-
51.
+1Bir Bine(V)-"Peki zamanı ne kadar geri alacaksın?"
Kübra-"Bayağı geri alacağım. Biz doğmadan öncesine kadar. Bir Bine(R)'nin çocukluğuna kadar."
Leyla-"Peki ya yeteneklerimiz?"
Kübra-"içtiğiniz su normal olacak. Normal bir hayat süreceksiniz. "
Bir Bine(V)-"Peki ya La-Ateh? Ölümsüz olduğu için ben doğmuştum. Ölümlü olduğunda ben doğmamış olacağım."
Kübra-"Siz burada kalacaksınız. Dengenin bozulmaması için benim doğmamam gerekiyor. Şimdi gitme zamanı. Vedalaşmayı sevmem. Zaten buraya geri döneceksiniz."
Derya ağlamaya başladı. Beyaz'a sarıldı ve bu vedalaşması anldıbına geliyordu. Ti-an(k) boynu eğik duruyordu.
Bir Bine(E)-"Merak etme. Yine burada buluşacağız. Hayat dediğin nedir ki? Bende sadece 60 yıl." dedi ve gülümsedi.
Hinn-"Artık izleyici olmuyorum demek. Bu görevimi özleyeceğim. Haylaus'u da." Ha bu arada hayvanlar kendini toparladı. Leyla sağolsun.
Kübra elini kaldırdı. Tarih gözümüzün önünde geriye gidiyordu. Dünya tekrar kuruldu ve herkes zamanına kayboldu. -
52.
+1Kübra-"Bunu son kez açıyorum. Artık bir kilidi olmayacak. Bana son kez bakın. Bu beni insan formumda göreceğiniz son kez olacak. V A H Ş E T... " Bütün vücudu çatlamaya başladı. Çatlaklar dökülmeye başladı ve içinden yeni biri çıkıyordu. Sanki kozasını kıran kelebek gibiydi. Bütün vücudu yavaş yavaş dökülüyordu ve içinden çıkan şey çok fazla parlıyordu. Sonunda tüm vücudu döküldü ve parlaması söndü. Saçları altın renginde sarıydı. (SSJ açtı beyler) iki gözü de derin bir renkte siyahtı. Evet, hayatımda böyle bir siyah görmedim. Renk olarak belirtmek istesem siyah olurdu herhalde. Genelde vahşetteyken tırnakları uzardı lakin bu sefer bayağı tırnakları düzdü. Dünyanın... Evrenin en güzel kızı oldu desem herhalde yalan söylemiş olmam. Ve bin Lucius ağzının suyu aka aka kardeşimi izliyor. huur çocuğu.Tümünü Göster
Kübra-"Hmm. Ben kanat da bekliyordum. Ama bu da idare eder."
T2-"Beni serbest bıraktığına piş... " derken Kübra çoktan yanına geldi ve elini omzuna koydu.
Kübra-"Bende 3 tanrının gücü var sende ise tek bir tanrının gücü var. Sana beni yenme şansını tanımamın nedeni Bar'ı Haylaus kaçırıldığı sırada benim yanıma göndermen. Ama onun öleceğine bile bile dünyaya gönderdiğin için senin de beni yenemeyeceğini bile bile savaştıracağım. Şimdi, savaş benimle." Tanrı hamlesini yaptı. Elinde aniden bir mızrak oluşturdu ve yanına salladı. Kübra'nın boynunu kesti. Ne? Kesmedi mi? Kafam karıştı. Kübra o kadar hızlı hareket etti ki orada gölgesinin boynunu kesmiş. Onun boynu kesildi sandık. Ama tanrının mızrak tuttuğu el bir anda kayboldu. Kolunu koparmıştı. Tanrı acı ile diz çöktü.
Kübra-"ilk hatan insanlardan sıkılıp onları değiştirmeyi istemenizdi." Tanrı tekrar saldırıya geçti. Yerden dikenler çıkarttı. Kübra'nın etrafını sardı ve sıkıştırdı. Kübra dikenler tarafından ezildi. Kafam gibildi. Ne ara Kübra ile tanrı yer değiştirdi? Dikenler altında ezilen kişi tanrı oldu.
Kübra-"ikinci hatan seni baba gibi seven kızına sahip çıkmadın." La-Ateh'in yutkunduğunu duydum resmen. Kübra yanına yürüdü. Zaten tanrının kımıldayacak hali kalmamıştı.
Kübra-"Ve üçüncü hatan. Sürgünde hayıra oy vermek yerine evete oy verdin." Dedi ve kellesini kopardı. Ve yine küçük bir inleme yaşadı. Artık tam olarak tek tanrı oydu. Ve tabi Lucifer ve Cerberus da var. -
53.
+1T1-"S e n... " Bunu görünce diğer tanrılar geri çekilmeye çalıştı lakin işe yaramadı. Ayaklarından bir ağacın kökü tutuyor. Kök mü?
T2-"Güçlerim... Kullanamıyorum." T1 öldü ve Kübra bir an diz çöktü. inliyor gibiydi. Zevkten.
Kübra-"Gerçek tanrıyı öldürmenin verdiği güç... " Nefes nefese ayağa kalktı.
T3-"Neden gücümü kullanamıyorum?"
-"Benim yüzümden. Beni unutmuştunuz değil mi?"
T2-"Fatih. Senin gücünü almalıydık."
Fatih-"Alamazdınız. Gelecek çoktan belirlenmişti. Neyse ki siz Kübra'nın dedesini sürdünüz de o da Ti-an(B)'ı gelecek hakkında bilgilendirdi."
T3-"Bu şekilde kaybedemeyiz. Biz de gerçekliği değiştiririz o zaman." Elini kaldırdı ama bir şey olmadı.
Fatih-"Benim gerçekliğimden çıkmadan gerçekliği değiştiremezsin. Bu da sizin hatanız oldu. insanlığı yok etmemeliydiniz."
T3-"SiZi SEFiL YARATIKLAR. SiZ SADECE OYUNCAKSINIZ. SiZ... " derken Kübra çoktan arkasından eliyle göğsünü deşmişti. Ağzından kanlar çıkarak:
T3-"La net olsu n siz e... " Ve son nefesini verdi. Kübra yine garip bir şekilde inledi. Bu sefer kendini kaybetmeden son tanrıya doğru yürümeye başladı.
T2-"Biz zaten dedeni sürgüne gönderdiğimiz gün kaybetmiştik. Ti-an(B)'nın Bar'ı yem olarak kullanacağını düşünmüştüm ama yine de onu sürgün ettim. Hatalarım beni buldu. Ölüme razıyım."
Kübra-"Fatih. Şu gözünü kapat. Onunla adil bir şekilde dövüşmek istiyorum."
Fatih-"Çıldırdın mı? Kaybedersen... "
Kübra-"Dediğimi yap." dedi ve gözünü kapattı. Tanrı da serbest kaldı. Aklından ne geçiyor? -
54.
+1BiR BiNE(VAHŞET) (10 dakika önce)
Savaş alanına vardığımda Ti-an(B) ortada yoktu. Hemen diğer iki ejderhanın yanına gittim.
Bir Bine(V)-“Ti-an(B) nerede?”
Ti-an(k)-“Araftalar. Kübra ile gitti.”
Bir Bine(V)-“VE SiZ DE iZLEDiNiZ Mi!?”
Lucius-“Sakin olur musun azıcık? Bak sarı gözlü arkadaşı ölmesine rağmen hala diğerlerine yardım için uğraşıyor. Hem Kübra artık benimle dövüştüğünden daha da güçlü. Muhtemelen benden bile güçlü olmuştur.” Leyla Hinn’i uyandırmaya çalışıyordu. Haklı. Beklemekten başka çare yok. Onlara anlatmam lazım.
Bir Bine(V)-“Başından beridir Ti-an(B)…” derken Lucius ağzımı kapattı.
Bir Bine(V)-“Nı yıpıyırsın?”
Lucius-“Ev sahipleri geliyor. Bu bilgi şimdilik sende kalsın.”Tanrılar arkamızda belirmişti. Lucius beni itti. Tanrılar Lucius’un kollarından tuttu. Diğer tanrı da önüne geçti.
T3-“Bu savaşa karışmamalıydın şeytanın oğlu.”
Lucius-“Hadi ama. Daha bir kişiyi bile öldürmedim. Nasıl karışmış olabilirim? Adalet anlayışınız nerede?”
T3-“Adalet şeytanı cehenneme geri göndermekte. Hatta… Cehenneme göndermeye gerek yok. Direk öldürmeliyiz.”
Lucius-“Beni öldürürseniz Lucifer ve Cerberus’a savaş ilan etmiş olursunuz. Üstelik artık Cerberus’u sabitleyecek bir Haylaus da yok.”
T3-"Cerberus sıkıntı değil. O gücünü Lucifer'e verip köpeği olmayı seçti."
