yanında kendisinden kısa boylu, yakışıklı sayılacak bir erkek vardı.el ele tutuşmuş gidiyorlardı. beni görünce ışıl ışıl gülümsedi.Tümünü Göster
-tebrik ederim mahmut, senide i̇pek. birbirinize çok yakışıyorsunuz.
-sağol efsane bende seni tebrik ederim.
-sağol *
efsane geçtikten sonra i̇pek,e göz kırptım.
-bizimki yine iş üzerinde ha *
-öyle deme mahmut. belki o da kendisi için doğru kişiyi bulmuştur.
-nedense bu kız da kendinden kısa boyluları tercih ediyor hep. umarım o da mutlu olur. gerçi o her zaman mutlu ya *
-peki sen mutlu musun?
-evet deniz gözlüm,hem de çok.ya sen?
-bende aşkım hem de hiç olmadığım kadar. seni seviyorum.
-bende aşkım.ben de seni seviyorum.
kolumu omuzlarına dolayarak sarıldım.o da kolunu belime dolamıştı. ağır ağır mutlu yarınlara doğru yürüyordu
-sayın yolcularımız alanya’ya girmiş bulunuyoruz. şirketimizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.
otobüs ağır ağır otogara girdi ve perona yanaştı.ben ise uyumakla meşguldüm. hostesin berrak sesiyle yerimden sıçradım.
-beyefendi, beyefendi uyanın lütfen son durağa geldik.
-hı!.. ne,nasıl?oh geldik mi ya?
-evet efendim alanya’dayız şu anda. umarım şirketimizden memnun kalmışınızdır.
-doğrusu yolculuğumuz sizinle daha renkli geçti hanımefendi. patronunuz maaşınıza zam yapmalı bence, teşekkür ederim.
-şey.. * çok naziksiniz efendim teşekkür ederim. umarım iyi bir tatil geçirirsiniz.
-umarım öyle olur,iyi günler.
evet nihayet gelmiştim. heyecanla beklediğim tatil maceram başlıyordu. biraz para denkleştirerek 10-15 günlüğüne,bir tatile çıkmaya karar vermiştim. doğrusu yoğun derslerle ve sınavlarla geçen bir senenin sonunda buna çok ihtiyacım vardı. alanya’dan samimi bir arkadaşım da beni çağırınca hiç düşünmeden atlayıp gelmiştim. konya’dan yaklaşık 4.30 saat önce binmiştim.yol boyunca da hostesin ayaklarını dikizlemiştim. oldukça güzel ve bakımlı ayakları vardı. doğrusu onunla daha fazla ilgilenmek isterdim ama işinin buna pek müsaade edeceğini sanmıyordum. güneş gözlüklerimi takarak otobüsten indim. otobüsün klimalı ortamından dışarı çıkar çıkmaz birden yüzüme alev gibi hava püskürdü. aylardan temmuzdu ve akdeniz en sıcak zamanlarını yaşıyor olmalıydı. alanya’nın en hareketli zamanlarıydı bu zamanlar. yerli ve yabancı bir çok turist akın etmişti bu güzel tatil beldesine.bu hareketliliğin başlangıç yeri ise bu otogardı. bagajdan valizimi alarak yürümeye başladım. etrafımda ellerinde valizlerle giden gelen bir sürü insan vardı.bir hostes önümde durarak gülümsedi. yakasında ünlü bir otelin ismi yazıyordu.
-hoş geldiniz beyefendi, otele ihtiyacınız var mı?
-valla şu anda bir otele değil, acilen lavaboya ihtiyacım var *
-şey wc şu tarafta. * eğer ilgilenirseniz otelimiz 5 yıldızlıdır. tam pansiyon, açık ve kapalı havuzlarımız var. ayrıca...
-boşuna saymanıza gerek yok. kalacak yerim var, teşekkür ederim.
-peki,siz bilirsiniz efendim.i̇yi tatiller dileriz.
vay be,oteller arasında kıran kırana bir rekabet vardı sanırım. daha otogardan müşteri kapmaya çalışıyorlardı.şu canına yandığımın yerinde kim bilir kaç yüz tane otel, pansiyon ve tatil köyü vardı. her gelir grubuna hitap eden bir yer bulunuyordu. tabi yerin konforu ise ücretine göreydi.her bir firma ise kendi otellerinde bulunan imkanları öve öve bitiremiyordu. açık büfe,tam pansiyon, açık ve kapalı havuzlar, fitness ve jimnastik salonları, animasyon vs. vs... eh bütün bunlar oldukça yüklü miktar para demekti,yaz tatili paranın katili diye boşuna dememişler. dergi sayfalarında süslü püslü, abartılmış reklamlarla herkesin iştahını kabartırlardı.ee sonuçta turizm sektörüydü bu.bu düşüncelerle ilerlerken arkamdan tanıdık bir ses geldi.bu beklediğim kişiydi.
-mahmut,hey! mahmut...
-mustafa... heyt aslanım benim be *
-nerdesin oğlum ya? nasıl geçti yolculuğun?
-ya otobüs biraz fazla mola verdi. i̇yiydi be dostum, sağ salim geldik çok şükür.
mustafa üniversiteden arkadaşımdı.i̇yi birer kankiydik, yediğimiz içtiğimiz pek ayrı gitmezdi. ailesi ile alanya’da yaşıyorlardı. çok matrak bir çocuktu mustafa. ayrıca biraz da çapkındı. biraz sonra bir taksideydik ve mustafa’nın yazlık evine doğru gidiyorduk.yol sahil boyunca dümdüz uzayıp gidiyordu. yolun kenarında oteller, tatil köyleri, pansiyonlar sıralanmışlardı. mustafa:
-oğlum bu sene bir turistler var ki görmelisin. bir tane rus ayarladım kendime.bir görmelisin dehşet bir karı ya.
-vay be,bu sene de işlerin tıkırında bakıyorum. valla sende de ne buluyorlar anlamıyorum *
-her şeyi oğlum. unutma onların istedikleri zevktir ve heyecandır. sana da bir tane ayarlayalım oğlum.rus, alman,i̇ngiliz... ne istersin?
-ee varsa karışık alayım ben. pizza mı sipariş ediyorsun ayı? * hem benim bazı özel zevklerim var biliyorsun. bana uyabilecekler mi bakalım?
-ah evet unutmuşum,sen ayaklardan hoşlanıyordun değil mi? ya oğlum sana da inanamıyorum.ne anlıyorsun şu ayaklardan?
-dostum bir kadında güzellik ayaklarda başlar.bir kadın ayaklarının bakımına özen gösteriyorsa bil ki baştan aşağıya bakımlı olmaya özen gösteriyor demektir. ayrıca unutma kadınların zevk aldığı noktalardan biride ayaklarıdır. sevişirken bir dene, kadının nasıl çıldırdığını göreceksin.hem benim avantajım var, zevki stereo olarak alıyorum ben. senin gibi sadece iki alanda sınırlı değilim.
-aman aman, ayaklar senin olsun bana o iki alan yeter. i̇ğrenip kusmak istemiyorum.hem benim için oral sex bambaşkadır. vajinayı yaladığım an aldığım o tat hiçbir şeye uymaz.
-ya!... oral sexden hoşlanıyorsun. dur ben sana kısa bir özet geçeyim. alanya gibi bir yerdesin,bir barda çalışıyorsun,rus kız arkadaşın var, oral sexden hoşlanıyorsun, vajina yalamayı seviyorsun ve ayaklardan iğreniyorsun. seni tebrik ederim mustafa *
-bana bak dostum senin sorunun nedir biliyor musun?o kahrolası kıçının kafandan büyük olması. *
-hmm senin kafan benim kıçımdan da büyük galiba *
bu şekilde gırgır şamata ile muhabbetimiz devam etti.her konuda iyi anlaşırdık mustafa ile. gerçi ayrıldığımız bazı noktalar vardı tabiki. ama bizim için hiç sorun olmadığı gibi onları da gırgır şamataya çevirerek eğlenirdik. okulda da hep beraber takılır beraber kız tavlamaya çıkardık. biraz sonra mustafa’nın yazlık evine gelmiştik. ailesi ile beraber kalıyordu mustafa. ben de ailesi ile iyi tanışırdım ve beni kendi oğulları gibi severlerdi. biraz dinlenerek, yemek yedikten sonra plaja gittik. akdeniz’in ılık sularıyla kucaklaşmıştım. biraz yüzdükten sonra mustafa’nın çalıştığı bara gittik. o yakınlarda ki 4 yıldızlı bir otelin barıydı bu. mustafa burada barmen olarak çalışıyordu. açık havada havuzun hemen yanında bulunan barda gırgır geçerken bir ara oldukça çekici bir kadın geldi. 1.70 boylarında, bronzlaşmış tenli ,sarı saçlı ve ideal ölçülere sahip harika bir kadındı. hemen ayaklarına dikkat ettim tabi ki.38-39 numara büyüklüğünde, düzgün şekilli, birbirine orantılı parmaklarıyla harika ayakları vardı. tırnaklarında koyu renk oje vardı. gözlerinde güneş gözlükleri vardı. yanımdaki bar sandalyesine oturdu. barın başında mustafa vardı.
-hoş geldiniz figen hanım. ne arzu edersiniz?
-bana bir soda verir misin mustafa. midem karıştı biraz.
-tabi, derhal... limon ister misiniz?
mustafa sodayı hazırlarken figen çantasından bir sigara çıkardı ve dolgun dudaklarına yerleştirdi. çevik bir hareketle çakmağımı çıkararak sigarasını yaktım. figen gözlüklerini çıkardı ve büyüleyici ela gözleriyle beni süzdü.
-teşekkür ederim delikanlı, çok naziksin.
sodasını içti ve biraz daha oturduktan sonra gitti.ben arkasından ağzım bir karış açık bakıyordum. mustafa’nın sesiyle kendime geldim.
-hey dostum, dünyaya,aramıza dön.ne oluyoruz ya?
-ya bu kadın kim dostum? bir an için kendimi havai de sandım.
-figen hanım mı? saçmalama dostum,bu kadın 39 yaşında. sana en az 15 numara büyük gelir. otelimizin halkla ilişkiler müdiresi. ayrıca 19 yaşlarında bir kızı var.
-vay be! 39 yaşında ha? ama hiç göstermiyor doğrusu.ben 29-30 yaşlarında sanmıştım. bizim hocalar bundan daha genç,ama şimdiden dökülüyorlar *
-ee bu kadın bakımlı oğlum. ayrıca kendine özen gösteriyor. bizim hocalar kariyer yapacağım diye kendilerine hiç bakmıyorlar ki.
bu şekilde biraz daha muhabbet ettik. vakit akşama yaklaşmıştı. o gün yorgun olduğum için erkenden eve gittim ve dinlenmeye çekildim. -
32.
0ertesi gün iyi bir uyku çekmiş bir vaziyette uyandım. balkona çıkarak mis gibi havayı ciğerlerime çektim akdeniz, bütün güzelliğiyle, doğayla kucaklaşıyordu. mustafa’nın yazlık evi denize yakındı ve deniz meltemi bütün serinliğiyle geliyordu. balkona kahvaltı sofrası hazırlanmıştı ve mustafa sofranın başında elinde bir gazete ile oturuyordu. beni görünce gülümsedi.Tümünü Göster
-günaydın kanka. nasıl iyi uyudun mu?
-sana da günaydın. açıkçası korkudan pek uyuyamadım. gece gelip tecavüz edersin diye. ne de olsa senin sağın solun pek belli olmaz.
-merak etme, senin o değerli kıçına kalmadım. elimin altında binlerce kız var. hepsi de turist.
-tabi, canım,aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış kızların hepsi kapında sıraya girmiştir eminim.
-aç tavuğun kim olduğu tartışılır. her neyse,sen ne yapacaksın bugün?
-bugün plajda takılırım sanırım,sen gelmeyecek misin?
-benim bir işim var, öğleden sonra gelir sana katılırım.hem seni arkadaşlarımla tanıştırırım. onları seveceğinden eminim, hepsi tam kafa dengi çocuklardır.
