-
126.
0bu hikaye uydurmasyon lan hehehee
-
127.
0-bak bakalım kokuyor mu.Tümünü Göster
işıl birden ayağını burnuma yapıştırdı. bende ayağını sigaradan nefes çeker gibi kokladım.
-yok, öyle bir koku yok ama burada anlaşılmaz ki.asıl bir ayakkabının hatta çizmenin içinde kapalı kalacak ki...
işıl:
-aa resmen kokluyor ayol alev ne kadar midesiz bir arkadaşın var. ayrıca gözü biraz dışarılarda gibi geliyor bana.
alev:
-bana da öyle geliyor.:) bu çocuk iyi bir dersi hak etti ne dersin işıl?
-bence de...
i̇kisi birden beni tekmeleyerek yere yıktılar ve ayaklarını yüzüme yapıştırdılar. yüzüme biraz bastırarak ayaklarını sürtüyorlardı. daha sonra alev üzerime oturdu ve ayaklarını yüzüme kapattı.bir süre öyle kaldı. gözlerim pembe tabanlarından başka hiçbir şey görmüyordu. daha sonra ayak başparmağını ağzıma soktu ve ayağını ileri geri oynatmaya başladı. denizin tuzu ayaklarının tadı ile birleşmişti ve ağzıma kum tanecikleri gelmişti.bu arada işıl arkama oturmuş ayaklarını saçlarımda gezdiriyordu. daha sonra alev ayaklarını çekti ve birden yüzümü daha büyük ayaklar kapladı. bu işıl’ın palet gibi ayaklarıydı.bir süre onun ayaklarını da kokladım ve başparmağını emdim. daha sonra yattığım yerden beni doğrulttular işıl arkamdan ayaklarını boynuma dolamıştı. alev de önümde oturdu ve ayaklarını yüzüme yapıştırdı. alev önden, ışıl arkadan beni ittirip çekerek sallıyorlardı. daha sonra alev ayaklarını yüzüme sürttü. işıl birden ayaklarıyla boynumu sıktı. böyle olunca dilim dışarıya çıkmıştı ve alev’in tabanlarını yalamak zorunda kalmıştım. tabanlarının her cm karesini yaladım. daha sonra alev ayaklarıyla gözlerimi kapadı. ayakları hala boynumda olan işıl parmaklarını ağzıma soktu ve bütün parmaklarını bana emdirdi.bir süre daha ayaklarıyla benimle oynadılar. alev:
-neyse şimdilik yeter bu kadar. akşam yemek yiyebilirsen iyi
işıl:
-i̇stersen yemeğini de ayaklarımızdan yesin,ne dersin?
-o kadarına gerek yok. ama daha sonra belki.
ben shortumun altındaki ereksi yon olmuş aletimi saklamaya çalışıyordum. kızlara gülümsedim:
-biliyor musunuz ikinizde harbi çatlaksınız.bu arada ağzımı yüzümü kumla doldurdunuz.
alev:
-ya olayı biraz abarttık galiba. kusura bakma canım ya,seni iğrendirmemişizdir umarım.
-eh ayaklarınız güzel olmasa, bunlara asla katlanmazdım ya neyse.
muhabbetimiz gırgır şamata ile devam etti. biraz daha denize girdik. daha sonra cafeye giderek arkadaşlarla biraz takıldık. akşam yemeğinden sonra mustafa’nın çalıştığı bara takıldım. barda figen hanım da vardı ve yanımda oturuyordu. mustafa bizi tanıştırdı. figen hanım beni hemen anımsadı ve bana içecek bir şeyler ısmarladı. oldukça zarif ve kültürlü bir kadındı. onunla bir süre sohbet ettik. doğrusu onu tanımayanlar asla 39 yaşında olduğunu anlayamazlardı ama yaşının verdiği olgunluk hareketlerinden belli oluyordu. bunun yanında büyüleyici ela gözlerinde, sesinde ve hareketlerinde hükmedicilik vardı sanki. vakit baya ilerlemişti. figen:
-tanıştığıma memnun oldum delikanlı. şimdi gitmem gerekiyor evde kızım beni bekler.
-müşerref oldum efendim. bende gitsem iyi olur bayağı uykum geldi. umarım tekrar görüşürüz.
-mustafa sende hazırlan, ikinizi evinize bırakayım.
mustafa hemen hazırlandı ve beraber çıktık. figen arabasıyla bizi evimize kadar bıraktı. biraz sohbet faslından sonra ikimizde uyku moduna geçtik. -
128.
0(bkz: hmps)ın açtığı başlık olduğu ne kadarda belli
-
129.
0ertesi gün yine öğleye doğru uyandım. yine harika bir gündü. lavabonun başında uykumu açtıktan sonra balkona çıktım. mis gibi havayı ciğerlerime çektim. kahvaltı sofrası hazırdı yine. biraz sonra mustafa geldi. ailesi sofranın başındaydı zaten. oturup kahvaltımızı yaptık. çaylarımızı yudumluyor etrafı seyrediyorduk.bir ara cep telefonum çaldı. arayan alev di. onunla görüştükten sonra mustafa’nın yanına geldim.Tümünü Göster
-mustafa, alev aradı şimdi. bizim arkadaşlar bir tekne gezisi düzenlemişler. hemen bizi de bekliyorlar.
-oo harika bir haber kanka. catiana da ne zamandır böyle bir gezi istiyordu zaten.
-catiana???
-ha,catiana benim rus kız arkadaşım. çağırayım da o da gelsin.hem seninle de tanıştırmış olurum.
biraz sonra yat limanında arkadaşlarla buluşmuştuk. çok güzel bir tekne iskelede bizi bekliyordu. alev askılı tişörtü ve shortunun içinde yine harika görünüyordu. ayaklarında benim hediye ettiğim terlikler vardı. hemen yanıma geldi.
-hoş geldin canım, nasılsın bu sabah?
-teşekkür ederim canım.sen nasıl oldun?
-merak etme düne göre daha iyiyim. asıl senin sağlığında bir bozulma olmamıştır umarım * malum dün o kadar ayaklarımızı yaladın.
-hişt! bunları konuşmak için hiç doğru bir yer değil.
-ay pardon *
biraz sonra mustafa rus sevgilisi ile geldi. gerçekten de dehşet bir hatundu. sarı saçlarıyla, yeşil gözleriyle, bembeyaz teniyle, uzun boyuyla tam bir sarışın afetti. ayakları ise tek kelime ile harikaydı. onunla tanıştık, kız yarım yamalak ta olsa türkçe biliyordu.az sonra hepimiz teknedeydik. tekne demir aldı ve ağır ağır iskeleden ayrıldık. masmavi akdeniz’de alanya açıklarında ilerliyorduk. hepimiz teknenin ön güvertesinde toplanmış muhabbet ediyorduk. deniz meltemi, püfür püfür bizi serinletiyordu. alev yanımdaydı tabi ki.kolu omuzlarımda, etrafına gülücükler saçıyordu. birden aklıma bir çılgınlık geldi. alev’i elinden tutarak teknenin uç kısmına zütürdüm. gözlerini kapatmasını söyledim ve cebimden mp3 çalarımı çıkarttım. kulaklıklarını alev’in kulaklarına taktım ve celine dione’nin my heart will go on şarkısını ayarladım. alev’in kollarını iki yana açarak şarkıyı başlattım. gözlerini araladım ve belinden tuttum. alev kendinden geçmişti.o dalgalı, ipek gibi saçları rüzgarla savruluyor, bayrak gibi dalgalanıyordu adeta. parça bitinceye kadar bu şekilde kaldık. parçanın sonunda, yüzüme sevgiyle baktı. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı. sarmaş dolaş olmuştuk ve beni öpücüklere boğuyordu. daha sonra yerimize döndük. arkadaşlar bu sahneyle büyülenmişlerdi sanki ve bizi çılgınca alkışlıyorlardı. mustafa:
-gelin bakalım çifte kumrular. doğrusu tebrik ederim sizi, yakında düğününüzü yaparız herhalde *
-aman sende mustafa *
catiana lafa karıştı:
-mahmut sen olmak çok romantik.bir an kendimi titanik gemisinde sanmak var ben.
-teşekkür ederim catiana. umarım bir buz dağına çarpmayız *
mustafa:
-sıcacık memlekette buzdağı mı olurmuş dostum. catiana aşk olsun,biz ormantik miyiz yani?
-ormantik ne demek ben anlamadi.
-boş ver güzelim ben sonra sana anlatırım.
işıl:
-bize de böyle çılgınlıklar yapacak bir sevgilimiz olsa keşke ahh ah. bizde de şans yok ki ayol.
ömer:
-sen bence deneme işıl yoksa herkes seni gemi direği sanabilir.