Lucius-"Yanlış biliyorsun. Cerberus gücünü kontrol edemediği için Lucifer'e verdi."
Kübra-"Bu kadar boş muhabbet yeter." Tanrıların arkasındaki portalin içinden Kübra çıktı. Yanında çıkan kişiyi net göremedim.
T2-"O portalden tek sen çıktığına göre Ti-an(B) öldü demektir."
Kübra-"Evet. Öldü." Dedi ve bir anda kayboldu. T1\'in arkasında belirdi ve onun göğsünden deşti. -
55.
+1nihayet bitirdim diğerleri kadar iyi değildi ama sonlara doğru toparlamışsın yine. bağımsız hikâyeler bekliyoruz artık serileri bi sonlandır da hele
-
-
1.
+1Bu sonlanan ilk seri. Geriye diyar ve yemin kaldı. Şu diyara bir tane yazıyorum şu anda. Bağımsıza da bir hikaye hazırlamaya başladım. Yani başlangıcı hazır ama diyarı bitireyim sonra bağımsıza yazacağım.
-
1.
-
56.
+1Vahşetsiz onu yenmem zor olacak. Ve Lucius ile de fazla kılıç çalışması yapmadık. Onu nasıl yeneceğim ki? Derken üzerime atıldı. Yavaş hareket ediyor. Bilerek mi yapıyor? Kılıcı savurmalarını bile rahat karşılıyorum. Acaba Lucius mu bir şey yaptı? Ben şu an sadece savunma yapabiliyorum. Bunlar Selim’in saldırıları değil. Bu kadar yavaş ve elinde kılıcı tutarak saldırmaz. En son var gücümle kılıcını ittim ve birkaç adım geri gitti.
Bir Bine(V)-“Bana ciddiye almamı söyledin ama sen ciddiye almıyorsun.”
Selim-“Rakibimi tartıyorum. Senin öğretmediğin bir ders.”
Bir Bine(V)-“Eğer derslerimi dikkatli dinliyor olsaydın zaten şu an bize ihanet etmiş olmaz ve savaşıyor olmazdık.”
Selim-“Sadece laftan ibaretsin. Senin ustalığın vahşetinle beraber gitti. Artık sadece sıradan bir ruhsun.”
Bir Bine(V)-“Tartman bittiyse ciddileşebilir misin artık? Daha Ti-an ile de dövüşeceğim. Ve arkamdaki kişiler savaşta kilit rol oynuyorlar. Yani acelem var.”
Selim-“Ben senin yerine oraya ulaştırırım demek isterdim ama cennette ceset kalmıyor, direk ruhları yok oluyor.”
Lucius-“Laf dalaşını bırak Bir Bine(V). Biraz ciddileşsen diyorum. Kavganız çok sıkıcı geçiyor.”
Bir Bine(R)-“Kavga için fazla şatafatlı geçiyor.”
Lucius-“Sen daha şatafat görmemişsin. Şu kavga bitsin savaşı görürsünüz. Yani umarım. Yüzlerce yıldır cehennemde canım sıkılıyordu.” Derken Selim atağa geçti. Kolay savuşturdum. Hala tartıyor mu acaba? Derken bir anca kılıcım yere düştü. Neden? Kılıcım değil. Elim. Elim kopmuş. Çığlık atmak istedim ama gökyüzüne bakıyorum ve aşağı düşüyorum. Ne oluyor? Vücudum. Kafamı mı koparmış? Ciddi misin? Yuh. Ve öldüm. Jokerimi kullanacağım sanırım.
Selim-“Şimdi gelelim size.” Bir Bine(R) ve Leyla’ya yaklaşmaya başladı.
Lucius-“Arkana bak.” Arkasını döndü ve şaşırdı.
Bir Bine(V)-“Bu kadar hızlı bitirmek isteyeceğini düşünmemiştim. Ben de ciddileşsem iyi olacak.” Dedim ve vücudum sapa sağlamdı. -
57.
+1Rez
-
58.
+1Bir Bine(V)-“Bayağı kızdılar.”Tümünü Göster
La-Ateh-“Lucius. Şu kapıda duran da benim sana bahsettiğim çocuk. Öldürmüştüm ya hani.”
Lucius-“Haa. Oğlun o mu? Çok cılız gözüküyor.”
Kübra-“Beni artık yere indirmeyi düşünüyor musun?”
Lucius-“Bir öpücük ver indireyim.”
Bir Bine(V)-“Ne diyon lan sen kardeşime.”
Lucius-“Şimdi düşündüm de. Sen Kübra’nın abisi oluyorsun o zaman.”Kübra’yı yere bıraktı ve “Kübra babasına saygı duymuyor muhtemelen sana saygı duyar.” Bir Bine(V) ye doğru yaklaştı ve kulağına fısıldadı. Benim kulaklar keskin olduğu için rahatça duyuyordum. “Kübra’yı benim karım olmasına ikna etsene.” Yuh. Oha lan. Bir Bine(V) en mantıklı olanı yaptı ve yumruğu vurdu. Tabi hissetmedi bile. “Evet mi demek bu?”
Bir Bine(V)-“ Tabi ki hayır lan.”
Kübra-“Ne dedi ki?”
Bir Bine(V)-“Senin onun karısı olmak için ikna edecekmişim. Bu şeytanlar çıldırmış.” (Öyle mi söylenir mal) Kübra ve Lucius kıpkırmızı oldular. Lucius’a empati kursam benim de bu dediğimi sevdiğim kıza söyleseler hiç düşünmeden kaçardım oradan. Ben ne düşünüyorum. Fazla vaktimiz kalmadı. Ti-an’nın gelişine 3 gün kaldı. Ve sadece La-Ateh’i cehennemden çıkarabildik. Ve güçlü bir müttefik de kazandık. Diğerlerinin durumu ne bilmiyorum. Zaten onlara bakacak vaktim de yok. Aslında var ama Selim’in yanına gitsem de durum değişmeyecek. Beni anlamayacaklar. Ejderhaların dağına gitmek de istemem. Oradaki bazı ejderhalarla aram iyi değil.
Hinn-“Lucius. Dediklerimi çevirebilir misin diğerlerine?”
Lucius-“Zaten yeminli tercümanınım ya senin…Tamam tamam. Söyle. Çeviririm.”
Hinn-“La-Ateh’i cehennemden çıkardık. O Kübra’yı eğitecek ama Bir Bine(V) ile ne yapacağız?”
Lucius-“Baba kızını eğitecek işe yaramaz oğul ne yapacak diye soruyor.” Evet. Doğru çevirdi ama biraz kabacaydı.
La-Ateh-“Onu buraya çağırmanız hata. Vasıfsız.”
Bir Bine(V)-“Tabii canım. Öleceğini anlayınca züt korkusundan kızları esir alan bendim ya.”
La-Ateh-“Ama sonuç olarak ben kazandım.”
Kübra-“La-Ateh. Kapat çeneni. Lucius. Kalbimi kazanmak istiyor musun?” Hemen ağzının suyu akmaya başladı.
Lucius-“Sen ne istersen. istersen cenneti yok edeyim.”
Kübra-“O kadar büyük bir şey yapmana gerek yok. Sen güçlüsün değil mi?”
Lucius-“Evrendeki en güçlü dövüşçüyüm.”
Kübra-“Bak işte bu çok iyi.” Yanına yaklaştı. Parmağıyla Lucius’un göğüsüne dokundu ve parmağını gezdirdi. Kübra şeytanın oğlunu mu ayartmaya çalışıyor yoksa bana mı öyle geliyor?
Kübra-“Abime kılıç kullanmayı öğretirsin o zaman değil mi?” Lucius kendinden geçmiş bir şekilde
Lucius-“Tabiikii” diye söyledi. inanamıyorum. Resmen Şeytan’ın oğlunun zaafını buldu ve ona kullandı. Babasından hiç ders almamış bu Lucius.
Kübra-“Saol tatlımm.” dedi ve yanağına öpücük kondurdu. Yakıtı yüklenmiş araba gibi Bir Bine(V) yi ensesinden tutup hızla ormanın içine koşmaya başladı. Tabi Bir Bine(V) de arkasından sürükleniyordu.
Kübra-“Erkek işte. Şeytan da olsa tanrı da olsa fark etmiyor. Neyse hadi başlayalım.” Biz La-Ateh ile gözlerimiz faltaşı gibi açık bir biçimde Kübra’ya bakıyorduk.
Kübra-“Ne var? Sizin de aklınız uçkurunuzda ben ne yapayım? Hadi. Acelemiz var. Fazla vaktimiz kalmadı.” dedi ve
La-Ateh-“işte benim kızım. Şeytanı bile baştan çıkarır” dedi ve Kübra’yı takip etti. Ben ise gördüklerim karşısında hala şoktaydım. -
59.
