1. 27.
    0
    ertesi gün günlerden cumartesiydi.o gün herhangi bir işim de yoktu. öğleden sonra saat 2.00 ye doğru i̇pek beni aradı. beklediği paketler gelmiş, kargo şirketinin şubesine gidiyormuş. hemen hazırlandım ve o şubeye gittim. oraya vardığımda i̇pek paketleri teslim almış beni bekliyordu.bir büyük sayılabilecek kutu, birkaç tane de çanta vardı. aramızda yardımlaşarak eşyaları yüklendik.ben bir taksi çevirmek istedim,i̇pek yine mani oldu. taksi parasını verebileceğimi söyledim ama bütün ısrarlarıma rağmen kabul etmedi.eh,bizde bir dolmuşa bindik. paketler küçük gibi görünmesine rağmen bayağı ağırdı.eve vardığımızda ikimizde bayağı yorulmuştuk. kızın evine çıktık.i̇pek:
    -çok sağol mahmutçuğum. sanada çok zahmet oldu ama sen olmasaydın hayatta taşıyamazdım herhalde. hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum.
    -lafını bile etmeye değmez i̇pekçiğim.ben ne yaptım ki?neyse ben gideyim artık.
    -nereye yaa?i̇şin yoksa gel içeri oturalım biraz. sende yoruldun.bir çay demleyeyim içeriz beraber.
    -şey… bilmem ki.
    -gel hadi gel, çekinmene gerek yok.ben adam yemem korkma *
    eh,davet edildiğin yere erinme, edilmediğin yere görünme demişler.i̇çeri girdim. güzel bir evi vardı.bir öğrenci evi için oldukça tertipli ve düzenliydi.i̇pek bu evde iki kızla beraber kalıyordu.ev arkadaşları da kendisi gibi çok iyi kızlardı.o gün evde kimse yoktu. salona geçtim, oturdum.i̇çeride bir koltuk takımı,bir-iki kanepe,bir masa,bir-iki halı,bir t.v. birde ayakla çalıştırılan bir dikiş makinesi vardı. etrafta kesilmiş kumaş parçaları, daha tamamlanmamış bir elbise vardı.az sonra i̇pek içeri girdi.o gün pandoranın kutusu açılmış ve ilk defa i̇pek’in ayaklarını görmüştüm.36-37 numara büyüklüğünde efsaneninki kadar düzgün şekilli, güzel ve bakımlı ayakları vardı. parmakları aynı onunki gibi birbirine orantılıydı. tırnakları ojesizdi ama doğal bir güzelliği vardı ayaklarının. üzerinde yine bir kot pantolon ve sade bir tişört vardı. zaten bu kızın doğal güzelliği bana çok çekici geliyordu.i̇pek yanıma oturdu.
    -nasıl evimizi beğendin mi?
    -hı hı oldukça güzel ve geniş.bir bekar evi için oldukça tertipli, düzenli.i̇htiyacınızı karşılayacak her türlü eşya da var. üstelik kaloriferli de.daha ne istenir ki?
    -evet, kışın sobayla falan uğraşamam.o yüzden kaloriferli istedik.
    -şu makine kimin?
    -benim, bende bir elbise dikiyordum.i̇zin verirsen biraz çalışayım,hem de konuşuruz. elbiseyi yarına yetiştirmem lazımda.
    -tabi tabi işine bak sen.hmm böyle marifetlerinin olduğunu bilmiyordum *
    -liseyi kız meslek lisesinde, terzilik bölümünde okumuştum. şimdi iyi işime yarıyor. arkadaşlardan, komşulardan isteyenlere bir şeyler dikiyorum.bu sayede 3-5 kuruş kazanıyorum. ayrıca diktiğim elbiselerde bayağı beğeniliyor.
    -ne güzel yaa. böylece harçlığın çıkıyor.
    makinenin başına geçip çalışmaya başladı. benimde beklediğimde buydu. gözlerim aynen ayaklarına kilitlenmişti.o güzel ayaklar makinenin pedalını salladıkça benim gözlerim bayram ediyordu. makinenin pedalı dikdörtgen biçiminde olup, kısa kenarlarından makineye bağlanmıştı.bir tahterevalliyi andırıyordu.bir tarafı biraz uzun bir tahterevalli.i̇pek iki ayağını da bu tahterevallinin ortasına koymuştu. parmaklar yukarıda-topuklar aşağıda, parmaklar aşağıda-topuklar yukarıda.bu bir periyot saniyede en az beş kere tekrarlanıyordu. pedal hemen yan tarafındaki büyük bir kasnağa bir mille bağlıydı. pedalın bu hareketi büyük kasnağı döndürüyordu. büyük kasnakta bir kayışla biraz yukarısındaki küçük kasnağı çeviriyordu. böylece küçük kasnak asıl dikiş işlemini yapan mekanizmayı harekete geçiriyordu.i̇pek ilk önce yavaştan çalıştırmaya başlıyordu, daha sonra yapacağı dikişin uzunluğuna göre hızlanıyordu. bacakları makine çalıştıkça aşağı yukarı doğru hareket ediyordu. ayaklarına çaktırmadan bakmaya çalışıyordum ama her defasında gözlerim yakalanıyordu.i̇pek bir ara yan gözlerle bana bakarak gülümsedi.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 26.
    0
    -i̇pek iyi misin?
    -çok teşekkür ederim mahmut. hızır gibi yetiştin valla. beni caddenin başından beridir takip ediyorlardı hayvanlar. yemediğim laf kalmadı.
    -korkma gittiler,bir daha da dönmezler.i̇yi de bu saatte dışarıda tek başına ne işin var? hele böyle bir yerde...
    -ya sorma başıma neler geldi neler.
    -hay aksi.gel seni evine bırakayım.
    -çok sağol ama yolundan alıkoymayayım seni,ben gidebilirim.
    -ya saçmalama bu saatte tek başına olur mu?ben erkek halimle çekiniyorum buralarda yalnız dolaşmaya. hadi gidelim, evin nerede?
    evini tarif etti.bir taksi tutmak istedim,i̇pek mani oldu. evinin yakın olduğunu yürüyebileceğimizi söyledi. beraber evine doğru yürümeye başladık. hiç konuşmuyordu. belli ki hala sinirleri bozuktu.
    -ee anlat bakalım ne oldu da bu saatte dışarılarda kaldın?
    -hiç sorma;zilli bir arkadaşımın azizliğine uğradım. beni evine davet etmişti ders çalışırız, muhabbet ederiz diye. hatta gece kalmamı da istiyordu. neyse gittik, hoş beş muhabbet ediyorduk, saat 21.00 e doğru kızın sevgilisi çıktı geldi. adam da kulakları küpeli, serseri kılıklı son derece lakayt bir tip. aman tanrım gece boyunca karşımda fingirdemeler, öpüşmeler, adamın abuk sabuk esprileri... üstelik adam bana, yiyecekmiş gibi, öyle bir bakıyordu ki.neyse burada kalacak değil ya,birazdan gidecektir diye sabrettim ne gezer. saat 23.00 oldu herif gitmiyor. kıza çaktırmadan sordum adam burada kalacakmış. üstüne üstlük adam bir de geldi bana asıldı. herifi güzelce kalayladım ama oralı olan kim?bir insan bu kadar pişkin olabilir ya.daha sonra gittiler kızın odasına çekildiler.i̇çeride kızın kahkahaları, adamın ayı gibi sesi... artık kim bilir ne yapıyorlardı. bende artık dayanamadım çıktım gittim.en sevmediğim şeyler ya. gelirken de o serseriler peşime takıldı.
    -cık cık cık!... ne insanlar var ya.o geri zekalı kız, madem sevgilisi gelecekmiş, seni niye çağırmış?