-ömer, ayaklarımın tadını çok beğendin galiba.
mustafa:
-aman oğlum sus. denizin ortasındayız zaten, şimdi senin yüzünden bizimde içimiz kalkacak.ee mahmut biraz eğlenmek bizimde hakkımız. arkadaşlar şu gitarı getirin bakayım.
hemen gitarı elime tutuşturdular. neşeli şarkılarla türkülerle tekne gezimiz devam etti.bir süre sonra alanya kalesi yakınlarındaki iskelede demirlemiştik. kaleye çıkarak gezmeye başladık. restorasyonu yeni yapılmış kalede buram buram tarih kokuyordu. alev,ben, mustafa ve catiana beraber yürüyorduk. surların yanında, denize karşı pozlar veriyor fotoğraflar çekiyorduk.bir iki poz toplu olarak, birkaç pozda ikişerli, birer tane de tekli pozlar verdik.bir ara catiana ile poz verdim. catiana birden ellerini omuzlarıma dolayarak sarıldı.o vaziyette resmimiz çekildi.o anda alev’in yüzünü kızgın bir ifade almıştı. öfkeyle catiana’ya bakıyordu. gezmeye devam ettik. alev birden koluma girmişti.az sonra gruptaki diğer arkadaşlarla birleşmiştik. surların yanında bir yere oturduk. gitarı yine elime tutuşturdular. çalıp, söylemeye başladık.bir yanımda alev, diğer yanımda catiana oturuyordu. güzel bir şarkıdan sonra yine alkış tufanı kopmuştu. özellikle catiana alkışlıyordu... -
130.
0risörvid
-
131.
0-harikasın mahmut,ben bu şarkıyı çok seviyor,sen çok güzel çalıyor.Tümünü Göster
mustafa:
-öyledir tabi. çok yeteneklidir benim kankim.
-teşekkür ederim catiana. bilseydim rusça bir şeyler çalardım ama bilmiyorum maalesef.
alev birden kalktı ve catiana ile aramıza oturdu. davranışlarındaki asabiyet, yüzündeki öfke gözümden kaçmıyordu. catiana da alev’in bu tavırlarından biraz tedirgin olmuş gibiydi. alev:
-bırak şimdi rusçayı musçayı.sen benim şarkımı çal bakayım.
doğrusu bu davranışlarına anlam veremiyordum. hemen “akdeniz akşamları” şarkısını girdim. birkaç şarkı daha çaldıktan sonra kalktık ve tekrar tekneye bindik. neşeli muhabbetlerle, gırgır ve şamatalarla gezimiz devam ediyordu. alev pek konuşmuyordu ve sinirli bir hali vardı.bir ara onunla, gruptan ayrı bir yere oturduk.
-alev ne oldu, neyin var?
-yok bir şey.
-var bir şey. alev anlat lütfen. kaleden beridir somurtuyorsun.
-dışarıdan öyle mi gözüküyor?kim bilir belki de yüzüme mutluluk yakışmıyordur.
-alev saçmalama lütfen.ne oldu,ben mi bir şey yaptım? i̇stemeden incittim mi seni?
-ya şu rus şırfıntıya ifrit oluyorum.
-i̇yi ama neden? kız ne yaptı ki sana?
-öff hala anlamadın mı mahmut? kızın sana nasıl baktığını görmedin mi? nerdeyse içine düşecek ya,sarılmalar falan. üstelikte mustafa’nın gözü önünde yapıyor, ayıp denen bir şey var ya.
-saçmalama güzelim ya. kız bana arkadaşça yakınlık göstermeye çalışıyor ne var bunda?
-tabi canım,bu nasıl yakınlıksa.bir öpüşmediğiniz kaldı. çok da güzel ya haspam.
-hımm baya bir kıskanmışız bakıyorum. *
-hıh ne kıskanacağım ayol?o benim tırnağım bile olamaz. alt tarafı yeşil gözleri bir de fasulye sırığı gibi boyu var.
-i̇yi de erkek olsan sende bakmaz mısın? şu kıza baksana bir *
-erkek olsam sizin kadar iğrenç olamam herhalde. madem çok beğeniyorsun git onunla arkadaşlık et.
yanımdan kalkıp gitmek istedi ama ben birden kolundan tutup yanıma oturttum.
-hişt saçmalama gel buraya.
-ya bırak kolumu.
-alev bırak şu inadı da beni dinle.o öncelikle mustafa’nın sevgilisi.ona hiçbir şartlarda yan gözle bakmam ben. ayrıca onunla samimi olmak istesem şimdiye çoktan olurdum. kız mustafa’nın arkadaşları olduğumuz için hepimize yakınlık göstermeye çalışıyor. bunda bu kadar kızacak bir şey yok.e bizde ona defol git diyemeyiz ya. en başta mustafa’ya ayıp olur, değil mi?
alev hala somurtuyordu. çenesinden hafifçe tutarak gözlerinin içine baktım.
-hem istediği kadar güzel olsun. benim gözüm senden başkasını görmüyor ki.benim için buradaki en güzel kız sensin.
yüzüne hafif gülümseme gelmişti.
-i̇yi samimi olmasın demiyorum ama bazı şeylerinde sınırı var değil mi?
-e canım sen kendine sınır koyabiliyor musun sanki? o da kendince çılgındır belki.
-ya ne bileyim.
kızı omuzlarından kendime çekerek sarıldım.
-ah güzel gözlüm benim. nasılda kıskanırmış beni *
-evet ne var yani? seni seviyorum ki,kıskanıyorum. çok sevdiğim bir arkadaşımı elin rusuna mı kaptıracağım? ayrıca burada partnerin benim.
-ya tabi ki öylesin. ayrıca bende seni seviyorum. şimdi bunları kafana takma olur mu?
nihayet morali düzelmişti.o çok sevdiğim gülümsemeleri, neşeli halleri tekrar yüzüne gelmişti. arkadaşların yanına döndük. güzel bir tekne gezisinden sonra bizim iskeleye gelmiştik. vakit ikindiyi geçmiş akşama yaklaşıyordu. arkadaşlar evlere dağılmaya karar verdiler. mustafa :
-arkadaşlar akşam saat 10.00 da diskoda buluşuyoruz. yorgunum, canım istemiyor, adet günüm gibi mazeretler geçersizdir.
herkes kendince bir karşılık vermişti,ama sonuçta herkes gelmek istiyordu.i̇ş karara bağlandıktan sonra mustafa’nın yanına gittim.
-ben alev’i evine bırakacağım oradan da eve giderim. sen ne yapacaksın?
-ben akşam yemeğinde cati ile beraberim. oradan da bara gideceğim.bu gün erken çıkarım bardan.sen alev’le beraber gelirsin diskoya.ok?bu arada alev’le biraz daha yakından ilgilen. onun bugünkü halleri gözümden kaçmadı. niye sinirlendiğini de tahmin edebiliyorum. -
132.
0-ya sorma,iki saattir onu ikna edeceğim diye canım çıktı. neyse akşama görüşürüz.Tümünü Göster
alev biraz ileride beni bekliyordu. beraber biraz yürüdük. daha sonra alev’i akşamdan sonra tekrar almak üzere evine bıraktım ve eve gittim. akşam yemeğinden sonra çıktım ve alev’i 9.30 gibi evinden aldım. alev güzelliği ile gözleri kamaştırıyordu yine. üzerinde body altında mini etek vardı. kusursuz bacaklarını sergilemekten kaçınmıyordu. ayakları ise her zamanki gibi harikaydı. tırnaklarında koyu renkli ojeler vardı. diskonun yerini bilmediğim için alev bana rehberlik etti. biraz sonra diskodaydık ve tüm arkadaşlar gelmişti. biraz sonra mustafa ile catiana da geldi. çılgınlar gibi dansetmeye ve eğlenmeye başladık. alev ile beraber tüm dans hünerlerimizi sergiliyorduk.i̇kimizde içtiğimiz birer biranın etkisiyle kendimizden geçmişçesine eğleniyorduk.bir ara slow bir parça çalmaya başladı. alev ile birbirimize yılların sevgilisi gibi sarılıp dansetmeye başladık. doğrusu görenler de bizi yılların aşığı sanırdı. gerçi alev’le ne olduğumu hala anlayamamıştım ama onun bu sempatik, cana yakın, uçuk kaçık hallerine de karşı koyamıyordum.i̇çimde bir şeylerin kontrolümden çıkması korkusu vardı. diskonun karanlık ortamında kimi hareketli, kimi sabit, rengarenk spotların altında dans ediyorduk. alev elleri omuzlarıma sıkıca bağlanmış başı göğsümde kendinden geçmiş gibiydi. güzel bir danstan sonra masamıza döndük. kendimize birer bira daha almıştık. catiana ya dikkat ettim bir ara. kız sünger gibi içiyordu. kafayı da adamakıllı bulmuştu. ortam tekrar hareketlendi. catiana birden yanıma geldi ve beni kolumdan tutarak dans pistine attı. karşımda çılgınlar gibi dansetmeye başladı. bende elimden geldiğince ona ayak uydurmaya çalışıyordum.bir ara mustafa’nın yüzüne baktım, bana gülümsedi.ama alev’in bakışları yine öfke dolmuştu.bir süre dansettik, daha sonra alev piste gelerek catiana’yı yana itti ve karşıma geçerek dansetmeye başladı. catiana şaşkınlıkla alev’e bakıyordu. mustafa hemen yetişti ve catiana’nın karşısında yerini aldı.bir süre dansettikten sonra alev’le yerimize döndük. mustafa cati ile dansa devam ediyordu. alev:
-şu utanmazın yaptığına bak ya,biz gelmesek seni kızlar tuvaletine zütürecekti eminim ki.
