/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    0
    Bir Bine (Ejderha’nın Mağarası)

    Derya sonunda uyandı. Sağına soluna baktı. Sonra ağlayıp yakamı tuttu. Göğsüme doğru kafasını koydu ve

    Derya-“Bir Bine. Lütfen rüyaydı de. Ejderha bu sefer ölmedi de.” Gözlerinin içine bakamıyordum. Sadece başımı eğmiş duruyordum.

    Tsi-ar-“Bir Bine ve Ti-an. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Eğer sizi orada durdurmasaydım ölebilirdiniz.”

    Bir Bine(E)-“Ölmezdik. Bize saldırmıyordu bile. Sadece izliyor ve savunuyordu. Onu belki yenebilirdik. Geriye 6 saatimiz kaldı. Ona şimdi saldırmazsak o bize saldırdığında çok geç olabilir.”

    Beyaz-“Bir Bine haklı Tsi-ar. Ona şimdi saldırmalıyız.”

    Tsi-ar-“Çok düşüncesiz davranıyorsunuz. Onu nasıl yeneceğiniz hakkında plan yaptınız mı peki? Veya Bir Bine ve Ti-an onunla savaşırken nasıl savaştığına dikkat ettiniz mi? Veya neresinin savunmasız olduğuna? Diyelim ki saldırdınız peki onu nasıl yeneceksiniz?”

    Ti-an(k)-“Savaşmadan bilemeyiz. Öğrenmemizin tek yolu savaşmak.”

    Tsi-ar-“Eğer bu konuda ısrar ediyorsanız benim size daha öğretecek bir şeyim kalmamış demektir. Gidin. Savaşın o zaman. Savaşa hiç katkınız bulunmayacak. Ama size tavsiyem var. Öfkenizi dizginlemezseniz asıl düşman kendiniz olursunuz.” Ti-an(k)’ın sırtına atladım ve aşağıya doğru uçmaya başladık. Derya da Beyaz’la beraber arkamızdan geliyordu.

    Tsi-ar’ın son dediğine sinirlenmiştim. Savaşa hiçbir katkımız bulunmayacak da ne demek? Çok bilmiş davranması sinirimi bozmuştu. Ti-an(B)’yi gördük. Yere doğru boş boş bakıyordu. Aşağıda Kübra’yı gördüm. Ti-an’a doğru koşuyordu. O da mı öfkeliydi? Hayır değildi. içinde kana susamışlık var. Ama öfke yok. Ve çok farklı gözüküyor. içimde kötü bir his var.

    Bir Bine(E)-“Ti-an(k), Kübra’nın aurasına bir bakabilir misin?”

    Ti-an(k)-“Bakmama gerek yok. Zaten bakmadan bile hissedebiliyorum. Ne iyi yönlü, ne de kötü. Sanki eski Kübra gitmiş yerine yeni bir Kübra gelmiş gibi.”

    Bir Bine(E)-“Peki savaşın seyrini değiştirebilir mi sence?”

    Ti-an(k)-“Bilmiyorum. Ti-an(B) ve Kübra’nın auraları birbirine çok benziyor. Zaten başından beridir öyleydi ikisi de tanrıların parçalarını taşıyor ama bu seferki çok farklı. Hala öyle ama çok farklı. Anlatamıyorum.”

    Bir Bine(E)-“Kendini zorlamana gerek yok. Şu an sadece Ti-an(B)’a odaklan. Onu alaşağı edersek her şey biter. Ejderha’nın ölümü yanına kar kalmayacak.” Dişlerimi sıkıyordum. Bu sefer kesinlikle ölmeli, ölmeyi hak ediyor. Ti-an(k) bu öfkemi hissetmiş olacak ki:

    Ti-an(k)-“Ben de öfkeliyim. Ama Tsi-ar’ın dediğini unutma; öfkemizi dizginleyemezsek başaramayız.” Nefes alış verişimi kontrol ettim. Öfkemi bir anlığına da olsa susturdum. Ve artık karşısındaydık. Bize doğru bakmaya başladı. Acaba neden bir gözü cennet diğer gözü de cehennemi temsil ediyor?
    Tümünü Göster
    ···
  2. 77.
    0
    Daha kendi küçük dünyamda iken büyüğüm benim yanımda etrafı gezdirmeye başladı. Başka başka kişiler gördüm. Hepsi bana sevgiyle bakıyorlardı. Sanki hepsi benim büyüğüm gibi. Hatta benim gibi yumurtadan yeni çıkmışlar bile vardı. Bazıları çekingen, bazıları çok mertti. Ben ise hiçbiri gibi değildim. Sadece meraklıydım. Büyüğüm bana her şeyi gösteriyordu. Ben de konuşmak istiyordum fakat ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Her yeni bir şey gördüğümde aklımdan kelimeler uçup gidiyordu. Daha sonra bir uçurumun kenarına gelmiştik. Büyüğüm kanatlarını açtı ve uçmaya başladık. Çok güzel bir duygu. Tenime değen rüzgar, nefes alışverişimin değişmesi… her açıdan güzel bir duyguydu.

    Tsi-ar-“Bak. Burası bizim yaşadığımız dağ. Nesillerdir burada yaşar, burada ölür ve tekrar doğarız. Aynı senin doğduğun gibi. Yumurtadan çıkarız.” Aklıma bir şey takılmıştı.

    Ti-an-“Hiç dağdan aşağı inmediniz mi?”

    Tsi-ar-“Evet. Binlerce yıl önce inmişler. Sadece hayvanlar var. Düşünemeyen canlılar. Biz de onlara düşünen aklımızla karışmamak için dağın üstünde yaşıyoruz. Aşağı inmek yasak değil. Ama eğer yanlış bir şey yaparsan sonuçlarına katlanırsın.”

    Ti-an(B)-“Peki hayvan nedir?”

    Tsi-ar-“Aşağıya doğru bak.”Aşağıda beyaz beyaz uçan şeyler vardı.

    Ti-an(B)-“Bunlar hayvan mı?”

    Tsi-ar-“Evet. Ama hepsi bunlardan ibaret değil.”

    Ti-an(B)-“Neden bu kadar alçaktan uçuyorlar? Yanımıza gelmekten korkuyorlar mı?” Büyüğüm gülmeye başladı.

    Tsi-ar-“Hayır. Neden korksunlar. Biz onlara zarar vermiyoruz ki. Sadece dağ çok yüksek olduğu için onların vücut ısıları dağın üstüne uçmak için yeterli değil.”

    Ti-an(B)-“Peki biz dağın da üstünde uçuyoruz. Üşümez miyiz?”

    Tsi-ar-“Üşüyor musun?”

    Ti-an(B)-“Hayır.”

    Tsi-ar-“O zaman demek ki üşümezmişiz. Şimdi dağa geri inelim. Sana öğretecek çok şeyim var.” Bu kelime hayatımda duyduğum en güzel kelimelerden biriydi. Sana öğretecek çok şeyim var. Asla bitmesini istemediğim şey. Öğrenmek.
    ···
  3. 78.
    0
    Bir Bine (Rüyamdaki Kız Kim)

    Leyla-“Artık gidelim. Ejderha’yı sen de gördün.”

    Bir Bine(R)-“Ona sadece normal bakarak bile söyleyebilirsin. O normal değil. Sadece üzerimizden uçarken bile kendimi çok aciz hissettim. Bir de saldırsa dikkatim tamamen dağılabilir.”

    Emre-“Tamam ben de hissettim ama başaracağız. La-Ateh de çok güçlüydü. Ama yenildi.”