    -ne bileyim, kıza güvenende kabahat. aklı sıra bana sevgilisi ile hava atacaktı herhalde. çok eşi bulunmaz(!) bir sevgilisi var ya.zaten kızda sağlıklı bir tip değil. çorap değiştirir gibi sevgili değiştiriyor. okul açıldığından beridir bu beşinci sevgilisi. öyleymiş daha doğrusu, onun yalancısıyım. tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş anlayacağın. birde bana benim beşinci sevgilim oldu, senin hala yok gibisinden bir şeyler ima ediyordu. marifet yapıyor sanki salak.
    muhabbetimiz kızın evine kadar böyle devam etti. gerçekten de okul açıldığından beridir i̇pek’in hiç sevgilisi olmamıştı.o da kendisi için doğru kişiyi arıyordu besbelli.ama sevdiğim tarafı, evde kalmış kızlar gibi, illa bir sevgilim olsun demiyordu.bu işlerin nasip kısmet olduğuna inanıyordu. aslında doğrusu da buydu. yalnız, onunla yaptığımız sohbetler de bana gizliden bir şeyler ima ediyor gibi geliyordu. konuşa konuşa kızın evine geldik.i̇pek:
    -çok teşekkür ederim mahmut. seni de yordum buraya kadar.
    -bir daha bunları duymamış olayım.ne demekmiş yordum falan, arkadaşlık ne güne duruyor?bu günkü olanları da kafana takma. herkesin başına gelebilir böyle şeyler.
    -çok sağol ama insan ister istemez etkileniyor.ha mahmut unutmadan, senden bir şey rica edecektim, yapar mısın bilmiyorum.
    -söyle i̇pek elinden gelen bir şeyse yaparım tabiki.
    -yarın bana kargodan bir iki paket gelecek. ailem birkaç parça eşya gönderecekti.o paketleri taşımama yardım edermisin?i̇şin yoksa tabi.
    -aa düşündüğün bu muydu i̇pekçiğim? tabi ki yardım ederim. yarın saat kaçta gelecek paketler?
    -saat 14.00 gibi gelir tahminimce. zaten kargo şirketi bana haber verecektir. yarın ben seni ararım o.k?
    o.k yarın görüşürüz o zaman. hemen yat güzel bir uyku çek. güzelliğini korumak için iyi dinlenmelisin, unutma.
    o çok sevdiğim sıcak gülümsemesi ile bana gülümsedi. apartmandan içeri girene kadar ona baktım. bana el sallayarak içeri girdi. bende evime doğru yola koyuldum.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 25.
    0
    -kemal bir bira versene.
    -oo mahmut nerelerdesin ya? hiç görünmüyorsun.
    -daha geçen hafta buradaydım ya oğlum.her gün de takılamıyoruz, malum dersler.
    -hadi hadi dersler falan bahane.sen yine bir hatun bulmuşsundur, onun yanındasındır
    -yok be oğlum keşke bulsak ta yanında olsak. nerde bizde o şans? gökten hülya avşar yağsa benim tepeme ancak kazım kartal düşer *
    -oha! şansı olmayan adama bak. ulan her gün fıstık gibi hatunlarla geziyorsun bir de şansım yok diyorsun, insafın kurusun be.daha geçen hafta yanında afet bir sarışın vardı.ne enfes bir şeydi yaa. ne oldu o?
    -haa efsane'yi mi diyorsun. bizim bölümün çömezlerinden. piyanoyla titanic’in müziğini çaldık, kız tav oldu. geçen hafta sonu onunla beraberdim ama bakma, olmaz ondan.
    -ohoo sanada kız beğendiremiyoruz be oğlum. nesi varmış kızın? manken gibi kız. gerçi senden biraz uzun boylu ama olsun.
    -ya ben kızı beğenmesine beğeniyorum ama kız elde avuçta durmuyor ki.bu gün benimleyse, yarın başkasıyla.2-3 gün onunla beraber oldum, daha sonra bakıyorum benimle sevişen o değil sanki. okulda hemen başkalarıyla takılmaya başladı. daha geçen gün çarşıda gördüm onu. yanında hiç tanımadığım bir herif vardı. bayağı da samimi görünüyorlardı. gerçi tam bilmiyorum, günahını da almayalım. belki sandığım gibi değildir ama görünen o yani.
    -haa sen evlenecek kız mı arıyorsun? oğlum dur bakalım, zamanı gelince evlenirsin. hele okulunu bitir, askerliğini yap... daha gençsin güzelsin, şimdi yaşamana bak.
    -biz yaşayacağımızı yaşıyoruz zaten ama nereye kadar? evleneceğimiz kızı asıl şimdi bulmak lazım. öyle kız kolay bulunmuyor, bilirsin.
    -oğlum onu aramakla bulamazsın ki.zamanı gelince o seni bulur zaten.bir anlık bir elektriklenme, sonra puff!... bir bakarsın ki o karşında.
    -bu elektriklenme içinde keban barajına gitmek lazım herhalde * neyse, bakalım. ee sende bir icraat yok mu oğlum? geçenlerde yanındaki fıstığı görmedim sanma. hiçte fena değildi hani *
    -haa şu manyak kızı mı diyorsun?bak anlatayım da dinle...
    evet;bu muhabbetler böyle uzar gider. bazen kıyısından köşesinden geçeriz aşkın, bazen de gerçek aşkı bulduğumuzu sanırız;sonra dehşetle yanıldığımızı anlarız. çoğu zamanda kendi kendimize gelin güvey oluruz.yok piyanoyla bilmem neyi çalmışımda kız bana tav olmuşmuş. ulan kimi kandırıyorsun salak? kız bir bahane ile yanına yaklaşacak ya,o da onun bahanesi oldu. yoksa piyano virtüözü hatta chopin ol kimin umurunda? sonuçta her gencin başına geliyordu böyle güzel şeyler. çoğu zaman şakayla karışık başlıyor sonra da bütün benliğini sarıveriyor bir anda kendini bir girdabın içinde buluyorsun. sonunda da ya büyük bir hüsrana uğruyorsun yada gerçek mutluluğu yakalıyorsun.o kişi, yani doğru insan belki çok yakınımızda, belki de bir hayli uzağımızda.onu bulmak için durmadan arayıp didiniyorsun.bu arada yaşadığın çılgınca saatler ve işlediğin günahlar yanına kar kalıyor. sonra da bu şekilde bar muhabbetlerine dönüşüyor ve hikayeler oluyor. evet o gece de bardaydım. sürekli takıldığım yerdi burası. geçen sene de bu barda çalışmış, canlı müzik yapmıştım. patronundan garsonlarına, barmenlerinden bodyguardlarına kadar herkesi tanıyordum. biraz sonra arkadaşlar geldi. gece boyunca hır gür muhabbetle vakit geçirdik. saat 01.00 e doğru arkadaşlardan izin alarak kalktım. kapıya doğru giderken masaları birinde tanıdık bir sima gözüme çarptı.bu efsane idi. yanında tanımadığım iki herif,bir tane de kız vardı.bu kız ev arkadaşı olmalıydı.ona görünmeden gizlice dışarıya kaçtım. dışarı çıktığımda saat 01.00 di.i̇çtiğim iki biranın etkisiyle biraz başım dönüyordu. birden kaldırımda yürüyen birkaç kişi dikkatimi çekti. önden bir kız koşar adımlarla gidiyor, arkasından sarhoş olduğu belli iki serseri onu takip ediyordu. durmadan kıza laf atıyor ve onu taciz ediyorlardı. kıza dikkatlice baktım, aman tanrım! bu i̇pek değil miydi? evet ta kendisi. neyse ki barın önündeydim ve bodyguardlar tanıdıktı. yanıma iki bodyguard arkadaşı alarak serserilere şöyle bir göründüm. adamlar bir anda ortadan toz oldular. arkadaşlara teşekkür ederek kızın yanına gittim. zavallı i̇pek çok korkmuş, sinirinden ağlıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 24.
    0
    -bu akşam işin var mı mahmut?
    -ee yok,ne oldu?
    -akşam çıkalım, takılalım bir yerlere.
    -hmm olabilir nereye gidelim?
    -bilmem,sen belirle.ben konya’da fazla bir yer bilmem.
