/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +12
    Üst Not:Merhaba inci sözlüğün gece çalışanları. Sizin için hikayeyi gece paylaşayım dedim. Bu arada bu hikayeyi rüyamda gördüm, rüyayı kendime göre yorumladım ve bir hikaye çıkardım. (Tabi hikayenin hepsini rüyamda görmedim, kendi eklediklerim de var)

    Üst Not 2:Bütün hikayelerim için (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)

    O zaman başlayalım.

    Gözlerimi açtığımda farklı bir tavana bakarken buldum kendimi. Normalde yeni uyandığım zaman esner, biraz daha uyumak isterdim. Lakin bu sefer gözlerimi açmamla kalkma isteği oluştu ve hiç yorgunluk hissim yoktu. Kendime biraz kuvvet vererek kalktım ve kalkmamla beraber başımda bekleyen kızı görmem bir oldu. Kız bana sinirli sinirli bakıyordu. Kızın zaten garip bir görünüşü vardı. Gözlerini nasıl anlatsam… Renkli. Tek bir renk değil sanki. Nereden bakarsan resmi değişen tasolar olurdu ya tam olarak öyle. Sanki hangi noktadan bakarsam rengi değişiyordu. Zaten belli bir süre sonra rahatsız olmuş olacak ki gözleri tek bir renkte birleşti. Mor.

    K-“Bu uyuma huyun da yeni mi çıktı? Çok mu yoruldun yoksa?” bunu alaycı bir ses tonunda söylemişti. Bu hemşire mi yoksa? Muhtemelen narkozdan falan yanlış görüyorum. Ama narkozluk ne yaşadım ki? Hastaneye geldiğimi hatırlıyorum ama ne için geldiğimi ve ne yapacağımı hatırlamıyorum. Uyandığımda ise buradaydım. Daha sonra bana doğru koşan küçük bir kız çocuğu gördüm. 8 yaşlarındaydı. Onun da kulakları garipti. Kulakları fazla küçüktü ve ucu yassıydı. Sanki daha da büyüse sivrileşecek gibi. Bana sarıldı. Neden? Bunlar da kim? Yoksa narkozdan falan garip garip insanlar mı görüyorum.

    K-“Tiff. Çekil de abin kalksın. Daha çok işimiz var.”

    Tiff-“Abimi ilk kez bu kadar uyurken gördüm. Ne kadar zorluyorsan artık. Birazda sen iş yap. Değil mi abi?” Abi mi? Tiff mi? Ne diyorlar bunlar? Hayal dünyasında falan mı yaşıyorum? Muhtemelen rüya görüyorum. Tamam. Kendimi cimcikleyeceğim ve bu rüyadan uyanacağım. Kendimi cimcikleme esnasında çatırtamalar, yıkılma tarzı sesler duydum. Sanki deprem oluyordu ama sallanma yok. Sonra koluma baktım ve tekrar elimle hafifçe sıktım. O sesleri tekrar duydum. Hadi canım. O kadar net mi duyuyorum? Kaslarımın gerilmesi demek böle bir etki yaratıyor vücutta. Artık eminim. Kesin rüyadayım. Cimcikleyerek uyanamayacağım bir rüyada. Hastane koridorunun sonunda bir ses duydum. Bir kişi topukluyla yürüyor diğeri de düz tabanlı bir ayakkabıyla yürüyordu ve aralarında şu konuşma geçiyordu:

    H-“102 numaralı hastada tek bir yara bile yok.”

    D-“Nasıl olur? Röntgen çekildi mi peki?” Git gide buraya yaklaşıyorlardı. Bu sırada Tiff ve o kız da kavga ediyorlardı. Onların dediklerini bile sanki onlara odaklanmışım gibi duyabiliyordum. Çok garip. Artık dayanamadım kavgalarına ve:

    b-“ikiniz de sessiz olur musunuz? Doktor ve bir hemşire geliyor.” Sesim çok farklı çıkmıştı. Normalde sesimi tam çıkaramazdım, fısıltılarda kalırdı ama bu sefer tam, net ve gür çıkmıştı. Beni bile korkutmuştu sesim. Tiff heyecanlı gözlerle bana bakıyordu.

    K-“Yine başlıyoruz.”
    ···
  1. 2.
    +2
    Okumadım belki okurum kalsın
    ···
  2. 3.
    +1
    Rez alınıyor
    ···
  3. 4.
    +1
    Rez alındı
    ···
  4. 5.
    +6
    Tiff-“Abi. Kulaklarını bana versene. Lütfeeeeennnnn.” Kulaklarımı mı? Sesi çok şirin çıkıyordu. Fakat kulaklarımı isteyerek ne demek istediğini anlamamıştım. Tam kulaklarıma dokunacakken kapı açıldı ve içeriye düşündüğüm gibi hemşire ve bir doktor girdi. Tiff hala bana doğru bakıyordu ve kızın gözleri de normal haline dönmüştü. Normal dediğim yani nereden bakarsan o renk olma şeysi. Çok garip. Kesin rüyadayım.

    D-“Cruchs bey. Umarım doğru telafuz etmişimdir. O büyük kazaya rağmen tek bir sıyrığınız bile yok. Sadece beyin sarsıntısı geçirmişsiniz. O yüzden de bilinciniz kapanmış. Herhalde sizi almaya gelen bir yakınınız yok. “ Yakınım mı yok. Şurada duran bir kız var ve onun yanında duran başka bir kız çocuğu var. Ve kimsem yok öyle mi?

    b-“O zaman şurada duran kızlar kim?” Doktor ve hemşire oraya doğru baktı ve kimseyi görmedi.

    K-“Aptal mısın sen? Gerçekten bu kadar aptal edecek ne içtin acaba?” Yeter be. Haykırasım var yeminle. Kız arkadaşımdan bu kadar trip ve laf yemedim arkadaş. Gözbebeği yine dikkatimi çekmişti. Daha koyu bir mor gözlerle bakıyordu bana. Tiff de korkulu gözlerle bana doğru bakıyordu.

    Tiff-“Ya abim gerçekten de her şeyi unuttuysa? O yüzden böyle garip davranıyorsa?” Onlar orada bunu tartışırken doktor bana döndü ve:

    D-“Galiba halisülasyon da görüyorsunuz. Size tavsiyem biraz daha dinlenmeniz. Daha sonra hastaneden çıkışınızı yaptırabilirsiniz. Reçetenizi hastane çıkışından alabilirsiniz. Geçmiş olsun.”
    ···
  5. 6.
    +7
    Tamam. Hafıza kaybı + halisülasyon ile başım dertte. Ama çok gerçekçiler. Ayağa kalktım.

