-
36.
+1Rez bekliyoruz bakalım
-
35.
+1Sen adamsın kardeşim uzun zamandır bekliyodum yeni hikayeni sağolasın
-
34.
0Rezervasyon
-
33.
+5KAMBUR ADAM
KA-“Efendim. Sizi beklettim. Kusura bakmayın. Kızın ortaya çıkması uzun sürdü.
Ar-“Önemli olan beklemek değil. Milyarlarca yıldır bekliyorum. Getirdin mi?”
KA-“Evet lordum. Tam ağzınıza layık. Afiyet olsun.” Toprak’ın kızının kalbi. Toprak’ın kalbi ile eşdeğer. Tek lokmada yedi ve bütün vücudunu topraktan bir koza sardı. Daha sonra kozayı kırdı ve çıktığında başında toprak elementinin simgesi vardı.
Ar-“Bu yetmez. Diğer elementlerin de kalbini getir bana.”
KA-“Emredersiniz. Lord Armageddon.” Sırıtıyordu. Gücünün daha da yükseleceğini bilmek onda sırıtma isteği uyandırmıştı.
Edit: Böylece hikayeyi tamamladık. Okuyan herkese teşekkür ediyorum. Biliyorum. Fazla okuyan olmadı ama arka planda tüm entrylerimi şukulayanlar vardı. Ve tabiki rez alanlar. Onların adına hikayemi tamamlama kararı aldım. Azmim kırılmadığı sürece hikayelerimi ilk olarak bu platformda, daha sonra wattpad gibi platformlarda paylaşmaya devam edeceğim. (Zaten orada da pek okuyan yok ama olsun. En azından benim adıma hikaye durur.) Bir sonraki hikayelerimde görüşmek üzere.
Haa. Unutmadan. Okumadıysanız ve okumak istiyorsanız diğer hikayelerim için (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) -
32.
+1350 YIL SONRA
“Abla. Gözlerini bana versene.”
Lina-“Bunu kaç kere konuşacağız? Olmaz. Senin gözlerini kendin kazanman lazım. Ben sana versem ne yapacaksın hem?”
“istediğim yeri görebileceğim. Merak ediyorum. insanlar neler yapıyor?”
Lina-“Ha yani birkaç insan dikizleyeceksin diye benim şeytanları görmeme engel olacaksın yani? Ya Toprak hanıma saldırırlarsa ve ben göremezsem? O zaman ne olacak?”
“Yaa Ablaa! Ben de şeytanlara bakarım.”
Lina-“Olmaz dedim Bir Bine.” Evet. ismini Bir Bine koymuştuk. Ve tabiki erkekti. Ne de olsa çiçek onun kollarında büyümüştü.
Cruchs-“Bir Bine’nin bu hali bana Tiff’in küçüklük halini hatırlatıyor.”
Tiff-“Ben o kadar da istemiyordum ki.”
Cruchs-“Haa. Öyle mi? Sanki ben yanlış hatırlamıyorsam görevden gelir gelmez, göreve her gittiğimde, dinlenirken, uyurken arada uyandırıp falan sormuyordun değil mi?”
Tiff-“O kadar mı soruyordum ben ya?”
Lina-“Valla sıra artık bana geldi. Ne diyeyim. Bir Bine. Bak şimdi sana bir şey göstereceğim.” Hepimiz evden dışarı çıktık ve gün doğumunu izledik. Bir Bine etkilenmiş bir biçimde izliyordu. Çünkü pek vaktimiz olmuyordu gün doğumunu izlemeye.
Lina-“Eğer bu gözlere sahip olursan bu gün doğumunu göremezdin. Direk güneşin üzerindeki nükleer patlamaları görürdün. Ve pek güzel değiller.”
Bir Bine-“Olsun. Yine de istiyorum.”
Lina-“Off. Aman yaa.” Gözleri yeşil oldu ve gülümsüyordu.. Bizim gözlerimiz de yeşil olmasa da mutluluğumuz yüzümüzden okunuyordu. -
31.
+5Üst Edit:Geldim. Biliyorum fazla okuyan yok ama olsun yine de okuyan varsa yazmaya değer :D Devammm
Kutsal toprağa geldik. Kapı bize açıldı ve artık onu ne görebiliyor, ne de duyabiliyorum. Tiff dinliyor, Lina ise görüyordu. Uzun zamandır 3. planda kaldığımı hissetmemiştim. Artık anlıyorum. Onlara sevdiğimi bunca zamandır göstermemiştim. Ama bir yerden başlamak lazım değil mi? Lina’yı tuttum ve kendime doğru çevirdim. Gözlerinin içine içine baktım.
Lina-“Ne yapıyorsun? Toprak hanımın yanında…”
Cruchs-“Toprak hanım da anlayışla karşılayacaktır. Bunca zamandır söylemedim. Şimdi söylüyorum. Seni seviyorum Lina. Gözlerine bakmamamın nedeni senin duygularını bana göstermenden utandığını düşündüğüm içindi. Seni hiçbir zaman araç olarak görmedim. Her zaman sizi amaç olarak gördüm. Sizi sevdiğim için sizinle konuşmayarak, size ilgi göstermeyerek, sadece görevime odaklanıp günahlarımdan temizlenirsem sizinle konuşabileceğimi düşündüm. Ama artık biliyorum. Günahkar olsam da, hatta siz yanlış yola düşseniz bile ben sizin yanınızda olacağım. Sizi doğru yola çekmek için gerekirse kendimi feda bile ederim. Kont da bu yüzden gitmedi mi aramızdan zaten? Onun için şimdi doya doya söylüyorum. ikinizi… Hayır üçünüzü de seviyorum. Toprak, Lina, Tiff. Sizi seviyorum.” Lina’nın gözleri sapsarı olmuştu. Gözlerini kapattı ve yere çöktü.
Lina-“Bana bakmaaaa!”
Tiff-“Gözleri sarı olunca utanıyor.”
Lina-“Neden söyledin ki bunu?” Tiff gülmeye başladı. Eğer insan bana onun gözlerine bak demeseydi hayatımda hiçbir zaman o güzel sarı rengini göremeyecektim. Belki de başka renkleri görmenin heyecanıyla içim dolmayacaktı. Hiçbir zaman Tiff’in gülüşüne şahit olamayacaktım.
