-
126.
+13 -1-iceri gel..\ en hulyali ve gizemli havasini takinmis olan serfin, odasinda usulca oturuyordu. elvin iceri girdi. -kapiyi cek..\ elvin soylenenleri tek tek yapiyor, kapiyi da cektikten sonra iceriTümünü Göster
gecip oturdu. serfin, arkadasina elindeki bir bardak soguk serbeti uzatti: -simdi sunu bitir. -neden? bu nedir? diye sordu elvin. -soru sorma, kotu bisey degil. bir cesit buyu ama zararsiz. ailende ona
karsi yazilmis bir dua, tilsim varsa ona zarar vermemesi icin bunu icmen gerekiyor. elvin kocaman gozlerini arkadasinin gozlerine dikmis, korku ve dehset icinde bardagi aldi. tam dudaklarina goturmek
uzereyken birden geri cekti.. -ben emin degilim ya. korkuyorum.. -bisey olmayacak, dedi serfin. guven bana. hem onunla tanismak isteyen sen degil miydin?? elvin caresizce bardagi yudumladi, ve yavas
yavas bitirdi.. -tamam mi? dedi. serfin gulumseyerek -evet, diye fisildadi. -yaklas... odanin icerisinde buyukce bir legen vardi. legenin ici su doluydu, suyun icinde ise buyukce bir hamamtasi.
hamamtasinin icinde de su vardi. -hadi, seyret, dedi serfin. iki arkadas legeni film seyreder gibi seyretmeye basladilar. legenin icinde ne gorduklerine dair hicbir fikrim yoktu, ancak elvinin sordugu
soruyla birden irkildim: -kim bu kiz?? serfin: yukari koyden biri.. ismi ayse. -ne kadar cok koyunu var.. elvin saskinlikla tasin icini seyrederken, bir diger yandan odanin icinde tuhaf bir hareketlilik
vardi sanki. ilginc bir sekilde bazi mumlarin golgesi varken, bazilarinin golgeye dair hicbirseyi yoktu. bazi nesnelerin golgeleri asiri derecede orantisizdi. ancak ve ancak cok dikkat edilince
farkedilebilen ayrintilardi. -hazir misin artik? dedi serfin. seni gormek istiyor. elvinin elleri yerinde durmuyordu. paniklemis gibi bir hali vardi. -sonra yapsak olmaz mi? -olmaz! eger yuzyuze korkarim
diyorsan aynadan bak, dedi serfin. elindeki ucgen seklindeki iri ayna parcasini kapiya dogru tuttu. elvin aynaya buyuk bir korkuyla, zar zor bakiyordu. kapiya arkasini donmus olarak, aynanin yansimasi
araciligiyla, arkasinda bulunan kapiya bakiyordu. ilginctir, ne kapida, ne de elvinin arkasinda en ufak bir kipirdama olmadigi halde, elvin, avuclarini gibmaktan kanatmaya baslamisti bile. tam o sirada
bir kapi gicirtisi duyuldu. resmen kapi acilma sesiydi bu, hemen kapiya baktim ama kapida en ufak bir degigiblik yoktu, ben hicbirsey goremezken, elvin cigliklar atmaya basladi. saci basi alevlerle
tutusturulsa, ancak boylesine bir korkuyla, boylesine bir aciyla bagirabilirdi bir insan.. -
127.
+13 -1
-
128.
+14- "geregi dusunuldu... "Tümünü Göster
mahkemedeki herkes ayaga kalkmisti. nihayet kader ani gelip catmis, yaslisindan gencine salondaki herkes buyuk bir heyecan
ile cikacak karari beklemeye koyulmus, beklerken nefesler tutulmustu. -"sanik rifat ergin'in, soygunculuk, haneye tecavuz,
cinayete tam tesebbus... "oha, dedim bir an. bunlarla mi yargilaniyordum yani? cinayete tam tesebbus nasil biseydir abi?
yuh dedim bir an, lan bazen dusunuyorum da, keske hakikaten girtlaklasaydim amk karisini, bu kadar izdirabi bosuna cekmemis
olurdum hic degilse.." - "bulunmadigi goz onunde bulundurularak... " ne diyorsun hakim baba, bi gib de anlamiyorum ki
dediginden. sucsuz olduguna inaniyorum saliverin demek bu kadar zor mu? ya da vurun kirbaci muallakye atin zindana demek bu
kadar mi uzatilir? amk birgun ilerde ne okursam okuyayim, ne olursam olayim, kesinlikle hakim olmayacagima kesin surette
karar vermistim. "... tutuksuz olarak yargilamaya devam edilmesine karar verildi" bir anda salonda bir sevinc tufani
koptu. bagira cagira sevinen akrabalar, onlara bakip da "iyi bir sey oluyor heralde amk" diye dusunup de hoplayan
ziplayan cocuklar, birbirine ayakta sarilirken sallanan neneler.. salonda yerinden bir an olsun kipirdamayan, en ufak bir
sevinc belirtisi bile gostermeyen tek kisi, hala yerinde oturmakta olan burakti. gozlerini bir an olsun uzerimden
ayirmiyordu. yavas yavas mahkemeyi terkediyorduk artik, herkes epey bir havaya girmisti. -"aksama evde gorusuruz artik"
dedi kuzen siritarak. babam ise annemden bu aksam icin en sevdigim yemekleri yapmasini istiyordu. beni de aksam icin
tatli bir heyecan kaplamamisti desem yalan olur. en azindan bitkin de olsam, yorgunluktan gebermis de olsam, mutluydum
artik. bu mutluluk duygusunu oyle uzun zamandir tatmiyordum ki, fazla gelmisti resmen, yuk gibi, fazlalik gibi tepeme
binmisti; hani yillarca zindanda yatan bir adam yumusacik yastiklarda yatamazmis ya birden, onun gibi. rahat batti sanki.
hersey gercek olamayacak kadar mukemmeldi. yildiray abiye dondum askerler ellerimdeki kelepceleri cikarirken: -abi,
dedim. simdi dogruca koye gidebilecek miyim? -tabiki, dedi. hele once su hastaneden kaydini aldiralim, esyalarini da
toplarsin hem. sonra aksam uzeri gibi yola cikariz. zaten birsey kalmadi aksama da. ... cocuklar gibi heyecanliydim. bir
an once hastaneye, oradan da koye gitmek icin sabirsizlaniyordum. hazir hastaneye gidiyorken, belki burak da bizimle
gelmek ister diye sagima soluma bakindim, ama burak ortalarda yoktu.. evli evine, koylu koyune dagilirken, biz de
arabamiza atladik, basimin belasi, timarhane bozmasi hastaneye dogru yola koyulduk.. -
129.
