1. 151.
    0
    -ya önemli değil, geçer birazdan.
    -olsun ben bakayım yine de.
    elleriyle yüzümü tutarak gözlerime baktı. birden ela gözlerinde hayranlık ifadesi belirdi.
    -oh aman tanrım. ne kadar güzel gözleriniz var.
    benimde ela gözlerim vardı ama onunki kadar güzel değildi. kız beni şaşırtmıştı doğrusu.
    -şey... teşekkür ederim. doğrusu bana daha önce kimse gözlerimin güzel olduğunu söylememişti. ayrıca sizin gözlerinizden daha güzel olduğunu sanmıyorum.
    -doğrusu gözlerimiz neredeyse aynı sayılır, acaba kardeş miyiz neyiz * şey adım alev.
    -ben de mahmut. tanıştığıma memnun oldum.
    -sende bize katılmak ister misin?
    -şey, oyununuzu bölmeyeyim. zaten pek iyi oynayamam.
    -olsun, bizlerde çok usta değiliz bu oyunda.gel hadi nazlanma
    beni elimden tutarak arkadaşlarının yanına zütürdü. çok tatlı bir kızdı ama bir o kadarda çılgın ve uçuk kaçıktı gördüğüm kadarıyla. beni de oyunlarına dahil ettiler ve koşturmaya başladık. her ne kadar oynayamasam da acemi şansı olsa gerek birkaç sayı çıkarmıştım.i̇ncecik kumlar üzerinde bir süre koşturduk oynadık. bu arada gruptaki diğer arkadaşlarla da tanışmıştım. hepsi de tam kafa dengi iyi çocuklardı.bir ara içlerinden birisi bağırdı.
    -hey arkadaşlar mustafa geldi.
    dönüp baktığımda şaşırmıştım. gelen mustafa benim kankinin ta kendisiydi. mustafa:
    -selam beyler ve hanımlar.ya kocaman adam oldunuz hala top peşinde koşturuyorsunuz.
    -spor yapıyoruz işte oğlum. senin gibi sürekli karı kız peşinde koşturmuyoruz.
    -ne var yani oğlum benimki de bir nevi spordur.
    mustafa’nın gözleri bana ilişti.
    -oo kanka bizimkilerle tanışmışsın bakıyorum.
    yan gözlerle alev’e bakarak gülümsedim.
    -evet tanıştık. gerçi biraz çarpıcı bir tanışma oldu ama çok memnun oldum tanıştığıma.
    -arkadaşlar, mahmut benim üniversiteden arkadaşım. konya’dan misafirim olarak geldi.ona göre dikkat edin, sakın bir yanlış yapayım demeyin.
    i̇çlerinden biri:
    -sen kendine söyle bunu oğlum. senden zarar gelmezse bizden hiçbir zarar gelmez
    kızlardan biri lafa karıştı.
    -eyvah mustafa’nın misafiri ha.çokta gençmiş yazık olacak.
    mustafa’ya göz kırptım.
    -hayırdır mustafa,ne diyorlar böyle?
    -bilmiyorum, arkadaşların kuyruk acıları var galiba,sen bakma onlara.