    Bir Bine(R)-“Ama onu yenen Bir Bine(E)’ydi. Ben ise sadece ona arkadan destek olabildim. Hem o zaman elinde fanus vardı. Şimdi ise hiçbir şey yok. Baksana. Savaşa sadece biz gidiyoruz. Diğer herkes kaçtı. Birkaç milyon cesur insan kaldı. Ama plana göre ön saftaki bizi geçerlerse onlarla savaşacaklar. Yani biz bir nevi onu zayıflatacağız arkamızdaki milyon insan da onu haklayacak.”

    Selim-“Kaçanlar aurasından korkmuş olmalılar.”

    Bir Bine(R)-“Aa Selim. Demek buradasın. Tam zamanında geldin. Biz de tam gidiyorduk.” Leyla zihnime hızlıca bir mesaj gönderdi. Anladım. Selim’e güvenemeyiz.

    Selim-“Hadi o zaman gidelim.”

    Emre-“Hadi.” Derken elinde bir ok vardı. Arkasını döndü ve yeşil gözü açtı. Tam elindeki oku bırakacakken daha ne olduğunu anlamadan Selim yanında belirdi ve kılıcı Emre’nin kalbine sapladı.

    Selim-“Gerçekten öldürme niyetini anlamadım mı yani? Ne aptalsın.” Ben de hemen gözlerimi açtım. Saldıracak gibi durmuyor. En azından şimdilik. Emre yere yığıldı ve bedeni kaybolurken:

    Emre-“Ö zür diler im. Hiçbir iş e yarama dım.” Dedi ve bedeni kayboldu. Ben bir an odağımı kaybedecek iken Leyla da sarı gözünü açtı ve bana bakmaya başladı. Şu an zamanı değil mesajını verdi.

    Selim-“La-Ateh ile olan savaşınızı izledim. Çok etkileyiciydi. Gerçekten, eğer sen ona o gözlerle bakmayacak olsan savaş nasıl sonuçlanırdı acaba? Sanırım bu savaşta göreceğiz.” Dedi ve üzerimize doğru geleceğini gördüm. Kaçmaya vaktim kalmıyor. Kesin ölüm. Tam üzerime gelirken önümde biri belirdi. Kılıcına kendi kılıcı ile karşılık vermişti. Bu Bir Bine(V).

    Bir Bine(V)-“iyi misiniz?”

    Bir Bine(R)-“Biz iyiyiz. Ama Emre öldü.”

    Selim-“Vayy. Ustam da gelmiş. Kılıç kullanmasını ne zaman öğrendin?”

    Bir Bine(V)-“Selim. Neden onlara saldırdın?”

    Selim-“Aptallığınızı engellemek için. Ti-an(B) bu savaşı kazanmalı.”

    Bir Bine(R)-“Bizi uyarmak için yanlış bir yöntem seçtin.”

    Selim-“Sizinle konuşarak zaman kaybedemem. Sana zarar vermek istemiyordum ama görüyorum ki önümde duracaksın.”
    Tümünü Göster
    ···
  4. 79.
    0
    reserved
    ···
  5. 80.
    0
    GÜNÜMÜZ

    Onu 143 kere öldürdüm. Ama her seferinde tekrar diriliyor. Güçlü de değil. Ataklarıma karşı koyamıyor. Nasıl öldüreceğim onu? Keşke geleceği söylerken bunu da söyleseydi. Düşün düşün…

    Bir Bine(V)-“Hadi, saldır.”

    Selim-“Ölümsüz olmasan çoktan yenilmiştin.”

    Bir Bine(V)-“Vahşetim de olmasa o fakir mahallesinde yenilirdim değil mi? Hep bahane bunlar.” Benimle artık dalga geçiyor. içten içe onu öldürmek istemiyorum. Ama öldürmeliyim. Geleceğin şekillenmesi buna bağlı. Tekrar yanında belirdim ve kılıcı kalbine sapladım. Yere düştü ve öldü. Ve sonra yara olan yer yanmaya başladı. Yara kapandı ve tekrar ayağa kalktı.

    Leyla-“Bu bir kılıç savaşı olmaktan çıktı. Daha çok…”

    Lucius-“Şşşş. Kopya vermek yok. Kendileri anlamalı. Aslında Bir Bine(V) çoktan anladı. Diğer çocuğun aklı karışık.”

    Düşün düşün… Neresi zayıf noktası. Neresi olabilir. Neresi…

    Bir Bine(V)-“Eğer pes ettiysen gidebilir miyiz artık? Kazanmamız gereken bir savaş var.” Dalga geçmeye devam ediyor. Neden ciddiye almıyor? Ölümsüz olduğu için mi? Hayır hayır. Öyle biri değil. Başka bir nedeni olmalı. Beni küçük mü görüyor? La-Ateh’e de yenilmişti ama hiç küçük görmedi. Beni de görmez. O zaman sorun ne? Düşün düşün… Belki de savaşı başka bir alana taşımalıyım. Ama taşırsam da bu sefer arkadakiler desteğe gider. Düşün düşün…

    Leyla-“Çok kuşkulu. Aklı karışık.”

    Lucius-“Bu da onun daha toy olduğunu gösterir. Her savaşı kan dökmekten ibaret sanması ne aptalca. Hem de söz savaşlarının olduğu devirde yaşamasına rağmen.”
    ···
  6. 81.
    0
    Bir Bine (içimdeki Öldürme Hissi Vahşet)

    Lucius-“Evet. Önünde duracak. Ve tanrıları öldürmek mi? Güldürme beni. Ti-an onlara yaklaşamaz bile. Kübra da şu anki haliyle onlara karşı koyamaz.”

    Selim-“Kübra ile koskoca Ti-an’ı mı karşılaştırıyorsun? O sadece bir insan. Diğeri ise koskoca bir ejderha. Üstelik Haylaus’un gücünü almış bir ejderha.”

    Lucius-“Küçük gördüğün için kaybedeceksin. Unutma, Kübra’nın dedesi de bir tanrıydı. Babam gibi, Haylaus gibi, orada oturup savaşı izleyecek olan 3 tanrı gibi, Cerberus gibi.”

    Bir Bine(V)-“Cerberus mu? O da mı bir tanrı?”

    Lucius-“Cidden. Haylaus’un tanrı olduğuna inanıyorsunuz da Cerberus’un tanrı olduğuna mı inanmıyorsunuz? Mitoloji kitaplarında yazan saçmalıkları unutun. Burada her şey gerçek.”

    Selim-“Saçma muhabbetiniz bittiyse dövüşe başlayalım. Seni ilk gördüğüm günden beridir geçmek istemiştim.” Dedi ve üzerime saldırdı. Bir an geçmiş aklıma geldi. Bana saldırdığı ilk zaman. Fakir mahallesi. Gerçekten onu bu kadar değiştiren neydi? Her zaman yanımda duran Selim şimdi karşımdaydı. Çok karmaşık duygular içerisindeydim. O da bunu anlamış olacak ki tam kılıcı bana saplayacak iken durdu.

    Selim-“Benimle ciddi savaşmanı istiyorum. Seni geçip arkandakileri çoktan öldürmüştüm. En azından sana onları koruma şansını vermeye borçluyum. Sen de bana ciddileşmeyi borçlusun.” Gözlerimi kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. Eski Selim’in bakışını yarım saniye de olsa gördüm. Sonra gözleri tekrar önceki düşmanca bakan haline döndü.

    Bir Bine(V)-“Kusuruma bakma. Dalgınlık ettim. Hadi başlayalım.” Dedim ve kılıcımı kavradım.