+13 -1hastaneye annem, babam, yildiray abi ve ben dordumuz gelmistik. babam: -oglum sen git esyalarini topla, biz de kaydiniTümünü Göster
aldiralim, dedi. annem de doktorumla gorusmek istedigini soyledi. -tamam, dedim. musayit vakti varsa gorustururum sizi. ...
odamin bulundugu kata ciktim. odamin kapisi kapaliydi, yavasca kapi kolunu cevirerek actim. icerde hic de beklemedigim
biriyle karsilasmistim: ercan. zamaninda bana cok iyi davranan bu genc asker, carsaflarindan yastigina herseyi
degistirilmis yatagimin basucundaki sandalyede oturuyor ve agliyordu. elinde simgibi birsey tutuyor, ve tuttugu sey her
neyse, ona simgibi sarilmis vaziyette agliyordu. -ercan??? dedim saskinlik icerisinde. ne isin var senin burada? ercan
aglamaktan kipkirmizi olmus sirke satan bir suratla bana bakti: -yok birseyim.. ... yavasca yerinden dogruldu, sanki butun
ailesi birden ayni gun olmus gibi kederli bir hali vardi. -benim icin mi geldin buraya? dedim merak icerisinde. ofkeli bir
sekilde bana bakti. -carsi izni.. dedi. bu kadar guleryuzlu ve iyi kalpli birinin boylesine degigib davranmasina epey
sasirmistim dogrusu. birden elinde tuttugu seyi ucundan goruverdim ve o anda saskinligim ikiye katlandi. kollarinda
simgibi tutup sarildigi sey, sedefin bana hediye ettigi "ozgurluk" ismindeki kitapti. kitabimi tuttugunu gordumu farkeder
farketmez kitabi komidinin ustune seri bir hareketle birakti ve bir o kadar seri sekilde oturdugu yerden kalkti.
gozyaslari hic dinmiyor, elleriyle surekli yasaran gozlerini siliyordu. -bir sorun mu var kardes??? dedim garip garip
bakarak. -yok, dedi. kusura bakma, kusuruma bakma.. \ bunlari soyledikten sonra bir ok gibi firlayarak odayi terketti..
allahallah, dedim. lan bu herif ne ariyor burda amk? diye dusunmeden edemedmi birden ilgimi cekiverdi bu kitap. hic acip
dogru duzgun okumamistim. yavasca kapagini kaldirdim, kitabin kapaginin altinda "seni okyanuslar kadar seven askin sedef"
yaziyordu. kitaba detayli bir sekilde goz atmaya basladim: bir delinin anilari anlatiliyordu kitapta. ya da onun gibi
birsey. assagi yukari yarisina yakini cikan yanginda yanmis olan bu garip kitabin butun sayfalarini hizli hizli cevirip
daha ayrintili goz atmaya basladim. sonlara dogru bir sayfada kalakaldim, cunku sayfa arasinda bir not vardi: sedef
tarafindan yazildigini dusundugum bu notta, tam olarak soyle yaziyordu ". "ancak okudukca anlar, okudukca farkeder insan.
"oku!" emirlerin ilki degil midir? oyleyse okumadan bilemez, anlayamaz insan. okumadan rahata eremez insan." altinda da
arap harfleri oldugunu dusundugum muhtelif harflerle yazilmis yazilar vardi. ilk once, nasil okuyacam ben bunlari amk
diye icimden gecirsem de, sonrada her satirin altinda parantez icinde turkce okunuslarinin yazili oldugunu farkettim.
isin en uzucu tarafi ise, bu duanin yarisindan cogunun yanip kule donmus olmasiydi. -herneyse, dedim. kitabi ve diger
esyalarimi cantama tiktiktan sonra assagi kata, hilal hanimi bulmak icin yola ciktim. -
130.
+14tam o sirada cep telefonum titredi. cikardim, "bir mesaj alindi" yazisi ilisti gozlerime. bir yandan mesaji acarken, diger yandan doktorla konusmaya devam ediyordum. -madem hic bir sorun yok, oyleyseTümünü Göster
musaednizle ne zaman taburcu oluyorum? ogrenebilir miyim acaba?? \\ -normal sartlar altinda taburcu olman gerekiyordu, fakat malesef bir aksilik oldu rifatcim.. dedi dr hilal. cerceveli gozlugunun
arkasinda gozleri devasa haline burunmustu. bir diger yandan mesajin "burak" tarafindan gonderildigini gordum. mesajda: "rifat, simdi dediklerimi harfi harfine yerine getir. once telefonunu sessize
al... " -ne demek oluyor bu simdi? diye sordum. -mesele nedir?? doktor cevapladi: -mesele yok.. sorun yok.. sadece... hastane kurul uyelerinin pek coguna ulassak da, bir kismina malesef ulasamadik. e
her birinin bashekim bey gibi vekilleri de yok. dolayisiyla onlarin da imzalarini topladigimiz zaman seni taburcu edecegiz.. dedi imali imali bana bakarak. bakislarinda "gibiyosa simdi kagitta imzalar
vardi ben gordum de!" ifadesi yatiyordu. kagida bakmadigim konusunda yalan soylemistim ve simdi bu yalanin curmunu cekiyordum. yine de olayin uzerine gitmeye devam ettim: -kagidi neden yirttiniz peki?
\\ hemen mesajin devamini caktirmadan okudum: "sonra telefonunun kayit cihazini calistir, sonra da caktirmadan kimsenin goremeyecegi bir yere sakla. dusurmus susu verebilecegin bir yer olsun.
dediklerimi yap, bana guven." -kagidi yirttim, dedi dr hilal, cunku eski esimin bana yolladigi ozel bir mektup.. onemsiz birsey yani, en azindan benim icin hicbir degeri yok. kendisi yeniden barismak
istiyor, bu yuzden de lise ogrencileri gibi kokulu mektuplarla ozlem, hasret mesajlari yollayip duruyor. ozel birsey yani ama dedigim gibi benim icin bir anlam ifade etmiyor!!! iste bu yuzden
yirttim... seninle ilgili birsey degildi, buna sahit olmak zorunda kaldigin izin uzgunum... \\ vay amk, dedim kendi kendime. ulan kari ayak ustu kuyruklu yalan atiyordu resmen. bu kadar yalani bu kadar
seri sekilde sedef bile soyleyemez diye dusunmeden edemedim. kadin kismindan bir kere daha korkulmasi gerektigini hatirladim. doktor: -sen odana cik, istirahatine bak. bu son gorusmemizdi, bundan sonra
yalnizca imzalar toplanacak, imza isleri bitince ben sana haber gonderecegim. fakat, birsey daha var. hastane giris-cikis islemleri ile ilgili anneni veya babani cagirirsan, onlarla da gorusmus oluruz,
hem islemlerini hallederler. tamam??? \\ cevap vermeden, basimi olumlu anlamda salladim. hizli hareketlerle telefonu sessize alip apar topar kayit cihazini baslattim. butun bunlari bir saniye
icerisinde yaparken, sag elimi goren, fakat masanin dibinde oldugu icin sol elimi goremeyen doktora farkettirmeden, sag elimdeki telefonu hemen sol elime gecirdim. koltuktan kalkarken oncelikle besmele
cekip hafifce egilen her insan gibi once biraz egildim; hemen ardindan caktirmadan sol elimde tutmakta oldugum telefonu, masanin altindaki cop kutusunun arka tarafina hizli hareketlerle yerlestirdim. ve
en sonunda karsilikli sahte gulumsemelerle odayi terk ettim. odama dogru giderken tam merdivenleri cikmaya baslayacaktim ki, birden, erkekler tuvaletinden bir "pist!" sesi duydum. -
131.
+13 -1-hani lan! diye bagirdim hiddetle. -hani baban hastanede oluyordu? babana dair hicbirsey bulamamislar iste! dalga mi geciyorsun lan sen benimle! \ ikimizde ayaga kalkmistik ve ellerim buraginTümünü Göster
yakasindaydi. burak ise ellerimi yakasindan ayirmaya calisarak kollarimi tutuyordu. -manyaklasma!!! diye bagirdi. -duymadin mi konusulanlari! sakladiklari sey babam iste! senin manyak doktorun da
babama yapilan istismarin agir taslarindan biri! simdi anladin mi neden bu kadar cirpindigmi! \\ -ulan, dedim. ne yapsin bunlar senin babani??? neden saklasinlar? -anlatmama izin ver anlatayim!!!