Toprak-“Sonunda anladın oğlum.” Kulaklarım yok? Hayır. Geri gelmişler. Toprak. Bunu yapan o. “Bir Bine’nin kolundaki sarmaşığı toprağıma ek. Ve Lina’ya söyle kanıyla sulasın.
Cruchs-“Bu çiçeği kanınla sulaman gerekiyormuş.”
Lina-“Yoksa…”
Cruchs-“Evet. Bir kardeşin oluyor.” Toprağa ektim ve Lina da kanıyla suladı. Artık çıkması için sadece zaman gerekiyor. -
30.
+3Devam edecek benim elektrikçide işim var gelirim.
-
29.
+3CRUCHS
Onu tanımadığım için ölümü pek etkilemedi beni ama Lina çok etkilenmişti. Ama kardeşimi kurtarmıştı. Müteşekkirdim. Kardeşim kalkar kalkmaz sarıldım ve:
Cruchs-“Kardeşim. iyi misin?“
Tiff-“Ab i. Sen misin?”
Cruchs-“Evet kardeşim. Benim.“
Tiff-“Ben nasıl yaşıyorum? “Bir şey söyleyemedim.”Sen nasıl bedenini aldın? Bir Bine abim. O nerede?”
Cruchs-“Bir Bine… Lina’nın kucağında. O. Senin için kalbini verdi. Ve öldü.” Tiff de ağlamaya başladı.
Tiff-“Bir Bine abiyi görmek istiyorum.” Kabul ediyorum. Kıskanmıştım. Benim için ölüm çok normal bir olaydı. O yüzden beni etkilememişti ama Lina ve Tiff’i nasıl etkilediyse benden bile çok seviliyordu. Kucağıma aldım ve cesedinin yanına zütürdüm. Tiff’in birden ağlaması durdu ve bir şeyleri dinlemeye başladı.
Tiff-“Toprak bizi çağırıyor. Cenazesini gömmemiz lazım. “
Lina-“Biraz daha. Lütfen.”
Cruchs-“Yapamayız Lina. Biliyorsun. Toprak ne derse kanundur.” Lina biraz daha sakinleşmişti.
Lina-“Bu yüzü ilk kez görüyorum ama sanki milyonlarca yıldır tanıyor gibiyim. Tamam. Gidelim.” Dedim ve güzel bir yerde mezarını gömdük. Gömmeden önce elindeki sarmaşığı aldım.
Lina-“Yoksa o…”
Cruchs-“Evet. Tiff’in doğduğu çiçeğin aynısı. Fakat türü farklı. Şimdi Toprak’ın yanına gitmeliyiz.” Üzerine toprakla kapattık ve orayı terk ettik. Gün batımı manzarasının en güzel göründüğü yere gömdüler. Benim için de çok önemli olması lazımdı ne de olsa kardeşimi kurtardı ama ben öyle hissetmiyordum. Çok denedim ama olmadı. -
28.
+2b-“Lina. Sana söylemek istediğim bir şey var. Her insan aynı değil. Biliyorum. Sana çok zulüm ettiler. Senden onlar için özür dileyemem. Yüreğini de soğutamam. Fakat her insanı aynı görme, olur mu?”
Lina-“Tamam.” Dedi ve ağlamaya başladı. Gözleri bembeyaz olmuştu ve beyaz beyaz yaşlar düştü. Demek bu da üzgün haliydi gözündeki.
b-“Beyaz sana yakışmıyor. Gözlerinin yeşil hali daha iyi.” Lina gözyaşlarını sildi ve:
Lina-“Sana daha iyi halini göstereceğim.” Dedi ve gözleri tamamen pembe oldu ve dudaklarıma yapıştı. Bir süre sonra ayrıldık. Bu sefer ağlayan kişi bendim.
b-“Sen böyle bakarsan ben ayrılamam ki. Tiff’e iyi bakın.” Dedi ve kalbim yerinden çıktı. Toprağın altına girdi ve belli rütuşlardan sonra toprağın altından çıktı. Daha sonra Tiff’in boş göğüsüyle birleşti ve Tiff uyandı. Yaraları da kapanmıştı. Gözlerimi kapadığımda Lina’nın kucağındaydım ve güneş doğuyordu.
Lina-“Güzel görünüyor değil mi?” kafamı sallarken bilincimi kaybettim. Ve öldüm.
Edit: Daha bitmedi. -
27.
+2GünümüzTümünü Göster
Zamanın bu bedendeyken daha hızlı geçmesi bedenimi yaşlandırmıştı bile. Bunun geç farkına vardım. Muhtemelen 65 yaşlarındaydım. Eğer biraz daha geç kalsam belki ölmüş olurdum. Cruchs'ın konuşması düşüncelerimi bıçak gibi kesti:
Cruchs-“Sonunda gelebildin. Umarım bedenimle eğlenmişsindir. Kim çözdü bedenimi çaldığını? Lina mı? Tiff mi? Toprak mı? Yoksa sıkıldın da mı geldin. Her 3 türlü de bedenimi geri alacağım.” Boğazına yapıştım ve duvara yapıştırdım.
b-“Ben senin bedenini çalmadım. Ama senin yerine geçmem iyi oldu. Lina ilk kez güldü. Tiff ilk kez abisi olduğunu hissetti.”
Cruchs-“Şu an kendi bedenine zarar veriyorsun, farkında mısın?”
b-“Farkındayım. Ben bu acıyı hak ettim Yasemin. Benim yüzümden öldü. Ben de senin gibiydim. Bizim gibi sevdiklerine önem vermeyen kişiler çöpten başka bir şey değil. Ben Yasemin’in sen de Lina’nın gözlerine hiç bakmamış, hayatının renklerini görmemiş kişiler çöpten başka bir şey değiliz. Kulakların her şeyi duydu ama kız kardeşinin ağlamalarını duymadıysa bu kulaklar ne işe yarar?” Ellerim çözüldü.
Cruchs-“Kulaklarım… Kulaklarım nerede?”
b-“Tiff’e verdim. Kendini savunabilmesi için. Ama savunamadı. Ve şu an biz bunları tartışırken kardeşin ölüyor. Sana da aynısı olmasına izin vermeyeceğim. Ben sevgilimi kaybettim. Onu görmezlikten geldiğim için. Senin de kardeşini kaybetmene izin vermeyeceğim. Bedenime ihtiyacım var.”
