/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    0
    Sonunda vardığımda gerçekten dediği gibi çok büyük bir taştan yapıydı. Yüksekten uçtuğum için beni fark etmemişlerdi.

    Ti-an(B)-“Koan hi saar” Alir’in nerede olduğunu hissetmeye çalıştım. Evet. Buradaydı. En üst tarafta. Biriyle konuşuyordu. Ve korkuyordu. Oraya doğru uçtum ve duvara kondum. içeriye giremeyeceğim kadar küçüktü. Birkaç tahta parçası üzerime geliyordu ama zarar vermiyordu. insanlar aşağıdan elindeki eğri tahta arasına bağlanmış genleşen bir lastik bağlanmış. Gerçekten güzel düşünmüşler. Tahtanın gidiş hızını artırıp zarar verme kapasitesini artırabilirlerdi. Ama şu an bunu düşünemezdim. Daha sonra giremediğim kapıdan biri çıktı. Saçları ve sakalları beyazdı. Birden bağırdı:

    Kral-“Herkes dursun.” demesiyle herkes durdu. insanları yöneten kral bu adamdı demek ki.

    Kral-“Sen Alir’in bizden sakladığı yaratık olmalısın.”

    Ti-an(B)-“Ben yaratık değilim. Ben bir ejderhayım. Ve Alir’i öldürmemeniz için sizinle konuşmaya geldim.”

    Kral-“Tamam. Konuşalım. Ama tek bir şartım var. Senin her tarafını bağlayacağız ve seni öyle içeri alacağız. Kabul ediyorsan konuşabiliriz.”

    Ti-an(B)-“Tamam. Kabul.” dedim ve aşağı indim. Beni kalın kalın iplerle bağladılar. Kanatlarımı, bacaklarımı, kuyruğumu bile. Ağzım hariç her yerimi bağladılar. Daha sonra beni kalenin içine aldılar. Alir’in anlattığı tekerlek denen şeylerle beni ite ite içeri aldılar. Saray denilen yerin içerisi bayağı genişti. Benim büyüğüm bile sığardı buraya. Daha sonra yanımda Alir’i gördüm. Her tarafı yara bere içerisindeydi. Onu gördüğümde içimde bir duygu hissettim. Öfke. Bunu daha önce duymuştum ama hiç başıma gelmemişti. Aklıma hiç istemediğim sahneler geliyordu ama kendimi sakinleştiriyordum. Bunu bana büyüğüm öğretmişti. Zamanla normal halime gelmiştim. Daha sonra o yaşlı olan kral karşıma geçti.

    Kral-“Alir’in suçu neydi biliyor musun? Onun suçu seni saklamasıydı. Son zamana kadar hep sakladı. Gerçekten cesareti ve dayanıklılığı takdire şayan. Ama bana ihanet etti. Krallığıma ihanet etti.”

    Ti-an(B)-“Artık varlığımdan haberdarsınız. Onu serbest bırakın.”

    Alir-“Ti-an. Bu raya gel memeliy din.”

    Kral-“Onu eğer ki serbest bırakırsam itibarım düşer. ihanetten dolayı suçu olan birini öylece bırakamam. Ama onun sayesinde artık ejderhaların varlığından haberimiz oldu. En azından o benim elimden ölme şerefine nail olabilir.” dedi ve belindeki demirden ve altın sapı olan keskin bir demir parçasını kınından çıkardı. Bu Alir’in bana anlattığı insanları öldürmek için kullanılan şeydi. ismi kılıçtı. Kral yavaş yavaş Alir’e doğru ilerlemeye başladı. Ona doğru baktım ve tam onu durduracakken:

    Alir-“Ti-an. Seninle tanışmak benim için en büyük hediyeydi. Senin sayende kurtardığım insanların hepsinin gülümsemesini hatırlıyorum. Sen de bunu unutma Ti-an. Elveda.” Ben Alir’e odaklanmışken kralı unutmuştum. Kılıcı boğazına geçirdi ve tek seferde kafasını kopardı.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    0
    Her tarafta kanlar vardı. Bunlar Alir’in kanlarıydı. Kellesi yerde yuvarlanıyordu. O an ne duygu hissedeceğimi bilemedim. Kafam karma karışık. Önceden bilmlediğim duygular da üzerine eklendi. Nefret, iğrenme, öfke… Kafam sanki olumsuzluklar kümesine dönmüş gibiydi. Onlar ölmeliydi. Ruhları bile kalmamalıydı. Ve bağırdım.

    Ti-an(B)-“Ri las de su len” Yasak kelimeyi kullanmıştım. Ruhları bile yok eden bir kelimeydi bu. Odadaki herkes öldü. Hatta ruhları bile kayboldu. Öfkem sönmeye başladığımda aklıma geldi. Olamaz. Alir. Alir’i unuttum. Bunları söylerken Alir de buradaydı. Ruhu daha buradaydı. Onun da ruhu silindi. Ben ne yaptım? Hayır. Ben yapmadım. insanlar yaptı. insanlar yüzünden. insanlar yüzünden. insanlar yüzünden… içeriye birisi girdi. Bir kadındı. Herkesin ölüsünü yerde gördü ve soğukkanlılığını korumaya devam etti. Hatta sevinmiş bile görünüyordu. Kralın kılıcını aldı ve bana doğru yaklaştı. Daha sonra iplerimi çözdü. Ben hala insanlar yüzünden diye kendime tekrarlıyordum. Nefretle oradaki kadına doğru döndüm. Kadın ise önümde diz çökmüş bekliyordu. Benim insafıma kalmıştı. Evet. insanların hayatı şu an benim insafımda. Çünkü insanların liderlerini öldürdüm. En azından ben öyle düşünüyordum.

    Prenses-“Sizin kim olduğunuzu ve amacınızı bilmiyorum ama benim amacıma hizmet ettiğiniz için size teşekkür ediyorum. Ben de bu zalim kralı öldürmenin yollarını arıyordum.” Alir’in cansız bedenine doğru baktım. Doğa enerjimi biriktirmeye çalıştım ama işe yaramıyordu. Doğa artık beni reddediyordu. Düşüncelerimin değişmesi demek bu anlama geliyormuş. Ama yeni bir enerji keşfettim. Ben de yeni keşfettiğin enerjiyi biriktirmeye çalıştım. Nefretin enerjsini. Karanlık enerji ile ağzımda ateş oluşturdum ve Alir’in bedenini yaktım. Eğer ölürse bedenini yakmamı söylemişti. Dediği gibi de yaptım. Bu enerjinin tadı çok kötüydü ve boğazımı bile yakmıştı. Ama artık umurumda bile değil. Daha sonra prensese döndüm.

    Ti-an(B)-“Sen de kimsin? Ve benden ne istiyorsun?”

    Prenses-“Ben sizden bir şey isteyemem. Sizi yenecek güçte değilim. Size bir teklifim var. Ben sizin amacınıza hizmet edeyim siz de benim. Gözlerinizde nefreti görebiliyorum. Çünkü aynısı bende de var. Sizin nefretinizi söndürecek şeyi yaparım karşılığında ise bu krallığın kraliçesi olmak istiyorum.”

    Ti-an(B)-“Benim nefretimi söndürecek tek şey Alir’i geri getirmek. Yapabilecek misin ki sen?”

    Prenses-“Bugüne kadar bir ejderha olduğunu bile insanlar bilmiyordu. Ölümden geri döndürmenin de bir yolu varsa bunu beraber araştırabiliriz.”

    Ti-an(B)-“ismin nedir?”

    Prenses-“ismim Fell. Prenses Fell. Ama sayenizde Kraliçe Fell.”

    Ti-an(B)-“Fell. Bana yer altında geniş bir yer bul. Beni gören insanların hafızasını sileceğim ve başından beri krallığı sen yönetiyormuşsun gibi hafızalarında göstereceğim. Ejderhaların zihnindeki bütün bilgilerini de almam lazım. Ne biliyorlarsa öğrenmem lazım. Onun için de beni insanların öldürdüğüne dair bir söylenti yayacaksın. Hatta çocuklara kelime öğretirken yanlışlıkla çocukları öldürdüğümü ve sizin intikam almak için beni öldürdüğünüzü söyleyin. Bu ejderhaları kışkırtacaktır. Daha sonra size onları avlayacak bilgiler öğreteceğim.” Alir. Senin için dünyayı bile yok ederim. Söz veriyorum. Geri döneceksin. Sonsuza kadar beraber yaşayacağız. Bu sefer benim dağdan inmemi beklemeyeceksin.