-o.k öğleden sonra görüşürüz o zaman.
kahvaltıdan sonra yanıma havlumu, deniz malzemelerimi ve güneş yağımı alarak plaja gittim. masmavi akdeniz bütün güzelliğiyle ışıl ışıl gülümsüyor ve beni yanına çağırıyordu adeta.i̇ncecik kumlardan oluşmuş kumsal bir halı gibi ayaklarımın altına serilmişti. fazla büyük olmayan coşkun dalgalar sahille sevişiyordu. plajda bazıları aile, bazıları arkadaş grupları, genç-yaşlı bir çok insan da bu güzelliklerle sevişiyordu. kimileri denizde yüzüyor, kimileri kumsalda güneşleniyor, kimileri jet skylere biniyordu. sahilin az gerisinde kızlı erkekli bir grup genç plaj voleybolu oynuyordu. plajda havluma bir yer buldum. tişörtümü ve terliklerimi çıkardıktan sonra akdeniz’in ılık sularıyla kucaklaştım. tanrım,o tertemiz berrak sularda kulaç atmak, arada bir dibe dalıp su altındaki o görkemli alemi az da olsa keşfetmek ne doyumsuz bir zevkti. biraz yüzdükten sonra sudan çıkarak kumsala uzandım. vücudumun ıslaklığından ince kumlar her tarafıma yapışmıştı. güneş,bütün parlaklığıyla ışıl ışıl parlıyor ve sonsuz kaynaklı ısısıyla yavaş yavaş yakıyordu.bir süre uzanarak denizin sesini ve etraftaki neşeyle haykıran çocuk seslerini dinledim. daha sonra yerimden doğrularak etrafıma bakındım. plajda yerli-yabancı bir sürü güzel kadın vardı. tabi ben en çok ayaklarına dikkat ediyordum..bir çoğu denizde biraz buruşmuş gibi görünse de çok güzel ayakları vardı. biraz daha denize girdim ve çıkarak duşa girdim. duşlar sahilin biraz gerisinde plaj voleybolu oynayan gençlerin yakınındaydı. duştan çıktıktan sonra yerime dönüyordum. birden suratımda bir şimşek çaktı. yanımdaki alanda voleybol oynayanların topu hedef menzilinden çıkmış ve top yeni hedef olarak benim yüzümü seçmişti. çarpmanın etkisiyle sersemlemiş, yıldızları sayıyordum, çok tatlı ve biraz da mahcup bir kız sesi duydum.
-ay,çok özür dilerim.ne kadar sakarım ya.
hala acıdığı için gözümü açamıyordum. yavaş yavaş gözümü açtım ve önümde çok tatlı bir kız silueti belirdi. 1.70 boylarında tahmini 18-19 yaşlarında, beyaz tenli, kahverengi ve dalgalı saçlı,ela gözlü tam bir kumral güzeliydi. daha önemlisi oldukça düzgün şekilli birbirine orantılı parmaklarıyla, incecik ayak bilekleriyle harika ayaklara sahipti. kız karşımda mahcup bir tavırla duruyordu.ona gülümsedim.
-hiç önemli değil, üzülmeyin lütfen. ama yaptığınız atışa bakılacak olursa sıkı bir voleybolcu olduğunuz belli.
-i̇nanın istemeden oldu. durun gözünüze bakayım bir.
-ya önemli değil, geçer birazdan.
-olsun ben bakayım yine de.
elleriyle yüzümü tutarak gözlerime baktı. birden ela gözlerinde hayranlık ifadesi belirdi.
-oh aman tanrım. ne kadar güzel gözleriniz var.
benimde ela gözlerim vardı ama onunki kadar güzel değildi. kız beni şaşırtmıştı doğrusu.
-şey... teşekkür ederim. doğrusu bana daha önce kimse gözlerimin güzel olduğunu söylememişti. ayrıca sizin gözlerinizden daha güzel olduğunu sanmıyorum.
-doğrusu gözlerimiz neredeyse aynı sayılır, acaba kardeş miyiz neyiz * şey adım alev.
-ben de mahmut. tanıştığıma memnun oldum.
-sende bize katılmak ister misin?
-şey, oyununuzu bölmeyeyim. zaten pek iyi oynayamam.
-olsun, bizlerde çok usta değiliz bu oyunda.gel hadi nazlanma
beni elimden tutarak arkadaşlarının yanına zütürdü. çok tatlı bir kızdı ama bir o kadarda çılgın ve uçuk kaçıktı gördüğüm kadarıyla. beni de oyunlarına dahil ettiler ve koşturmaya başladık. her ne kadar oynayamasam da acemi şansı olsa gerek birkaç sayı çıkarmıştım.i̇ncecik kumlar üzerinde bir süre koşturduk oynadık. bu arada gruptaki diğer arkadaşlarla da tanışmıştım. hepsi de tam kafa dengi iyi çocuklardı.bir ara içlerinden birisi bağırdı.
-hey arkadaşlar mustafa geldi.
dönüp baktığımda şaşırmıştım. gelen mustafa benim kankinin ta kendisiydi. mustafa:
-selam beyler ve hanımlar.ya kocaman adam oldunuz hala top peşinde koşturuyorsunuz.
-spor yapıyoruz işte oğlum. senin gibi sürekli karı kız peşinde koşturmuyoruz.
-ne var yani oğlum benimki de bir nevi spordur.
mustafa’nın gözleri bana ilişti.
-oo kanka bizimkilerle tanışmışsın bakıyorum.
yan gözlerle alev’e bakarak gülümsedim.
-evet tanıştık. gerçi biraz çarpıcı bir tanışma oldu ama çok memnun oldum tanıştığıma.
-arkadaşlar, mahmut benim üniversiteden arkadaşım. konya’dan misafirim olarak geldi.ona göre dikkat edin, sakın bir yanlış yapayım demeyin.
i̇çlerinden biri:
-sen kendine söyle bunu oğlum. senden zarar gelmezse bizden hiçbir zarar gelmez
kızlardan biri lafa karıştı.
-eyvah mustafa’nın misafiri ha.çokta gençmiş yazık olacak.
mustafa’ya göz kırptım.
-hayırdır mustafa,ne diyorlar böyle?
-bilmiyorum, arkadaşların kuyruk acıları var galiba,sen bakma onlara.
bu şekilde şakalaşmalarla muhabbetimiz devam etti. arkadaşların hepsi bana hoş geldin dedi ve sonra hep beraber denize girdik.her türlü çılgınlığı yapıyor, neşeli oyunlar oynuyorduk. arkadaşlarla bir anda kaynaşmıştık. hepside kafa dengi, dost canlısı çocuklardı. özellikle alev benimle ayrı bir samimi olmuştu. kız yanımdan hiç ayrılmıyordu. denizde türlü şakalar yapıyor, çılgınlığını her fırsatta belli ediyordu. bazen omzuma bindiriyordum ve onu denize atıyordum. bazen de omzuma ayaklarını basarak çıkıyor ve dengede durmaya çalışıyordu. sonra çığlıklarla denize düşüyordu. bende bazen suyun altına giriyor ve alev’in bacaklarının arasından geçiyordum.bu arada suyun altında çaktırmadan ayaklarını dikizliyordum. bazen şaka olsun diye ayaklarını yüzüme değdiriyordu.bir ara yine su altına daldım. alev’in yanından geçiyordum ki alev birden ayağı ile sırtıma bastı.az daha boğulacaktım. kız şımarıkça gülüyordu yaptığı şakalara.bir ara ayağını yine yüzüme değdirdi. bende bir çılgınlık yapıp ayağını öpüverdim. yüzünün aldığı şaşkınlık ifadesi görülmeye değerdi.bir süre daha plajda vakit geçirdik. daha sonra akşam arkadaşların her zaman takıldığı bir cafede buluşmak üzere sözleşerek evlere dağıldık. akşam güzel bir yemekten sonra dışarı çıktık. mustafa o akşam izinliydi. beraber cafeye gittik. sahile yakın bir yerde açık bir alana kurulmuş bir cafeydi bu.masaların birinde bizim arkadaşlardan bazılarını gördük ama alev içlerinde yoktu. arkadaşlarla muhabbet etmeye başladık. biraz sonra alev iki kızla beraber geldi. kızlardan biri sırtında bir gitar taşıyordu. alev ise mini eteğiyle askılı tişörtüyle harika görünüyordu. ayaklarında parmak arası terlikler vardı. hemen gelip yanıma oturdu. muhabbetimiz şakalaşmalar, gülüşmelerle devam ediyordu. daha sonra gitar taşıyan kız gitarını çıkardı ve çalmaya başladı. çalışından daha acemi olduğu anlaşılıyordu. tahminen iki aylıktı gitarda. kız fazla parça bilmediğinden aynı parçaları dolaşıp duruyordu. mustafa: -
33.
0yeter be kızım iki saattir dın dın!... kafa beyin bırakmadın ya.Tümünü Göster
-ne var be? i̇ki aydır kurs alıyoruz,bu kadar öğrenebildik.
-ver şu gitarı da asıl üstadı çalsın. zaten sesinde bozuk borazan gibi.
-ha hay! bunu diyene de bakın. kendi sesinin kargaları bile korkuttuğunu unuttun galiba.hem sen mi üstatsın ayol? şu gitardan tek bir nota çıkarabilirsen ne olayım.:)
-sana ben üstadım dedim mi? burada mahmut üstadımız var.
mustafa gitarı getirip elime tutuşturdu.
-çal be dostum, kulağımızın pası gitsin ya.
alev:
-sen gitar çalmasını biliyor musun mahmut?
-eh biraz biliyoruz işte.
mustafa:
-ya bakma onun “biraz” dediğine. adam gitarı yalamış yutmuş adeta.
evet, gitarla on yıllık mazim vardı. çok severdim bu enstrümanı. bildiğim parçaları sıra ile geçmeye başladım. ortalık bir anda coşmuştu. ben bütün ustalığımı kullanarak çalıp söylüyordum. herkes yapabildiği kadar bana vokal yapıyordu. slov havalardan başlayan eğlencemiz hareketli şarkılarla devam ediyordu. cafedeki diğer müşteriler de eğlencemize katılmıştı.her parçanın sonunda alkış kopuyordu.bir ara hareketlenen ortamı sakinleştirdim. romantik bir şarkı çalıyordum.ne de güzel şarkıydı:
-akdeniz akşamları bir başka oluyor,
hele bir de aylardan temmuz ise bambaşka.
sahilde insanlar kol kola sımsıcak,
coşmamak elde mi böyle bir akşamda?
i̇şte ben böyle bir akşamda aşık oldum...
yanımdan hiç ayrılmayan alev’in yüzüne baktım. ela gözleri ışıl ışıl parlıyor ve bana sevgiyle gülümsüyordu.bu şekilde muhabbetimiz devam etti. vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştık. arkadaşların çoğu esnemeye başlamıştı.biz de kalkmaya karar verdik hep beraber cafeden çıkıp sahil yolunda yürümeye başladık. alev yanımdaydı:
-mahmut harika çalıyorsun ya,beni büyüledin adeta.
-teşekkür ederim alev.her gitaristin yaptığı şeyler işte. ayrıca sende güzel vokal yapıyordun.
-ya aslında bende doğuştan yetenek var ama kimse fark etmiyor ki. birisi elimizden tutsa...
-tamam,al kartımı yarın büroma uğra, sözleşme yapalım diyeceğim ama benim de gazinom yok.
-olsun be anam,ben senin için gazino açarım.
mustafa arkadan lafa karıştı.
-bence bar aç alev. mahmut’un tarzı gazinoya gitmez.bu çocuk rock cı.hem bende bara geçerim.
-sen beni iki günde batırırsın ayol.hem ben bara işıl’ı düşünüyorum,iyi barmaid olur ondan.
işıl esmer, uzun boylu bir kızdı. oldukça da güzel ve çekiciydi.40-41 numara büyüklüğündeki ayakları da oldukça güzel görünüyordu. işıl:
-oldu canım, yapmadığım bir o kalmıştı zaten.ben ne anlarım barmaidlikten ayol? daha şişe tutmasını bile beceremem.
birden erkeklerden ömer lafa karıştı. biraz tuhaf esprileri ve şakaları olan çoğunlukla da boş konuşan bir çocuktu ömer.
-zaten bu fasulye sırığı gibi boyla biraz zor yaparsın bu işi. müşteriler bir şey istemek için yukarı sünmek zorunda kalırlar. ayrıca ayaklarında kokuyor.
birden ortalığı sessizlik kapladı. herkes şaşkınlık içinde ömer’e bakıyordu. işıl öfkeli bir şekilde ömer’in yanına geldi.
-ne alakası var şimdi ömer? hem ne demek istiyorsun sen? ayaklarımı yakından kokladın mı ki böyle konuşuyorsun?
ömer ezile büzüle:
-şey öyle demek istememiştim işıl. yani ne bileyim belki de kokuyordur.
-öyle mi! yakından bak istersen.
kız birden ömer’in karnına bir tekme geçirdi. ömer hiç beklemediği bu tekmenin tesiriyle sırtüstü yere düşmüştü. işıl terliklerinden birini çıkararak ayağını ömer’in yüzüne yapıştırdı.
-bak bakalım kokuyor muymuş ayaklarım.
-tamam işıl sakin ol,kokmuyormuş.ben sadece şaka yapmıştım, özür dilerim.
-kabul edilmedi. çabuk yala ayağımı.
ömer itiraz edecek oldu, işıl ayağını yüzüne bastırdı. ömer mecburen ayakların tadına bakmak zorunda kalmıştı. işıl “aferin sana” diyerek ayağını çekti. ömer birden ağzını tuttu ve öğürerek denize doğru koştu.bu sefer işıl şaşırmıştı.
-ne oldu bu çocuğa ayol? ayaklarımın bu kadar iğrenç olduğunu bilmiyordum.
herkes gülmekten yerlere yatıyordu. mustafa:
-kızım bilmiyor musun ömer’i? çocuğun bünyesi hassas,en ufak şeyde bile içi kalkar.
arkadaşlar espriler yaparak muhabbetlerine devam ettiler. ben dumura uğramış bir vaziyetteydim. ağzım bir karış açık bakıyordum. alev’in sesiyle kendime geldim.