    K-“Cruchs. iyi misin? Beni hatırlıyor musun?”

    b-“Cruk kim onu bile hatırlamıyorum. Benim ismim Bir Bine. Tek onu hatırlıyorum. Senin ismin ne?” Kız şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Tiff de yere oturmuş üzgün üzgün bana bakıyordu.

    b-“Tiff sen de yere oturma. Üşüteceksin.” Lan. Halisülasyona yere oturma üşüteceksin mi dedim ben? Kafam güzel. Ama bu sözümle beraber geldi bana sarıldı.

    Tiff-“Abi. Kendine gel.” Lan cidden adım Cruj mu yoksa? Lan daha içimden bile adımı telafuz edemiyorum.

    K-“Benim ismim Lina. Nasıl hatırlamazsın? Böyle küçük bir darbede hafızanı nasıl kaybedersin? Daha büyük darbeleri göğüsledin sen.”

    Tiff-“Lina yeter. Nasıl olduysa oldu. Ama abimin durumu şu anda iyi değil. Ona tekrar her şeyi hatırlatmamız lazım. ilk önce kimsenin onu görememesi için algı gizlemeyi göster.” Bunlar ne diyorlar yav? Tamam. Biraz sakin olmam lazım. Şimdi. Bir küçük kız kardeşim var. ismi Tiff. Bir de trip atan bir kız var. ismi Lina. Bunlar gerçek değil. Ya da gerçek. Ya da her ikisi de. AMAAANNNN. Kafam beynim durdu resmen. Şimdi ben de onlarla birlikte kimseye gözükmeyeceğimi iddia ediyorlar. Ben de mi hayal olacam yani. Hayal etmeyi bırakırsam kendimi mi yok edecem? Tamam. Düşünmeyi bırakıyorum. Çünkü saçma sapan yerlere gidiyor bu.
    ···
  6. 7.
    +6
    Lina-“Şimdi bana ellerini ver. Toprak. Bizi insanlardan ayır.” Ne yani bunu dedi ve görünmez mi oldum?

    b-“ Oldu mu bari?” Tiff elimden tuttu ve beni çekiştirmeye başladı.

    Tiff-“Oldu mu olmadı mı gel kendimiz deneyelim.” dedi ve kolumdan çekti. Doktorun karşısına getirdi. Tiff dil falan çıkarıyordu. Ben de elimi gözlerine falan yaklaştırıp uzaklaştırıyordum. Cidden görmüyorlar. Yok artık. Tamam. Bu rüya hoşuma gitti ama biraz da korkuttu. Yansımamı bile görmüyorum. Aslında neye benzediğimi de hatırlamıyorum.

    Lina-“Eğlendiyseniz hadi eve gidelim. Ne yapacağımızı o zaman düşünürüz.”

    Tiff-“Aynen. Gidelim. Sen hatırlamazsın ama bana kulaklarını verecektin abi en son.”

    Lina-“Sakın öyle bir şey yapma. Senin de bir 800 yılın kaldı kulaklarının büyümesine. Biraz sabret.” 800 yıl mı? Hangi evrende yaşıyorsunuz siz?

    Tiff-“Söylemesen olmazdı zaten.”

    b-“Tamam artık eve gidelim mi? Her neredeyse.” Tiff ve Lina kollarımdan tuttu ve havalanmaya başladık. BU NE BEEE!! Yükseklik korkum var benim ve uçuyoruz. Giderken bir ses duydum. Çok kısıktı ama duyuyordum. (Bilinmeyen sese S diyeceğim.)

    S-“Beni buradan kurtar.” diyordu. Ses çok tanıdık geliyordu. Tamam. Durumum pek iyi değil. Bu kadar yeteneğim olmasına karşın güzel bir macera olmayacağına dair içimde oluşan bir his var.
    ···
  7. 8.
    +5
    Sonunda bir yere konduk. Daha doğrusu onlar kondular ben yere yapıştım.

    Lina-“Uçmayı bile unutmuş. Şimdi ne yapacağız? Sen de onunla savaşmak için küçüksün.” Tiff kaşlarını çattı:

    Tiff-“istersem savaşabilirim ama abim izin vermiyor. Daha kulakların büyümedi diyor.”

    Lina-“Evet. Kulakların büyümeden bu savaşa katılamazsın. Daha saniyesinde seni öldürürler çünkü.”

    b-“Neden bahsediyorsunuz siz?”

    Lina-“Savaştaydık. Hatırlamıyor musun? Kont’la dövüşüyorduk. Ateş’e yemin etmişti hani. Bizimle savaşa girdi ve kaçtı. Hala hatırlamıyor musun acaba?”

    b-“Kont mu? O da kim? Neden savaşıyorduk? Ateş mi? Ahh. Kafam iyice karıştı.”

    Lina-“Senin kafanın karıştığı her saniye Kont güç topluyor. Onu bulmamız lazım. Ama bodoslama dalamayız. Aşırı zeki ve güçlü biri.”

    Tiff-“Ayrıca eskiden arkadaşınızdı. Daha sonra taraf değiştirdi.”

    b-“O ateşten kaçtıysa biz suda falan mıyız?” Tiff gülmeye başladı.

    Tiff-“Tabiki hayır. Biz de dünyada doğduk. Ama biz bu dünyayı savunma amaçlı doğduk. Toprağın her bir bölgesini doğaüstü olaylardan savunmak için.”

    b-“Tamam tamam. Biraz anladım. O zaman başka bir şey soracağım. Neden senin kulakların garip? Ve Lina’nın gözleri neden böyle?”

    Lina-“Böyle derken? Düşük seviyeli insanlar gibi mi olsaydı yani?” Düşük seviyeli mi? Bu kızda ego tavan. En sevmediğim kız türü. Kezban 1 egolu 2. Aslında ikisinin arasında ince bir çizgi var. Ve o bu çizginin sınırında. Yahu kezbanları bile hatırlıyorum bu yeteneklerimi vs. hatırlamıyorum.

    Tiff-“Şimdi alınganlık yapmanın sırası mı? Abim her şeyi unutmuş hatırlatmaya çalışıyorum. Benim kulaklarım ilerde seninki gibi olacak. Ama 800 yıl kaldı. Lina ise bir gözlemci. Gözleriyle istediği uzaklığı görebilir. Taa dünyanın diğer ucunu bile. Ama gözlerinden duyguları belli olur. O da onun zaafı.” Şimdi daha iyi anlıyorum. Hastane odasında göz bebeği mor olduğunda demek ki sinirlenmişti. Hah. Ne güzel. En azından trip atacağı zamanı biliyorum artık. Ama Lina pek memnun değildi. Gözlerinden anlamıştım. Gözleri sarı bir renk aldı ve Tiff’e döndü.