-pekala.. dedim. anlat bakalim. seni dinliyorum.. \\ burak bir iki saniye yere baktiktan sonra, anlatmaya basladi: -babami bu hastanede sakliyorlar, cunku babamin vucudu bunlarin uyguladiklari bir
cesit alternatif tip tedavisine cevap verdi! ozon mudur nedir, oyle bisey. -eee? ulan ne guzel iste??? dedim hayretler icinde. -bunun gercekten guzel oldugunu mu dusunuyorsun? dedi burak titreyerek.
sinirden veya uzuntuden titriyordu artik. -bana bunun kotu olan kismini soyler misin guzel kardesim?? dedim beklenti icinde. burak konusmasina devam etti: -kotu, cunku bunu bu sekilde, oldugu gibi
disari lanse ederlerse bu doktorlarin da ipini keserler. cunku dunyanin piyasalarini elinde tutan en buyuk sektor, ilac firmalaridir. insanlar ozon denilen bu alternatif yontemin bu kadar ise
yaradigini kesfettikleri anda ilac firmalari para kaybetmeye baslayacak. bu yuzden tip dunyasi su an icin ozon terapi ve diger alternatif tip tekniklerinin onunu kesmeye calisiyor. bu doktorlar, ilk
basta zaten babamin kurtulamayacagini bildikleri icin, babami karanlik bir odada olume terketmisler. yalnizca bu hastaneye staj olarak geldigini sandigim genc bir doktor, nasil olsa olecek diye deneme
amaciyla babama bir sure kemoterapiye ek olarak ozon terapi uygulamis ve kemoterapi sirasinda dokulen saclarin, tuylerin ozon terapi ile yeniden ciktigini gormus ve hayrete dusmus. birkac ay daha
tedavilere devam ettikten sonra kanserin ilerlemesinin durdugunu gozlemlemis ve bir mucizeyi gerceklestirmis. \\ sinirim fevkalade yatismis, ilgi ile buragin anlattiklarini dinliyordum. -eee? dedim.
sonra?? burak bir sigara yaktiktan sonra olayin devamini anlatti: -sonra ilac firmalari tarafindan tehdit edilmisler. hep iki arada bir derede kalmislar. bir yandan babamin iyilestigini duyurmak
istiyorlar, fakat duyuramiyorlar. cunku nasil iyilestigi hakkinda bir rapor hazirlamalari gerek. normal sartlar altinda kemoterapiyle vs tedavi ve hayata tutunmasi sayesinde savasti ve kanseri yendi
gibi klagib bir hikaye uydurulabilirdi fakat babamin rahatsizliginin ismi habis melanom idi. yani en olumcul, tedavisi gunumuz sartlarinda pek mumkun olmayan, en kotu deri kanseri tipi. dolayisiyla
babamin iyilesmesi demek, gazetelere hatta belki televizyonlara haber olmasi demekti.. ve en nihayetinde takdir edersin ki, boyle bir durumda herkesin soracagi ilk soru "nasil?" sorusu olurdu. kendi
kendine yendi diyemezlerdi, cunku gibindirik bir devlet hastanesinin imkanlarinda bu kadar zorlu ve olumcul bir hastaligin sanki nezle veya gripmis gibi kolayca atlatilmasina hic kimse inanmazdi. ozon
terapi diyip dogruyu da soyleyemediler, cunku bu sefer de herkes ozona yonelecek, ilaclar piyasadaki eski onemini kaybedecek, ve ilac firmalari da bu hastanedeki butun doktorlarin kariyerlerini bitirip
koklerini kaziyana kadar kanli ellerini uzerlerinden cekmeyecekti. iste bundan dolayi, babami ha iyilesti, ha iyilesecek yalanlariyla tedaviye devam ediyoruz bahaneleriyle sakladilar durdular. oysa
babam iyilesmisti..\\ -nasil yani? dedim saskinlikla. -neden boyle birsey yapiyorlar peki? -cunku, dedi burak. kariyerleri, kazanacaklari paralar, toplum icindeki prestijleri bir insanin yasamindan
daha degerli.. bunu yapiyorlar cunku ilac firmalarinin cikarlarina ters dusmeyen, tedavi olurken bir yandan da kimyasal ilac almayi gerektiren bir tedavi metodu gelistirmeye calisiyorlar. bu yuzden
babamin uzerinde 3 yildir turlu turlu seyler deniyorlar. malesef maddi gucumuz olmadigi icin sesimizi kimseye duyuramiyoruz. \ -peki, dedim; madem hersey anlattigin gibi, oyleyse doktor hilal neden
senin babandan bahsettigimi diger doktora bir deli sacmasi olarak sundu??? madem bundan haberdar ve bunu saklamaya calisiyor, oyleyse bundan diger doktora hic bahsetmemesi, benim hayal arkadasimin
uydurmasiymis gibi lanse etmesinden daha yerinde olmaz miydi??? yani durup dururken essegin aklina karpuz kabugu dusurmus olmuyor mu sence de? -
132.
+13 -1bir ust kata dogru kosarak cikmaya basladim. ucuncu katta pansuman odalari oldugunu biliyordum. saga solda gezinen bir iki nobetci hastabakici-hemsire disinda ortalarda pek kimseler yoktu. kimselereTümünü Göster
gozukmemeye calisarak kapisi aralik olan ilk odaya daldim, evet, burasi bir pansuman odasiydi. guzel yuzlu bir nobetci hemsire, elindeki siringayla ilac cekiyordu. -pardon bakar misiniz? nobetci
hemsireyi ariyorum, dedim. -buyrun benim nasil yardimci olabilirim? -sizi acilden cagiriyorlar! hemen gelsin dediler acil bi durum varmis, eleman sayisi cok yetersiz mi ne oyle birsey dediler... \\ hemsire kiz elindeki
siringayi masanin uzerine attigi gibi kapidan firlayip kosmaya basladi. acile gidip bi tak olmadigni gorup geri donmesi icin minimum 5 dakikam vardi simdi. hemen cekmeceleri karistirmaya basladim. neyse
ki aradigim sey olan sargi bezlerini ilk denememde bulmustum. sadece gozlerim acik kalacak sekilde, kafami sarip sarmalamaya basladim. sargi bezlerinin dusmemesi icin, minik demir tokalarla birbirine
tutturduktan sonra, ve kollarimdan birini de hizlica sarip boynuma astiktan sonra odayi terkettim. hizli adimlarla tekrar yeniden assagi kata indim. yatalak hastalarin oldugu bu katta, rastgele odalara
bakmaya, iceride kimler var kimler yok hizlica goz atmaya basladim. butun odalar karanlikti, ve genellikle yatalak hastalar, ve hastalarin basinda bekleyen ve de uyumakta olan yakinlari vardi.. 97 numarali oda,
planimi gerceklestirmek icin en musayit olan odaydi. iceride uyuyan yalnizca bir tek hasta vardi ve basinda bekleyen kimse de yoktu. bu odalarin ortak ozelligi, icerisinde misafir ettikleri hastalarin
yatalak olmalari hasebiyle, mevcudiyetlerinde tekerlekli sandalye de bulunduruyor olmalariydi ve bir tek benim odamda yoktu ecdadini gibtigim tekerlekli sandalyesi. ses cikarmadan, yavasca iceri
suzuldum, tekerlekli sandalyeyi kaptigim gibi koridora cikardim. hemen oturdum ve bu sekilde surmeye devam ettim. teknoloji o kadar gelismis ki, eskiden ellerle tekerlekleri iterek surulebilen bu
aletlerin simdi playstation kumandalari gibi joystickli dugmeleri vardi. artik planimin son asamalarina gelmistim. eh, tekerlekli sandalyeye mahkum bir hasta olarak merdivenden inecek halim yoktu ya!