    Gel zaman git zaman bütün ejderhaları avladık, bilgilerini aldım ve yavaş yavaş bilgiler beni tanrıların varlığına çekti. Kraliçe Fell’den krallıktan ayrı ve gizli bir Ejder Ateşi Birliği’ni kurmasını istedim. Krallık yıkılsa bile Ejder Ateşi Birliği ilelebet kalacaktı. O ise dediklerimi köle gibi yaptı. Pişmanlık hissetsem de hep insanlara olan nefretim bana planlarımı bıraktırmadı. Bir ara kraliçe Fell benden uzun ömrün sırrını bile istedi. Hatta ölümsüzlüğün. Ben vermeyi reddedince küçük bir ejderhaya deneyler yapıp öğrenmeye çalıştı ve yaşlanıp öldü. Bir tanrının yeteneğini nasıl alacağımı vs. öğrendim. Nefretim hep aynı kaldı. Hiç sönmedi.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    Bir Bine (Ejderha’nın Mağarası)

    Derya sonunda uyandı. Sağına soluna baktı. Sonra ağlayıp yakamı tuttu. Göğsüme doğru kafasını koydu ve

    Derya-“Bir Bine. Lütfen rüyaydı de. Ejderha bu sefer ölmedi de.” Gözlerinin içine bakamıyordum. Sadece başımı eğmiş duruyordum.

    Tsi-ar-“Bir Bine ve Ti-an. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Eğer sizi orada durdurmasaydım ölebilirdiniz.”

    Bir Bine(E)-“Ölmezdik. Bize saldırmıyordu bile. Sadece izliyor ve savunuyordu. Onu belki yenebilirdik. Geriye 6 saatimiz kaldı. Ona şimdi saldırmazsak o bize saldırdığında çok geç olabilir.”

    Beyaz-“Bir Bine haklı Tsi-ar. Ona şimdi saldırmalıyız.”

    Tsi-ar-“Çok düşüncesiz davranıyorsunuz. Onu nasıl yeneceğiniz hakkında plan yaptınız mı peki? Veya Bir Bine ve Ti-an onunla savaşırken nasıl savaştığına dikkat ettiniz mi? Veya neresinin savunmasız olduğuna? Diyelim ki saldırdınız peki onu nasıl yeneceksiniz?”

    Ti-an(k)-“Savaşmadan bilemeyiz. Öğrenmemizin tek yolu savaşmak.”

    Tsi-ar-“Eğer bu konuda ısrar ediyorsanız benim size daha öğretecek bir şeyim kalmamış demektir. Gidin. Savaşın o zaman. Savaşa hiç katkınız bulunmayacak. Ama size tavsiyem var. Öfkenizi dizginlemezseniz asıl düşman kendiniz olursunuz.” Ti-an(k)’ın sırtına atladım ve aşağıya doğru uçmaya başladık. Derya da Beyaz’la beraber arkamızdan geliyordu.

    Tsi-ar’ın son dediğine sinirlenmiştim. Savaşa hiçbir katkımız bulunmayacak da ne demek? Çok bilmiş davranması sinirimi bozmuştu. Ti-an(B)’yi gördük. Yere doğru boş boş bakıyordu. Aşağıda Kübra’yı gördüm. Ti-an’a doğru koşuyordu. O da mı öfkeliydi? Hayır değildi. içinde kana susamışlık var. Ama öfke yok. Ve çok farklı gözüküyor. içimde kötü bir his var.

    Bir Bine(E)-“Ti-an(k), Kübra’nın aurasına bir bakabilir misin?”

    Ti-an(k)-“Bakmama gerek yok. Zaten bakmadan bile hissedebiliyorum. Ne iyi yönlü, ne de kötü. Sanki eski Kübra gitmiş yerine yeni bir Kübra gelmiş gibi.”

    Bir Bine(E)-“Peki savaşın seyrini değiştirebilir mi sence?”

    Ti-an(k)-“Bilmiyorum. Ti-an(B) ve Kübra’nın auraları birbirine çok benziyor. Zaten başından beridir öyleydi ikisi de tanrıların parçalarını taşıyor ama bu seferki çok farklı. Hala öyle ama çok farklı. Anlatamıyorum.”

    Bir Bine(E)-“Kendini zorlamana gerek yok. Şu an sadece Ti-an(B)’a odaklan. Onu alaşağı edersek her şey biter. Ejderha’nın ölümü yanına kar kalmayacak.” Dişlerimi sıkıyordum. Bu sefer kesinlikle ölmeli, ölmeyi hak ediyor. Ti-an(k) bu öfkemi hissetmiş olacak ki:

    Ti-an(k)-“Ben de öfkeliyim. Ama Tsi-ar’ın dediğini unutma; öfkemizi dizginleyemezsek başaramayız.” Nefes alış verişimi kontrol ettim. Öfkemi bir anlığına da olsa susturdum. Ve artık karşısındaydık. Bize doğru bakmaya başladı. Acaba neden bir gözü cennet diğer gözü de cehennemi temsil ediyor?
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    0
    Bir Bine (Rüyamdaki Kız Kim)

    Leyla-“Artık gidelim. Ejderha’yı sen de gördün.”

    Bir Bine(R)-“Ona sadece normal bakarak bile söyleyebilirsin. O normal değil. Sadece üzerimizden uçarken bile kendimi çok aciz hissettim. Bir de saldırsa dikkatim tamamen dağılabilir.”

    Emre-“Tamam ben de hissettim ama başaracağız. La-Ateh de çok güçlüydü. Ama yenildi.”

    Bir Bine(R)-“Ama onu yenen Bir Bine(E)’ydi. Ben ise sadece ona arkadan destek olabildim. Hem o zaman elinde fanus vardı. Şimdi ise hiçbir şey yok. Baksana. Savaşa sadece biz gidiyoruz. Diğer herkes kaçtı. Birkaç milyon cesur insan kaldı. Ama plana göre ön saftaki bizi geçerlerse onlarla savaşacaklar. Yani biz bir nevi onu zayıflatacağız arkamızdaki milyon insan da onu haklayacak.”

    Selim-“Kaçanlar aurasından korkmuş olmalılar.”

    Bir Bine(R)-“Aa Selim. Demek buradasın. Tam zamanında geldin. Biz de tam gidiyorduk.” Leyla zihnime hızlıca bir mesaj gönderdi. Anladım. Selim’e güvenemeyiz.

    Selim-“Hadi o zaman gidelim.”

    Emre-“Hadi.” Derken elinde bir ok vardı. Arkasını döndü ve yeşil gözü açtı. Tam elindeki oku bırakacakken daha ne olduğunu anlamadan Selim yanında belirdi ve kılıcı Emre’nin kalbine sapladı.

    Selim-“Gerçekten öldürme niyetini anlamadım mı yani? Ne aptalsın.” Ben de hemen gözlerimi açtım. Saldıracak gibi durmuyor. En azından şimdilik. Emre yere yığıldı ve bedeni kaybolurken:

    Emre-“Ö zür diler im. Hiçbir iş e yarama dım.” Dedi ve bedeni kayboldu. Ben bir an odağımı kaybedecek iken Leyla da sarı gözünü açtı ve bana bakmaya başladı. Şu an zamanı değil mesajını verdi.

    Selim-“La-Ateh ile olan savaşınızı izledim. Çok etkileyiciydi. Gerçekten, eğer sen ona o gözlerle bakmayacak olsan savaş nasıl sonuçlanırdı acaba? Sanırım bu savaşta göreceğiz.” Dedi ve üzerimize doğru geleceğini gördüm. Kaçmaya vaktim kalmıyor. Kesin ölüm. Tam üzerime gelirken önümde biri belirdi. Kılıcına kendi kılıcı ile karşılık vermişti. Bu Bir Bine(V).