    Lina-“Neden bunu söyledin? Hatırlamasa daha iyiydi.” Gözleri güneş renginde bir sarı olmuştu.

    Tiff-“Şu an utandı mesela.” Bunu söylediği anda daha ne kadar sarı olabilir diye düşünürken hayatımda ilk kez öyle bir renkte sarı görmüştüm. Hemen gözlerini kapattı ve “sonra gelirim” diyip odayı terk etti. Neden bilmiyorum ama o gözleri hoşuma gitmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 9.
    +5
    Her duyguyu gösteren gözler. Kulaklarımla her şeyi duyduğumu unutmuş olacak ki yan odada:

    Lina-“Her şeyi söylemek zorunda mıydın bücür? Şimdi ne yapacağım? Tamam. Bunca zaman ne yaptıysan onu yapacaksın.” tarzı şeyler söylüyordu.

    b-“Ben önceden gözlerinin duygularını gösterdiğini bilmiyor muydum?”

    Tiff-“Hayır, biliyordun. Ama umursamıyordun. Hatta gözlerine bile bakmıyordun. Senin için dünyayı korumaktan daha önemli bir şey yoktu. Bunu da mı hatırlamıyorsun?”

    b-“Hayır. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ve kulaklarımı istemekle ilgili bir şey diyordun. O ne oluyor?” Tiff’in gözleri ışıldadı resmen.

    Tiff-“Kulaklarına bir dokunsana.” Dokundum. Benim kulaklarım sivriydi. Hadi canım. Bu da ne?

    b-“Bir ayna var mı?” Tiff yerden bir parça toprak aldı ve eliyle ezip büzdü. Bir ayna şekli verdi. Ben de şaşkın şaşkın izledim.

    Tiff-“Abii!! Bu kadar şaşırma yaa. Korkutuyorsun beni.” elimle kafasını okşadım ve

    b-“Kusura bakma. Hala alışamadım. Sanki insan olarak yaşamışım gibi hissediyorum. Biraz daha zaman ver.” Kafasını okşamam hoşuna gitmiş olmalı. Ve de biraz gözleri yaşardı. “izninle ben de çıkıyorum abi. Sen biraz dinlen.” dedi ve odadan çıktı. Sesinin ağlamaklı geldiğini anlamıştım ama çaktırmamıştım.

    Edit: Gece pek hikaye okuyan yok gibi. Yarın devam edelim.Hem yarına birkaç panpama da haber vermiş olurum. Hepinize iyi geceler. Bu arada bu hikayeyi de (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi) 'ne ekliyorum. Hadi herkese iyi geceler. Sabah okuyacaklara da günaydın.
    ···
  9. 10.
    +5
    Günaydın millet. Biliyorum hikaye tutmadı, okuyan da fazla yok ama önemli değil. Her türlü hikayeyi burada bitireceğim. O zaman devamm.

    Ben hangi cehenneme düştüm böyle? Ve Lina yan odada bir şeylere vuruyordu. Daha sonra aklıma Tiff’in yaptığı aynaya bakmak geldi. Acaba neye benziyorum? Aynayı tutmamla çığlık atmam bir oldu. Lina hemen odaya koştu.

    Lina-“Cruchs. Ne oldu?” Gözleri koyu maviydi. Bu da endişe anldıbına geliyordu herhalde. Ama bu önemli değil. Bu tipim ne? Gözlerimin altı mosmor. Burnumda pençe izi var. Evet tipim idare eder ama saçlarım incin ve kulaklarım aşırı sivri. Dokunmak istedim. Dokununca elime batar diye düşünmüştüm ama aşırı yumuşak bir ucu vardı. Batmak değil rahatça eğebiliyordum kulaklarımı. Lina’nın gözleri mora dönmeye başlamıştı yani hemen cevap vermem lazımdı.

    b-“Kusura bakma yok bir şey. Kendimi görünce şaşırdım sadece. Ben kendimi insan diye hatırlıyorum. Hatta ismimi Bir Bine diye hatırlıyorum. Ama başka bir şey hatırlamıyorum.”

    Lina-“Biraz dinlen. Uzun bir gündü. Kont’u yakalamak için enerjini toparlaman lazım. Ben onu bulunca sana haber veririm.” Gözleri eski haline dönmüştü.

    b-“Tamam. “ demekle yetindim sadece. Yatağa uzandım. Gözlerimi kapattım ve uykuma daldım.
    ···
  10. 11.
    +2
    “Biliyorum. Beni duyuyorsun. Bana yardım et.”

    Uyandım. Gözlerim faltaşı gibi açık çevreme bakıyordum. Tiff yanımda bana sarılmış uyuyordu. Uff. Kız kardeşim gibi göremiyorum ki onu. Kalbini de kırmak istemiyorum. Acaba orada ağlamaklı bir şekilde çıktığında kalbini mi kırdım? Ve uyandığımda bunlar rüya olur diye düşünüyordum ama alakası bile yok. Hepsi saf gerçek işte. Ben dünyayı koruyan bir savaşçı gibi bir şeyim. En azından anladığım kadarıyla. Lina da gözlemci. Sorunları görüp bana haber veriyor herhalde. Ben de pataklıyorum. Tiff’i rahatsız etmeyecek şekilde ellerini üzerimden çektim ve yataktan kalktım. evden dışarı çıktım ve bahçedeki sandalye benzeri topraktan yapılmış şeye oturdum.

    Lina-“Uyku tutmadı mı?”

    b-“Evet. Bu kadar şeyi aklım almıyor. Seni de mi uyku tutmadı?”

    Lina-“Zamanla hatırlarsın. Ama yakın zamanda hatırlaman gerekebilir. Kont’u bulamıyorum. Kendini iyi gizlemiş. Hem ben uyumam. Ben olduğum yerde durarak dinlenebiliyorum. Bu da farklı bir özelliğim.”

    b-“ Benim bir tek kulaklarım mı büyük? Ve sadece her şeyi duyuyor muyum?”

    Lina-“Belki. Kim bilir. Sen pek konuşmazdın. Kapalı bir kutu gibiydin. Sadece benimle tehditi bulduğum zamanlarda konuşur, yardım gerekirse yardım isterdin. Hayat senin için sadece savaş ve uykuydu.” Ben ne kazma bir herifmişim lan.

    b-“Seni hiç kırdım mı peki?” Bunu yürekten sormuştum. Cidden. Bu kız her ne kadar egolu olsa da belki de dikkat çekmek için bu hale gelmiştir. Kızlar işte. içlerini bilemem ya.

    Lina-“Şimdi bunu boşver. Biz işimize bakalım. Sen biraz daha uyu. Yarın sabah Kont’tan iz bulursam sana hemen haber veririm.”

    b-“Uyumayı düşünmüyorum. Hatta sen de biraz ara ver. Güneş doğmak üzere. Gel beraber izleyelim.”