    Lucius-“Siz sarı ve kırmızı gözlüler. Onların kavgalarına karışmayacaksınız.” Aramızdaki savaş şimdi başlıyor.
    ···
  7. 82.
    0
    SELiM

    Neden anlamıyorlar? Ti-an’a engel olursak onlar kazanacak. Eğer öldürebilsem Bir Bine(V)’yi diğerleri kolay. Tabi Lucius karışmazsa.

    Bir Bine(V)-“Neden duraksıyorsun? Saldırsana.”

    Selim-“Seni madem dövüşerek yenemiyorum o zaman yanıma çekerim.”

    Bir Bine(V)-“Nasıl çekeceksin merak ettim.”

    Selim-“Bu savaşı Ti-an kazanmalı. Yoksa…” Ahh. Başım ağrıyor.

    Ti-an-“Onlara anlatma.”

    Selim-“Neden? işimize yarayabilirler.”

    Ti-an-“O zaman da kaybederiz. Sadece savaşına odaklan. Eğer anlatırsan düzen değişir. Zamanı gelecek merak etme.”

    Selim-“Nasıl anlayacağım?”

    Ti-an-“Anlayacaksın.”

    Selim-“Tamam tamam. Sadece beni bırak.” Dedim ve rahatladım. Neden anlatamıyorum ki? Bana neden anlattın ki?

    GEÇMiŞ

    7 yaşındayım. Annemin ve babamın bana aldığı hediyeyi hatırlıyorum. Doğum günüm. izlediğim çizgi filmin oyuncağını almışlar. Samuraylı bir çizgi filmdi. Hep kılıçlara merakım vardı. Belki beni etkileyen çizgi filmdeki adamın yaptığı inanılmaz hareketlerdi Belki de hep içimde vardı. Bunun için doğmuştum belki. Ama o zamanlar henüz bunları düşünmek için küçüktüm. Hatta sahte anımda ablama oyuncağımı gösteriyordum ve ablam da saçlarımı dağıtmıştı ve

    Reyna(Bar)-“Vayy kerata. Sat da parasını bölüşelim.” Ben de cevap vermeden gitmiştim. Ne saçma anı yerleştirmiş öyle. Aslında hepsini kontrol etsem cevabı kendim de bulurmuşum. Ti-an(B)’nın söylemesine gerek kalmazdı. Evet. Ti-an(B) bana anılarımın sahte olduğunu anlattı.

    Annem ve babam alışverişe gitmek için dışarı çıkmışlardı. Ve bir daha dönmediler…

    Bir memurun üşengeçliği yüzünden yetiştirme yurduna giremedim. ismim yazılmadı. Ben de o zamanlar küçüktüm. Eğer ablam gerçekten olmuş olsaydı o yardım ederdi ama ben çocuk olduğum için bilmiyordum. Her anımda da ablam var diye hatırlıyordum.
    ···
  8. 83.
    0
    Bir Bine (Ejderha’nın Mağarası)

    içim yanıyor. Bu nasıl bir his böyle? Tüm gücümle bağırdım. Benimle beraber Ti-an, Beyaz ve Derya da. Bu bir fiziksel acı değil daha çok duygusal bir acı. Sanki bir şeyler eksilmiş gibi. Sanki birisi gitmiş gibi.

    Tsi-ar-“Çocuklar. Sorun nedir?” Nasıl anlatsam ki. Kelimelerle tarif edemem.

    Beyaz-“Şu an içimde bir fırtına var. Durulmuyor. Nedenini bilmiyorum. Sanki çok önemli bir şey kaybolmuş gibi.” Tsi-ar duraksadı. Gözlerini iri iri açtı. Daha sonra gözlerini kapadı ve üzgün bir sesle:

    Tsi-ar-“Büyüğünüzün ruhu yok oldu. Artık o sonsuza kadar yok. içinizdeki acı bağınızın kopması yüzünden.” Ne? Hayır hayır. Ciddi olamaz. Doğru değil bu. Hayır değil. Ti-an daha gelmemiş olması lazımdı. Daha 12 saat kadar var. Nasıl yok olur? Yine mi yardım edemedik? Yine mi o yalnız başına öldü? Derya bayıldı. Beyaz normalde hemen yanına koşardı ama bir şey yapamadı. Çünkü o da çökmüş bir biçimdeydi. Hatta ilk kez bu kadar kötü bir durumda görmüştüm onu. içimden bir öfke yükseldi. Dur bir dakika. Bu öfke bana ait değil. Yanıma döndüğümde Ti-an(k) dişlerini sıkıyordu. Ben böyle bir öfke daha önce hissetmemiştim. Benim de içimdeki öfkeyi tetikledi. Etrafımı siyah bir aura sardı.

    Tsi-ar-“Ti-an, Bir Bine. Sakin olun. Kendinizi kontrol altına alın.” Dediklerini duymuyordum. Ağzımdan salyalar akıyordu. Tam bir hayvan gibiydim. Arkadan bir kişinin daha aurasını sezdim. Bu diğer Ti-an(B) di. Gelmişti. Öfkesinin nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. O öldürmüştü onu. Ti-an’nın sırtına atladım ve

    Bir Bine (E)-“Ti-an(k) gidiyoruz. Onu beraber öldüreceğiz.” dedim ve Ti-an(k) kendini dağdan aşağı attı. Tüm gücüyle aşağı doğru uçuyordu. Tutunmak zor değildi. Aşağıda gördüm onu. Havada süzülüyordu. Tüm gücümüzle Ti-an(k) ile beraber vurduk ona. Ti-an(B) de bu baskıya dayanamayıp uçmayı bıraktı ve aşağı sertçe çakıldı. Ti-an(k) da zaten uçmayı bırakmıştı ve pozisyon almıştı. içindeki öfke çok büyüktü. Ti-an(B) sanki bir şey olmamış gibi kalkmıştı ayağa. Gözleri hala aynıydı. Bir gözü cenneti diğer gözü cehennemi gösteriyordu.

    Ti-an(B)-“ismimin şanını hak ediyorsun Ti-an(k). Bu güçsüz halinle bile bir tanrıyı havadan indirebildin. Ama bu kadar sabırsızlanma. Savaşımız 12 insan saati sonra. Söz verdiğim gibi.

    Ti-an(k)-“Sözlerini kendine sakla. Sen savaşmak istemiyorsan benim için daha kolay. Seni öldüreceğim.”

    Bir Bine(E)-“Ejderha’yı sen öldürdün. Yaşamak için yalvaracaksın.”

    Ti-an(B)-“Ben bir çok ejderha öldürdüm. Sen hangisinden söz ediyorsun.” Bu lafı yetmişti. Tüm gücümüzle saldırmaya başladık. Ne kadar vurursak vuralım ne kadar şey yaparsak yapalım işlemiyordu. O değil yerinden kımıldamıyordu. Bize saldırmıyordu da. Son çare olarak yere sembolü çizdim ve

    Bir Bine(E)-“ Ben ika Nea neslinin varisiyim. Ben fanusun bekçiyim. Bana gel ve yüksel. Bu insanlığı tehdit eden ejderhayı alt et. Zincirler yukarı.” Birden kahkaha atmaya başladı.

    Ti-an(B)-“Benim kelimelerimle beni mi yeneceksin? O zaman bunu dinle. Ben ika Nea’nın sahibiyim. Ben fanusun yaratıcısıyım. Bana dön ve benim ol. Zincirler kaybol.” demesiyle zincirler yok oldu. Bu da mı onu durdurmaya yetmedi? Bütün ümidimi yitirmiştim. Birden bir ejderha önümüze indi. Bu Tsi-ar’dı.