    Bir Bine(V)-“iyi misiniz?”

    Bir Bine(R)-“Biz iyiyiz. Ama Emre öldü.”

    Selim-“Vayy. Ustam da gelmiş. Kılıç kullanmasını ne zaman öğrendin?”

    Bir Bine(V)-“Selim. Neden onlara saldırdın?”

    Selim-“Aptallığınızı engellemek için. Ti-an(B) bu savaşı kazanmalı.”

    Bir Bine(R)-“Bizi uyarmak için yanlış bir yöntem seçtin.”

    Selim-“Sizinle konuşarak zaman kaybedemem. Sana zarar vermek istemiyordum ama görüyorum ki önümde duracaksın.”
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    0
    Bir Bine (içimdeki Öldürme Hissi Vahşet)

    Lucius-“Evet. Önünde duracak. Ve tanrıları öldürmek mi? Güldürme beni. Ti-an onlara yaklaşamaz bile. Kübra da şu anki haliyle onlara karşı koyamaz.”

    Selim-“Kübra ile koskoca Ti-an’ı mı karşılaştırıyorsun? O sadece bir insan. Diğeri ise koskoca bir ejderha. Üstelik Haylaus’un gücünü almış bir ejderha.”

    Lucius-“Küçük gördüğün için kaybedeceksin. Unutma, Kübra’nın dedesi de bir tanrıydı. Babam gibi, Haylaus gibi, orada oturup savaşı izleyecek olan 3 tanrı gibi, Cerberus gibi.”

    Bir Bine(V)-“Cerberus mu? O da mı bir tanrı?”

    Lucius-“Cidden. Haylaus’un tanrı olduğuna inanıyorsunuz da Cerberus’un tanrı olduğuna mı inanmıyorsunuz? Mitoloji kitaplarında yazan saçmalıkları unutun. Burada her şey gerçek.”

    Selim-“Saçma muhabbetiniz bittiyse dövüşe başlayalım. Seni ilk gördüğüm günden beridir geçmek istemiştim.” Dedi ve üzerime saldırdı. Bir an geçmiş aklıma geldi. Bana saldırdığı ilk zaman. Fakir mahallesi. Gerçekten onu bu kadar değiştiren neydi? Her zaman yanımda duran Selim şimdi karşımdaydı. Çok karmaşık duygular içerisindeydim. O da bunu anlamış olacak ki tam kılıcı bana saplayacak iken durdu.

    Selim-“Benimle ciddi savaşmanı istiyorum. Seni geçip arkandakileri çoktan öldürmüştüm. En azından sana onları koruma şansını vermeye borçluyum. Sen de bana ciddileşmeyi borçlusun.” Gözlerimi kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. Eski Selim’in bakışını yarım saniye de olsa gördüm. Sonra gözleri tekrar önceki düşmanca bakan haline döndü.

    Bir Bine(V)-“Kusuruma bakma. Dalgınlık ettim. Hadi başlayalım.” Dedim ve kılıcımı kavradım.

    Lucius-“Siz sarı ve kırmızı gözlüler. Onların kavgalarına karışmayacaksınız.” Aramızdaki savaş şimdi başlıyor.
    ···
  6. 56.
    +1
    Vahşetsiz onu yenmem zor olacak. Ve Lucius ile de fazla kılıç çalışması yapmadık. Onu nasıl yeneceğim ki? Derken üzerime atıldı. Yavaş hareket ediyor. Bilerek mi yapıyor? Kılıcı savurmalarını bile rahat karşılıyorum. Acaba Lucius mu bir şey yaptı? Ben şu an sadece savunma yapabiliyorum. Bunlar Selim’in saldırıları değil. Bu kadar yavaş ve elinde kılıcı tutarak saldırmaz. En son var gücümle kılıcını ittim ve birkaç adım geri gitti.

    Bir Bine(V)-“Bana ciddiye almamı söyledin ama sen ciddiye almıyorsun.”

    Selim-“Rakibimi tartıyorum. Senin öğretmediğin bir ders.”

    Bir Bine(V)-“Eğer derslerimi dikkatli dinliyor olsaydın zaten şu an bize ihanet etmiş olmaz ve savaşıyor olmazdık.”

    Selim-“Sadece laftan ibaretsin. Senin ustalığın vahşetinle beraber gitti. Artık sadece sıradan bir ruhsun.”

    Bir Bine(V)-“Tartman bittiyse ciddileşebilir misin artık? Daha Ti-an ile de dövüşeceğim. Ve arkamdaki kişiler savaşta kilit rol oynuyorlar. Yani acelem var.”

    Selim-“Ben senin yerine oraya ulaştırırım demek isterdim ama cennette ceset kalmıyor, direk ruhları yok oluyor.”

    Lucius-“Laf dalaşını bırak Bir Bine(V). Biraz ciddileşsen diyorum. Kavganız çok sıkıcı geçiyor.”

    Bir Bine(R)-“Kavga için fazla şatafatlı geçiyor.”

    Lucius-“Sen daha şatafat görmemişsin. Şu kavga bitsin savaşı görürsünüz. Yani umarım. Yüzlerce yıldır cehennemde canım sıkılıyordu.” Derken Selim atağa geçti. Kolay savuşturdum. Hala tartıyor mu acaba? Derken bir anca kılıcım yere düştü. Neden? Kılıcım değil. Elim. Elim kopmuş. Çığlık atmak istedim ama gökyüzüne bakıyorum ve aşağı düşüyorum. Ne oluyor? Vücudum. Kafamı mı koparmış? Ciddi misin? Yuh. Ve öldüm. Jokerimi kullanacağım sanırım.

    Selim-“Şimdi gelelim size.” Bir Bine(R) ve Leyla’ya yaklaşmaya başladı.

    Lucius-“Arkana bak.” Arkasını döndü ve şaşırdı.

    Bir Bine(V)-“Bu kadar hızlı bitirmek isteyeceğini düşünmemiştim. Ben de ciddileşsem iyi olacak.” Dedim ve vücudum sapa sağlamdı.
    ···
  7. 57.
    0
    Selim-“N Nasıl?”

    Bir Bine(V)-“Cehenneme direk gidiş hakkı kazandım. Bu savaş bitince artık La-Ateh ile cehennemde birbirimizi yeriz.”

    Selim-“Zaten beni kendi gücünle yenemeyeceğini bilmeliydim.”

    Lucius-“Hadi ama! Bari yalancılığın ikinci ustasının önünde yapma. Sen onu kendi gücünle mi yeniyorsun yani?”

    Bir Bine(V)-“Ne demek istiyorsun? O da mı bir yerden güç alıyor.”

    Lucius-“Hem de sağlam bir kaynaktan. Değil mi Ti-an’ın izleyicisi?”

    Bir Bine(R)-“Ahh. Yine mi izleyici?”

    Lucius-“Haylaus’un enerjisi ile yapmıştır. Ne israf ama.”

    Bir Bine(V)-“Bu kolay bir savaş olmaktan çıktı.” Birden Selim yanımda belirdi.

    Selim-“Başından beri kolay değildi.” Dedi ve bu sefer belimden ikiye böldü. Ah. Yine mi. Düştüm. Ve sonra da geri birleşip kalktım.

    Lucius-“Tek taraflı bir dövüş izliyorum. Hem de dayak yiyen benim öğrencim.”

    Bir Bine(V)-“Ne yapabilirim? Adam şimşek gibi hızlı.”

    Lucius-“Bir zamanlar sen de öyleydin. Sen sadece vahşetten ibaret değilsin.”

    Bir Bine(V)-“Normal bir insanın o hıza ulaşmasına imkağağağ.” Derken yine kellemi kopardı. Toparlandım ve:

    Bir Bine(V)-“Lan bir şey konuşuyoruz.”

    Selim-“iyi o zaman ben de arkadakileri halledeyim.” Dedi ve oraya yöneldi. Kılıcı geçiremeden karşısında Lucius belirdi ve onu geri itti.