akulu araba suren cocuklar gibi, tekerlekli sandalyeyi usul usul surerekten asansorun basina geldim. bir an durdum, eger dogruca zemin kata inersem, on kapidan cikmak icin danismadan gecmek zorunda
kalacak, ve yine, yuzum gozukmuyor olsa bile, cok dikkat cekecektim. saat gecenin 4unde her tarafi sargili tekerlekli sandalye surerek hastaneden disari cikan biri mutlaka dikkat cekecekti. aklima
alternatif olarak yine bodrum kat geldi. -eger, dedim. ilk olarak danisma kat yerine bodrum kata inersem, oradan direk kafeteryaya cikiliyor. kafeteryanin hemen yaninda ise arka cikis kapisi var.
zamaninda dort tane askeri, morgtan cikar cikmaz ilk ben gormustum ve ben de kafeteryada oturuyordum. -tamamdir, dedim kendi kendime ve asansoru cagirma tusuna bastim. -
133.
+13 -1olaylari saskinlikla, hatta kelimenin tam anlamiyla agzim acik vaziyette izliyordum. -beyefendi lutfen sakin olur musunuz, dedi cilek kiz. -sakinim ben! -oyleyse sesinizi alcaltir misiniz lutfen, saat
sabahin 4 bucugu.. -yahu hayat memat meselesi bu!!! dedi kuzen ayni yuksek ses tonuyla.. -ciddi bir sorun var, telefonunu kac kez aradim acmadi! -beyefendi, lutfen.. dedi danismadaki kiz. -lutfen sakin
olmaya calisin.. -rifatla acilen gorusmem lazim, kacinci katta? sadece oda numarasini soyleyin, ben kendim bulurum onu. -durun, oyle damdan duser gibi gorusemezsiniz herkesle. ayrica saatin kac oldugunu
yeniden hatirlatmama gerek yok herhalde? hastamiz, muhtemelen uyuyordur suanda.. \\ kuzen sabirsizca etrafina bakiniyor, delirmiscesine parmaklarinin uclarini, beklemekten gibilan insanlar
misali masaya vuruyordu. elleri ayaklari bir an olsun rahat durmuyordu. -mesele nedir? diye sordu cilli kiz. -belki ben yardimci olabilirim size.. \ kuzen, bir an genc kizin yakasina bakti, ve
konusmasina devam etti: -bakin mehtap hanim.. \ vay amk, dedim. lan ben haftalardir kizin adini bilmedigim icin cilekli recelli sifatlar takiyorum, bizim kuzen bir bakista cozdu olayi. -... bu
gercekten acil bir durum. bu kadar acil olmasa bu saatte buraya gelmezdim. hemen, simdi kuzenimi buradan alip goturmem lazim, dedi kuzen. \\ beni de buyuk bir merak sarmisti. bu kadar onemli olan
neydi? seytan diyor cikar sargiyi, bezi, konus kuzenle. -odasina cikmaliyim, gerekirse uyandirmaliyim. bazi seyler uykudan daha onemlidir! \\ mehtap: -ne olursa olsun, kendisini suanda gormenizin
hicbir yolu yok. sizin yerinizde olsaydim, her ne kadar gece vakti de olsa, birkac kez daha telefonla aramayi denerdim. bakarsiniz belki acar..\ kuzen cebinden cep telefonunu cikardi, aceleyle numarami
secmeye basladi/. "ahanda, dedim simdi sictik iste." kuzen kararliydi, icimden "arama lan, kuzen! arama lan.. arama!!" diye geciriyordum. onun aramasi ve benim orada o vaziyette ortaya cikmam, bastan
assagi, tepeden tirnaga herseyin mahvolacagi anlamina geliyordu. kuzen nihayet numarami secti, arama butonuna basti ve telefonu kulagina goturdu. -
134.
+11 -2olm bi ses verin amk kendi kendime hikaye anlatmak istemiorm
-
135.
+7 -6amk neyse kaciyorum ben dinleyen yok. yarin devam ederim
-
136.
+12 -1-hazir misiniz? dedim. -ne icin? dedi mursel. -iceri girmek icin, dedim. -alti ustu elvin nenenin bi elini opucez ne var
bunda gerilecek bu kadar, dedi. amk dedim relax gorunmliyim. sonucta onlara anlatmadim buraya niye geldigimizi. ote yandan
en iyi dostlarimi onlara sormadan etmeden, bile bile buyuk bir tehlikenin ortasina atiyordum belki de? buna gercekten
hakkim var miydi? ama artik bunlari dusunmek icin cok gecti. eve dogru yaklastim, elimi kaldirdim, icime derin bir nefes
cektikten sonra caldim kapiyi. ses gelmedi. yeniden caldm, ses yok. -iceri girelim beyler, kadincagiz uyuyor heralde, dedim.
kapiyi usulca acip iceri girdik. -elvin teyze?? elvin teyze!! kadin ortalikta yoktu. ne ses ne seda. her ev gibi bu ev de
iki odaliydi. sedat: belki de ikinci odadadir, yavasca bakalim, dedi. ikisi diger odaya yavasca girdiler, kadinin icerde
olup olmamasindan daha cok beni ilgilendiren sey ruyamin icine sican meshur portreydi. ama malesef ortalikta portreye veya
cerceveye benzer en ufak birsye yoktu, portrenin asili oldugu duvarda onun yerine uzun ve
tepeden tirnaga gumus islemeli bir ayna vardi. bir an aynaya bakakaldim. iki kucuk genc kizin yuzleri geldi gozumun onune.
kimbilir daha once kac kere bu aynada kendilerini seyretmislerdi? nedendir bilmiyorum ama bu aynadan ev cok daha net
gorunuyordu. sanki butun evin goruntusunu icine hapsetmisti. insanin baktikca bakasi geliyordu. bunca yil eski bir koy
evinde beklemis bir aynaya gore o kadar temiz ve berrakti ki.. aynaya bakmaya basladigim andan itibaren neredeyse tum
detaylari incelemistim. tek birsey haric.. bu mukemmel goruntuyu bozan birsey vardi. kendi gozlerim.. gozlerime bir muddet
baktim ve gayri ihtiyari bagirmaya basladim: gozlerim sasiydi.. butun gucumle bagirarak kendimi diger odaya attim. sedat ve
mursel karsilikli olarak kanepelere oturmus beni seyrediyorlardi. tam o sirada evin kapisi kirildi, diger odada oldugu
icin bunu goremiyorduk ama kapi kirilma sesinin hemen ardindan bir gurultu ve evin icine birilerinin dolusmaya
baslamasiyla ilgili sesler gelmeye basladi. -
137.
