/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +10 -2
    HEPiNiZE MERHABALAR. Ti-AN’NIN YÜKSELiŞi SON HiKAYESiNE HOŞ GELDiNiZ. SONUNDA BU SERiYi BiTiRiYOR VE SiZiN SEVDiĞiNiZ DiĞER SERiLERE ODAKLANABiLECEĞiM.

    BU HiKAYE Ti-AN’NIN YÜKSELiŞi ADLI SERiNiN SON HiKAYESiDiR. TÜM HiKAYELERi iÇiN (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)

    BU KAPAĞI HAZIRLAYAN KiŞi (bkz: mangalci ecderha) KENDiSiNE BURADAN AYRI TEŞEKKÜR EDiYORUM.

    BAŞLAYALIM…

    ---

    Hinn

    Artık bir Dünya yok. Bunun olmasına inanamıyorum. Milyarlarca insan tek seferde öldü. Hem de tek seferde. Bu kadar güçlü bir rakibe karşı ne yapacağız? Yeteneklerimi nasıl geri kazandım? Kafam çok karışıktı. Cennete ve cehenneme toplam 7 milyar insan birden gelmişti. Haylaus’un ormanı ve Eternal’e gelen hayvan ve böcekleri saymıyorum. Bazıları korkmuş, bazıları ne olduğunu dahi anlamamış, bazıları ise sağa sola bağırıp çağırıyordu. Politikacılar sakinleştirmeye çalıştırken her zamanki gibi kendilerini üstün göstermeye çalışıyorlardı. Hatta bazıları hırsızlık bile yapmaya çalışıyordu. Çok karışıktı şu an cennet. Birden tanrılardan biri çıktı ve herkesi bastıracak şekilde:

    T1-“Herkes sussun.” diye bağırdı. Herkes ona dikkat kesilmişti. “Hepiniz öldünüz. Dünyanız yok edildi. Burası ise cennet. Bazı tanıdıklarınız tabi ki cehenneme gitti. Ama çoğunuz cennete geldiniz öncelikle tebrik ediyorum. Ama cennet tehlike altında. Dünyanızı yok eden ejderha cenneti de yok etmeye çalışacak. Tam 6 gün sonra. O zamana kadar bir plan yapın ve onu püskürtün.” insanlardan yardım mı istiyordu? Ama neden? isterse tek parmağıyla Ti-an’ı yok edemez miydi ki? O kadar mı güçlüydü?

    Hinn-“Kübra. Sen burada bekle. Ben bir gidip Tanrı ile konuşacağım.” Kübra beni anlamamıştı. Anlamasını da beklemiyordum zaten. Beyaz olsa çevirirdi zihnine ama beyaz da yoktu yanımda. Yanına doğru koştum. Odasına girdim.

    Sinirliydim. Orada sadece izlemişti. Haylausun ve Bar’ın ölümünü izlemişlerdi. Üçü de izledi. Üçü de hiçbir şey yapmadı. ikisi de yalnızca boş boş koltuklarında izlediler.

    Hinn-“Neden yardım etmedin?” diye bağırdım. Kükremem beni bile korkuturdu normalde ama şu an sinirliydim.

    Tanrı1-“Bir Tanrı ile konuşuyorsun. Ses tonuna dikkat et.”

    Hinn-“ Yoo. Bu sefer değil. Bar’a yardım etmediniz. Haylaus’un sizden yardım istemesine rağmen yardım etmediniz. Sadece o koltukta oturdunuz ve izle…” derken nefesim kesildi. Nefes alamıyordum.

    Tanrı1-“Laflarına dikkat et izleyici. Bir tanrı ile konuşuyorsun. Seni son kez uyarıyorum.”

    Hinn-“Sen bi r tan rı değilsin. Sa dece güç lü bir şarlat an sın.” tekrar nefes alabiliyordum. Ama yumruğu bana vurmasıyla saraylarından uçmam bir oldu. Peşimden uçuyordu. Bana ardı ardına vuruyordu.“Sen ne bilirsin ki tanrı olmak ne demek.” Tam yanıma gelip vuracakken Kübra yumruğunu tuttu. Tanrı’nın yumruğunu tutabildi.

    Kübra-“Tanrı olmak ne demek bilmiyorum ama ona dokunmana izin veremem.” dedi.

    T1-“Daha gücü tamamlanmamış bir tanrısın. Beni bırak. Yoksa sen de zarar görürsün. Onu uyarmıştım. Hem de 3 defa.”

    Kübra-“Hayır. Ona bir daha vurmayacaksın. Vahşet.” Kübra’ya dur demek istedim ama dediğimi anlamıyordu. Gözleri çoktan mavi olmuştu.

    T1-“Bunu meydan okuma olarak mı görmemi istiyorsun? Üstelik gücün tam oturmamışken.” Gücü tam oturmamış mı?

    Kübra-“Eğer Mustafa’yı bırakmazsan evet.” Derken Tanrı Kübra’nın karın boşluğuna vurmasıyla vahşetinin kapanması bir oldu. Yere çöktü. Acısını anlayamazdım. Gerçekten canı yanıyor ve yerde kıvranıyordu.

    T1-“Sen daha genç bir tanrısın. O yüzden seni şimdilik affediyorum. Ama Hinn seni affedemem. Beni hiçe saydın.”

    Hinn-“O zaman beni öldürmeden önce söyle neden yardım etmedin? Neden izledin?”

    Tanrı1-“Seni yok edeceğimi söylemedim. Ve biz dünya meselesine karışamayız.”

    Hinn-“Sizin karışamamanız yüzünden dünya yok oldu. Tanrılık yapacağınız gezegen kalmadı. Üstüne üstlük bir de Tanrı’nızı kaybettiniz ve şu anda senin bile korktuğun bir ejder tanrısı geliyor. “

    Tanrı1-“Ben ondan korkmuyorum ki. istediğim zaman onu yok edebilirim. O sadece bir çocuk.” Bu sözler her ne kadar içimi rahatlatsa da öfkemi bastırmaya yetmemişti.

    Hinn-“O zaman neden insanlardan yardım istiyorsun? Neden onlara plan kurmalarını söyledin? “

    T1-“Çünkü bu insanların sorunu.” Kolunu ısırdım. Kolunu çekmesiyle beni metrelerce yukarı savurması bir oldu. Nasıl insanların sorunuydu bu? Nasıl bir şeydi bu? Nasıl bir tanrı bunu insanlara yıkabilirdi ki. Aşağıya düştüm. Hatta kelimenin tam anlamıyla çakıldım. O da yanıma ışınlandı ve bana tekme attı. Yine metrelerce savruldum.

    Hinn-“Sa dece izleyen birini tanrım olarak kabul etmiyorum. Sizin ev iniz teh likede iken bile hala sorum luluğu insanlara yıkıyorsunuz. Yazık size tanrı diyenlere.”

    T2-“Yeter bu kadar. “ Dünyayı izleyen 2. suç ortağı da gelmişti.
    ···
  1. 2.
    +2
    Çomağı hazırla insanların savaşı
    ···
    1. 1.
      +1
      hahahha güzel kelime oyunu
      ···
  2. 3.
    +4
    Tanrı2-“Hinn. Acını anlıyoruz. Biz de bir dostumuzun ölümünü izledik. Yardım edemezdik. O da bunu bilmesine rağmen bizden yardım istedi. Bar bize geldi ve savaşın seyrini değiştirecek Kübra’yı çağırmak için bizimle bir anlaşma yaptı. Anlaşma ise şuydu. Eğer ölürse ruhu yok olacak. Ve artık izleyici olmayacak. Bunları kabul etti ve dünyaya indi. Haylaus ağlamaması gerektiğini bilen bir tanrıydı. Zayıflığa düştü ve ağladı. Ti-an ise bundan faydalanıp Haylaus’a saldırdı. Ve şimdi Cenneti kurtarmak için 5 gün 22 saatiniz var. Ti-an sizin insanlarınızın yarattığı bir varlık. Sizin insanların kininden, öfkesinden beslendi. Bencilliklerini tattı. O da bencil oldu. O da kin ve öfke ile doldu. Şimdi neden bizim karışamadığımızı anlamışsındır. Seni yasak ormana gönderiyorum. Tek insanlar ölmedi. Hayvanların da sana soracağı sorular olacak. Yasak orman artık senin.” dedi ve beni yasak ormana gönderdi.

    Haylausun inindeydim. inin dışında tetrillyonlarca belki de daha fazla hayvan ve böcek bekliyordu. Aralarında tartışanlarından tut ağlayanlara kadar herkes buradaydı. Ama mağaraya giremiyorlardı. Ben ise kendimi topladım ve dışarıya çıktım. Herkes beni soru yağmuruna tutmaya başladı. “Haylaus nerede?” “Dünyaya ne oldu?” “Biz neredeyiz” vb. sorular sordular.

    Hinn-“Herkes sessiz olsun.” diye kükredim. Herkes susmuştu ve bana doğru bakmaya başladılar. “Öncelikle Haylaus öldü. “ bunu duyduktan sonra bütün hayvanların içini bir korku kapladı. Hissettim.

    Hinn-“Ti-an(B) adında bir ejderha tarafından. 5 gün 22 saat sonra altın renkli bir ejderha cennete saldıracak. Ona öyle bir karşılık vereceğiz ki Haylaus gibi kudretli birinin ölümünden pişmanlık duyacak ama nafile. Şu anda Haylaus’un gücüyle dolaşıyor. Hayvanlara yani bize miras bırakılacak bir güç ile. O gücü kötü amaçları için kullanıp Haylaus’un adını kirletecek. Dünya’yı yok ederek çoktan kirletti. Onu temizlemek biz hayvanlar ve insanlara düşer. Merak etmeyin. Onları yeneceğiz.” dedim. Bütün hayvanlar cesaretini geri kazanmış, kurtlar ulumaya başlamıştı bile. Aslanlar kükremeye, çakallar bile savaş naraları atıyorlardı. Ben ise mağaraya doğru yürüdüm ve plan yapmam lazımdı. Bir kişiyi mağaraya girerken gördüm. Mağaraya giren Leyla’ydı. (Leyla’nın kim olduğunu bilmeyenlere kısa özet. Rüyamdaki kız kim’deki uçurumdan düşüp ölen kız.)