    -benim her zaman takıldığım bir bar var, oraya gidelim istersen. ortamı hoştur ayrıca canlı müzikte var,d.j. de var.
    -o.k. anlaştık. beni akşam 8.30 gibi evden alırsın. bana cep numaranı ver. sende benimkini al.
    kantinde biraz daha vakit geçirdikten sonra evlere gittik. akşam üzerime şık bir takım elbise giyerek çıktım. saat tam 8.30 da efsane’yi evinden aldım. efsane güzelliği ile gözleri kamaştırıyordu yine. üzerinde göğüs dekolteli, mini etekli harika bir elbise, ayağında ise ince bantlı sandaletler vardı.evi bara biraz uzaktı.ben taksi tutmak istedim, efsane gerek olmadığını yürümek istediğini söyledi. bara doğru yürümeye başladık. efsane koluma girmişti. biraz sonra bara geldik. çılgınlar gibi dansetmeye, eğlenmeye başladık.ben bir iki bardak bira içmiştim, efsane birkaç kadeh votka-vişne,bir kadeh de viski içmişti.bir ara slow bir müzik çalmaya başladı. efsane ile birbirimize yılların sevgilisi gibi sarılıp dansetmeye başladık.i̇şte o an kendimi rezil olmuş gibi hissettim. çünkü benden uzun boylu bir kızla dansediyordum. gece boyunca çılgınlar gibi eğlendik. efsane içkiyi biraz fazla kaçırmış, kafayı bulmuştu. benimde biraz başım dönüyordu ama sarhoş değildim. efsane gece boyunca kahkahalar atıyor, anlamsız espriler yapıyordu. saatler 02.00 yi gösteriyordu.ben artık gitmemizin iyi olacağını düşündüm. çünkü efsane sapıtmaya başlamıştı. hesabı ödedim ve efsane’yi kolundan tutup zorla bardan çıkardım. öyle sarhoştu ki yolda zorlukla yürüyordu.bir taksi çevirdim ve efsane’nin evine yollandık.eve geldiğimizde taksicinin parasını vererek gönderdim. efsane hala kahkahalar atıyor ve detone bir sesle şarkı söylüyordu. evine zorlukla girdik.bir öğrenci evi için oldukça güzeldi evi. bütün eşyalar yeni ve pahalı türdendi. salona geçtik. efsane koltuğa yığıldı kaldı. bende mutfağa giderek efsane’ye bir kahve yaptım. kahveyi içince midesi alt üst olmuştu. lavaboya giderek biraz rahatladı. hemen bir bardak soda limon hazırladım. neden sonra biraz ayılmış ve kendine gelmişti. koltukta yığılmış bir vaziyette oturuyordu. gidip yanına oturdum.
    -hay kızım sana kim dedi o kadar iç diye? neyse biraz kendine geldin değil mi?benim gitmem gerekiyor. seni yatağına yatırıyım, güzel bir uyku çek, sabaha bir şeyin kalmaz.
    efsane birden ellerime yapıştı.
    -nereye gidiyorsun bu saatte ayol? gitme kalalım burada.hem daha masaj yapacaksın bana.
    -masaj mı,ne masajı?
    efsane yine bir kahkaha attı.
    -ayak masajı tabiki,ne masajı olacak ayol.
    koltuğa uzandı ve ayaklarını bana uzattı.
    -hadi rahatlat beni fetişistim benim.
    ona güzel bir masaj yapmaya başladım.bu arada o harika ayaklarına öpücükler kondurmayı ihmal etmiyordum.bu masaj ona çok iyi gelmişti. yavaş yavaş ayaklarını öpmeye ve yalamaya başladım. dakikalarca ayaklarını öptüm, yaladım, emdim, yüzüme gözüme sürdüm.o eşsiz güzellikteki ayaklara doyum olmuyordu. efsane bir ara ayağıyla aletimi yokladı. aletim taş gibi olmuştu ve pantolonuma sığmıyordu. pantolonumu indirerek bana güzel bir mastürbasyon yaptı. doğrusu bu işi iyi biliyordu. biraz sonra o müthiş zevk noktasına gelmiş ve sarsılarak ayaklarına boşalmıştım. koltuğa yığıldım kaldım.500 metre koşmuş bir atlet gibi soluyordum. efsane’de başımı omuzlarıma dayamış yatıyordu.az sonra kalkıp peçete getirdim ve kızın ayaklarını temizledim. efsane:
    -bacaklarımı ovar mısın? çok kötü ağrıyor.
    bileklerinden başlayarak bacaklarını ovmaya başladım. bacakları oldukça dolgun ve pürüzsüzdü. bacaklarını ovdukça efsane derin derin nefes alıyordu. yavaş yavaş yukarılara çıktım. efsane’nin nefesleri daha da hızlanmıştı ve hafifçe inlemeye başladı. bütün bunlar beni daha da azdırıyordu.bir anda göz göze geldik. zümrüt yeşili gözlerinde ateşler yanıyordu. etkileyici bir sesle.
    -seni istiyorum anlıyor musun? bütün benliğimle istiyorum. erkeğim benim...
    bir anda dudaklarıma yumuldu. ateşli bir şekilde öpüşüyorduk. o dolgun dudaklarının arasında, dilim ve dudaklarım kayboluyordu adeta. daha sonra kravatımdan tutarak beni odasına zütürdü. öpüşmeye devam ettik ve yavaş yavaş gömleğimin düğmelerini çözmeye başladı. evet sonrası tahmin ettiğiniz gibi. kendimizi yatağa attık ve çılgınlar gibi sevişmeye başladık.a dan z ye bütün oyunları oynadıktan sonra ikimizde yorgun düşerek uyuyakaldık. sabah uyandığımda efsane’nin ayakları ağzımdaydı. efsane hala uyuyordu. kalkarak lavaboya gittim ve yüzümü yıkadım. başımda berbat bir ağrı vardı. lavabodan yüzümü kaldırıp aynaya baktığımda arkamda duran efsane’yi fark ettim. efsane birden kollarını belime dolayarak sarıldı.
    -harikaydın aşkım. bana unutamayacağım bir gece yaşattın.
    ona manalı bir şekilde baktım.
    -sende harikaydın güzelim.ama dün gece çok sarhoştun, neler yaptığını hatırlayabiliyor musun?
    -hatırlıyorum tabiki ayol.o kadar da sarhoş değildim. yalnız bana dost gibi davranıyordun ya,işte o bitirdi beni.bir başkası olsa beni hemen yatağa atmaya çalışırdı. kısacası bana şimdiye kadar hiçbir erkek böyle beyefendi gibi davranmamıştı, çok iyi bir insansın sen.
    -o kadar da abartma canım, yoksa kafamda halkalar görmeye başlayacağım. yalnız dün gece bende sarhoştum. o kafayla belki hatalar yaptık, yani bilmiyorum belki de yasak şeyler yaptık.
    -aman boş ver canım. yasak şeyler nedir ki?hepsi çiğnenmek vardır. hayatının kurallarını sadece sen koyarsın. buna kimse karışamaz. sayemde sende çok güzel bir gece geçirdin. söylesene sende eğlenmedin mi?
    birden yüzü mahzunlaştı ve dudakları büzüldü.
    -yoksa beni çekici bulmuyor musun?
    anlamlı bir şekilde gülümsedim.bir insanın bu kadar serbest olmasına inanamıyordum.
    -eğer bunlar yasaksa sen çiğnediğim en güzel yasaklardan birisin güzelim *
    yüzüne o tatlı gülümsemesi geri gelmişti. dudaklarımdan bir öpücük aldı. beraber kahvaltı yaptık.o gün günlerden cumartesiydi. efsane bu evde iki kızla beraber kalıyordu.ev arkadaşları hafta sonu tatilini değerlendirerek memleketlerine gitmişlerdi. böylelikle bir hafta sonunu efsane ile beraber geçirdik.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 23.
    0
    rezervy
    ···
  6. 22.
    0
    ···
  7. 21.