-hişt alooo! bırak marsta gezinmeyi de dünyaya dön.
-ah kusura bakma alev. biraz şaşırdım da
-ya bizim grup böyledir işte. daha ne çılgınlıklarımız vardır bir görsen...
yol boyunca alev arkadaşlarının çılgınlıklarını anlattı. biraz sonra alev’in yolunun ayrıldığı yere geldik. alev:
-yarın ne yapıyorsun mahmut?
-bilmem, denize giderim herhalde.
-i̇stersen öğleden sonra buluşalım, sana çevreyi gezdireyim.bu civarlarda görülmeye değer yerler vardır. i̇kindiye doğru da denize gideriz olur mu.
-tamam bana uyar. yarın da mustafa işte olacak zaten.
-o.k. o zaman yarın görüşürüz.
alev birkaç arkadaşıyla evine doğru gitti. bizde mustafa ile eve geldik. vakit çok geç olmuştu,biz de bayağı bir yorulmuştuk, balkonda oturuyorduk. mustafa:
- eee mahmut? alev’le bayağı ilerlettin bakıyorum. benden bile hızlı çıktın valla
-dur bakalım oğlum, daha bir şey olduğu yok. ne bileyim, kız yanımdan hiç ayrılmıyor.ne yalan diyeyim benimde hoşuma gidiyor.
-i̇yidir iyi, alev iyi kızdır. biraz uçuk kaçıktır ama delikanlı kızdır. öyle kolay kolay kimseyle samimi olmaz. yalnız dostum, bazı tuhaf hareketleri yani agresif davranışları olursa aldırma sakın. çünkü biraz sorunlu bir kızdır. annesi ile babası boşanmış, anlarsın ya. burada annesinin yanında kalıyor. babası da almanya’ya yerleşmiş orada evlenmiş falan. hiç arayıp sormuyor.
-hımm böyle aile çocukları genelde sorunlu oluyor zaten. boş ver ben alıştım artık. hiç akıllı uslu bir insan gelmez ki bana. nerde çatlak varsa beni bulur.
-sen kendin de çatlaksın zaten oğlum. işıl ömer’e ayaklarını yalattırdığında nasıl etkilendiğini görmedim sanma.
-o mesele ayrı oğlum. evet bende biraz uçuğumdur ama alev beni de solladı valla
-neyse, kızın hemen ayaklarına saldırma yalnız. i̇şi adabına uygun bir şekilde yap.
-e herhalde yani oğlum. biz işimizi biliriz merak etme. neyse ben yatmaya gidiyorum.
-tamam bende yatarım birazdan. hadi iyi geceler.
güzel geçen günün ardından bayağı bir yorulmuştum. yatağıma uzandım. alev’in hayali gelmişti gözümün önüne. onun o tatlı yüzünün, gülüşlerinin,o çılgın ve neşeli hallerinin hayalleri arasında yavaş yavaş uykunun kollarına kendimi bırakıverdim. -
34.
0ertesi gün uyandığımda neredeyse öğlen olmak üzereydi. hemen kalkıp yüzümü yıkadım. mustafa’nın ailesi henüz kahvaltı sofrasındaydılar. mustafa o gün barda nöbetçiydi. onun için erkenden gitmişti. oturup kahvaltımı yaptım. kahvaltı sonrası çayımı yudumluyor ve elimdeki gazeteye göz gezdiriyordum. yine bilinen haberler vardı. hükümetin durumu, yapılan zamlar, trafik kazaları vs. vs. bir ara kapı çalındı. mustafa’nın annesi yanıma gelerek alev’in beni çağırdığını söyledi. doğrusu bu kız beni şaşırtmaya devam ediyordu. kapıya gittim. alev bütün güzelliği ile karşımda gülümsüyordu. üzerinde güzel bir tişört, altında da short, ayaklarında da parmak arası terlikler vardı. başında da güzel bir hasır şapka vardı.Tümünü Göster
-hoş geldin alev. buraya kadar niye zahmet ettin ki? plajda ya da çarşıda buluşabilirdik.
-ne zahmeti canım, benim içinde yürüyüş oldu.hem anayasada kanun mu var ki hep erkekler kızları evlerinden alacak diye?
-kim bilir hükümet yakında böyle bir kanun teklifini meclise sunabilir belki.
-bunu yapacak milletvekilinin aklına şey ederim ben neyse, haydi gidiyor muyuz?
-tamam, buyur rehberim sensin
yanıma güneş gözlüklerimi ve birkaç eşyamı aldım ve beraber çıktık, gezmeye başladık. o yakınlarda birkaç tarihi eser vardı. beni oraları gezdirdi. aynı zamanda bir turist rehberi gibi bana bazı bilgiler veriyordu. geze geze alanya şehir merkezine gittik. orda da birkaç yeri gezdirdi bana. öğle sıcağı her yeri kavuruyordu.bir büfeye oturduk ve soğuk birer kola ile biraz serinledik. alev yanımda cıvıl cıvıldı. o neşeli haliyle insanın ömrüne ömür katıyordu adeta. onun yanında kendimi 6 yaş gençleşmiş gibi hissediyordum. gezmeye devam ettik. birkaç dükkana uğradık. alev kendine bir şeyler baktı.bir ayakkabı mağazasını geziyorduk. alev dolgulu tabanlı ince bantlı bir çift terlik gördü ve çok beğendi. fiyatı da cüziydi benim için. hemen satın aldım ve alev’e hediye ettim. terlikleri ayaklarına, ellerimle giydirmeyi ihmal etmemiştim tabi. alev çok sevinmişti. birden yanağıma bir öpücük kondurdu. terlikler o eşsiz güzellikteki ayaklarına çok yakışmıştı. bu gün tırnaklarında kırmızı ojeler vardı. gezmeye devam ettik. sahil yolunda yürüyorduk. evlerimizin yakınlarındaki bir iskeleye kadar geldik. deniz kenarı kayalıklarla doldurulmuştu. kayalıkların üzerinde yürüyorduk. alev birden tökezledi ve acıyla bağırdı.
-ah... ayağım.
-ne oldu alev?
-ayağım... çok kötü burktum ya ayağımı.
-hay aksi. gel şuraya oturalım.
koluna girerek yürümesine yardım ettim. kayaların birine oturduk. alev hala ayağını ovuyordu.ben hemen ayağına baktım.
-hımm dur bakayım. ciddi bir şey yok ya,geçer birazdan.
-ya sen bana sor onu.şu terliklere alışamadım daha, ondan oldu.
-merak etme ben şimdi ayaklarına bir masaj yaparım, hemen geçer.
-yapabilir misin ki?
-aa ayıp ettin alasını yaparım.
o eşsiz güzellikteki ayağını avuçlarım arasına aldım ve güzel bir masaj yapmaya başladım. pamuk gibiydi ayakları. pembe tabanlarının her bir cm karesini ovalıyordum.bu masaj çok rahatlatmıştı alev’i. ayrıca ayaklarıyla ilgilenmem çok hoşuna gitmişti sanırım.ela gözleri ışıl ışıldı.
-çok teşekkür ederim,ne güzel masaj yapıyorsun. ayağımın acısı bir anda gitti.
-bu güzel ayaklara yazık olurdu yoksa. onların yeri ipek halıların üzeridir bence.
-ya parmağım hala acıyor. ayağımı burktuğum sırada taşa vurdum galiba.
-ah canım kıyamam. öpeyim de geçsin.
birden ayak baş parmağını öpüverdim. alev hayretler içerisinde bana bakıyordu.
-ya sana inanamıyorum
-ee hep sen mi çılgınlık yapacaksın?
-ama ayaklarım kokmuyor mu?sen de ömer gibi kusmayasın sonra. gerçi işıl’ın ayakları nasıl kokuyordu bilmiyorum ya
-onu bende bilemem ama senin ayakların hiçte bile kokmuyor. ayrıca çok güzel ve bakımlı ayakların var.hem ayak bu,kendine göre biraz kokusu olacak tabi ki. gül gibi kokacak değil ya
alev birden ayaklarını yüzüme yapıştırdı. şımarıkça gülüyordu.
-kim demiş? benim ayaklarım gül gibi kokar. hadi koklasana ayaklarımı.
-dur yavaş biraz müsaade et bir nefes alıyım bari. çılgınsın sen ya
alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme sürüyordu. etrafta bizden başka kimse olmadığı için rahat hareket edebiliyorduk.bir süre ayaklarını koklattı bana. arada bir kaçamak birkaç öpücük konduruyordum ayaklarına. daha sonra doğrulup yanıma oturdu. ela gözlerinde sevgi ışıltıları vardı. denizi seyretmeye başladık birden alev’in ellerini belimde hissettim. nedendir bilinmez ama heyecanlanmıştım. bende kolumu omzuna doladım. sarmaş dolaş bir vaziyette denizi seyrediyorduk. masmavi akdeniz sonsuzluğa uzanıp gidiyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bize kendi dilinden şarkı söylüyordu sanki. hafiften esen deniz meltemi yüzümüzü okşuyordu. birbirimizin yüzüne baktık ve yavaşça dudaklarımız birbirine kenetlendi.o dolgun dudaklarının arasında kayboluyordum adeta. güzel bir öpüşme faslından sonra bakışlarımız yine denize çevrildi. alev başını omzuma koymuştu.bu şekilde 20-30 dakika oturduk. daha sonra kalkıp yürümeye devam ettik. evlerimize uğrayarak deniz malzemelerimizi aldık. beraber plaja gittik. alev:
-gel mahmut, biraz ileride bir yer var, oraya gidelim. buradan daha güzeldir ayrıca daha sakindir.
alev’in dediği yere gittik. gerçekten de sakin bir yerdi. hemen tişörtlerimizi çıkardık. alev bikinisinin içinde harika görünüyordu. alev:
-hadi yarışa var mısın?
-oo rakibim çok güçlü ama
-ne korkuyor musun yoksa?
-kim ben mi?bu kelime bana biraz uzaktır kızım.
-öyle mi göster öyleyse.
-eh sen kaşındın.
bir anda ikimiz birden coşkun sulara kendimizi atıverdik. kulaçlar atıyor kıyasıya yarışıyorduk. alev bir anda beni geride bıraktı. kız balık gibi yüzüyordu. bir anda boyu geçen derinlere gittik. ben fazla açılmaya korktuğum için geri döndüm ve sığ yerlere gittim. alev biraz sonra yanıma geldi. kahkahalarla gülüyordu. denizde biraz daha oynadıktan sonra çıktık ve kumsala uzandık. güneş hafifçe yakıyordu.bir süre güneşlendik. daha sonra alev ile sohbet etmeye başladık. konu okullardan açıldı. liseyi iki sene önce bitirmiş.i̇ki yıldır öss ye giriyormuş ama kazanamamış.bu sene umutlu olduğunu söyledi. alev:
-sahi sen hangi bölümdeydin?
-müzik öğretmenliğinde okuyorum, sana söylememiş miydim? bu sene 3.sınıfa geçtim.
-yok daha önce söylemedin.ne kadar güzel ya.i̇stediğin bölümü kazanmışın. ah keşke bende kazanabilsem.
-ee nazar etme ne olur, çalış seninde olur
-ne diyorsun be? tembellik yaptığımı mı ima ediyorsun? i̇ki yıldır çalışmaktan kıçımı yırttığımı bilmiyorsun tabi.ama olmuyor işte.
-hayır canım bir şey ima etmiyorum. çalışmışsındır tabi ki.ayrıca niye kazanamayasın?
alev öfkeyle yüzüme baktı:
-alla alla, beyefendi başımıza bilgiç kesildi bir anda. üniversiteli ya haspam.
-alev saçmalıyorsun.
-evet saçmalarım tabi ki.ben cahilin tekiyim çünkü.git başımdan,git de kendine üniversiteli arkadaşlar bul.
-ya alev keser misin şunu. sana üniversiteyi kazanamayacağını söyleyen mi oldu şimdi. ne var bunda bu kadar sinirleniyorsun?
-ya mahmut git başımdan.
yüzüne bakarak kalktım ve denize girdim. birden bire ne olmuştu bu kıza anlayamıyordum. ortada sinirlenecek hiçbir şeyde yoktu. birkaç kulaç attım ama tadım tuzum kaçmıştı bir anda. denizden çıkıp duşa girdim. alev kumsalda somurtmuş oturuyordu. birden mustafa’nın söyledikleri aklıma geldi. “dostum kızın tuhaf hareketleri olursa aldırma sakın. çünkü biraz sorunlu bir kızdır. annesi ile babası boşanmış anlarsın ya.” hemen kızın yanına gittim. onunla sakin bir şekilde konuşmayı deneyecektim. yanına geldiğimde alev mahcup gözlerle yüzüme baktı:
-ya mahmut özür dilerim canım ya.az önce gereksiz yere parladım. ortada hiçbir şey yokken seni boş yere üzdüm.
ona gülümseyerek kolumu omuzlarına doladım.
-boş ver canım,ben unuttum bile.hem seni anlıyorum. üniversiteye hazırlandığım yıllarda benzer bunalımlara ben de girmiştim.hem ben 3.senem de kazanmıştım. düşün artık neler çektiğimi.