    Lucius-“ilk önce arkandaki savaşı bitir. Ondan sonra buraya gelirsin.”

    Selim-“Onu ne kadar öldürürsem öldüreyim canlanıyor. Nasıl yeneceğim ki?”

    Lucius-“Rakibini tartmıyor musun? Onu da kendin bul.” Dedi ve Bir Bine(R) ile Leyla’nın önünde beklemeye başladı.
    ···
  8. 58.
    0
    SELiM

    Neden anlamıyorlar? Ti-an’a engel olursak onlar kazanacak. Eğer öldürebilsem Bir Bine(V)’yi diğerleri kolay. Tabi Lucius karışmazsa.

    Bir Bine(V)-“Neden duraksıyorsun? Saldırsana.”

    Selim-“Seni madem dövüşerek yenemiyorum o zaman yanıma çekerim.”

    Bir Bine(V)-“Nasıl çekeceksin merak ettim.”

    Selim-“Bu savaşı Ti-an kazanmalı. Yoksa…” Ahh. Başım ağrıyor.

    Ti-an-“Onlara anlatma.”

    Selim-“Neden? işimize yarayabilirler.”

    Ti-an-“O zaman da kaybederiz. Sadece savaşına odaklan. Eğer anlatırsan düzen değişir. Zamanı gelecek merak etme.”

    Selim-“Nasıl anlayacağım?”

    Ti-an-“Anlayacaksın.”

    Selim-“Tamam tamam. Sadece beni bırak.” Dedim ve rahatladım. Neden anlatamıyorum ki? Bana neden anlattın ki?

    GEÇMiŞ

    7 yaşındayım. Annemin ve babamın bana aldığı hediyeyi hatırlıyorum. Doğum günüm. izlediğim çizgi filmin oyuncağını almışlar. Samuraylı bir çizgi filmdi. Hep kılıçlara merakım vardı. Belki beni etkileyen çizgi filmdeki adamın yaptığı inanılmaz hareketlerdi Belki de hep içimde vardı. Bunun için doğmuştum belki. Ama o zamanlar henüz bunları düşünmek için küçüktüm. Hatta sahte anımda ablama oyuncağımı gösteriyordum ve ablam da saçlarımı dağıtmıştı ve

    Reyna(Bar)-“Vayy kerata. Sat da parasını bölüşelim.” Ben de cevap vermeden gitmiştim. Ne saçma anı yerleştirmiş öyle. Aslında hepsini kontrol etsem cevabı kendim de bulurmuşum. Ti-an(B)’nın söylemesine gerek kalmazdı. Evet. Ti-an(B) bana anılarımın sahte olduğunu anlattı.

    Annem ve babam alışverişe gitmek için dışarı çıkmışlardı. Ve bir daha dönmediler…

    Bir memurun üşengeçliği yüzünden yetiştirme yurduna giremedim. ismim yazılmadı. Ben de o zamanlar küçüktüm. Eğer ablam gerçekten olmuş olsaydı o yardım ederdi ama ben çocuk olduğum için bilmiyordum. Her anımda da ablam var diye hatırlıyordum.
    ···
  9. 59.
    +1
    2 yıl sokaklarda yaşamamdan(mamızdan) sonra ablam fakir mahallesinde ev buldu. Muhtemelen gerçekten o zaman geldi. Ondan sonra anılarım normalleşiyor. Benimle yıllarca yaşadı. O arada da annemin ve babamın öldürüldüğünü öğrendim. intikam için peşlerine düştüm ve annemi ve babamı öldüren kişinin de öldürüldüğünü öğrendim. Ama içimin soğumasını beklerken daha fazla intikam isteği ile doldum.

    Yıllar sonra Bir Bine ile tanıştım. Beni kurtardıktan sonra gerçekten onun kadar güçlü olmak istedim. Ama o benden çok farklı bir seviyedeydi. Onunla sokakta kapıştım. Beni kışkırttıktan sonra yenilmez olarak düşündüğüm saldırımı kullanmama rağmen ona yenilmiştim. Uyandığımda ablam ile tartışıp evi terk ettim. Bir Bine’yi ararken bir adam ile karşılaştım.

    Adam-“Merhaba çocuk. Hmm. Sırtında kılıç, kahverengi gözlü, siyah saçlı, 1.74 boy. Selim sensin galiba?”

    Selim-“Peki siz kimsiniz?”

    Adam-“Ben ika Nea neslinin bir ferdiyim. ismim General Anıl. Buraya seni bulmak için görevlendirildim.”

    Selim-“Kim beni bulmak istiyor?”

    Anıl-“Ejder Ateşi Birliği.”

    Selim-“Ejder ne?”

    Anıl-“Beni oyalama çocuk. Daha torunum Bir Bine(R)’nin doğum gününe yetişeceğim.”

    Selim-“Peki neden?”

    Anıl-“Onu da liderimize sorarsın. Şu küreye dokun.” Elinde renkli bir küre vardı. Dokundum ve:

    Selim-“Şimdi ne olacak?” derken kendimi bir mağarada buldum. Çok garip hissediyorum. Tam elimi başıma zütürecek iken:

    Adam-“Elini fanustan çekme. Sadece ruhsal olarak buradasın. Bedenimiz hala aynı yerde duruyor.” Daha sonra önümde bir şey belirdi. Hayatımda ilk kez bu kadar korktum.

    Selim-“B bu da ne?” Tam elimi fanustan çekecekken adam elini elimin üstüne koydu ve fanusa doğru bastırdı.

    Adam-“Sadece onu dinle. O bir ejderha.”

    Selim-“Bana ne yaptın? Bir şey mi içirdin?”

    Ti-an(B)-“Selim. Seni bekliyordum.”

    Selim-“A Adımı nereden biliyorsun?”

    Ti-an-“Ben birçok şeyi biliyorum. Ve burada senin de bilmen gerekiyor. Anıl. Bizi yalnız bırak.” Diyince Anıl kayboldu.

    Selim-“Benden ne istiyorsun?”

    Ti-an-“Sana geleceğin her bir detayını anlatacağım. Sen de rolünü ona göre oynayacaksın.”

    Selim-“Neden sana güveneyim? Sen bir ejderhasın. Ejderha dediğin altın sever insanları öldürür.”

    Ti-an-“Bunları sana söyleten şey korkun. Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok. Sana sadece bir şeyler anlatacağım, sonra hafızanı sileceğim ve cennette hafızanı geri vereceğim.”

    Selim-“Neden ben?”

    Ti-an-“Sen bir rol taşıyorsun canlıların yaşamasında.”

    Selim-“Canlıların yaşamasında derken? Dünya yok olacak onu falan mı engelleyeceğim?”

    Ti-an-“Dünyayı yok edecek kişi zaten benim. Ondan daha büyük bir rolün var. Tanrıları öldürmede çok önemli bir rolün var.”

    Selim-“Kafam çok karıştı. Baştan anlatsana.” Dedikten sonra bana her şeyi anlattı. La-Ateh ile savaşırken Sri Lanka’da öleceğimi, kendisinin dünyayı yok edeceğini ve cennette kötü adam rolünü oynamam gerektiğini. Kendimi kötü göstermek adına bana kılıç kullanmayı öğretecek öğretmenimi bile öldürecektim. Ejderha da kılıçtaki kanı görecekti ve benden şüphelenip kaçmaya çalışacaktı. Kanadını kesecektim. Hatta ejderhanın sis atıp kaçarken nereye gideceğini, ona ne söylemem gerektiğini bile söyledi. Hatta son anıma kadar ne yapacağımı söyledi. Hafızamı verdiği an izleyicisi de yaptı. Keşke kötü adam rolünde olmam gerekmeseydi. Daha sonra hafızamı sildi ve Anıl bana Bir Bine(V)’nin yerini söyledi.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    0
    GÜNÜMÜZ

    Onu 143 kere öldürdüm. Ama her seferinde tekrar diriliyor. Güçlü de değil. Ataklarıma karşı koyamıyor. Nasıl öldüreceğim onu? Keşke geleceği söylerken bunu da söyleseydi. Düşün düşün…

    Bir Bine(V)-“Hadi, saldır.”