    0
    yuh panpa biraz yavaş yaz yeaa. bi baktım upuzun devam ediyo, başında bıraktım :(
    ···
  8. 20.
    0
    efsane:

    -bu akşam işin var mı mahmut?
    -ee yok,ne oldu?
    -akşam çıkalım, takılalım bir yerlere.
    -hmm olabilir nereye gidelim?
    -bilmem,sen belirle.ben konya’da fazla bir yer bilmem.
    -benim her zaman takıldığım bir bar var, oraya gidelim istersen. ortamı hoştur ayrıca canlı müzikte var,d.j. de var.
    -o.k. anlaştık. beni akşam 8.30 gibi evden alırsın. bana cep numaranı ver. sende benimkini al.
    kantinde biraz daha vakit geçirdikten sonra evlere gittik. akşam üzerime şık bir takım elbise giyerek çıktım. saat tam 8.30 da efsane’yi evinden aldım. efsane güzelliği ile gözleri kamaştırıyordu yine. üzerinde göğüs dekolteli, mini etekli harika bir elbise, ayağında ise ince bantlı sandaletler vardı.evi bara biraz uzaktı.ben taksi tutmak istedim, efsane gerek olmadığını yürümek istediğini söyledi. bara doğru yürümeye başladık. efsane koluma girmişti. biraz sonra bara geldik. çılgınlar gibi dansetmeye, eğlenmeye başladık.ben bir iki bardak bira içmiştim, efsane birkaç kadeh votka-vişne,bir kadeh de viski içmişti.bir ara slow bir müzik çalmaya başladı. efsane ile birbirimize yılların sevgilisi gibi sarılıp dansetmeye başladık.i̇şte o an kendimi rezil olmuş gibi hissettim. çünkü benden uzun boylu bir kızla dansediyordum. gece boyunca çılgınlar gibi eğlendik. efsane içkiyi biraz fazla kaçırmış, kafayı bulmuştu. benimde biraz başım dönüyordu ama sarhoş değildim. efsane gece boyunca kahkahalar atıyor, anlamsız espriler yapıyordu. saatler 02.00 yi gösteriyordu.ben artık gitmemizin iyi olacağını düşündüm. çünkü efsane sapıtmaya başlamıştı. hesabı ödedim ve efsane’yi kolundan tutup zorla bardan çıkardım. öyle sarhoştu ki yolda zorlukla yürüyordu.bir taksi çevirdim ve efsane’nin evine yollandık.eve geldiğimizde taksicinin parasını vererek gönderdim. efsane hala kahkahalar atıyor ve detone bir sesle şarkı söylüyordu. evine zorlukla girdik.bir öğrenci evi için oldukça güzeldi evi. bütün eşyalar yeni ve pahalı türdendi. salona geçtik. efsane koltuğa yığıldı kaldı. bende mutfağa giderek efsane’ye bir kahve yaptım. kahveyi içince midesi alt üst olmuştu. lavaboya giderek biraz rahatladı. hemen bir bardak soda limon hazırladım. neden sonra biraz ayılmış ve kendine gelmişti. koltukta yığılmış bir vaziyette oturuyordu. gidip yanına oturdum.
    -hay kızım sana kim dedi o kadar iç diye? neyse biraz kendine geldin değil mi?benim gitmem gerekiyor. seni yatağına yatırıyım, güzel bir uyku çek, sabaha bir şeyin kalmaz.
    efsane birden ellerime yapıştı.
    -nereye gidiyorsun bu saatte ayol? gitme kalalım burada.hem daha masaj yapacaksın bana.
    -masaj mı,ne masajı?
    efsane yine bir kahkaha attı.
    -ayak masajı tabiki,ne masajı olacak ayol.
    koltuğa uzandı ve ayaklarını bana uzattı.
    -hadi rahatlat beni fetişistim benim.
    ona güzel bir masaj yapmaya başladım.bu arada o harika ayaklarına öpücükler kondurmayı ihmal etmiyordum.bu masaj ona çok iyi gelmişti. yavaş yavaş ayaklarını öpmeye ve yalamaya başladım. dakikalarca ayaklarını öptüm, yaladım, emdim, yüzüme gözüme sürdüm.o eşsiz güzellikteki ayaklara doyum olmuyordu. efsane bir ara ayağıyla aletimi yokladı. aletim taş gibi olmuştu ve pantolonuma sığmıyordu. pantolonumu indirerek bana güzel bir mastürbasyon yaptı. doğrusu bu işi iyi biliyordu. biraz sonra o müthiş zevk noktasına gelmiş ve sarsılarak ayaklarına boşalmıştım. koltuğa yığıldım kaldım.500 metre koşmuş bir atlet gibi soluyordum. efsane’de başımı omuzlarıma dayamış yatıyordu.az sonra kalkıp peçete getirdim ve kızın ayaklarını temizledim. efsane:
    -bacaklarımı ovar mısın? çok kötü ağrıyor.
    bileklerinden başlayarak bacaklarını ovmaya başladım. bacakları oldukça dolgun ve pürüzsüzdü. bacaklarını ovdukça efsane derin derin nefes alıyordu. yavaş yavaş yukarılara çıktım. efsane’nin nefesleri daha da hızlanmıştı ve hafifçe inlemeye başladı. bütün bunlar beni daha da azdırıyordu.bir anda göz göze geldik. zümrüt yeşili gözlerinde ateşler yanıyordu. etkileyici bir sesle.
    -seni istiyorum anlıyor musun? bütün benliğimle istiyorum. erkeğim benim...
    bir anda dudaklarıma yumuldu. ateşli bir şekilde öpüşüyorduk. o dolgun dudaklarının arasında, dilim ve dudaklarım kayboluyordu adeta. daha sonra kravatımdan tutarak beni odasına zütürdü. öpüşmeye devam ettik ve yavaş yavaş gömleğimin düğmelerini çözmeye başladı. evet sonrası tahmin ettiğiniz gibi. kendimizi yatağa attık ve çılgınlar gibi sevişmeye başladık.a dan z ye bütün oyunları oynadıktan sonra ikimizde yorgun düşerek uyuyakaldık. sabah uyandığımda efsane’nin ayakları ağzımdaydı. efsane hala uyuyordu. kalkarak lavaboya gittim ve yüzümü yıkadım. başımda berbat bir ağrı vardı. lavabodan yüzümü kaldırıp aynaya baktığımda arkamda duran efsane’yi fark ettim. efsane birden kollarını belime dolayarak sarıldı.
    -harikaydın aşkım. bana unutamayacağım bir gece yaşattın.
    ona manalı bir şekilde baktım.
    -sende harikaydın güzelim.ama dün gece çok sarhoştun, neler yaptığını hatırlayabiliyor musun?
    -hatırlıyorum tabiki ayol.o kadar da sarhoş değildim. yalnız bana dost gibi davranıyordun ya,işte o bitirdi beni.bir başkası olsa beni hemen yatağa atmaya çalışırdı. kısacası bana şimdiye kadar hiçbir erkek böyle beyefendi gibi davranmamıştı, çok iyi bir insansın sen.
    -o kadar da abartma canım, yoksa kafamda halkalar görmeye başlayacağım. yalnız dün gece bende sarhoştum. o kafayla belki hatalar yaptık, yani bilmiyorum belki de yasak şeyler yaptık.
    -aman boş ver canım. yasak şeyler nedir ki?hepsi çiğnenmek vardır. hayatının kurallarını sadece sen koyarsın. buna kimse karışamaz. sayemde sende çok güzel bir gece geçirdin. söylesene sende eğlenmedin mi?
    birden yüzü mahzunlaştı ve dudakları büzüldü.
    -yoksa beni çekici bulmuyor musun?
    anlamlı bir şekilde gülümsedim.bir insanın bu kadar serbest olmasına inanamıyordum.