+1KÜBRA (Ti-an (B)’nın Gelişine Son 5 Gün)Tümünü Göster
Kaç saattir buradayım? Neredeyse bayılmak üzereyim. Ama Cerberus da hiçbir şey yok gibi. Hala aynı güçte beni sıkıp yutmaya çalışıyor. Birkaç kere tam gücümü kullanıp (vahşetsiz) çıkmaya çalıştım ama başaramadım. Şimdi 2 tane sorunum var. ilk olarak Cerberus tek kafasından nefes verip diğer 2 kafasından nefes alıyor. Yani serinleyemediğim için rahatlayamıyorum ve buradan çıkamıyorum. Hadi diyelim ki çıktım, Cerberus’un hemen altında lav var. Çıktığım anda kendimi lavın içinde bulurum. Yani çıkacaksam çıktığım an yükseğe zıplamam lazım. Uzaktan Lucifer gözüktü. Hızlı bir şekilde koştu.
Lucifer-“La-Ateh. Yine Cerberus’a ne yediriyorsun? Seni sevdi diye istediğin şeyi yediremezsin.”
La-Ateh-“Merak etme. Bu sefer bir tanrı yediriyorum. Baksana ağzına.”
Lucifer-“Bu senin kızın değil mi?”
La-Ateh-“Ta kendisi. Bütün gücüm onda. Oradan çıkması lazım. Ondan sonra zaten cennete gidecekmişiz. “
Kübra-“Sussanız da odaklansam?”
La-Ateh-“Konuşabildiğine göre hala enerjin var. Çok vakit geçti. Cerberus. Yemeğinle oynamayı bırak ve ye.” Babama doğru diğer başlarından biriyle havlamaya başladı.
Lucifer-“Yemeğine karışılmasını sevmediğini biliyorsun.”
La-Ateh-“Sana saygı duyar. Dediğimi yapmasını söyle. Çok fazla vakit kaybettik.”
Lucifer-“Sandığından daha dayanıklı çıktı kızın değil mi?” dedi ve biraz kıkırdadı. “Cerberus. Dediğini yap.” dediği anda böyle büyük bir baskı hissetmemiştim. Dişleri kapandı. Diliyle vücudumu sardı. Dişlerinden birine tutundum ve beni diliyle aşağı çekmeye devam ediyordu. Artık elim o kadar yandı ki acıyı hissetmiyordum. Daha büyük bir derdim vardı. Eğer yutarsa ölürüm. Muhtemelen. Gözlerim kapanmaya başladı. Vahşet demek istiyorum. Ama dememem gerektiğini de biliyorum. En sonunda gözlerim tam kapanacakken karşımda bir kişi belirdi. Kim olduğunu tam göremiyordum. Gözlerim artık sıcaktan tam olarak göremiyor. Biraz odaklandıktan sonra karşımda gördüğüm kişi karşısında şoka uğramam bir oldu. Karşımda kendimi görüyordum. Tamam. Hayal görmeye de başladım. Pek iyi gitmiyor.
Kübra2-“Bu yeteneği kimse elinde tutamıyor mu? Durmadan bir bedenden diğerine geçiyor.” Tamam. Bu benim söyleyeceğim bir şey değil. Hayalimde bile.
Kübra-“Sen de kimsin?”
Kübra2-“Ben senin dedenden gelen, babana kendi köyünü katlettiren, abine Sri Lanka’yı gösterip eceline zütüren kişiyim. Benim bir ismim yok. Sen beni vahşet olarak tanıyorsun.”
Kübra-“Yeteneğim canlı mı yani?”
Kübra2-“Hayır. Ben canlı bir varlık değilim. Ben senim. Sen de ben. Şu an pek iyi bir durumda değilsin. Sen iyi durumda değilsen beni görürsün. Ve ben de sana yardım ederim. “
Kübra-“Peki buradan nasıl çıkacağım?”
Kübra2-“Kendini bana bırakmanı istiyorum. Buradan kurtulmak istiyorsan kendini bana bırak.” Artık acıya dayanamıyordum zaten. Ölebilsem kaçmak için öleceğim.
Kübra-“Tamam. Kendimi sana bırakıyorum.”
Kübra2-“Güzel. Merak etme. Uyandığında Cerberus’un ağzından çıkmış olacaksın.” Gözlerim kapandı. -
60.
+1La-AtehTümünü Göster
Hissettim. Onu hissettim. Hem de ilk gün bana gelip köyümü mahvetmesini söylediği gibi.
La-Ateh-“Lucius’u çağırmanı tavsiye ederim. Ona dövüşecek rakip çıktı.”
Lucifer-“O savaşırsa kızını öldürür. Daha kızın Cerberus’un ağzından kurtulama…” derken Cerberus’un ağzını delerek Kübra dışarı fırladı. Uçurumun kenarına indi. Hala doymamış gibiydi. Cerberus dişinin acısını çekerken Kübra arkalarda bulduğu dev bir kayayı kaldırdı ve Cerberus’a fırlattı. Cerberus böcek gibi ezildi.
Lucifer-“Immm. Haklısın. Çağırsam iyi olacak. LUCiUS.” diye bağırdı. Lucius da geldi. Hani şu kızların ideal erkek terimine uyan cinsten kasları vardı. Bayağı da yakışıklıydı. Gözleri kırmızıydı sadece.
Lucifer-“Oğlum. Şuradaki deli karıyı görüyor musun? Onu etkisiz hale getirmen lazım.” Kübra ise hala hevesini almamış bize doğru koşmaya başlamıştı. Tam üzerime çıktı ki
Kübra2-“La-Ateh. Görüşmeyeli uzun zaman oldu. En son beni köyündekileri öldürmek için kullanmıştın. Şimdi ise seni o köyde tek kalan seni öldüreceğim.”
La-Ateh-“Zaten ölüyüm aptal. Köydekiler de cennette. Hem sorma. Ben de seni özledim. Ama rakibin ben değilim. Arkana bak.” dedim ve Lucius Kübra’nın saçından tutup fırlattı. Fırlattığı yerde bir dağ olması lazımdı. O kadar sert fırlattı ki dağ Kübra’nın başına yıkıldı.
Lucius-“Rakip dediğin bu muydu? Ben de bir şey san…” derken orada yıkılan dağın kocaman bir parçası Lucius’u ezmişti bile. Ve hala arkası da geliyordu. Lucius taşların arasından çıktı ve
Lucius-“işteee HAHAHAHAHaHA. Rakip dediğin böyle olmalı.” Dedi ve taşları fırlattığı noktaya doğru koşmaya başladı.
Lucifer-“Cehennemi yıkmasalar bari. Bu düzeni kurmam milyarlarca yılımı aldı.” Dövüştükleri yerlerde insanların acı çekme sesleri geliyordu. Gerçekten de cehennemi cehenneme çevirdiler.
La-Ateh-“işte şimdi tam anlamıyla cehennem oldu. Sence de öyle değil mi?” Lucius tam olarak yanımdan sıyırdı geçti. Toprağın kat kat altına gömüldü. Ama çıkması fazla uzun sürmedi. Kahkaha atıyordu.
Lucius-“Baba. Bu kız hep burada mı kalacak? Tam hayalimdeki kız.”
La-Ateh-“Daha tam potansiyelinde değil. Tam gücünde bir de gör. Daha bedeniyle ilk kez tanışan bir güç onu kontrol ediyor.”
Lucius-“Prosedürleri boşver. Baba. Bu kız tam hayalimde…”
Kübra2-“Başka şeylerle uğraşma” dedi ve Lucius’un kafasına vurduğu gibi tavus kuşu misali yapıştırdı toprağa. Kafasını topraktan çıkardı ve yumruğunu savurdu. Savurması pek işe yaramışa benzemiyor. Kübra savurduğu kolundan tutup Lucifer’e doğru fırlattı. ikisi de yere düştüler.
Lucius-“Eee baba. Ne düşünüyorsun? Sence bu kızı almalı mıyım gelin olarak?”
Lucifer-“Biraz ciddileşsen diyorum. Bak beni kötü gösteriyorsun. Sonra zebaniler Lucifer’in oğlu bir kızdan dayak yiyor mu desinler?”
Lucius-“Aman ya. Tamam. Ama bu kızı gelinim olarak alacağım.” dedi ve ayağa kalktı. Kübra yumruk atacakken kolundan tuttu. Kübra ne kadar kıvransa da bırakmadı. Kübra diğer eliyle yumruk atıyordu ama Lucius yerinden bile kımıldamıyordu.
Kübra2-“Bunca zamandır benden gücünü mü saklıyordun?” Lucius elini kendisine çekti ve öptü.
Lucius-“ismin Kübra’ydı değil mi? Kübra. ilk görüşte aşka inanır mısın? Ben aşka inanmazdım. Yani babam sayesinde. Aşk sahte benim yalanım falan derdi. Bak. Babam bana bir şeyler fısıldamıyor. Ama içimde sana karşı bir duygu beslemeye başladım. Her yumruğunda aklımı başımdan aldın. Kübra. Benim eşim olur musun?” Kübra’nın vahşeti kapandı ve yüzü kıpkırmızı oldu.