    Hinn-“Buraya giremezsin Leyla. Lütfen çık.” Beni anlamayacaktı ama gözlerini görene kadar ben de öyle düşünmüştüm Sarı sarı parlıyordu.

    Hinn-“Ama… Nasıl…”

    Leyla-“Bir bine ölünce güçlerim de bana geri geldi. Uzun süredir kullanamadığım için zayıf kaldı sadece. Mustafa. Sen iyi bir iş başardın. Kübra’yı oradan kurtarmak iyi bir fikirdi. Sen her zaman tam durumda düşünen biriydin. Ani anlarda hızlı karar verebilen biri…”

    Hinn-“Leyla sus artık.”

    Leyla-“Hayvanların güvenini kazandın. insanlardan nefret etmelerine rağmen. O sayede Haylaus’u kurtarabildin.”

    Hinn-“Leyla. Lütfen.”

    Leyla-“Kendini küçük görme. Sen çok şey kurtardın…”

    Hinn-“LEYLA. YETER ARTIK. Ben hiçbir şey kurtaramadım. Aptalın tekiyim ben. Haylaus’u kurtaramadım. Bar’ı kurtaramadım. Dünyayı kurtaramadım. Cenneti de kurtarmak için 5 günüm var. Onu da kurtaramayaca…”

    Leyla-“En son ne zaman ağladın? Ne zaman arkalarından yas tuttun? “ Bu beni durdurmuştu bir süre kadar. Bu sözüyle beraber gözlerim dolmaya başlamıştı.

    Hinn-“Ağlayacak zamanım yok.”

    Leyla-“Hayır. Asıl acını içine atarsan işte o zaman ağlayacak bir zamanın kalmayacak. “ Gözlerimdeki yaşları tutamamaya başladım. “Ben gidiyorum. Merak etme. Kimseye ağladığı söylemeyeceğim.” dedi ve çıktı.

    Ben ise bütün gücümle ağlıyordum. Ayakta duramadım ve düştüm. O sahneler aklımdan geçiyordu. Bar’ın bana bakışları, Haylaus’un gözyaşları, tanrılara yalvarması ve yardım etmemeleri… Hepsi gözümün önündeydi.

    Saatler sonra sonunda ağlamam bitmişti. Artık daha net görebiliyordum yapmam gerekenleri. Ve planımı hazırlamaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 4.
    +1
    Rez
    ···
  4. 5.
    +4
    En baş ekibi yasak ormana toplamam lazımdı. Tek başıma bir şey yapamazdım. Yasak ormanda toplamamın nedeni cennetin diğer kısmında durumların karışık olmasıydı. Sadece hayvanlarla konuşarak onları sakinleştirebildim ama insanlar öyle değillerdi. Hele ejderhaları görmüşken…

    Ormanın girişine geldiğinde Leyla ile karşılaştım. O da bunu bekliyor olacak ki gülümsedi ve hiçbir şey demeden yanımda yürümeye başladı. Daha sonra Kübra’yı da gördüm. Zaten hemen yanımıza koştu ve

    Kübra-“Bir şey mi oldu?” diye sordu. Daha olacak bir şey mi var?

    Leyla-“Hazırlanmamız lazım. Savaş yakın.” demekle yetindi. Anlamış gibi kafasını salladı ve o da yanımda yürümeye başladı. Çoğu insan benden korkuyor ve yol açıyorlardı. işime gelirdi. izdihamın ortasından neredeyse yararak geçiyordum. Bazıları tanrı olduğumu düşünüp diz çöküyor, bazıları küfürler ediyordu. Bazıları ise sessizdi. Fazla da önemsemiyordum. Düşünmem gereken daha önemli mevzular vardı.

    Herkesi getirdim. Getirdiğim kişiler 3 Bir bine, Leyla, Kübra, Derya, Ejderha (neden bir ejderhanın adını Ejderha koyarlar ki?) Emre, Ti-an, Selim ve Beyaz. Bunlar yeterli. Beyaz’a döndüm ve

    Hinn-“Dediklerimi herkese çevirebilir misin?”

    Beyaz-“Sen demeden önce başladım çevirmeye.”

    Hinn-“O zaman başlayabiliriz.”
    ···
  5. 6.
    +4
    (Öncelikle şunu belirteyim. Benim zamanında yaptığım salaklıktan dolayı hatırlarsınız (bkz: La Ateh son savaş) bir yığın kafa karışıklığı çıkmıştı. Şimdi hikayede toplam 3 bir bine ve 2 tane Ti-an bulunuyor. Her hikayenin karakterine parantez içinde hikayesinin baş harfini koyacağım. Örnek: Bir Bine(R)-“Nabersiniz.”
    (R): Rüyamdaki Kız Kim?
    (V): içimdeki Öldürme Hissi Vahşet
    (E):Ejderhanın Mağarası.

    Ti-an’lar ise büyük Ti-an’a Ti-an(B),

    Küçük Ti-an’a ise Ti-an(k) diyeceğim. Umarım yine karışıklık çıkmaz. Başlayalım.)

    Hinn-“Buraya hepinizi ne için topladığımı biliyorsunuz. Yakında bir savaş var ve bu normal bir savaş değil. Bu savaşta tanklar, füzeler, roketlerle olacak bir savaş değil. Karşımızda gücünün sınırını bilmediğimiz bir rakip var. Ona bodoslama saldırarak yenemeyeceğimiz çok açık. Öncelikle ejderhalar hakkında bilgi edinmemiz lazım.” Herkes Ejderha’ya doğru dönmüştü.

    Ejderha-“Olaya çok yanlış açıdan bakıyorsun genç izleyici. Ejderhalar hakkında en bilgili benim olduğumu düşünüyorsun ama ben bir ejderha olarak yaşasam da bir ejderha olamadım. Sadece mağaraya kapatılmış bir çocuktum. Cennettesin genç izleyici. Burada bilgi alacağın bir çok ejderha var. Bir ejderhayı yenmek için bilgi istiyorsan da ejderhaları yenmenin kitabını okumuş evladım Bir Bine’ye ya da onun soyundan gelen ika Nea’yla konuşabilirsin.”

    Bir Bine(V)-“ Konuşsak bile o sizin gibi normal bir ejderha değil. Ejder tanrısı. Bu biraz büyük bir isim yani. Ona dokunmamız bile zor olabilir.”

    Derya-“Hem bizim şu anki gücümüzün onu durdurmaya yeteceğini sanmıyorum. La-Ateh ile savaştığımız zamanda ise onu durdurmaya gücümüz yetmedi. O kafasının üstünde güneşi toplarken yaptığımız saldılar bile boştu.”

    Bir Bine(V)-“O zamanlar gücünüzün çoğunu La-Ateh’e yönlendirmiştiniz. Ama bu sefer Ti-an’a yönlendireceğiz. Ti-an sizinle savaşmaktan korktu ve pes etti. Belki de yine korkar.”

    Kübra-“Abi. Bunu söyleyenin sen olduğuna inanamıyorum. Senin ve La-Ateh’in gücünü aldığımda inanılmaz bir duygu hissettim. O da güce olan açlığımdı. Herkesi öldürme isteği geldi birden içime. Tanrılar olmasa orada geleni geçeni öldürürdüm.”

    Ejderha-“Olaya yanlış açıdan bakıyorsunuz genç insanlar ve genç izleyici. Burada Leyla, Emre ve Bir Bine(R) haricindeki herkes gücünü nasıl kullanacığını tam olarak bilmiyor. Önerim şudur; güçlerini kullanmayı ustalarından öğrenmeniz lazım. Benim bile tam ejderha olabilmem için burada büyüğümü bulmam lazım.“

    Hinn-“Ejderha haklı. La-Ateh’i yenmek için çok çaba harcadık. Onu bile zor yenmişken Ti-an’ı yenmemiz olasılığın çok altında duruyor. Ben dahil buradaki çoğu kişi yeteneğinin çoğunu kullanamıyor. Siz. Bir Bine(E), Derya, Beyaz ve Ti-an. Siz ejderhalardan eğitim alacaksınız. Ejderha. Sen de büyüğünü bulup eğitim alacaksın. Selim. Sen de cennete bir kılıç ustası olacaktı. ismi Haika Saumu. Şu anda bile antrenman yapıyor olabilir ve seni yanına alıp almayacağı belli değil. Ona kendini beğendirmen lazım.”

    Selim-“Cennet bu kadar tehlikedeyken bile eğitmeyeceğini mi söylüyorsun?”

    Hinn-“Kılıcının gururu falan bahseder durur. Seni alması için aylarca uğraşman gerekebilir. Onun için sana başka bir kılıç ustasının ismini vereceğim. Onun adı…”

    Selim-“ismini vermene gerek yok. Benim hocam belli.”

    Hinn-“Fazla bir seçeneğimiz yok. Yakın zamanda tek sen değil eli kılıca yatkın olan herkes eğitim almalı.”

    Selim-“O zaman diğerlerini diğer adını vereceğin kişiye yönlendir. Ben Haika Saumu’dan eğitim alacağım merak etmeyin.”

    Hinn-“iyi sen bilirsin. Ama boş gelirsen savaş boşa gitmiş gibi olabilir. Onun için eğer kabul etmezse fazla zorlama. Ada Kim’in yanına git. Haika Saumu kadar iyi olmasa da o da oldukça iyi bir kılıç ustası.”