-yine abartıyorsun alev. niye yapsın ki öyle bir şey? ayrıca yanında sevgilisi mustafa var.
-sende çok safsın be güzelim. öylelerini iyi bilirim ben. bunlarda ahlak denen bir şey yoktur. sevgilisinin yanında bile 100 kişi ile fingirderler. kızın kaybedeceği ne var ki.bir hafta bilemedin bir ay sonra memleketine sktir olup gidecek. kırdığı cevizler de burada kalacak. mustafa’ya da bakma,o günü birlik aşkların adamıdır, sevgilisi gözü önünde birileriyle fingirdemiş, umurunda bile olmaz ki.
-yok artık. tamam mustafa çapkındır ama o kadar onursuz da değildir.hem baksana kıza zil zurna sarhoş, yarın bu yaptıklarını hatırlamaz ki.neyse sus, geliyorlar.
mustafa ile cati yanımıza geldiler. öyle böyle derken vakit bir hayli geçmişti ve saatler 1.30 gösteriyordu. mustafa, alev ve ben iyice yorulmuştuk ve artık gitmemizin iyi olacağını düşünüyorduk. catiana ise sarhoşluğun etkisiyle iyice zıvanadan çıkmış, karşımızda hala tepinip duruyordu.bir ara yanıma geldi ve ne olduğunu anlamadan kendini kucağıma atıverdi.onu güçlükle zaptetmeye çalışırken kollarını boynuma doladı ve birden dudağıma bir öpücük kondurdu.ben şaşkınlık içerisindeydim, alev önündeki birayı alarak öfkeyle yerinden kalktı ve “durun ben şimdi onu ayıltırım”diyerek birayı kızın başından aşağı boşalttı. catiana neye uğradığını şaşırmıştı ve hayretle alev’in yüzüne bakıyordu. hemen mustafa ile alev’in kollarına girdik ve kızdan biraz uzaklaştırdık. alev birden silkelendi ve kollarımızdan kurtuldu. gözlerinden ateş püskürüyordu:
-mustafa,şu sevgiline sahip ol lütfen. yeter artık ya,bazı şeylerin de bir sınırı vardır değil mi?
mustafa:
-alev neden böyle yapıyorsun? tamam sende haklısın ama biraz ayıp olmuyor mu?
-i̇yi be,o bütün bunları yaparken ayıp olmuyor değil mi?bu ortam beni boğmaya başladı artık,ben gidiyorum.
çantasını aldı ve öfkeyle kapıya doğru gitti. hemen bende eşyalarımı aldım.
-ya dostum kusura bakma.ben şununla konuşayım. onun adına özür dilerim.
-biz onun bu hallerine alışkınız dostum, dert etme. koş,onu yalnız bırakma, burayı ben hallederim. yalnız kıza kırıcı davranma sakın.
hemen dışarıya çıktım ve kıza yetiştim. alev koşar adımlarla gidiyordu.
-alev beklermisin lütfen.
-git başımdan mahmut. senin de keyfini kaçırmak istemem,git eğlenmene bak.
-ya saçmalama, eğlencesi kaldı sanki? her şeyin bku çıktı.
-i̇şin bkunu çıkaran ben değilim. kız neresiyle içiyor bilmiyorum,ama yaptıklarına artık dayanamıyorum.
-farkındayım bir tanem,sen yerden göğe kadar haklısın. tamam, sakin ol.
kız bir süre homurdandı durdu.onu zorlukla sakinleştirdim. biraz sonra yol kenarında ki banklardan birinde oturuyorduk. gökyüzü ay ışığı ile parlament mavisi bir renge bürünmüştü. ay ışığının yansıması denizde ışıl ışıl parlıyordu. gökyüzünde binlerce yıldız bize göz kırpıyordu. alev’in yüzüne baktım, sakinleşmiş gibi görünüyordu. neden sonra sessizliği ben bozdum. -
133.
0okumadım angiblopedi mi yazıon yarram :(
-
134.
0-ne güzel bir gece değil mi?Tümünü Göster
-tabi canım ne demezsin.bir karakola düşmediğimiz kaldı.
-kızın neresiyle içtiğini bende bilmiyorum ama en son birayı kafasıyla içmek zorunda kaldığı kesin. *
birbirimizin yüzüne baktık ve birden kahkahalara boğulduk.i̇kimizin de sinirleri boşalmıştı. alev:
-seninde geceni mahvettim ya,kusura bakma.
-ya unut artık olanları. zaten disko ortdıbını fazla sevmem.ne o öyle tepinip duranlar? zaten gürültüden de başıma ağrılar girmişti.
-valla ne yalan diyeyim bende sevmiyorum. bazen arkadaşların hatırına gidiyoruz işte.
-yalnız mustafa’ya ayıp oldu ya.gerçi arkadaşlardan bazıları hala orada ama. ne bileyim çocuğu satmış gibi olduk.
-aman, yanında catiana’sı var ya. bizi falan düşünmez şimdi. zaten hep o şırfıntının yüzünden oldu bunlar.
-ya o kızcağızda iyi niyetliydi bence.i̇çkiyi fazla kaçırınca işin dozu kaçtı tabi.
-ya hala o kızı savunuyorsun ya,inanamıyorum.
-ya ben kimseyi savunmuyorum.hem neden bizde dozu kaçırmıyoruz biraz?
-nasıl yani?
hemen yakındaki büfeden iki bira alıp geldim. beraber sahile doğru gidip kumların üzerine oturduk ve biralarımızı içmeye başladık. kafamız güzelleşmişti. alev’le inanılmaz bir geyik muhabbetine dalmıştık. birden ayaklarının önüne uzandım. alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme koydu. hafif terlemiş ayaklarını yüzüme sürtüyordu. bende tabanlarını ayak çukurunu yalıyordum. geçen birkaç kişi hayretle bize bakıyordu ama alkolün etkisinden olacak, hiç aldırmıyorduk. bir süre ayaklarını yaladım ve parmaklarını emdim. daha sonra kalkarak yanına oturdum. beraber denizi seyrediyorduk. yine dudaklarımız kenetlendi.bir süre öpüştükten sonra kalkıp evlere doğru yola koyulduk. giderken yanımızdan geçen,zil zurna sarhoş olduğu belli, hanzo kılıklı bir adam alev’e laf attı. yanında da iki kişi vardı. dönüp adama ters bir bakış attım:
-hey arkadaş, laflarına dikkat etsen iyi olur.
adam sallanarak üzerime doğru geldi.
-etmezsem ne olurmuş lan?
birden adamın üzerine doğru yürüdüm. dişlerimin arasından konuşuyordum.
-bak arkadaşım, zaten ayakta zor duruyorsun, şimdi bir üflerim uçarsın. gece vakti suratını dağıttırma bana.
adam tırsmış ve bir iki adım geriye kaçmıştı. birden alev kolumdan asıldı.
-ya mahmut yürü, uğraşma şu hanzoyla. baksana adamın alkolden tipi kaymış zaten. hangi dağın ayısı kim bilir.
adam iyice zıvanadan çıkmıştı. arkadaşlarından destek almış olacak, bağırıp çağırmaya devam ediyordu.
-ulan kızın arkasına mı saklanıyorsun? erkek gibi çıksana karşıma.
-bana bak,ben kimsenin arkasına saklanmıyorum. asıl sen arkadaşlarının arkasına saklanacağına tek çıksana karşıma.
ortalık iyice gerilmişti. adamla tam birbirimize girmek üzereyken arkadaşları araya girip adamı uzaklaştırdılar. alev de benim önüme geçip uzaklaştırmaya çalışıyordu. arkadaşlarından birisi:
-tamam arkadaşım uzatma artık. sarhoş işte, onun adına özür dileriz. -
135.