    bu şekilde şakalaşmalarla muhabbetimiz devam etti. arkadaşların hepsi bana hoş geldin dedi ve sonra hep beraber denize girdik.her türlü çılgınlığı yapıyor, neşeli oyunlar oynuyorduk. arkadaşlarla bir anda kaynaşmıştık. hepside kafa dengi, dost canlısı çocuklardı. özellikle alev benimle ayrı bir samimi olmuştu. kız yanımdan hiç ayrılmıyordu. denizde türlü şakalar yapıyor, çılgınlığını her fırsatta belli ediyordu. bazen omzuma bindiriyordum ve onu denize atıyordum. bazen de omzuma ayaklarını basarak çıkıyor ve dengede durmaya çalışıyordu. sonra çığlıklarla denize düşüyordu. bende bazen suyun altına giriyor ve alev’in bacaklarının arasından geçiyordum.bu arada suyun altında çaktırmadan ayaklarını dikizliyordum. bazen şaka olsun diye ayaklarını yüzüme değdiriyordu.bir ara yine su altına daldım. alev’in yanından geçiyordum ki alev birden ayağı ile sırtıma bastı.az daha boğulacaktım. kız şımarıkça gülüyordu yaptığı şakalara.bir ara ayağını yine yüzüme değdirdi. bende bir çılgınlık yapıp ayağını öpüverdim. yüzünün aldığı şaşkınlık ifadesi görülmeye değerdi.bir süre daha plajda vakit geçirdik. daha sonra akşam arkadaşların her zaman takıldığı bir cafede buluşmak üzere sözleşerek evlere dağıldık. akşam güzel bir yemekten sonra dışarı çıktık. mustafa o akşam izinliydi. beraber cafeye gittik. sahile yakın bir yerde açık bir alana kurulmuş bir cafeydi bu.masaların birinde bizim arkadaşlardan bazılarını gördük ama alev içlerinde yoktu. arkadaşlarla muhabbet etmeye başladık. biraz sonra alev iki kızla beraber geldi. kızlardan biri sırtında bir gitar taşıyordu. alev ise mini eteğiyle askılı tişörtüyle harika görünüyordu. ayaklarında parmak arası terlikler vardı. hemen gelip yanıma oturdu. muhabbetimiz şakalaşmalar, gülüşmelerle devam ediyordu. daha sonra gitar taşıyan kız gitarını çıkardı ve çalmaya başladı. çalışından daha acemi olduğu anlaşılıyordu. tahminen iki aylıktı gitarda. kız fazla parça bilmediğinden aynı parçaları dolaşıp duruyordu. mustafa:
    Tümünü Göster
    ···
  2. 152.
    0
    yeter be kızım iki saattir dın dın!... kafa beyin bırakmadın ya.
    -ne var be? i̇ki aydır kurs alıyoruz,bu kadar öğrenebildik.
    -ver şu gitarı da asıl üstadı çalsın. zaten sesinde bozuk borazan gibi.
    -ha hay! bunu diyene de bakın. kendi sesinin kargaları bile korkuttuğunu unuttun galiba.hem sen mi üstatsın ayol? şu gitardan tek bir nota çıkarabilirsen ne olayım.:)
    -sana ben üstadım dedim mi? burada mahmut üstadımız var.
    mustafa gitarı getirip elime tutuşturdu.
    -çal be dostum, kulağımızın pası gitsin ya.
    alev:
    -sen gitar çalmasını biliyor musun mahmut?
    -eh biraz biliyoruz işte.
    mustafa:
    -ya bakma onun “biraz” dediğine. adam gitarı yalamış yutmuş adeta.
    evet, gitarla on yıllık mazim vardı. çok severdim bu enstrümanı. bildiğim parçaları sıra ile geçmeye başladım. ortalık bir anda coşmuştu. ben bütün ustalığımı kullanarak çalıp söylüyordum. herkes yapabildiği kadar bana vokal yapıyordu. slov havalardan başlayan eğlencemiz hareketli şarkılarla devam ediyordu. cafedeki diğer müşteriler de eğlencemize katılmıştı.her parçanın sonunda alkış kopuyordu.bir ara hareketlenen ortamı sakinleştirdim. romantik bir şarkı çalıyordum.ne de güzel şarkıydı:
    -akdeniz akşamları bir başka oluyor,
    hele bir de aylardan temmuz ise bambaşka.
    sahilde insanlar kol kola sımsıcak,
    coşmamak elde mi böyle bir akşamda?
    i̇şte ben böyle bir akşamda aşık oldum...
    yanımdan hiç ayrılmayan alev’in yüzüne baktım. ela gözleri ışıl ışıl parlıyor ve bana sevgiyle gülümsüyordu.bu şekilde muhabbetimiz devam etti. vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştık. arkadaşların çoğu esnemeye başlamıştı.biz de kalkmaya karar verdik hep beraber cafeden çıkıp sahil yolunda yürümeye başladık. alev yanımdaydı:
    -mahmut harika çalıyorsun ya,beni büyüledin adeta.
    -teşekkür ederim alev.her gitaristin yaptığı şeyler işte. ayrıca sende güzel vokal yapıyordun.
    -ya aslında bende doğuştan yetenek var ama kimse fark etmiyor ki. birisi elimizden tutsa...
    -tamam,al kartımı yarın büroma uğra, sözleşme yapalım diyeceğim ama benim de gazinom yok.