    Selim-“Tamamdır. Problem yok.” dedi ve gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 7.
    +4
    Bir Bine (R)-“Sence de kılıçla engellenecek bir şey mi? Ti-an sadece üfleyerek öldürür hepsini.”

    Hinn-“Onları hafife alma. Zamanında ülkeleri tek başına kurtarmış kişiler bunlar.”

    Leyla-“Ama karşımızda da gezegenleri saniyede yok eden bir ejderha var.”

    Hinn-“Dediğim gibi. Her türlü yardıma ihtiyacımız var. Her insanı kullanmamız gerekebilir. Bu arada Leyla, Bir Bine(R) ve Emre, siz de gücünüzü geliştirmeye odaklanın. Fark etmişsinizdir. Buraya gelince garip bir şekilde yeteneklerimiz kısıltlandı gibi. Tam olarak kullanamıyoruz. Onun için bol bol alıştırma yapın. Zaten ben yeteneğimi artık kullanamıyorum. Hayvanken hayvan olmak mantıksız.”

    Kübra-“Peki ya abim ile ben ne olacağız?”

    Hinn-“Sizin için özel ama kötü bir planım var. Eğer işe yararsa bu savaşta kilit rol oynayabilirsiniz. Özellikle sen Kübra. Tanrının gücüne yakın yetenekler sende. Ve üstüne üstlük ölmedin. Şu an bedeninle beraber cennettesin. Senin cehenneme gidip babanı oradan çıkarman lazım. “

    Ti-an(k)-“Onu oraya koyana kadar uğraştığımız kişiyi çıkaracak mı yani?”

    Hinn-“Tek çaremiz bu. Bu yetenekten tek anlayan kişi o.”

    Bir Bine (V)-“Bu saçmalık. Onu oradan çıkarırsak bize ihanet etmeyeceğini ne biliyoruz?”

    Hinn-“Yetenekleri şu anda yok. Ve eğer bir terslik çıkarsa ben burada olacağım. Yasak ormanda çalışacaksınız. Ve yasak ormanda bir dal eğrilse haberim olur. Eğer bir terslik çıkarsa hemen orada olacağım.”

    Kübra-“Abi. Zaten başka çaremiz yok. Onu oradan çıkarırım.”

    Beyaz-“Bar gibi bir izleyici bile oraya gittiğinde lav kusuyordu. Çok kısa süreliğine gitmişti oysaki. Kübra orada babasını bulmasını lazım. Ve ne zaman bulabileceği de belli değil.”

    Hinn-“Onda tanrı kanı var. Ve Kübra’nın da dediği gibi. Başka çaremiz yok. Seni kapının önüne kadar zütüreceğim. Bir Bine(V), sen de ormanın kapısında bekle. Hayvanların haberi olmadan ormana girmene izin veremem.”

    Leyla-“Ben girmiştim. Sorun çıkmamıştı.”

    Hinn-“Hayır. Ben oradaydım diye sorun çıkmamıştı. Normalde orada sizin deyiminizle yetkili olmazsa hayvanlar ormanı korur. Ve ben orada yokken girmemenizi tavsiye ederim. Evet ölmezsiniz, ama çok büyük acılar çekersiniz.”

    Bir Bine(R)-“Sizin deyiminizle derken? Ne zamandan beridir insanlığını bir kenara bıraktın? Orada oturan tanrılar gibi konuşuyorsun.”

    Hinn-“Ne zaman mı insanlığımı bıraktım? Sen beni bıraktığında.”

    Kübra-“Tamam. Şu konuyu kapatın. Şu an kavga etmemizin ne yeri ne de zamanı. Hinn. Beni cehenneme zütür. Abi, sen de dediği gibi kapıda bekle. Ejderhalar ve binicileri. Siz de gidin eğitiminizi alın. Baksanıza. Selim çoktan gitti bile. Siz hala oyalanıyorsunuz. Bir Bine(R), Leyla ve Emre. Siz de kendinizi eğitin. Hadi acelemiz var. Hinn. Gidelim.” dedi. Gerçekten kavgadan hoşlanmıyor. Sırtımdan tuttu ve ben de onu zütürdüm.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 8.
    +3
    KÜBRA

    Geldiğimizde önümüzde kocaman bir kapı vardı. Kale kapısı gibi ama tek farkı duvar sonsuza kadar uzanıyordu. Neden mi öyle düşündüm? Siz de görseniz anlarsınız. Havaya baktım ama daha sonunu bulamadım. Hinn kükremeye başladı. Ha. Doğru. Beyaz yok burada o yüzden anlamıyorum. Kapıdaki kurukafalar birden gülmeye başladı ve kapı aralandı. Kapı çok az aralanmasına rağmen nefes alıp vermek dahi ciğerimi yakıyordu. Hatta biraz daha aralandığında nefes alamamaya başladım. Yere çöktüm. Karşıdan bir adam belirdi ve konuşmaya başladı:

    Lucifer-“Sen de kimsin? Ve köpeğinle burada ne yapıyorsun? Şimdiden söyleyeyim köpek gezdirmek için iyi bir ortam değildir. Ha. Bronzlaşmaya geldiysen hoş geldin.” Hinn biraz hırladı. Muhtemelen bir şeyler söylüyordu.

    Lucifer-“Haa. Bu kız mı buradan birini çıkaracak? Ben izin verdim mi peki?” Hinn tekrar hırlamayla karışık sesler çıkarmaya başladı. (ben hrr yazayım siz Hinn’in konuştuğunu anlayın.)

    Lucifer-“Hımm.” hrr “Evet Ejderha” hrr “Evet.” hrr “Tabiki tanrılarınız oturmuşlardır. Haksız mıyım?” tarzı cümleler kullanıyordu. “Tamam. Girsin babasını bulsun bakalım. Ama burada bayağı iyi anlaşıyordum onunla. işiniz bitince geri getirirsiniz.” hrr “Ne? Serbest mi kalacak? Tanrılar izin vermez ama yine de denemenizi izlemek isterim.” hrr “Cenneti de mi siz koruyacaksınız? Bu tanrı bozuntuları daha ne kadar oturabilir ki?” hrr “Ben de mi yardım edeyim? Yok kalsın şekerim. Cehennem tehlikede değil. Tehlikede olan yer cennet. Eğer buraya gelirse sonsuz azaba gelirler zaten.” hrr “Kıza biraz baksan iyi olur. Muhtemelen nefessizlikten ölecek gibi duruyor.” hrr “Haa. Onda tanrı kanı var diyorsun. Ne zamandır tanrılar insanlarla yatar oldu?” hrr “Tamam tamam sakin. Biliyorum benim de Lucius dünyada dehşet saçmıştı. 666. Ne güzel günlerdi.” hrr “Tamam tamam. Girsin içeri. ismi ne bu kızın.” hrr “Kübra. Kalkacaksın değil mi içeri girmek için. Malum. Doğalgaz çok pahalı içeri soğuyor hadi çocuğum içeri artık.” hrr “ Eternal’e de mi gideyim? Ne ara oraya 2 köprüyü tıkıştırdınız? Cerberus’a sorarım artık.”

    Bu adam deli galiba. Yavaş yavaş nefes almaya başlıyordum. “Sen de bekleyeceksen Cerberus ile oynayabilirsin.” hrr “Yoo şaka yapmıyorum. Gerçekten. isterseniz çiftleşe bile bilirsiniz.” hrr “Evet. O erkek. Sen kız değil miydin?” hrr “Tamam tamam. Sakin.” Buna ben bile dayanamadım yani.

    Kübra-“Gerçekten cinsiyetini mi sordun yani?” Bana yan gözle baktı. “Ve sen de inandın mı” der gibi bakıyordu. Bir anlık gözümü kapatıp açtım ve Hinn gitmişti.

    Lucifer-“Aa. Çok erken gitti. Neyse. Benim adım Lucifer. Gel içeriye. Yerden gökten ısıtmalı evim seni bekliyor.” Kendimi yavaş yavaş toparlamıştım. Ama nefes alış verişim hala zorluydu. içeri girdim ve kapı kapandı. Kapının arkasında 3 başlı bir köpek duruyordu. Muhtelen Cerberus’tu bu. Kocamandı. iri dişleri vardı. Benim boyumun 20 katı kadar vardı. Bana doğru hırlamaya başladılar. Nefesinin verdiği o sıcaklıkla normal bir insan olsam muhtemelen vücudum erirdi.

    Lucifer-“Dur oğlum dur. Bekle sakin. O misafirimiz. Ona kötü bir şey yapmak istemeyiz.” Cerberus anlamış gibi geri çekildi. “Kusura bakmayın. Muhtemelen acıktı. Cerberus. Yemek vakti.” der demez cehennemin içine doğru koşmaya başladı. Yerde karınca gibi kalan insanları tek lokmada ağzına atıp yiyordu. Bazılarını yanlışlıkla eziyor ve ayağını yalıyordu. Doyduğunu anlayınca lava atlayıp yüzmeye başladı. Iyy. Gerçekten iğrenç

    Lucifer-“Çok tatlı değil mi sence?”

    Kübra-“ikimiz ayrı dünyaların insanlarıyız. insan yemesi ve lavda yüzmesi bütün tatlılığını bozuyor.”

    Lucifer-“Öyle söyleme alınır. Ama iyi mamayla besliyorum. Hep politikacıları yediriyorum. Katilleri yiyince midesi bozuluyor. Genelde Eternal’de yani hayvanların cehenneminde durur ama ne yapsın, benden ayrılamıyor.”

    Kübra-“Buraya köpeğini incelemeye gelmedim. La-Ateh ne tarafta? Onun yanına gitmem lazım.”