    Selim-“Ölümsüz olmasan çoktan yenilmiştin.”

    Bir Bine(V)-“Vahşetim de olmasa o fakir mahallesinde yenilirdim değil mi? Hep bahane bunlar.” Benimle artık dalga geçiyor. içten içe onu öldürmek istemiyorum. Ama öldürmeliyim. Geleceğin şekillenmesi buna bağlı. Tekrar yanında belirdim ve kılıcı kalbine sapladım. Yere düştü ve öldü. Ve sonra yara olan yer yanmaya başladı. Yara kapandı ve tekrar ayağa kalktı.

    Leyla-“Bu bir kılıç savaşı olmaktan çıktı. Daha çok…”

    Lucius-“Şşşş. Kopya vermek yok. Kendileri anlamalı. Aslında Bir Bine(V) çoktan anladı. Diğer çocuğun aklı karışık.”

    Düşün düşün… Neresi zayıf noktası. Neresi olabilir. Neresi…

    Bir Bine(V)-“Eğer pes ettiysen gidebilir miyiz artık? Kazanmamız gereken bir savaş var.” Dalga geçmeye devam ediyor. Neden ciddiye almıyor? Ölümsüz olduğu için mi? Hayır hayır. Öyle biri değil. Başka bir nedeni olmalı. Beni küçük mü görüyor? La-Ateh’e de yenilmişti ama hiç küçük görmedi. Beni de görmez. O zaman sorun ne? Düşün düşün… Belki de savaşı başka bir alana taşımalıyım. Ama taşırsam da bu sefer arkadakiler desteğe gider. Düşün düşün…

    Leyla-“Çok kuşkulu. Aklı karışık.”

    Lucius-“Bu da onun daha toy olduğunu gösterir. Her savaşı kan dökmekten ibaret sanması ne aptalca. Hem de söz savaşlarının olduğu devirde yaşamasına rağmen.”
    ···
  11. 61.
    +1
    Her kestiğimde diriliyorsa başka bir yol olmalı... Anladım. Tabi ya. Çok geç aklıma geldi. Kılıcı bıraktım. Ve yanına yürümeye başladım.

    Bir Bine(V)-"Pes mi ediyorsun?"

    Selim-"Şimdi anlıyorum. Başından beridir beni öldürmeye çalışmıyordun. Beni kışkırtmaya çalışıyordun. Seni ne kadar öldürürsem öldüreyim tekrar dirileceksin. Cehennem olduğu sürece de dirilmeye devam edeceksin. Cennet ne garip. Bir kere öldürüldüğünde bir daha geri gelemiyorsun. Ama cehennem sana sonsuz ölüm vaat ediyor. Hangisi daha iyi bilmiyorum."

    Bir Bine(V)-"Peki bu konuda ne yapacaksın?"

    Selim-"Kışkırtma sırası bana geldi. Eğer beni öldürmezsen ben de arkandakileri öldürürüm."

    Bir Bine(V)-"Lucius buna izin vermez... "

    Lucius-"izin veriyorum. Elinde kılıç yok. Avantaj sende. Tek yapman gereken kılıcı saplamak o kadar."

    Selim-"Evet. Tek yapman gereken beni öldürmek. Beni oyalamak için burada tuttuğunu anlamadım mı sandın? iki seçeneğin var. Ya ben ölürüm ya da arkandakiler."
    ···
  12. 62.
    +1
    Ti-AN(B)

    Karşımda duranlar benimle aynı ada sahip iğrenç melez bir ejderha, bir tane daha melez beyaz bir ejderha, onların bağ kurduğu insanlar, Hinn, yanında getirdiği tüm hayvanlar ve tanrının gücüne sahip kız. ismi Kübra'ydı. Aurası değişmiş. Daha da güçlenmiş. Ne kadar güçlendiğini savaşta göreceğiz. Hepsi karşımda duruyordu.

    Ti-an(B)-"Saldırmayacak mısınız? Fazla zamanınız kalmadı. Beni indirmek için son şansınız."

    Kübra-"Elinde oyuncağıyla övünen bir çocuktan farkın yok." Alaycı bir konuşma değildi bu. Beni kendinden düşük görüyordu. Ama neden? Ona bu kadar güven veren ve ego sağlayan ne olabilir? O sadece bir insan. Ha tanrı olmuş, ha olmamış. Sıfırı ne ile çarparsan çarp sıfırdır. Beyaz ejderha enerji biriktirmeye başlıyordu. Ve bunu gizli gizli yapmaya çalışıyor. Pek başarılı değil.

    Ti-an(B)-"Eğer gizlice aura toplamak istiyorsan en azından toprak yoluyla yap. Havanın seyri değiştiği çok belli oluyor." dedikten sonra artık direk havadan gizlice de topraktan aura toplamaya başladı.

    Siyah ejderha sinirli sinirli bana bakıyordu. Onunla bağ kuran insan da öyle. Bana saldırmak istiyorlardı, biliyorum. Ama güvenlerini kırmıştım. ikisi de bana en büyük saldırlarını yapmışlardı ama işe yaramamıştı. Benim yarattığım sözcüğü bana karşı kullanması aptalcaydı. Bunu bile akıl edemeyen biri benim karşımda duruyor. Ama aklımda bir soru var. Neden saldırmıyorlar? Benim onlara saldırmam için fazla vakit kalmadı. Son şanslarını bekleyerek mi kullanıyorlar.

    Ti-an(B)-"Neden saldırmıyorsunuz? Yoksa bir planınız falan mı var?"

    Ti-an(k)-"Ti-an(B). Yol yakınken vazgeç. Hala geri dönüş yapabilirsin. Kalbinde hiçbir sızı mı hissetmiyorsun? Bir ejderhanın kalbini taşıyorsun."

    Ti-an(B)-"Senin gibi bir melez ejderhanın kalbinden ne anlar ki?".

    Ti-an(k)-"Melez olabilirim ama bana iyiliği öğreten bir büyüğ... Babam var. Senin de vardı. Büyüğün. Dağda tanıştık. Sana her şeyi o öğretti. Uçmasını, doğa enerjisini yöneltmeyi, sözcükleri... Ama en önemlisi sana vicdanı öğretmiş olmalı. Eğer vicdanın varsa bu yanlışından dön."

    Bir Bine(E)-"Senden ölümüne nefret ediyorum. Seni asla affetmeyeceğiz. Ama hala seni affedebilecek kişiler var iken bırak bu güç hırsını. Yanlışlarını düzelt." Aslında haklılar. Diye düşünürken insan-Tanrı'nın söylediği sözler tekrar toparlanmamı ve insanların gerçek yüzünü tekrar görmemi sağladı:

    Kübra-"ister savaşmak vazgeç ister vazgeçme seni her türlü öldüreceğim." Diğerlerinde bu sözler şok etkisi uyandırmış olsa da benim için normaldi. insanların gerçek yüzü buydu. Böylelerdi. Değişemezler.

    Derya-"Neden böyle söyledin? Tam da ikna oluyordu."

    Kübra-"Çünkü istediğim şey bu. Güç. Gerisi anlamsız. Ve saçma."

    Beyaz-"Çok farklı konuşuyorsun. Sana ne oldu böyle?"

    Kübra-"Siz normal varlıklar anlamayacağınız işlere burnunuzu sokmayın. Ve ben savaştığımda da önüme çıkmayın."
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    +1
    Bu hareketleri çok saçma. Tanrılığa yaklaştıkça zihni açılması gerekiyordu. Daha çok savaş isteği ile dolmuş. insanlarda böyle bir etki yapıyor olsa gerek. Zamanı geldi galiba.

    Ti-an-"Beni devirmek için son... " Derken aniden geriye doğru sürüklenmeye başladım. Yüzümde bir sızı hissediyorum. Kübra ilk durduğum yerden aşağıya doğru düşüyor. Çok hızlı. Ve güçlü. Yüzüme vurduğunu bile anlamadım. Ve koca vücudumu geriye itti. Yere sertçe düştü. Ama tahmin ettiğim gibi bir zarar görmedi.