Cruchs-“Ka kardeşim mi ölüyor? Tamam. Şuraya otur. Bedenimi geri almam için Toprak’ın sarmaşığına ihtiyacım var.” Kolumdaki sarmaşığı gösterdim. “Şimdi sarmaşıklı kolunla elimi tut. “ tuttum ve sarmaşık hem benim hem de onun kolunu sardı.
b-“Onun gözlerine bakacaksın. Kardeşinle her gün ilgileneceksin. Bana söz ver.”
Cruchs-“Söz veriyorum. ilgileneceğim. Acele edelim.” Derimizin içine girdi ve bir şokla gözümü kapattım. Açtığımda bedenime geri dönmüştüm. Boğazım ağrıyordu. Hatta her yerim ağrıyordu. Ayaklarımda romatizma, el parmaklarımda kireçlenme, prostat her bir şey olmuştum. Muhtemelen kendim ettim kendim buldum. Sarmaşık kendi bedenime geçmeme rağmen benimle gelmişti.
b-“Hemen çıkmalıyız.” Beni tuttu ve delikten yukarıya doğru uçtu. Ve odaya vardık. “Aşağıda. Beni de indir.” Dedim ve dediğimi yaptı ve aşağıya doğru süzüldü. Hemen Tiff’in yanına koştu.
Cruchs-“Tiff. Solmaya başlamış. Bir Bine. Ne yapacaksan hemen yap.”
b-“Toprak Hanım. Ne yapmak istediğimi biliyorsun. Benim kimsem kalmadı artık. Ama kızının ölmesine izin veremem. “ Tiff’in yanına gittim ve:
b-“Benim kalbimi ona ver. Onda atsın. Bu ölümsüz bedende sonsuza dek yaşasın.” Kolumdaki sarmaşıklar 3 e bölündü ve göğüsümün 3 ayrı yerinden saplandı. Kalbimi sarmaya başladığını hissedebiliyordum. -
26.
+1HafızaTümünü Göster
Kız arkadaşımı araba ile aldım. Babamın arabasını kaçırmıştım yine. Eve gidince yine azar işiteceğim ama önemli değil. Bugün onun doğum günü. isterse beni falakaya yatırsın. Kornayı çaldım ve hemen aşağı indi. Esmer tenli, beline kadar uzanan siyah saçları ve inci gibi gülümsemesiyle karşıladı beni. ismi Yasemin’di. Oysa benim umrumda değildi. Sadece benim için önemli olan ona sürpriz yapıp kalbindeki yerini korumam. Gerisi önemli değil. Birkaç sefer kendime onu seviyor muyum diye sorduğumda seviyorum cevabını veriyordum ama ne yapıyordum? Sadece süprizler, hediyeler vs. Aslında benim de Cruchs’dan bir farkım yoktu. Hiç sevdiğimi göstermiyordum. Arabaya bindi ve benim de onu azarladığımı hatırlıyorum.
b-“Sana kaç kere dedim şu makyajını ben gelmeden 1 saat önce yap diye. Geç kalıyoruz işte. Kaç lira gitti oraya biliyor musun?”
Yasemin-“Ben sadece seninle olsam da yeter. Ne gerek vardı sürpriz partiye?”
b-“Hadi hadi fazla uzatma. Arabaya bin de gidelim.” morali bozuk bir şekilde arabaya bindi. Geç kalacağız ve param boşa gidecek diye endişelendiğimden dolayı tam gaz basıyorum. Oysa ki baba parası yiyorum. Para cebimden bile çıkmıyor. Keşke bunun daha erken farkına varsaydım.
Yasemin-“Yavaşla Bir Bine. Çarpacağız bir yere.”
b-“Bir sus artık. Ne bu çen çen çen. Geç kalacaz diyorum. O kadar şey boşa gidecek.” Derken direksiyornun kontrolünü kaybettim ve yol kenarındaki duvara girdim. Sonra uyandığımda hastanedeydim. Bende sadece birkaç çizik ve bir tane çıkık kemik vardı. Kemiği yerine oturtmuşlar ve yaralarımı da sarmışlar. Uyandığımda aklıma gelen ilk şeyi sordum.
b-“Ya semin nerde?” dışarıdan sesler geliyordu. “içeri giremezsiniz. Yapmayın.” diye. “Kızımı öldürdü o namussuz. Allah’ından bulsun. Alın beni içeri alın. Sadece bir çift sözüm var.” Ben de ayağa kalktım ve babam “otur oturduğun yerde” dese bile umursamadım. Dışarı çıktım. Yasemin’in babası yakama yapıştı.
YB-“Allah senin belanı versin. Sana oğlumuz gibi bakıyorduk lan oğlumuz. Kızımın katilisin sen. Saatte 130 km hızla duvara çarpmışsın. Rabbim keşke kızımın yerine senin canını alsaymış. Seni hava yastığı korumuş tabi. Ama kızımı koruyan bir şey yok.” Tam vuracakken polis ayırdı. “Bırakın beni bırakın. Kızımın katili o.” Katil oldum. Ben katil oldum. Bundan kaçmak için koştum. 102 numaralı odanın önünden geçerken bana bir şeyin çarptığını hatırlıyorum ama gerisini hatırlamıyorum. -
25.
+1Tiff-“Bir Bine abi. iyi misin?”
Kont-“Evet. Hem de çok iyi.” Dedi ve ani hamleyle Tiff’e atıldı. Kolunu Tiff’in göğüsüne sapladı ve kalbini söktü. Tiff kanlar içinde yere düştü.
b-“Haayıırrrr.” Olamaz. Olamaz. Neden neden? Kafam almıyor. Neden? Pes etmişti. Daha sonra Lena'nın ona zeki biri dediği aklıma geldi. Zekası ile alt etti beni. Ona inanmıştım...