+12 -1gozlerimi actigimda gunes dogmustu. terden sirilgiblamdim. yattigim yerde titriyor ve inim inim inliyordum. -doktor yok mu doktor!/ surekli bir doktor yok mu cagrisi duyuyordum ama ne konusacak ne de
kimildayacak halim kalmisti. yan kodeslerdeki arkadaslarim inlemelerimi duymus bana yardim etmeye calisiyorlardi, beni goremedikleri icin ve ses de vermedigim icin endiselenmis olmaliydilar. hemen elimi
gogsumdeki butun gece farelerin yirtarak kanattiklari yaralara goturdum ama ortada yara falan yoktu. kapi acildi, iceri erlerden biri girdi. - ne var lan ne bagrisiyosunuz! sedat: rifat butun gece
uykusunda sayikladi, cok kotu durumda ne olur yardim edin, dedi. "alakasi yok.." diye gecirdim icimden. tam tersi butun gece uyuyan onlar, uyanik olan bendim. asker burnunu havaya dogru kaldirdi, kaslari
catik vaziyette: -biz bu revir numaralarini cok gorduk aslanim. oturun oturdugunuz yerde! cok terliydim ve ustumu degismem gerekiyordu. aslinda hasta olmak veya olmek umrumda degildi de, sadece bu garip
olaylarin ve ruyalarin neden benim basima geldigini ogrenmek istiyordum. su anda istanbuldaki evimde sicacik yatagimda sehirdeki sevgilim yelizle beraber birbirimizi isitiyor olabilirdik ama ben bu
amina kodugumun kodesinde zaature olmanin esigiindeydim. neden? dedim amk. bu kadar sey ayni anda tesadufen ters gidemezdi. ters gitmeye baslayan seylerin bir cikis noktasi olmak zorundaydi, eger ben bu
noktayi bulup uzerini karalayamazsam bu nokta benim hayatima konulmus son nokta olacakti, bundan emindim. -
138.
+11 -2ne kadar gariptir ki, gozlerimi actigimda yatagimda degil, ayakta, ayetel-kursu okurken, dolanir vaziyette buldum kendimi. hasan dede kollarimdan tutmus, defalarca sarstigi halde uyanmamisim. birden
aglama hissi geldi, butun canimla, kanimla, yurekten, cigerden sarilmak istedim bu islam alimi gibi adama. bir dede gibi, baba gibi ilgileniyordu benimle sagolsun. otur hele, otur dedi. bir bardak su
icirdiler. kogusta biri bana azicik homurdanmaya bile kalksa, hasan dede sahin edasiyla bakip, herkesi sadece kizgin bakislariyla pusturuyordu. yine kollarimdan tuttu, ama bu sefer sarsmak icin degil,
sefkatle, destek olarak. -oglum, dedi. hayat kolay degil. gencsin, delikanlisin. sorunlarin elbet vardir. ama bu cok farkli birsey. sana yardim etmek istiyorum cunku daha once ayni seyleri gordum,
bildim. cok insan gordum boyle uyanan. kimini iyi ettiler, kimi ise bir daha hic uyanmadi! hep oyle dolasti divane divane.. -ne divanesi dede?, dedim. - ne yaptim ki divanelik? // hasan dede eliyle
kogusun mutfagini gosterdi: butun cam, cerceve, tabak canak ne varsa yerdeydi. gozlerime inanamiyordum. -eger basinda ben olmasam bunlar yasatmazdi seni burada. benim tek arzum senin iyi olman evladim.
sen bakma bunlara, sadece anlat bana, neyin var?.. ben mirin kirin edinde kollarimi daha da gibarak gozlerini gozlerime odakladi. gariptir, dedenin masmavi gozleri oldugunu ilk defa o an farketmistim. -
tam olarak... ne gordun!? o andan itibaren hasan dedeye yasadigim herseyi basindan sonuna kadar anlattim. hasan dede telaslanmisti. volta atmaya basladi. kogustaki kimse aligib degildi onun bu
durumuna, her zaman herkese yardim etmis, kogustaki birsuru hirisiz, katili, pgibopati adam etmis, en kotu anlarda bile sogukkanli olmasini bilmis biriyken, bu kadar elinin ayagina dolasmasi anlasilir
bir durum degildi orada bulunanlar icin. elbette ben bunlarin herbirinden bihaber oldugumdan garipsememistim olanlari. -simdi, dedi. sana hergun belli dualar verecegim, onlari okuyacaksin. okumadan
yatmayacaksin. sozumden cikmayacaksin. daha once yasadiklarini da unutacaksin, tamam mi pasam? -tamam, dedim. sen nasil diyorsan oyle olsun dedem. -
139.
+12 -1manyak gibi mezari tirmanmaya basladim. dustukce yeniden tirmaliyordum. allahim, bu nasil bir kabus dedim. dorduncu denememde de basarisiz olmutum. yeniden geriledim, topa vurmadan once bir iki adim
geriledikten sonra kosarak vurus hizina ivme kazandiran futbolcu gibi, gerilmis, firlamaya hazir bir ok misali kostum, bu sefer mezarin cikisina ulasmayi basarmistim. ellerimden biriyle topragi oyle bir
avuclamistim ki, tirnaklarimin ici tamamen toprak ve borti bocekle dolmus, isaret parmagimin tirnagi ise kirilmis ve muhtemelen kanamaya baslamisti. sol gozum beni uyariyordu, cunku sol tarafimdaki
hareketlilik hic de hayra alamen gorunmuyordu. riza balyozunu kapmis geliyordu. butun gucuyle balyozu havaya kaldirdi, eger bir saniye icerisinde birseyler yapmazsam balyoz parmaklarmi kirmak bir yana,
un ufak edecekti. var gucumle kirilmis ve keskinlesmis tirnagimi rizanin bacagina sapladim. saplar sapmalaz da butun gucumle batirip assagi dogru yardim. buyuk bir inleme sesinin ardindan riza elindeki
balyozu hemen arkasindaki mezarin icine dusurdu. bir anda ortamdaki seslerin iyice cosmustu, bebek aglamasi seslerine havlama sesleri karisti. var gucumle tutunabildigim mezardan gorebildigim kadariyla
gozu burumus bir kopek, manyak gibi ustumuze geliyordu. bir an dikkat kesilince bu kopegin sedefle beraberken gordugum, ve hatta daha sonrasinda da caminin yaninda karsima dikilip uzun uzun bana bakan
kopek oldugunu gordum. tamamen parcalayip yok etmek icin geliyordu, hayatimda hic bu kadar kudurmuscasina kosan birsey gormedigimi dusundum ve korkuyu iliklerime kadar hissettim. tek umudum, tek umudum
rizanin benden onde olmasi ve ilk onu parcalamasiydi. tam o sirada riza, topuklariyla ellerime butun giciyle abanarak basti, paldir kuldur yuvarlanarak mezarin icine yeniden dustum. sol elimin ortadaki
uc parmagini neredeyse hic hissetmiyordum. basimi kaldirdigim anda kopek kudurmuscasina mezara daldi. ne yapacagimi bilmez halde, gayri ihtiyari, saglam elimle ve olanca hizimla bebek cesedini hayvanin
uzerine attim. kopek bebegi havada kapmis, saniyeler icinde parcalara ayirmis ve ayirmaya da devam ediyordu. geriye kalan son gucumle, kendimi mezarin diger tarafindan disari atmaya calistim. gene bir
elimle cikisi kavramis, insanustu bir eforla mezardan cikmayi basarmistim. -
140.