0-neyse tamam, sizde kusura bakmayın.Tümünü Göster
hanzoyu kollarından tutarak zütürdüler, alev de beni elimden çekiştiriyordu. adamlar uzaklaşmıştı.ben hala sinirliydim.
-ya alev bırakacaktın da adama bir iki patlatacaktım.ya bunun gibiler yüzünden bırak kızları biz erkekler bile yolda rahat yürüyemiyoruz.
-ya mahmut saçmalama. kavga hiçbir şeyi halletmez. adamı görmüyor musun?zil zurna sarhoş. ayrıca onlar üç kişilerdi. neyse ki diğerleri biraz aklı başındaymış.hem biraz ileride polisler vardı. gece vakti başımıza iş açmaktan başka hiçbir işe yaramazdı bu.
-sonrada al başına belayı. gece vakti karakollarda uğraş dur. ya bu adamlar nereleriyle içiyorlar anlamıyorum.
bir süre daha homurdandım. alev gülerek bana bakıyordu. bende ona gülümsedim.
-ne? *
gözleri ışıl ışıl parlıyordu. birden boynuma atıldı ve sıkıca sarıldı.
-canım benim, nasılda kıskanırmış beni.:)
-ya kıskanmak değil de,ne biliyim. şurada arkadaşımsın, adam sana laf atıyor bende seyirci kalamazdım ya.
-öyle mi?:)
-ya ne var?:) biz de seni seviyoruz ki kıskanıyoruz. ayrıca şu anda canınla, ırzınla bana emanetsin.
muhabbetimiz evine kadar böyle devam etti. biraz sonra evlerine gelmiştik. alev:
-yarın buluşuyoruz değil mi?
-senden kurtulmak mümkün mü? * buluşuyoruz tabi ki. cafede buluşalım istersen.
-aa aşk olsun, benden bu kadar çabuk mu sıkıldın?:(
-aman şaka yaptık be kızım, senden kurtulmak isteyen kim.hem senden sıkılacak erkeğin aklına şey ederim ben. *
-canım benim. vakit müsait olsaydı bize girelim derdim ama malum, annem evde şu anda. üstelik elinde oklavayla beni bekliyordur şimdi, baya bir geç kaldım da.
-yok canım, şimdi gerek yok kimseyi rahatsız etmeye. hem gecenin bu vakti doğru olmaz. zaten bende bayağı bir yoruldum.eve gidip uyuyacağım.
-tamam canım, yarın görüşürüz o zaman.
yanak yanağa öpüşerek vedalaştık. hemen eve gittim. saat 2.30’u gösteriyordu. mustafa evde yoktu. anlaşılan rus sevgilisiyle beraberdi bu gece. hemen kendimi yatağa attım. alkolün etkisinden olacak, yatar yatmaz sızdım kaldım.
yine güzel bir gün daha doğmuştu. sımsıcak alanya’da güzel bir akdeniz sabahı. gerine gerine uyandım. dışarıya çıkıp biraz dolaştım. akdeniz, masmavi güzelliğiyle bana ışıl ışıl gülümsüyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bana “günaydın”diyordu. boyları göklere uzanan palmiye ağaçları meltem esintisinin tazeliğini buram buram yüzüme serpiştiriyordu.şu tatiller bitmese ne iyi olurdu. alanya’ya geleli bir hafta olmuştu. bu zaman zarfında alev’le beraber alanya’yı neredeyse keşfetmiştik. bütün sahillerinde, parklarında, caddelerinde ayak izimizi bırakmıştık. kızla neredeyse her gün beraberdik. birlikte ya gezerdik yada denizde yüzerdik. akşamları bazen evde oturuyordum, bazen bara, mustafa’nın yanına takılıyordum bazen de cafede arkadaşlarla takılıyordum. alev yanımda çok mutluydu. bende mutluydum ama içimi huzursuz eden bir şey vardı. alev’e bazı şeyleri itiraf etmek istiyordum ama bir türlü edemiyordum.bu düşüncelerle ilerlerken, birden cebimden gelen bir titreşimle irkildim.cep telefonum birisinin benimle görüşmek istediğini dürterek bana haber veriyordu. ekrana baktım arayan güzel birisiydi... -
136.
0mustafa çekinerek başparmağını yaladı ve hoşuna gitmiş olacak ki parmağını birden ağzına alıverdi. lolipop şeker gibi parmağını emiyordu.bu arada bende diğer ayağını,ve parmaklarını emiyordum.bir süre ayak parmaklarını emdik. catiana neredeyse orgazm olmak üzereydi.ben birden ayağını bıraktım ve kıza yöneldim.Tümünü Göster
-catiana güzelim. şimdi pozisyon değiştireceğiz.biz yere, yatağın önüne uzanacağız. senden ayaklarını yüzünüzde gezdirmeni istiyorum, tamam mı?
catiana hemen doğrularak yatağın ayak ucuna oturdu. bizde kafalarımız ayaklarının önüne gelecek şekilde uzandık. catiana ayaklarını yüzümüzde gezdirmeye başladı.o pürüzsüz pembe tabanları yüzümüzde dans ediyordu adeta. benim dilim faaliyete geçmiş ve tabanlarını yalamaya başlamıştım. ayaklarının harika tatları vardı. mustafa ya baktım, kızın ayaklarını bayılırcasına yalıyordu. doğrusu bu kadar çabuk alışacağı hiç aklıma gelmezdi. tabanlarının her cm karesini yaladım. daha sonra ayaklarını yüzümüze kapattı.o palet gibi ayakları yüzümüzün tamdıbını kaplıyordu. daha sonra ayak başparmağını tekrar ağzımıza soktu ve ayaklarını ileri geri oynatmaya başladı. baş parmakları ağzımıza vajinaya girip çıkan penis gibi girip çıkıyordu.bu arada kızlığını da okşadığını fark ettim. yavaş tempodan başlayan hızı giderek hızlandı. kız derin derin nefes alıyordu ve birden inleyerek boşaldı. ayaklarını yüzümüze koyarak yatağa yığıldı kaldı.biz de ayaklarına birer öpücük kondurarak ayağa kalktık. catiana ikimizinde yanağına birer teşekkür öpücüğü kondurdu.
-harikasın mahmut. ben hayatımda hiç böyle bir zevk yaşamadı.ben çok teşekkür ediyor.
-rica ederim catiana.ama asıl teşekkürü mustafa’ya etmen gerek.o da benden hiç aşağı kalmıyordu çünkü.:)
mustafa:
-sana bir şey diyemiyorum artık mahmut.en sonunda beni de kendin gibi ayakçı yaptın ya,tebrik ederim yani.
-ama çok hoşuna gitti değil mi? dostum insanlar bilinmezlerden çekinirler her zaman. bazı şeyler görünüşte çok iğrenç gibi gelebilir çoğu zaman,ama göründüğü gibi olmayabilir.hem merak etme,sen ayakçı olmadın. çünkü fetişist olunmaz, fetişist doğulur.sen sadece bayan ayaklarının, tabi ki bakımlı ayakların, iğrenç olmadığını gördün. bundan sonra sevişirken bunu da yapmanı tavsiye ederim. kadınlar bundan çok zevk alırlar, sende gördün.
-şaka maka benimde hoşuma gitti bu.gerçi dediğin gibi cinsel zevk alamıyorum ama yine de hoş bir oyun.ne diyeyim dostum sayende bambaşka bir deneyim daha yaşadım, teşekkür ederim.bu arada sen ne yaptın? alev’in ayaklarına kavuştun mu?
-eh bir şeyler oldu işte,ama dün daha büyük bir sürprizle karşılaştım. alev’in annesinin figen olduğunu neden daha önce söylemedin?
-bilmem, söylemek hiç aklıma gelmedi.
-ah sen yok musun sen
biraz sonra hep beraber odadan çıktık. mustafa’nın çalıştığı bara gidecektik. otelin lobisinden geçiyorduk mustafa:
-dostum, benim bir yere telefon açmam gerekiyor,siz cati ile gidedurun ben arkanızdan yetişirim.
catiana ile tam otelin kapısından sokağa çıkmıştık ki birden alev ile karşı karşıya geldik. alev de catiana ile beni yanyana görünce yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuştu. birden öfkeyle bağırdı.
-ya inanmıyorum yaa... bütün bunlar bir kabus olmalı.
birden arkasını döndü koşar adımlarla uzaklaştı ben hemen arkasından yetişmeye çalıştım.
-alev dur lütfen, gördüğün gibi değil hiçbir şey. lütfen bekle...
aramızda yaklaşık 100 metre mesafe vardı. alev hiç durmadan koşar adımlarla yürümeye devam etti. bulunduğumuz sokak oldukça kalabalıktı. alev’i önümüzdeki kalabalık bir insan topluluğunun içinde kayboldu gitti. catiana da arkamdan yetişmişti.bir süre sokakta onu aradık. biraz sonra mustafa da yanımıza gelmiş ve aramaya o da katılmıştı ama çabalarımız sonuçsuz kalmıştı. -
137.