    Tsi-ar-“ikiniz de dağa geri dönün. Hemen.” Çok sert bir biçimde söylemişti. Ti-an(k) de çekinmiş olacak ki beni tuttuğu gibi sırtına attı ve dağa doğru yükselmeye başladık.

    Tsi-ar-“Seninle zamanı geldiğinde görüşeceğiz Ti-an(B).” Dedi ve arkamızdan uçtu dağa. Ti-an(B) ise yoluna devam etti.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 84.
    0
    Ti-an(B)

    O Ti-an(k) benim küçüklük halime fazla benziyor. Çok saf. Gücünü öfkeden alarak bana saldırdı. Yenebilirdi. Ama Haylaus’un gücü bende olmasaydı. Geçmiş… Ne kadar saçmalık. Hala aklımdan çıkmıyor. Son bakışları. Son sözleri.

    ESKi ZAMANLARDA…

    Bir şeyler hissediyorum. Bu ben miyim? Aklımda tek bir kelime var. Ta-ar. Bunu söyleyip duruyorum. Etrafımda duvarlar var. Ama ince gibi. Hareket ettikçe açılıyorlar. Ama biraz daha sert hareket etmem lazım. Enerjim yerimde fakat duvarları kırmam daha çok enerji istiyor gibi. Ama kırabilirim. Tüm gücümü kullanıp sağa sola hareket etmeye başladım. Ve sonunda duvarların bir kısmı kırıldı. Kanatlarımı artık açabiliyorum fakat hala gözümün önünü göremiyorum. Gözümün önündeki duvarımı kafamla ittim. Ve duvar düştü. Sonunda içinde bulunduğum duvardan çıktım. Karşımda kocaman biri vardı. Ama nedenini bilmediğim bir şekilde korkunç değil daha çok sevecen bir şekilde gözüküyordu. Bedenim onun yanına gitmek istiyordu. ilk baş bir kalkmayı denedim fakat işe yaramadı. Yere düştüm. Cesaretimi tekrar toplayıp kalktım. Birkaç adım atabildim. Ve tekrar yere düştüm. Bunu gören büyük kişi bana gülmeye başladı. Neden gülüyordu ki? Düşmem komik bir şey miydi? Daha sonra kocaman eliyle beni kavradı ve kaldırdı. Gözlerine kadar yükseltti beni. ilk önce aşağı baktım. ilk kez o zaman bir duygu hissettim. Sanki uçuyor gibiydim. Yüksekte olmak güzel bir duyguydu. Daha sonra büyük olanın gözlerine baktım.

    Tsi-ar-“Ta-ar. Benim adım Tsi-ar. Ben senin bundan sonraki hayatı öğretecek büyüğünüm. Senin adın bundan sonra Ti-ar olsun.” Normalde adım Ti-ar olacaktı. Tsi-ar daki s yi çıkarınca benim ismim o olacak. Ama ben kendi adımı söylemeye çalıştığımda

    Ti-an(B)-“Ti-an. Ti-an.” diye çıktı ağzımdan. R leri tek n diye söyleyen benim herhalde. Bunu duyunca

    Tsi-ar-“Sen nasıl istersen. Adın Ti-an olsun.” dedi ve güldü. Evet. Adım artık Ti-an’dı. Tsi-ar ın anlamı Tsi sevgiden oluşan ar ise kaygı anldıbına geliyordu. Yani sevgiden oluşan kaygı. Ne kadar garip bir isim gibi düşünürken benim ismim Ti saygıdan oluşan an ise kibirdi. Saygıdan oluşan kibir olmuştu ismim. Kendim ettim kendim buldum yani.
    ···
  10. 85.
    0
    Ti-an(B)-“Şimdi beni öldür. Bencilce bir istek olacak ama benim hatalarımı ört. Ölmek üzereyim Kübra. Beni şimdi öldür.”

    Kübra-“Bunu gücü hatalarını düzeltmek için almıyorum. Hataların hep seninle kalacak.”(Lan ne anlatıyor bu? Adam bilerek yapmamış işte, geleceği şekillendirmek için kötü adam rolü oynamış. Yoksa daha şimdiye insan falan kalmazdı amk.) Dedim ve üzerine yürüdüm. Vahşeti açmam gerek galiba.

    Kübra-“Vahşet.” Açınca resmen zihnimde patlamalar yaşandı desem yeridir. “öldür, parçala, yok et…” zihnimdeki sesler bunlardan ibaret.

    Ti-an(B)-“Benim verdiğim güç seni bir yere kadar tutar. Onları susturması gereken kişi sensin. Şimdi beni öldür.” Canıma minnet. Zaten vücudum bu şekilde tatmin oluyor. Gittim ve açtığım deliği gördüm. Kalbi biraz daha aşağıda. Zar zor atıyor. içi de vıcık vıcık. Iyy. Kalbine tüm gücümle bir yumruk attım. O yumruktan sonra içimde bir güç hissettim. Resmen gözlerim açıldı gibi. Haylaus’un anıları, Ti-an’nın anıları… Hepsini görebiliyorum.

    -“Artık gidelim mi? Öldürmemiz gereken tanrılar var.”

    Kübra-“Galiba gerçeği sen de biliyordun.”

    -“Başından beridir.” Bir portal açtım ve ikimiz de oradan geçtik.
    ···
  11. 86.
    0
    Ti-an(B)-“Benden korkmanıza gerek yok. Benim ismim Ti-an. Alir ismindeki sizin ırkınızdan birini arıyorum.” Anatomisi farklı olan biri konuşmaya başladı. Alir’in kadın dediği dişi varlıklar böyle olsa gerek.

    K-“Sen Alir’in bahsettiği Ti-an denen ejderhasın. Demek doğruymuş.” kadın birden diz çöktü ve “Çok teşekkür ederim. Senin ve Alir’in sayesinde oğlum ölümden döndü. Sana ne kadar teşekkür etsem az. Ama Alir konusunda sana yardım edemem. O bizim köyümüzün hekimidir. Hastalık olduğunda ona giderdik. Ama kraliyetten askerler gelip Alir’i zütürdüler. Krala hainlik ettiğini söyleyip zütürdüler. Haftalar önce.” Ona anlattığım iyileştirmeye yarayan, zararlı olan bitkileri göstermiştim. Demek ki hala birilerini iyileştirmek için kullanıyordu. ilk tanıştığımız zamanlarda da kanadımı iyileştirmişti.

    Ti-an(B)-“Kraliyetten askerler ne demek? Ve Krala hainlik etmek ne anlama geliyor.”

    K-“Biz insanları yöneten kişiye kral deriz. Onun emrinde çalışan savaşmak ve ülkeyi korumak için eğitilmiş kişilere de kraliyet askerleri deriz. Krala hainlik etmek demek onu saraya zütürdüklerinde öldürecekler demek.” Öldürecekler mi? Onu kurtarmam lazımdı.

    Ti-an(B)-“Peki Alir’i nerede bulabilirim?”

    K-“Senin buraya kadar gelmen bile kötü bir fikirdi. Eğer saraylarına gidersen seni de öldürürler. Yine de senin kararın. Eğer gitmek istersen bu yoldan düz gidersen atlarla 2 haftalık mesafede. Zaten saray da kocaman gördüğünde anlarsın. “

    Ti-an(B)-“Teşekkür ederim. Alir ile geri geleceğim.” dedim ve kadının dediği yöne doğru uçmaya başladım.
    ···
  12. 87.
    0
    Zaman geçti ve hava karardı. Her şey hakkında konuştuk. O bana köyünü anlattı ben de ona dağın üst tarafını. Yaşı 15 olmuş. Benimle tanıştığında 9 yaşındaymış. Benim de yaşımın 1 bile olmadığını söyledim. O ise anlayışla karşıladı.