    Lina-“Güneşin doğmasının benim için bir anlamı yok. Güneşe baksam bile sadece nükleer patlamalarla dolu bir yıldız olarak görüyorum. Sen keyfini çıkar.”

    b-“O zaman sen de o kadar uzağa bakma…” Tiff’in sesi sohbetimizi böldü. Ve artık şaşırmıyorum. Güneşteki nükleer patlamaları falan görmesi beni şaşırtmıyor. Cidden. Ayak uyduracağım buna. En azından hatırlayana kadar.
    ···
  11. 12.
    +2
    Tiff-“Abi. Hala gece. Kont’u mu buldunuz?” gözlerini ovuştura ovuştura yanıma doğru geliyordu.

    b-“Hayır. Daha bulamadık. Sadece uyku tutmadı. Bir şey sormak istiyorum Tiff. Durmadan seni rahatsız ediyorum ama…”

    Tiff-“Abimsin. Tabi ki rahatsız edeceksin. Hem bundan önce seni rahatsız eden bendim. Sor ne istiyorsan.”

    b-“Bizim anne ve babamız var mı? Varsa neredeler?”

    Tiff-“Imm. Abi. Biz topraktan geldik. Zamanın başından beridir siz varsınız. Kont da öyle. Ben size daha sonra katıldım. Yani toprak bize hem anne hem de baba. istersen seni kutsal toprağa zütürebilirim. Orada bizi yetiştiren kişiyle konuşabilirsin.”

    Lina-“Saçmalama Tiff. Böyle saygısız bir şekilde olmaz. Hiçbir şey hatırlamıyorken toprakla konuşmak... ”

    b-“Tamam. Kabul ediyorum. Gidelim ve konuşalım. Belki beni yetiştiren beni iyileştirebilir.”

    Tiff-“Ama abi bir sorun var. Senin oraya girmen yasak.”

    b-“Peki neden? Ben ne yaptım?”

    Tiff-“Abi sen eskiden…”

    Lina-“Ne yaptıysa yaptı. Şimdi zamanı değil bunları konuşmanın. Ona onu hatırlatacak şeyler söylememiz lazım.” Ayağıma bir şey dolandı ve “AYYY” diyerek yerimden sıçradım. Ayağıma dolanan şey bir sarmaşıktı. Yerin altından çıkıp ayağımı sarmıştı. Dikenliydi. Dikeni battı ayağıma.

    Tiff-“O Ov. Toprak çok kızgın veya çok aciliyeti olmalı. Dikenli sarmaşıklar her iki yönlü de hayra alamet değil. Konuştuklarımızı dinlemiş olmalı. Yanına gitmemiz lazım.”
    ···
  12. 13.
    +2
    Lina-“Dikenli sarmaşık gönderdiğine göre mecbur gideceğiz. Hiç gitmeni istemiyorum ama.”

    Tiff-“Sen de geliyorsun. Abimin ayağına bak istersen.” Sarmaşıktan 2 tane dal uzuyordu.

    b-“iki dal uzaması ne anlama geliyor?”

    Tiff-“Yani iki kızını da yanına çağırıyor demek. Büyük dal Lina, küçük dal ise ben.”

    b-“Ama dikeni ayağına yiyen de ben.”

    Lina-“Sakın Toprak hanımın yanına gittiğimizde de aynı şekilde konuşma. Ölümsüzlüğüne güvenme, gücün ondan geliyor.” Ölümsüz müyüm? Onu bile hatırlamıyorum. işler gittikçe garipleşiyor. Lina ve Tiff havada süzülmeye başladılar bile.

    Lina-“Hala uçamıyor musun? Off. Tut elimden.” isteksizce uzattı elini. Hay amk. Ben yaşlanıp hastalansan 1 tas çorba yapmaz lan bu. Ama yaşlanmıyorum değil mi? Çünkü ölümsüzüm. Hay ben böyle işin. iyice kafam çorba oldu. En son ben uzatmayınca o zorla elimi tuttu. Tiff de diğer elimden tuttu ve havalandık.
    ···
  13. 14.
    +2
    b-“AAYYY. SAKIN BIRAKMAYIN. DÜŞERiMMM. KORKUYOMM” Tarzı tepkilerle pek bir savaşçıyı değil daha çok paraşütle ilk kez inen adamı andırıyorumdur. Lina artık dayanamayıp:

    LiNA-“AYY. Bir sus artık. Seni bir yere bıraktığımız yok.”

    Tiff-“Evet abi. Ne çok korktun. Sanki ilk kez yapıyorsun. Neyse vardık. Dikkatli ol iniyoruz.” Dedi ve inişe geçtik. Bu sefer beni havada bırakmadılar neyseki. Ben kutsal yer diyince canlı ağaçlarla dolu bir orman bekliyordum. Ama tek bir çim bile yok. Sadece toprak. Etrafı kapalı. Önümüzde bir kapı var. Sarmaşıklar kapıya dolandı ve kapıyı açtılar. Bakalım daha neler göreceğim. Zaten görmüşümdür belki? Tamam. Unuttun mu? Ayak uydur. Tam içeri girecekken Tiff ve Lina beni tutup geri çektiler.

    Lina-“Ne yapıyorsun sen? Öyle kirli ayaklarınla mı toprağa basacaktın?” Bu kızı o toprağa fırlatasım geldi resmen. Sanki inat yapıyor yav.

    Tiff-“Saygısız bir biçimde söylese de Lina haklı. Ayaklarını şuradaki balçıklara sokman lazım. Anca o şekilde içeri girebilirsin.” Balçıklar mı? Daha da mı kirletecem yani? Belki kirlilik kavramı bizim için öyledir. Biz kim? insanlar mı? Aklımı oynatacağım. Dediklerini yaptım ve ayaklarımı balçığa batırdım. Sanki balçık özellikle ayaklarımı sarıyor gibiydi. Ayağımın her damlasına nüfuz ettiğini hissedebiliyordum. Hatta duyabiliyordum. Sanki ayaklarımın altındaki milyarlarca havuzu dolduruyorlar gibi. Iyy. Çok iğrenç. Hazır olduktan sonra balçıklar çekildi ve ben de ayağa kalkıp içeri girmek istedim. Ama durdum.

    b-“içeri gireyim mi?”

    Tiff-“Girebilirsin abi. Biz seni bekleyeceğiz.”

    b-“Hadi bakalım.” Dedim ve içeri adımımı attım.