+12 -1cildirmis gibi kosuyordum, kopek bebegi bitirirse pesimden gelir miydi? riza arkamdan topallaya topallaya geliyordu. hayatimda hic boyle kactigimi hatirlamiyordum. bir an bunun bir ruya olmadigina iknaTümünü Göster
oldum. kosmaya devam ediyordum. koy kahvesi her zzamanki yerindeydi. gece yarisi oldguu icin kapaliydi elbet, ama benim aklim basimdan gitmisti. cildirmis halde camlari tekmeleyip yumruklamaya basladim.
"ne olur yardim edin! ne olur kimse yokmu!" dort bir yandan tuhaf bir ensturman sesi geliyordu. saz desen degil, klarnet desen degil. sesler tinili ezgilerle parcalanmiyordu, uflemeli bir caligininki
gibi tertemiz ve netti, ancak nedense bunun telli birsey olduguna emindim. sesler muzik gibi degildi, son derece cirkin ve akortsuz, duydukca insanin aklini yerinden oynatan cinsten sacmaliklardi. koy
kahvesinden sonra sirada??? cesme vardi. var gucumle kosmaya devam ettim. cesmeye vardigimda nefes nefese kalmistim. saril saril su sesleri geliyordu ancak yalagin ici bombostu. gorunurde bir damla su
yoktu. artik kosacak halim kalmamisti. su da icemedikten sonra nasil kosabilirdim??? birden kendimi umitlendirdim. cesmeden sonra sirada karsima cikacak olan bina camiden baska birsey degildi. birden
icimde yalvarmayla, yakarmayla karigib bir umut istegi belirdi, icime bir gunes dogmustu sanki. evet, camiye gidersem belki rahat ederdim. var gucumle kosmaya devam ettim. sol elimi neredeyse hic
hissetmiyordum. agzim kupkuruydu, nefes alisverislerim inanilmaz derece anormal seyrediyordu. caminin oldugu alana gelir gelmez bunun tekrar bir ruya oldguuna ikna oldum, cunku cami yerinde yoktu.
koydeki hersey yerli yerindeyken cami yoktu. koskoca caminin yerinde bombos bir alan vardi. bombos alan elbette tam olarak bombos degildi, kerestelerle dev bir "x" isareti tum zemini kaplamisti. tam yere
yigilacakken cesmenin oradan delirmis kopek, agzinda bebek kafasiyla belirdi. beni gorunce kosma hizini iki katina cikaran devasa hayvan, bana olan nefretini kusma babinda, beni gorur gormez
havlayabilmek icin agzindaki bebek kafasini yere dusurdu, bogure bogure havliyordu simdi, hizli kosmaktan ayaklari sendeliyor, arada bir dengesini kaybediyordu. neye ugradimigi sasirmis halde, butun
gucumle allah! diye bagira cagira kacmaya basladim. hayvan surekli bana yaklasiyordu ama, cok degil, bir iki dakika sonra bizim evin girisindeydim iste. kurtuldum lan! dedim. kurdultum! hemen dedemlere,
amcamalara, hemen evime siginmaliydim, bagira cagira "yardim edinnnnn!" feryatlariyla eve kostum, evin bahcesindeydim simdi, kulaklari sagir edecek kadar tirlamayan garip bozuk sazimsi ensturmanin cirkin
sesi maximum dereceye ulasmis, kulaklarimi patlatacak raddeye gelmisti. evin bahcesinin tam ortasinda butun gucumle kosmaya devam ediyordum. hava koyu mavimsi bir hal almisti. birden seslerin bahcedeki
kulubeden geldigini farkettim. bu igrenc, akortsuz, cirkin sesler kulubeden geliyordu. bir an durdum, gozlerimi hizli hizli sagda solda gezdirmeye basladim. tahtadan yapilmis odunluk ambar kapisinin
tahtalarinin arasindan berisi gorunuyordu. karanlikta parlayan bir cift gozun uzerime odaklanmis oldugunu farkettim.. -
141.
+13birkac dakika sonra kendi adima yapilan hastane anonslari sonucunda askerlerin fildir fildir aradiklari kisinin ben oldugumu anladim ve yukari ciktim. askerlerden biri danismada benim ismime anonsTümünü Göster
yaptirirken, diger ucu de beni bulmak icin hastaneyi kose bucak aramak uzere dagilmislardi. besbelli odama bakmislar, butun gece cayir cayir yandigini ogrenmisler ve kaybolmam, olmem veya firar etmem
halinde baslarina geleceklerden duyduklari tarifi imkansiz endiseden oturu canla basla beni ariyorlardi. yanina kadar gidiverince, danismadaki asker, avini saatlerce kovalamis ve buyuk zorluklar
neticesinde, nihayet yakalamis, marifetli aslan edasiyla kollarima kelepceyi geciriverdi. diger askerlerin bir araya gelmesi icin, bulunduguma dair yapilan son anonstan sonra hep beraber oncelikle
randevu programimindan geri kalip kalmayacagim hakkinda bilgi almak icin doktor hilal hanimin sekreterine, oradan da dogru cezaevi nakil aracina bindik ve yola koyulduk. aracin icindeki kafeste, etrafina
zarar vermesin veya kacmasin diye kapatilmis bir hayvan gibiydim. bir maymun gibi hissetmemek icin elimden geleni yapiyordum. -nereye gidiyoruz? diye sordum merakima yenik duserek. kafes parmakliklarinin
hemen diger tarafinda oturan iki askerden biri yanitladi: -durusman varmis bugun. seni erkenden goturuyoruz iste. hem avukatinla falan da konusursun. \ aslinda nereye gidiyor oldugumuzdan ziyade daha
baska bir konu hakkinda merakima yenik dusuyordum fakat sormaya cesaret edemiyordum. 4 tane askerin morgda ne isleri vardi? ustelik butun gece de yoklardi? bir sure sonra arac varacagi yere varmis, yavas
yavas parkediyordu. kafesin icinden birsey gorunmuyordu ama, disaridaki yuksek ugultuyu kolaylikla duyabiliyordum, buyuk bir kalabalik beni bekliyordu sanki. birazdan askerler tarafindan aractan
indirildikten sonra cok da haksiz olmadigimi gorecektim. basta avukatim yildiray abi olmak uzere, annem babam amcamlar dedem nenem kuzenler halamlar enisteler, sedat, mursel, serhat ve sedef.. butun
akrabalar oradaydi, hatta neredeyse butun koy gelmisti. beni ellerim kelepceli vaziyette gorunce gozyaslarini tutamayan annem bana ilk sarilan kisiydi. ardindan babam, kuzenler vs.. ailesinden bu kadar
ayri kalmis birine ve ailesine saygisizlik etmek istemeyen askerler, ailem ve akrabalarimla cok ayrintili olmasa da, tek tek gorusup az da olsa hasret gidermeme musade etmislerdi. yildiray abi
gulumsuyordu. -gel bakalim, dedi. bu kadar acele etmeye gerek yok, seni bugun kurtaricaz bu beladan allah'in izniyle.. artik aksama evde bol bol hasret giderirsiniz.. -
142.