    Alir-“Ben eve gidiyorum. Anam babam merak eder.”

    Ti-an(B)-“Daha fazla konuşalım. Az konuştuk.”

    Alir-“Zaten 6 saattir konuşuyoruz. Hem akşam oldu. “

    Ti-an(B)-“Size akşamları tehlikeli mi ki? Biraz beklesek gider.”

    Alir-“Dediğim gibi Ti-an. Sizin zamanınıza göre biraz bekleyince geçip gidiyor ama bizim zamanımıza göre çok yavaş geçiyor. Neyse sana bir şey söyleyeceğim. 2. şafak yükseldiği zaman aşağı in. Tabi eğer müsait olursan?”

    Ti-an(B)-“Tabi ki olurum. “

    Alir-“Tamam o zaman gidiyorum. Görüşürüz.” Dedi ve el salladı. Ben ise el sallamasına karşılık olarak gülümsedim. Daha sonra tekrar dağa uçtum.

    insanlara göre yıllar bana göre ise aylar geçti. Alir 30 yaşına geldi, ben ise 1 yaşına. Yavaş yavaş insanların zamanına ayak uydurmaya başlamıştım. Tsi-ar’ın da insanlarla konuştuğumdan haberi vardı. Hatta aşağıda düşünebilen canlılar olacağı aklının ucundan bile geçmediğini belirtti. Lakabım ise ilk insanlarla konuşan ejderha oldu. Bu büyük bir lütuf. Alir ile artık çok daha samimiydik. O ağlarken yanındaydım, gülerken, sadece boş zamanlarında bile. Ona bizim kelimelerimizi öğretmeye çalıştım ama kullanamamıştı. Gerçekten de insanların doğa ve enerjiler ile arası yok. Dünyayı bizim gördüğümüzden farklı görüyorlar. Sanki her şey onlar için yaratılmış gibi. Dediği gibi şafak vaktinde Alir’i beklemeye başladım. Bekledim. Bekledim. Gelmedi. Kaç gece olduğunu sayamadım. Ama gelmedi. En sonunda merak ettim. Nerede kalmıştı ki? Her gün gelirdi. Lakin bugün hatta insanlara göre haftalardır gelmiyordu. Köy dediği yere gitmeye karar verdim. Başka insanlarla ilk kez karşılaşacaktım. Alir bahsetmişti. Başka insanlarla karşılaşmam benim için kötü olurmuş. Ama köyüne benden bahsedeceğini söylemişti. Herhalde sorun çıkmaz. Köye doğru ilerlemeye başladım. ilerledikçe birkaç insan gördüm. Beni görünce ilk baş korktular ve bir adım geri çekildiler.
    ···
  13. 88.
    0
    Aylar sonra artık istediğim gibi uçabiliyor, doğa enerjisini yönlendirebiliyor, bazı kelimeler kullanabiliyordum. Ama tek değişmeyen şey merakım ve özlemimdi. Merakım daha çok kelime öğrenmek. Özlemim ise Alir’e. Tsi-ar o zamandan beridir bana nerede olduğumu, ne yaptığımı ve başımdan neler geçtiğini sormamıştı. Sadece normal davrandı. Bir ara ayağımda duran bez parçasına gözü takıldı o kadar. Daha sonra ona da alıştı. Tamam. Aşağıya ineceğim. Zaten bugün öğrenecek bir şeyim kalmadı. Kanatlarımı açtım ve uçmaya, daha doğrusu aşağıya doğru süzülmeye başladım. Acaba neden hiçbir ejderha aşağıya inmiyor? Aslında biraz anlayabiliyorum. Biz ejderhalar yeni şeyleri pek sevmeyiz. Nedeni ise düşüncelerimizin değişebileceğinden. Sonunda aşağıya indim. Onların köy dedikleri yerden uzakta bir yere indim ki beni görmesinler. Çünkü Alir onların beni görmesini istememişti. Gözlerimi kapatıp aurasına odaklandım. Bana doğru geliyordu. Tek başınaydı. Yani karşılaşacaktık. Ama aurasında biraz farklılık vardı. Birkaç dakika sonra karşılaştık. Alir’in boyu uzamış, yüzünde tek tük kıllar çıkmaya başlamış. Demek ki hızlı büyüyorlar. Daha garibi beni görünce birkaç adım geri çekildi.

    Alir-“Ti Ti-an. Bu sen misin?”

    Ti-an(B)-“Evet Alir benim. Geri geld…” derken boynuma atladı. Kollarıyla boynumu sardı. Kafasını da boynuma yasladı. Ne yapmaya çalışıyor acaba?

    Alir-“Ti-an. Gerçeksin. Gerçekten varsın. Küçükken geri gelmeni çok bekledim. 6 yıldır ortalıkta yoksun. “ kollarını açtı ve geri çekildi. Neden böyle bir şey yaptı acaba? Ama gerçekten güzel bir histi. Hem 6 sene mi? Sadece aylardır yokum.

    Ti-an(B)-“Daha en fazla 3 ay geçmiştir. 6 yıl olsa bu boyumdan daha büyük olurdum. Büyüğümün boyuna yaklaşırdım.”

    Alir-“Demek seninle zaman kavramımız aynı değil. Sana göre 3 ay bana göre 6 yıl.”

    Ti-an(B)- “Siz kaç yıl yaşıyorsunuz ki?”

    Alir-“işte en fazla 70-80 yıl yaşıyoruz. Siz kaç yıl yaşıyorsunuz ki?”

    Ti-an(B)-“Ortalama 500 yıl kadar yaşıyoruz. Bizim zaman dilimimize göre 500 yıl. Belki sizde binlerce yıla denk geliyordur.”

    Alir-“Ohaa. Çok yaşıyorsunuz siz.”

    Ti-an(B)-“Fazla yaşamak önemli değil bence. Sevdiğin biriyle yaşamak daha önemli. Ha bu arada elmayı vereyim sana.” Alir şaşkın bir biçimde elimdeki elmaya baktı.

    Alir-“Bu bana 6 yıl önce vereceğin elma mıydı?”

    Ti-an(B)-“Evet. Ne oldu ki?”

    Alir-“6 yıldır nasıl olur da hiç çürümez? Gerçekten süprizlerle dolusun Ti-an.” Elimdeki elmayı aldı ve kocaman bir ısırık aldı. “Tadi bile değişmemiş.”
    Tümünü Göster
    ···
  14. 89.
    0
    BiR BiNE (iÇiMDEKi ÖLDÜRME HiSSi VAHŞET)

    Selim yavaş yavaş üzerilerine doğru yürüyordu. Aslında başından beridir öldürmek istemiyordum. Savaş bitene kadar oyalasam veya pes ettirsem bile yeterdi. Şimdi olay tam tersine döndü. Dezavantajlı olan benim. Onu öldürmek istemiyorum. Selim... Bunca zaman yanımda olan dostum diyebileceğim tek kişi... Kübra kadar sevdiğim, kardeşim gördüğüm kişi... Kılıç bende. Belki de evrenin kaderi benim elimde.

    Bir Bine(V)-"Neden? NEDEN? NEDEN Ti-AN'IN TARAFINDASIN?"