    Adımımı attığım anda toprak ayağımı içine çekti. Ve beni ileriye sürükledi. Sesler geliyordu. Çok narin ve ince bir ses. Lina arkamdan “Bayan toprak.” Diye eğildiğini gördüm. Ama ben göremiyordum kendisini. Sadece fısıltılar. Kimden geldiğini anlamam fazla uzun sürmedi:

    Toprak-“Oğlum. Hoş geldin. Haberimizi almış olmana sevindik.”
    ···
  14. 15.
    +6
    Bu nasıl konuşma tarzıdır. Ben kıza egolu diyordum Toprak kızdan daha egolu çıktı. Bizli konuşuyor bir de. Belki birden fazla kişidir. Pek öyle sanmıyorum ama…

    b-“Sizi neden göremiyorum?”

    Toprak-“Bizi sadece Lina görebilir ve sen duyabilirsin. ileride küçük kızım da sesimizi duyacak. Kendimizi istersek gösterebiliriz fakat bizi görmene gerek yok.”

    b-“Peki neden çağırıldım?”

    Toprak-“Çünkü senin yardımına ihtiyacımız var. Ateşe yeminli oğlum benim yerime geçmeye niyetli. Zaman yok iken bile ben vardım. Çok hatalar gördüm. Çok fazla kan gördüm. Ama biliyorum sen görmedin. Sen sadece 22 yaşında bir insansın.”

    b-“22 yaşında mı? Ama… iyice kafam karıştı. Nasıl yani? Hani zamanın başından beri yaşıyordum?”

    Toprak-“Evet. Bedenin zamanın başından beridir yaşıyor. Ama ruhun değil. Senin ruhun bir erkek insanın ruhu. Ruh üfleyenin farklı. Bedenin sayesinde iletişime geçebiliyorsun bizimle.”

    b-“Peki ruhum bu bedene ait değilse bedenim nerede?”

    Toprak-“Bilmiyoruz. Fakat anahtar ateşe yeminli oğlum Kont. Onu bulursan bedenine ulaşacak ipucunu bulacaksın. Gitmeden önce söylemek istediğimiz bir şey var. Kızlarıma ruhunun insan olduğunu söyleme.”

    b-“Yalan mı söyleyeyim yani?” Sesindeki kızgınlığı benim tüylerimi diken diken etmişti. Sanki vücudumu buz kaplamışcasına acıtmıştı. Sesindeki soğukluğu fiziksel olarak hissetmiştim.

    Toprak-“insan olduğun için bu saygısızlığına göz yumuyoruz. Ama bir dahaki saygısızlığında senin bedenini geri kendimize alırız.” Daha sonra sakin bir biçimde: “Yalan söylemeyeceksin. Sadece gerçeği belli bir süre saklayacaksın. Eğer sana insan mısın diye sorarlarsa o zaman cevap veririsin. Al bunu.” Koluma bir sarmaşık dolandı. Neyse ki bu sefer dikensiz. “Bu çiçek kırmızı açtığı zaman onlara anlat. Bizim sana söylemememizi söylediğimizi de ekle. Anlayışla karşılayacaklardır.”

    b-“Nasıl isterseniz. Peki neden söylememem gerekiyor?”

    Toprak-“Cruchs eskiden kötü bir evlattı. Günahlarını affetmem için bana yalvardı. Ben ise ona dünyayı kötülüklerden sonsuza dek arındırmasına karşılık affedeceğimi söyledim. Ama bir hata yaptım. Lina’yı hiç düşünmedim. En başta ona iyi davransa da zaman geçtikçe onu bir araç olarak gördü. Ve bir kere olsun gözlerinin içine bakmadı.” Demek o yüzden Lina’nın sesinde ne zaman onunla sohbet etsem hüzün hissediyorum. Nasıl hissediyon diye sormayın. Kulaklar her bir şeyi duyuyor.” Lina insanların cadı avı zamanında kaç kere avlandı ve zulüm gördü. Her seferinde onu ben kurtardım. Yakıldı, damgalandı, parmakları ve saçları kesildi, gözleri oyuldu… Eskiden insanları seven Lina artık onlardan nefret ediyor. Seninle beraber tekrar insanlara olan sevgisini kazanabilir.” Daha ne kadar aptal olabiliriz ki? Kendimi yumruğumu sıkarken buldum. Ve aklıma başka bir soru geldi.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    +3
    b-“Peki Tiff? Tiff’e nasıl davranıyordu? Ne de olsa kız kardeşi. En azından ona biraz ilgi gösteriyordur.”

    Toprak-“Milyonlarca yıl önce toprağımda bir tomurcuk açtı. Cruchs o zamanlar ilk kez yanıma geldi. Benden af dilemek için. Sana daha öncesini anlatamam. Neden af dilediğini söyleyemem. Ben ise ona tomurcuğu kanıyla sulamasını söyledim. O da dediğim yaptı ve bıçağıyla elini kesip tomurcuğu suladı. Yıllar sonra tomurcuk büyüdü, açtı ve içinden Tiff çıktı. “ Çiçekten de çocuk çıktığını duydum ya daha ölsem de no problem. “Tiff’i Cruchs’a verdim ve ona iyi bakmasını ve baktıkça kendi saf ve temiz tarafını görmesini istedim. O da kabul etti ve abisi olarak sahiplendi. Ama onu hep içten sevdi. Hiç sevgisini göstermedi. Sadece kendini bana affettirmeye çalışması da onu yanlış bir yola soktu. Bu ruh değişiminize üzülmedim. Aksine sevindim bile. ilk kez kızlarımın içinde mutluluk tomurcuklarının açtığını hissettim. Onun için onlara söylememeni istiyorum. Ama yalan da söyleme. Sadece gerçeği sakla.” Hem yalan söyleme hem gerçeği sakla. Ohoo. işimiz var desene.

    b-“Nasıl isterseniz.”

    Toprak-“Şimdi git ve çocuklarıma anlat. Kont’u bulmanız gerektiğini. Sana güveniyoruz Bir Bine.”

    b-“Peki kim olduğumu biliyorsanız ailemi de tanıyorsunuzdur. Onları görürsem belki hafızam yerine gelir. Neredeler biliyor musunuz?”

    Toprak-“Sana yardım edemeyiz. Bedenini görünce her şeyi hatırlayacaksın. Ve bu canını yakacak. Onun için hazırlıklı ol. Bu sen yaşarken son görüşmemizdi Bir Bine. Bedenin ruhundan çıktığı gün de yanına geleceğiz. Sadece sana özel. Ama eğer bunu başarabilirsen. Başaramazsan zaten biz olmayacağız. Yerimizde Kont olacak ve dünyayı alevler saracak. Tüm toprak alev olacak. Fazla zamanınız yok. Acele edin. Unutma. Sana gücünü toprak verdi. Gücünü topraktan al.” Dedi ve topraktan beni çıkardı. Kapının önüne kadar sürükledi ve kapı da kapandı. Şok içinde olanları düşünüyordum. Gerçekleri bu kadar erken öğreneceğimi düşünmemiştim. Ama haklıymışım. Başından beridir kendimi insan hissediyordum.
    ···
  16. 17.
    +3
    Tiff-“Abi. Toprak ne dedi sana? Bembeyaz olmuşsun.” Gerçek kardeşim değil. En çok üzüldüğüm şey Tiff oldu. Gerçekten abi olduğumu hissettirmişti bana. Ama şimdi ailem kim onu bile bilmiyorum.

    b-“Kont Toprak’ın yerine geçmek istiyor. Ve bizim de onu durdurmamız gerekiyor.”