    Kübra-"Fark ettiysen daha kelimeyi bile kullanmadım. O kadar havalı sözden sonra sonuç bu mu? Lucius ile dövüşsem beni daha çok tatmin ederdi." Sanki bir canavar var karşımda. Vurduğu yumruğu saf bir öfkeden geliyor. Hissediyorum. içimi nedensiz bir şekilde korku ve biraz da pişmanlık sardı. Aklımda belli belirsiz anı canlanmaya başladı. Bu anılar benim değil, Haylaus'a ait.

    HAYLAUS (GEÇMiŞ (MiLATTAN ÖNCE))

    Konsey kuruldu. Konseyin ortasında olan 4. tanrı. Yani Kübra ve Bir Bine(V)’nin dedesi. Kadere karışmak ile suçlanıyor.

    T1-"izinsiz halkalar çizmekten suçlu bulundun."

    Dede-"Benim çizdiğim halkalar insanların savaşmasını engelliyor. Eğer bozarsanız 1 milyon yıl bile yaşayamazlar."

    T2-"Bu dünyadaki canlıların kaderi. Onların kaderlerine sen karışamazsın."

    Dede-"Burada oturup izlemeye devam edersek yöneteceğimiz bir dünya kalmayacak. Her saniye daha da akıllanıyorlar. Ama yanlış yönde. Hırsızlıkta, güvensizlikte... "

    Haylaus-"Bu yine de onlara karışman için geçerli bir sebep değil."

    Dede-"Haylaus. En azından sen beni anlamalısın. Her dolunay kendi çocukların gibi sevdiğin hayvan ırkını ziyarete gidiyorsun. Hem de her birini teker teker. Benim de amacım evlatlarımı korumak. Hem kendi evlatlarımın kin ve nefretini silerek senin evlatlarını da korumuş oluyorum." Haylaus gülmeye başladı.

    Haylaus-"Hahaha. Benim evlatlarımı koruyorsun demek. O tahta değneklerle 40 kişi 1 mamutu bile öldüremiyor. O akılsızlar mı akıllanıp hayvanlarımı katledecekler? Önce benim evlatlarım onların soyunu tüketir."

    Dede-"Onlar senin hayvanların gibi değiller. Her saniye daha fazla şey merak edip öğreniyorlar. Dünya zarar görmeden önce bunu durdurmak istiyorum. Haylaus, bana inanmalısın."

    T3-"Oylamaya sunuyorum. Tek bir kişi bile reddederse ceza iptal edilecek ve tanrılık vazifesine gözetim altında devam edecek. Benim oyum sürgün edilmesinden yana."

    T1-"Sürgün edilsin."

    T2-"Sürgün edilsin." ... Bana döndü ve:

    Dede-"Haylaus. Lütfen."

    Haylaus-"Sürgün edilsin." Dedikten sonra dede başını eğdi.

    T3-"O zaman karar kılındı. O çemberde biriktirdiğin biriktirdiğin bütün nefret ve olumsuzluklar sana yüklenecek ve sonsuza kadar dünyaya sürgün edileceksin." Derken etrafında kırmızı tozlar vücuduna girmeye başladı. Vücuduna girdikçe acı çekiyor ve gözleri maviden kırmızıya dönüyordu.

    T3-"Ve bu nefreti şu sözcükle mühürlüyorum. VAHŞET."
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    +1
    Ti-AN(B)

    GÜNÜMÜZ

    Şimdi içimdeki acı ve pişmanlığın sebebi belli oldu. Kübra'nın dedesini dünyaya hapseden kişilerden biri de Haylaus. Hatta hayvanlarının katledileceğini ve insanların zekileşeceğini uyarmasına rağmen dinlememiş. Pişmanlığı da bu yüzden. Aklımda bir sahne canlandı. Kübra’nın dedesi ile görüştüğüm bir sahne. Bu Haylaus'un anısı değil. Benim anım. Bu da nereden çıktı şimdi? Ben onunla daha önce hiç görüşmedim ki? Belli belirsiz sahneler canlanıyor.

    Kübra-"Saldırsana artık!" Beni mi kışkırtıyor? O vurduğu yumruk ona cesaret vermiş olmalı. Sadece boş anıma denk geldi ve o kadar canımı bile yakmadı. Ama şu bir gerçek. Daha vahşeti kullanmadı.

    Hayvanlar saldırmaya başladı. Hinn de önden geliyordu. Üzerime koşsa da hayvanların güçleri bende.

    Ti-an(B)-“Tüm hayvanlar. Durun. Emrediyorum.” Hepsi olduğu yerde durdular.

    Hinn-“Kımıldayamıyorum. Haylaus’un gücünü kullanıyor.”

    Ti-an(B) –“Hepiniz benim rakiplerime saldırın.” Hepsi onlara doğru harekete geçmeye başladılar. Hinn bile.

    Derya-“Beyaz. Onları uyutabilecek bir söz var mı?”

    Beyaz-“Var ama bu kadar kişiye çok enerji harcarım.”

    Derya-“Onları öldürmememiz lazım. Onları uyut.”

    Beyaz-“Hinn’i de biri durdurması lazım. Benim gücüm ona yetmez.”

    Bir Bine(E)-“Hinn’i biz hallederiz. Siz diğer hayvanları halledin.” Dedi ve Hinn karşımızda belirdi. Gerçekten boyu düşmanken daha uzun gözüküyor. Isıracak iken son anda kendimi geri attım ve üzerine ateş fırlatarak cevap verdim. Ama izleyici olduğu için ateşimden ışınlanarak kaçtı. Arkamda belirdi. Yine tam ısıracakken bu sefer de Ti-an(k) kafasıyla Hinn’i itti. Hinn bayağı yerde sürüklendi.

    Bir Bine(E)-“Zarar vermemeye çalış. Sadece bayılt.”

    Hinn-“Yine aynı hataya düşme. Ormanda seninle dövüştüğümüzde az daha ölüyordun ve şu an o halimden milyon kat daha güçlüyüm. Öldürmen gerekse bile öld…” derken Beyaz arkasında belirdi ve onu sımsıkı sardı. Gücünü emiyordu. Hinn belli bir süre sonra bayıldı.

    Beyaz-“Öldürmemize neyse ki gerek kalmadı. Enerjimin çoğu gitti. Fiziksel olarak kendimi iyi hissetsem de enerjimin çoğu bitti.”

    Derya-“Sen o zaman arkada biraz enerji toparla. Biz Ti-an(B) ile savaşırız.” Dedikten sonra Beyaz arkaya geçti ve enerjisini toparlamaya başladı.
    ···
  15. 65.
    +1
    Siyah ejderha ve yanındaki insan saldırıya geçtiler. Arkadan beyaz ejderha destekliyor. Anlayabiliyorum. Bana direk saldırı deneyecekler. Üzerime doğru gelirken

    Ti-an(B)-"Tau nim" dedim ve uçmayı kesti. Aşağı düşmeye başladı.

    Bir Bine(E)-"Ne oldu?" Cevap vermiyordu. Şaşırdım biraz. Felç ettiğimi anlamadı mı? Oysa ki çok bilinen kelimelerden. Onların büyüğü bir ejderha olmadığı için bilmemeleri normal. Bozması da kolay. işlerini tek seferde bitireceğim. Karşımda daha fazla kişi beklerdim. Sadece bunların beni yenmeye yeteceğini düşünmeleri... Ne aptallar. Çok nostaljik bir hareket ile bitireceğim. Kafamı havaya kaldırdım ve tepemde yine bir ateş bir biriktirmeye başladım.

    Kübra-"Hadi ama. Yine mi güneş? Başka saldırın mı yok. 2 saat bekleyemem." Artık elimdeki güç ile 2 saat beklemesine gerek yok. Direk biriktirip üzerlerine fırlattım. Ne olduğunu bile anlamadan ölecekler.

    -"Tau ban" Biri siyah ejderhanın felçini kaldırdı. Ve daha sonra da biriktirip attığım güneşe karşılık vermeye başladı. Yüzünü net göremiyorum ama sesiden kim olduğunu anladım. O benim büyüğüm. Tsi-ar. Güneşi gerçek anlamda eritti. Patlayacağı yerde eridi ve söndürdü. Karşımda dikilmiş duruyordu.