Kübra-“Be be beni bı bırakır mısın?” dedi ve Lucius hemen bıraktı. “La-Ateh. Hazırlan. Cennete gidelim artık.”
Lucius-“Cevabın nedir?” Kübra o yöne bile bakmıyordu.
La-Ateh-“Tamam. Gidelim.”
Lucius-“Ben de geliyorum.” Hepimiz ona şaşkın bir biçimde döndük.
Lucifer-“Imm. Oğlum. Cennettekilerin bu işe pek bir sıcak bakacaklarından şüpheliyim. Hem orada bu sıcak ortam yok.”
Lucius-“Dememiş mi insanlar ne yaparlarsa yapsınlar? Bu Kübra’nın kararı. Kübra gel derse gidebilirim. Kübra. O Ti-an mıdır nedir onu senin için hemen öldürürüm. Sen sadece bana evet de. Benimle gel de.” Ben kızımı tanıyorsam her türlü desteğe hayır demezdi. Kısık bir sesle
Kübra-“Tamam gel.” Lucius çocuk gibi sevinmişti. Hatta Kübra’nın yanağından bile öptü. Kübra daha da kızardı. “Bi bi bir daha YAPMA” dedi. Ama Lucius hala gülüyordu. -
61.
+1Bir Bine (Ejderha’nın Mağarası)Tümünü Göster
Tam bir kaos ortamı var şu anda bu dağda. Derya ve Beyaz benden tarafa bakmıyor, Ti-an’nın zaten olanlardan haberi yok, Kru-hat ve Wim-sa beni öldürmemek için kendilerini zor tutuyor, Ejderha zaten ortalarda yok.
Tsi-ar-“Tebrikler Bir Bine(E) ve Ti-an(k). Sizinle gurur duyuyorum. Hem rakibinizi alt edip hem de yukarı çıkabildiniz.”
Bir Bine(E)-“Teşekkürler.” Burasını fısıldayarak söyledim.” Fakat sizin dışınızda hiç kimse memnun olmuşa benzemiyor.”
Tsi-ar-“Hahahaha. Gerçekten de öyle. Derya ve Beyaz bu şekilde yenildikleri için memnun değiller. Öfkeleri geçici. Kru-hat ve Wim-sa ise bu teknikle yakalanıp öldürülmüşlerdi. En güçlü ejderhaları avlayan bir tekniktir bu. Bunu biz bile kullanamıyoruz. Bu arada Derya ve Beyaz. Bir Bine(E) ye bir borcunuz var. Cevap borcunuz. Aşağıda size sormuştu Ti-an nasıl yenildi diye. Şimdi sözünüzü tutun ve cevap verin.”
Derya-“Cevap vermekten çok göstermek istiyorum.” Eline baktı ve sonra bana doğru yürüdü. Tokat attı. Tokat atmasıyla sanki bütün tüm enerjim çekilmişti. “Bu teknik ile fiziksel temasta bulunan rakiplerin enerjisini çekebiliyoruz. O yüzden Ti-an seni sırtına alıp uçtuğunda Beyaz’ın dokunmasıyla yavaşladı. Beyaz’ı tutup kendini aşağı bıraktığında da enerjisinin bitmesine dayanamadı ve Beyaz’ı bıraktı. Ve sana bir şey söyleyeyim mi? Bu tekniğin çok adiceydi.”
Tsi-ar-“Ti-an(B) geldiğinde size adil davranmayacak. Onun için bu savaşta her şeyinizi ortaya koymanız lazım. Hem sizin tekniğiniz de adil değildi. Fiziksel gücü olan birinin fiziksel gücünü emmek pek adilce gelmiyor kulağa.”
Kru-hat-“Tsi-ar. Ne zamandır bizim sözlerimiz adaletsiz oldu? Ama o çocuğun kullandığı teknik bir mantığa yatkın değil. Adil de değil. Peşini bırakmayan, yakaladığında da sözlerini etkisiz kılan bir yılan. Hatta bizim dilimizde bile değil.”
Tsi-ar-“Kru-hat. Senin düşüncelerini anlayabiliyorum. Lakin çocuk bu güçle doğmayı kendi seçmedi.”
Kru-hat-“Ama kullanmayı kendi seçti.”
Tsi-ar-“Ne yapmasını bekliyorsun? Ejderha öldürebilecek bir teknik diye kullanmasın mı? Cenneti tamamen kayıp mı edelim? Peki bize ne olacak o zaman? Gurur ile kibir arasında ince bir çizgi var. Ve sen kibire yaklaşıyorsun.” Kru-hat bir anlığına durdu.
Kru-Hat-“Haklısın. Hata ettim Tsi-ar. Kusura bakma. Sizden de özür diliyorum Ti-an(k) ve Bir Bine(E). Ve size yardım etmek istiyorum. Houk in banaar.” Birden bütün yorgunluğum üzerimden gitti. Hatta enerji dolup taşıyordum.
Wim-sa-“Kru-hat. Ne yaptığını sanıyorsun? O Ejder Birliği’nin kanı taşıyor. Ve onu kendi enerjinle mi besliyorsun?”
Kru-hat-“Tsi-ar onların cenneti kurtarabilme ihtimalleri olduğunu görebiliyor. O dördü hem insanların gücüne hem de ejderhaların kudretine sahipler. Ti-an(B) yi tek yenme ihtimalleri olan kişiler o iki ejderha. Hem bu küçük bedenleri milyonlarca yıl beslesem de zarar görmem. Benim size yardımım bu kadar. Dağda eğitim gördüğünüz süre boyunca benim gücümden besleneceksiniz ve böylece uyumaya veya dinlenmenize gerek kalmayacak. Boşa harcamayın bu hediyemi.” dedi ve uçup gitti.
Wim-sa-“Umarım ne yaptığını biliyordur Derya ve Beyaz. Ben de size yardım edeceğim. Houk in banaar.” dedi ve uçup gitti. -
62.
+1Bir Bine (Vahşet)Tümünü Göster
Sonunda durdu. Yarım saattir beni oyuncak gibi yerlerde sürükledi. Sövecem şimdi tam olacak diyecem de şeytan bu. Övgü olarak alır pekekent. Yetmiyor bir de kardeşime sulanıyor. Tam dayaklık ama sadece bakarak aramızda ne kadar güç farkı olduğunu anlayabiliyorum. Vahşetim olsaydı dahi kılına zarar veremezdim.
Lucius-“Şunu yakala” dedi ve üzerime tahta bir çöp fırlattı. Ben de tuttum. “Şimdi. Bana tüm gücünle saldır. Bakalım ne kadar biliyorsun bu kılıç olayını.” Lan ne kılıcı. Orta çağda mıyız amk. Ver tüfeği sıkayım kafasına. Kılıç ne. Yanına yaklaşabilecek miyiz ki?
Bir Bine(V)-“Kılıçla ne yapabileceğim ki ejderhaya?”
Lucius-“Bana cevap verme.” Dedi sırtındaki kılıcı çekti ve beni ortadan ikiye doğru kesti.. Ha! Buraya kadar mıydı? Ölüyorum. Hissediyorum. Yok oluyorum. Bedenimin diğer yarısına baktım. Çok korkutucu bir his. Hala bedenimin diğer yarısı ayakta duruyor. Daha ne olduğunu anlamamış gibi. Demek yok olmak böyle bir duygu. Böyle taktan yere mi öleceğim? Gözlerimi kapadım ve yok olmamı görmek istemedim.
Lucius-“Uyan uyan. Geldik.” Ha. Nereye geldik? Ben ölmedim mi? Gözlerimi açtığımda hala ayakta duruyordum ve elimde tahta kılıç vardı. Hala yasak ormandaydık.
Bir Bine(V)-“Daha yeni ne oldu?”
Lucius-“Seni öldürdüm ve geri dirilttim. Cehennemde normal bir şey bu. Cennet bebeleri anlamaz.” Cennet bebeleri mi? Mahalle kavgası mı lan bu? Ciddi ciddi öldüğümü hissettim. Yok olduğumu.
Bir Bine(V)-“Bir daha sakın yapma.”
Lucius-“Maalesef. Kötü haber. Geldiği yerde daha çok var. Eğer hala bana saldırmamaya devam edersen ikincisi de geliyor. Hadi saldır.” Kılıcını geri kınına koydu.
Bir Bine(V)-“Kılıcınla karşılık vermeyecek misin?” parmağını kaldırdı ve:
Lucius-“Tek parmağım sana yeter de artar. Parmağımı şişirene kadar burada çalışacaksın. Şimdi, saldır.” Saldırmaya başladım. Gerçekten parmağıyla saldırılarımı engelliyor. Tamam. Bu resmen aşağılama. Ama yapmam lazım. Ama gerçekten aklımda kaldı bu soru. Koskoca ejderhayı bir kılıçla nasıl yeneceğiz ki? Çıldıracağım. Aklım orada.