    Selim-"Zamanı gelince öğreneceksin." Artık aralarında mesafe kalmamıştı. Öldürecekti. Üzerine doğru koştum. Kılıcımı kaldırdım. Sırtı dönüktü. Bana doğru döndü ve kollarını açtı. Ben ise kılıcı ona sapladım...

    Selim ilk önce biraz durdu. Sonra diz çökeceğini bekledim ama kılıcıma bakınca bir hata yaptığımı anladım. Omzuna saplanmıştı. Iskaladım mı?

    Lucius-"Bir Bine. Büyük bir aptallık yaptın." dedikten sonra Selim hiçbir şey demeden arkasına döndü ve hızla elini Bir Bine(R)'nin göğsüne soktu. O kadar hızlı yaptı ki Bir Bine(R)'nin kaçacak vakti bile olmamıştı. Yavaş yavaş bedeni silinmeye başlıyordu. Ağzından kanlar fışkırıyordu. Diz çöktü. Leyla donakalmıştı. Sadece gözünden yaşlar akıyordu. Sanki beyni ne olduğunu idrak edemiyordu. Bir Bine(R)'nin bedeni tamamen kayboldu. Ben de yapabileceğim tek hamleyi yaptım. Kılıcı omzundan çıkarıp kalbine sapladım. Başından bunu yapsaydım Bir Bine(R) ölmezdi. Benim hatam. Lucius bana kılıç çalıştırırken anlatmıştı. Tereddüt etmenin bana kayıp vereceğini anlatmıştı. Yine yaptım. Yine yine yine... La-Ateh ile olan savaşımda da kendimi feda edip dünyayı tehlikeye atmıştım. Lanet olsun. Kendimden nefret ediyorum.

    Selim gülümsedi. Sanki bunu bekliyor gibiydi. Yüzüme baktı ve:

    Selim-"Sana anlatma zamanım geldi. Yarı izleyici olduğum için diğerlerinden daha geç öleceğim."

    Bir Bine(V)-"Neyi anlatacaksın? Leyla, sen yola koyul. "

    Leyla-"Bu duyacaklarımız önemli olabilir. Başından beridir isteksiz bir biçimde savaşıyordu. Seni ilk öldürdüğünde içinden yas bile tuttu. Zihninde göremediğim bir kısım vardı. Muhtemelen Ti-an tarafından korunuyordu." Neden hala sakin?

    Selim-"Nasıl hala sakinsin?" Benim soracağım soruyu sordu.

    Leyla-"Sakin değilim. Öfke doluyum. Ama şu an elimden bir şey gelmiyor. Bir Bine'yi koruyamadım. Ama diğerlerini koruyabilirim."

    Lucius-"O zaman sen önden git. Biz arkadan yetişiriz." Dedi ve Leyla da onun dediğini yaptı. Önden koşmaya başladı.

    Selim-"Güçlü kızmış. Keşke başka şartlar altında tanışdaydık."

    Bir Bine(V)-"O sana göre yaşlı." Biraz güldü. Ama güldükçe canı yanıyordu.

    Selim-"Burada benimle espri yapıyorsun. Ön safa katılmaya niyetin yok galiba."

    Bir Bine(V)-"Daha seni bile yenemedim. Orada hiçbir işe yaramam."

    Selim-"Hala işe yarayabilirsin. Sana söyleyeceğim şeyleri diğer herkese ilet. Bu çok önemli."

    Lucius-"Fazla zamanın kalmadı. Hızlı konuş."
    Tümünü Göster
    ···
  15. 90.
    0
    Uyandığımda Alir hala uyuyordu. Kalkmakla kalkmamak arasında giderken sol kanadımı yalayarak iyileştirebileceğim aklıma geldi. Ama onun bu emeğini boşa harcamak olurdu. En iyisi zamanla iyileşmesi. Sağ kanadımı kaldırdım ve biraz kendime geldikten sonra aklıma acıkabileceği geldi. Yine elma ağacının oraya gittim, odaklandım ve üfledim. Yine bir elma çıkmıştı. Dalından kopardım ve geri Alir’in yanına döndüm. Döndüğümde Alir gitmişti. Ortalarda yoktu. Biraz endişelenmiştim. Kendi başına yine korkarsa? Hem de şu an gece vakti. Hava açık ama yine de gece. Onu aramaya başladım. Ararken bir ışık gördüm. Işığa doğru yaklaştım. iki tane büyük insan bir de Alir’i gördüm. Diğer iki insanın elinde tahta çubukların üzerine Alir’in kanadıma sardığı gibi bir giysi bağlayıp ateşe vermişler. Alir büyük insanlardan birine sarılmış bir şekilde duruyordu. Daha sonra göz ucuyla beni gördü. Yani gördüğüne eminim çünkü gözlerimin içine baktı. Daha sonra el işaretiyle durmam gerektiğini gösterdi. Sadece izledim. Daha sonra sarıldığı insan Alir’i kucağına alıp gitti. Tabi ki ben de elimde elma ile yalnız başıma kaldım.

    Günler sonra kanadım iyileşti. Artık daha rahat hareket ettirebiliyordum. Ama tam uçacak kadar değil. Yine de arada kanatlarımı çırpıyor ve uçmaya çalışıyordum. Önümde kocaman dağ var. En üstü benim evim. Tek engel ise kanadım. Aslında açıp yalasam geçer ama yapmak istemiyorum. Bu Alir’in bana hatırası gibi bir şey. Acaba büyüğüm ne yapıyor? Beni merak etmiş midir? Her yerde beni mi arıyordur? Belki de sadece gelmemi bekliyordur. Birden içimde bir boşluk hissettim. ilk kez bu şekilde yalnız kalmıştım. Konuşabileceğim kimse yoktu. Tsi-ar, Alir, diğer ejderhalar. Hiç kimse. Birden kanadımdaki bez parçası söküldü ve yere düştü. Yaradan eser kalmamıştı. Çoktan kapanmış. Yalamama bile gerek kalmadı. Temizlemek için yaladım sadece orayı. Yere düşen bez parçasını alıp ayağıma sardım. Şimdi Alir’in emeklerinin boşa gitmemesi için uçmalıydım. Kanatlarımı çırptım ama sol kanadım biraz sızlıyordu. Sızlamasına aldırış etmeden uçmaya devam ettim. Git gide daha da çok yükseliyordum. Bayağı bir yükseldikten sonra bir ses duydum. Bu Alir’di. Bana aşağıdan bağırıyordu ve el sallıyordu.

    Alir-“Ti-aaaaan. Daha sonra tekrar geeeeelllll” Ben de ona baktım ve gülümseyerek:

    Ti-an(B)-“Tamam. Geleceğimm.” diye bağırdım. Ve tüm hızımla yukarı çıkmaya devam ettim.

    Sonunda dağın üstüne varabilmiştim. Ama bayağı yorulmuştum. Büyüğümü aramaya koyuldum. Sonunda onu bulduğumda uyuyordu. Beni hiç aramadı mı yani? Onun için önemli değil miyim? Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım. Tam ona kızacakken arkadan bir ejderha bana:

    Kru-hat-“Bırak büyüğünü uyusun. Günlerdir durmadan seni arıyor. Zar zor uyuttuk onu. Bu arada sen nerelerdeydin?” Günlerdir beni mi arıyordu? Ben… düşüncelerimi boşu boşuna kirletmiştim.