    Tsi-ar-"Uzun zaman oldu Ti-an(B). Gururunu yok sayıp, bütün tabiatı mahvedip buraya gelmen de seni kötü yetiştirdiğimin bir kanıtı. Öncelikle kendime, sonra da senin için hayal kırıklığına uğradım. Birden fazla kez."

    Bunları duyunca aklımda belli belirsiz anılar canlandı.

    ANI

    Kiminle konuştuğumu hatırlıyorum. Şekli bile aklıma gelmiyor. Sadece konuştuğum ve aldığım cevaplar aklıma geliyor.

    Ti-an(B)-"Bunu yaparsam büyüğüm benden hayal kırıklığıymışım gibi bahsedecek. Ben bunu yapamam." O zamanlar daha küçük bir ejderha olduğumu hatırlıyorum.

    -"Yapabilirsin. Hatta bunu yapabilecek tek kişi sensin. Nedenini anlıyorsun değil mi?"

    Ti-an(B)-"Anlıyorum ama büyüğüm karşıma geçip bu şekilde konuştuğunda nasıl kötü biri olabilirim ki? Vicdanım susmaz. Hem doğa enerjisini de reddedeceğim. Doğa enerjisini kullanmazsam hangi enerjiyi kullanacağım ki?"

    -"Onun da cevabını biliyorsun. Karanlık."

    Ti-an(B)-"O enerjiden nefret ediyorum. Bir kere yanlışlıkla kullanmıştım ve büyüğüm kurtarmıştı beni. O enerji balçık gibi. Yapıştığında çıkmıyor, tamamen temizlenmem bile aylarımı almıştı. Ve ben o enerji ile mi yaşayacağım?"

    -"Zorundasın."
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    +1
    GÜNÜMÜZ

    Böyle bir şey yaşadığımı hatırlamıyorum. Haylaus'un anısı mı bu da? Hayır. Benim anım olduğuna eminim. Ama ben bu yolu kendim seçtim. Kimse bana seçtirmedi. Karanlık enerjiyi de kendim kabul ettim. Biri zihnim ile mi oynuyor? Fatih denen çocuğu göremiyorum. Yoksa o mu? Bir de sarı gözlü bir adam vardı. Zihinlerde dolaşabiliyor. Ama o da çok uzakta.

    Ti-an(B)-“Hayal kırıklığına uğraman gerçeği değiştirmeyecek. Ben artık herkesten üstün bir varlığım.”

    Tsi-ar-“Küçük iken de böyleydin. Her zaman bir şeyin en iyisini olmak isterdin. Uçmanın, kelimeleri kullanmanın, enerjiyi yönetmenin… Nasıl oldu da hırsına yenik düştün?”

    Ti-an(B)-“Hırsıma yenik düşmedim. Gerçeği gördüm. Bana katıl. Artık zayıf canlılar olmayalım. Artık tanrıların kuklası olmayalım.”

    Tsi-ar-“Eğer bunu iyi niyetle yapıyor olsaydın yanında olurdum Ti-an(B). Ama niyetin iyi değil. Bunu gözlerinden görebiliyorum. Güç arayışındasın. Hala. Peki cenneti yok edince ne olacak? En güçlü sen olunca ne olacak? Mutlu mu olacaksın? Hayır. Yalnız kalacaksın. Kimse kalmayacak yanında. Çünkü onların hepsini öldürmüş olacaksın.”

    Ti-an(B)-“Bu kadar konuşma yeter. “ dedi ve uçmaya başladı. Tsi-ar da aynı şekilde uçmaya başladı. Ve birbirlerine saldırmaya başladılar.
    ···
  17. 67.
    +1
    Bir Bine (Ejderha'nın Mağarası)

    ikisi de uçtuktan sonra savaş çok farklı bir boyuta ulaştı. Biz sadece izleyebiliriz. Başından beridir Ti-an(B) ile dövüşmeye hazır değilmişiz. Kelimeler havada uçuşuyor ve çoğunun anldıbını dahi biliyorum. Aramızda en fazla kelime bilen Beyaz bile ilk kez öğreniyormuş gibi izliyor. Ama dikkatli izliyor.

    Ti-an(k)-"Buradan uzaklaşmalıyız. Geride yeni bir plan yapıp saldırmalıyız."

    Bir Bine(E)-"Biz bu savaşa başından beridir hazır değilmişiz. Baksana. Şunun yarısı... Hatta tek kelimesi ile savaşı kaybettik. Sen felç oldun, eğer Tsi-ar yetişmeseydi ölecektik. O haklıydı. Hazır değildik." haklı olduğumu biliyor. Boynunu biraz büktü, sonra tekrar kaldırdı. Bana baktı ve:

    Ti-an(k)-"La-Ateh de ölümsüzdü. Bir tanrıydı. Onu yendik. Hatta sen yendin. Bunu da atlatacağız."

    Bir Bine(E)-"La-Ateh güç peşindeydi ve hamlelerini gücü üzerine kullanıyordu. Ama bu seferki öyle değil. O da bilge. O da biliyor bizi yalnızca güç kullanarak yenemeyeceğini. Hem bu sefer bana güç veren bir fanus ve arkamda bana öngörü gönderen biri yok. Ve rakibimiz bir ejderha tanrısı."

    Ti-an(k)-"Zayıf düşünürsek zayıf düşeriz. Biz elimizden geleni yapalım. Kaybetmeyeceğiz. Yine kazanacağız. Ve bu son olacak."Beni cesaretlendirmeye çalışıyor biliyorum ama içten içe korkuyorum. Ölmek kolaydı ama yok olmak? Bu beni korkutuyor. Kendimi toparlamam lazım. Zihnimde bir ses yankılandı. Tsi-ar benimle konuşuyor.

    Tsi-ar-"Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Kendini toparla. Kendini küçük görme. Her küçük kişi en büyük olma potansiyeline sahiptir. Onu anca 10 dakika daha tutabilirim. Eğer aklımdaki planı uygulayabilirsem savaşı sizin seyrinize bile değiştirebilirim. Sakinleş." Haklı. Sakinleşmem lazım. Derya ile Beyaz'ın yanına gittik. Gözlerimi kapattım ve kendimi rahatlatmaya çalıştım.
    ···
  18. 68.
    +1
    DERYA

    Bir Bine(E) meditasyon yapmaya başladı. Gerçekten büyük bir yük var omzunda. Biz arkadan destek olsak da önden savaşıp Ti-an(B)'nın karşısına çıkacak kişi o. Yer gök sallanıyor. iki ejderhanın savaşı gerçekten de çok tehlikeliymiş. Birbirlerine durmadan bir şeyler atıyorlar. Sadece ateş değil; su, toprak, hava, siyah bir madde... Ve daha ilk kez gördüğüm yüzlerce şey. Ti-an(B) genel olarak savunma yapıyor. Tsi-ar o kadar mı güçlü? Hayır hayır. Ti-an(B) bazı saldırılardan sıyrılırken bazı saldırıların üzerine gidiyor ve saldırıdan sanki bilerek hasar alıyor. Sanki sanki... Anladım. Havaya halka çiziyor. Bir Bine(E)'nin bize kullandığı halka. Ve bitmek üzere.

    Derya-"Beyaz. Havadan biriktirdin aurayı ayaklarıma ver ve beni şu noktaya fırlat."

    Beyaz-"O kadar hava akımı verirsem havada dengede kalamazsın. Hem enerjimi daha tam toparlamadım."