-ah canım benim, bilmez miyim hiç?ne olur benim kusuruma bakma. nedendir bilmiyorum bazen böyle sebepsiz yere sinirleniyorum.
bakışları birden mahzunlaşmıştı, yüzü kederlenmişti sanki. -
35.
0@1 noktasına virgülüne kadar okudum kardeşim. okullarda ders olmalı bu hikaye.
-
36.
0okuyamam panpa ne lan bu
-
37.
0-annem, canım annem, bazen onu bile sebepsiz yere üzüyorum. halbuki şu hayatta ondan başka kimsem yok. babamla boşandıklarında ben daha 8 yaşındaydım. hiç baba sevgisi nedir tatmadım ben anlıyor musun? annem her zaman yanlış bir evlilik yaptığını söyler durur. çocukluğumda da bana hiç sevgi göstermemişti. boşandıktan sonra da gitti almanya’ya yerleşti. hatta bir alman kadınla evlenmiş, çocukları bile olmuş. yıllardır bizi hiç arayıp sormuyor, burada bir kızı olduğu aklına bile gelmiyor.Tümünü Göster
sesi büzülmeye, gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı.
-ondan istediğim birazcık sevgiydi.bu kadar zor muydu istediğim? sadece birazcık sevgi. ama hayır, yıllardır ne kendisi göründü ne de haberini aldık. canım anneciğim türlü sıkıntılara katlandı, beni bu günlere getirdi. şimdi iyi bir işi var ama o da mutlu değil.ara sıra benden gizli ağlıyor. yaşadıkları kolay değildi nede olsa.
-güzelim bence yanılıyorsun. hangi baba çocuğunu sevmez ki?evet, annenle evliliği yürümemiş olabilir,ama seni unuttuğunu sanmıyorum, aramamasının ise kendine göre sebebi vardır mutlaka,ama emin ol bir gün seni arayacaktır.
gözyaşları pınar olmuş gözlerinden akıyordu. birden haykırdı:
-hayır, asla istemiyorum. beni bu güne kadar arayıp sormamış bana babalık yapmamış birine asla baba demem ben. annem onun yüzünden çok zor günler geçirdi.ben çocuk yaşlarda baba hasretiyle büyüdüm. bize bütün bunları yaşatmaya ne hakkı vardı ha?artık aramasın kesinlikle istemiyorum onu, asla asla...
omzuma kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. benim de gözlerim dolmuştu. yavaş yavaş saçlarını okşuyordum. mustafa’ya hak vermiştim. kız gerçekten de sorunluydu ama onun yerinde kim olsa aynı durumda olurdu. açıkçası o hayırsız babasına çok kızmıştım.bir süre ağladı. gözyaşları yağmur gibi gözlerinden akıyordu. başını göğsüme bastırdım ve saçlarını okşadım.
-ağla canım, rahatlarsın.ama bu kadar da harap etme kendini. böyle isyan ederek bir yere varamazsın ki.seni seven bir çok insan var burada,en başta annen. bütün sevgisini sana vermiş. hatta düşünsene, istese başkasıyla evlenebilirdi belki. ama eminim ki senin için evlenmemiştir. sonra arkadaşların,ne bileyim ben mesela. daha tanışalı ne kadar oldu? dün bir bugün iki. ama emin ol sana kanım o kadar çabuk ısındı ki.sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi. o sıcakkanlılığınla, cıvıl cıvıl hallerinle beni 6 yaş gençleştirdin adeta.ben seni çok seviyorum alev, bütün arkadaşlarında seviyordur eminim ki.geçmişe fazla takılma artık. tanrının izniyle önünde yaşanacak uzun yıllar var.
hıçkırıkları biraz kesilmişti. gözyaşlarını sildi ve bakışlarını denize doğru çevirdi.
-annemin tek isteği benim okumam. bende onun hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorum ama olmuyor. onun için arada böyle bunalımlara giriyorum.ah bir kazanabilsem.
-tabi ki kazanacaksın. kazananların senden ne fazlası var ki?hem bak bana, bende 3. girişimde kazandım. göreceksin bak, çok yakın bir gelecekte üzerinde cübbe, başında kep ve elinde diploma ile annene sarılmış, olacaksın.parlak bir gelecek seni bekliyor.
-kim bilir, ondan sonra iyi bir iş ve kariyer yaparım belki.
-yürü be alev,kim tutar seni.
yüzüne hafif bir gülümseme geldi. gözlerinde hala yaşlar vardı.bir mendil çıkararak gözyaşlarını sildim. alev:
-senin de başını şişirdim kusura bakma. kendi dertlerimle seni de üzdüm.
-hımm bunları bir daha duymamış olayım.ben senin arkadaşınım. bana anlatmayacaksın da kime anlatacaksın?
-beni gerçekten seviyor musun mahmut?
-elbette, bütün arkadaşların gibi.
gözleri ışıl ışıl parlamaya başlamıştı. birden beni iterek kumların üzerine yatırdı. üstüme kapaklandı ve yüzümü elleriyle tuttu.
-oğlum şeytan tüyü mü var sende?ben kimseyle böyle çabuk samimi olmazdım. nedir sendeki şey?
-açıkçası bilmiyorum alev. aslında kızlar benden genellikle kaçardı ama...
-o kızların akıllarına şey edeyim.
yavaşça dudaklarıma yumuldu.bir süre öpüştük. daha sonra yanıma uzandı ve kollarıyla beni sardı. birbirimizin gözlerine bakıyorduk. birden gelen bir sesle irkildik
-öhö öhö..
hemen toparlandık. alev sesin geldiği yöne döndü..
-ayy sen miydin işıl?
-ne oluyoruz ayol? daha dün bir bugün iki,ne bu acele böyle? siz beni de geçtiniz valla.
alev:
-hayır canım,biz arkadaşça oturuyorduk. öyle değil mi mahmut?
ben:
-evet, öyle.
işıl:
-tabi canım, belli...
işıl’a olanlarla ilgili rapor verdikten sonra beraber denize girdik. başımda çılgın kız bir tane iken iki tane olmuştu. bir süre neşeli oyunlar oynadık denizde. daha sonra kumsala çıktık, muhabbet etmeye başladık. bir ara konu dünkü hadiseden açıldı.
-dün ömer,i iyi madara ettin ha.hele o tekme neydi öyle?
işıl:
-ee lise yıllarımda taek wan do ile uğraşmıştım. yalnız benim anlamadığım çocuk niye kustu, ayaklarım iğrenç mi o kadar?
-yoo hiç te öyle gözükmüyor, tabi kokusunu bilemem.
-bak bakalım kokuyor mu.
işıl birden ayağını burnuma yapıştırdı. bende ayağını sigaradan nefes çeker gibi kokladım.
-yok, öyle bir koku yok ama burada anlaşılmaz ki.asıl bir ayakkabının hatta çizmenin içinde kapalı kalacak ki...
işıl:
-aa resmen kokluyor ayol alev ne kadar midesiz bir arkadaşın var. ayrıca gözü biraz dışarılarda gibi geliyor bana.
alev:
-bana da öyle geliyor.:) bu çocuk iyi bir dersi hak etti ne dersin işıl?
-bence de...
i̇kisi birden beni tekmeleyerek yere yıktılar ve ayaklarını yüzüme yapıştırdılar. yüzüme biraz bastırarak ayaklarını sürtüyorlardı. daha sonra alev üzerime oturdu ve ayaklarını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldı. gözlerim pembe tabanlarından başka hiçbir şey görmüyordu. daha sonra ayak başparmağını ağzıma soktu ve ayağını ileri geri oynatmaya başladı. denizin tuzu ayaklarının tadı ile birleşmişti ve ağzıma kum tanecikleri gelmişti.bu arada işıl arkama oturmuş ayaklarını saçlarımda gezdiriyordu. daha sonra alev ayaklarını çekti ve birden yüzümü daha büyük ayaklar kapladı. bu işıl’ın palet gibi ayaklarıydı.bir süre onun ayaklarını da kokladım ve başparmağını emdim. daha sonra yattığım yerden beni doğrulttular işıl arkamdan ayaklarını boynuma dolamıştı. alev de önümde oturdu ve ayaklarını yüzüme yapıştırdı. alev önden, ışıl arkadan beni ittirip çekerek sallıyorlardı. daha sonra alev ayaklarını yüzüme sürttü. işıl birden ayaklarıyla boynumu sıktı. böyle olunca dilim dışarıya çıkmıştı ve alev’in tabanlarını yalamak zorunda kalmıştım. tabanlarının her cm karesini yaladım. daha sonra alev ayaklarıyla gözlerimi kapadı. ayakları hala boynumda olan işıl parmaklarını ağzıma soktu ve bütün parmaklarını bana emdirdi.bir süre daha ayaklarıyla benimle oynadılar. alev:
-neyse şimdilik yeter bu kadar. akşam yemek yiyebilirsen iyi
işıl:
-i̇stersen yemeğini de ayaklarımızdan yesin,ne dersin?
-o kadarına gerek yok. ama daha sonra belki.
ben shortumun altındaki ereksi yon olmuş aletimi saklamaya çalışıyordum. kızlara gülümsedim:
-biliyor musunuz ikinizde harbi çatlaksınız.bu arada ağzımı yüzümü kumla doldurdunuz.
alev:
-ya olayı biraz abarttık galiba. kusura bakma canım ya,seni iğrendirmemişizdir umarım.
-eh ayaklarınız güzel olmasa, bunlara asla katlanmazdım ya neyse.
muhabbetimiz gırgır şamata ile devam etti. biraz daha denize girdik. daha sonra cafeye giderek arkadaşlarla biraz takıldık. akşam yemeğinden sonra mustafa’nın çalıştığı bara takıldım. barda figen hanım da vardı ve yanımda oturuyordu. mustafa bizi tanıştırdı. figen hanım beni hemen anımsadı ve bana içecek bir şeyler ısmarladı. oldukça zarif ve kültürlü bir kadındı. onunla bir süre sohbet ettik. doğrusu onu tanımayanlar asla 39 yaşında olduğunu anlayamazlardı ama yaşının verdiği olgunluk hareketlerinden belli oluyordu. bunun yanında büyüleyici ela gözlerinde, sesinde ve hareketlerinde hükmedicilik vardı sanki. vakit baya ilerlemişti. figen:
-tanıştığıma memnun oldum delikanlı. şimdi gitmem gerekiyor evde kızım beni bekler.
-müşerref oldum efendim. bende gitsem iyi olur bayağı uykum geldi. umarım tekrar görüşürüz.
-mustafa sende hazırlan, ikinizi evinize bırakayım.
mustafa hemen hazırlandı ve beraber çıktık. figen arabasıyla bizi evimize kadar bıraktı. biraz sohbet faslından sonra ikimizde uyku moduna geçtik. -
38.
0bunun özetide uzundur amk
- 39.
-
40.
0ertesi gün yine öğleye doğru uyandım. yine harika bir gündü. lavabonun başında uykumu açtıktan sonra balkona çıktım. mis gibi havayı ciğerlerime çektim. kahvaltı sofrası hazırdı yine. biraz sonra mustafa geldi. ailesi sofranın başındaydı zaten. oturup kahvaltımızı yaptık. çaylarımızı yudumluyor etrafı seyrediyorduk.bir ara cep telefonum çaldı. arayan alev di. onunla görüştükten sonra mustafa’nın yanına geldim.Tümünü Göster
-mustafa, alev aradı şimdi. bizim arkadaşlar bir tekne gezisi düzenlemişler. hemen bizi de bekliyorlar.
-oo harika bir haber kanka. catiana da ne zamandır böyle bir gezi istiyordu zaten.
-catiana???
-ha,catiana benim rus kız arkadaşım. çağırayım da o da gelsin.hem seninle de tanıştırmış olurum.
biraz sonra yat limanında arkadaşlarla buluşmuştuk. çok güzel bir tekne iskelede bizi bekliyordu. alev askılı tişörtü ve shortunun içinde yine harika görünüyordu. ayaklarında benim hediye ettiğim terlikler vardı. hemen yanıma geldi.
-hoş geldin canım, nasılsın bu sabah?
-teşekkür ederim canım.sen nasıl oldun?
-merak etme düne göre daha iyiyim. asıl senin sağlığında bir bozulma olmamıştır umarım * malum dün o kadar ayaklarımızı yaladın.
-hişt! bunları konuşmak için hiç doğru bir yer değil.