    -olsun be anam,ben senin için gazino açarım.
    mustafa arkadan lafa karıştı.
    ···
  3. 153.
    0
    -bence bar aç alev. mahmut’un tarzı gazinoya gitmez.bu çocuk rock cı.hem bende bara geçerim.
    -sen beni iki günde batırırsın ayol.hem ben bara işıl’ı düşünüyorum,iyi barmaid olur ondan.
    işıl esmer, uzun boylu bir kızdı. oldukça da güzel ve çekiciydi.40-41 numara büyüklüğündeki ayakları da oldukça güzel görünüyordu. işıl:
    -oldu canım, yapmadığım bir o kalmıştı zaten.ben ne anlarım barmaidlikten ayol? daha şişe tutmasını bile beceremem.
    birden erkeklerden ömer lafa karıştı. biraz tuhaf esprileri ve şakaları olan çoğunlukla da boş konuşan bir çocuktu ömer.
    -zaten bu fasulye sırığı gibi boyla biraz zor yaparsın bu işi. müşteriler bir şey istemek için yukarı sünmek zorunda kalırlar. ayrıca ayaklarında kokuyor.
    birden ortalığı sessizlik kapladı. herkes şaşkınlık içinde ömer’e bakıyordu. işıl öfkeli bir şekilde ömer’in yanına geldi.
    -ne alakası var şimdi ömer? hem ne demek istiyorsun sen? ayaklarımı yakından kokladın mı ki böyle konuşuyorsun?
    ömer ezile büzüle:
    -şey öyle demek istememiştim işıl. yani ne bileyim belki de kokuyordur.
    -öyle mi! yakından bak istersen.
    kız birden ömer’in karnına bir tekme geçirdi. ömer hiç beklemediği bu tekmenin tesiriyle sırtüstü yere düşmüştü. işıl terliklerinden birini çıkararak ayağını ömer’in yüzüne yapıştırdı.
    -bak bakalım kokuyor muymuş ayaklarım.
    -tamam işıl sakin ol,kokmuyormuş.ben sadece şaka yapmıştım, özür dilerim.
    -kabul edilmedi. çabuk yala ayağımı.
    ömer itiraz edecek oldu, işıl ayağını yüzüne bastırdı. ömer mecburen ayakların tadına bakmak zorunda kalmıştı. işıl “aferin sana” diyerek ayağını çekti. ömer birden ağzını tuttu ve öğürerek denize doğru koştu.bu sefer işıl şaşırmıştı.
    -ne oldu bu çocuğa ayol? ayaklarımın bu kadar iğrenç olduğunu bilmiyordum.
    herkes gülmekten yerlere yatıyordu. mustafa:
    -kızım bilmiyor musun ömer’i? çocuğun bünyesi hassas,en ufak şeyde bile içi kalkar.
    arkadaşlar espriler yaparak muhabbetlerine devam ettiler. ben dumura uğramış bir vaziyetteydim. ağzım bir karış açık bakıyordum. alev’in sesiyle kendime geldim.
    -hişt alooo! bırak marsta gezinmeyi de dünyaya dön.
    -ah kusura bakma alev. biraz şaşırdım da
    -ya bizim grup böyledir işte. daha ne çılgınlıklarımız vardır bir görsen...
    yol boyunca alev arkadaşlarının çılgınlıklarını anlattı. biraz sonra alev’in yolunun ayrıldığı yere geldik. alev:
    -yarın ne yapıyorsun mahmut?
    -bilmem, denize giderim herhalde.
    -i̇stersen öğleden sonra buluşalım, sana çevreyi gezdireyim.bu civarlarda görülmeye değer yerler vardır. i̇kindiye doğru da denize gideriz olur mu.
    -tamam bana uyar. yarın da mustafa işte olacak zaten.
    -o.k. o zaman yarın görüşürüz.
    alev birkaç arkadaşıyla evine doğru gitti. bizde mustafa ile eve geldik. vakit çok geç olmuştu,biz de bayağı bir yorulmuştuk, balkonda oturuyorduk. mustafa:
    - eee mahmut? alev’le bayağı ilerlettin bakıyorum. benden bile hızlı çıktın valla
    -dur bakalım oğlum, daha bir şey olduğu yok. ne bileyim, kız yanımdan hiç ayrılmıyor.ne yalan diyeyim benimde hoşuma gidiyor.