    Derya-"Acele et. Fazla zamanımız yok. Ne kadar varsa ver." Mecburen beni dinledi ve tüm biriktirdiği hava akımını ayağıma verdi. Ve çok hızlı bir şekilde havaya fırladım. Ti-an(B) da tam düşündüğüm gibi oraya doğru gidiyor. Eğer onun çemberini bozabilirsen zinciri çıkaramaz. O kadar büyük bir şeyin karşısında sinek gibi kalıyorum. Nasıl bozacağım ki onun dengesini? Benim biriktirdiğim bütün aurayı tek seferde salarsam belki dikkati dağılır. Gözünü hedef almalıyım. Biriktirmeye başladım. Çemberin sonuna yaklaştıkça geriliyorum. Gerçekten de kocaman. Bizi nasıl görebiliyor onu bile anlamış değilim. Son gücümle hava akımını gözüne saldım. Ve o da her doğal canlının yapacağı gibi gözünü kırptı ve rüzgar akımını göz kapağı yedi. Bana bakmasıyla birlikte aşağı düşmeye başladım. Enerjim kalmadı zaten. Tüm enerjimi bu saldırıya yönlendirmiştim. Havada beni yakalayan Ti-an(k) oldu.

    Ti-an(k)-"Neden oraya gittin?"

    Derya-"Başaramadım. Çemberi tamamladı."

    Ti-an(B)-"Zinciler yükselin ve bu ejderhayı yakalayın." Hava ile çizdiği çember havada parlamaya başladı ve içinden zincirler yükselmeye başladı. Tsi-ar düşündüğüm gibi kaçamadı. Zincirlere yakalanınca olduğu yerde kalakaldı.

    Tsi-ar-"Bir çember çizdiğini anlamıştım ama bu çemberin olacağını düşünemedim."

    Ti-an(B)-"Düşünememen normal çünkü beni yenmeye odaklanmadın. O çocuğa gönderdiğin gizli mesajı duymadım mı sadın? Sen bile beni yenemeyeceğini kendine kabul etmişken beni onların yeneceğini düşünüyorsun. Çok aptalsın."

    Tsi-ar-"Sen ise çok gururlusun. Sen de farkına varmadın ama bu aptalın sana bir sürpizi var. Sana vuran hiçbir saldırım rastgele değildi. Üzerine bak." Üzerinde yeşil yeşil lekeler vardı. "Hatırladın değil mi?" Çok sinirlenmişti. Çığlık atmaya başladı.

    Tsi-ar-"Bunu durduramazsın Ti-an. Ve eminim ki çok acı çekeceksin."

    Derya-"Ne yaptın ki ona?"

    Tsi-ar-"Doğru soru ne yapıyorsun? Şu an temizleniyor. Karanlık enerjiden arınıyor. Doğa enerjisi de onu reddetti. Bir daha sözcükleri kullanamayacak." Üzerindeki yeşil lekelerden siyah siyah damlıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    0
    BiR BiNE (iÇiMDEKi ÖLDÜRME HiSSi VAHŞET)

    Selim yavaş yavaş üzerilerine doğru yürüyordu. Aslında başından beridir öldürmek istemiyordum. Savaş bitene kadar oyalasam veya pes ettirsem bile yeterdi. Şimdi olay tam tersine döndü. Dezavantajlı olan benim. Onu öldürmek istemiyorum. Selim... Bunca zaman yanımda olan dostum diyebileceğim tek kişi... Kübra kadar sevdiğim, kardeşim gördüğüm kişi... Kılıç bende. Belki de evrenin kaderi benim elimde.

    Bir Bine(V)-"Neden? NEDEN? NEDEN Ti-AN'IN TARAFINDASIN?"

    Selim-"Zamanı gelince öğreneceksin." Artık aralarında mesafe kalmamıştı. Öldürecekti. Üzerine doğru koştum. Kılıcımı kaldırdım. Sırtı dönüktü. Bana doğru döndü ve kollarını açtı. Ben ise kılıcı ona sapladım...

    Selim ilk önce biraz durdu. Sonra diz çökeceğini bekledim ama kılıcıma bakınca bir hata yaptığımı anladım. Omzuna saplanmıştı. Iskaladım mı?

    Lucius-"Bir Bine. Büyük bir aptallık yaptın." dedikten sonra Selim hiçbir şey demeden arkasına döndü ve hızla elini Bir Bine(R)'nin göğsüne soktu. O kadar hızlı yaptı ki Bir Bine(R)'nin kaçacak vakti bile olmamıştı. Yavaş yavaş bedeni silinmeye başlıyordu. Ağzından kanlar fışkırıyordu. Diz çöktü. Leyla donakalmıştı. Sadece gözünden yaşlar akıyordu. Sanki beyni ne olduğunu idrak edemiyordu. Bir Bine(R)'nin bedeni tamamen kayboldu. Ben de yapabileceğim tek hamleyi yaptım. Kılıcı omzundan çıkarıp kalbine sapladım. Başından bunu yapsaydım Bir Bine(R) ölmezdi. Benim hatam. Lucius bana kılıç çalıştırırken anlatmıştı. Tereddüt etmenin bana kayıp vereceğini anlatmıştı. Yine yaptım. Yine yine yine... La-Ateh ile olan savaşımda da kendimi feda edip dünyayı tehlikeye atmıştım. Lanet olsun. Kendimden nefret ediyorum.

    Selim gülümsedi. Sanki bunu bekliyor gibiydi. Yüzüme baktı ve:

    Selim-"Sana anlatma zamanım geldi. Yarı izleyici olduğum için diğerlerinden daha geç öleceğim."

    Bir Bine(V)-"Neyi anlatacaksın? Leyla, sen yola koyul. "

    Leyla-"Bu duyacaklarımız önemli olabilir. Başından beridir isteksiz bir biçimde savaşıyordu. Seni ilk öldürdüğünde içinden yas bile tuttu. Zihninde göremediğim bir kısım vardı. Muhtemelen Ti-an tarafından korunuyordu." Neden hala sakin?

    Selim-"Nasıl hala sakinsin?" Benim soracağım soruyu sordu.

    Leyla-"Sakin değilim. Öfke doluyum. Ama şu an elimden bir şey gelmiyor. Bir Bine'yi koruyamadım. Ama diğerlerini koruyabilirim."

    Lucius-"O zaman sen önden git. Biz arkadan yetişiriz." Dedi ve Leyla da onun dediğini yaptı. Önden koşmaya başladı.

    Selim-"Güçlü kızmış. Keşke başka şartlar altında tanışdaydık."

    Bir Bine(V)-"O sana göre yaşlı." Biraz güldü. Ama güldükçe canı yanıyordu.

    Selim-"Burada benimle espri yapıyorsun. Ön safa katılmaya niyetin yok galiba."

    Bir Bine(V)-"Daha seni bile yenemedim. Orada hiçbir işe yaramam."

    Selim-"Hala işe yarayabilirsin. Sana söyleyeceğim şeyleri diğer herkese ilet. Bu çok önemli."

    Lucius-"Fazla zamanın kalmadı. Hızlı konuş."
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    +1
    BiR BiNE (EJDERHA’NIN MAĞARASI)

    Karanlık enerji balçık gibi çok çirkin gözüküyor. Damlalar direk Tsi-ar'a doğru gidiyor. Ve Tsi ar onları emiyor. Neden?

    Beyaz-"Karanlık enerji neden sana geliyor?"

    Tsi-ar-"Ta-ar'ımın günahlarını ben üstleniyorum. Bu karanlık enerji benimle birlikte kaybolacak."

    Derya-"Yani öleceksin."

    Tsi-ar-"Zamanı gelmişti. Ta-ar ımın açtığı dertlerin sorumlusu bendim. Hırsının farkındaydım ama iyi yönlü olduğunu düşünüp karışmadım. Şimdi ise cezasını ödeme zamanı."

    Beyaz-"Kraliçe Fell'in kitabında küçücük kara enerjinin bile yıllarca uğraşla tamamen temizlenebildiği yazıyordu."

    Tsi-ar-"Yıllarca değil aylarca. Ve bu temizliği sadece 1 kere gördü. Onun canını yakmadan temizlemek için aylarca süre ile yavaş yavaş temizlemiştim. Şimdi ise bütün vücudundakini tek seferde alacağım." dedi ve bütün yeşil noktalardan çeşme gibi akmaya başladı. Ve hepsi Tsi-ar'a gidiyordu. Ve Tsi-ar yavaş yavaş kayboluyordu.

    Tsi-ar-"Ti-an(B). Umarım doğru şeyi yapıyorsundur." dedi ve tamamen kayboldu.
    ···