Lucius-“Zihnini başka yerlere odaklarsan ölürsün.” Dedi ve parmağını kalbime sapladı. Tekrar bir ölme olayı geçirdikten sonra tekrar geri geldim. Nefes nefese bir biçimde:
Bir Bine(V)-“Cehennemdekiler bu acıyla nasıl yaşıyor? Her gün bunu mu çekiyorlar?”
Lucius-“Laf yapma da kılıcını salla. Bu arada kardeşin nelerden hoşlanır?” pekekent bel altından vuruyor.
Bir Bine(V)-“Kardeşimi karıştırma lan.” dedim ve tahtayı salladım. Tahtayı sallarken içimden sanki bir dalga geçti. Tabi ya. Beni gazlayacak olayı biliyorum. “Vahşet.” dedim ve hiçbir şey olmadı. Olmadığını bile bile saldırmaya devam ettim.
Lucius-“Hoo. Demek ki sihirli bir kelimen var. Bu işimizi daha da kolaylaştırır. Saldırıların hızlandı ve vuruşların biraz güçlendi. Eğer parmağımı şişirirsen sana deden hakkında hikaye anlatırım.”
Bir Bine(V)-“Dedem derken Tanrı olan…”
Lucius-“Annenin babasından bahsetmemi istiyorsan o cehennemde. Zamanında anneni döver karısını sadece gibme aracı olarak gören biriydi. Bir tefeciye borcu olduğundan kaçırıldı ve iç organlarını tek tek söküp sattılar. Dedenin borcundan fazla para kazandılar dedenin iç organlarından. Sizin deyiminizle kötü yola düşen deden gg. Normal deden bu kadar. Babanın babasını da parmağımı şişirdiğinde söyleyeceği…” gördüğü manzara karşısında şaşırdı.
Bir Bine(V)-“Hadi anlat bekliyorum.”Evet. O konuşurken vahşetten öğrendiğim en önemli taktiği kullandım. Odaklanmayı. Sadece parmağını gördüm ve ona tüm gücümle saldırdım. Sonuç: M O R A R T I L D I.
Lucius-“Neyse. En azından hızlı öğreniyorsun. iyi dinle çünkü bir kere anlatacağım.” -
63.
+1Lucius-“Deden sana anlatmıştır, dünyaya düştü vs. Ama dünyaya neden düştü biliyor musun?”
Bir Bine(V)-“Bilsem dinliyor olur muydum?”
Lucius-“Neyse işte. Şu kulede oturan tanrılarınız onu cennetten kovdu. Tıpkı babama yaptıkları gibi. Nedeni ise şöyle. ilk kendi babamdan başlarsak babam bana sadece ‘bu oyunda yokum’ dedim ve beni kovdular diyor. Senin deden ise zamanında insanlara halkalar çizermiş. “
Bir Bine(V)-“insanlara halkalar çizmek mi? O ne demek oluyor?”
Lucius-“Bir sussan devam edeceğim. Halkalar sizin dünyanızda binlerce anlamı vardı. Ying Yang, şeytan çağırma çemberi vs. ama o çemberler bir amaç taşıyordu. Çembere giren kişi nefretinden arınır, dünyayı mavi görmeye başlar. Senin deden nefreti dünyadan yok etmek istedi. Ama tanrılar bu yaptığı gizli eylemi anlayınca cennetten kovdular. Ve onun güçlerini mühürleyip cezalandırdılar. Çemberleri sildiler ve çemberin topladığı nefretlerin hepsini senin dedene yüklediler. O yüzden deden de kendini bir mağaraya hapsetti ve kimseyi içeri almadı. Ve özellikle de tanrı olduğunu reddederek yaşadı. Şimdi sizin niye vahşet sahibi olduğunuzu anladınız mı? Bu nefret dedenize ait değil, babanıza ait değil. Bu dünyada yaşayan insanların nefretleri. Deden Sar-ab denen bir kadına aşık olduğunda nefreti durduğunu düşündü. Ama yanıldı. Vahşet, sadece sinir olmak ile çıkmaz. Aklında planları ile de belli eder. Baban Sar-ab’a tohumunu, yani La-Ateh’i bıraktığında bunların olacağını tahmin edebilecek kadar bilge biriydi. Olmasını içten içe istedi. Evet, son anlarında pişman oldu ama artık çok geçti.”
Bir Bine(V)-“Bu içimdeki eskiden duran güç nefret ise zaman vahşet hala bende duruyor mu?”
Lucius-“Vahşet senden gitti. Babandan da. Babanın tanrıyken yeteneği özetlersek emmekti. Nefreti emen çemberler çizdi. Yani tamamen emiyor. Kurutuyor. Tek damla bile bırakmıyor. Sizin bütün yetenekleriniz şu anda kız kardeşinde. Ve senden daha iyi kullanıyor.”
Bir Bine(V)-“Bu detayı söylemene gerek yoktu. Zaten vahşeti kaybettiğimden beri kendimi boşlukta hissediyorum. Sanki yaşama amacım kalmamış gibi.”
Lucius-“Zaten ölüsün sorun yok yani. Neyse eğitime devam.” Eline tahta bir çubuk aldı ve:
Lucius-“Bunu kırana kadar buradasın.” Hay amk. Yine bir şey kıracaz. Neyse. En azından olayı kavradım. -
64.
+1Ti-AN(B)Tümünü Göster
Karşımda duranlar benimle aynı ada sahip iğrenç melez bir ejderha, bir tane daha melez beyaz bir ejderha, onların bağ kurduğu insanlar, Hinn, yanında getirdiği tüm hayvanlar ve tanrının gücüne sahip kız. ismi Kübra'ydı. Aurası değişmiş. Daha da güçlenmiş. Ne kadar güçlendiğini savaşta göreceğiz. Hepsi karşımda duruyordu.
Ti-an(B)-"Saldırmayacak mısınız? Fazla zamanınız kalmadı. Beni indirmek için son şansınız."
Kübra-"Elinde oyuncağıyla övünen bir çocuktan farkın yok." Alaycı bir konuşma değildi bu. Beni kendinden düşük görüyordu. Ama neden? Ona bu kadar güven veren ve ego sağlayan ne olabilir? O sadece bir insan. Ha tanrı olmuş, ha olmamış. Sıfırı ne ile çarparsan çarp sıfırdır. Beyaz ejderha enerji biriktirmeye başlıyordu. Ve bunu gizli gizli yapmaya çalışıyor. Pek başarılı değil.
Ti-an(B)-"Eğer gizlice aura toplamak istiyorsan en azından toprak yoluyla yap. Havanın seyri değiştiği çok belli oluyor." dedikten sonra artık direk havadan gizlice de topraktan aura toplamaya başladı.
Siyah ejderha sinirli sinirli bana bakıyordu. Onunla bağ kuran insan da öyle. Bana saldırmak istiyorlardı, biliyorum. Ama güvenlerini kırmıştım. ikisi de bana en büyük saldırlarını yapmışlardı ama işe yaramamıştı. Benim yarattığım sözcüğü bana karşı kullanması aptalcaydı. Bunu bile akıl edemeyen biri benim karşımda duruyor. Ama aklımda bir soru var. Neden saldırmıyorlar? Benim onlara saldırmam için fazla vakit kalmadı. Son şanslarını bekleyerek mi kullanıyorlar.
Ti-an(B)-"Neden saldırmıyorsunuz? Yoksa bir planınız falan mı var?"
Ti-an(k)-"Ti-an(B). Yol yakınken vazgeç. Hala geri dönüş yapabilirsin. Kalbinde hiçbir sızı mı hissetmiyorsun? Bir ejderhanın kalbini taşıyorsun."
Ti-an(B)-"Senin gibi bir melez ejderhanın kalbinden ne anlar ki?".
Ti-an(k)-"Melez olabilirim ama bana iyiliği öğreten bir büyüğ... Babam var. Senin de vardı. Büyüğün. Dağda tanıştık. Sana her şeyi o öğretti. Uçmasını, doğa enerjisini yöneltmeyi, sözcükleri... Ama en önemlisi sana vicdanı öğretmiş olmalı. Eğer vicdanın varsa bu yanlışından dön."
Bir Bine(E)-"Senden ölümüne nefret ediyorum. Seni asla affetmeyeceğiz. Ama hala seni affedebilecek kişiler var iken bırak bu güç hırsını. Yanlışlarını düzelt." Aslında haklılar. Diye düşünürken insan-Tanrı'nın söylediği sözler tekrar toparlanmamı ve insanların gerçek yüzünü tekrar görmemi sağladı:
Kübra-"ister savaşmak vazgeç ister vazgeçme seni her türlü öldüreceğim." Diğerlerinde bu sözler şok etkisi uyandırmış olsa da benim için normaldi. insanların gerçek yüzü buydu. Böylelerdi. Değişemezler.