    -i̇yidir iyi, alev iyi kızdır. biraz uçuk kaçıktır ama delikanlı kızdır. öyle kolay kolay kimseyle samimi olmaz. yalnız dostum, bazı tuhaf hareketleri yani agresif davranışları olursa aldırma sakın. çünkü biraz sorunlu bir kızdır. annesi ile babası boşanmış, anlarsın ya. burada annesinin yanında kalıyor. babası da almanya’ya yerleşmiş orada evlenmiş falan. hiç arayıp sormuyor.
    -hımm böyle aile çocukları genelde sorunlu oluyor zaten. boş ver ben alıştım artık. hiç akıllı uslu bir insan gelmez ki bana. nerde çatlak varsa beni bulur.
    -sen kendin de çatlaksın zaten oğlum. işıl ömer’e ayaklarını yalattırdığında nasıl etkilendiğini görmedim sanma.
    -o mesele ayrı oğlum. evet bende biraz uçuğumdur ama alev beni de solladı valla
    -neyse, kızın hemen ayaklarına saldırma yalnız. i̇şi adabına uygun bir şekilde yap.
    -e herhalde yani oğlum. biz işimizi biliriz merak etme. neyse ben yatmaya gidiyorum.
    -tamam bende yatarım birazdan. hadi iyi geceler.
    güzel geçen günün ardından bayağı bir yorulmuştum. yatağıma uzandım. alev’in hayali gelmişti gözümün önüne. onun o tatlı yüzünün, gülüşlerinin,o çılgın ve neşeli hallerinin hayalleri arasında yavaş yavaş uykunun kollarına kendimi bırakıverdim.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 154.
    0
    bu kadar konuştun anasını bile yalarsın o.ç
    ···
  5. 155.
    0
    ertesi gün uyandığımda neredeyse öğlen olmak üzereydi. hemen kalkıp yüzümü yıkadım. mustafa’nın ailesi henüz kahvaltı sofrasındaydılar. mustafa o gün barda nöbetçiydi. onun için erkenden gitmişti. oturup kahvaltımı yaptım. kahvaltı sonrası çayımı yudumluyor ve elimdeki gazeteye göz gezdiriyordum. yine bilinen haberler vardı. hükümetin durumu, yapılan zamlar, trafik kazaları vs. vs. bir ara kapı çalındı. mustafa’nın annesi yanıma gelerek alev’in beni çağırdığını söyledi. doğrusu bu kız beni şaşırtmaya devam ediyordu. kapıya gittim. alev bütün güzelliği ile karşımda gülümsüyordu. üzerinde güzel bir tişört, altında da short, ayaklarında da parmak arası terlikler vardı. başında da güzel bir hasır şapka vardı.
    -hoş geldin alev. buraya kadar niye zahmet ettin ki? plajda ya da çarşıda buluşabilirdik.
    -ne zahmeti canım, benim içinde yürüyüş oldu.hem anayasada kanun mu var ki hep erkekler kızları evlerinden alacak diye?
    -kim bilir hükümet yakında böyle bir kanun teklifini meclise sunabilir belki.
    -bunu yapacak milletvekilinin aklına şey ederim ben neyse, haydi gidiyor muyuz?
    -tamam, buyur rehberim sensin
    yanıma güneş gözlüklerimi ve birkaç eşyamı aldım ve beraber çıktık, gezmeye başladık. o yakınlarda birkaç tarihi eser vardı. beni oraları gezdirdi. aynı zamanda bir turist rehberi gibi bana bazı bilgiler veriyordu. geze geze alanya şehir merkezine gittik. orda da birkaç yeri gezdirdi bana. öğle sıcağı her yeri kavuruyordu.bir büfeye oturduk ve soğuk birer kola ile biraz serinledik. alev yanımda cıvıl cıvıldı. o neşeli haliyle insanın ömrüne ömür katıyordu adeta. onun yanında kendimi 6 yaş gençleşmiş gibi hissediyordum. gezmeye devam ettik. birkaç dükkana uğradık. alev kendine bir şeyler baktı.bir ayakkabı mağazasını geziyorduk. alev dolgulu tabanlı ince bantlı bir çift terlik gördü ve çok beğendi. fiyatı da cüziydi benim için. hemen satın aldım ve alev’e hediye ettim. terlikleri ayaklarına, ellerimle giydirmeyi ihmal etmemiştim tabi. alev çok sevinmişti. birden yanağıma bir öpücük kondurdu. terlikler o eşsiz güzellikteki ayaklarına çok yakışmıştı. bu gün tırnaklarında kırmızı ojeler vardı. gezmeye devam ettik. sahil yolunda yürüyorduk. evlerimizin yakınlarındaki bir iskeleye kadar geldik. deniz kenarı kayalıklarla doldurulmuştu. kayalıkların üzerinde yürüyorduk. alev birden tökezledi ve acıyla bağırdı.