    Lina-“Toprak’ın yerine mi? Daha ne kadar aşağılık olabilir? Cruchs. Toprak sana kim olduğunu hatırlattı mı?” Direk sordu mu şimdi. Sadece evet desem üsteler mi acaba?

    b-“Evet. Ama hala boşluklar var hafızamda.” Hala ailem nerede, ne oldu da bu bedene geçtim vs. boşluklar bunlar. Yalan söylemeden biraz zor olacak ama.

    Lina-“Zaten bir iz bulmuştum. Oraya gidelim. En azından artık uçabildiğini söyle?” Şimdi bunu mu mutlu etmemi istiyordu. Aman…

    b-“Gitmeden önce yapmam gereken bir şey var.” Tiff’e sarıldım ve: “Tiff. Döndüğümde sana bir şey anlatacağım. O zamana kadar bizi bekle.” Dedim ve Lina da uçmaya başladı bile. “Gücünü topraktan al, gücünü topraktan al” diye kendime tekrar ediyordum. Havada süzülmeyi denedim ama nafile. Daha sonra aklıma şimşek gibi bir fikir çaktı.

    b-“Lina. Sen önden git. Ben seni takip edeceğim.”

    Lina-“Uçamadan nasıl takip edeceksin?”

    b-“Zıplayarak.”

    Lina-“Hızıma yetişebilirsen olur.”

    b-“Sen ne diyorsun. Seni bile geçerim. Gel yarışalım. Ne tarafa doğru ne kadar gideceğiz?”

    Lina-“Kuzeybatı yönüne doğru 293 kilometre.” 293 kilometre mi? Çıldırmışsınız siz. Ama neyse. Önemli değil.

    b-“O zaman 3. 2. 1. Başla.” Lina tam gaz uçmaya başladı. Ben ise zıplamaya. Topraktan gücümü alıp zıplayınca mesafelerin pek de önemi kalmıyordu. Lakin düşüşleri toparlamak biraz zamanımı alıyordu. Yükseklik korkumu nasıl mı yendim? Bu beden ölümsüz diye durmadan kendime tekrar ederek. Bedenimi geri aldığımda huzur içinde yükseklikten korkabilirim.

    Lina-“Hadi ama yavaş gidiyorum bir de.”

    b-“O zaman iyi izle.” Dedim ve biraz fazla güç kullanıp zıpladım ve Lina’ya doğru zıplamış olacağım ki “AYYY” sesinin ardından çarpmamla ikimiz de beraber yere çakıldık. Daha sonra kendime geldiğimde Lina’yı göremedim. “LiNA! NERDESiN!” Homurdanan bir sesle:

    Lina-“Hile yaptın. Beni de düşürdün yere.” Sesi bayağı uzaktan geliyordu. Fena uçurmuşum kızı. Aa. Hedefe varmışız be. Lina da uçarak geldi ve yanıma kondu. “Bu sayılmaz. Geri dönüşte de yarışacağız.” Ben de güldüm ve:

    b-“Hadi hadi öyle olsun. Kaybettin ya hile dersin zaten. Hem hile değil taktikti bu.” Lina’nın gözleri yemyeşil olmuştu ve gülüyordu. Demek yeşil de mutluluk demek.

    Kont-“Görüyorum da çok mutlusunuz. Ne hüzünlü. Bir zamanlar sana biz de mutlu olabiliriz demiştim.” Lina’nın yeşil gözleri kapalı mor rengini aldı ve bir hışımla Kont’a döndü.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 18.
    +3
    Lina-“Sen affedilemez bir günahkarsın. Gittin Ateş’e yemin ettin. Toprak’a yeminli olmana rağmen. Kuralları çiğnedin. Bu da yetmedi şimdi de Toprak’ın yerine geçmeye çalışıyorsun. Daha ne kadar alçalabilirsin?”

    Kont-“Bu kadar şey yapsam da her zaman seni seveceğim. Bir gün bana ait olacaksın.” Yok artık. Türk dizisi mi lan bu. Bana ait olacaksın ne demek. Normalde kızın burada tokat falan atması lazım ama atsa bile kafası kımıldamaz bunun.

    b-“Demek Kont sensin. Güzel isim seçimi. Fakat yanlış taraftasın.”

    Kont-“Sen sus. Konuşmaya hakkın yok senin. Düşük…” yaşam formu diyecek. Hemen üzerine atıldım ve yumruğu vurdum. Vurmamla metrelerce ileri uçması bir oldu. Benim insan olduğumu biliyor. Demek ki bunu ayarlayan o. O zaman bedenimin yerini de biliyordur. Lina’nın insan olduğumu anlamadığını umarak:

    Lina-“Haklısın. Onunla konuşmakla vakit kaybedemeyiz. Onu durdurmalıyız.” Ohhh bee. Neyse ki saf kız. Egolu ama saf. Hem egosunun da nereden geldiğini anladım yani. Toprak daha egolu.

    b-“Lina. Sen burada bekle. Ben zorlanmaya başlarsam senden yardım isterim. Seni de tehlikeye atamam.”

    Lina-“Olmaz. Hiçbir şey hatırlamıyorsun. Hem benim tehlikeye girmem önemli de…”

    b-“Benim için önemli Lina. Lütfen. Bu savaşa karışma. Dediğim gibi. Zorlanırsam veya yardıma ihtiyacım olursa sana sesleneceğim. O zamana kadar lütfen dediğimi yap.”

    Lina-“Peki. Nasıl istersen.” Gözleri eski haline döndü ama arada pembe pembe kıvılcımlar çakıyordu. Şimdi pembenin anldıbını düşünecek değilim. Kont’un yanına koştum. Kont ise bana bakıp yattığı yerden gülmeye başladı:

    Kont-“Hahahahah. Kim olduğunu hatırlıyorsun. Evet Bir insansın. Benimle başa çıkamazsın. Gücün yetmez.”

    b-“Evet. Benim gücüm yetmez. Ama toprağın gücü yanımda ve onun sana hayli hayli gücü yeter. Şimdi söyle bana. Bedenim nerede?”