    Lucifer-“La-Ateh mi? Siz yeni nesil ne saygısızsınız. Baba kelimesi nerede kaldı?” Damarıma basmaya mı çalışıyor?

    Kübra-“O benim babam değil.”

    Lucifer-“Ama o seni kızı olarak görüyor. Babanla birkaç kere sohbet ettim. ilk geldiği sıralar mutluydu. Senin onun gücünü aldığını söyledi. Hatta senin vahşeti uyandırdığını söyledi. ilk gördüğünde evet öleceğinden korkmuş ama içten içe gurur duyduğunu söyledi. “

    Kübra-“Onun gurur duymasına ihtiyacım yok. Hikayesini dinlemeye de. Sadece yerini bilmem lazım.”

    Lucifer-“Seninle de hiç sohbet edilmiyor. Adet döneminde falansın galiba? Kendisi buradan 1.5 km kadar ilerde. Yani sağa sola sapma dümdüz git orada.”

    Kübra-“Tamam.” dedim ve çıktım yola.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 9.
    +2
    (Hinn son izleyici final kısmı)
    Burası cehennem mi? O kadar sıcaktı ki derim yanıyordu. Derimin yanması öyle sıradan bir yanma değil. Elinizi ateşin biraz üstünde tutarsınız ve yanar ya. Hah. Oradaki ateş benim sanki. Uzaktan tanıdık gelen bir adam vardı. Sonunda bulmuştum onu. Yanına neredeyse sürünüyordum.

    La-Ateh-\"Ne o. Şu sıcacık ortama alışamadın mı?\"

    Kübra-\"Şimdi şakanın sırası değil. Yardımına ihtiyacım var.\"

    La-Ateh-\"Yardımıma mı? Neden sana yardım edeyim ki?\"

    Kübra-\"Çünkü eğer yardımınla Ti-an\'ı yenersek cehennemden çıkacaksın ve cennette yaşayacaksın.\"

    La-Ateh-\"Hmmm. Düşünmem lazım. Yeteneğimi alan ve beni öldüren kızım benden yardım istiyor. Hem de bir ejder tanrısını yenmem için. Öyleyse anlaştık. Babalar ne için vardır ki zaten.\"

    Kübra-“Öncelikle sen benim babam değilsin. ikinci olarak da gerçekten yardıma ihtiyacım olmasa seni buradan çıkarmazdım.”

    La-Ateh-“Kalbimi kırıyorsun ama. Sana yapabileceğim bütün babalığı yaptım. Önünden yemeğini ekgib etmedim. Ne nankör bir evlatsın. Nankör olsan da seni seviyorum kızım.”

    Kübra-“Peki ya abimin ne suçu vardı da onu evden kovdun? Onun başına bu kadar bela açtın?”

    La-Ateh-“Cidden hala anlamadın mı? Onun sadece gücünü geliştirmesini istiyordum. Tabiki öldürüp kendime almak için ama o nedeni saymazsak amacım iyiydi.”

    Kübra-“Burada kalıp daha fazla seninle tartışmak istemiyorum. Çıkalım.”

    La-Ateh-“Tamam çıkalım. Ama öncelikle yapmamız gereken bir şey var.” Uçuruma doğru yürümeye başladı. “Gel korkma ısırmam.” içimden içimden söverek yanına ilerledim. “Şu aşağıda yüzen Cerberus’u görüyor musun?”

    Kübra-“Ee ne olmuş? Çok mu hoşuna gitti. Eğer bir hayvan istiyorsan Lucifer’den rica et sana verir bir tane.”

    La-Ateh-“Benim seni eğitmemi istemiştin değil mi?” birden arkamdan itip uçurumdan aşağı attı. Aşağıya doğru düşerken şu sesi duydum:

    La-Ateh-“Cerberus. Yakala.” Cerberus lavların arasından çıkıp beni tek lokmada ağzına attı. Dişlerinin arasında kalmıştım. La-Ateh ise oradan izliyordu. “işte ilk testin. Cerberus’un seni yemesinden kurtulmaya çalış. Eğer bunu geçersen seninle cennete gelebilirim. Ne zaman çıkarsan o zaman gideriz. Zaten acelemiz de yok.” Dişleri bir demircinin demiri kadar sıcaktı. Dayanmak çok zor. Bu sadece Cerberus’tan kurtulma değil aynı zamanda dayanıklılığımı test etmeydi. Ya da La-Ateh benden intikam da almak istiyor olabilir. Her nefes verişinde vücudumda yanıklar çıkıyordu.

    Kübra-“Vahş…”

    La-Ateh-“ Cık cık cık. Hile kullanmak yasak. Cerberus. Ağzında yemek olan başından nefes ver sadece.” Şaka mısın sen? Dişlerini kapatmaması için zaten zor tutuyorum. Bir de bana doğru nefes mi verecek? La-Ateh’in gerçekten şakası yok.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 10.
    +2
    SELiM

    Cennet e ilk geldiğim zamanlar çok garip bir yerdi. Ejderhalar gördüm, bir nehirden su içecekken suyun kendi kendine şekiller aldığını gördüm ve daha neler neler. Ama buraya ilk gelenlerden olduğum için erken alıştım yani. Sonunda bir şelale gördüm. Şelalenin yanında bir adam vardı. Kılıcı ile talim yapıyordu. Yanına yaklaştım.

    Haika-“Kılıcın güçlü duruyor. Sen ise kararlı duruyorsun. Ama içinde karanlık var. Kınından kılıcının vahşet gördüğünü hissedebiliyorum.” Bir Bine ustamdan bahsediyor olabilir.

    Selim-“Evet. Uzun hikaye. Beni eğitmeni istemek için buraya geldim.”

    Haika-“Tamam. Kabul ediyorum. Kılıcını çek ve öne doğru savur. Ne kadar bildiğini görmek istiyorum.” Sadece kılıcımı öne doğru savurarak mı benim ne kadar bilip bilmediğimi anlayacaktı? Ve hemen ne kabul etti?

    Selim-“Hinn öğrenci kabul etmediğinizi…”

    Haika-“Sen dediğimi yap. “ Dediği gibi kılıcımı savurdum. Savururken kılıcıma vurdu ve kılıcım elimden uçtu. Bana doğru sinirli bir şekilde baktı.

    Haika-“Sen daha en temel kuralı bile bilmiyor musun çocuk? Kılıç elinden düşerse kaybedersin. Senin sonun olur. işin biter. Hem kılıcının onuru kırılır hem de yaşama şansın kalmaz. Git kılıcını al ve tekrar savur.” Gittim kılıcı aldım ve tekrar savurdum. Bu sefer sert tutmuştum ama yine de elimden düştü. Bunu tekrar tekrar yapmıştım. Saatlerce. Belki gün bile geçmiş olabilirdi. Artık ellerim kanıyordu. Kılıcı değil tutmak kaldıramıyordum bile.

    Haika-“TEKRAR!!!” ve tekrar elime aldım. O anda bir his içimde oluştu. Ellerime baktım. Kılıç elimden uçuyordu evet. Ama elim yerinde duruyordu. Elim neden uçmuyordu? Çünkü o benim uzvumun bir parçasıydı. O zaman kılıç da öyle olmalıydı. Uzvumun bir parçası gibi düşünmeliydim. Tekrar tuttum. Bu sefer düşmeyecekti emindim. Savururken elimdeki kılıca tekrar vurdu ve kılıç elimden yine uçtu. Diz çöktüm. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı.

    Haika-“Harikaydı. Artık anlıyorsun. Kılıcın senin bir parçan. Hayati bir organın. Yavaş yavaş alışacaksın. Şimdi dinlen. Devam edeceğiz.” Kendimi gülümserken buldum. Bu bir zaferdi. Yeni bir şey öğrenmek benim için bir tutkuydu. Ve öğrenebileceğim en önemli şeyi öğrenmiş gibi hissediyordum.

    “Uyan artık Selim.” Bu da neydi? Evet. Hatırlıyorum.
    ···
  10. 11.
    0
    reserved
    ···
  11. 12.
    +3
    Bir Bine (Ejderha’nın Mağarası)

    Önde Ejderha, arkasında Ti-an’nın sırtında ben ve bizim de arkamızda Beyaz’ın üzerinde Derya uçuyorduk. Ejderha bizi tarihin en güçlü ejderhasının yanına zütüreceğini söyledi. Ben cennete yeni geldiğim için pek buralardaki ejderhalardan haberim yok tabi ki. Bir dağın üstüne doğru uçmaya başladık. Normal bir dağ gibi gözükse de aslında alakası bile yok. Dağ tamamen bulutlardan oluşmuş ve Everest’in 10 katı büyüklüğünde olduğunu duymuştum. Hatta Everest dağı eskiden ejderhaların üremek için gittikleri yer olduğunu bile duymuştum. Duymak değil de Ejderha söylemişti. Sonunda dağın üstündeki bulut tabakasını deldikten sonra zirveye varmıştık. Zirvede gördüklerim karşısında nutkum tutulmuştu. Benim şu ana kadar aşağıda gördüğüm ejderhalar sadece dağın görünen yüzüymüş. Buradaki ejderhalar devasa boyutlarda. Ve muhtemelen güçlüler de. Ejderhalardan biri bizim Ejderha’yı gördü ve

    Wim-Sa-“Ket-Hi-Sul. Hoş geldin. Siz de hoş geldiniz Ti-an ve Beyaz.” Bize hoş geldiniz yok herhalde. Ve bizim ejderhaların adını nereden biliyordu?

    Kru-hat-“Ti-an çok eski bir isim. Ama bir ejderhanın ismini 2 ejderhanın taşıması görülmüş bir şey değildir.”