-ay pardon *
biraz sonra mustafa rus sevgilisi ile geldi. gerçekten de dehşet bir hatundu. sarı saçlarıyla, yeşil gözleriyle, bembeyaz teniyle, uzun boyuyla tam bir sarışın afetti. ayakları ise tek kelime ile harikaydı. onunla tanıştık, kız yarım yamalak ta olsa türkçe biliyordu.az sonra hepimiz teknedeydik. tekne demir aldı ve ağır ağır iskeleden ayrıldık. masmavi akdeniz’de alanya açıklarında ilerliyorduk. hepimiz teknenin ön güvertesinde toplanmış muhabbet ediyorduk. deniz meltemi, püfür püfür bizi serinletiyordu. alev yanımdaydı tabi ki.kolu omuzlarımda, etrafına gülücükler saçıyordu. birden aklıma bir çılgınlık geldi. alev’i elinden tutarak teknenin uç kısmına zütürdüm. gözlerini kapatmasını söyledim ve cebimden mp3 çalarımı çıkarttım. kulaklıklarını alev’in kulaklarına taktım ve celine dione’nin my heart will go on şarkısını ayarladım. alev’in kollarını iki yana açarak şarkıyı başlattım. gözlerini araladım ve belinden tuttum. alev kendinden geçmişti.o dalgalı, ipek gibi saçları rüzgarla savruluyor, bayrak gibi dalgalanıyordu adeta. parça bitinceye kadar bu şekilde kaldık. parçanın sonunda, yüzüme sevgiyle baktı. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı. sarmaş dolaş olmuştuk ve beni öpücüklere boğuyordu. daha sonra yerimize döndük. arkadaşlar bu sahneyle büyülenmişlerdi sanki ve bizi çılgınca alkışlıyorlardı. mustafa:
-gelin bakalım çifte kumrular. doğrusu tebrik ederim sizi, yakında düğününüzü yaparız herhalde *
-aman sende mustafa *
catiana lafa karıştı:
-mahmut sen olmak çok romantik.bir an kendimi titanik gemisinde sanmak var ben.
-teşekkür ederim catiana. umarım bir buz dağına çarpmayız *
mustafa:
-sıcacık memlekette buzdağı mı olurmuş dostum. catiana aşk olsun,biz ormantik miyiz yani?
-ormantik ne demek ben anlamadi.
-boş ver güzelim ben sonra sana anlatırım.
işıl:
-bize de böyle çılgınlıklar yapacak bir sevgilimiz olsa keşke ahh ah. bizde de şans yok ki ayol.
ömer:
-sen bence deneme işıl yoksa herkes seni gemi direği sanabilir.
-ömer, ayaklarımın tadını çok beğendin galiba.
mustafa:
-aman oğlum sus. denizin ortasındayız zaten, şimdi senin yüzünden bizimde içimiz kalkacak.ee mahmut biraz eğlenmek bizimde hakkımız. arkadaşlar şu gitarı getirin bakayım.
hemen gitarı elime tutuşturdular. neşeli şarkılarla türkülerle tekne gezimiz devam etti.bir süre sonra alanya kalesi yakınlarındaki iskelede demirlemiştik. kaleye çıkarak gezmeye başladık. restorasyonu yeni yapılmış kalede buram buram tarih kokuyordu. alev,ben, mustafa ve catiana beraber yürüyorduk. surların yanında, denize karşı pozlar veriyor fotoğraflar çekiyorduk.bir iki poz toplu olarak, birkaç pozda ikişerli, birer tane de tekli pozlar verdik.bir ara catiana ile poz verdim. catiana birden ellerini omuzlarıma dolayarak sarıldı.o vaziyette resmimiz çekildi.o anda alev’in yüzünü kızgın bir ifade almıştı. öfkeyle catiana’ya bakıyordu. gezmeye devam ettik. alev birden koluma girmişti.az sonra gruptaki diğer arkadaşlarla birleşmiştik. surların yanında bir yere oturduk. gitarı yine elime tutuşturdular. çalıp,söylemeye başladık.bir yanımda alev, diğer yanımda catiana oturuyordu. güzel bir şarkıdan sonra yine alkış tufanı kopmuştu. özellikle catiana alkışlıyordu.
-harikasın mahmut,ben bu şarkıyı çok seviyor,sen çok güzel çalıyor.
mustafa:
-öyledir tabi. çok yeteneklidir benim kankim.
-teşekkür ederim catiana. bilseydim rusça bir şeyler çalardım ama bilmiyorum maalesef.
alev birden kalktı ve catiana ile aramıza oturdu. davranışlarındaki asabiyet, yüzündeki öfke gözümden kaçmıyordu. catiana da alev’in bu tavırlarından biraz tedirgin olmuş gibiydi. alev:
-bırak şimdi rusçayı musçayı.sen benim şarkımı çal bakayım.
doğrusu bu davranışlarına anlam veremiyordum. hemen “akdeniz akşamları” şarkısını girdim. birkaç şarkı daha çaldıktan sonra kalktık ve tekrar tekneye bindik. neşeli muhabbetlerle, gırgır ve şamatalarla gezimiz devam ediyordu. alev pek konuşmuyordu ve sinirli bir hali vardı.bir ara onunla, gruptan ayrı bir yere oturduk.
-alev ne oldu, neyin var?
-yok bir şey.
-var bir şey. alev anlat lütfen. kaleden beridir somurtuyorsun.
-dışarıdan öyle mi gözüküyor?kim bilir belki de yüzüme mutluluk yakışmıyordur.
-alev saçmalama lütfen.ne oldu,ben mi bir şey yaptım? i̇stemeden incittim mi seni?
-ya şu rus şırfıntıya ifrit oluyorum.
-i̇yi ama neden? kız ne yaptı ki sana?
-öff hala anlamadın mı mahmut? kızın sana nasıl baktığını görmedin mi? nerdeyse içine düşecek ya,sarılmalar falan. üstelikte mustafa’nın gözü önünde yapıyor, ayıp denen bir şey var ya.
-saçmalama güzelim ya. kız bana arkadaşça yakınlık göstermeye çalışıyor ne var bunda?
-tabi canım,bu nasıl yakınlıksa.bir öpüşmediğiniz kaldı. çok da güzel ya haspam.
-hımm baya bir kıskanmışız bakıyorum. *
-hıh ne kıskanacağım ayol?o benim tırnağım bile olamaz. alt tarafı yeşil gözleri bir de fasulye sırığı gibi boyu var.
-i̇yi de erkek olsan sende bakmaz mısın? şu kıza baksana bir *
-erkek olsam sizin kadar iğrenç olamam herhalde. madem çok beğeniyorsun git onunla arkadaşlık et.
yanımdan kalkıp gitmek istedi ama ben birden kolundan tutup yanıma oturttum.
-hişt saçmalama gel buraya.
-ya bırak kolumu.
-alev bırak şu inadı da beni dinle.o öncelikle mustafa’nın sevgilisi.ona hiçbir şartlarda yan gözle bakmam ben. ayrıca onunla samimi olmak istesem şimdiye çoktan olurdum. kız mustafa’nın arkadaşları olduğumuz için hepimize yakınlık göstermeye çalışıyor. bunda bu kadar kızacak bir şey yok.e bizde ona defol git diyemeyiz ya. en başta mustafa’ya ayıp olur, değil mi?
alev hala somurtuyordu. çenesinden hafifçe tutarak gözlerinin içine baktım.
-hem istediği kadar güzel olsun. benim gözüm senden başkasını görmüyor ki.benim için buradaki en güzel kız sensin.
yüzüne hafif gülümseme gelmişti.
-i̇yi samimi olmasın demiyorum ama bazı şeylerinde sınırı var değil mi?
-e canım sen kendine sınır koyabiliyor musun sanki? o da kendince çılgındır belki.
-ya ne bileyim.
kızı omuzlarından kendime çekerek sarıldım.
-ah güzel gözlüm benim. nasılda kıskanırmış beni *
-evet ne var yani? seni seviyorum ki,kıskanıyorum. çok sevdiğim bir arkadaşımı elin rusuna mı kaptıracağım? ayrıca burada partnerin benim.
-ya tabi ki öylesin. ayrıca bende seni seviyorum. şimdi bunları kafana takma olur mu?
nihayet morali düzelmişti.o çok sevdiğim gülümsemeleri, neşeli halleri tekrar yüzüne gelmişti. arkadaşların yanına döndük. güzel bir tekne gezisinden sonra bizim iskeleye gelmiştik. vakit ikindiyi geçmiş akşama yaklaşıyordu. arkadaşlar evlere dağılmaya karar verdiler. mustafa :
-arkadaşlar akşam saat 10.00 da diskoda buluşuyoruz. yorgunum,canım istemiyor, adet günüm gibi mazeretler geçersizdir.
herkes kendince bir karşılık vermişti,ama sonuçta herkes gelmek istiyordu.i̇ş karara bağlandıktan sonra mustafa’nın yanına gittim.
-ben alev’i evine bırakacağım oradan da eve giderim. sen ne yapacaksın?
-ben akşam yemeğinde cati ile beraberim. oradan da bara gideceğim.bu gün erken çıkarım bardan.sen alev’le beraber gelirsin diskoya.ok?bu arada alev’le biraz daha yakından ilgilen. onun bugünkü halleri gözümden kaçmadı. niye sinirlendiğini de tahmin edebiliyorum. -
41.
0-ya sorma,iki saattir onu ikna edeceğim diye canım çıktı. neyse akşama görüşürüz.Tümünü Göster
alev biraz ileride beni bekliyordu. beraber biraz yürüdük. daha sonra alev’i akşamdan sonra tekrar almak üzere evine bıraktım ve eve gittim. akşam yemeğinden sonra çıktım ve alev’i 9.30 gibi evinden aldım. alev güzelliği ile gözleri kamaştırıyordu yine. üzerinde body altında mini etek vardı. kusursuz bacaklarını sergilemekten kaçınmıyordu. ayakları ise her zamanki gibi harikaydı. tırnaklarında koyu renkli ojeler vardı. diskonun yerini bilmediğim için alev bana rehberlik etti. biraz sonra diskodaydık ve tüm arkadaşlar gelmişti. biraz sonra mustafa ile catiana da geldi. çılgınlar gibi dansetmeye ve eğlenmeye başladık. alev ile beraber tüm dans hünerlerimizi sergiliyorduk.i̇kimizde içtiğimiz birer biranın etkisiyle kendimizden geçmişçesine eğleniyorduk.bir ara slow bir parça çalmaya başladı. alev ile birbirimize yılların sevgilisi gibi sarılıp dansetmeye başladık. doğrusu görenler de bizi yılların aşığı sanırdı. gerçi alev’le ne olduğumu hala anlayamamıştım ama onun bu sempatik, cana yakın, uçuk kaçık hallerine de karşı koyamıyordum.i̇çimde bir şeylerin kontrolümden çıkması korkusu vardı. diskonun karanlık ortamında kimi hareketli, kimi sabit, rengarenk spotların altında dans ediyorduk. alev elleri omuzlarıma sıkıca bağlanmış başı göğsümde kendinden geçmiş gibiydi. güzel bir danstan sonra masamıza döndük. kendimize birer bira daha almıştık. catiana ya dikkat ettim bir ara. kız sünger gibi içiyordu. kafayı da adamakıllı bulmuştu. ortam tekrar hareketlendi. catiana birden yanıma geldi ve beni kolumdan tutarak dans pistine attı. karşımda çılgınlar gibi dansetmeye başladı. bende elimden geldiğince ona ayak uydurmaya çalışıyordum.bir ara mustafa’nın yüzüne baktım, bana gülümsedi.ama alev’in bakışları yine öfke dolmuştu.bir süre dansettik, daha sonra alev piste gelerek catiana’yı yana itti ve karşıma geçerek dansetmeye başladı. catiana şaşkınlıkla alev’e bakıyordu. mustafa hemen yetişti ve catiana’nın karşısında yerini aldı.bir süre dansettikten sonra alev’le yerimize döndük. mustafa cati ile dansa devam ediyordu. alev:
-şu utanmazın yaptığına bak ya,biz gelmesek seni kızlar tuvaletine zütürecekti eminim ki.
-yine abartıyorsun alev. niye yapsın ki öyle bir şey? ayrıca yanında sevgilisi mustafa var.
-sende çok safsın be güzelim. öylelerini iyi bilirim ben. bunlarda ahlak denen bir şey yoktur. sevgilisinin yanında bile 100 kişi ile fingirderler. kızın kaybedeceği ne var ki.bir hafta bilemedin bir ay sonra memleketine sktir olup gidecek. kırdığı cevizler de burada kalacak. mustafa’ya da bakma,o günü birlik aşkların adamıdır, sevgilisi gözü önünde birileriyle fingirdemiş, umurunda bile olmaz ki.
-yok artık. tamam mustafa çapkındır ama o kadar onursuz da değildir.hem baksana kıza zil zurna sarhoş, yarın bu yaptıklarını hatırlamaz ki.neyse sus, geliyorlar.
mustafa ile cati yanımıza geldiler. öyle böyle derken vakit bir hayli geçmişti ve saatler 1.30 gösteriyordu. mustafa,alev ve ben iyice yorulmuştuk ve artık gitmemizin iyi olacağını düşünüyorduk. catiana ise sarhoşluğun etkisiyle iyice zıvanadan çıkmış, karşımızda hala tepinip duruyordu.bir ara yanıma geldi ve ne olduğunu anlamadan kendini kucağıma atıverdi.onu güçlükle zaptetmeye çalışırken kollarını boynuma doladı ve birden dudağıma bir öpücük kondurdu.ben şaşkınlık içerisindeydim, alev önündeki birayı alarak öfkeyle yerinden kalktı ve “durun ben şimdi onu ayıltırım”diyerek birayı kızın başından aşağı boşalttı. catiana neye uğradığını şaşırmıştı ve hayretle alev’in yüzüne bakıyordu. hemen mustafa ile alev’in kollarına girdik ve kızdan biraz uzaklaştırdık. alev birden silkelendi ve kollarımızdan kurtuldu. gözlerinden ateş püskürüyordu:
-mustafa,şu sevgiline sahip ol lütfen. yeter artık ya,bazı şeylerin de bir sınırı vardır değil mi?
mustafa:
-alev neden böyle yapıyorsun? tamam sende haklısın ama biraz ayıp olmuyor mu?