    -eğer bunlar yasaksa sen çiğnediğim en güzel yasaklardan birisin güzelim *
    yüzüne o tatlı gülümsemesi geri gelmişti. dudaklarımdan bir öpücük aldı. beraber kahvaltı yaptık.o gün günlerden cumartesiydi. efsane bu evde iki kızla beraber kalıyordu.ev arkadaşları hafta sonu tatilini değerlendirerek memleketlerine gitmişlerdi. böylelikle bir hafta sonunu efsane ile beraber geçirdik.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 19.
    0
    reserved.

    özet geç bin ?
    ···
  10. 18.
    0
    yolla panpa
    ···
  11. 17.
    0
    bu şekilde şakalaşmalar ve gülüşmelerle muhabbetimiz devam etti. yarım saat sonra i̇pek’in ders saati gelmişti.i̇pek müsaade alarak dersine çıktı. bende bir süre daha oturduktan sonra yukarı çıktım, lavaboya gitmek istedim. lavabo etüt odalarının bulunduğu koridorun sonundaydı. bizim etüt odasının(efsane ile müthiş dakikalar yaşadığım oda) önünden geçerken içeriden bazı sesler duydum. dikkatle kulak kabarttım,bu efsane’nin sesiydi. kapıyı açıp içeri baktım,bir an şok olmuştum.i̇çeride efsane, ayaklarının altında ise kendi sınıfından koray adlı bir çocuk vardı. ufak tefek görünüşlü, tıfıl bir çocuktu koray.i̇kisi de bir an için telaşlandılar.ben gülümseyerek içeri girdim ve kapıyı kapattım. efsane de gülümsüyordu ama koray hala telaşlıydı.
    -ya şey sandığınız gibi değil, izah edebilirim...
    efsane:
    -korkma koray, mahmut’ta bizden. senden önce ayaklarımın altından o geçmişti.
    bende gülümseyerek:
    -evet bu konuda yalnız olmadığıma sevindim.i̇yi de çocukcağız ne yaptı sana, yoksa fasulye sırığı mı dedi?
    -hayır daha kötü bir şey söyledi.o yüzden cezalı.
    -eh o zaman çeksin cezasını, hadi ben gittim.
    tam kapıyı açıp çıkıyordum. efsane:
    -gelsene mahmut, sende katıl bize.
    -yok canım olur mu öyle şey?i̇ki kişiyle birden...
    koray:
    -gel hocam gel. zaten kızın kocaman ayakları var. biri bile bana fazla geliyor.
    efsane:
    -nee!... bana koca ayak mı diyorsun? çabuk ayağımı temizle. parmak araları dahil her yerini temizleyeceksin. mahmut sende öbür ayağımı temizle, aval aval bakma öyle gel hadi.
    eh madem çağrılıyoruz neden olmasın? bende öbür ayağının altına girerek yalamaya başladım.i̇lk kez efsane’nin pantolon giydiğini görüyordum.o da bacak ölçülerini tamamen belli eden bir tayttı. üzerinde ise güzel bir tişört vardı. göğüsleri tişörtün altında füze gibi duruyordu. hemen parmaklarına yumuldum. parmak uçlarından ayak bileklerine kadar ayağının her santimetrekaresini yaladım.bu gün tırnakları pembe ojeliydi. ayak başparmağını ağzıma alarak emmeye başladım.bu arada diğer ayağının altında koray can çekişiyordu * başparmağından sonra dilim bütün parmaklarının arasında dolaştı. daha sonra efsane ayağını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldıktan sonra ayak çukurunu yüzüme sürmeye başladı. daha sonra ayağını göğsüme koydu ve çenemi ileriye ittirdi. daha sonra ayaklarıyla bize yüz masajı yaptı.bir süre daha seviştik ayaklarıyla. benim aklıma okulda olduğumuz geldi.
    -arkadaşlar bence bugünlük yeter bu kadar. unutmayın ki okuldayız,her an basılabiliriz
    efsane de,koray da bana hak verdiler. üstümüzü başımızı düzelterek odadan çıktık ve kantine indik. koray bir süre sonra yanımızdan ayrıldı. efsane ile baş başa kalmıştık.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 16.
    0
    dıbına koyyım taaaa uzun zaman önce

    kavak yellerinde oynayan birinin ayaklarını yaladım diye bi başlık açılmıştı bu hikaye vardı amk

    verildi
    ···
  13. 15.
    0
    sen nasıl bir sapıksın ya. kelimelerin yetersiz kaldığı bi sapıklık var sende. okurken güldüm ve hayrete düştüm.

    edit : herkesin düşündüğü şey http://inciswf.com/1296317785.swf
    ···
  14. 14.
    0
    okurken boşaldım.
    ···
  15. 13.
    0
    -şey i̇pek senden bir ricam olacaktı.
    -evet?
    -az önce yukarıda gördüklerin vardı ya,onlardan kimseye bahsetme olur mu?
    gözlerini kısarak bana baktı. yüzüne tuhaf bir gülümseme yayılmıştı ama gözlerinde hala manalı bir bakış vardı.
    -merak etme kimseye söylemem.ama orda ne yaptığınızı da anlayamadım doğrusu. çok ilginç bir manzaraydı.
    -ne yalan diyeyim bende anlayamadım. odada bağlama çalışıyordum, birden efsane yanıma çıktı geldi. muhabbet ediyorduk,bir ara salak bir espri yaptım.o da bana çok kızdı ve ne olduğunu anlayamadan kendimi ayaklarının altında buldum.
    -hmm demek öyle.ama bundan hiç rahatsız olmuşa benzemiyordun. kızın ayaklarında uysal bir kedi gibi yatıyordun.
    -eh canım bu hoşuma gitmedi desem yalan olur * ama her şey onun isteğiyle oldu. sonuçta adaletin kestiği parmak acımaz, cezamızı çekeceğiz değil mi?
    o anda i̇pek’in yüzüne, daha önce hiç görmediğim, çok tatlı bir gülümseme yayıldı. deniz mavisi gözleri ışıl ışıl parlamıştı.
    -hmm bunu öğrendiğim iyi oldu. eğer bir gün beni de kızdırırsan bende seni ayaklarımın altına alırım *
    -eh suçumuz olursa cezamız bu olsun, seve seve çekeriz. senin canın sağolsun *
    -bu senin açından iyi olmaz yalnız. benim ayaklarım çok kuvvetlidir,ona göre *
    muhabbetimiz bu şekilde şakalaşmalar ve gülüşmelerle devam etti.bu kız gitgide hoşuma gitmeye başlamıştı.ne tatlı bir kızdı yaa.bir süre daha muhabbet ettik. daha sonra ikimizde derslerimize çıktık
    öff kaç saat oldu yaa.şu ders bitse de çıksak artık. hoca blok ders yapalım sizi erken salayım demişti ama nerde... 2 ders saati oldu, karı hala konuşuyor.(bir ders saati 45 dakikadır.)ee nede olsa idealist ya haspam. açlıktan da midem sırtıma yapıştı. evet bu ders pgibolojisi her yerde geçerliydi herhalde. gerek ilkokulda olsun, gerek üniversitede olsun, hatta özel kurslarda bile vardır. ders yarım saati geçmeye görsün insan sıkılmaya ve esnemeye başlıyor. halbuki şu bölümde en sevdiğim işi, yani müziği yapıyoruz ama işin içine ders pgibolojisi girdimi en sevilen şey bile işkence gibi gelebiliyor. neden sonra hocamız nihayet dersi bitirmişti. derslikten çıktım ve kantine indim. yiyecek bir şeyler alarak karnımı doyurdum. okul açılalı nerdeyse bir ay olmuştu.bu zaman zarfında i̇pek’le dostluğumuzu bayağı ilerletmiştik.ha efsane’yi soracak olursanız onunla zaten samimiydik. kızın okulda samimi olmadığı erkek yoktu zaten. onunla beraber olduğum anların dışında yanında mutlaka bir yada birkaç erkek görürdüm. etrafıma bakındım ama ortalarda görünmüyordu. fazla üstünde de durmuyordum.bir ara aklıma i̇pek geldi. nedendir bilmiyorum, onun insanı büyüleyen mavi gözleri, bukle bukle kıvırcık saçları,o mütevazı ve hanım hanımcık edaları aklıma geldikçe bir tuhaf oluyordum. galiba ondan hoşlanmaya başlamıştım,i̇pek samimi olduğu birkaç kız arkadaşı dışında pek fazla kimseyle görüşmüyordu. görüştüğü erkeklerle ise aralarında daima bir mesafe vardı. gerçi bu mesafeler benimle de vardı ama bence olması gereken de buydu.şu işe bakın kalbim temiz herhalde. aklıma i̇pek gelmişti şimdi kendisi geldi * üzerinde her zamanki sade kıyafetleri ve yüzünde sade makyajı vardı.kot pantolon, gömlek ve spor ayakkabıları. zaten okul açıldığından beridir bu kızın ayaklarını bir türlü görememiştim.hep kapalı ayakkabılar giyiyordu. yanıma geldiğinde yine tatlı bir şekilde gülümsedi.