Kont-“HAHHAHAHHAHA. Sonundaaaa. Kalbi aldım. Artık toprak OLABiLiRiMM!” Sinir krizi geçirdiğimi hissettim. Tam saldıracakken Kont’un içinden bir el çıktı. Hayır içinden değil. Arkasında biri var. Kağıt parçası gibi Kont’un göğsünü deldi. Ama… Ama…
b-“Sen kimsin? Ortaya çık!” Kont’un bedeni parçalandı ve Tiff’in kalbini o adam aldı. Erkekti. 1.60 boylarında. Kamburuyla 1.63 oluyordu. Kont’un parçalanan bedeninden mavi ve parlayan bir top çıktı. (Kamburlu adama KA diyecem)
KA-“Hmm. Toprak ve Ateş’in melezi. işe yaramaz. “ dedi ve topu parçaladı.
b-“Sana bir soru sordum. Sen kimsin? Ve kalbi bize geri ver!”
Lina-“Hayır. Kalbi geri vermeyecek. Gözlerinden görebiliyorum.”
KA-“Çok haklısınız genç bayan. Bu kalp efendime lazım. Ben kim miyim? Sadece bir hizmetkar. ileriki zamanlarda efendim sizinle görüşecek.” Dedi ve gitti. Biz de öyle kaldık. Tiff. Hemen yanına koştum. Zar zor nefes alıyordu.
b-“Ölümsüz bedeni var onunda. Kalbi yenilenir… Değil mi?” Lina ağlamaklı bir sesle:
Lina-“Fazla zamanı kalmadı.” Beynimden vurulmuşa döndüm. Tamam. Bir yolu olmalı. Düşün düşün… Aklımda bir fikir var. Eğer olursa Tiff yaşar.
b-“Benim bir planım var. Tiff’i biraz daha yaşat. Ben hemen geleceğim.”
Lina-“Lütfen Bir Bine. Acele et.” Hemen 102 numaralı odaya gittim ve dediği gibi yaprağı çektim. Gerçekten de bir delik açıldı. Delikten içeri atladım ve sonunda aşağı indim. Yemekhane gibi bir yerdi. Büyüktü. Etrafra masalar sandalyeler vardı. Bedenim orada ayakta bekliyordu. Bedenimi arkasından gördüm. Ama… Bu… Önüne dönünce dünyam başıma yıkıldı. Beden çok yaşlanmıştı. Bir yan etki miydi? Neden? Ben hani 22 yaşındaydım? Bedenimi görünce bütün hafızam yerine geldi. -
24.
+2Sokaklar da boştu. Bu dövüşümüzü istediğimiz gibi yapabilmemizi sağlıyordu. Tek taraflı gidiyordu. Ben dayağı yiyorum. O da bana şamarı çekiyor. Yediğim yumrukların haddi hesabı yok. Ruhum bir çıkıyor bir giriyor gibi. Yani ölümüne dövüyor. Ama o da beni sağ istiyor. Muhtemelen bedenimden dolayı.
Kont-“Gücün sadece bu kadar mı? Beni bu güçle yenemezsin.” Evet farkındayım. Yenemem. Her yumruğunda Undertaker’ın mezarcı hamlesini yediğini hisseder mi bir insan? Ölsem daha iyi be. Ben de tabiki birkaç yumruk sallıyorum ama ciddiye aldığı için artık yumruklarımı yemiyor. Ee. Ne de olsa milyarlarca yıl yaşamış. Tabi beni tek parmağıyla bile döver. Fakat yumruk kullanması çok ayrı bir mevuz.
Kont-“Seni de ateşe yemin ettirdikten sonra babam bana daha fazla güvenecek.” Daha fazla mı güvenecek? Yoksa düşündüğüm şey mi? Yalnızlık mı çekiyor? Daha sonra onunla dövüşmemem gerektiğini anladım. Sadece yalnız biriydi. Karşılık vermeyi bıraktım. Ve o da beni yumruklamayı bıraktı. “Pes mi ediyorsun?” Ona sarıldım. O ise yumruklarını sırtıma vurmaya başladı.
Kont-“Bırak beni!!” Sırtımdaki kemik ndıbına hiçbir şey kalmadı. Adam köpek gibi vuruyor. Artık tamamen toz buz oldular. Hissediyorum.
b-“Hayır. Bırakmayacağım. ister inan ister inanma ama bana şu ana kadar hiç yalan söylemedin. Bu da senin güvenilir biri olduğunu gösteriyor. Sadece kendi yolunu seçtin ve seçtiğin yoldan geri dönemedin. Arkanda bir dayanağın yoktu, annen seni terk etti, sen de bir çare baba bulurum diye düşündün ve ne derse yaptın. Ama o da seni umursamadı. Toplantıda yumruğunu nasıl sıktığını gördüm. Gözlerindeki acıyı gördüm. Aynısını ben de yaşadım ama nasıl yaşadım hatırlamıyorum. Lütfen. Sana güvenmeme izin ver. Senin için Toprak ile bile konuşurum. Sadece pes et ve bedenimin yerini söyle. Söz veriyorum. Sana zarar verilmesine izin vermeyeceğim.” O da sırtıma vurmayı bıraktı ve o da sarıldı.
Kont-“Pes ediyorum. Bedenin odada bir toprak yalanı var. Orada.”
b-“Toprak yalanı? O ne demek?”
Kont-“Odada bir yaprak var. Onu oradan çekersen bedenine ulaşan geçidi bulacaksın. Sözüne güveniyorum.” Daha sonra arkamdan bir ses geldi. Bu Tiff ve Lina’nın sesiydi. Havada süzülürken aşağı indiler. -
23.
+2Kont da sesi hiç değişmemiş bir şekilde:
Kont-“Asıl bedeninin yerini söylersem o zaman kaçamam. Onun için bedeninin yerini söylememem benim kârıma.” Hay ben senin kârını… Ama haklı. Onunla anlaşma yapmam gerekiyor. Ama onu yenmem de gerekiyor. Hay böyle işin ben… Bedenimden de vazgeçemem ki. Cruchs’ın bedeninde ben ölümsüzken onun ölümlü olmasına izin veremem.
b-“O zaman seninle bir anlaşma yapalım. Seninle dövüşeceğim. Pes edene veya ölene kadar. Eğer ben kazanırsam bana bedenimin yerini söyleyeceksin. Ama eğer sen kazanırsan benimle istediğini yapabilirsin. “
Kont-“Ateş’e yemin etmek de mi dahil?” Toprak’tan içime özürlerimi gönderdim. Ama bu Lina ve Tiff için. Ve tabiki Cruck. Adını telafuz edeceğim ilerde. Hislerim o yönde.
b-“Tamam. Kabul ediyorum. Ama dışarıda dövüşeceğiz. Bedenime zarar gelmesine göz yumamam.