    -ah... ayağım.
    -ne oldu alev?
    -ayağım... çok kötü burktum ya ayağımı.
    -hay aksi. gel şuraya oturalım.
    koluna girerek yürümesine yardım ettim. kayaların birine oturduk. alev hala ayağını ovuyordu.ben hemen ayağına baktım.
    -hımm dur bakayım. ciddi bir şey yok ya,geçer birazdan.
    -ya sen bana sor onu.şu terliklere alışamadım daha, ondan oldu.
    -merak etme ben şimdi ayaklarına bir masaj yaparım, hemen geçer.
    -yapabilir misin ki?
    -aa ayıp ettin alasını yaparım.
    o eşsiz güzellikteki ayağını avuçlarım arasına aldım ve güzel bir masaj yapmaya başladım. pamuk gibiydi ayakları. pembe tabanlarının her bir cm karesini ovalıyordum.bu masaj çok rahatlatmıştı alev’i. ayrıca ayaklarıyla ilgilenmem çok hoşuna gitmişti sanırım.ela gözleri ışıl ışıldı.
    -çok teşekkür ederim,ne güzel masaj yapıyorsun. ayağımın acısı bir anda gitti.
    -bu güzel ayaklara yazık olurdu yoksa. onların yeri ipek halıların üzeridir bence.
    -ya parmağım hala acıyor. ayağımı burktuğum sırada taşa vurdum galiba.
    -ah canım kıyamam. öpeyim de geçsin.
    birden ayak baş parmağını öpüverdim. alev hayretler içerisinde bana bakıyordu.
    -ya sana inanamıyorum
    -ee hep sen mi çılgınlık yapacaksın?
    -ama ayaklarım kokmuyor mu?sen de ömer gibi kusmayasın sonra. gerçi işıl’ın ayakları nasıl kokuyordu bilmiyorum ya
    -onu bende bilemem ama senin ayakların hiçte bile kokmuyor. ayrıca çok güzel ve bakımlı ayakların var.hem ayak bu,kendine göre biraz kokusu olacak tabi ki. gül gibi kokacak değil ya
    alev birden ayaklarını yüzüme yapıştırdı. şımarıkça gülüyordu.
    -kim demiş? benim ayaklarım gül gibi kokar. hadi koklasana ayaklarımı.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 156.
    0
    -dur yavaş biraz müsaade et bir nefes alıyım bari. çılgınsın sen ya
    alev kahkahalar atarak ayaklarını yüzüme sürüyordu. etrafta bizden başka kimse olmadığı için rahat hareket edebiliyorduk.bir süre ayaklarını koklattı bana. arada bir kaçamak birkaç öpücük konduruyordum ayaklarına. daha sonra doğrulup yanıma oturdu. ela gözlerinde sevgi ışıltıları vardı. denizi seyretmeye başladık birden alev’in ellerini belimde hissettim. nedendir bilinmez ama heyecanlanmıştım. bende kolumu omzuna doladım. sarmaş dolaş bir vaziyette denizi seyrediyorduk. masmavi akdeniz sonsuzluğa uzanıp gidiyor, şırıl şırıl dalga sesleri ile bize kendi dilinden şarkı söylüyordu sanki. hafiften esen deniz meltemi yüzümüzü okşuyordu. birbirimizin yüzüne baktık ve yavaşça dudaklarımız birbirine kenetlendi.o dolgun dudaklarının arasında kayboluyordum adeta. güzel bir öpüşme faslından sonra bakışlarımız yine denize çevrildi. alev başını omzuma koymuştu.bu şekilde 20-30 dakika oturduk. daha sonra kalkıp yürümeye devam ettik. evlerimize uğrayarak deniz malzemelerimizi aldık. beraber plaja gittik. alev:
    -gel mahmut, biraz ileride bir yer var, oraya gidelim. buradan daha güzeldir ayrıca daha sakindir.
    alev’in dediği yere gittik. gerçekten de sakin bir yerdi. hemen tişörtlerimizi çıkardık. alev bikinisinin içinde harika görünüyordu. alev:
    -hadi yarışa var mısın?