    -merhaba mahmut, nasılsın?
    -teşekkür ederim i̇pek. seni gördüm daha iyi oldum.sen nasılsın?
    -ay teşekkür ederim, bende seni görünce daha iyi oldum. oturabilirmiyim?
    -tabi buyur otur.
    zarif hareketlerle karşıma oturdu.her zamanki sevimliliği bugün de üzerindeydi.
    -ee i̇pek nasıl gidiyor?
    -fena değil ya,okula alışmaya çalışıyoruz, senin nasıl gidiyor?
    -eh işte gitmese de itekliyoruz,bir şekilde gidiyor yani.
    -çok hoşsun * baksana mahmut, bağlama hocam şu parçaları verdi. bunları biliyor musun?
    -hmm evet. bunları geçen sene bizde çalmıştık. fazla zor değil ama yavaş çalışman lazım.
    -bana gösterir misin bir ara?
    -tamam bağlamam yanımda olduğu zaman göstereyim.
    -ama göstereceksin bak. eğer beni ekersen veya parçayı öğretemezsen kendini ayaklarımın altında bil *
    -eh kalem sende, kır hakim hanım
    Tümünü Göster
    ···
  16. 12.
    0
    okuyanı gibsinler
    ···
  17. 11.
    0
    efsane;

    -nasıl, ayakkabılarım güzel mi?
    -çok hoş.bu bilekten bağlamalı sandaletler de ayrı hoşuma gider zaten.
    -ojelerimin rengi nasıl?
    ayaklarında beyaz renkli ojeler vardı. kız kıyafetlerine uyumlu ojeler kullanıyordu.
    -onlarda çok hoş. yalnız sorması ayıptır, ayakların kaç numara?
    -40,sence büyük mü?
    -ne biliyim, nerdeyse benim ayak numarama yakın *
    -ne yani,sen şimdi bana koca ayak mı demek istiyorsun?
    -yok canım öyle demek istemedim. ayrıca uzun boylusun, ayaklarında boyunla orantılı yani.40 numara normal bence.
    -eh bana fasulye sırığı demezsin umarım..
    -e arkadaşım sende amma alıngansın yaa. sende bana cüce demezsin umarım. gerçi senden 7 cm kısayım ya.
    -öyle mi! şimdi alırım seni ayaklarımın altına, cüce seni *
    bu söz beni çok heyecanlandırmıştı.
    -ölümüm ayaklarının altında olsun be.fasulye sırığı sende *
    -hii!... bana fasulye sırığı dedi. çabuk ayaklarımı öp özür dile.
    bir an kulaklarıma inanamadım. önce şaka yapıyor sandım. önünde eğilerek ayaklarını öper gibi yaptım. birden kafamı tutarak ayaklarına doğru itti.
    -çok ciddiyim ben. çabuk öp ayaklarımı.
    galiba hayallerim gerçek oluyordu. ayaklarına birkaç öpücük kondurdum ve özür diledim. efsane doğru düzgün öpmem için ayaklarını uzattı.i̇ki ayağını da bir süre öptüm. efsane:
    -bu yetmez çabuk sırtüstü yat önümde. kafan ayaklarımın dibinde olsun.
    dediğini yaptım. efsane ayakkabılarını çıkardı ve ne olduğunu anlayamadan efsane’nin o eşsiz güzellikteki ayaklarını yüzümde buldum.i̇ki ayağını da yüzüme kapatmıştı. gözlerim sadece tabanlarının pembeliğini görüyor ve burnum ayaklarının kokusunu alıyordu.bir süre öyle kaldı. daha sonra yavaş yavaş ayaklarını yüzüme sürmeye başladı.o anda dilim faaliyete geçmiş ve tabanlarını yalamaya başlamıştı. çok güzel tatları vardı. ayaklarının her santimetrekaresini yaladım. ayak parmaklarını ağzıma değdirdi.pan flüt çalar gibi parmaklarını öptüm. daha sonra ayaklarını ensemden geçirerek kafamı ayaklarının üzerine aldı. kafamı hafifçe yukarı kaldırarak yüzüme baktı. zümrüt yeşili gözlerinde yapmacık bir öfke ifadesi vardı.
    -bir daha bana fasulye sırığı diyecek misin ha,söyle diyecek misin?
    -bunun seni bu kadar kızdırdığını bilmiyordum. eğer bu seni rahatsız ediyorsa bir daha demem. yanlış anlama ama kızınca o kadar tatlı oluyorsun ki,seni daha çok kızdırasım geliyor.
    -demek bu hoşuna gidiyor ha?şimdi görürsün sen.
    başımı ayaklarının üzerinde hafif yukarı aşağı doğru salladı. daha sonra ayaklarını tekrar yüzüme kapattı. ayakları büyük olduğu için yüzümün tamdıbını kaplıyordu. topuklarını ağzıma bastırdı. bende ağzımı açarak topuklarını ağzıma almaya çalıştım ama sığmıyordu. daha sonra bir ayağını pantolonumun altındaki iyice sertleşmiş olan aletime koydu, diğer ayağını da ağzıma zütürdü ve baş parmağını ağzıma soktu. vajinaya girip çıkan penis gibi başparmağını ağzıma sokup çıkarmaya, diğer ayağıyla da aletimi okşamaya başladı. aldığım korkunç bir zevk rüzgarı içerisinde yavaş yavaş uçmaya başlamıştım. önce adagio (yavaş tempo) dan başladı. daha sonra yavaş yavaş hızlanarak allegretto (hızlı tempo) hızına ulaştı. artık göklerde uçuyordum ve o müthiş zevk noktasına ulaşmıştım. sarsılarak boşaldım, efsane bunu anlamış olacak ki durdu ve ayaklarını birleştirerek başımın yanına koydu.
    -şimdi yorulmuşsundur. ayaklarımın üzerine yat, dinlen biraz.
    başımı ayaklarının üzerine koydum. üzerimde orgazmın rehaveti vardı. kendimi hala rüyada gibi hissediyordum.o hayallerimde yaşattığım harika ayaklar artık başımın altındaydı. benim için kuş tüyü yastıktan bile daha rahat bir yastıktı bu.hiç kalkmak ta istemiyordum.bu arada ikimizde önemli bir şeyi unutmuştuk.biz okuldaydık ve etüt odasındaydık.bu unutkanlığımızın bedelini o dakika içerisinde ödedik. birden kapı açıldı.i̇kimizde bir an şok geçirdik. kapıda i̇pek vardı. bizi o vaziyette görünce tam bir dumura uğradı. mavi gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmış, yüzü utancından kıpkırmızı olmuştu.biz hemen toparlandık.i̇pek “pardon”diyerek kapıyı kapattı. bizde üstümüzü başımızı düzelterek odadan çıktık. birbirimizin yüzüne suçlu gibi bakıyorduk.az sonra ikimizde kahkahalara boğulduk.i̇pek’in o hali gözümüzün önüne geldikçe gülmemize mani olamıyorduk. i̇kimizde bundan kimseye söz etmemeye dair birbirimize söz verdik.i̇pek’in de kimseye anlatmayacağını umuyorduk. daha sonra efsane dersine girdi, bende biraz piyano çalıştım. yarım saat sonra kantine indim. masaların birinde i̇pek tek başına oturuyordu. düşünceli bir hali vardı. çekinerek yanına gittim. selam verdim ve izin alarak masasına oturdum. gözlerini gözlerime dikti. çok manalı bir bakışı vardı.bir süre havadan sudan konuştuk, daha sonra girmek istediğim konuya girdim.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 10.
