+1
Modern liberalistlerin çoğu Hobbes'u, siyaset felsefesinin unsurlarından dolayı modern liberalizmin müjdecisi olarak görmektedirler. Ancak Hobbes'u Royalist mutlakiyetçiliğin bir savunucusu olarak görenlerle onu, liberal bireyciliğin atası olarak görenler arasında bir uzlaşmazlığın olduğu da bilinmektedir. Hobbes'un birey ve devlet arasında kurduğu ilişki dikkatle incelendiğinde her iki görüş de kendi bakış açısından haklı görünmektedir. Filozof, bireysellikle ilgili öncülleri ve eşit doğal haklan toplum öncesi bir durum olarak kabul etmesiyle modern liberalizmin yükselişi için bir yol açmıştır. Hobbes'un modem liberalizme kılavuzluğu, çoğu çağdaş liberal politik teorinin merkezinde yer alan özerklik fikrini kısmen kabul etmesiyle de izah edilmektedir. Ancak bu liberal delillere rağmen Hobbes, modern liberal teoriler tarafından bugün kabul edilen liberal-demokratik ilkelere değil, fakat Royalist mutlakiyetçiliğe bağlı kalmıştır. Hobbes'un siyaset felsefesinden kabaca alman ve çoğu liberal argümanlardan oluşan bu görüşler, bazı demokrasi biçimlerinin az ya da çok savunduğu ve bağh kaldığı konulardır. Bugün kabul edilen demokrasi savunmasını daha iyi temellendîrmek için Hobbes'un argümanını nasıl geliştirdiğini anlamak önemlidir. Bunu yaparken Hobbes'un siyaset felsefesi üzerine yapılan bütün çalışmaları burada ele alıp tartışma imkanına sahip değiliz. Bu nedenle Hobbes'un demokrasiye karşı tutumunu daha çok kendi yazılarından hareketle ortaya koymaya çalışacağız.
Demokrasi genelde, bütün insanların, kendi kendilerini yönetmeleri bakımından gereken niteliklere sahip oldukları varsayımı üzerine ancak haklı gösterilebilir. Çünkü apaçıktır ki,insanlar kendi kendilerini yönetmek için gereken niteliklere sahip değilse, bu durumda halkın da kendi kendini yönetebilmesi söz konusu olmayacaktır.
Öte yandan, demokratik yönetim biçimini kabul etmek, öncelikle insanların tek tek özerk ve eşit olduklarını kabul etmeyi gerektirir. Dolayısıyla, Hobbes'un özerklik düşüncesini anlamak çoğunluk tarafından meşru bir yönetim biçimi olarak kabul edilen demokrasiyi reddedişini anlamak için son derece önemlidir.
Özerklik, kişinin kendi kendisini belirlemesinden, yönlendirmesinden, yönetmesinden itibaren her türlü dış baskıdan ve zorlamadan bağımsızlıkla kendini gerçekleştirmesidir. Yine özerklik, kişinin kendisini etkileyen akıldışı alışkanlık, içgüdü, arzu ve tutkulardan bağımsız kalarak, akla göre eylemesi durumudur. Başka bir ifadeyle özerklik, insanın, başkalarının iradeleri karşısında bağımsız kalmaya özen göstererek, neyin doğru ve neyin yanlış olduğu konusunda kendi değerlerini gerçekleştirme özgürlüğü veya insanın, akıl ve iradesinin dışında bir amaç ya da yasaya değil de, kendi koyduğu yasaya tabi olması durumu oiarak tanımlanabilir. Dolayısıyla özerk insan, aynı zamanda özgürdür veya nasıl davranacağım seçme yeteneğine sahip olma anlamında özgür iradeye ve akıl yürütme kapasitesine sahiptir. Bunun sonucu olarak özerk insan, kendi eylemlerinden sorumlu bir varlık olacaktır.
Eylemlerinden sorumlu bir varlık olmak, bir kişinin ne yapması gerektiğini belirlemeyi de içermektedir ki, bu da bilgi sahibi olmayı, güdüler üzerinde düşünmeyi, sonuçlan önceden kestirmeyi ve ilkeleri eleştirmeyi gerekli kılar. Bu kısa açıklamalar çerçevesinde Hobbes'un düşünce sisteminde insanın özerk olupolmadığını irdelemeye çalışalım.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Hobbes, insan oğlunun mükemmelliğine dair, herhangi bir yanılsama içermeyen, aksine tutku, istek ve iştahlarını kısıtlayan hiçbir dışsal otoritenin bulunmadığı, yani insanın tam anlamıyla özgür ve özerk olduğu bir ortamda, bencil bireylerin yıkıcı gücünü vurgulayan bir bakış açısına dayanarak siyaset felsefesini inşa etmiştir.