0pehhh dıbına koyim okuyanı 5.kattan atlatıp jumping yaparken gibsinler
-
138.
0rözürved.cnm sıkılırsa 21 çekerim. sonrada üstüne okurum panpa
-
139.
0annem, canım annem, bazen onu bile sebepsiz yere üzüyorum. halbuki şu hayatta ondan başka kimsem yok. babamla boşandıklarında ben daha 8 yaşındaydım. hiç baba sevgisi nedir tatmadım ben anlıyor musun? annem her zaman yanlış bir evlilik yaptığını söyler durur. çocukluğumda da bana hiç sevgi göstermemişti. boşandıktan sonra da gitti almanya’ya yerleşti. hatta bir alman kadınla evlenmiş, çocukları bile olmuş. yıllardır bizi hiç arayıp sormuyor, burada bir kızı olduğu aklına bile gelmiyor.Tümünü Göster
sesi büzülmeye, gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı.
-ondan istediğim birazcık sevgiydi.bu kadar zor muydu istediğim? sadece birazcık sevgi. ama hayır, yıllardır ne kendisi göründü ne de haberini aldık. canım anneciğim türlü sıkıntılara katlandı, beni bu günlere getirdi. şimdi iyi bir işi var ama o da mutlu değil.ara sıra benden gizli ağlıyor. yaşadıkları kolay değildi nede olsa.
-güzelim bence yanılıyorsun. hangi baba çocuğunu sevmez ki?evet, annenle evliliği yürümemiş olabilir,ama seni unuttuğunu sanmıyorum, aramamasının ise kendine göre sebebi vardır mutlaka,ama emin ol bir gün seni arayacaktır.
gözyaşları pınar olmuş gözlerinden akıyordu. birden haykırdı:
-hayır, asla istemiyorum. beni bu güne kadar arayıp sormamış bana babalık yapmamış birine asla baba demem ben. annem onun yüzünden çok zor günler geçirdi.ben çocuk yaşlarda baba hasretiyle büyüdüm. bize bütün bunları yaşatmaya ne hakkı vardı ha?artık aramasın kesinlikle istemiyorum onu, asla asla...
omzuma kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. benim de gözlerim dolmuştu. yavaş yavaş saçlarını okşuyordum. mustafa’ya hak vermiştim. kız gerçekten de sorunluydu ama onun yerinde kim olsa aynı durumda olurdu. açıkçası o hayırsız babasına çok kızmıştım.bir süre ağladı. gözyaşları yağmur gibi gözlerinden akıyordu. başını göğsüme bastırdım ve saçlarını okşadım.
-ağla canım, rahatlarsın.ama bu kadar da harap etme kendini. böyle isyan ederek bir yere varamazsın ki.seni seven bir çok insan var burada,en başta annen. bütün sevgisini sana vermiş. hatta düşünsene, istese başkasıyla evlenebilirdi belki. ama eminim ki senin için evlenmemiştir. sonra arkadaşların,ne bileyim ben mesela. daha tanışalı ne kadar oldu? dün bir bugün iki. ama emin ol sana kanım o kadar çabuk ısındı ki.sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi. o sıcakkanlılığınla, cıvıl cıvıl hallerinle beni 6 yaş gençleştirdin adeta.ben seni çok seviyorum alev, bütün arkadaşlarında seviyordur eminim ki.geçmişe fazla takılma artık. tanrının izniyle önünde yaşanacak uzun yıllar var.
hıçkırıkları biraz kesilmişti. gözyaşlarını sildi ve bakışlarını denize doğru çevirdi.
-annemin tek isteği benim okumam. bende onun hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorum ama olmuyor. onun için arada böyle bunalımlara giriyorum.ah bir kazanabilsem.
-tabi ki kazanacaksın. kazananların senden ne fazlası var ki?hem bak bana, bende 3. girişimde kazandım. göreceksin bak, çok yakın bir gelecekte üzerinde cübbe, başında kep ve elinde diploma ile annene sarılmış, olacaksın. parlak bir gelecek seni bekliyor.
-kim bilir, ondan sonra iyi bir iş ve kariyer yaparım belki.
-yürü be alev,kim tutar seni.
yüzüne hafif bir gülümseme geldi. gözlerinde hala yaşlar vardı.bir mendil çıkararak gözyaşlarını sildim. alev:
-senin de başını şişirdim kusura bakma. kendi dertlerimle seni de üzdüm.
-hımm bunları bir daha duymamış olayım.ben senin arkadaşınım. bana anlatmayacaksın da kime anlatacaksın?
-beni gerçekten seviyor musun mahmut?
-elbette, bütün arkadaşların gibi.
gözleri ışıl ışıl parlamaya başlamıştı. birden beni iterek kumların üzerine yatırdı. üstüme kapaklandı ve yüzümü elleriyle tuttu.
-oğlum şeytan tüyü mü var sende?ben kimseyle böyle çabuk samimi olmazdım. nedir sendeki şey?
-açıkçası bilmiyorum alev. aslında kızlar benden genellikle kaçardı ama...
-o kızların akıllarına şey edeyim.
yavaşça dudaklarıma yumuldu.bir süre öpüştük. daha sonra yanıma uzandı ve kollarıyla beni sardı. birbirimizin gözlerine bakıyorduk. birden gelen bir sesle irkildik
-öhö öhö..
hemen toparlandık. alev sesin geldiği yöne döndü..
-ayy sen miydin işıl?
-ne oluyoruz ayol? daha dün bir bugün iki,ne bu acele böyle? siz beni de geçtiniz valla.
alev:
-hayır canım,biz arkadaşça oturuyorduk. öyle değil mi mahmut?
ben:
-evet, öyle.
işıl:
-tabi canım, belli...
işıl’a olanlarla ilgili rapor verdikten sonra beraber denize girdik. başımda çılgın kız bir tane iken iki tane olmuştu. bir süre neşeli oyunlar oynadık denizde. daha sonra kumsala çıktık, muhabbet etmeye başladık. bir ara konu dünkü hadiseden açıldı.
-dün ömer,i iyi madara ettin ha.hele o tekme neydi öyle?
işıl:
-ee lise yıllarımda taek wan do ile uğraşmıştım. yalnız benim anlamadığım çocuk niye kustu, ayaklarım iğrenç mi o kadar?
-yoo hiç te öyle gözükmüyor, tabi kokusunu bilemem. -
140.
0şey bilmem ki.hayırdır, nerden icap etti şimdi?Tümünü Göster
-bilmiyorum birden içimden geldi. seninle o kadar zamandır arkadaşlığımız var, sana bir jest yapayım dedim. ayrıca sana söylemek istediğim önemli şeyler var. beni kırmazsın değil mi?
i̇pek ışıl ışıl gülümsedi. gözlerinin içi parlamıştı bir anda.
-seni kırmak yapmak isteyeceğim en son şey. akşam biraz işim vardı ama boş ver. saat kaçta?
-saat 8.00-8.30 gibi uygun mu?
-tamam anlaştık,o saatlerde hazır olurum.
-tamam o zaman, seni evden alırım.
bir anda neşem yerine gelmişti.i̇lk aşamayı sorunsuz halletmiştim. beraber biraz daha sohbet ettik. günlük şeylerden konuştuk. gerçekten efsane haklıydı galiba. kız benim yanımda çok neşeliydi. biraz sonra ikimizde derslerimize girdik.o günkü derslerimi ve çalışmalarımı hallettim. akşamı iple çekiyordum, içim içime sığmıyordu. okuldan çıkınca hemen eve gittim. güzel bir banyo yaptım ve tıraş oldum. gardırobumdaki en şık takım elbisemi çıkardım. biraz sonra tamamen hazırdım, aynaya son bir kez baktım.
-mükemmelsin oğlum. hadi şansın açık olsun.i̇nşallah çok heyecanlanıp saçmalamam.
bir arkadaşı arayarak arabasını ödünç istedim ama arkadaşım işi olduğunu söyleyerek vermek istemedi.eh ne yapalım, hemen yola koyuldum .o gün nezih bir restorandan rezerve yaptırmıştım.bir çiçekçiye uğrayarak güzel bir buket yaptırdım. saat 8.00 de i̇pek’in evinin önündeydim. evine çıktım ve kapıyı çaldım.i̇pek kapıyı açtığında gözlerim kamaşmıştı. üzerinde çok şık, siyah bir elbise vardı. eteği diz boyundaydı ve siyah çorapları vardı. ayaklarında ise kapalı ama çok şık ayakkabılar vardı. yüzünde sade ve çok güzel bir makyaj vardı. saçları ise dümdüzdü. anlaşılan fön çektirmişti.