    0
    nerde kaldı şu lanet olası otobüs?şu hale bak, nerdeyse 20 dakika oldu yaa. tarifeye bakacak olursak güya 10 dakikada bir otobüs var ama nerde… şu durakta yarım saattir bekliyorum.en son 20 dakika önce otobüs geçmişti,o da balık istifi gibi olduğu için yolcu almadan geçmişti.i̇şte öğrencilerin ortak çilelerinden biride ulaşım. bizim okulun önünden geçen sadece bir belediye otobüsü hattı vardı.oda nerdeyse yarım saatte bir geçiyordu. birde konya ulaşımı en rahat,en ucuz şehir derler, hıh sevsinler. neden sonra nihayet otobüs gelmişti.o da nerdeyse doluluk sınırına yaklaşmıştı. biletimi atarak otobüse bindim. sırtımda bağlamam olduğu için zorlukla arkaya ilerliyordum.bu arada bağlama benim okulumda ana çalgımdır. bizim bölümde bütün öğrenciler okulun ilk başlarında kendilerine bir enstrüman seçerler.bu enstrümanlar bağlama,ud,kanun, keman, viyola, viyolonsel, kontrbas, gitar ve yan flüttür. öğrenci bunlardan birini seçer ve 4 sene boyunca o enstrümanın eğitimini alır. tercih yapılırken herkes 3 tercih yapar.bu tercih yapma faslı aslında biraz formalitedir. çünkü her sene okula gelen öğrenci 40 kişi, ilgili enstrüman ve hocaları 9 adettir.bu 40 kişi o enstrüman hocalarına eşit bir şekilde paylaştırılır. benim aslında 1.tercihim keman,2.tercihim gitardı ama sınıfımızdaki torpilli vatandaşlar sayesinde bana kala kala 3.tercihim olan bağlama kalmıştı.eh ona da şükür. çünkü bazı kişilere tercihlerine hiç yazmadıkları enstrümanlar gelmişti. başlangıçta pek sevemesem de zamanla ısınmış ve çalmayı sevmiştim bu aleti. zaten sevmeye de mecburdum. herneyse, otobüste arkalarda uygun bir yere durdum. otobüs her zamanki güzergahında okula doğru seyrediyordu.bir ara önümdeki koltukların birinde bir çift mavi gözün beni süzdüğünü fark ettim.bu o değilmiydi? hani kantinde gördüğüm şu mavi gözlü, kumral, kıvırcık saçlı kız. evet ta kendisi. okul başlayalı bir hafta olmuştu ama onunla bir türlü tanışamamıştım.eh,artık fırsat bu fırsattı.
    -merhaba,siz müzik bölümündeydiniz değil mi?
    -evet, sanırım siz de o bölümdesiniz. sizi kantinde görüyorum hep.
    -evet bende sizi görüyorum.o yüzden simanız tanıdık geldi. şey adım mahmut.
    -bende i̇pek, memnun oldum. bağlamanı bana ver istersen.
    -şey yük olmasın, kucağında kitapların da var.
    -olsun bir şey olmaz.sen ver bana, otobüs ani frenler yapıyor. belki düşer müşersin, bağlamaya yazık olmasın.
    -peki * al bakalım, çok sağol.
    kızla böylece tanışmıştık.i̇pek eskişehirli’idi. üç çocuklu ailenin 2.çocuğuymuş. kardeşleri de okuyormuş. babası öğretmen, annesi ev hanımıymış.dar gelirli bir aileden geliyordu anladığım kadarıyla.i̇yi bir aile de yetiştiği belliydi. çok mütevazı, uslu ve hanım hanımcık bir edası vardı.yol boyunca okuldan derslerden falan konuştuk.oda benimle aynı branştaydı.o da bağlama çalıyordu. biraz sonra okulun durağına geldik. otobüsten inerek bizim bölüme kadar beraber yürüdük.ben hemen dersime girdim. ders çıkışında biraz dinlenmek için kantine indim. efsane ortalarda görünmüyordu. biraz sonra bağlama çalışmak için etüt odalarına çıktım. bulduğum boş bir odaya girerek çalışmaya başladım. daha bir hafta geçmesine rağmen hocam bir sürü parça vermişti.bir kaç tane teke zortlatması,bu parçaları çok hızlı çalmak gerekiyormuş. parçaları deşifre etmeye çalışırken birden kapı açıldı. gelen efsane idi. üzerinde göğüs dekolteli bir bady, onun altında diz boyunda bir etek, ayaklarında o bilekten bağlamalı sandaletler vardı. sırtında bir ud taşıyordu. yüzünde o sıcak gülümsemesiyle yanıma geldi.
    -oo beyimiz baya marifetli.sen bağlamada mı çalıyorsun. ayaklı orkestra gibisin ya:)
    -ee ana çalgımız olduğu için mecburen çalıyoruz.
    -aa senin branşın bağlamamıydı?ben gitar olduğunu sanıyordum, seni kantinde hep gitarla görüyorum.
    -ya gitarla daha eski mazim vardır.ta lise yıllarımda başlamıştım.en sevdiğim enstrüman olduğu için bırakmadım. aslında branşım gitar olsun istiyordum ama istemeyerek bağlama oldu, uzun hikaye.
    -haa o hikayeyi biliyorum sanırım. bende aslında keman istiyordum ama istemeyerek ud oldu.ee torpilli vatandaşlar sağolsun. herneyse bir şeyler çalsana.
    önümdeki sandalyelerin birine oturdu. ayaklarını da tam gözümün önüne koymuştu.ona geçen seneden öğrendiğim bir kaç parça çaldım.bu arada o muhteşem ayaklarına bakmaktan kendimi alamıyordum. çaktırmadan bakmaya çalışıyordum ama her defasında gözlerim yakalanıyordu...
    Tümünü Göster
    ···
  19. 9.
    0
    bu şekilde biraz daha muhabbet ettik. konuşması, tavırları, hareketleri o kadar rahat ve samimiydi ki onunla hemen sıkı fıkı olmak hiç işten bile değildi. çok ta sıcakkanlı bir kızdı.i̇nsanı rahatlatıyor ve neşelendiriyordu. onunla yeni tanıştığım halde ona birden kanım kaynayıvermişti.bu arada hakkında bazı bilgiler edindim.i̇zmir’den geliyormuş. gurbetçi bir ailenin tek çocuğuymuş. aslen almanya’da doğmuş, lise yıllarında türkiye’ye kesin dönüş yapmışlar. anladığım kadarıyla zengin ve varlıklı bir ailesi vardı. onunla laflarken vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım. birden ders saatimin geldiğini farkettim. kızdan izin alarak hemen dersliğe koştum. okul açılalı 3 gün olmuş ve derslere ufaktan bir giriş yapmıştık.bir buçuk saatlik dersten sonra kantine indim. masaların birine oturarak bir sigara yaktım. sigaramı içerken gözüm karşı masaya takıldı. masada oturan bir kız sürekli beni süzüyordu.bu kızda 1.sınıftaydı. tahminen 1.65 boylarında kumral, kıvırcık saçlı, mavi gözlü çok hoş bir kızdı. üzerinde kot pantolon, pantolona uyumlu sade bir gömlek, ayaklarında spor ayakkabıları vardı. yüzünde sade bir makyaj vardı. deniz mavisi gözleri o kadar güzeldi ki,insanı büyüleyici bir şekilde bakıyor ve lazer gibi delip geçiyordu. kız bana hafifçe gülümsedi. bende aynı gülümsemeyle ona karşılık verdim.bir süre birbirimize bakıştık.tam yanına gidip tanışacaktım ki birden efsane tepemde bitti.