+13-peki ya elvin?? ona ne oldu? dedim yari sinirli, yari merakli bir tavirla. -onunla da gorusulup ifadesi alindi mi? biz onun evindeyken o ortaliktan kaybolmustu. neredeymis? nerede oldugunu soyledi mi,Tümünü Göster
ya da sen ogrenebildin mi?? diye sordum ustune merakli bakislarimi da ekleyerek. yildiray abi dusunmeden cevap verdi: -cesmeye kadar gitmis, su doldurmaya. allahin manyagi, "iyi ki suyumu doldurmayi
ertelememisim de gitmisim, yoksa bicaklayacakti beni" demis. yildiray abi iki elini birden masasaya gurultulu bir sekilde vurarak, sanki ofkeli bir sekilde oturdugu yerden kalkiyormus gibi yerinde
dogrularak, bana dogru egilmek suretiyle yaklasti: -buraya dikkat et..dedi. bicaklayacaklardi degil, bicaklayacakti demis.. birincisi: bu kadin yasli ve cahil bir kadina gore biraz fazla tehditkar degil mi sence de???
yani demek istedigim, bana nedense sanki o da bu komplonun bir parcasiymis gibi geliyor.. \ bu sefer dogruldugu yerinden tamamen kalkan yildiray abi, onundeki kul tabagini cop kutusuna bosalttiktan sonra
cantasinin icerisinde bulunan evraklari tek tek cikararak hizlica goz gezdirdi. lisede yaziliya girmek uzere olan caliskan bir ogrencinin son kez kitabina goz gezdirmesine benziyordu. bir kac dakika sonra
tum esyalarini toparlayan avuatim, iki elinin parmaklarini birbirine gecirmis ve cenesinin altinda kavusturmus, gozlerini "artik eminim" gibisinden yumarak, kendinden emin bir tavirla, yine gozlerini bana dikmisti:
-komployu sana kurdular rifatim. her kim, ne niyetle, hangi gayeyle bunu yapti bilmiyorum, ama bu boyle... \ kisa bir sessizlik oldu. umarsizca ceketinin dugmeleriyle oynuyordu. -bu komplo yalnizca sana kuruldu, ve
bu kadin oyle veya boyle, bir sekilde bu isin bir parcasi.. aksi halde manyak gibi seni suclamazdi, aklima baska hicbirsey gelmiyor, bunun baska bir aciklamasi olamaz.. -iyi de abi, dedim. bu kadin
eskiden beni cok severdi, hatta herkese karsi cok naif bir insandi.. neden boyle bir pgibopatlik yapsin? -nereden bileyim rifat! sen daha kendi dostunu dusmanini tanimazken ben nasil taniyayim!! \
yildiray abi gene sinirine hakim olamamis, gunlerin getirdigi yogun stres ve gerginliginin acisini benden cikariyordu. sonradan hatasini anlamis olacak ki, elini omzuma koyup gibica kavradi. -cozecegiz
bu meseleyi aslanim, hic uzme canini sen.. hele bir cikaralim seni de.. \ yildiray abinin bunlari demesiyle kapinin tiklanmasi bir oldu. -gir! -avukat bey, durusma birazdan baslayacak, son
hazirliklarinizi tamamlamak istersiniz diye rahatsiz ettim, dedi hafiften yasini basini almis adliye gorevlisi. -tesekkur ederiz, haziriz... ..hem de uzun zamandan beri.. -oyleyse yavas yavas mahkeme
salonuna gecebiliriz.. -tabiiki, dedi yildiray abi. soyle buyrun lutfen.. -
143.
+13gozlerimi actigimda hafif bir su sesi duyuyordum. yatagimda sirilgiblam terlemis vaziyetteydim. sabah olmus, gunes dogmus ve ben derin bir nefes almistim. yataktan yavas hareketlerle kalkip uzerimiTümünü Göster
degistirdikten sonra aklima fotograf geldi. fotograf yataktaki yerinde degil, komidinin uzerindeydi. halbuki ben ruyamda fotografi kaldirip komidinin uzerine koymustum; gercekte ise boyle birsey
yapmamistim. fotografa baktigimda ise, yine ilk gordugum halinde, benim yuzum gozum, tukenmez kalemle cizilmis haldeydi. -anlamsiz.. diye mirildandim kendi kendime. kapim tiklandi. -girin! \ urkek
hareketlerle, yavas yavas acilan kapinin ardinda duran hemsire; -kahvaltinizi ettikten sonra hilal hanim sizi odasinda bekliyor, dedi. \ taniyordum bu hemsireyi, ismi ahu'ydu. gayet iyi anlastigim,
hossohbet biriydi fakat neden bu kadar urkek ve cekingen davrandigina bir anlam verememistim. -iceri gelsene, dedim. neden orada duruyorsun??? \ ahu yuzume bile bakmadan, urkek bir sekilde yere
bakarak, sessizce odadan cikti. -allahallah, noluyo lan?? dedim. ben ayri deli millet apayri deli amk.. bir sure durup dusundukten sonra hafifce gulumsedim: -lan bunlarin hepsi kacik, kahvaltini et de
gel diyorlar, e hani kahvalti nerede??? \\ saat sabah 10u gosteriyordu, bu saate kahvalti falan kalmazdi. neyse, dedim. ac gideyim onemli degil, ac gideyim ama yakigiblisindan olsun. timarhane de olsa
insan icine cikiyoruz amk. bi saclarimi tarayayim. disleri fircalayayim. bu dusuncelerle banyoya girdim, fakat girmemle cigili basmam bir oldu; tabldot kahvalti tepsisi, muslugun icindeydi, musluk yarim
yamalak acilmis ve yemegin uzerine akiyordu. hemen disari firladim ve koseyi donmek uzere olan hemsireyi yakaladim: -yahu bu yemek tepsisini kim koydu banyodaki musluga??? \kizcagizin elleri titremeye
basladi. -lutfen yapmayin, imdat! -lan ben ne yapayim sana allah'in manyagi?? hem de gupegunduz! \ aglamaya baslayan hemsirenin yardimina kostular. ne zaman kendisine ihtiyacim olsa ortalarda
gorunmeyen, fakat ne zaman suratini bile gormek istemesem zararli ot gibi hemen olay yerinde bitiveren hademe ekrem, sanki hemsireyi taciz etmisim gibi once beni itti, sonra -yuru guvenlige gidiyoruz!
diye bagirmaya basladi. hernekadar haksiz suclamalara aligib bir bunyem de olsa, lafimi esirgemedim: -ulan ne gibim guvenlikmis, mudahele etmeleri icin bir de ayaklarina mi gidicez??? \ ellerimi,
kolumdan gibi gibiya tutmakta olan ekrem abiden hizli ve ofkeli bir hamleyle kurtardim. tam odama donmek uzere arkami donmustum ki, hala oralarda bulunan ve aslinda ayni zamanda da arkadasim olan ahu
hemsire, beni gorur gormez koridorun kosesine diz cokmus, pusmus, basini egmis: -ne olur bana zarar verme, allah rizasi icin.. diye sayikliyordu.. -
144.
+13-ney! dedim yerimden firlayarak. -nasil! neyden bahsediyorsun sen? dedim sahlanarak. sedef huzunlu gozlerini yere dikti: -evden kacip geldim buraya, ama yine gitmem gerek.. babam tutturdu evlendirecekmisTümünü Göster
beni.. -kiminle! -karsi koyden samet var, onunla.\ bilirdim sameti, cok guclu bir ailenin cocuguydu. kendi koyunun tum kizlarinin gonlunu fethetmis bir gencti. -beni kurtar askim nolur!! \\ sedef
yalvarmaya baslamisti artik. -dur bi saniye ya, dedim. dur dur dur. o kadar da degil. tamam kucuklukten beri sana bi ilgim vardi ama, o kadar uzun boylu degil. asiret kavgasina mi surukleyeceksin beni???