    Kont-“Aaa. Deme öyle. Beğenmedin mi bu bedeni? Hem ölümsüz bir beden, hem de akla hayale sığmayan yeteneklere sahip. insanların istediği şey bu değil midir? Ölümsüzlük. Güç. Gel bana katıl ve benim yemin ettiğim gibi sen de ateşe yemin et. O zaman gerçekten güçlü bir ölümsüz olacaksın. iradenin kısıtlanmasına gerek kalmayacak.”

    b-“insanların hepsinin aynı olmadığını bilseydin bu planın işe yarardı. Ama ben güç istemiyorum. Sadece bedenimi istiyorum.” Suratına yumruğu vurdum ve kafası yere çakıldı. “Bedenim nerede?”

    Kont-“Böyle yavaş vuruşlarla beni alt edebileceğini mi sanıyorsun?”Bana yumruk attı. Ama hayatımda öyle bir yumruk yememişimdir ben. Kendimi ölecek gibi hissetmeme neden oldu. Üzerime yıldırım düşse bu kadar canımı yakmazdı herhalde.” Öyleyse sana bir ipucu vereyim. Bedenin gözünü açtığın yerde. Böylece sizi yeterince oyalamışımdır. HAHAHAHAHA” dedi ve alevler saçarak kaçtı. Oyalamak mı? Hayır hayır hayır.

    b-“LiNA. HEMEN KUTSAL BÖLGEYE GiDiYORUZ. ORAYI iZLE VE BANA RAPOR VER.”

    Lina-“Ne oldu? “

    b-“KONT BAŞINDAN BERi BiZi OYALIYORDU. HEDEFi TOPRAK OLABiLiR.” Lina tüm hızıyla uçmaya başladı. Ben de kendimi toparladım ve var gücümle zıplaya zıplaya gitmeye başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    +2
    TiFF

    Bir şeyler hissettim. Toprağa doğru geliyor. Bu koku… Sülfür. Ateş mi? Yoksa Ateş mi geliyor? Tamam. Eğer Ateş geliyorsa ben durduramam. Abimlerin gelmesini beklemem lazım. Abime bağırdım. Beni duyması lazım. Savaşa dalmadıysa beni duyar.

    Tiff-“Abi. Ateş geliyor.” Tek ümidim beni duymasıydı. Eğer duymamışsa o zaman sonumuz iyi değil. Ve birden önümde ateşten bir çehre belirdi. Erkek halindeydi. Kanatları vardı. Bu Ateş’ti. Önünde eğildim. Tek yapabildiğim şey bu. Öyle sıcaktı ki terlerin daha damlamadan havada buharlaşıyordu.

    Ateş-“Kafanı kaldırabilirsin Toprak’ın kızı. Buraya savaşmaya gelmedim. Buraya Bayan Toprak ile konuşmaya geldim.”

    Tiff-“Bay Ateş, Bayan Toprak sizi kabul etmeyebilir. Aranızdaki husumetlerden dolayı size hala kızgın.”

    Ateş-“Biliyorum. Ama Kont’un yeminini kabul etmemi yanlış anlayan oydu. Ona rakip değil onunla ittifak olmak için kabul ettim.”

    Tiff-“Peki kime karşı? Herkes birbiriyle ittifaktı zaten.” Saygısızlık ettiğimin farkındaydım fakat Ateş pek saygıyla ilgilenen biri değildi. Kendisi sadece güç ile ilgileniyordu. En azından bize anlatılan bu.

    Ateş-“Benimle ittifakı ilk bozan Bayan Su’ydu. Ateşlerimi söndürdü. ateşimin yayılmasını durdurdu, ona yapmamasını söylememe rağmen.”

    Tiff-“Ama sizin ateşiniz dünyaya zarar veriyor.”

    Ateş-“Farkındayım toprağın kızı ama bunların hiç birisine kızmadım. Benim kızdığım nokta şuydu, sonsuza kadar yanacak olan Olympos ateşini Bayan Su rakip olarak gördü ve tsunami çıkartıp söndürdü. Bana yaşayacak yer bırakmadı. Benim ise oğlum veya kızım olmadı. Olympos ateşinden kızım olacaktı ama Bayan Su ona bile izin vermedi. Ben de son çare olarak Kont’u oğlum olarak kabul ettim. Benim ruhumun bir parçası olmasa da. Şimdi. Bayan Toprak ile konuşmam lazım.” Dediğinde kapı açıldı. Demek bayan toprak da konuşmak istiyordu. Bayan Toprak’ı ilk kez görüyordum. Lina’nın anlattığı kadar güzel bir kadındı. Ateş de bayağı yakışıklıydı aslında ama ona fazla bakamıyordum. Gözlerimi yakıyordu belli bir süre sonra.
    ···
  19. 20.
    +2
    Tiff-“Bayan Toprak.”

    Toprak-“Kalk kızım. Diz çökmene gerek yok. Ateş. Bizden ne istiyorsun?”

    Ateş-“Hala tanıdığım Toprak. Egosu yerinde. Hala bizli konuşan. Senden yardımını istiyorum. Bayan su ile olan savaşımda beni desteklemeni istiyorum.”

    Toprak-“Biz asla savaş yanlısı olmadık Ateş. Bunu en iyi sen biliyorsun.”

    b-“Tiff. iyi misin?” Ateş arkasını döndü ve abimle göz göze geldi.

    Ateş-“Hmm. Cruchs’ın bedeni de buradaymış.”

    Toprak-“Bizimle konuşuyorsun. Çocuklarımla değil. Hemen yanımda ateşler içinde Kont da belirdi. Diz çökülü bir vaziyette bekliyordu. Abim tam atak yapacakken Lina tuttu ve

    Lina-“Burada olmaz. Burası kutsal bir bölge ve bir toplantı var. Biz karışamayız. Başından beri Bay Ateş’in Bayan Toprak ile görüşmesini amaçlamış.” Abim yumruğunu sıkıyordu.

    Toprak-“Bize ihanet eden oğlumu da getirmişsin. Hedefin ne? Neden oğluma böyle bir şey yaptın?”

    Ateş-“Bunu yapan ben değilim Bayan Toprak. Bunu yapan sizin eski oğlunuz Kont’du. Ben sadece sizinle konuşmak için geldim. Dediğimi bir düşünün. ileride sizi de bir tehdit olarak görürse sizi de yok etmeye çalışacaktır. Atlantis’i en iyi siz biliyorsunuz. Nasıl kendi şehri yaptığını. Eskiden suyun üstünde şu anki teknolojiden bile gelişmiş olduğunu. insanlar git gide Atlantis’in teknolojisine yaklaşıyor. Bayan Su bunu da bir tehdit olarak görüp size savaş açacaktır. Bu olmadan önce benimle ittifak olmanızı istiyorum.”