    Ti-an(B)-“Daha sonra anlatırım. Şimdi çok yorgunum. Uyuyacağım.” dedim ve büyüğümün yanına yattım. Büyüğüm bir gözünü açıp bana baktı ve uykulu bir sesle

    Tsi-ar-“ilk maceran nasıl geçti bakalım?” dedi. Ona Alir’den öğrendiğim gibi gülümseyerek baktım. Cevabımdan tatmin olmuş olacak ki gözlerini geri kapattı ve gerçekten uykuya daldı. Ben de belli bir süre sonra uyuyakaldım.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 91.
    0
    Alir-“Hahaha. Bu benim derim değil. Bu biz insanların giysi dediği şey. Yazları sıcaktan, kışları soğuktan koruyor.”

    Ti-an(B)-“Ama yağmurda seni koruyamadı? O zaman işe yaramaz değil mi?”

    Alir-“Biz insanlarda giysi giymek bir kural. Eğer giymezsek ayıp denen şey oluyormuş. Babam anlatmıştı bana. Hem tamamen korumuyor. Belli bir süreliğine engelliyor. Sayende tamamen ıslanmadı. Kanadın birkaç güne iyileşir.” Ben de aynı şekilde karşılık vermek istedim. Tüm gücümle gülümsedim ve

    Ti-an(B)-“Teşekkür ederim.” dedim. O da aynı şekilde gülümsemesiyle karşılık verdi. Bir ses geldi. Alir’in içinden geliyordu ses. Uğultu gibi bir ses. Daha sonra Alir biraz utandı ve

    Alir-“Ben acıktım. Yiyecek bir şey bulalım.” dedi. Acıkmak mı? Yeni bir soru.

    Ti-an(B)-“Acıkmak ne demek?”

    Alir-“Yani ımm… Nasıl anlatsam ki… Enerjimi kazanmak için bir şeyler yemem lazım.”

    Ti-an(B)-“O zaman ye. Her yer yiyecek yemek dolu.” Yerdeki çimenleri koparttım ve Alir’e doğru uzattım.

    Alir-“Imm. Düşündüğün için teşekkürler. Ama ben çimen yemem.”

    Ti-an(B)-“Tamam. Peki ne yersiniz siz?”

    Alir-“Elma olsaydı güzel olurdu. Ama bu mevsimde ağaçlar elma vermez. Arkamdaki ağaç da gördüğün gibi daha elma vermemiş.” Birden aklıma büyüğümün gösterdiği şey geldi. Yerdeki çiçeklere üflediği an açmıştı. Ben de bunu elma ağacına denersem elma verir miydi? Denemeden öğrenemem.

    Ti-an(B)-“Alir. Ağacın önünden çekil. Bir şey deneyeceğim.” Alir dediğimi yaptı ve çekildi. Ben de gözlerimi kapatıp odaklanmaya başladım. Zihnim sustu. Sadece çevredeki sesleri duyuyordum. Alir’in nefes alış verişine kadar her şeyi. Birden anladım. Doğanın enerjisinin ne demek olduğu. Her canlının aldığı nefes, verdiği nefes, esen rüzgar, sallanan dallar, yapraklar, çimenler… hepsi kendince bir enerji üretiyordu. Onlardan enerjiyi alarak onların enerjisini yok etmiyordum. Sadece başka bir türe dönüştürüyordum ve onlar da tekrar enerji üretmeye devam ediyorlardı. Daha sonra gözlerimi açtım ve ağacın dalına doğru üfledim. işe yaramıştı. Gerçekten de işe yaradı. Kıpkırmızı bir elma ağacın dalında asılı duruyordu.

    Alir-“Na na nasıl yaptın?” Ağacın dalına uzandım ve elmayı kopartıp Alir’e uzattım. Alir de aldı ve iştahla yemeye başladı. Belli ki bayağı acıkmış. Elmanın yarısını yedi ve diğer yarısını bana uzattı.

    Alir-“Sen de ye.” Yemek mi? Ben acıkmam ki? Büyüğümün dediğine göre biz enerjimizi kendimiz üretiriz. Eğer enerjimiz azalırsa da dinlenmemiz yeterli.

    Ti-an(B)-“Ben acıkmam. Yani yememe gerek yok. Onu da sen ye. “

    Alir-“Ben doydum. Hem bunu senin sayende yiyorum. Kendi yaptığın şeyin tadına bakmak istemez misin?”

    Ti-an(B)-“Benim bir şey yersem sindiremem. Yani yememem daha iyi olur.”

    Alir-“Hmm. Bana da öğretsene bu yaptığın şeyi.”

    Ti-an(B)-“Ben de daha ilk kez başarabildim. Ama sana nasıl yapıldığını anlatabilirim. Gözlerini kapatıyorsun, hiçbir şey düşünmemen lazım, doğanın enerjisinin ayaklarından tırmanıp ağzında biriktiğini düşünüyorsun ve ne için kullanacağını da düşündükten sonra gözlerini açıp üflüyorsun.”

    Alir-“Dur deneyeceğim.” Yere oturdu ve gözlerini kapattı. Bir süre sonra nefes alış verişi değişti. Yere doğru uzandı ve muhtemelen uyuya kaldı. Acaba ilk kez kullanıldığında uyuya mı kalıyor vücudun o enerjiye alışması için? Bu da büyük bir gizem. Alir’in yanına geçtim. Kanadımın altına aldım üşümesin diye. Ben de gözlerimi kapattım ve uyudum.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 92.
    0
    Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Hava bulutlu ve kapalıydı. Ayağa kalktım. Sağa sola baktım fakat burası bildiğim bir yer değil. Şimdi hatırladım. Uçarken düşmüştüm. Rüya sanıyordum. Hatta uyandığımda büyüğüm gelip uyuya kaldığımı falan anlatacak diye düşünüyordum. Ama burası neresi bilmiyorum. Birkaç hayvan bana gözlerini dikmiş bakıyordu. Daha sonra bir ağlama sesi geldi ve hepsi kaçtı. Neden bir ağlama sesine kaçtılar ki? Uçmayı deneyip dağa geri çıkmak istedim ama kanadımı oynatınca çok ağrıyordu. Birkaç gün oynatmasam daha iyi. Mecburen ağlama sesinin geldiği yere gittim. Orada biri ağacın altında oturmuş ağlıyordu. Yanına gittim.

    Ti-an(B)-“iyi misin? Yardıma ihtiyacın var mı?” diye sordum. Bana doğru baktı. Gözlerini iri iri açtı. Daha sonra tekrar içine kapandı ve ağlamaya devam etti. (Çocuk diyeceğim. Adını söylediğimde değiştiririm.)

    Çocuk-“Beni yiyecek misin?” dedi ve ağlamasına devam etti.

    Ti-an(B)-“Yemek mi? Onu sadece hayvanlar yapar. Ben yemek yemem.”

    Çocuk-“O zaman neden buradasın?”

    Ti-an(B)-“Ağlıyordun. Sana yardım etmek için geldim. “

    Çocuk-“Çok korkutucu görünüyorsun. Sen kimsin?”

    Ti-an(B)-“Ben Ti-an. Bir ejderhayım. Şu dağın zirvesinde yaşıyorum. Sen kimsin peki?” Arada gök gürlüyor ve çocuk daha çok içine kapanıyordu. Ama ağlaması durmuştu.

    Alir-“Benim ismim Alir. Ben de bir insanım. Hasin oğlu Alir derler bana. Ama sen sadece Alir de.”

    Ti-an(B)-“Tamam Alir. Memnun oldum. Sorunun nedir?”