\ sedef tahammulsuzce aglamaya basladi. artik sadece aglamiyor, aci icinde ciglik atarak, yuregindeki sizinin ne kadar buyuk ve guclu oldugunu disavuruyordu. -rifat anlamiyor musun! sevmedigim biriyle
evlendiriyorlar beni! sana beni kurtar diyorum sen neler soyluyosun ya! ben senden baska kimseyi istemiyorum ki! \ sedefin artik konusacak takati kalmamisti. basini gogsume yaslamis, hungur hungur
agliyordu. -ne yapabilirim ki senin icin, dedim umutsuzca. -soyle, birsey soyle yapayim. ama ne??? \ sedef iki gozu iki cesme zar zor konusabiliyordu: -kacir beni! -e yuh artik! nasil kacirayim lan
texas mi burasi! dedim hincla. dedim fakat, kizin uzuntusune uzuntu kattigimin da farkindaydim. dedigim her seyden saniyesinde pisman oluyordum, ama elimden ne gelebilirdi ki?? benim basimda yeteri kadar
dert yoktu sanki amk, bi kiz kacirmamiz ekgib diye dusundum. -tamam, dedim sakince. gel buraya.. \ sedefi yeniden bagrima bastim, sanki cocuk uyutur gibi yavasca salliyordum, ama salladigim yer begib
degil, bagrimdi. bir yandan bu meseleyi ne yapacagimi dusunurken, diger yandan da "telefon neleri kaydetti lan acaba??" diye dusunmeden edemedim. sedefin aglamasi bitmis, hala islak olan gozleriyle
hafifce gulumsemeye calisarak: -sana yaptigim borekleri begendin mi askim?? dedi. refleksif ve bir o kadar da angut bir cevap mekanizmasiyla yanitladim: -ne boregi la? \ sedefin kaslari catildi: -gecen
gelisimde sana bir kitap bir de borek getirmistim! yemedin mi! okumadin mi!!! \ sedef cok sinirlenmisti. e haksiz da sayilmazdi kizcagiz. o kadar ugrasmisti sonucta. -ha sahi, dedim. neydi o kitap
oyle? icinde anlamadigim harfler falan.. en sevdigin kitap dedin, fakat benim en sevdigim kitap diye bisey yok ki??? \ sedef, bunu sormami bekliyormuscasina once bir gerindi, sonra gulumseyerek cevap
verdi: biliyorum askim, dua onlar. onlari okuyasin ki, geceleri rahat uyuyasin. uykularin kacmasin artik, dedi gulerek. once hafifce kaslarim catildi. bir anlam veremiyordum sedefin bu soyledigine. bu
dusuncemi onunla paylasmaya karar verdim: -iyi de, ben sana bu gibintilarimdan hicbirzaman bahsetmedim ki??? -
145.
+12 -1birden kalakaldim. sedefle olan seslerimiz kesilince kapi ardindaki ses de kesiliverdi. sadece hizli hizli yurume seklinde ayak sesleri geliyordu simdi. hemen yerimden firladigim gibi kapiyi actim.Tümünü Göster
koridor bombostu, fakat yerde bir iki damla kan izi vardi. -gitmem gerek.. \ sedefin yuzu bembeyaz, kirec gibi olmustu. esyalarini toparladi. cantasindan bir kagit bir de kalem cikardiktan sonra, uzun
uzun ev adresini, dugun yerini, ve bunlar gibi pek cok adres bilgisini yazdiktan sonra: kagidi bana uzatti: -bir haftaya evleniyorum, artik sen bilirsin rifat.. artik sen bilirsin... \ en soguk, en
bitmis, en hayata kusmus ifadesini takinarak odami terketti.. sessizce pencereden disarisini seyrediyordum, buradan bir sekilde kurtulmaliydim ama nasil? sedef gideli 5 dakika kadar olmsutu, ve simdi de
hastaneyi terkedisini izliyordum camdan. garip garip etrafina bakiniyor, elleriyle kollariyla, sanki birsey anlatiyormus gibi hareketler yapiyor, fakat aslinda sadece onune bakip kendi yolunu yuruyordu.
az sonra gozlerimi hastane bahcesinin biraz daha ic tarafina, her zaman oturdugum o meshur palmiyeli kamelya tarafina cevirdim. burak, tam tahmin ettigim gibi kamelyanin icinde, sigarasini iciyordu.
kendisine baktigmi gorur gormez bir elini kulagina goturerek, telefon isareti yapti. demek istedigi seyi elbette anlamistim ama, "ulan bir insan hergun hastane bahcesine mi gelir, hic okulu falan isi
gucu yok mu bu adamin?" diye dusunmeden edemedim. uzerimi yavas hareketlerle degistirdikten sonra hirkami giydim, tam takir hazirdim artik. butun cesaretimi toplayarak doktor hilalin odasinin yolunu
tuttum. "-insallah farketmemislerdir telefonu" diye gecirdim icimden. kapinin onune geldigimde, etrafta kimsecikler yoktu. sessizce kapiyi araladim, icerisi bombostu. hemen telefonu dusurdugum cop
kutusunun arkasindan telefonumu sessizce aldim. kayit hafizasi bitince, otomatik olarak kapanmis, ana menu ekrani gorunuyordu. -hayirdir rifatcim? \\ dr hilal ben odadan cikamadan odasina varmisti. -
bisey mi lazim oldu?? -yok, dedim. telefonumu unutmusum da, onu almaya geldim. -telefonunu odamda mi unuttun??? -evet, dedim. -ilginc, dedi doktor. masanin uzeri bombostu oysa??? -sandalyenin
altina dusmus doktor hanim, o yuzden ben bile bulmakta zorlandim. \ doktor celallenmisti, yuzu ofkeyle gerildi: -yine de bu, sana odama izinsiz girme hakkini vermez! oyle degil mi? en azindan birazcik
karakterli olan, azicik haysiyeti, serefi olan biri, boyle birsey yapmaz degil mi???\ yumruklarimi gibmistim. bogazim sinriden dugumlenmis, patlamaya hazir bir bomba gibiydim. -izninizle! ofkeme son
anda hakim olup zar zor kendimi odanin disina attim. anladim ki doktorum manyak bir kadindi, benimle en basindan beri sevgi dolu doktor oyunu oynamisti. hademe ekrem bir yandan islik caliyor, bir
yandan da elindeki cay tepsisini yukari goturuyordu. beni gorur gormez ciddilesip islik calmayi kesti. aldirmadan hastane bahcesine ciktim. burak beni yanina cagiriyordu. ikram ettigi sigaradan
yaktiktan sonra, telefonun kayit listesini actim: ve son kaydi beraberce dinlemeye basladik
-
kayra 40 yaslarda ısıtme kaybı yasıcaksın
-
bikerisinde yokluktan breaking bad
-
acaba kayraya bi zenci tecavüz etse
-
kaan kurala acayip sinir oluyorum
-
trabzonu doğradılar
-
atatürk kendisi bile bugünü görse
-
kayra kac dkya yeni hesap acip gelir
-
dün öğrenciler geldi
-
islamda sünnet olmak mecbur mu
-
beyler doğuda damada ve geline takılan altınların
-
3 trilyona araba önerisi
-
sonundaa aldım be
-
basketbola atan kazanır kuralı gelmeli
-
çakra patlatmak
-
bu kayranın vücudu muydu la
-
her tarafta buhu
-
cogu ünlü ayın dolunay oldugu zamanlar
-
neden playstation joystiklerine sensor koymuyorlar
-
mersobahis
-
züt deliklerinin süper sıkı ve girmesi çok zor
-
et yemeyen erkek geydir
- / 1