    Toprak-“Eğer bize biri savaş açarsa cevabımızı kendimiz verebiliriz. O zamana kadar reddediyoruz. “

    Ateş-“Nasıl isterseniz Bayan Toprak. Bu arada Kont’un yaptıklarından ve yapacaklarından beni mesul tutmayınız. Siz çocuklarınızın iradesini sabit tutuyorsunuz lakin benim çocuğum olmadığı için iradesi umurumda değil. Umarım bir sonraki görüşmemiz savaş alanında olmaz.” Dedi ve küçük bir patlamayla kayboldu. Kont’un da bu duyduğu ağırına gitmiş olacak ki yumruğunu sıkıyordu.

    Toprak-“Hemen kutsal toprağımızı terk et yalanlara inanmış oğlum. Seni bir daha burada görmek istemiyoruz.”

    Kont-“Cruchs’ı affettiniz. Beni neden affetmediniz o zaman?” sesi ağlamaklı geliyordu.

    Toprak-“Sana da af yolunu sunduk. Ama sen iradenin kısıtlanması fikrine karşı çıktın. Biz senin iradeni kısıtlamak değil sadece sana amaç vermiştik. Topraklarımızı korumanı istemiştik. Ama sen bizi reddettin. Bununla da yetinmeyip ateşe yemin ettin. Şimdi o bile seninle ilgilenmiyor. Hemen burayı terk et. Bir dahaki gelişinde burada düşman olarak karşılanacaksın.” Kont bana döndü ve:

    Kont-“Bir Bine. Seni bedeninin olduğu yerde bekliyor olacağım.” Dedi ve yanarak kayboldu.

    Bir Bine

    Birden elimdeki sarmaşık çiçek açtı. Çiçek beyaz renkliydi. Bu ne anlama geliyor? Neden beyaz renkli açtı? Sorar gözlerle Toprak’a baktım. Ama oralı bile olmadı.

    Toprak-“Artık ayrılabilirsiniz.” Dedi ve kayboldu. Bu kadar gerginliğin ortadan kalkması iyi olmuştu. Rahatlamış hissettim. Tiff ağlamaya başladı. Hemen yanına koştum ve ona sarıldım.

    b-“iyi olacaksın. Merak etme. Her şeyi düzelteceğim. Söz veriyorum.” Dedim. O da bana sarıldı. O an Lina da ağlamaya başladı. Gözyaşlarını görünce korktum. Gözleri kıpkırmızıydı. Gözyaşları da öyle.

    b-“Lina. Sen de ağlama.” Diye yanına gittim. Onu da teselli edecekken beni itti. Gözyaşı çiçeğe damladı. Çiçek gözyaşını yuttu ve bütün çiçek kıpkırmızı oldu. Şimdi anlıyorum. Lina bana baktı. Gözlerimin içine. Anlamıştı. Lanet olsun ki anlamıştı.

    Lina-“Sen kimsin? Cruchs nerede?” Gözlerimi yere eğdim. Yüzüne bakacam yüzüm yoktu. Bunu saklamamam gerekirdi. Ne aptaldım ama. Bir anlığına gerçekten de bir anlığına Lina’yı sevmeye başlamıştım. Aşk olarak. Tiff’i de kardeşim olarak görmüştüm. Gerçekten. Bu sefer kaybettim.

    b-“Benim ismim Bir Bine. Hatırlıyor musun sana insan gibi hissettiğimi söylemiştim. O zamanlar gerçekten hafızamı kaybetmiştim. Şimdi her şeyi daha iyi anlıyorum. Nasıl olduysa Cruk ile bedenlerimiz değişti. Ve bedenimi geri almamın anahtarı ise Kont’ta. Bu…” Lina çok sinirli bir şekilde söylemişti bunu:

    Lina-“NEDEN BiZE SÖYLEMEDiN? NEDEN BiZDEN SAKLADIN? Bütün insanlar aynısınız. Yalancı, adi… Ölümsüz olmak istedin sen de diğer insanlar gibi değil mi? Kont ile anlaşma yaptın ve Cruchs’ın bedenine geçtin. Cruchs’yi de ölüme terk ettin. DEĞiL Mi?”

    b-“Ha hayır. Yemin ederim öyle değil. Ben…”

    Lina-“Daha fazla söylediklerini duymak istemiyorum. Buradan defol git. Bir daha gelme. Seni izliyor olacağım. Cruchs’ı bulunca da senin yanına geleceğim. Ve bedenini geri alacağım. ŞiMDi DEFOL.” Dedi ve ben sadece gözlerine baktım. Kıpkırmızıydı. O bunu hak etmiyordu. Lina uçtu ve gitti. Tiff’e baktım. Hala bana sarılıyordu.

    b-“Tiff. Bırak beni. Bırak gideyim. Bütün bunları hak ettim ben. Sizden bunca zamandır saklamamalıydım.” Kısık bir sesle “gitme” dediğini duydum. Ne yapmam gerektiğini anlıyorum artık. Bu başından beridir benim işim değildi. Bedenimi bulunca ne yapacağım? Kont’u nasıl yeneceğim? Bunlar benimle alakalı değil. Bir fısıltı duydum. Toprak konuşuyordu.

    Toprak-“Neden bizim söylediğimizi söylemedin? Söyleseydin bu duruma düşmeyecektin.”

    b-“Söyleyemedim. Sana nefretle bakan evlatların olsun istemedim. Kont ile aynı hataya düşsünler istemedim. Eğer biri bana bunu yapsaydı muhtemelen yolumdan sapardım. Kendimi boşlukta hissederdim. Sizin bana güvenmediğinizi düşünürdüm. Bu son konuşmamız olabilir Toprak hanım. Elveda.” Dedim ve sağ kulağımı kopardım. Daha sonra:

    Toprak-“Demek bu yolu seçiyorsun. Unutma. Her zaman yanındayım. Topraktan gücünü al.” ilk kez egosunu bir yana bırakıp konuşmuştu. Daha sonra diğer kulağımı da kopardım. Artık duyamam diye düşünürken sadece normal insanların duyacağı kadar duyuyordum. Kan bile akmamıştı koparmama rağmen. Kulağım geri uzadı lakin Tiff’in kulağı kadar. Tiff’in bana sarılan ellerini açtım ve kulaklarımı ona verdim.

    EDiT: LAYN BEN BiR PARTI EKgib YAZMIŞIM. KiMSE DE DEMEMiŞ EKgib YAZDIN DiYE HAHAHA. NEYSE BURAYA EKLEDiM BAKALIM. ŞiMDi HiKAYE DAHA ANLAŞILIR OLDU. TARiH:21.02.2019
    Tümünü Göster
    ···