-i̇yi be,o bütün bunları yaparken ayıp olmuyor değil mi?bu ortam beni boğmaya başladı artık,ben gidiyorum.
çantasını aldı ve öfkeyle kapıya doğru gitti. hemen bende eşyalarımı aldım.
-ya dostum kusura bakma.ben şununla konuşayım. onun adına özür dilerim.
-biz onun bu hallerine alışkınız dostum, dert etme. koş,onu yalnız bırakma, burayı ben hallederim. yalnız kıza kırıcı davranma sakın.
hemen dışarıya çıktım ve kıza yetiştim. alev koşar adımlarla gidiyordu.
-alev beklermisin lütfen.
-git başımdan mahmut. senin de keyfini kaçırmak istemem,git eğlenmene bak.
-ya saçmalama, eğlencesi kaldı sanki? her şeyin bku çıktı.
-i̇şin bkunu çıkaran ben değilim. kız neresiyle içiyor bilmiyorum,ama yaptıklarına artık dayanamıyorum.
-farkındayım bir tanem,sen yerden göğe kadar haklısın. tamam,sakin ol.
kız bir süre homurdandı durdu.onu zorlukla sakinleştirdim. biraz sonra yol kenarında ki banklardan birinde oturuyorduk. gökyüzü ay ışığı ile parlament mavisi bir renge bürünmüştü. ay ışığının yansıması denizde ışıl ışıl parlıyordu. gökyüzünde binlerce yıldız bize göz kırpıyordu. alev’in yüzüne baktım, sakinleşmiş gibi görünüyordu. neden sonra sessizliği ben bozdum.
-ne güzel bir gece değil mi?
-tabi canım ne demezsin.bir karakola düşmediğimiz kaldı.
-kızın neresiyle içtiğini bende bilmiyorum ama en son birayı kafasıyla içmek zorunda kaldığı kesin. *
birbirimizin yüzüne baktık ve birden kahkahalara boğulduk.i̇kimizin de sinirleri boşalmıştı. alev:
-seninde geceni mahvettim ya,kusura bakma.
-ya unut artık olanları. zaten disko ortdıbını fazla sevmem.ne o öyle tepinip duranlar? zaten gürültüden de başıma ağrılar girmişti.
-valla ne yalan diyeyim bende sevmiyorum. bazen arkadaşların hatırına gidiyoruz işte.
-yalnız mustafa’ya ayıp oldu ya.gerçi arkadaşlardan bazıları hala orada ama. ne bileyim çocuğu satmış gibi olduk.
-aman, yanında catiana’sı var ya. bizi falan düşünmez şimdi. zaten hep o şırfıntının yüzünden oldu bunlar.
-ya o kızcağızda iyi niyetliydi bence.i̇çkiyi fazla kaçırınca işin dozu kaçtı tabi.
-ya hala o kızı savunuyorsun ya,inanamıyorum.
-ya ben kimseyi savunmuyorum.hem neden bizde dozu kaçırmıyoruz biraz?
-nasıl yani?
hemen yakındaki büfeden iki bira alıp geldim. beraber sahile doğru gidip kumların üzerine oturduk ve biralarımızı içmeye başladık. kafamız güzelleşmişti. alev’le inanılmaz bir geyik muhabbetine dalmıştık. birden ayaklarının önüne uzandım. alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme koydu. hafif terlemiş ayaklarını yüzüme sürtüyordu. bende tabanlarını ayak çukurunu yalıyordum. geçen birkaç kişi hayretle bize bakıyordu ama alkolün etkisinden olacak, hiç aldırmıyorduk. bir süre ayaklarını yaladım ve parmaklarını emdim. daha sonra kalkarak yanına oturdum. beraber denizi seyrediyorduk. yine dudaklarımız kenetlendi.bir süre öpüştükten sonra kalkıp evlere doğru yola koyulduk. giderken yanımızdan geçen,zil zurna sarhoş olduğu belli, hanzo kılıklı bir adam alev’e laf attı. yanında da iki kişi vardı. dönüp adama ters bir bakış attım:
-hey arkadaş, laflarına dikkat etsen iyi olur.
adam sallanarak üzerime doğru geldi.
-etmezsem ne olurmuş lan?
birden adamın üzerine doğru yürüdüm. dişlerimin arasından konuşuyordum.
-bak arkadaşım, zaten ayakta zor duruyorsun, şimdi bir üflerim uçarsın. gece vakti suratını dağıttırma bana.
adam tırsmış ve bir iki adım geriye kaçmıştı. birden alev kolumdan asıldı.
-ya mahmut yürü, uğraşma şu hanzoyla. baksana adamın alkolden tipi kaymış zaten. hangi dağın ayısı kim bilir.
adam iyice zıvanadan çıkmıştı. arkadaşlarından destek almış olacak, bağırıp çağırmaya devam ediyordu.
-ulan kızın arkasına mı saklanıyorsun? erkek gibi çıksana karşıma.
-bana bak,ben kimsenin arkasına saklanmıyorum. asıl sen arkadaşlarının arkasına saklanacağına tek çıksana karşıma.
ortalık iyice gerilmişti. adamla tam birbirimize girmek üzereyken arkadaşları araya girip adamı uzaklaştırdılar. alev de benim önüme geçip uzaklaştırmaya çalışıyordu. arkadaşlarından birisi:
-tamam arkadaşım uzatma artık. sarhoş işte, onun adına özür dileriz. -
42.
0-neyse tamam, sizde kusura bakmayın.Tümünü Göster
hanzoyu kollarından tutarak zütürdüler, alev de beni elimden çekiştiriyordu. adamlar uzaklaşmıştı.ben hala sinirliydim.
-ya alev bırakacaktın da adama bir iki patlatacaktım.ya bunun gibiler yüzünden bırak kızları biz erkekler bile yolda rahat yürüyemiyoruz.
-ya mahmut saçmalama. kavga hiçbir şeyi halletmez. adamı görmüyor musun?zil zurna sarhoş. ayrıca onlar üç kişilerdi. neyse ki diğerleri biraz aklı başındaymış.hem biraz ileride polisler vardı. gece vakti başımıza iş açmaktan başka hiçbir işe yaramazdı bu.
-sonrada al başına belayı. gece vakti karakollarda uğraş dur. ya bu adamlar nereleriyle içiyorlar anlamıyorum.
bir süre daha homurdandım. alev gülerek bana bakıyordu. bende ona gülümsedim.
-ne? *
gözleri ışıl ışıl parlıyordu. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı.
-canım benim, nasılda kıskanırmış beni.:)
-ya kıskanmak değil de,ne biliyim. şurada arkadaşımsın, adam sana laf atıyor bende seyirci kalamazdım ya.
-öyle mi?:)
-ya ne var?:) biz de seni seviyoruz ki kıskanıyoruz. ayrıca şu anda canınla, ırzınla bana emanetsin.
muhabbetimiz evine kadar böyle devam etti. biraz sonra evlerine gelmiştik. alev:
-yarın buluşuyoruz değil mi?
-senden kurtulmak mümkün mü? * buluşuyoruz tabi ki. cafede buluşalım istersen.
-aa aşk olsun, benden bu kadar çabuk mu sıkıldın?:(
-aman şaka yaptık be kızım, senden kurtulmak isteyen kim.hem senden sıkılacak erkeğin aklına şey ederim ben. *
-canım benim. vakit müsait olsaydı bize girelim derdim ama malum, annem evde şu anda. üstelik elinde oklavayla beni bekliyordur şimdi, baya bir geç kaldım da.
-yok canım, şimdi gerek yok kimseyi rahatsız etmeye. hem gecenin bu vakti doğru olmaz. zaten bende bayağı bir yoruldum.eve gidip uyuyacağım.
-tamam canım, yarın görüşürüz o zaman.
yanak yanağa öpüşerek vedalaştık. hemen eve gittim. saat 2.30’u gösteriyordu. mustafa evde yoktu. anlaşılan rus sevgilisiyle beraberdi bu gece. hemen kendimi yatağa attım. alkolün etkisinden olacak, yatar yatmaz sızdım kaldım.
yine güzel bir gün daha doğmuştu. sımsıcak alanya’da güzel bir akdeniz sabahı. gerine gerine uyandım. dışarıya çıkıp biraz dolaştım. akdeniz,masmavi güzelliğiyle bana ışıl ışıl gülümsüyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bana “günaydın”diyordu. boyları göklere uzanan palmiye ağaçları meltem esintisinin tazeliğini buram buram yüzüme serpiştiriyordu.şu tatiller bitmese ne iyi olurdu. alanya’ya geleli bir hafta olmuştu. bu zaman zarfında alev’le beraber alanya’yı neredeyse keşfetmiştik. bütün sahillerinde, parklarında,caddelerinde ayak izimizi bırakmıştık. kızla neredeyse her gün beraberdik. birlikte ya gezerdik yada denizde yüzerdik. akşamları bazen evde oturuyordum, bazen bara, mustafa’nın yanına takılıyordum bazen de cafede arkadaşlarla takılıyordum. alev yanımda çok mutluydu. bende mutluydum ama içimi huzursuz eden bir şey vardı. alev’e bazı şeyleri itiraf etmek istiyordum ama bir türlü edemiyordum.bu düşüncelerle ilerlerken, birden cebimden gelen bir titreşimle irkildim.cep telefonum birisinin benimle görüşmek istediğini dürterek bana haber veriyordu. ekrana baktım arayan güzel birisiydi.
-efendim alev?
-nasılsın canım?
-i̇yiyim canım. dışarıdayım,sabah yürüyüşü yapıyordum,sen napıyorsun?
-bende evdeyim işte,her zamanki gibi. annem de işe gitti. hadi bize gelsene.
-şey bilmem ki,daha kahvaltı da yapmamıştım ama.
-olsun canım bende yapmamıştım,gel kahvaltıyı beraber yapalım. sana kendi ellerimle bir şeyler hazırlamak istiyorum.
-tamam geliyorum. eve haber veriyim de merak etmesinler bari.
-tamam canım bekliyorum.
eve haber vererek alev’in evine gittim. alev beni kapıda karşıladı. bütün sevimliliği üzerindeydi. işıl ışıl ela gözleriyle, sımsıcak gülüşüyle karşımda duruyordu. üzerinde beyaz bir tişört ve güzel bir short vardı. ayakları ise her zamanki gibi harika görünüyordu. tırnaklarında parlatıcı oje vardı. beni içeriye davet etti. güzel bir evi vardı. bahçe içerisinde oldukça güzel dekore edilmiş bir yazlık bir evdi. doğrusu ana-kız iyi zevk sahibiydiler. beraber balkona çıktık. çok güzel bir sofra beni bekliyordu. sofrayı görünce dudaklarımı büzdüm.
-hımm itiraf etmeliyim ki oldukça hünerli ellerin var alev.ne güzel bir sofra bu böyle.bir kuş sütü ekgib.
-senin için bir şeyler yapmaya çalıştım işte.ee annemiz çalışan kadın olduğu için ister istemez mutfak maharetlerimiz oluyor.
-çok teşekkür ederim canım ama fazla zahmete girmene gerek yoktu.
-ne zahmeti canım? hem senin için büyük bir zevkle yaptım.e hadi oturalım artık. çay soğuyacak.
beraber kahvaltımızı yapmaya başladık. alev’in kendi elleriyle yaptığı peynirli omleti iştahla yedim. arkasından ince dilimlerle kesilmiş salamları atıştırıyordum. doğrusu uzun zamandır böyle güzel kahvaltı yapmamıştım. alev ekmeğine reçel sürüyordu, birden ayağına reçel damlattı.tam ayağını silecekken alev’i durdurdum ve yere eğilerek ayağındaki reçeli yaladım. alev hayretle gülüyordu.
-ya sana inanamıyorum. nasıl miden kaldırıyor ya?
-niye kaldırmasında canım, ayağında zehir mi var sanki?
-ya çok enteresan birisin mahmut.bir başkası olsa iğrenmişti belki.i̇yi ama neden ayaklar?
ona anlayabileceği şekilde kadınların en çekici yerlerinden birinin de ayakları olduğunu ve bununla bazı erkekleri etkileyebileceğini anlattım ve ona sahip olduğu güzellikleri hatırlatmak istedim. galiba ikna olmuştu, gözlerime sevgiyle bakıyordu.
-ya harika birisin mahmut. kendimi prensesler gibi hissettim bir an.i̇yi ki yanımdasın.
bir an gözlerim dalıp gitmişti. alev’e bazı gerçekleri söylemem gerektiğini düşünüyordum ama henüz kendimi hazır hissetmiyordum. alev’in sesiyle kendime geldim.