Kont-“Anlaştık.” ikimiz de dışarı çıktık. Ve dövüşmeye başladık. Onu yenmeliyim. Tiff için. Lina için. Toprak için. Cruk için. Ve tabiki bedenim için. -
22.
+1Tiff onu bulmadan önce ben onu bulmalıydım. Gözümü ilk açtığım yerde bedenim. Yani hastanede. Gece gece hastaneye gidiyorum. Oradan öylece alamayacağımı biliyorum. Muhtemelen Kont ile yüzleşmem gerekecekti. Ama şu an duyma yeteneğim bu kadar azalmışken onu nasıl yenecektim ki? insanken bir sorunla nasıl başa çıkardım? Off. Ama Lina ve Tiff’den önce bulmalıydım onu. Onların daha fazla zarar görmesine izin veremezdim. Hastaneye doğru yol aldım. Artık her şey daha netti. Bunları düşünürken kendimi hastanenin önünde buldum. Hastane hatırladığımdan daha eski püskü bir binaya dönüşmüştü. Sadece birkaç haftadır buradayım nasıl bu hale geldi? Kont’un işi olmalı. içeriye girdim. Kimse yoktu içeride. Hasta bile yok. O kadar boş bir hastane. Kapatılmış olabileceğini düşündüm ve ilerlemeye devam ettim. Odama gitmem gerekiyordu. 102 numaralı odada uyanmıştım. 102 numaralı odaya geldim. Odada kimse yoktu. Bedenim de dahil. Yalan mı söylemişti? Hahaha. inanamıyorum. Bir yalan söyledi ve ben de saf gibi inandım. Kötü adam lan o gerizekalı. Ne inanıyorsun hemen. Yoksa ben mi yanlış geldim? Kont da ortalarda yok. Birden omzumda bir acı hissettim. Elimi omzuma zütürürken bir baktım ki demir bir boru saplanmış. Acı içinde yere düştüm.Tümünü Göster
Kont-“Kulakların yokken hissedemedin değil mi? Şu an sinekten bir farkın yok.” Çok acıyordu ama ona belli edemezdim. Edersem pgibolojik savaşı da o kazanmış olurdu. Bir kitaptan okuduğum aklıma geldi bu. Ve insanken sorunlarımın üstesinden nasıl geldiğimi hatırladım. Sadece gülüp geçiyordum. Bu seferkini gülüp geçemeyeceğimi biliyorum ama bir şansımı denemeye değer değil mi?
b-“Kont. Bir sineğin yılda kaç insan öldürdüğünü duysan dudağın uçuklar.”
Kont-“Hala espri yapabiliyorsun demek. Ama adı üstünde insanlar. Onlar da sinekle aynı kefede.” Boruyu arkadan tuttu ve oynatmaya başladı. Ben de doğal olarak çığlık atmaya başladım.
Kont-“Nasılmış sinek? Eğer bu bedende olmasaydın çoktan ölmüştün.” O acıdan anca ayağını kavrayabildim. Tüm gücümle çektim ve duvara yapıştırdım. Duvardayken yumruk attım ve birkaç blok duvarı sırtıyla kırdı. Orantısız gücün zararları işte. Biraz daha sert vursam binayı tutan kolonları da yıkacaktım. Ama kolonu çatlattı. Bu da hayra alamet değil. Bu avantajdan istifade demir sopayı vücudumdan çektim çıkardım. Nefes nefese kalmıştım. Acıdan bayılmak istesem de bu beden sadece ısınmaymış gibi tepki veriyordu. Acıyı sanki beden değil ben çekiyorum. Muhtemelen öyle. Yerimden kalkamadan yorgun bir sesle Kont’a bağırdım:
b-“Bedenim nerede? Cevap verirsen senin hayrına olur.” -
21.
+2b-“Tiff. Bunlar artık senin. Bundan sonra sen Lina’yı koruyacaksın. Ve tabiki kendini. Ben hak etmiyorum bu kulakları.” Tiff’in gözyaşları elindeki kulakların üzerine düşüyordu. Ağlamaklı bir sesle:
Tiff-“Ben bunları ne zamandır istiyordum biliyor musun? Ama şu an hiç istemiyorum. Eğer kulaklarımın olmaması abimi ve seni geri getirecekse o zaman istemiyorum.”
b-“Aaaa. Tiff. Sen benden milyonlarca yıl fazla yaşamış birisin. Çocuk gibi davranma böyle. Sen artık yeterince büyüdün. “ Kulakları elinden aldım ve onun kulağına zütürdüm. Zaten mıknatıs gibi birleşti. Artık kulaklar Tiff’in olmuştu. “Hem abin seni böyle görürse gelip bana kızar. Kız kardeşimi neden ağlattın diye. Şimdi. Kendini toparla ve abini bul. Abini bulduğunda ben de yanına geleceğim.” Dedim ve ben de uzaklaştım. Tiff ise orada ağlamaya devam etti. -
20.
+2Tiff-“Bayan Toprak.”Tümünü Göster
Toprak-“Kalk kızım. Diz çökmene gerek yok. Ateş. Bizden ne istiyorsun?”
Ateş-“Hala tanıdığım Toprak. Egosu yerinde. Hala bizli konuşan. Senden yardımını istiyorum. Bayan su ile olan savaşımda beni desteklemeni istiyorum.”
Toprak-“Biz asla savaş yanlısı olmadık Ateş. Bunu en iyi sen biliyorsun.”
b-“Tiff. iyi misin?” Ateş arkasını döndü ve abimle göz göze geldi.
Ateş-“Hmm. Cruchs’ın bedeni de buradaymış.”
Toprak-“Bizimle konuşuyorsun. Çocuklarımla değil. Hemen yanımda ateşler içinde Kont da belirdi. Diz çökülü bir vaziyette bekliyordu. Abim tam atak yapacakken Lina tuttu ve
Lina-“Burada olmaz. Burası kutsal bir bölge ve bir toplantı var. Biz karışamayız. Başından beri Bay Ateş’in Bayan Toprak ile görüşmesini amaçlamış.” Abim yumruğunu sıkıyordu.