    Alir-“Kayboldum. Annemi ve babamı bulamıyorum.” Tekrar gök gürledi ve tekrar ağlamaya başladı. “Ben annemin dediğini yapmadığım için tanrılar bana kızıyor. Çok af diledim ama beni dinlemiyorlar. Sen de gelince tanrılar bana ceza vermek için seni gönderdiler zannettim.” Tanrılar mı? Onlarda mı bir canlı?

    Ti-an(B)-“Ben uçarken düştüm ve sol kanadımı kımıldatamıyorum. Yani beni biri göndermedi.” Yağmur birden başladı ve saniyeler içinde hızlandı. Çocuk iyice içine kapandı ve kendini yağmurdan korumak için kollarını kaldırıp yağmurun kafasına değmesine engel olmaya çalışıyordu. Ama pek başaramıyordu. Sağ kanadımı açtım ve üzerinde tuttum. Yağmur artık ona ulaşmıyordu. Bana doğru baktı ve kocaman bir gülümseme ile

    Alir-“Teşekkür ederim Ti-an.” dedi. O zaman içimde bir duygu hissettim. Gülümsemesini görmem ile tetiklenmişti muhtemelen. Yardım etmenin verdiği haz. Ben de kendimi istemsizce gülümserken buldum.

    Saatler sonra yağmur durdu. Ben kanadımı kapattım. Büyüğümün öğrettiği bir şeyi söyleyecektim ona.

    Ti-an(B)-“Alir. Şuraya bak.” işaret ettiğim yere baktı hem şaşkın hem de sevinçli bir şekilde izliyordu. Ona gökkuşağını göstermiştim. Bana da büyüğüm göstermişti. Aynı benim gibi bakıyordu gökkuşağına.

    Ti-an(B)-“Bak tanrı dediğin kişi senin bu cesaretinden dolayı seni ödüllendirdi. Sana bunu hediye etti. Ama dikkatli bak birazdan kaybolacak.” Dediğim gibi de oldu. Belli bir süre sonra kayboldu.

    Alir-“Teşekkür ederim Ti-an. Sayende artık korkmuyorum. Ama benim de sana iyiliğini ödemem lazım. Bana kanadını göster.” dedi. Sağ kanadımı açtım. “Onu değil. Diğerini.”

    Ti-an(B)-“Ama o ağrıyor.”

    Alir-“Sen büyük ve güçlü bir ejderhasın. Bu kadar acı sana zarar vermez değil mi?” dedi ve gülümsedi. Ben de dediği gibi yaptım ve acımasına rağmen açtım. Bayağı acımıştı ama açarken. O da yerden aldığı birkaç otu çiğnedi ve yaramın oraya koydu. Daha sonra üzerini yaprakla kapadıktan sonra derisini yırtıp yaranın olduğu tarafı sardı.

    Ti-an(B)-“Neden derini yırttın?” Alir gülmeye başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 93.
    0
    Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Uçmayı benimle aynı zamanda doğan ejderhaların hepsi öğrense de ben daha öğrenemedim. O kadar çabalamama rağmen.

    Ti-an(B)-“Büyüğüm. Ben neden uçamıyorum? Benimle aynı zamanda yumurtadan çıkan ejderhaların çoğu öğrendi uçmayı? Ben onlardan daha fazla emek sarf etmeme rağmen onlar benden daha hızlı uçmayı öğrendiler.”

    Tsi-ar-“Belki de kanatların yeteri kadar güçlenmemiştir Ti-an. Vücudunu fazla zorladığından dolayı kanatların güçlenmiyor olabilir. Bugün uçmaya çalışma. Onun yerine sana başka bir şey öğreteceğim bugün. Sana doğanın enerjisini kullanmayı öğreteceğim.”

    Ti-an(B)-“Doğanın enerjisi mi? O da nedir?”

    Tsi-ar-“Bak sana göstereyim.” Birkaç saniye gözlerini kapadı. Daha sonra gözlerini açtı ve yere doğru üfledi. Yerdeki soluk olan çiçekler birden canlandı ve açtılar. Çok heyecanlanmıştım.

    Ti-an(B)-“Bu uçmaktan daha iyi. Tamam. Nasıl yapacağım?” Heyecanlı heyecanlı konuşuyordum. Elini kafama zütürdü ve okşama başladı.

    Tsi-ar-“Bu kadar heyecanlanma. Her şey sırayla. Şimdi ilk olarak ben ne yaptım dikkat ettin mi?”

    Ti-an(B)-“Gözlerini kapattın.”

    Tsi-ar-“Neden kapattım peki?”

    Ti-an(B)-“Odaklandın. Ama neye bilmiyorum.” Şaşkın şaşkın baktı.

    Tsi-ar-“Nasıl anladın odaklandığımı? Çoğu küçük ejderha bunu anlayamazdı. Sadece birkaç saniye odaklanmıştım. Bunu anlaman işini kolaylaştıracak. Neye odaklanmıştım biliyor musun? Toprağa. Topraktan ayağıma bir enerji bağı varmış gibi hissettim. Enerjinin içime aktığını ve vücudumdan geçerek ağzımda biriktiğini düşündüm. Ve tabi ki ondan sonra da ne için kullanacağımı düşündüm. Gözlerimi açtığımda da sadece üfledim. Ve düşündüğüm şey gerçekleşti.” Sadece bunu birkaç saniyede mi yaptı? Çok heyecanlanmıştım. Ve gözlerimi kapatıp denemeye başladım. Ama durmadan zihnimde başka başka bilgiler dolaşıyordu. Nasıl uçacağım, diğerlerinin nasıl uçtuğunu incelediğim zaman vs.

    Gözlerimi açtığımda gece olmuştu. Ha? Nasıl yani? Uyuya mı kaldım? Tsi-ar uyuyordu. Hatta dağdaki tüm ejderhalar bu saatte uyuyordu. Normalde benim de uyuyor olmam lazımdı ama odaklanayım derken uyuyakalmıştım. Neyse büyüğümün dediği gibi dinlendim. Artık uçma alıştırması yapabilirdim. Ama etraf bayağı karanlıktı. Karanlıktan korkuyor muyum? Tabi ki hayır. Bilmediğim şeylerden korkmaktan çok ilgimi çeker. Geriye doğru yürüdüm ve ileri doğru koşup kanatlarımı açtım. Evet. EVET. Uçabiliyorum. Sonunda. Dağ ayaklarımın altında. Böyle uçunca aklıma beni büyüğümün ilk uçurduğu zaman geldi. Yüksekteydim. Biraz dağdan uzaklaşmayı düşündüm. Dağdan uzaklaştım. Yorulmaya başladım. “Dağa geri dönsem iyi olacak.” diye düşündüm. Ama arkamı döndüğümde dağ küçücük kalmıştı. Çok uzaklaşmıştım. Telaşlı bir şekilde geri uçmaya başladım. Fakat sert bir rüzgar dalgasına yakalandım ve dengemi kaybedip aşağıya düştüm. Sonrasında ne oldu hatırlamıyorum. Bayılmıştım.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 94.
    0
    Devam et takiba aldım zati. Bos vakitimde okuyacam ben çok uzun
    ···
    1. 1.
      0
      istediğin zaman oku kanka hep burada duracak bunlar.
      ···
    2. 2.
      0
      Baktım serileri görünce dedim tutulmuştur. Ben bu başlığı ilk olarak alacam ama ardından sil baştan atacam devam
      ···
    3. 3.
      0
      Bundan okumaya başlama da bu serinin son hikayesi olayı anlamayabilirsin.
      ···
    4. diğerleri 1
  20. 95.
    0
    Okumadım
    ···
    1. 1.
      0
      olsun kanka varlığın yeter :D
      ···