-mahmut ne oldu?
-hiç, dalmışım bir an. sen zaten prensessin güzelim.
alev birden ayağını reçel tabağına bandırdı ve yüzüme uzattı.
-al bunu da yala, madem bu kadar çok seviyorsun ayaklarımı, yalasana hadi
reçelli ayaklarını bana yalattı. arkasından ayağını sarelleye bandırdı.o güzel ayaklarından bir şeyler yemek daha bir tatlı oluyordu.bir süre bu muhabbet devam etti. daha sonra alev yanıma oturdu “kıyamam sana” diyerek elindeki tereyağlı, ballı ekmeği ağzıma koydu. kollarını omuzlarıma sararak dudaklarımdan öpücük aldı.i̇kimizde karnımızı güzelce doyurmuştuk. ellerimize çaylarımızı alarak t.v. nin karşısına geçtik. güzel bir film izliyorduk.i̇kiz koltukta yanyana oturuyorduk.bir ara koltuğa uzandım ve başımı alev’in dizlerine koydum. alev de saçlarımı okşuyordu.bir saat kadar sonra film bitmişti. televizyonu kapattık. alev:
-bana gitar çalar mısın mahmut?
-çalarım çalmasına da hani gitar?
odasına gitti ve elinde bir gitarla geldi. gitarı kontrol ettim, telleri akortsuzdu. hemen bir akort çektim.
-hımm iyi bir markaymış. gitarının olduğunu niye daha önce söylemedin bakayım? çalmasını biliyor musun?
-ne bileyim söylemek hiç aklıma gelmedi. odamda öylece duruyordu.i̇ki yıl kadar önce bir hevesle almıştım, birkaç gün kursa falan gittim ama çalmak zor geldi. öyle olunca bırakıverdim.
-yazık, halbuki devam etseydin iyi olurdu.her işin biraz zorluğu vardır. ama önemli olan istek ve azimle işe sarılmaktır. düzenli bir çalışmayla da o zorlukları aşabilirsin.
-aman, uğraştık biraz tabi ama ne o öyle la minör,mi minör falan? hoca da hiç öğretemiyordu zaten. ayrıca iki yıldır üniversiteye girmekle uğraşıyordum, bunla uğraşmaya vakit mi vardı sanki. sen beni boş ver de bir şeyler çal.
hemen güzel bir parça girdim. bildiğim romantik parçaları sırayla geçiyordum. alev kendinden geçmişçesine beni dinliyordu.bir ara aklıma bir çılgınlık geldi. kalktım ve yere, ayaklarının önüne oturdum ve bir serenat geçmeye başladım. alev’in etkilendiği her halinden belliydi. ela gözleri ışıl ışıldı. birden ayağını kaldırdı ve gitarın tellerinde gezdirmeye başladı. öyle olunca tellerden istemediğim sesler çıkıyordu. diğer ayağını da gitarın klavyesinde gezdirmeye başladı. öbür ayağı ise gitarın gövdesindeydi. enstrümana olan hakimiyetimi tamamen kaybetmiştim. -
43.
0-ya dur, çalamıyorumTümünü Göster
alev şımarık kızlar gibi gülüyor ve omuz silkiyordu.
-banane ayağımla çal sende.
-eh bunu sen istedin.
birden ayağını tuttum ve pena gibi kullanarak parmaklarını tellere sürtmeye başladım. artık gitardan saçma sapan sesler çıkmaya başlamıştı.:) i̇kimizde kahkahalarla gülüyorduk. alev birden ayağının birini omzuma diğerini de yüzüme koydu. bende gitarı bırakarak ayaklarının altına girdim ve öpmeye başladım.o pembe tabanlarının her cm karesini öpüyor ve yalıyordum. daha sonra dilim parmaklarının arasında gezindi. çok güzel tatları vardı ayaklarının. ayak başparmağını bir süre emdim. daha sonra ayak çukurunu bir süre yüzüme sürdü ve topuğunu ağzıma bastırdı. daha sonra ayaklarını yüzüme sürttü ve ayağıyla yüzüme bir tokat vurdu. ardından ayağını başımın yanına koydu. parmaklarından başlayarak öpmeye başladım. ayak tepeciklerine doğru çıktım ve bileklerine doğru seyahat ettim.bir ara aklıma bir fikir geldi. alev’e bir deniz topu getirmesini söyledim. topu getirdi ve şişirdik. alev’i genişçe bir sandalyeye oturttum ve sandalyenin altına uzandım. deniz topunu da başımın altına koydum. alev de ayaklarını yüzüme koydu ve yüzüme pedal gibi basarak kafamı topun üzerinde yaylandırmaya başladı.bu oyun alev’in çok hoşuna gitmişti.bir ara sandalyeden tutundu yüzüme ağırlığını vererek bastırdı.top neredeyse patlayacaktı. bense tabanlarının pembeliğinden başka hiçbir şey görmüyordum.bir süre bu şekilde devam ettik. alev:
-ne kadar ilginç ya.sanki dikiş makinasının pedalına basar gibi.ah sahi ya aklıma bir şey geldi.
-ya,nedir o?
ayağa kalktı ve salonun bir köşesinde duran ayaklı bir dikiş makinesini bana gösterdi. sanırım ne yapmak istediğini anlamıştım.
-bu makina annemin. babam bizi terk ettiği zamanlar geçimimizi dikiş dikerek sağlıyordu. şimdi iyi bir işi var ama hala makinesine gözü gibi bakıyor. üstelik bundan daha iyisini,son çıkan elektrikli modellerini alacak kadar kazandığı halde.
-ee,eskiden kadınlar için ayaklı dikiş makineleri ve merdaneli çamaşır makineleri çok değerliydi. şimdi bunlar birer yaşayan klagibtir. hani eskiden derlerdi.her genç kızın rüyası, bilmem ne dikiş makinası.
-aman, benim hiç öyle rüyalarım olmadı. gerçi dikiş dikmesini de merak etmiyor değilim. neyse,seni bununla ayaklarımda sallamamı ister misin?
tahmin ettiğim gibiydi her şey.ama kız nerden bilecekti ki bunu daha önce başka kızlarla yaptığımı. ben işin büyüsünü bozmamak için bilmiyor gibi davranmaya devam ettim.
-hımm peki nasıl olacak bu?
-çok basit. sen yine sandalyenin altına gireceksin ve başını pedala koyacaksın. bende pedalla beraber seni de sallayacağım.
-i̇yi de ben 70 kilo varım. beni orada taşıyabilecek misin?
-ayol bütün gövdenle pedala yatacak değilsin ya.zaten senin kafan ve benim ayaklarım ancak sığar oraya. ayrıca bir deniz yatağının üzerine yatacaksın. onun sayesinde zorlanmadan sallayabileceğimi sanıyorum.
ne kadar akıllı bir kızdı alev. hemen bir deniz yatağı getirdi ve şişirdik. biraz sonra alev makinenin başında oturuyordu. bende sandalyenin altındaydım,ve başım makinenin pedalında kızın ayaklarının arasındaydı. alev:
-hazır mısın?
-evet, başlayabilirsin.
makinayı hızlıca çalıştırdı. harika,hatta mükemmel bir olaydı bu.o harika ayaklarının arasında yukarı aşağı doğru sallanıyordum. hiç zorlanmadan sallıyordu. pedalın hemen yan tarafında pedalın hareketiyle dönen büyük bir kasnak vardı.tek gördüğüm o kasnak ve alev’in o dolgun pürüzsüz harika, bacaklarıydı.makinenin tıkırtıları arasında sallanıyordum. bacakları makine çalıştıkça yukarı aşağı doğru hareket ediyordu. alev:
-nasıl, hoşuna gidiyor mu?
-harikasın alev. şu an dalgasız bir denizde yüzüyorum sanki. ne bileyim kelimeler kifayetsiz kalıyor.
-vaavv bu seni şairleştiriyor galiba. biraz daha hızlanayım istersen.
-dur yavaş biraz başımı döndürüyorsun.
-bu işin zevki de burada zaten.
alev daha da hızlanmıştı. o dönek kasnak en az 200 devir/dakika yapıyordu herhalde. bacakları ise daha hızlı hareket ediyordu.bir ara durdu ve ayaklarını yüzüme koydu.
-of ne zor işmiş ya,ayaklarım yoruldu.
-ee bu kadar hızlanırsan olacağı buydu. dur, bileklerine masaj yapayım.
bileklerine güzel bir masaj yaparak yorgunluğunu giderdim. birden ayaklarıyla başımı iterek pedala yatırdı.
-yat yerine,bu kadar çabuk kurtulacağını mı sandın?
bir ayağını pedala diğer ayağını da çeneme koydu ve ayak başparmağını ağzıma soktu. makineyi çalıştırarak sallamaya devam etti. başım sallandıkça başparmağı ağzıma girip girip çıkıyordu.bir süre böyle devam ettik. daha sonra ayağını yüzümden çekerek pedala koydu. orta hızla sallamaya devam ediyordu. birden bir kapı sesi duyuldu.i̇kimizde irkildik. arkasından güzel bir kadın sesi geldi.
-alev, evde misin kızım?
alev telaşla bağırdı.
-hii!... annem geldi.
i̇kimizde paniklemiştik.ben sandalyenin altında kilitlendiğim için kalkamadım. alev de şaşkınlığın ve paniğin etkisiyle yerinden kalkamamıştı. annesi birden içeriye girdi ve bizi o vaziyette gördü.ben korku ve panikle beraber büyük bir şaşkınlık geçirmiştim. çünkü alev’in annesi, fantezilerimi süsleyen, figen hanımın ta kendisiydi. doğrusu alev’in bu denli güzelliğini kimden aldığı şimdi anlaşılıyordu. figen bizi o vaziyette görünce tam bir dumura uğramıştı.ela gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.
-aa!... çocuklar ne yapıyorsunuz siz?
ben telaşla kekelemeye başladım.
-şey, efendim ben, yani sandığınız gibi değil,ben...
alev sözümü kesti.
-şey anneciğim dikiş makinası arızalanmıştı da.ne yapacağımı bilemedim, mahmut’u aradım. neyse ki o biraz anlıyormuş, gelip tamir etti.ben de olmuş mu diye kontrol ediyordum.
-kızım senin makinayla ne işin vardı? daha düğme dikmesini bile bilmiyorsun. ayrıca nasıl kontrol etmek bu böyle?
-anneciğim ben makineyi çalıştırırken. mahmut’ta alttan bakıyordu düzgün çalışıyor mu diye.
figen yanımıza geldi ve ikimizi de baştan aşağı süzdü.
-şu makinayı bir de ben göreyim.sen kalk bakayım kızım. sen hiçbir yere kıpırdama genç adam.
biraz sonra figen’in o harika ayaklarının arasındaydım. figen makineyi hızlıca çalıştırarak beni sallamaya başladı. doğrusu bu işi gerçekten iyi biliyordu. harika ayakları vardı. tırnaklarında kırmızı ojeler vardı. alev’inkinden daha dolgun o muhteşem bacakları hızlıca yukarı aşağı doğru hareket ediyordu.bu şekilde 10-15 dakika kadar beni salladı. sonunda durdu. figen:
-aferin delikanlı, makinayı iyi tamir etmişsin. eskisinden bile daha iyi olmuş.
ben hala o güzel anın etkisinden kurtulamamıştım. esrar çekmiş gibi uçuyordum. figen hanım kalkınca hemen toparlandım.
-şey, rica ederim efendim. ciddi bir arızası yoktu, sadece bir parçası gevşemiş.
-dur! sana kim kalk dedi? yat yerine. alev sende otur makinenin başına, sallamaya devam et.
alev:
-şey, peki anneciğim.
alev makinenin başına geçti.o güzel ayakların arasında yarım saat kadar sallandıktan sonra ikimizde kalktık. figen koltuğa oturmuş bizi izliyordu.
-alev, sendeki bu değişikliğin sebebini hep merak ediyordum, şimdi anlaşılıyor.
-anneciğim lütfen yanlış anlama, gördüğün gibi değil hiçbir şey.
-tamam kızım ben sana hesap sormuyorum ki.ayrıca itiraf etmeliyim ki çok iyi bir arkadaş seçmişsin kendine.
yüzüne utangaç bir gülümseme yayılmıştı. yüzüme mahcup gözlerle baktı. bende dudaklarımı büzdüm. biraz oturduktan sonra alev denize gitmemiz için annesinden izin istedi. figen.
-gidin tabi. akşama geç kalmayın yalnız. yemeğe sende geliyorsun mahmut.
i̇lk önce biraz çekindim ama alev’inde ısrarıyla daveti kabul ettim. beraber plaja gittik.i̇kimizin de ağzını bıçak açmıyordu. neden sonra ikimizde kahkahalarla gülmeye başladık.
-doğrusu annende pek aşırı bir tepki vermedi, değil mi?bir başkası olsa kıyametleri koparmıştı belki.
-ne diyebilirdi ki ayol? ben dikiş makinesinin başında sende ayaklarımın arasında. ne bileyim başkası görse deli derdi herhalde.