Hobbes'a göre insanoğlunun mükemmelliği onun akıllı ve konuşabilir bir varlık olmasından kaynaklanmaktadır. insan bu iki yeteneği sayesinde dünya ve kendisi hakkında bilgi edinebilmekte ve bilimsel bilgiye ulaşabilmektedir. Öte yandan Hobbes'a göre insanlar,hem bedensel yönden hem de zihin bakımından eşit olarak yaratılmışlardır. Dolayısıyla akıllı ve konuşabilen varlıklar olarak bütün insanlar, bilgiyi elde etme, kendi eylemlerine karar verme, geleceğe yönelik planlar yapma ve neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda kendi değerlerini gerçekleştirme özgürlüğüne potansiyel olarak eşit ölçüde sahiptir. Zira Hobbes, bilginin elde edilmesiyle insanın geleceğe egemen olabileceğine ve geleceği kendi isteklerine göre yönetmeyi öğrenebileceğine inanmaktadır.
Bunlara ilaveten Hobbes'un iki tür özerkliği kabul ettiğini söyleyebiliriz. Birincisi zihni özerkliktir. Zira Hobbes, dünya ve kişinin onun içindeki durumu hakkında bilginin elde edilmesinde kendine güveni kabul etmekte ve bu konuda otoriteye itaati reddetmektedir. Eğer bir kişi herhangi bir konuda yalnızca otoritenin söylediğini sorgulamadan kabul ediyorsa, kişinin o konu hakkında zihninde oluşan şey bilgi değil, sadece inanmadır. Dolayısıyla Hobbes'a göre birey, bilgiye ulaşmada her türlü otoriteden bağımsız olarak kendi yetilerini kullanabildiği ölçüde başarılı olacaktır.
Hobbes ikinci olarak ahlaki özerkliği savunmaktadır. Çünkü o, doğal hukukun gereği olarak ferdi hakları kabul etmektedir. Hobbes bu ferdi haklar çerçevesinde kişinin kendi hayatını korumak için kendi gücünü dilediği gibi kullanmak ve kendi muhakemesiyle bu amaca ulaşmaya yönelik en uygun yöntem olarak kabul ettiği her şeyi yapma özgürlüğüne sahip olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla Hobbes'a göre hak, yapmak ve yapmamak özgürlüğünden oluşur. Böylece bir kişi bu özgürlüğü içerisinde doğa yasasının gereklerine veya aklın diktelerine karşı bilerek günah işleyebilecektir. Bu da kişinin ahlaki bakımdan özerk olduğunu göstermektedir.
Ne var ki Hobbes, birinin kendi kendini yönetme kapasitesi olarak ifade edebileceğimiz "self-government" olarak özerkliği kabul etmemektedir. Modern politik düşüncenin temel ilkelerinden biri, genellikle bir sözleşme vasıtasıyla, başkası tarafından veya bir grup tarafından yönetilmeye razı olmaktır. Daha sonralar! Rousseau'nun ifade ettiği gibi, kendi kendini yöneten fertlerin yüz yüze kaldığı görev, öyle bir birlik biçimi bulmaktır ki, onda herkes herkesle birlikteyken kişi yine yalnızca kendine itaat etmiş olsun.
Hobbes'un "self-government" olarak özerklikle ilgili düşüncesi Rousseau'nun görüşüyle örfüşmekte ve onu öncelemektedir. Hobbes'a göre, insanların çoğunluğunun kendi rızalarıyla gerçek veya tüzel bir kişide topladıkları güç kişinin sahip olabileceği en büyük güçtür. Öyle bir kişi ki, bütün bu bireysel güçlerin topldıbını kendi iradesine göre kullanmak yetkisine sahip olsun. işte bir devletin gücü veya her bir üyesinin iradelerine bağlı olarak, bir grubun ya da bir araya gelmiş çeşitli grupların gücü de böyledir.
Öyle anlaşılıyor ki Hobbes'un "self-government" anlamında özerklik anlayışı yalnız başına bireyde değil aksine bir grup ya da tam anlamıyla sözleşmeye dayalı devlet içerisinde mümkün olmaktadır. Zira Hobbes'un sözleşme öncesi insanın doğal durumuyla ilgili görüşleri bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Hobbes, sözleşme öncesi doğal durumu tanımlarken anahtar bir kavramdan yola çıkmaktadır. Bu kavram, Hobbes'un siyaset felsefesinin temelini oluşturan eşitlik kavramıdır. Daha önce de ifade edildiği gibi Hobbes'a göre insanlar, hem bedensel yönden hem de zihin bakımından eşit olarak yaratılmışlardır. Diğer yandan insan doğal durumu itibariyle bencildir ve onda hakim olan kendini koruma içgüdüsüdür.
Tümünü Göster