    -oo rakibim çok güçlü ama
    -ne korkuyor musun yoksa?
    -kim ben mi?bu kelime bana biraz uzaktır kızım.
    -öyle mi göster öyleyse.
    -eh sen kaşındın.
    bir anda ikimiz birden coşkun sulara kendimizi atıverdik. kulaçlar atıyor kıyasıya yarışıyorduk. alev bir anda beni geride bıraktı. kız balık gibi yüzüyordu. bir anda boyu geçen derinlere gittik. ben fazla açılmaya korktuğum için geri döndüm ve sığ yerlere gittim. alev biraz sonra yanıma geldi. kahkahalarla gülüyordu. denizde biraz daha oynadıktan sonra çıktık ve kumsala uzandık. güneş hafifçe yakıyordu.bir süre güneşlendik. daha sonra alev ile sohbet etmeye başladık. konu okullardan açıldı. liseyi iki sene önce bitirmiş.i̇ki yıldır öss ye giriyormuş ama kazanamamış.bu sene umutlu olduğunu söyledi. alev:
    -sahi sen hangi bölümdeydin?
    -müzik öğretmenliğinde okuyorum, sana söylememiş miydim? bu sene 3.sınıfa geçtim.
    -yok daha önce söylemedin.ne kadar güzel ya.i̇stediğin bölümü kazanmışın. ah keşke bende kazanabilsem.
    -ee nazar etme ne olur, çalış seninde olur
    -ne diyorsun be? tembellik yaptığımı mı ima ediyorsun? i̇ki yıldır çalışmaktan kıçımı yırttığımı bilmiyorsun tabi.ama olmuyor işte.
    -hayır canım bir şey ima etmiyorum. çalışmışsındır tabi ki.ayrıca niye kazanamayasın?
    alev öfkeyle yüzüme baktı:
    -alla alla, beyefendi başımıza bilgiç kesildi bir anda. üniversiteli ya haspam.
    -alev saçmalıyorsun.
    -evet saçmalarım tabi ki.ben cahilin tekiyim çünkü.git başımdan,git de kendine üniversiteli arkadaşlar bul.
    -ya alev keser misin şunu. sana üniversiteyi kazanamayacağını söyleyen mi oldu şimdi. ne var bunda bu kadar sinirleniyorsun?
    -ya mahmut git başımdan.
    yüzüne bakarak kalktım ve denize girdim. birden bire ne olmuştu bu kıza anlayamıyordum. ortada sinirlenecek hiçbir şeyde yoktu. birkaç kulaç attım ama tadım tuzum kaçmıştı bir anda. denizden çıkıp duşa girdim. alev kumsalda somurtmuş oturuyordu. birden mustafa’nın söyledikleri aklıma geldi. “dostum kızın tuhaf hareketleri olursa aldırma sakın. çünkü biraz sorunlu bir kızdır. annesi ile babası boşanmış anlarsın ya.” hemen kızın yanına gittim. onunla sakin bir şekilde konuşmayı deneyecektim. yanına geldiğimde alev mahcup gözlerle yüzüme baktı:
    -ya mahmut özür dilerim canım ya.az önce gereksiz yere parladım. ortada hiçbir şey yokken seni boş yere üzdüm.
    ona gülümseyerek kolumu omuzlarına doladım.
    -boş ver canım,ben unuttum bile.hem seni anlıyorum. üniversiteye hazırlandığım yıllarda benzer bunalımlara ben de girmiştim.hem ben 3.senem de kazanmıştım. düşün artık neler çektiğimi.
    -ah canım benim, bilmez miyim hiç?ne olur benim kusuruma bakma. nedendir bilmiyorum bazen böyle sebepsiz yere sinirleniyorum.
    bakışları birden mahzunlaşmıştı, yüzü kederlenmişti sanki.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 157.
    0
    okuyanı gibsinler
    ···