-yalnız bakışları çok manalıydı. olan biteni anlamış gibiydi sanki.ama itiraf etmeliyim ki harika bir annen var.
-öyledir tabi, ayrıca annem bana güvenir her zaman. bende onun güvenini boşa çıkaracak bir şey yapmadım şimdiye kadar.
-hımm peki sen bana güveniyor musun?
-elbette ki güveniyorum. yoksa seni evime almazdım. yoksa güvenmemeli miyim?
-bilmem.
muhabbetimiz bu şekilde devam etti. akşama doğru alev’in evine gittik. figen yemekleri hazırlamış bizi bekliyordu. ana-kız hemen sofrayı donattılar.i̇kisi de tüm hüner ve maharetlerini sergiliyordu. özellikle figen mutfak hünerlerini iyi konuşturmuştu. çünkü yemekler bir harikaydı. doğrusu onu terk eden eski kocasının aklına şaşıyordum. yemekten sonra güzel bir muhabbet faslı başladı. figen bir anda bizden biri gibi olmuştu sanki.o da kızı gibi uçuk kaçıktı. alev:
-anneciğim mahmut çok güzel gitar çalıyor biliyor musun?
-ya öyle mi? neden bize bir resital vermiyorsun mahmut?
alev gitarını getirdi. hemen güzel bir resital vermeye başladım. özellikle figen’in gençlik yıllarındaki şarkıları çalıp söylüyordum. doğrusu müzikte asıl kalite o yıllarda vardı. gece geç vakitlere kadar muhabbetimiz devam etti. saat 12.30 gibi izin isteyerek kalktım. alev ve figen hanım bu ziyaretimden fevkalade memnun kaldığını dile getiriyorlardı. gene beklediklerini ısrarla belirttiler. bende bunu çok istediğimi söyledim ve eve gittim. -
44.
0iyiki ekşici gibmemiş beyler onada bin şükür yoksa napardık amk
-
45.
0-şey pardon,ben mustafa’ya bakmıştım.Tümünü Göster
-mustafa henüz gelmedi,bu saatte de gelir mi bilmiyorum. biraz bekleyin isterseniz.
anlaşılan mustafa catiana’nın koynundaydı yine.bar sandalyesine oturup beklemeye başladım.bu arada garson arkadaşın ikram ettiği çayı yudumluyordum.bir ara arkamdan tanıdık bir ses geldi.
-hoş geldin delikanlı.
-ah,hoş bulduk figen hanım. mustafa’ya bakmıştım da.
-mustafa bu saatte gelmez ki.onun mesaisi akşama başlıyor.
-hımm neyse ben gideyim o zaman.
-aa aşk olsun sırf mustafa için mi geliyorsun?biz arkadaşın değil miyiz?
mahcup bir şekilde gülümsedim.
-şey sizi de ziyaret etmek isterdim tabi ama belki meşgulsünüzdür diye düşündüm.
-aman ne meşguliyeti ayol?her gün yaptığımız rutin işler.gel, ofisime geçelim. seninle konuşmak istiyordum zaten.
i̇çimi bir tedirginlik almıştı. acaba benimle ne konuşmak istiyordu? figen’i takip ettim. biraz sonra ofise geldik. pahalı mobilyalar ve deri koltuklarla,iyi dizayn edilmişti ofis. doğrusu figen’in zevklerini bir kez daha takdir etmiştim. masasının başına geçti, bende karşısındaki deri koltukların birine oturdum. üzerinde gömlek ve mini etek, ayaklarında ince bantlı sandaletler vardı. sekreterine içecek bir şeyler söyledi.bir süre hiç konuşmadan yüzüme baktı.o iri ela gözleri o kadar gizemli bakıyordu ki ne düşündüğünü anlamak imkansızdı. bana okulum ve derslerimle ilgili sorular sordu. daha sonra yerinden kalkarak pencereye baktı bir süre. daha sonra karşıma oturdu ve tane tane konuşmaya başladı. çok yumuşak ve etkileyici bir sesi vardı.
-bak mahmut, alev benim her şeyim.bu hayatta ondan başka kimsem yok. kocamla bundan yaklaşık 11 sene önce ayrılmıştık. daha o zaman 8 yaşındaydı alev.
-şey, biliyorum efendim, alev bundan biraz bahsetmişti. yalnız sizi temin ederim kızınızla hiçbir şekilde...
figen elini kaldırıp beni susturdu.
-biliyorum mahmut. yanlış anlama,ben sana hesap sormuyorum ki.alev bana her şeyi anlattı dün gece. seninle çok iyi bir arkadaşlığınızın olduğunu söyledi.hem ben kızıma güvenirim. o yanlış bir şey yapmaz. seni biraz tanıyınca da kızıma olan güvenimin boşa olmadığını da anlıyorum.
bakışlarımı yere çevirdim. nedense içimi biraz utangaçlık kaplamıştı. figen birden ellerimi avuçlarının içine aldı. gözlerinin içi parlamıştı bir anda.
-ben sana teşekkür etmek istiyorum mahmut. alev’i bugüne kadar hiç bu kadar mutlu görmemiştim. emin ol şu bir hafta içerisinde sihirli bir değnek değmiş gibiydi. alev benim her şeyim. onun biraz mutluluğu benim için dünyalara bedeldir.
-şey,ne diyeceğimi bilemiyorum efendim. yani onu biraz olsun güldürebildiysem ne mutlu bana.ama ben gelmeden önce mutlu bir hayatınız yok muydu?ben alev’i çok neşeli, uçuk kaçık ve cıvıl cıvıl biri olarak tanıdım.
-mutluyuz tabi ki canım.her şeye rağmen ikimizde güçlü olmasını bildik.ben onunla,o benimle çok mutluyuz ama bu sefer onu daha bir mutlu gördüm. dediğim gibi, kocamla ayrıldığımızda daha sekiz yaşındaydı alev. zaten babasından doğru dürüst sevgi göremedi.bir de bizi terkedip gidince çok sarsıldı kızım.ben bütün sevgimi ona verdim ona her zaman kol kanat germeye çalıştım ama kızım bir baba sevgisinin ekgibliğini hissetti her zaman.bu yüzden biraz problemli bir çocuk oldu alev.
birden bakışları buğulanmış ve yüzü kederlenmişti.
-yaptığım evlilik ise hayatımın en büyük hatasıydı. onun yakışıklılığına, karizmasına,işinde yaptığı kariyere, gösterişli arabasına,mal varlığına falan aldandım. doğru dürüst tanımadan, araştırmadan evlendim onunla. evliliğimizin neticesinde kızım alev dünyaya geldi.her şey başlangıçta iyiydi. ama sonraları asıl yüzünü bana gösterdi kocam. önce eve geç gelmeler, alkollü gelmeler, beni aşağılamalar hatta bazen dayak atmalar başladı.en sonunda da beni aldattığını,hem de yakın bir arkadaşımla aldattığını öğrendim. neticesinde boşandık ama tuttuğu sahtekar bir avukat sayesinde ne nafaka ne de biraz mal, hiçbir şey bırakmadı. kendisi de sahtekarın biriymiş zaten.bir sürü yolsuzluğa adı karışmış.o arkadaşımda alman asıllıydı zaten. beraber almanya ya yerleşmişler ve evlenmişler hatta çocuğu falan olmuş. gittiğinden beridir ne arıyor ne de soruyor.
-şey evet, alev bana biraz bahsetmişti.bu yaşadıkları gerçekten de iz bırakmış onda.
-evet, çok zor günler geçirdik. babamı gençlik yıllarımda kaybetmiştim zaten. annem bize sahip çıktı. onun emekli maaşı, benim de terziliğim sayesinde geçinebildik.bu arada, evliliğim yüzünden yarım kalan üniversite tahsilimi tamamladım. neyse ki annem vasıtasıyla burada bir işe girdim ve bulunduğum mevkie kadar yükseldim. annemi de iki yıl önce kaybettim.o da benim için çok zor oldu ama hayat devam ediyordu sonuçta. şimdi tanrıya şükürler olsun durumumuz çok iyi,ama bazı şeylerin izleri kolay silinmiyor anlıyor musun mahmut?
gözlerinden süzülen yaşları sildi. bende dudaklarımı büzmüş dinliyordum. başımı salladım.
-anlıyorum figen hanım. gerçekten zor günler geçirmişsiniz ama yine de şanslısınız.şu anda bir çok insanı imrendiren bir hayatınız var. alev şimdiye kadar tanıdığım en harika insanlardan biri. üstelik sizin gibi mükemmel bir annesi var. bazı zorluklar insanları olgunlaştırır. alev de bu yaşadıkları sayesinde olgunlaşmış. çok sağlam bir kişilik kazanmış gördüğüm kadarıyla. bunlar da başarılı bir hayat için çok önemlidir. artık üzülmeyin, umarım alev üniversiteyi de kazanacaktır ve başarılı bir tahsil yapacaktır.
-umarım mahmut. bunu nasıl yürekten istiyorum bilemezsin.ben ona her zaman güveniyorum. ayrıca arkadaş seçimi de çok iyi. senin gibi biriyle arkadaşlık etmesi bunu gösteriyor. seni de birkaç yere soruşturdum. sakın yanlış anlama, sadece birkaç arkadaşına falan sordum işte. seni çok iyi methettiler, çok iyi biri olduğunu söylediler. sakın yanlış düşüncelere kapılma, sadece seni tanımak istedim anlarsın ya.
i̇çimi sıkıntı kaplamıştı birden. alev’e bazı şeyleri hala söyleyememiştim ama artık söylemeye mecbur hissediyordum kendimi. olayların daha fazla büyümesi ve dallanıp budaklanması beni korkutuyordu. alev’i çok seviyor ve onu asla üzmek istemiyordum. figen:
-dediğim gibi mahmut. alev senin yanında çok mutlu, umarım bu arkadaşlığınız uzun süre devam eder. sakın sana emrivaki yaptığımı sanmayasın. belki bir sevdiğin vardır ama alev’le arkadaşlığının devam etmesi temennimdir.
-bunu bende çok isterim figen hanım. gerçekten de alev tanıdığım en mükemmel insanlardan biri.
birden muzipçe gülümsedim.
-hımm umarım benden kızınıza babalık yapmamı istemeyeceksinizdir
-hahahaha... çok şakacısın mahmut.:) zekice bir espriydi aferin böyle bir şey yapsam alev annesi olduğumu bile dinlemez beni mahveder.
-yapar valla. geçenlerde mustafa’nın kız arkadaşını bana biraz yakınlık gösterdi diye dövecekti nerdeyse.
muhabbetimiz bu şekilde devam etti.bu kadına hayranlığım daha da artmıştı. modern görüşlü, önyargısız düşünen, çok anlayışlı bir kadındı.bu arada gözüm ikide bir ayaklarına kayıyordu. koyu renk ojeli ayakları cam sehpanın altında rahatça görülebiliyordu. çaktırmadan bakmaya çalışsam da ara ara gözlerim yakalanıyordu.bu arada sekreteri bize soğuk birer meşrubat getirmişti. meşrubatlarımızı yudumlarken figen kaza ile bardağını devirdi ve meşrubatı ayağına döktü.(bana bilerek yaptı gibi gelmişti) figen:
-hay aksi.bu günde sakarlığım üzerimde. mahmut masada peçete olacaktı. onu alabilir misin? ayakkabım ıslandı, kalkamıyorum.
fırsat bu fırsattı. peçeteyi aldım ve “müsaadenizle efendim” diyerek ayaklarını temizledim. figen’in bakışları birden değişmişti. gözlerinde hükmedici bir bakış belirmişti. bardağının dibinde kalan kolayı diğer ayağına döktü ve ayağını sehpanın üzerine koyarak benden temizlememi istedi. elimi tam peçeteye uzatmıştım. figen:
-
sağdaki neyse de
-
bu elaman akil hastasi hayalinde ulke
-
tylerr dursun burayaa gel
-
cccrammsteinccc günaydın başlığı cügü rekoru
-
türkiyenin dünyadan övgü aldığı video
-
nurten ve elmas hanimlar evde vakit geçiriyor
-
beyler en son ağladığınız filmin adı neydi
-
sözlük sayfaları neden sıfırlanmamiş
-
uzun sure inciye giremiyen memati
-
lahana haşlamiştim kendime
-
gapdan girk beri bag hele
-
baslik acmicaksaniz yatacam
-
kafkas manla teke tek çıksak acaba
-
kendimle ilgili beklentileri baya dusurdm
-
buyuk fontla yazi yazan
-
wow girl olarak meme uçlarim
-
bazı bayanlar başına gelenleri hak ediyor
-
evvel zaman içinde kalbur 560bin olan mal
-
ilk önce iş
-
beyler bu sene antalya manavgata gittim
-
elazığ çuf çuf hikayesi
-
560 bin iti
-
insanlar doğuştan taşaklarını
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 14 01 2025
-
neyse yarın mesai var
-
ne oldu lan gotunuzmu titredii dava
-
atatın neden hiç erkek evlatlığı yok
-
başı açık bayanların namusu
-
kargo da kağıt göndericem
-
kocasini bicakliyan kari size dava acinca
- / 1