-oh aman tanrım. birden güneş mi doğdu,bu ne güzellik?
i̇pek en sıcak gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
-asıl güneş şimdi doğdu galiba.bu yakışıklı bey de kim? gözlerim kamaşıyor.
-aman efendim teveccühünüz *
kibar bir hareketle kızın elini öptüm ve çiçekleri sundum.i̇pek çok duygulanmıştı.
-çok incesin mahmut * teşekkür ederim,ne güzel çiçekler bunlar.
-buraya gelinceye kadar öyleydi.ama sen kapıyı açınca birden soluverdiler. birilerini kıskandılar galiba *
-ah canım benim, çok teşekkür ederim. çiçekleri bir vazoya koyayım çıkalım.
biraz sonra evden beraber çıktık.i̇pek koluma girmişti, sokakta ağır ağır yürüyorduk.
-ya i̇pekçiğim bir araba ayarlamaya çalıştım ama olmadı. arkadaşların işleri varmış. aslında bahane ya,ne zaman işim düşse hep böyle olur zaten.
-boş ver canım ne gerek var? bizde limuzinler içinde büyümedik yani. şuradan bir dolmuşa bineriz şimdi.
-dolmuş olur mu ya?bir taksi tutayım.
-öff ne taksisi yaa? parayı bol buldun savuracak yer arıyorsun galiba.bir dolmuşa binelim yoksa hiçbir yere gitmem.
eh,bu durumda yapılacak bir şey yok demektir. kızın böyle kanaatkar olmasına bayılıyordum.bir dolmuşa bindik, biraz sonra restorana gelmiştik. burası ailelerin takıldığı, nezih bir ortamı olan içkisiz bir restorandı.i̇pek’in alkol kullanmadığını bildiğim için özellikle içkisiz bir yer tercih etmiştim. bizim için bir masa ayarlanmıştı. masamıza oturduk. biraz sonra yanımıza gelen garsona siparişlerimizi verdik. birbirimizin yüzüne bakıyorduk.i̇pek’in mutluluğunu yüzünden okuyabiliyordum. hiç konuşmuyorduk. biraz sonra yemeklerimiz geldi. sessizce yemeklerimizi yedik. arkasından birer porsiyon tatlı yedik.i̇kimizde karnımızı güzelce doyurmuştuk.i̇pek:
-çok teşekkür ederim mahmut. hayatımda hiç böyle güzel bir yemek yememiştim.
-asıl ben teşekkür ederim i̇pek. yanımda sen olunca yemekler iki misli daha tatlı geldi bana.
-sende çok tatlısın canım * ayrıca ne güzel bir yer burası. çok sakin, nezih. bunun içinde teşekkür ederim.
-rica ederim canım. gerçekten en sevdiğim yerlerden birisi de burasıdır.bir iki sefer burada canlı müzik yapmıştım.ama biliyor musun?sen olunca burası daha da güzelleşti.
-canım benim * ee bana söylemek istediğin önemli şeyler ne?
-şey nasıl söylesem bilmem ki.
-çekinme mahmut, rahat ol.
-şey i̇pek…aslında böyle şeyleri pek beceremem.bir kusurum olursa affet. bazı şeyleri söylemek zordur bilirsin... -
141.
0-evet mahmut?Tümünü Göster
heyecandan ellerim titriyordu. kalp atışlarım en maksimum seviyedeydi. derin bir nefes aldım.
-i̇pek hatırlar mısın? hani sana aradığım doğru insandan bahsetmiştim, ciddi düşünebileceğim bir insan.
-evet hatırlıyorum.
-o insanı galiba buldum.
birden yüzünden gülümsemesi gitmişti ve bakışları mahzunlaşmıştı.
-yaa, peki ben tanıyor muyum o insanı?
-evet,hem de çok yakından tanıyorsun.o kişi şu anda karşımda oturuyor.
birden gözleri şaşkınlıkla açıldı ve yüzüne şaşkın bir gülümseme ifadesi geldi.
-nasıl!... yani ben mi?
-evet o sensin i̇pek. aradığım doğru insan sensin. kısacası senden hoşlanıyorum i̇pek.o eşsiz güzelliğin, ondan daha önemlisi o mütevazılığın, hanımefendiliğin ve daha sayamayacağım bir çok şey. kısacası seni her yönünle çok beğeniyorum i̇pek. belki de hoşlanmaktan da öte, seni seviyorum i̇pek.
i̇pek başını önüne eğdi. biraz utanmıştı besbelli. daha sonra yüzüme bakarak gülümsedi. gözlerinde sevinç ışıltıları vardı.
-şey ne diyeceğimi bilemiyorum mahmut.o kadar ani oldu ki… yani böyle bir şeye hazır mıyım bilemiyorum.hem daha ikimizin de okulu var.
-biliyorum, biraz acele ettim belki ama içimdeki fırtınayı senden daha fazla gizleyemezdim. sana her şeyi hemen şimdi yapalım demiyorum.i̇kimizde birbirimize bir şans verelim.ne dersin i̇pek, benim kız arkadaşım olur musun?
-peki bana hissettiğin bu sevgiyi nasıl anlatabilirsin?i̇çindeki şeyler hadi hevesse? ayrıca ben efsane’ye benzemem biliyorsun.
-bahar yağmurlarını bilir misin i̇pek? önce hafiften çiseleyerek başlarlar. sonra yavaş yavaş hızlarını artırırlar ve uzun süre devam ederler.o yağmurlar ki bereket yağmurlarıdır. güller, çiçekler açar o yağmurlarla. daha sonra pırıl pırıl bir güneş ve masmavi gökyüzü her şeyi tamamlar.bir bakarsın ki her taraf cennet gibi olmuş.i̇şte senin sevgin de içimde bahar yağmurları gibidir. onun sayesinde çiçek bahçemde rengarenk çiçekler ve mis kokulu güller açtı. masmavi gözlerin gökyüzü, gözlerindeki ışıltı da güneş oldu benim için.bir de yaz yağmurları vardır. aniden şarr diye bastırıverir ve genellikle sağanak şeklinde yağar.ama kısa bir süre sonra da diniverir. evet efsane’yi de ilk gördüğümde çarpılmıştım.ama onu gören her erkek çarpılıyordu. sonuçta güzel bir kız, hakkını yemeyelim.ama onu tanıdıkça benim için uygun bir insan olmadığını anladım. sonra anladım ki içimdeki şeyler hevesten ibaretmiş. yani oda benim için yaz yağmuru gibiydi, anlıyor musun?
i̇pek ışıl ışıl gülümsüyordu. gözlerindeki sevinç ışıltıları daha da parlamıştı.
-bende seni seviyorum mahmut. seni tanımadan önce yüreğim buz dağları gibiydi. biraz da çevreye olan güvensizliğimden olacak kalbim zincirlerle bağlıydı sanki. senin sayende o buzlar eridi. zincirlerimi senin sayende kırdım.o tertemiz iyilik dolu yüreğinle bana yaşama sevincini tattırdın, dünyada iyilik ve güzelliğin var olduğunu gösterdin.şu anda rüyada gibiyim inanır mısın? senden uzun zamandır bunları söylemeni bekliyordum. kabul ediyorum mahmut, kalbim senindir *
bir anda ellerimiz birbirine kenetlenmişti, sımsıcak elleri avuçlarımın içindeydi. ellerini öptüm.
-o kadar mutluyum ki mahmut. olanlara hala inanamıyorum * yalnız bana evimde ayaklarımın üzerindeyken söylediğin şeyler vardı ya.hani bir sevgilin olursa neler olacağına dair;onları unutma sakın.
-ah unutmadım tabiki * o söylediklerim her zaman geçerlidir. bundan sonra tek sahibim sensin.
aman tanrım,bu ne büyük bir mutluluktu. kendimi hala rüyada gibi hissediyordum. biraz sonra uyanacağım ve her şey bitecekmiş gibi geliyordu.ama hayır,bu rüya değil gerçeğin ta kendisiydi.o temiz yürekli, güzeller güzeli, deniz gözlüm,i̇pek’im artık benim sevgilimdi.i̇kimiz de çok mutluyduk. masamızda bir mum yanıyordu.i̇çeride loş bir ortam vardı.bir süre daha romantik duygular yaşadık.bu arada canlı müzik başlamıştı. romantik müzikler eşliğinde dans ettik. bulutların üzerinde dans ediyor gibiydik.o gece boyunca eğlendik. gece saat 12.00 ye geliyordu.i̇pek’in artık gitmesi gerekiyordu.ne de olsa külkedisi saat 12.00 yi geçirmemeliydi * restorandan çıktık.i̇pek’i evine bıraktım. ertesi gün okulda karşılaştığımızda ilk defa birbirimize farklı duygularla bakıyorduk. çünkü artık birbirimize aittik.o günkü derslerimizi ve çalışmalarımızı hallettikten sonra okuldan beraber çıktık. kampüste ağır ağır yürüyorduk. ellerimiz birbirine kenetliydi.