Derya-"Neden böyle söyledin? Tam da ikna oluyordu."
Kübra-"Çünkü istediğim şey bu. Güç. Gerisi anlamsız. Ve saçma."
Beyaz-"Çok farklı konuşuyorsun. Sana ne oldu böyle?"
Kübra-"Siz normal varlıklar anlamayacağınız işlere burnunuzu sokmayın. Ve ben savaştığımda da önüme çıkmayın." -
65.
+1Lucius-"Sonunda tanrılar öldü. Boş boş oturan o mankafalar gitti. Hahahaha. Peki düğün ne zaman olacak?"
Kübra-"Artık düğün falan olmayacak. Dünyayı yönetmeyle sorumlu kişi benim."
Lucius-"Olmayan dünyayı nasıl yöneteceksin? Tekrar tıpatıp aynı dünyayı oluşturamazsın."
Kübra-"istersem daha iyisini oluşturabilirim. Ama yapmayacağım." Birden yerden alevler yükseldi ve içinden biri çıktı. Bu Lucifer'di. Kübra gardını alır diye bekledim ama sadece göz ucuyla baktı. Lucifer ise:
Lucifer-"Sizi tebrik etmeye geldim. Yeni tanrı sizsiniz. Umarım sizin yönetiminiz diğer tanrılardan daha iyi olur."
Kübra-"Diğer tanrılardan farklı bir dünya yapmayı planlamıyorum. Sadece artık izleyici, özel güçler ve ejderhalar olmayacak. Ejderhalar için ayrı bir evren kuracağım."
Lucifer-"Kulağa güzel geliyor."
Bir Bine(E)-"Kübra. Lütfen. Tekrar Ta-ar'ımdan ayrılmak istemiyorum."
Kübra-"Merak etme. Onu hatırlamayacaksın bile."
Bir Bine(E)-"Neden evladımı unutmak zorundayım?"
Kübra-"Bütün olağanüstü olayları kaldıracağım. Sana istisna yapamam."
Bir Bine(E)-"O zaman bizi gönderme. Biz cennette kalalım."
Kübra-"Olmaz. Hepiniz tekrar dünyaya döneceksiniz. Ve hayatınızı sıfırdan yavaş yavaş inşa edeceksiniz. Tıpkı diğer insanlar gibi."
Bir Bine(E)-"istemiyorum."
Kübra-"Seçme şansın yok."
Lucifer-"Kaybolan ruhları geri getiremezsiniz. Peki bu konuda ne yapacaksınız?"
Kübra-"Aslında bir yolu var. Zamanı geri alacağım. Böylece kaybolan ruhlar da geri gelmiş olacak."
Bir Bine(V)-"Ama tanrılar da geri gelir.
Kübra-"Onlar zamanın üstünde varlıklardı. Artık sonsuza kadar kayboldular. istesem bile onları geri getiremem."
Lucifer-"Peki diğer tanrılar ile aramızdaki husumet ne olacak?"
Kübra-"Diğer tanrılar ile kavgan diğer tanrılarla kaldı. Artık sürgünde değilsin. Ama dünyadaki canlılara karışman yasak. Tekrar bir Lucius vakası olmasına izin veremem."
Lucius-"Benden vaka olarak bahsediyor :( " -
66.
0Sonunda vardığımda gerçekten dediği gibi çok büyük bir taştan yapıydı. Yüksekten uçtuğum için beni fark etmemişlerdi.Tümünü Göster
Ti-an(B)-“Koan hi saar” Alir’in nerede olduğunu hissetmeye çalıştım. Evet. Buradaydı. En üst tarafta. Biriyle konuşuyordu. Ve korkuyordu. Oraya doğru uçtum ve duvara kondum. içeriye giremeyeceğim kadar küçüktü. Birkaç tahta parçası üzerime geliyordu ama zarar vermiyordu. insanlar aşağıdan elindeki eğri tahta arasına bağlanmış genleşen bir lastik bağlanmış. Gerçekten güzel düşünmüşler. Tahtanın gidiş hızını artırıp zarar verme kapasitesini artırabilirlerdi. Ama şu an bunu düşünemezdim. Daha sonra giremediğim kapıdan biri çıktı. Saçları ve sakalları beyazdı. Birden bağırdı:
Kral-“Herkes dursun.” demesiyle herkes durdu. insanları yöneten kral bu adamdı demek ki.
Kral-“Sen Alir’in bizden sakladığı yaratık olmalısın.”
Ti-an(B)-“Ben yaratık değilim. Ben bir ejderhayım. Ve Alir’i öldürmemeniz için sizinle konuşmaya geldim.”
Kral-“Tamam. Konuşalım. Ama tek bir şartım var. Senin her tarafını bağlayacağız ve seni öyle içeri alacağız. Kabul ediyorsan konuşabiliriz.”
Ti-an(B)-“Tamam. Kabul.” dedim ve aşağı indim. Beni kalın kalın iplerle bağladılar. Kanatlarımı, bacaklarımı, kuyruğumu bile. Ağzım hariç her yerimi bağladılar. Daha sonra beni kalenin içine aldılar. Alir’in anlattığı tekerlek denen şeylerle beni ite ite içeri aldılar. Saray denilen yerin içerisi bayağı genişti. Benim büyüğüm bile sığardı buraya. Daha sonra yanımda Alir’i gördüm. Her tarafı yara bere içerisindeydi. Onu gördüğümde içimde bir duygu hissettim. Öfke. Bunu daha önce duymuştum ama hiç başıma gelmemişti. Aklıma hiç istemediğim sahneler geliyordu ama kendimi sakinleştiriyordum. Bunu bana büyüğüm öğretmişti. Zamanla normal halime gelmiştim. Daha sonra o yaşlı olan kral karşıma geçti.
Kral-“Alir’in suçu neydi biliyor musun? Onun suçu seni saklamasıydı. Son zamana kadar hep sakladı. Gerçekten cesareti ve dayanıklılığı takdire şayan. Ama bana ihanet etti. Krallığıma ihanet etti.”
Ti-an(B)-“Artık varlığımdan haberdarsınız. Onu serbest bırakın.”
Alir-“Ti-an. Bu raya gel memeliy din.”
Kral-“Onu eğer ki serbest bırakırsam itibarım düşer. ihanetten dolayı suçu olan birini öylece bırakamam. Ama onun sayesinde artık ejderhaların varlığından haberimiz oldu. En azından o benim elimden ölme şerefine nail olabilir.” dedi ve belindeki demirden ve altın sapı olan keskin bir demir parçasını kınından çıkardı. Bu Alir’in bana anlattığı insanları öldürmek için kullanılan şeydi. ismi kılıçtı. Kral yavaş yavaş Alir’e doğru ilerlemeye başladı. Ona doğru baktım ve tam onu durduracakken:
Alir-“Ti-an. Seninle tanışmak benim için en büyük hediyeydi. Senin sayende kurtardığım insanların hepsinin gülümsemesini hatırlıyorum. Sen de bunu unutma Ti-an. Elveda.” Ben Alir’e odaklanmışken kralı unutmuştum. Kılıcı boğazına geçirdi ve tek seferde kafasını kopardı. -
67.
0EJDERHATümünü Göster
Büyüğüm bana tahmin ettiğim gibi hiçbir şey göstermedi. Sadece sohbet edebildik. Ve bu sohbetimiz günler aldı. Bu sohbet alalade bir sohbet dışında gerekli bir sohbetti. Hiçbir şey bilmiyorsam en azından nasıl yardım edeceğimi öğrendim. Ama önce savaşa gitmeden önce yapmam gereken bir şey vardı. Selim denen insan çocuğu. Onda büyük bir azim vardı. Belki de bize düşündüğünden daha çok yardım edebilirdi. Gökyüzünde süzülmeye başladım. Hinn denen izleyici zaten yerini söylemişti. Oraya vardığımda kimseyi görmemiştim. Sadece akan şelale. Burada çalışacaklarını söylemişti. Birden Selim denen çocuğun insanların ev dediği bir taştan yapıdan çıkarken gördüm. Muhtemelen öğretmeninin barınma yeriydi. Yere doğru inecekken bir şeyler bana ters geldi. Gözleri. Normalde birinin gözlerine baktığınızda gülüyordur, üzgündür, normal hallidir, heyecanlıdır, canı sıkılmıştır. Ama bu çocuğun gözleri tamamen bir kara delikti. Hiçbir şey yok. Bomboş. Belki de eğitimi yüzünden bu hale gelmiştir. Sonunda kararımı verip yanına indim. Beni görünce gözleri tedirginlik ve şaşkınlık arasında gidip geldi. Elini kılıcına attı ve kınında olduğunu düşününce tedirginlik tamamen kayboldu.
Ejderha-“ismin Selim’di değil mi?”