Toprak-“Bize ihanet eden oğlumu da getirmişsin. Hedefin ne? Neden oğluma böyle bir şey yaptın?”
Ateş-“Bunu yapan ben değilim Bayan Toprak. Bunu yapan sizin eski oğlunuz Kont’du. Ben sadece sizinle konuşmak için geldim. Dediğimi bir düşünün. ileride sizi de bir tehdit olarak görürse sizi de yok etmeye çalışacaktır. Atlantis’i en iyi siz biliyorsunuz. Nasıl kendi şehri yaptığını. Eskiden suyun üstünde şu anki teknolojiden bile gelişmiş olduğunu. insanlar git gide Atlantis’in teknolojisine yaklaşıyor. Bayan Su bunu da bir tehdit olarak görüp size savaş açacaktır. Bu olmadan önce benimle ittifak olmanızı istiyorum.”
Toprak-“Eğer bize biri savaş açarsa cevabımızı kendimiz verebiliriz. O zamana kadar reddediyoruz. “
Ateş-“Nasıl isterseniz Bayan Toprak. Bu arada Kont’un yaptıklarından ve yapacaklarından beni mesul tutmayınız. Siz çocuklarınızın iradesini sabit tutuyorsunuz lakin benim çocuğum olmadığı için iradesi umurumda değil. Umarım bir sonraki görüşmemiz savaş alanında olmaz.” Dedi ve küçük bir patlamayla kayboldu. Kont’un da bu duyduğu ağırına gitmiş olacak ki yumruğunu sıkıyordu.
Toprak-“Hemen kutsal toprağımızı terk et yalanlara inanmış oğlum. Seni bir daha burada görmek istemiyoruz.”
Kont-“Cruchs’ı affettiniz. Beni neden affetmediniz o zaman?” sesi ağlamaklı geliyordu.
Toprak-“Sana da af yolunu sunduk. Ama sen iradenin kısıtlanması fikrine karşı çıktın. Biz senin iradeni kısıtlamak değil sadece sana amaç vermiştik. Topraklarımızı korumanı istemiştik. Ama sen bizi reddettin. Bununla da yetinmeyip ateşe yemin ettin. Şimdi o bile seninle ilgilenmiyor. Hemen burayı terk et. Bir dahaki gelişinde burada düşman olarak karşılanacaksın.” Kont bana döndü ve:
Kont-“Bir Bine. Seni bedeninin olduğu yerde bekliyor olacağım.” Dedi ve yanarak kayboldu.
Bir Bine
Birden elimdeki sarmaşık çiçek açtı. Çiçek beyaz renkliydi. Bu ne anlama geliyor? Neden beyaz renkli açtı? Sorar gözlerle Toprak’a baktım. Ama oralı bile olmadı.
Toprak-“Artık ayrılabilirsiniz.” Dedi ve kayboldu. Bu kadar gerginliğin ortadan kalkması iyi olmuştu. Rahatlamış hissettim. Tiff ağlamaya başladı. Hemen yanına koştum ve ona sarıldım.
b-“iyi olacaksın. Merak etme. Her şeyi düzelteceğim. Söz veriyorum.” Dedim. O da bana sarıldı. O an Lina da ağlamaya başladı. Gözyaşlarını görünce korktum. Gözleri kıpkırmızıydı. Gözyaşları da öyle.
b-“Lina. Sen de ağlama.” Diye yanına gittim. Onu da teselli edecekken beni itti. Gözyaşı çiçeğe damladı. Çiçek gözyaşını yuttu ve bütün çiçek kıpkırmızı oldu. Şimdi anlıyorum. Lina bana baktı. Gözlerimin içine. Anlamıştı. Lanet olsun ki anlamıştı.
Lina-“Sen kimsin? Cruchs nerede?” Gözlerimi yere eğdim. Yüzüne bakacam yüzüm yoktu. Bunu saklamamam gerekirdi. Ne aptaldım ama. Bir anlığına gerçekten de bir anlığına Lina’yı sevmeye başlamıştım. Aşk olarak. Tiff’i de kardeşim olarak görmüştüm. Gerçekten. Bu sefer kaybettim.
b-“Benim ismim Bir Bine. Hatırlıyor musun sana insan gibi hissettiğimi söylemiştim. O zamanlar gerçekten hafızamı kaybetmiştim. Şimdi her şeyi daha iyi anlıyorum. Nasıl olduysa Cruk ile bedenlerimiz değişti. Ve bedenimi geri almamın anahtarı ise Kont’ta. Bu…” Lina çok sinirli bir şekilde söylemişti bunu:
Lina-“NEDEN BiZE SÖYLEMEDiN? NEDEN BiZDEN SAKLADIN? Bütün insanlar aynısınız. Yalancı, adi… Ölümsüz olmak istedin sen de diğer insanlar gibi değil mi? Kont ile anlaşma yaptın ve Cruchs’ın bedenine geçtin. Cruchs’yi de ölüme terk ettin. DEĞiL Mi?”
b-“Ha hayır. Yemin ederim öyle değil. Ben…”
Lina-“Daha fazla söylediklerini duymak istemiyorum. Buradan defol git. Bir daha gelme. Seni izliyor olacağım. Cruchs’ı bulunca da senin yanına geleceğim. Ve bedenini geri alacağım. ŞiMDi DEFOL.” Dedi ve ben sadece gözlerine baktım. Kıpkırmızıydı. O bunu hak etmiyordu. Lina uçtu ve gitti. Tiff’e baktım. Hala bana sarılıyordu.
b-“Tiff. Bırak beni. Bırak gideyim. Bütün bunları hak ettim ben. Sizden bunca zamandır saklamamalıydım.” Kısık bir sesle “gitme” dediğini duydum. Ne yapmam gerektiğini anlıyorum artık. Bu başından beridir benim işim değildi. Bedenimi bulunca ne yapacağım? Kont’u nasıl yeneceğim? Bunlar benimle alakalı değil. Bir fısıltı duydum. Toprak konuşuyordu.