    -merhaba, dersiniz bitti mi?
    -ah merhaba, evet şimdi bitti dersimiz.
    kız izin bile istemeden yanıma oturdu. bakışlarım öbür kıza kaydı ama kız bakışlarını başka yöne çevirdi. biraz bozulmuş gibiydi. herneyse, efsane ile sohbet etmeye başladık. okuldan derslerden falan konuşuyorduk.bir ara gözüm öbür kıza kaydı ama kızı yerinde göremedim. anlaşılan gitmişti. büfeden iki çay alıp geldim. sohbete devam ettik.laf lafı açıyordu.bir ara nasıl olduysa konu ayakkabılardan açıldı. efsane:
    -benim ayakkabılarım nasıl? ayağımda hoş duruyor mu?
    masanın altına eğilerek parmak arası terliklerine baktım.i̇smi gibi efsane olan ayaklarında çok hoş duruyordu terlikler.
    -çok güzel. ayakların da çok güzel ve bakımlı. ayak bakımına özen gösteriyorsun sanırım.
    -açıkçası tepeden tırnağa bakımlı olmaya özen gösteririm. güzel kadın bakımlı kadındır. yalnız sen ayaklara karşı ayrı bir ilgi mi duyuyorsun?
    -ee öyle sayılır ama bence kadınların en çekici yerlerinden biride ayaklarıdır. yoksa o kadar manikür, pedikür falan niye yaptırsınlar ki,öyle değil mi?
    -doğru, keşke bütün erkekler senin gibi düşünse.
    muhabbet bu şekilde devam etti. efsane benim ayak fetişisti olduğu anlamıştı sanırım.onu tanıdığım kadarıyla zeki bir kızdı. mutlaka anlamıştır. öyle böyle derken vakit bir hayli geçmişti. artık gitmem gerekiyordu. efsane’de gidecekmiş zaten. okuldan beraber çıktık. çarşıya kadar beraber gittik, oradan evlere dağıldık
    Tümünü Göster
    ···
  20. 8.
    0
    i̇skemleyi yanaştırarak piyanonun başına oturdum. tuşlara basarak bir ses aldım.vay be,özlemişim bu tınıyı. piyano bizim bölümde herkesin aldığı ortak zorunlu bir derstir.3 sene boyunca haftada iki saat bu ders vardır. çoğu kişiye piyano çalmakta biraz zorlandıkları için bu ders işkence gibi gelirdi ama ben öyle düşünmüyordum. çalmakta biraz zorlansam da çok severdim bu enstrümanı. geçen seneyi hatırlarımda,ne günlerim geçmişti bu piyano odalarında.tam dört saat boyunca, kafam gemi kazanı gibi oluncaya kadar çalıştığımı bilirim. hemen geçen seneki parçalarımı hatırlamak için sırayla çalmaya başladım.ne parçalar vardı yaa.i̇ki mozart’tan, üç diabelli’den,iki bach’tan. kısa parçalar olmasına rağmen bayağı zor parçalardı. hele bach’ın bir parçasını çıkarmam nerdeyse iki haftamı almıştı. parçaları şöyle bir hatırladıktan sonra benim özel çalışmalarıma geçtim. bunlar yabancı poptan bazı sevdiğim şarkılardı.bu şarkıları piyanoyla kendi çapımda yorumlamıştım. kendimi parçalara öyle bir kaptırmışım ki kapının açıldığını fark etmemiştim. çaldığım parçayı tam bitirmiştim ki birden bir alkış sesiyle irkildim. dönüp baktığımda bir anda nutkum tutulmuştu.o sarışın bomba bütün endamıyla karşımda duruyordu. üzerinde göğüs dekolteli bir bady, onun altında mini etek, ayaklarında da parmak arası terlikler vardı. yüzünde o tatlı gülümsemesiyle yanıma geldi.
    -harikasın yaa.ne güzel çalıyorsun, bravo. çok güzel bir şarkı bu.
    bende yüzüme en sıcak gülümsememi yerleştirdim.
    -teşekkür ederim, beğendiğine sevindim. böyle özel çalışmalarım var işte. kendi çapımda uğraşıyorum.
    -gerçekten çok güzel çalıyorsun. kimindi bu şarkı?
    -ee ben besteledim desem inanırmısın?
    -atma! bu titanic filminin müziği değilmiydi?
    -tüh be yutturamadık:) evet o müzik. celine dione’nin,my heart will go on.
    -ee bizde de kulak var yani. biliriz herhalde.bu arada adım efsane.
    -bende mahmut, tanıştığıma memnun oldum.i̇tiraf etmeliyim ki adına layık bir güzelliğin var.
    -ah teşekkür ederim.o senin güzelliğin.ya baksana piyano hocam bana şu parçayı verdi, nasıl bir şey bu?
    bizimde kullandığımız piyano metodunu açarak ilk sayfalarındaki bir parçayı gösterdi bana.bu geçen senenin başlarında çaldığım basit bir eksersiz parçasıydı. parçayı güzelce çalarak kıza gösterdim. efsane:
    -hmm biraz zor gibi.bir deneyebilirmiyim? hocam da biraz göstermişti ama daha beceremiyorum.ne zor bir alet ya şu piyano.
    -ee kolay enstrüman yoktur ki.en basit sandığımız blok flütün bile kendine göre zorluğu vardır.ama işin güzelliği de orda zaten.bir düşünsene, kolay olsa herkes yapardı. sabırlı olacaksın yavaş yavaş çalışacaksın, mutlaka başarırsın.
    piyanonun başına geçerek parçayı çalmaya çalıştı. tabi henüz beceremiyordu.ona biraz yardımcı oldum ve bir piyano hocası gibi bazı şeyleri öğrettim. daha sonra efsane piyanoyu incelemeye ve bazı yerlerini kurcalamaya başladı.ee nede olsa yeni yetme merakı vardı j bir ara piyanonun önündeki pedallara gözü takıldı.(piyanoların önünde üç tane pedal bulunur.)efsane:
    -bu pedallar ne işe yarıyor, bassam bir şey olur mu?
    -sakın basma! yoksa havaya uçarız.
    -hıı!...
    -şaka yapıyorum yaa:) bas tabiki. bakalım ne işe yaradığını anlayabilecek misin.
    pedallara basarak incelemeye başladı. benim görmek istediğim de buydu. efsane pedallara teker teker basıyor ve tuşlara basarak ne işe yaradığını anlamaya çalışıyordu.bu arada benim gözlerim bayram ediyordu.o harika ayaklar pedalların üzerinde kalkıp indikçe adrenalinim yükseliyor ve gözlerimle beynim arasındaki sinir hatlarında yoğunluk yaşanıyordu.o harika ayakların üzerine yatmamak için kendimi zor tutuyordum. efsane çok uğraşmasına rağmen pedalların ne işe yaradığını anlayamadı. bende ona güzelce ne işe yaradığını izah ettim. efsane?
    -vay be sen iyice üstadı olmuşun.
    -yok canım daha üstatlık kim biz kim. daha bir senelik eğitimim var şu piyanoda. daha öğreneceğim o kadar şey var ki.
    -yinede benden çok daha iyisin.
    -e yani,bir sene eğitim aldık sonuçta. müsaade et kadar da olsunj
    -hadi bakalım öyle olsun. başka bildiğin güzel parça var mı?
    piyanonun başına geçerek bildiğim birkaç slow, romantik parça çaldım. efsane’nin etkilendiği her halinden belliydi. zümrüt yeşili gözleri ışıl ışıl parlıyordu.
    -harikasın yaa. bana da öğretsene bu parçaları, bende çalmak istiyorum.
    -dur bakalım şimdi sana çok zor gelir bu parçalar. hele biraz öğren, piyanoya alış sonra öğretirim.
    -söz mü?
    -tamam söz
    Tümünü Göster
    ···