-ee şimdi ne yapıyoruz?
-bilmem.
-var mısın i̇pek? çarşıya kadar yürüyerek gidelim.hem de konuşuruz. hava da güzel. böylece spor yapmış oluruz.
-hmm akıllandın demek. artık taksiden falan söz etmiyorsun.
-evet,sen aklımı başıma getirdin *
-i̇stersen bize gidelim. karnımızı doyururuz. ayrıca dikiş işlerimde vardı. yeni bir elbise hazırlıyorum. seni de güzelce sallayayım, ayaklarımı özlemişsindir.
-ha ha ha * sen var ya,bir tanesin, hadi gidelim. -
142.
0beraber çarşıya doğru yürümeye başladık. birden karşımızda tanıdık bir sima belirdi.bu efsane idi. yanında kendisinden kısa boylu, yakışıklı sayılacak bir erkek vardı.el ele tutuşmuş gidiyorlardı. beni görünce ışıl ışıl gülümsedi.
-tebrik ederim mahmut, senide i̇pek. birbirinize çok yakışıyorsunuz.
-sağol efsane bende seni tebrik ederim.
-sağol *
efsane geçtikten sonra i̇pek,e göz kırptım.
-bizimki yine iş üzerinde ha *
-öyle deme mahmut. belki o da kendisi için doğru kişiyi bulmuştur.
-nedense bu kız da kendinden kısa boyluları tercih ediyor hep. umarım o da mutlu olur. gerçi o her zaman mutlu ya *
-peki sen mutlu musun?
-evet deniz gözlüm,hem de çok.ya sen?
-bende aşkım hem de hiç olmadığım kadar. seni seviyorum.
-bende aşkım.ben de seni seviyorum.
kolumu omuzlarına dolayarak sarıldım.o da kolunu belime dolamıştı. ağır ağır mutlu yarınlara doğru yürüyordu... -
143.
0-sayın yolcularımız alanya’ya girmiş bulunuyoruz. şirketimizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.Tümünü Göster
otobüs ağır ağır otogara girdi ve perona yanaştı.ben ise uyumakla meşguldüm. hostesin berrak sesiyle yerimden sıçradım.
-beyefendi, beyefendi uyanın lütfen son durağa geldik.
-hı!.. ne,nasıl?oh geldik mi ya?
-evet efendim alanya’dayız şu anda. umarım şirketimizden memnun kalmışınızdır.
-doğrusu yolculuğumuz sizinle daha renkli geçti hanımefendi. patronunuz maaşınıza zam yapmalı bence, teşekkür ederim.
-şey.. * çok naziksiniz efendim teşekkür ederim. umarım iyi bir tatil geçirirsiniz.
-umarım öyle olur,iyi günler.
evet nihayet gelmiştim. heyecanla beklediğim tatil maceram başlıyordu. biraz para denkleştirerek 10-15 günlüğüne,bir tatile çıkmaya karar vermiştim. doğrusu yoğun derslerle ve sınavlarla geçen bir senenin sonunda buna çok ihtiyacım vardı. alanya’dan samimi bir arkadaşım da beni çağırınca hiç düşünmeden atlayıp gelmiştim. konya’dan yaklaşık 4.30 saat önce binmiştim.yol boyunca da hostesin ayaklarını dikizlemiştim. oldukça güzel ve bakımlı ayakları vardı. doğrusu onunla daha fazla ilgilenmek isterdim ama işinin buna pek müsaade edeceğini sanmıyordum. güneş gözlüklerimi takarak otobüsten indim. otobüsün klimalı ortamından dışarı çıkar çıkmaz birden yüzüme alev gibi hava püskürdü. aylardan temmuzdu ve akdeniz en sıcak zamanlarını yaşıyor olmalıydı. alanya’nın en hareketli zamanlarıydı bu zamanlar. yerli ve yabancı bir çok turist akın etmişti bu güzel tatil beldesine.bu hareketliliğin başlangıç yeri ise bu otogardı. bagajdan valizimi alarak yürümeye başladım. etrafımda ellerinde valizlerle giden gelen bir sürü insan vardı.bir hostes önümde durarak gülümsedi. yakasında ünlü bir otelin ismi yazıyordu.
-hoş geldiniz beyefendi, otele ihtiyacınız var mı?
-valla şu anda bir otele değil, acilen lavaboya ihtiyacım var *
-şey wc şu tarafta. * eğer ilgilenirseniz otelimiz 5 yıldızlıdır. tam pansiyon, açık ve kapalı havuzlarımız var. ayrıca...
-boşuna saymanıza gerek yok. kalacak yerim var, teşekkür ederim.
-peki,siz bilirsiniz efendim.i̇yi tatiller dileriz.
vay be,oteller arasında kıran kırana bir rekabet vardı sanırım. daha otogardan müşteri kapmaya çalışıyorlardı.şu canına yandığımın yerinde kim bilir kaç yüz tane otel, pansiyon ve tatil köyü vardı. her gelir grubuna hitap eden bir yer bulunuyordu. tabi yerin konforu ise ücretine göreydi.her bir firma ise kendi otellerinde bulunan imkanları öve öve bitiremiyordu. açık büfe,tam pansiyon, açık ve kapalı havuzlar, fitness ve jimnastik salonları, animasyon vs. vs... eh bütün bunlar oldukça yüklü miktar para demekti,yaz tatili paranın katili diye boşuna dememişler. dergi sayfalarında süslü püslü, abartılmış reklamlarla herkesin iştahını kabartırlardı.ee sonuçta turizm sektörüydü bu.bu düşüncelerle ilerlerken arkamdan tanıdık bir ses geldi.bu beklediğim kişiydi.
-mahmut,hey! mahmut...
-mustafa... heyt aslanım benim be *
-nerdesin oğlum ya? nasıl geçti yolculuğun?
-ya otobüs biraz fazla mola verdi. i̇yiydi be dostum, sağ salim geldik çok şükür.
mustafa üniversiteden arkadaşımdı.i̇yi birer kankiydik, yediğimiz içtiğimiz pek ayrı gitmezdi. ailesi ile alanya’da yaşıyorlardı. çok matrak bir çocuktu mustafa. ayrıca biraz da çapkındı. biraz sonra bir taksideydik ve mustafa’nın yazlık evine doğru gidiyorduk.yol sahil boyunca dümdüz uzayıp gidiyordu. yolun kenarında oteller, tatil köyleri, pansiyonlar sıralanmışlardı. mustafa:
-oğlum bu sene bir turistler var ki görmelisin. bir tane rus ayarladım kendime.bir görmelisin dehşet bir karı ya.
-vay be,bu sene de işlerin tıkırında bakıyorum. valla sende de ne buluyorlar anlamıyorum *
-her şeyi oğlum. unutma onların istedikleri zevktir ve heyecandır. sana da bir tane ayarlayalım oğlum.rus, alman,i̇ngiliz... ne istersin?
-ee varsa karışık alayım ben. pizza mı sipariş ediyorsun ayı? * hem benim bazı özel zevklerim var biliyorsun. bana uyabilecekler mi bakalım?
-ah evet unutmuşum,sen ayaklardan hoşlanıyordun değil mi? ya oğlum sana da inanamıyorum.ne anlıyorsun şu ayaklardan?
-dostum bir kadında güzellik ayaklarda başlar.bir kadın ayaklarının bakımına özen gösteriyorsa bil ki baştan aşağıya bakımlı olmaya özen gösteriyor demektir. ayrıca unutma kadınların zevk aldığı noktalardan biride ayaklarıdır. sevişirken bir dene, kadının nasıl çıldırdığını göreceksin.hem benim avantajım var, zevki stereo olarak alıyorum ben. senin gibi sadece iki alanda sınırlı değilim.
-aman aman, ayaklar senin olsun bana o iki alan yeter. i̇ğrenip kusmak istemiyorum.hem benim için oral sex bambaşkadır. vajinayı yaladığım an aldığım o tat hiçbir şeye uymaz.
-ya!... oral sexden hoşlanıyorsun. dur ben sana kısa bir özet geçeyim. alanya gibi bir yerdesin,bir barda çalışıyorsun,rus kız arkadaşın var, oral sexden hoşlanıyorsun, vajina yalamayı seviyorsun ve ayaklardan iğreniyorsun. seni tebrik ederim mustafa * -
144.