Toprak-“Neden bizim söylediğimizi söylemedin? Söyleseydin bu duruma düşmeyecektin.”
b-“Söyleyemedim. Sana nefretle bakan evlatların olsun istemedim. Kont ile aynı hataya düşsünler istemedim. Eğer biri bana bunu yapsaydı muhtemelen yolumdan sapardım. Kendimi boşlukta hissederdim. Sizin bana güvenmediğinizi düşünürdüm. Bu son konuşmamız olabilir Toprak hanım. Elveda.” Dedim ve sağ kulağımı kopardım. Daha sonra:
Toprak-“Demek bu yolu seçiyorsun. Unutma. Her zaman yanındayım. Topraktan gücünü al.” ilk kez egosunu bir yana bırakıp konuşmuştu. Daha sonra diğer kulağımı da kopardım. Artık duyamam diye düşünürken sadece normal insanların duyacağı kadar duyuyordum. Kan bile akmamıştı koparmama rağmen. Kulağım geri uzadı lakin Tiff’in kulağı kadar. Tiff’in bana sarılan ellerini açtım ve kulaklarımı ona verdim.
EDiT: LAYN BEN BiR PARTI EKgib YAZMIŞIM. KiMSE DE DEMEMiŞ EKgib YAZDIN DiYE HAHAHA. NEYSE BURAYA EKLEDiM BAKALIM. ŞiMDi HiKAYE DAHA ANLAŞILIR OLDU. TARiH:21.02.2019 -
19.
+2TiFF
Bir şeyler hissettim. Toprağa doğru geliyor. Bu koku… Sülfür. Ateş mi? Yoksa Ateş mi geliyor? Tamam. Eğer Ateş geliyorsa ben durduramam. Abimlerin gelmesini beklemem lazım. Abime bağırdım. Beni duyması lazım. Savaşa dalmadıysa beni duyar.
Tiff-“Abi. Ateş geliyor.” Tek ümidim beni duymasıydı. Eğer duymamışsa o zaman sonumuz iyi değil. Ve birden önümde ateşten bir çehre belirdi. Erkek halindeydi. Kanatları vardı. Bu Ateş’ti. Önünde eğildim. Tek yapabildiğim şey bu. Öyle sıcaktı ki terlerin daha damlamadan havada buharlaşıyordu.
Ateş-“Kafanı kaldırabilirsin Toprak’ın kızı. Buraya savaşmaya gelmedim. Buraya Bayan Toprak ile konuşmaya geldim.”
Tiff-“Bay Ateş, Bayan Toprak sizi kabul etmeyebilir. Aranızdaki husumetlerden dolayı size hala kızgın.”
Ateş-“Biliyorum. Ama Kont’un yeminini kabul etmemi yanlış anlayan oydu. Ona rakip değil onunla ittifak olmak için kabul ettim.”
Tiff-“Peki kime karşı? Herkes birbiriyle ittifaktı zaten.” Saygısızlık ettiğimin farkındaydım fakat Ateş pek saygıyla ilgilenen biri değildi. Kendisi sadece güç ile ilgileniyordu. En azından bize anlatılan bu.
Ateş-“Benimle ittifakı ilk bozan Bayan Su’ydu. Ateşlerimi söndürdü. ateşimin yayılmasını durdurdu, ona yapmamasını söylememe rağmen.”
Tiff-“Ama sizin ateşiniz dünyaya zarar veriyor.”
Ateş-“Farkındayım toprağın kızı ama bunların hiç birisine kızmadım. Benim kızdığım nokta şuydu, sonsuza kadar yanacak olan Olympos ateşini Bayan Su rakip olarak gördü ve tsunami çıkartıp söndürdü. Bana yaşayacak yer bırakmadı. Benim ise oğlum veya kızım olmadı. Olympos ateşinden kızım olacaktı ama Bayan Su ona bile izin vermedi. Ben de son çare olarak Kont’u oğlum olarak kabul ettim. Benim ruhumun bir parçası olmasa da. Şimdi. Bayan Toprak ile konuşmam lazım.” Dediğinde kapı açıldı. Demek bayan toprak da konuşmak istiyordu. Bayan Toprak’ı ilk kez görüyordum. Lina’nın anlattığı kadar güzel bir kadındı. Ateş de bayağı yakışıklıydı aslında ama ona fazla bakamıyordum. Gözlerimi yakıyordu belli bir süre sonra. -
18.
+3Lina-“Sen affedilemez bir günahkarsın. Gittin Ateş’e yemin ettin. Toprak’a yeminli olmana rağmen. Kuralları çiğnedin. Bu da yetmedi şimdi de Toprak’ın yerine geçmeye çalışıyorsun. Daha ne kadar alçalabilirsin?”Tümünü Göster
Kont-“Bu kadar şey yapsam da her zaman seni seveceğim. Bir gün bana ait olacaksın.” Yok artık. Türk dizisi mi lan bu. Bana ait olacaksın ne demek. Normalde kızın burada tokat falan atması lazım ama atsa bile kafası kımıldamaz bunun.
b-“Demek Kont sensin. Güzel isim seçimi. Fakat yanlış taraftasın.”
Kont-“Sen sus. Konuşmaya hakkın yok senin. Düşük…” yaşam formu diyecek. Hemen üzerine atıldım ve yumruğu vurdum. Vurmamla metrelerce ileri uçması bir oldu. Benim insan olduğumu biliyor. Demek ki bunu ayarlayan o. O zaman bedenimin yerini de biliyordur. Lina’nın insan olduğumu anlamadığını umarak:
Lina-“Haklısın. Onunla konuşmakla vakit kaybedemeyiz. Onu durdurmalıyız.” Ohhh bee. Neyse ki saf kız. Egolu ama saf. Hem egosunun da nereden geldiğini anladım yani. Toprak daha egolu.
b-“Lina. Sen burada bekle. Ben zorlanmaya başlarsam senden yardım isterim. Seni de tehlikeye atamam.”
Lina-“Olmaz. Hiçbir şey hatırlamıyorsun. Hem benim tehlikeye girmem önemli de…”
b-“Benim için önemli Lina. Lütfen. Bu savaşa karışma. Dediğim gibi. Zorlanırsam veya yardıma ihtiyacım olursa sana sesleneceğim. O zamana kadar lütfen dediğimi yap.”