    Wim-Sa-“Sadece bu da değil. Tuuz-il Ta-ar ların biri bulutlar gibi bembeyaz diğeri ise gece kadar karanlık. Daha önce görülmemiş bir şey bu.” Aralarından iri yarı bir ejderha çıktı ve ikisini de susturdu. (Şimdi diyorsunuz ne diyor lan bunlar? Tuuz-il melez demek. Ta-ar ise evlat. Ket-Hi-Sul ise Ejderha’nın gerçek adı.)

    Tsi-ar-“Wim-sa, Kru-hat. Bu ne saygısızlık. Üzerindeki insanları nasıl selamlamazsınız? Siz bilmez misiniz ki onlar Ket-Hi-Sul ile bağ kurmuş, Ti-an ve Beyaz onların Ta-ar’ıdır.”

    Wim-Sa-“Onlar bizi zamanında avlayan insanlar. Hatta birisi Ejder Ateşi Birliği’nin kanını taşıyor. Şu an onları buradan aşağı atmıyorsam Ket-Hi-Sul ısrar etti diyedir.” Kan davası devam ediyor yani. Tsi-ar kükredi.

    Tsi-ar-“Beni ve benden gelen neslimin ruhunu fanustan çıkartıp cennete ulaştıran senin Ejder Ateşi Birliği’nin kanını taşıyor dediğin Bir Bine’dir. Savaşta ona bizi fanustan çıkaracak gücü veren ise Derya’dır. Onlar sayesinde şu an burada durup sizinle konuşabiliyorum. Onlara saygısızlık etmen bana saygısızlık etmenle eşdeğerdir.” Wim-sa bir şey demeden dağın diğer ucuna doğru uçmaya başladı.

    Ejderha-“Ket-Hi-Sul benim eski ismimdir. Şimdiki ismim Ejderha’dır. Bana bu şekilde hitap etmenizi rica ediyorum. Ket-Hi-Sul’u kraliçe Fell öldürdü. Ve küllerinden Ejderha doğdu.”

    Tsi-ar-“Nasıl istersen Ejderha. Tekrardan hoşgeldiniz, Ti-an, Bir Bine, Beyaz ve Derya. Buraya neden geldiğinizi biliyorum. Cennet’i kurtarmak için yardım ve kurtarmaya yardım etmek için de güç arıyorsunuz. Size ben yardım edeceğim.”

    Bir Bine(E)-“Yani tarihteki en güçlü ejderha sen misin?”

    Tsi-ar-“Sadece öyle söylerler. Beyaz ve Ti-an’da benden daha büyük potansiyel görüyorum.Ve benden güçlü bir ejderha daha var. O da benim Ta-ar’ım ve sizin dünyanızı yok etmekten sorumlu Ti-an(B).” Ejderha hariç hepimiz şok olmuş bir biçimde:

    Derya-“Ti-an senin Ta-ar’ın mıydı? Kendi babasını mı avlatıp fanusa hapsetti yani?”

    Tsi-ar-“Size Ti-an hakkında anlatmam gereken daha çok şey var. Fakat vaktimiz yok. Onun için siz insanlara bir ejderha gibi düşünmeyi göstermem lazım.” dedi ve Derya’yı bir eliyle beni de bir eliyle tutup hızlıca aşağı uçmaya başladı. Ti-an’ın arkamdan “Baba” diye bağırdığını duydum ama iş işten geçmişti bile. Saniyede kendimizi aşağıda bulmuştuk. Tsi-ar bizi yere bıraktı.

    Tsi-ar-“Göreviniz bu dağı tırmanmak. Bu dağı bir insan tırmanamaz. Onun için içinizdeki size Ti-an ve Beyaz’dan hediye olan ejderha içgüdünüzü kullanın. Siz gelene kadar ben de Beyaz ve Ti-an’ı eğitiyor olacağım. Yukarıda görüşürüz.” dedi ve uçtu gitti. Çok güzel. Şimdi Everest’in 10 katı olan bir dağı nasıl tırmanacağım?
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    +2
    Bir Bine(Rüyamdaki Kız Kim)

    Gerçekten zor. Normalde ölünce daha kolay olması lazım. Artık yürüyebiliyorum ama yeteneğimi kullandığımda gözlerim yanmaya başlıyor. ilk baş soğandan yanma gibi hissettirse de ne kadar uzatırsam o kadar acıyor. Hiç yaşarken böyle bir olay başıma gelmemişti.

    Leyla-“Yeteneklerime geri kavuşmam güzel ama gerçekten en fazla 15 dakika tutabiliyorum. Savaşın 15 dakikaya biteceğini sanmıyorum. Belki günler, hatta aylar bile sürebilir.”

    Bir Bine(R)-“Haklısın ama Mustafa’nın da dediği gibi çalışmamız lazım.”

    Leyla-“Mustafa ile aranızda bir sorun mu var? Az kalsın birbirinize düşecektiniz.”

    Bir Bine(R)-“Ne bileyim ben. Her zamanki Mustafa işte. isterse izleyici olsun isterse tanrı değişmiyor işte. Kolu kopmuştu dünyada bana bile haber vermedi. “

    Leyla-“Belli ki stresten dolayı. Bar denen izleyici ile araları bayağı iyiydi. Onun ölümü ve Haylaus’un ölümünü bu kadar kolay kaldırabilmesini bekleyemezsin ondan. Elbette ki sana sataşacaktır. Ve diğer herkese. Önemli olan bu zamanda ona sahip çıkmamız.”

    Bir Bine(R)-“Ben de seni kaybettim Leyla. Hatta yıllarca katil damgasıyla dolaştım. Herkes bana aşağılar gözle baktı. Yas bile tutamadım. Hatta Mustafa beni katil ilan edenlerde öncüydü. Gelip bana Mustafa’yı savunma. Acısını anlıyorum fakat sinirini sağa sola çatarak çıkaramaz.” Leyla başını öne eğmişti.

    Leyla-“Neden birbirinizi anlamanız bu kadar zor? Eskiden böyle değildiniz. Aranızdan su sızmazdı. Benim ölümümden sonra aranız açıldı ve bir daha eskisi gibi olamadınız.”

    Bir Bine(R)-“Senin bir suçun….”

    Leyla-“Ne diyeceğini biliyorum.” Başını kaldırdı ve gülümseyerek “Ama merak etme. Bu savaşı kazandıktan sonra aranızı düzelteceğinize eminim.” dedi.

    Bir Bine(R)-“Nasıl bu kadar eminsin savaşı kazanacağımızdan? Kübra bile onun canını yakamadı.”

    Leyla-“Sen sadece takımına güven. Gerisi zaten gelecektir. Hem büyük bir rol sana düşüyor. Her taktiği düşünmelisin. Eğer gözlerimiz yanmaya devam ederse bu savaşı kaybederiz. Baksana. Emre çoktan çalışmaya başladı.” Emre uzun süredir yeteneğiyle cennette olduğu için uzun süre açık tutabiliyordu. Ama yine de alıştırma yapıyordu.

    Bir Bine(R)-“Pekala. O zaman çalışmaya devam edelim.” dedim ve gözlerimi açıp yerdeki kaplumbağanın neler yapacağını tahmin etmeye devam ettim.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 14.
    +2
    Hinn

    Cennete geri döndüm ve kendimi ine attım. Cehennem cidden sıcaktı. Kübra’ya şu an üzüldüm. Biraz yattım ve düşünmeye başladım. Bir Bine(V) hariç herkes eğitimine başlamıştı. Kübra’yı görememiştim ama muhtemelen La-Ateh onu cehennemde eğitiyordur. Yoksa çoktan çıkmış olurlardı. Cehennemi görünce aklıma Bar ile aldığım ceza gelmişti. O cehenneme gitmişti ben ise karnıma pençe yemiştim. Mağarada sağıma soluma baktım. Sanki Haylaus birazdan kükreyip gelecekti. Afrikada’ki en azından onun dilinde Kyorum’daki leoparları insanların öldürmesine sinirlendiğini söyleyecekti. Tanrıların yine hiçbir işe karışmadığından yakınacaktı. Sonra bar gelecekti. Gizlice. Haylaus ona bir yığın kızacaktı. O da benim dışarı çıkmadığımı söyleyip yakınacaktı. Haylaus bu sefer ikimizi de kovacaktı mağaradan. Ama artık bunlar gerçekleşmekten uzak. Sadece hayal. Ama güzel günlerdi. Haylaus’a ne zaman Bar’ı sevmesiyle alakalı sorular sorsam “seni ilgilendirmez” der geçiştirirdi. Onun son kalesi olan cenneti korumak bana düşmüştü. içeriye doğru iki kurt yavrusunu izlerken buldum. Ben baktığım anda biraz ürktüler.

    Hinn-“Gelin içeri. Korkmanıza gerek yok.” Küçük kurtlardan biri:

    Kurt1-“Zaten korkmuyordum ki. “ Sesi biraz titremişti. Küçük kurtların hep kanı kaynar zaten. Ben buna alfalık içgüdüsü adı koymuştum. Arkasından dişi bir küçük kurt gelmişti içeri.

    Kurt2-“Özür dileriz. Rahatsız ettik.” dedi ve içeri girdi. Erkek kurt benim büyüklüğümü görünce biraz korktu ama belli etmeyerek:

    Kurt1-“ileride senin boyunu bile geçeceğim. Senden daha güçlü olacağım.”

    Kurt2-“Immm. Abi. Saygısızlık etmesen? O bizim izleyicimiz. Haylaus dedemin seçtiği kişi.” Dedemin mi? Hahahaha. Biraz gülümsediğimi hissettim. Ama gülümsemem fazla uzun sürmedi. Erkek olan küçük kurt tüm gücüyle üzerime atladı ve ısırmaya başladı.