0-bana bak dostum senin sorunun nedir biliyor musun?o kahrolası kıçının kafandan büyük olması. *Tümünü Göster
-hmm senin kafan benim kıçımdan da büyük galiba *
bu şekilde gırgır şamata ile muhabbetimiz devam etti.her konuda iyi anlaşırdık mustafa ile. gerçi ayrıldığımız bazı noktalar vardı tabiki. ama bizim için hiç sorun olmadığı gibi onları da gırgır şamataya çevirerek eğlenirdik. okulda da hep beraber takılır beraber kız tavlamaya çıkardık. biraz sonra mustafa’nın yazlık evine gelmiştik. ailesi ile beraber kalıyordu mustafa. ben de ailesi ile iyi tanışırdım ve beni kendi oğulları gibi severlerdi. biraz dinlenerek, yemek yedikten sonra plaja gittik. akdeniz’in ılık sularıyla kucaklaşmıştım. biraz yüzdükten sonra mustafa’nın çalıştığı bara gittik. o yakınlarda ki 4 yıldızlı bir otelin barıydı bu. mustafa burada barmen olarak çalışıyordu. açık havada havuzun hemen yanında bulunan barda gırgır geçerken bir ara oldukça çekici bir kadın geldi. 1.70 boylarında, bronzlaşmış tenli ,sarı saçlı ve ideal ölçülere sahip harika bir kadındı. hemen ayaklarına dikkat ettim tabi ki.38-39 numara büyüklüğünde, düzgün şekilli, birbirine orantılı parmaklarıyla harika ayakları vardı. tırnaklarında koyu renk oje vardı. gözlerinde güneş gözlükleri vardı. yanımdaki bar sandalyesine oturdu. barın başında mustafa vardı.
-hoş geldiniz figen hanım. ne arzu edersiniz?
-bana bir soda verir misin mustafa. midem karıştı biraz.
-tabi, derhal... limon ister misiniz?
mustafa sodayı hazırlarken figen çantasından bir sigara çıkardı ve dolgun dudaklarına yerleştirdi. çevik bir hareketle çakmağımı çıkararak sigarasını yaktım. figen gözlüklerini çıkardı ve büyüleyici ela gözleriyle beni süzdü.
-teşekkür ederim delikanlı, çok naziksin.
sodasını içti ve biraz daha oturduktan sonra gitti.ben arkasından ağzım bir karış açık bakıyordum. mustafa’nın sesiyle kendime geldim.
-hey dostum, dünyaya, aramıza dön.ne oluyoruz ya?
-ya bu kadın kim dostum? bir an için kendimi havai de sandım.
-figen hanım mı? saçmalama dostum,bu kadın 39 yaşında. sana en az 15 numara büyük gelir. otelimizin halkla ilişkiler müdiresi. ayrıca 19 yaşlarında bir kızı var.
-vay be! 39 yaşında ha? ama hiç göstermiyor doğrusu.ben 29-30 yaşlarında sanmıştım. bizim hocalar bundan daha genç,ama şimdiden dökülüyorlar *
-ee bu kadın bakımlı oğlum. ayrıca kendine özen gösteriyor. bizim hocalar kariyer yapacağım diye kendilerine hiç bakmıyorlar ki.
bu şekilde biraz daha muhabbet ettik. vakit akşama yaklaşmıştı. o gün yorgun olduğum için erkenden eve gittim ve dinlenmeye çekildim... -
145.
0ertesi gün iyi bir uyku çekmiş bir vaziyette uyandım. balkona çıkarak mis gibi havayı ciğerlerime çektim akdeniz, bütün güzelliğiyle, doğayla kucaklaşıyordu. mustafa’nın yazlık evi denize yakındı ve deniz meltemi bütün serinliğiyle geliyordu. balkona kahvaltı sofrası hazırlanmıştı ve mustafa sofranın başında elinde bir gazete ile oturuyordu. beni görünce gülümsedi.Tümünü Göster
-günaydın kanka. nasıl iyi uyudun mu?
-sana da günaydın. açıkçası korkudan pek uyuyamadım. gece gelip tecavüz edersin diye. ne de olsa senin sağın solun pek belli olmaz.
-merak etme, senin o değerli kıçına kalmadım. elimin altında binlerce kız var. hepsi de turist.
-tabi, canım,aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış kızların hepsi kapında sıraya girmiştir eminim.
-aç tavuğun kim olduğu tartışılır. her neyse,sen ne yapacaksın bugün?
-bugün plajda takılırım sanırım,sen gelmeyecek misin?
-benim bir işim var, öğleden sonra gelir sana katılırım.hem seni arkadaşlarımla tanıştırırım. onları seveceğinden eminim, hepsi tam kafa dengi çocuklardır.
-o.k öğleden sonra görüşürüz o zaman.
kahvaltıdan sonra yanıma havlumu, deniz malzemelerimi ve güneş yağımı alarak plaja gittim. masmavi akdeniz bütün güzelliğiyle ışıl ışıl gülümsüyor ve beni yanına çağırıyordu adeta.i̇ncecik kumlardan oluşmuş kumsal bir halı gibi ayaklarımın altına serilmişti. fazla büyük olmayan coşkun dalgalar sahille sevişiyordu. plajda bazıları aile, bazıları arkadaş grupları, genç-yaşlı bir çok insan da bu güzelliklerle sevişiyordu. kimileri denizde yüzüyor, kimileri kumsalda güneşleniyor, kimileri jet skylere biniyordu. sahilin az gerisinde kızlı erkekli bir grup genç plaj voleybolu oynuyordu. plajda havluma bir yer buldum. tişörtümü ve terliklerimi çıkardıktan sonra akdeniz’in ılık sularıyla kucaklaştım. tanrım,o tertemiz berrak sularda kulaç atmak, arada bir dibe dalıp su altındaki o görkemli alemi az da olsa keşfetmek ne doyumsuz bir zevkti. biraz yüzdükten sonra sudan çıkarak kumsala uzandım. vücudumun ıslaklığından ince kumlar her tarafıma yapışmıştı. güneş, bütün parlaklığıyla ışıl ışıl parlıyor ve sonsuz kaynaklı ısısıyla yavaş yavaş yakıyordu.bir süre uzanarak denizin sesini ve etraftaki neşeyle haykıran çocuk seslerini dinledim. daha sonra yerimden doğrularak etrafıma bakındım. plajda yerli-yabancı bir sürü güzel kadın vardı. tabi ben en çok ayaklarına dikkat ediyordum..bir çoğu denizde biraz buruşmuş gibi görünse de çok güzel ayakları vardı. biraz daha denize girdim ve çıkarak duşa girdim. duşlar sahilin biraz gerisinde plaj voleybolu oynayan gençlerin yakınındaydı. duştan çıktıktan sonra yerime dönüyordum. birden suratımda bir şimşek çaktı. yanımdaki alanda voleybol oynayanların topu hedef menzilinden çıkmış ve top yeni hedef olarak benim yüzümü seçmişti. çarpmanın etkisiyle sersemlemiş, yıldızları sayıyordum, çok tatlı ve biraz da mahcup bir kız sesi duydum.
-ay,çok özür dilerim.ne kadar sakarım ya.
hala acıdığı için gözümü açamıyordum. yavaş yavaş gözümü açtım ve önümde çok tatlı bir kız silueti belirdi. 1.70 boylarında tahmini 18-19 yaşlarında, beyaz tenli, kahverengi ve dalgalı saçlı,ela gözlü tam bir kumral güzeliydi. daha önemlisi oldukça düzgün şekilli birbirine orantılı parmaklarıyla, incecik ayak bilekleriyle harika ayaklara sahipti. kız karşımda mahcup bir tavırla duruyordu.ona gülümsedim.
-hiç önemli değil, üzülmeyin lütfen. ama yaptığınız atışa bakılacak olursa sıkı bir voleybolcu olduğunuz belli.
-i̇nanın istemeden oldu. durun gözünüze bakayım bir.
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 29 11 2024
-
yurtdisina giderim istesem ama
-
yattiniz mi la
-
polat bu başlıga gel
-
bu ülke iyice rezilleşti
-
boşalann çıksınnn
-
dunya disindaki gezegenler
-
ula nude istemistik
-
560 bin lirası olan panpam şu kızı bana ayarla
-
it köpek olsak daha iyiydi
-
hayvanlar ateist mi
-
hiçbişeyin en iyisine layık değilsiniz
-
üni bitirsen ne olacak
-
dünya uzay boşluğunda hızlıca aşağı
-
bahar sensin bana
-
kızım dışarda gezsin ne olcak ki
-
intihari dusunmedigim gun yok
-
wow girl bir daha hee dersen
-
bu sözlüğe gelen dişiler niye
-
kızımı üniversteye göndereyim ne olcak ki
- / 1