Lina-“Peki. Nasıl istersen.” Gözleri eski haline döndü ama arada pembe pembe kıvılcımlar çakıyordu. Şimdi pembenin anldıbını düşünecek değilim. Kont’un yanına koştum. Kont ise bana bakıp yattığı yerden gülmeye başladı:
Kont-“Hahahahah. Kim olduğunu hatırlıyorsun. Evet Bir insansın. Benimle başa çıkamazsın. Gücün yetmez.”
b-“Evet. Benim gücüm yetmez. Ama toprağın gücü yanımda ve onun sana hayli hayli gücü yeter. Şimdi söyle bana. Bedenim nerede?”
Kont-“Aaa. Deme öyle. Beğenmedin mi bu bedeni? Hem ölümsüz bir beden, hem de akla hayale sığmayan yeteneklere sahip. insanların istediği şey bu değil midir? Ölümsüzlük. Güç. Gel bana katıl ve benim yemin ettiğim gibi sen de ateşe yemin et. O zaman gerçekten güçlü bir ölümsüz olacaksın. iradenin kısıtlanmasına gerek kalmayacak.”
b-“insanların hepsinin aynı olmadığını bilseydin bu planın işe yarardı. Ama ben güç istemiyorum. Sadece bedenimi istiyorum.” Suratına yumruğu vurdum ve kafası yere çakıldı. “Bedenim nerede?”
Kont-“Böyle yavaş vuruşlarla beni alt edebileceğini mi sanıyorsun?”Bana yumruk attı. Ama hayatımda öyle bir yumruk yememişimdir ben. Kendimi ölecek gibi hissetmeme neden oldu. Üzerime yıldırım düşse bu kadar canımı yakmazdı herhalde.” Öyleyse sana bir ipucu vereyim. Bedenin gözünü açtığın yerde. Böylece sizi yeterince oyalamışımdır. HAHAHAHAHA” dedi ve alevler saçarak kaçtı. Oyalamak mı? Hayır hayır hayır.
b-“LiNA. HEMEN KUTSAL BÖLGEYE GiDiYORUZ. ORAYI iZLE VE BANA RAPOR VER.”
Lina-“Ne oldu? “
b-“KONT BAŞINDAN BERi BiZi OYALIYORDU. HEDEFi TOPRAK OLABiLiR.” Lina tüm hızıyla uçmaya başladı. Ben de kendimi toparladım ve var gücümle zıplaya zıplaya gitmeye başladım. -
17.
+3Tiff-“Abi. Toprak ne dedi sana? Bembeyaz olmuşsun.” Gerçek kardeşim değil. En çok üzüldüğüm şey Tiff oldu. Gerçekten abi olduğumu hissettirmişti bana. Ama şimdi ailem kim onu bile bilmiyorum.Tümünü Göster
b-“Kont Toprak’ın yerine geçmek istiyor. Ve bizim de onu durdurmamız gerekiyor.”
Lina-“Toprak’ın yerine mi? Daha ne kadar aşağılık olabilir? Cruchs. Toprak sana kim olduğunu hatırlattı mı?” Direk sordu mu şimdi. Sadece evet desem üsteler mi acaba?
b-“Evet. Ama hala boşluklar var hafızamda.” Hala ailem nerede, ne oldu da bu bedene geçtim vs. boşluklar bunlar. Yalan söylemeden biraz zor olacak ama.
Lina-“Zaten bir iz bulmuştum. Oraya gidelim. En azından artık uçabildiğini söyle?” Şimdi bunu mu mutlu etmemi istiyordu. Aman…
b-“Gitmeden önce yapmam gereken bir şey var.” Tiff’e sarıldım ve: “Tiff. Döndüğümde sana bir şey anlatacağım. O zamana kadar bizi bekle.” Dedim ve Lina da uçmaya başladı bile. “Gücünü topraktan al, gücünü topraktan al” diye kendime tekrar ediyordum. Havada süzülmeyi denedim ama nafile. Daha sonra aklıma şimşek gibi bir fikir çaktı.
b-“Lina. Sen önden git. Ben seni takip edeceğim.”
Lina-“Uçamadan nasıl takip edeceksin?”
b-“Zıplayarak.”
Lina-“Hızıma yetişebilirsen olur.”
b-“Sen ne diyorsun. Seni bile geçerim. Gel yarışalım. Ne tarafa doğru ne kadar gideceğiz?”
Lina-“Kuzeybatı yönüne doğru 293 kilometre.” 293 kilometre mi? Çıldırmışsınız siz. Ama neyse. Önemli değil.
b-“O zaman 3. 2. 1. Başla.” Lina tam gaz uçmaya başladı. Ben ise zıplamaya. Topraktan gücümü alıp zıplayınca mesafelerin pek de önemi kalmıyordu. Lakin düşüşleri toparlamak biraz zamanımı alıyordu. Yükseklik korkumu nasıl mı yendim? Bu beden ölümsüz diye durmadan kendime tekrar ederek. Bedenimi geri aldığımda huzur içinde yükseklikten korkabilirim.
Lina-“Hadi ama yavaş gidiyorum bir de.”
b-“O zaman iyi izle.” Dedim ve biraz fazla güç kullanıp zıpladım ve Lina’ya doğru zıplamış olacağım ki “AYYY” sesinin ardından çarpmamla ikimiz de beraber yere çakıldık. Daha sonra kendime geldiğimde Lina’yı göremedim. “LiNA! NERDESiN!” Homurdanan bir sesle:
Lina-“Hile yaptın. Beni de düşürdün yere.” Sesi bayağı uzaktan geliyordu. Fena uçurmuşum kızı. Aa. Hedefe varmışız be. Lina da uçarak geldi ve yanıma kondu. “Bu sayılmaz. Geri dönüşte de yarışacağız.” Ben de güldüm ve:
b-“Hadi hadi öyle olsun. Kaybettin ya hile dersin zaten. Hem hile değil taktikti bu.” Lina’nın gözleri yemyeşil olmuştu ve gülüyordu. Demek yeşil de mutluluk demek.
Kont-“Görüyorum da çok mutlusunuz. Ne hüzünlü. Bir zamanlar sana biz de mutlu olabiliriz demiştim.” Lina’nın yeşil gözleri kapalı mor rengini aldı ve bir hışımla Kont’a döndü.