Selim-“Ve senin de Ejderha. isimlerimizi hatırladığımıza göre neden geldin?”
Ejderha-“Bana sözcüklerle oyun yapmana gerek yok küçüğüm. Senin savaşta daha çok işe yarayacağını düşündüm ve o yüzden geldim.”
Selim-“Savaşta işe yaramayacağımı mı düşündün yani? Senin altın fikrin sayesinde mi işe yarayacağım?”
Ejderha-“Hayır beni yanlış anladın. Ben buraya sadece fikrimi sunmaya geldim. Yapıp yapmayacağın ise sana kalmış.”
Selim-“Yapmayacağım. Gidebilirsin.” Benden bir şey sakladığından şüphelenmeye başladım. Nedensiz değil. Nedeni benden kaçınması. Benimle konuşmak istemiyor. En başta tedirgin olmasının sebebi belki de budur. Benden bir şey saklaması. Birden kılıcın kını dikkatimi çekti. Kınında kırmızı bir leke vardı. Düşündüğüm şeyi mi yaptı yoksa?
Ejderha-“Sana kılıcı kullanmayı öğretenin ile konuşabilir miyim?” Gözlerini saniyelik bir korku ile karışık kızgınlık sardı. Tam düşündüğüm gibi.
Selim-“Haddin olmayan işlere burnunu sokuyorsun.” Anladığımı anladı. Başından beridir bizimle aynı safta değildi. Herkese haber vermeliydim. Kanadımı açıp tam uçacakken kılıcıyla kanadımı bir kağıt gibi kesti. Nasıl bir ejderhanın kanadını bu kadar kolay kesebilir? Ti-an(B)’dan mı yardım alıyordu? Hayır hayır. O daha burada değil. Tek kanadımla da uçamam. Yapacağım tek şey savaşmak.
Ejderha-“Kum nro israk” Etrafı bir sis sarmaya başladı. Kalın bir sis. Kaçmam için yetmez ise sis insanların deyimiyle barut etkisi yaratıyor. Hepsi tek kıvılcımla yanar. Bir insan için yaşaması imkansız bir yer haline gelir. Koşmaya başladım. Sisten çıktım. Selim denen çocuk peşimde değildi. Siste kaybolmuştu muhtemelen. Nereye gideceğimi biliyordum. Yasak ormana gidersem beni öldüremeden Hinn’in haberi olur. Girdiğim anda da Hinn yanıma gelir.
Yasak ormanın kapısını görüyordum. Sadece birkaç adım daha atsam varacağım. Tam varacakken kafamı yere eğmeye başladım. Neden yere doğru eğiyorum ki kafamı? Vücudumun geri kalan parçalarını hissetmiyorum. Hayır. Ben kafamı eğmiyorum. Boynumdan yukarısı yere düşüyor.
Selim-“Benden bu bilgiyi alıp kaçabileceğini mi sandın? Sadece birkaç adım kalmıştı değil mi? Bu cennete bayılıyorum. En güzel kısmı vücudunuz iz bırakmadan yok oluyor. Ama kötü tarafı nedense kılıcımdan kanınızı temizlemediğim sürece çıkmıyor. Ne saçma değil mi? Şimdi müsadenle. Halletmem gereken 2 ejderha ve terbiyecileri de var.” Ona engel olmak istedim ama tek yapabildiğim arkasından izlemek oldu. Yine hiçbir işe yaramadım. Dağdan haykırma sesleri geldi. Bu Ti-an ve Beyaz’dı. Muhtemelen Derya ve Bir Bine de haykırıyorlardı. Bağımız kopmuştu. Acı veriyor olmalıydı onlara. Yok olmak çok garip bir his. Daha yeni ağlayacakken şimdi duygularım bile silindi. Boş bir kabuk gibiyim. Son bir semadan altın renkli bir ejderha geçerken gördüm. Ve yok oldum. -
68.
0Her tarafta kanlar vardı. Bunlar Alir’in kanlarıydı. Kellesi yerde yuvarlanıyordu. O an ne duygu hissedeceğimi bilemedim. Kafam karma karışık. Önceden bilmlediğim duygular da üzerine eklendi. Nefret, iğrenme, öfke… Kafam sanki olumsuzluklar kümesine dönmüş gibiydi. Onlar ölmeliydi. Ruhları bile kalmamalıydı. Ve bağırdım.Tümünü Göster
Ti-an(B)-“Ri las de su len” Yasak kelimeyi kullanmıştım. Ruhları bile yok eden bir kelimeydi bu. Odadaki herkes öldü. Hatta ruhları bile kayboldu. Öfkem sönmeye başladığımda aklıma geldi. Olamaz. Alir. Alir’i unuttum. Bunları söylerken Alir de buradaydı. Ruhu daha buradaydı. Onun da ruhu silindi. Ben ne yaptım? Hayır. Ben yapmadım. insanlar yaptı. insanlar yüzünden. insanlar yüzünden. insanlar yüzünden… içeriye birisi girdi. Bir kadındı. Herkesin ölüsünü yerde gördü ve soğukkanlılığını korumaya devam etti. Hatta sevinmiş bile görünüyordu. Kralın kılıcını aldı ve bana doğru yaklaştı. Daha sonra iplerimi çözdü. Ben hala insanlar yüzünden diye kendime tekrarlıyordum. Nefretle oradaki kadına doğru döndüm. Kadın ise önümde diz çökmüş bekliyordu. Benim insafıma kalmıştı. Evet. insanların hayatı şu an benim insafımda. Çünkü insanların liderlerini öldürdüm. En azından ben öyle düşünüyordum.
Prenses-“Sizin kim olduğunuzu ve amacınızı bilmiyorum ama benim amacıma hizmet ettiğiniz için size teşekkür ediyorum. Ben de bu zalim kralı öldürmenin yollarını arıyordum.” Alir’in cansız bedenine doğru baktım. Doğa enerjimi biriktirmeye çalıştım ama işe yaramıyordu. Doğa artık beni reddediyordu. Düşüncelerimin değişmesi demek bu anlama geliyormuş. Ama yeni bir enerji keşfettim. Ben de yeni keşfettiğin enerjiyi biriktirmeye çalıştım. Nefretin enerjsini. Karanlık enerji ile ağzımda ateş oluşturdum ve Alir’in bedenini yaktım. Eğer ölürse bedenini yakmamı söylemişti. Dediği gibi de yaptım. Bu enerjinin tadı çok kötüydü ve boğazımı bile yakmıştı. Ama artık umurumda bile değil. Daha sonra prensese döndüm.
Ti-an(B)-“Sen de kimsin? Ve benden ne istiyorsun?”
Prenses-“Ben sizden bir şey isteyemem. Sizi yenecek güçte değilim. Size bir teklifim var. Ben sizin amacınıza hizmet edeyim siz de benim. Gözlerinizde nefreti görebiliyorum. Çünkü aynısı bende de var. Sizin nefretinizi söndürecek şeyi yaparım karşılığında ise bu krallığın kraliçesi olmak istiyorum.”
Ti-an(B)-“Benim nefretimi söndürecek tek şey Alir’i geri getirmek. Yapabilecek misin ki sen?”
Prenses-“Bugüne kadar bir ejderha olduğunu bile insanlar bilmiyordu. Ölümden geri döndürmenin de bir yolu varsa bunu beraber araştırabiliriz.”
Ti-an(B)-“ismin nedir?”
Prenses-“ismim Fell. Prenses Fell. Ama sayenizde Kraliçe Fell.”
Ti-an(B)-“Fell. Bana yer altında geniş bir yer bul. Beni gören insanların hafızasını sileceğim ve başından beri krallığı sen yönetiyormuşsun gibi hafızalarında göstereceğim. Ejderhaların zihnindeki bütün bilgilerini de almam lazım. Ne biliyorlarsa öğrenmem lazım. Onun için de beni insanların öldürdüğüne dair bir söylenti yayacaksın. Hatta çocuklara kelime öğretirken yanlışlıkla çocukları öldürdüğümü ve sizin intikam almak için beni öldürdüğünüzü söyleyin. Bu ejderhaları kışkırtacaktır. Daha sonra size onları avlayacak bilgiler öğreteceğim.” Alir. Senin için dünyayı bile yok ederim. Söz veriyorum. Geri döneceksin. Sonsuza kadar beraber yaşayacağız. Bu sefer benim dağdan inmemi beklemeyeceksin.
Gel zaman git zaman bütün ejderhaları avladık, bilgilerini aldım ve yavaş yavaş bilgiler beni tanrıların varlığına çekti. Kraliçe Fell’den krallıktan ayrı ve gizli bir Ejder Ateşi Birliği’ni kurmasını istedim. Krallık yıkılsa bile Ejder Ateşi Birliği ilelebet kalacaktı. O ise dediklerimi köle gibi yaptı. Pişmanlık hissetsem de hep insanlara olan nefretim bana planlarımı bıraktırmadı. Bir ara kraliçe Fell benden uzun ömrün sırrını bile istedi. Hatta ölümsüzlüğün. Ben vermeyi reddedince küçük bir ejderhaya deneyler yapıp öğrenmeye çalıştı ve yaşlanıp öldü. Bir tanrının yeteneğini nasıl alacağımı vs. öğrendim. Nefretim hep aynı kaldı. Hiç sönmedi. -
69.