    Kurt1-“Onu neden kurtaramadın? Haylaus’u neden kurtaramadın? Neden şimdi onun ininde yatıyorsun? Onu kurtarmayıp böyle yatıyor muydun?” Gözlerine baktım. Ciddi bir biçimde öldürmek amaçlı saldırıyordu fakat sinek ısırığı gibi geliyordu. Ama sinirlenmiştim. Dişi kurt da onu durdurmaya çalışıyordu.

    Hinn-“Ben elimden geleni yapmadım mı sanıyorsun?”

    Kurt1-“Yapmadın. Yapmadın işte. Yapsaydın ölmezdi. Haylaus dedem sana güvenmişti. Onun güvenini boşa çıkardın sen. izleyici olmayı hak etmiyorsun.” Ayağa kalktım ve o da yere düştü. Çok sinirlenmiştim:

    Hinn-“YETER BU KADAR…”

    Kurt1-“işte bu öfkeni o Ti-an denen ejderhaya kullan. Ona gününü göster. Haylaus dedemi öldürmenin acısını ona çektir. Eğer sen öldüremezsen onu ben öldüreceğim.” dedi ve üzerime çıkıp yattı. Gözlerini kapattı ve bayağı hızlı bir şekilde uyuyakaldı. Söz bile söylememe izin vermedi.

    Kurt2-“Abimin kusuruna bakmayın. Aslında size hayrandır. Cennete ilk geldiğimizden beri. Sizin konuşmanızdan sonra sizi aradı ama en başta yanınızda insan vardı diye kaçtık. Sonra bütün yasak ormanı aradık ama sizi bulamadık. Zaten siz geri gelince…” Gülümsedim ve sözünü kestim.

    Hinn-“Özür dilemene gerek yok. O haklı. Bu sefer yumuşayamam. Ona bütün gücümle vurmalıyım.” Dişi kurt da geldi ve yanıma mesafeli bir şekilde yattı. Pençemi uzattım ve yanıma çektim. Zaten kürkümün arasında kayboldu. Nefes alışverişinden uyuyakaldığını anladım. Benim de göz kapaklarım ağırlaştı ve uyudum.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    +1
    KÜBRA (Ti-an (B)’nın Gelişine Son 5 Gün)

    Kaç saattir buradayım? Neredeyse bayılmak üzereyim. Ama Cerberus da hiçbir şey yok gibi. Hala aynı güçte beni sıkıp yutmaya çalışıyor. Birkaç kere tam gücümü kullanıp (vahşetsiz) çıkmaya çalıştım ama başaramadım. Şimdi 2 tane sorunum var. ilk olarak Cerberus tek kafasından nefes verip diğer 2 kafasından nefes alıyor. Yani serinleyemediğim için rahatlayamıyorum ve buradan çıkamıyorum. Hadi diyelim ki çıktım, Cerberus’un hemen altında lav var. Çıktığım anda kendimi lavın içinde bulurum. Yani çıkacaksam çıktığım an yükseğe zıplamam lazım. Uzaktan Lucifer gözüktü. Hızlı bir şekilde koştu.

    Lucifer-“La-Ateh. Yine Cerberus’a ne yediriyorsun? Seni sevdi diye istediğin şeyi yediremezsin.”

    La-Ateh-“Merak etme. Bu sefer bir tanrı yediriyorum. Baksana ağzına.”

    Lucifer-“Bu senin kızın değil mi?”

    La-Ateh-“Ta kendisi. Bütün gücüm onda. Oradan çıkması lazım. Ondan sonra zaten cennete gidecekmişiz. “

    Kübra-“Sussanız da odaklansam?”

    La-Ateh-“Konuşabildiğine göre hala enerjin var. Çok vakit geçti. Cerberus. Yemeğinle oynamayı bırak ve ye.” Babama doğru diğer başlarından biriyle havlamaya başladı.

    Lucifer-“Yemeğine karışılmasını sevmediğini biliyorsun.”

    La-Ateh-“Sana saygı duyar. Dediğimi yapmasını söyle. Çok fazla vakit kaybettik.”

    Lucifer-“Sandığından daha dayanıklı çıktı kızın değil mi?” dedi ve biraz kıkırdadı. “Cerberus. Dediğini yap.” dediği anda böyle büyük bir baskı hissetmemiştim. Dişleri kapandı. Diliyle vücudumu sardı. Dişlerinden birine tutundum ve beni diliyle aşağı çekmeye devam ediyordu. Artık elim o kadar yandı ki acıyı hissetmiyordum. Daha büyük bir derdim vardı. Eğer yutarsa ölürüm. Muhtemelen. Gözlerim kapanmaya başladı. Vahşet demek istiyorum. Ama dememem gerektiğini de biliyorum. En sonunda gözlerim tam kapanacakken karşımda bir kişi belirdi. Kim olduğunu tam göremiyordum. Gözlerim artık sıcaktan tam olarak göremiyor. Biraz odaklandıktan sonra karşımda gördüğüm kişi karşısında şoka uğramam bir oldu. Karşımda kendimi görüyordum. Tamam. Hayal görmeye de başladım. Pek iyi gitmiyor.

    Kübra2-“Bu yeteneği kimse elinde tutamıyor mu? Durmadan bir bedenden diğerine geçiyor.” Tamam. Bu benim söyleyeceğim bir şey değil. Hayalimde bile.

    Kübra-“Sen de kimsin?”

    Kübra2-“Ben senin dedenden gelen, babana kendi köyünü katlettiren, abine Sri Lanka’yı gösterip eceline zütüren kişiyim. Benim bir ismim yok. Sen beni vahşet olarak tanıyorsun.”

    Kübra-“Yeteneğim canlı mı yani?”

    Kübra2-“Hayır. Ben canlı bir varlık değilim. Ben senim. Sen de ben. Şu an pek iyi bir durumda değilsin. Sen iyi durumda değilsen beni görürsün. Ve ben de sana yardım ederim. “

    Kübra-“Peki buradan nasıl çıkacağım?”

    Kübra2-“Kendini bana bırakmanı istiyorum. Buradan kurtulmak istiyorsan kendini bana bırak.” Artık acıya dayanamıyordum zaten. Ölebilsem kaçmak için öleceğim.

    Kübra-“Tamam. Kendimi sana bırakıyorum.”

    Kübra2-“Güzel. Merak etme. Uyandığında Cerberus’un ağzından çıkmış olacaksın.” Gözlerim kapandı.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    +1
    La-Ateh

    Hissettim. Onu hissettim. Hem de ilk gün bana gelip köyümü mahvetmesini söylediği gibi.

    La-Ateh-“Lucius’u çağırmanı tavsiye ederim. Ona dövüşecek rakip çıktı.”

    Lucifer-“O savaşırsa kızını öldürür. Daha kızın Cerberus’un ağzından kurtulama…” derken Cerberus’un ağzını delerek Kübra dışarı fırladı. Uçurumun kenarına indi. Hala doymamış gibiydi. Cerberus dişinin acısını çekerken Kübra arkalarda bulduğu dev bir kayayı kaldırdı ve Cerberus’a fırlattı. Cerberus böcek gibi ezildi.

    Lucifer-“Immm. Haklısın. Çağırsam iyi olacak. LUCiUS.” diye bağırdı. Lucius da geldi. Hani şu kızların ideal erkek terimine uyan cinsten kasları vardı. Bayağı da yakışıklıydı. Gözleri kırmızıydı sadece.

    Lucifer-“Oğlum. Şuradaki deli karıyı görüyor musun? Onu etkisiz hale getirmen lazım.” Kübra ise hala hevesini almamış bize doğru koşmaya başlamıştı. Tam üzerime çıktı ki

    Kübra2-“La-Ateh. Görüşmeyeli uzun zaman oldu. En son beni köyündekileri öldürmek için kullanmıştın. Şimdi ise seni o köyde tek kalan seni öldüreceğim.”

    La-Ateh-“Zaten ölüyüm aptal. Köydekiler de cennette. Hem sorma. Ben de seni özledim. Ama rakibin ben değilim. Arkana bak.” dedim ve Lucius Kübra’nın saçından tutup fırlattı. Fırlattığı yerde bir dağ olması lazımdı. O kadar sert fırlattı ki dağ Kübra’nın başına yıkıldı.

    Lucius-“Rakip dediğin bu muydu? Ben de bir şey san…” derken orada yıkılan dağın kocaman bir parçası Lucius’u ezmişti bile. Ve hala arkası da geliyordu. Lucius taşların arasından çıktı ve

    Lucius-“işteee HAHAHAHAHaHA. Rakip dediğin böyle olmalı.” Dedi ve taşları fırlattığı noktaya doğru koşmaya başladı.

    Lucifer-“Cehennemi yıkmasalar bari. Bu düzeni kurmam milyarlarca yılımı aldı.” Dövüştükleri yerlerde insanların acı çekme sesleri geliyordu. Gerçekten de cehennemi cehenneme çevirdiler.

    La-Ateh-“işte şimdi tam anlamıyla cehennem oldu. Sence de öyle değil mi?” Lucius tam olarak yanımdan sıyırdı geçti. Toprağın kat kat altına gömüldü. Ama çıkması fazla uzun sürmedi. Kahkaha atıyordu.

    Lucius-“Baba. Bu kız hep burada mı kalacak? Tam hayalimdeki kız.”

    La-Ateh-“Daha tam potansiyelinde değil. Tam gücünde bir de gör. Daha bedeniyle ilk kez tanışan bir güç onu kontrol ediyor.”

    Lucius-“Prosedürleri boşver. Baba. Bu kız tam hayalimde…”

    Kübra2-“Başka şeylerle uğraşma” dedi ve Lucius’un kafasına vurduğu gibi tavus kuşu misali yapıştırdı toprağa. Kafasını topraktan çıkardı ve yumruğunu savurdu. Savurması pek işe yaramışa benzemiyor. Kübra savurduğu kolundan tutup Lucifer’e doğru fırlattı. ikisi de yere düştüler.