0La-AtehTümünü Göster
Kübra birden yerden kalktı ve bana saldırmaya başladı. Yıllarca yaşamanın bana verdiği yetenek ile hareketlerini tahmin edip sağa sola kaçıyordum. Tek bir yumruk yersem ölürdüm. Git gide hareketlerini tahmin etmek zorlaşıyordu. Artık sıyırmaya başlıyorlardı.
Kübra2-“La-Ateh. Hala formundasın. Ama fazla uzun sürmeyecek.”
La-Ateh-“Senin daha bana yetişmen için kırk fırın ekmek yemen lazım.” Tamam. Blöf yapıyordum. Ama öleceksem de en azından bir tanrısal güç tarafından öldürülecektim. Yumrukları daha da hızlanmaya başlamıştı. Artık tek tük yiyordum yumrukları. Ama ucundan yesem de canımı fena yakıyorlardı.
La-Ateh-“Kübra. Hala şuna alışamadın mı?” Bir anlığına gözü seyirdi. Ben de bunu fırsat bilip çelme takıp yere düşürdüm. iyi bari. Eski yeteneklerimden pek bir şey kaybetmemişim. Hala rakibimin gözlerini okuyabiliyorum. Gözünün seyirmesi iyiye işaret. Kübra içgüdüsüne hükmetmeye uğraşıyor demektir. Ani anda ayağa kalkıp bana yumruğu geçirdi. Ne kadar uzağa uçtuğumu hatırlamıyorum. Bir kayaya çarparak durabildim. Gözümü zar zor açıyordum.
Kübra2-“La-Ateh. Kendine bir bak. Eğer bu güce sahip çıkabilseydin neler yapabileceğini hayal edebiliyor musun?” Kübra. Hadi ama. Yapacaksan şimdi tam zamanı. Ben ölürsem tekrar çağıramazsın onu. Bunu yapmam gerekiyordu. Onu tetikleyecek bir şeyler söylemem lazımdı. Kızım için. Son gücümü kullandım ve:
La-Ateh-“Anneni ben öldürdüm.” Bir an duraksadı. “Ellerimle öldürdüm. Bir Bine’yi bulmaya gidiyordu. Ben de engel olabilmek için öldürdüm onu. Önce ayaklarını kırdım. Daha sonra…”
Kübra-“Daha fazla konuşma.”
La-Ateh-“Kübra sen misin?”
Kübra-“Evet benim. Artık görebiliyorum. Artık kendimi kontrol edebiliyorum.” Normalde olsa bana kızardı. Fakat neden bu kadar sakin?
La-Ateh-“Neden bu kadar sakinsin? Söylediğim onca şeyden…”
Kübra-“Çünkü senin yaptığın değersiz hamlelerin benim artık umrumda değiller. Şimdi. Bana Ti-an’ı göster de onu alaşağı edeyim.” Bu seviyeye ben bile erişemedim. Ama davranışlarının bu yönde değişeceğini hiç tahmin etmemiştim.
La-Ateh-“Gelmesine 12 saat kaldı.”
Kübra-“Hayır. Geliyor.” dedi ve gökten bir ejderha geçti. Gerçekten de gelmişti. Ama daha erken? Kübra daha yeni gücüne alışmadı. Ama gerçekten onunla dövüşmeye hevesli bir biçimde koşmaya başladı.
La-Ateh-“Dur bekle. Daha alışamadın…” Son şansımız da koşuyor. -
70.
0Kübra (Ti-an’nın Gelmesine Son 1 Gün)Tümünü Göster
Kübra-“Olmuyor. Yapamıyorum.”
La-Ateh-“Yapabilirsin. Az kendine güvensen. Ti-an’nın gelmesine 22 saat kaldı. Ve her şey sana bağlı.”
Kübra-“Benim yanımda savaşacak birçok kişi var.”
La-Ateh-“O piyonlara mı güveniyorsun? Onlarda senin gücünün bir damlası bile yok.”
Kübra-“Seni onlar yenmişti. Hatırlatırım.”
La-Ateh-“Hayır. Onlar beni yenmedi. Sen yendin. Son vuruşu sen yaptın. Eğer beni orada öldürmemiş olsaydın o tekerlekli sandalyedeki adam ölmüş olacaktı. Ve savaş benim lehime dönmüş olacaktı. Kollarımı bile feda etmiştim.”
Kübra-“Oradan pek öyle gözükmüyordu. Sanki inliyordun.” Kaşlarını biraz çattı. Sonra tekrar normal haline döndü.
La-Ateh-“Bu kadar konuşacak vaktin varsa gücünle bilincin açık bir şekilde savaşacak vaktin de vardır.”
Kübra-“Ama onu bulamıyorum ki. Zor zamanımda gelip yardım etmişti.”
La-Ateh-“Onu hala bir şahıs olarak görüyorsun. O bir şahıs değil. O içgüdün. Aşırı güçlüdür ama bir şahıs değil. Sadece beynine uymak yerine içgüdülerini dinleyerek dövüşür. Konuşabilir, bizim hatıralarımıza da sahiptir. Ama o bir şahıs değildir.”
Kübra-“Bu anlattıklarınla iyice kafamı karıştırdın. Anılara sahip olan bir şey şahıstır.”
La-Ateh-“Şahıs değil anılara sahip olan kişi. Gücün kendisi. Güç de artık sensin.”
Kübra-“Taaamaaam. Kafam iyice karıştı.”
La-Ateh-“Anlamanı beklemiyorum. Çünkü ben de hiç kullanamadım.”
Kübra-“Kullanamadın mı? O zaman nereden biliyorsun ki böyle bir şey olduğunu?”
La-Ateh-“Babamın gözlerine eğer vahşetin açık bir şekilde bakabilseydin ne demek istediğimi anlardın. O güce binlerce yıl boyunca ulaşmaya çalıştım ama başaramadım. Ejderhalardan bile yardım aldım ama yine işe yaramadı.”
Kübra-“Senin binlerce yılda öğrenemediğin şeyi ben nasıl öğreneceğim?”
La-Ateh-“Ölerek. Senin bir bedenin var. Hem de tam gücünde. Ben babamın ve Bir Bine(V)’nin gücünü aldığımda ölmeyi deneyecek şansım yoktu. Onun için bunu senin denemen lazım. Merak etme. Ölümsüz olduğun için bedenin tekrar kendini iyileştireceltir. “
Kübra-“Peki ya nasıl öleceğim? Beni bıçaklayacaksın herhalde.”
La-Ateh-“Ben daha etkili bir yol biliyorum. Kesin ölüm. Şurada duran renkli otları görüyor musun? Onları yiyeceksin. Bedenin bunu kaldırmayacak. Ve öleceksin. En azından bayılacaksın ama ölüm hissi yaşayacaksın. Bir nevi içgüdünü kandıracağız.”
Kübra-“Imm. Peki. Acıyacak mı?” La-Ateh bir an gülümsedi.
La-Ateh-“Küçükken iğne vurulmaya gittiğinde de aynı soruyu sormuştun. Anılarım canlandı. Neyse. Şimdi ye bakalım şu otu.” Ona güvenmeli miyim? Gerçekten beni kandırabilir. Ama başka seçeneğim yok. Deneyeceğim. Aldım elime dediği otu ve yemeye başladım. Yarısını yememle birlikte kalbime bir sancı girmeye başladı. Korkuyorum. Ölüm böyle bir his mi? Üşümeye başlıyorum. Bu normalde bıçak yarasında vs. olacak bir şey. Kanım çekiliyor sanki. Ve birden bir ses duydum. Bu sesi tanıyorum. Bana Cerberus’un ağzındayken yardım eden kişi. Kişi değil. O benim.
Kübra2-“Yine başın belada galiba.”Konuşmak istesem de konuşamıyordum. “Kendini bana bırak. Merak etme. Hasımlarının hepsi ecelini bulacak. Ve sen yaşamaya devam edeceksin.” Zar zor aralıkla konuşabiliyordum.
Kübra-“Eğ er sen bensen o zaman bır ak ben seni kontrol edey im.”
Kübra2-“Hala olayı kavrayamadın değil mi? Benim sen olduğumu biliyorsun. Ama sadece biliyorsun. Hissetmiyorsun. Hala benimle iletişim kurmaya çalışıyorsun. Kafanı kaldır ve karşına bak. Hasımın o. Ezelden beridir oydu. Şimdi kendini bana bırak.”
başlık yok! burası bom boş!