    Lucius-“Eee baba. Ne düşünüyorsun? Sence bu kızı almalı mıyım gelin olarak?”

    Lucifer-“Biraz ciddileşsen diyorum. Bak beni kötü gösteriyorsun. Sonra zebaniler Lucifer’in oğlu bir kızdan dayak yiyor mu desinler?”

    Lucius-“Aman ya. Tamam. Ama bu kızı gelinim olarak alacağım.” dedi ve ayağa kalktı. Kübra yumruk atacakken kolundan tuttu. Kübra ne kadar kıvransa da bırakmadı. Kübra diğer eliyle yumruk atıyordu ama Lucius yerinden bile kımıldamıyordu.

    Kübra2-“Bunca zamandır benden gücünü mü saklıyordun?” Lucius elini kendisine çekti ve öptü.

    Lucius-“ismin Kübra’ydı değil mi? Kübra. ilk görüşte aşka inanır mısın? Ben aşka inanmazdım. Yani babam sayesinde. Aşk sahte benim yalanım falan derdi. Bak. Babam bana bir şeyler fısıldamıyor. Ama içimde sana karşı bir duygu beslemeye başladım. Her yumruğunda aklımı başımdan aldın. Kübra. Benim eşim olur musun?” Kübra’nın vahşeti kapandı ve yüzü kıpkırmızı oldu.

    Kübra-“Be be beni bı bırakır mısın?” dedi ve Lucius hemen bıraktı. “La-Ateh. Hazırlan. Cennete gidelim artık.”

    Lucius-“Cevabın nedir?” Kübra o yöne bile bakmıyordu.

    La-Ateh-“Tamam. Gidelim.”

    Lucius-“Ben de geliyorum.” Hepimiz ona şaşkın bir biçimde döndük.

    Lucifer-“Imm. Oğlum. Cennettekilerin bu işe pek bir sıcak bakacaklarından şüpheliyim. Hem orada bu sıcak ortam yok.”

    Lucius-“Dememiş mi insanlar ne yaparlarsa yapsınlar? Bu Kübra’nın kararı. Kübra gel derse gidebilirim. Kübra. O Ti-an mıdır nedir onu senin için hemen öldürürüm. Sen sadece bana evet de. Benimle gel de.” Ben kızımı tanıyorsam her türlü desteğe hayır demezdi. Kısık bir sesle

    Kübra-“Tamam gel.” Lucius çocuk gibi sevinmişti. Hatta Kübra’nın yanağından bile öptü. Kübra daha da kızardı. “Bi bi bir daha YAPMA” dedi. Ama Lucius hala gülüyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    +2
    Bir Bine (Ejderha’nın Mağarası)

    Aşağıdan yukarıya tırmanmak bayağı bir sorun. Ama benim için sorun. Derya kendini uçuruyor, dinleniyor, tekrar uçuyor. Bu şekilde gide gide artık onu bile göremiyorum. Bayağı ilerlemiş olmalı. Tamam. Ben dayanıklıyım ama sürekli elim kayıyor ve düşüyorum. Belli çıkıntıları hedef alarak düşüyorum artık. Bayağı vakit geçti. Zaman kavramımı kaybettim artık. Yukarıdan bir ses geldi. “Derya Ain Ze Hut” Herhalde Derya vardının ejderhacası. Daha ne kadar yolum kaldı? Sonu görsem belki kendime gelebilirim. Tırmanmaya devam etmekten başka da seçeneğim yoktu. Evet. Normal bir insana göre hızlı tırmanıyorum ama dağ normal bir dağ değil ki. Cennetteki en yüksek dağ.

    Dağdan tırmanmaya devam ederken birden üstümde kaya gibi bir şey gözüktü. “Herhalde eğitimleridir” diye düşünüp devam edecekken o kaya daha da yaklaşınca anladım. Ti-an(k) dı bu. Düşmeyeyim diye elimi dağa sapladım ve Ti-an(k)’ı kuyruğundan yakaldım. Tabi o kadar ağırlığı her ne kadar dağa elimi saplamış olsam da taşıyamadım ve ben de Ti-an(k)’la beraber aşağıya sürüklendim. Neyse ki çıkıntıya doğru düştük de fazla bir yol kaybetmedim. Her tarafı yara bere içindeydi. Hatta inanamadım ama yanıkları bile vardı. Aklıma gelen ilk şeyi denendim. O da Ktum. Tam olarak bilmesem de kullanmaya çalıştım. Odaklandım. Bayağı bir odaklandım. Biraz fazla sürdü. Sonunda dedikleri ışığı hissettim. Ellerimi üzerine koyup “KTUM” dedim. Yaraları kapanmıştı. Birkaç küçük yarası kalmıştı. “Thil” dedim ve küçük yaralarını da yalamaya başladım. Bunu da hatırlarsınız zamanında ateş atmayı öğrenirken oluşan küçük yaraları kapatmak için Beyaz öğretmişti. Ben de bayağı yoruldum. Bu iyileştirme denen illet gerçekten maraton koşmak kadar yorucu. Gözlerini açtı ve bana doğru baktı.

    Ti-an(k)-“Baba.” Yeni uyanmış bir çocuk gibi çıkıyordu sesi. Yani bir esnemesi ekgib.

    Bir Bine(E)-“Ti-an(k), iyi misin? Her yerin yanıklar ve yaralar içindeydi.”

    Ti-an(k)-“Baba. Daha çok aşağıdasın. Seni yukarıya çıkarmam lazım.”

    Bir Bine(E)-“Kendim çıkmam gerekiyor. Yukarıdaki ejderha öyle söylemişti.”

    Derya-“Kurallar değişti.” Derya Beyaz’ın üzerinde aşağıya doğru geliyordu.
    ···
  17. 18.
    +2
    Bir Bine(E)-“Derya? Senin burada ne işin var? Yukarıda eğitim yapman gerekmiyor muydu?”

    Derya-“Sana olayı anlatayım. Ti-an seni yukarı çıkarmaya çalışacak ben ve Beyaz da buna engel olmaya çalışacağız.”

    Bir Bine(E)-“Yani sizi etkisiz hale getirmem gerekiyor Ti-an’nın beni yukarı çıkarması için.”

    Derya-“Kolay bir şeymiş gibi söyledin. Bakıyorum da kendine çok güveniyorsun.”

    Bir Bine(E)-“Bırakalım şimdi laf salatasını. Başlayalım.”

    Ti-an(k)-“Laf salatası ne demek?” Tam böyle bir anda sorulacak soru mu bu?

    Bir Bine(E)-“Boş konuşmayı demek istedim.”

    Beyaz-“Lauf sin aar” demesiyle yere çökmemiz bir oldu. Bu ne böyle amk. Üzerimde tır var sanki. Her ne kadar kalkmaya uğraşsam da pek bir sonuç vermedi. Ti-an da benimle aynı durumdaydı. Daha Ti-an kalkamıyorsa ben sittin sene kalkamam.

    Ti-an-“Baba. Cennetin çekim merkezini değiştiriyor.” Derken? Yerçekiminden bahsediyor herhalde. Eğer durum buysa aklımda müthiş bir fikir var. Ama neredeyse kalan gücümün yarısı kadarını kullanmam gerekebilir. Ktum atmasam onlarla daha rahat dövüşebilirdim. Yerden taş aldım. Düşündüğüm gibi taş da ağırlaşmıştı. Bu da demektir ki ya belli bir alana etki edecek bir söz söyledi ya da nereye gidersek gidelim o alandaki her şey ağır kalacak bir söz söyledi. Umarım ikincisidir. Elime küçücük taşı aldım (Sanırsın inşaata çimento taşıyorum) ve Beyaz’a doğru fırlattım. Derya panikledi.

    Derya-“Beyaz. Yerçekimini kap... ” daha sözünü bitiremeden taş beyaza değmişti ve dengesini kaybedip aşağıya düşmeye başlamıştı bile. Çok iyi düşündüm amk. Bende bu kafa var mıydı? Derya son anda havada asılı kaldı ve Beyaz’ın peşinden gitmeye başladı.

    Bir Bine(E)-“Bu bizim son şansımız Ti-an. Beyaz toparlanırsa tekrar hangi sözcüğü söyler tahmin edemiyorum. Acele etmeliyiz.” dedim ve sırtına atladım. O da son hızda yukarıya doğru uçmaya başladı. Ama uçmamız fazla uzun sürmedi. Beyaz bize yetişti ve Ti-an’nın kuyruğuna dokundu. Dokunmasıyla beraber Ti-an’nın hızında büyük bir yavaşlama oldu. Hatta yoruldu bile diyebiliriz.

    Derya-“Lauf sin aar” Yine mi bu? Bu sefer havada olduğumuz için taş alma gibi bir ihtimalimiz de yoktu. ikimiz de sert bir şekilde yere çakıldık. Ama yerde bu sözü devam ettirmedi.

    Derya-“Ne zaman uçmaya başlarsanız bunu kullanacağım. Pes edin.” Geride duruyorlardı.

    Beyaz-“Anne. Kazanmamız için çok erken. Ti-an(k) bunca zamandır odaklanıyor.” Odaklanıyor mu? Neye?

    Derya-“Odağını bozalım o zaman.”

    Beyaz-“Denedim ama işe yaramıyor. Kendimizi gelecek şeye hazır tutmamız lazım.” Ti-an’a doğru döndüm. Gerçekten de hiç konuşmamıştı. Kuyruğunu ayağıma sardı ve beni kaldırdı.

    Derya-“Beyaz. Hazırlan. Bir şey yapacak.” Evet. Gerçekten de bir şey yaptı. Yıllar sürse tahmin edemeyeceğim bir şey. Beni ağzına attı. Derya ve Beyaz şok geçirdiler resmen. Zaten beni söylememe gerek yok.

    Derya-“Ti-an ne yapıyorsun? Yuttun mu onu?”

    Beyaz-“ Anne. Ejderhalar yemek yemez. Sindirim sistemimiz de yok. Ama neden onu yedi anlamadım.” Ben de Ti-an’nın ağzının içinden olanları dinliyordum.

    Bir Bine(E)-“Neden yedin ki beni?” Anlamam uzun sürmedi. Arkamda büyük bir ateş topu duruyordu. Bunca zamandır ateş topuna odaklanıyormuş. Beni de ateş topuyla birlikte fırlatıp hem Beyaz’ın bana odaklanmamasını sağlayacak hem de en üste çok hızlı bir şekilde gideceğim. Ama bir sorun var? Bu ateş fazla büyük. Ve ben günlerce yanık problemi çekeceğim. Ti-an kafasını kaldırdı ve düşündüğüm şeyi yaptı. Havaya doğru ateşledi. zütüme roket takmışcasına hızlı bir şekilde havalanmaya başladım.

    Derya-“Bir Bine’yi göremiyorum. Bu kadar ateşe kül olmuştur.”

    Beyaz-“Hayır. Ateşin içinde bir yerlerde. Onu hemen bulmazsak bu hızla yukarıya varacak. “ derken Ti-an’ı karşılarında buldular. Ti-an Beyaz’ın kanatlarını tuttu ve kendini de uçmayı bırakarak aşağıya doğru düşmeye başladılar. Ama Ti-an belli bir süre sonra bayağı yoruldu ve Beyaz’ı bıraktı. Kenara geçip soluklanmaya başladı.

    Ti-an-“Baba. Geriye kalanını sana bırakıyorum. Benden bu kadar.” Dedi ve yere yattı.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    +2
    Bayağı hızlı bir şekilde yukarıya çıkmaya devam ediyordum. Sonunda. Artık dağın üstünü görebiliyorum. Tek yapmam gereken biraz daha beklemek. Ama aşağıdan Beyaz ve Derya da gözükmeye başladı. Zamanı hesaplarsak varma ihtimalim var. Sonuna doğru yavaşlamaya başladım. Hmm. Artık yok. Dağın zirvesinin ucunda tutundum. Tam varacaktım ki arkadan yine bir

    Beyaz-“Lauf sin aar” geldi ve ben dağın üstüne yakın çıkıntıya çakıldım.

    Bir Bine(E)-“Ti-an nerede? Ona ne oldu?”

    Derya-“O iyi. Ama biraz yoruldu.” Ti-an? Yoruldu? inanmam valla. Sadece bir ateş atarak yorulması çok saçma.

    Bir Bine(E)-“O bir ateş atarak yorulmaz. Sizin bir parmağınız var bu işte ama…”

    Derya-“Zirveye var söyleyeyim.” Ayağa kalktım. Yerden bir dal aldım ve sanki öylesine sağa sola doğru yürümeye başladım. Ne yaptığımı anlamamalılar.

    Bir Bine(E)-“Zirve hemen şurada. Varamayacağımı mı düşünüyorsun?”

    Beyaz-“Salatalı lafı bırak. Oraya nasıl çıkabilirsin ki? Gözümü senden ayırmıyorum. Hem eline aldığın o dallı bana fırlattığın anda kaçınırım bu sefer işe yaramaz.” Az kaldı. Biraz daha oyalamam lazım.

    Bir Bine(E)-“Hahahahaha. Salatalı laf değil o. Laf salatası.”

    Derya-“Farketmez. Burada kaldın.”Hazır.

    Bir Bine(E)-“Zaferinize o kadar odaklandınız ki bunu göremediniz.” Altımda dalla çizdiğim bir çember duruyordu. Çemberin iç kısmında anlamlarını bilmediğim bazı şeyler çiziliydi. Hatırladığım kadarıyla çizdim. Umarım doğrudur.

    Beyaz-“Bu çember yanlış. Böyle bir çember yok.”

    Bir Bine(E)-“Bunu şimdi öğreneceğiz.” Elimi ısırdım ve kanımı çemberin merkezine akıttım. Kraliçe Fell’in bıraktığı kitapta bu çember vardı. Ejderha avında kullanılan bir bilgi. Muhtemelen bunu şu an tanrı olan Ti-an geliştirmiştir. Ama zor durumda kaldığımda her şeyi kullanmayı Mustafa abi öğretmişti.

    Bir Bine(E)-“Ben ika Nea neslinin varisiyim. Ben fanusun bekçiyim. Bana gel ve yüksel. Bu insanlığı tehdit eden ejderhayı alt et. Zincirler yukarı.” insanlığın kullanabildiği tek söz ve sözler hangi dilde söylenirse söylensin kullanılabilir. Tabi ejder ateşi birliğinin de varisi olmak gerekiyor. Çemberden zincirler çıktı ve Beyaz’ın etrafını sardı. Beyaz ne söz söylerse söylesin zinciler kırılmıyordu. Hatta belli bir süre sonra söz söylemesi bir işe yaramamaya bile başladı. Enerjisini blokeliyordu. Derya havada süzülmeye başladı.

    Derya-“Bu da ne?” dedi uzaklaşmaya çalıştı.

    Bir Bine(E)-“Kaçamazsın. Seni de kapsıyor bu söz.” dedim ve Derya’nın da ayağından zincir tutup tüm vücudunu sardı.Onu da yanıma doğru çekmeye başladı. Şimdi benim tek yapmam gereken şey yürümek. Sonunda zirveye vardım. Ve şu sözcükleri tekrar ettim.

    Bir Bine(E)-“Kaleye vardım. Zincirler. Çözülün.” dedim ve zincirler yok oldu. Beyaz ve Derya bana kötü kötü bakıyordı. Hatta Wim-sa ve Kru-Hat denen iki ejderha da kötü kötü bakıyorlardı. Abarttım mı acaba? Bu bayağı kötü sonuçlar doğuracak.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    +2
    HiNN

    Kübra’nın beni çağırmasını duyduğumda mağarada uyuduğumun farkında değildim. Sırtımda bir erkek yavru kurt yanımdada da bir dişi yavru kurt uyuyordu. Daha sonra olanları hatırladım. Onlar yanıma gelmişlerdi. Erkek kurtu sırtımdan indirmek için bayağı çaba harcadım. Uyanmadığından emin olduktan sonra da ışınlanmaya hazırlanırken “Sakın vazgeçme” diye bir ses duydum. Arkamı döndüm. Erkek kurt uyuyor gibi yaptığını anladım ama sesimi çıkarmadan gittim.

    Kapıya geldim. Cehennemin kapıları açıldı ve 3 kişi çıktılar.

    Lucifer-“Benim çocuğa sahip çıkın. Muhtemelen cennette boş boş oturanların hoşuna gitmeyecektir.”

    La-Ateh-“Ne yani? Tanrılara kafa tutmamızı mı bekliyorsun?”

    Lucifer-“Sadece yasak ormana gidin. Orada size bir şey yapamazlar. Orası Haylaus’un korumasında.”

    Hinn-“Haylaus öldü. Ve oğlunun ne işi var?”

    Lucifer-“Biliyorum. Ama hala orası güvenli yer. Hem oğlum da cenneti kurtarmaya yardım edecekmiş.”

    La-Ateh-“Neyi biliyorsun? Ve kiminle konuşuyor bu?”

    Kübra-“Hinn ile konuşuyor.”

    La-Ateh-“Haa. Hayvanca anlıyor. Tamam. Anladım. Artık gidelim mi? Ne kadar bronzlaştığımı görmek istiyorum.”

    Hinn-“Bana tutunun diyeceğim de anlayacaklar mı acaba?” Lucius Kübra’yı aniden kucağına aldı ve Kübra’dan küçük bir çığlık duydum. La-Ateh’e döndü ve:

    Lucius-“Şu kürklüyü tut.” dedi. La-Ateh de hemen kürkümü tuttu. Lucius da tutunca ışınladım.

    Yasak ormanın kapısının önüne ışınlandık. Bir Bine(V) de bizi orada bekliyordu. Derken 3 tanrı da birden oraya yasak ormanın kapısının dışına ışınlandılar.

    T1-“Sen ne yaptığını sanıyorsun Hinn? Buraya cehennemin çocuğunu getirdin.”

    Lucius-“Size de merhaba. Parti yapıyormuşsunuz babam davete gelemeyecek kadar meşgulmüş. O yüzden size ayıp olmasın diye beni yolladı.”

    T2-“Sus şeytanın oğlu. Senin alaylarının bu cennette yeri yok.”

    La-Ateh-“Ah. Ne şans ki cennette değiliz. Yasak ormandayız.”

    T1-“La-Ateh. Senin de cennette değil cehennemde olman gerekirdi. Kuralları çiğniyorsun Haylaus’un gölgesi. “Haylaus’un gölgesi mi? Demek ki bayağı sinirlenmişler. Ama ben de öfkeliydim.

    Hinn-“ Siz yardım etmiyorsunuz. Tahtınızda oturup izliyorsunuz. Bize bıraktınız sizin bölgenizi savunmayı. Biz de savunuyoruz. Yöntemlerimiz sizi ilgilendirmez.”

    T3-“Onlar haklı. Sorumluluğu onlara verdik. Sonuçlarına da onlar katlanacak.”

    T1-“Tamam. Nasıl isterseniz öyle olsun. Ama bu iş bittiğinde Lucius ve La-Ateh cehenneme geri dönecekler. Ve Hinn. izleyiciliğin gidecek. Artık normal bir ruh olacaksın.”

    Hinn-“Zaten başından beridir gözünüzde diğerlerinden bir farkım yoktu. Şimdi de bir şey değişmeyecek.” dedim ve kayboldular. Huh. Ucuz atlattık.
    Tümünü Göster
    ···