/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +53 -19
    selam millet yeni hikayemize başlıyoruz. burada okuduğunuzu belli ederseniz çok mutlu olurum hadi başlayalım.

    -1-
    Maya ben.

    Hatrı kalır yeteneğimi ne zaman keşfettim bilmiyorum, bunu ne zaman yapmaya başladım anımsayamıyorum ama yapıyorum işte. Yaşıtlarım rap dinliyor, arkadaş gruplarıyla takılıyor veya herkesin yaptığı şeyleri yapıyor. Ben ise yıllardır odamda oturmuş, eşyalarımın yerden santimlerce yukarıya yükselmesini izliyorum.

    Telekinezi yapıyorum.

    Nasıl yapıyorum, neden yapıyorum bilmiyorum ama yapıyorum işte. Kontrol edemediğim bu yetenek beni çok farklı şeylere sürüklüyor, hissediyorum. Bunu henüz kimse bilmiyor.
    Zamanını bilmiyorum, sadece aklımda bir anı var. Daha küçüğüm, birinci sınıfta olmalıyım. Yanıma bir kız geliyor. isminin Elis olduğunu söylüyor ve yanıma oturuyor. Sonra kalkıyor.

    Çok pis kokuyorsun! diye bağırmaya başlıyor. Ona susmasını söylüyorum ama susmuyor. Sınıftaki herkes bana gülerek bakmaya devam ederken o daha da bağırıyor. Ben hala oturuyorum. Sınıfta bir veli var, kimin annesi olduğunu bilmiyorum ama Elis'i uyarmıyor bile. SürekliSonra etraftakiler silikleşir gibi oluyor. Gözlerimi yeniden açıyorum ve sınıf dolabımızın devrilmeye başladığını görüyorum. Elis'e doğru. Ağır çekim gibi oluyor sanki. Sonra herkes çığlık atıyor. Öğretmenimiz bizi sınıftan çıkarıyor ve belli ki o da ne yapacağını bilmiyor. Sonra ambulans sesi duyuyorum. Elis'i zütürüyorlar. Ben ise öylece izliyorum.
    insanlara zarar veriyorum, farkında olmadan ya da hissedemeden. O günden sonra Elis'e ne oldu bilmiyorum çünkü tamamen farklı bir şehre taşındık. Öldü mü bilmiyorum. Ölmemiş olsun, diye düşünüyorum.
    Metrobüsteki yaşlı teyzeyi hatırlıyorum. Bastonunu zihnimle devirdiğimi ve kadının yere düştüğünü. Asla unutamıyorum. Ben yetenekliyim ve insanların canını yakıyorum. Eğer bu bariz yetenekse ben yetenekli olmak istemiyorum.

    Yeniden birine zarar verip ailemin beni yeni taşındığımız yerden uzaklaştırmasını istemiyorum. Bunu kontrol etmeyi öğrensem iyi olacak.
    ···
  2. 2.
    +11 -3
    -2-

    Okuluma doğru ilerlerken kendimi normal bir kız gibi hissediyordum. Elimde kitaplar, giyinişim etraftaki insanlar gibiydi. Peki bu insanlar yeteneğimi bilselerdi, onları istediğim an öbür tarafa yollayabileceğimi bilselerdi bana yakın davranırlar mıydı? Hiç sanmıyorum.
    Onlar için bir tehdit oluşturmuyordum, bu hoşuma gitmişti.

    "Hey, sana söylüyorum." Dalgınlıkla ilerlerken birinin beni dürttüğünü fark etmemiştim. Fazla kızgın bir surat görmemeyi dileyerek başımı kaldırdım.
    "Ne?"

    Karşımda duran sarı saçlı -dip boyası gelmiş ve ağzı sigara kokan kız nefesini bana iyice vererek konuştu.

    "Yeni mi geldin?"

    Bu da neydi? "Hayır," dedim.

    "Garip. Yeni gibi duruyorsun. Geçen yıl burada değildin galiba?"

    "Üç hafta oldu," diye onayladım.

    Yüzüne sert bir ifade takınarak devam etti.

    "Biliyor musun, erkek arkadaşım Pars'ın dikkatini yeniden çekmem gerekiyor ama sanırım yardım istemem için fazla güzelsin. Onun sana aşık olmasını istemeyiz, öyle değil mi?"

    Neden bahsediyordu bu kız? Daha ismini bile söylememişti.

    "ismini öğrenmek güzel olurdu."diyerek iğneleme yaptım.

    "Ben Sare. Sence de bu okuldaki herkesin ismi çok tuhaf değil mi?"

    Okula 3 hafta önce geldiğimi biliyordu ve ben sanki okuldakilerin adlarını ezbere biliyormuşum gibi konuşuyordu. Bu muhabbeti sevmemiştim.

    "Ben de Maya. Üzgünüm. Erkek arkadaşının dikkatini çekmen konusunda yardımcı olabileceğini sanmıyorum." diyerek pek de emin olmayan adımlarla yürümeye başladım. Bu da neydi böyle? Sare denen kız niye o kadar kişi varken bana saçmalamıştı?
    Koridorda paytak paytak ilerlemeye devam ettim. Sonunda sınıfa ulaşabilmiştim. Rastgele bir kızın yanına oturdum.

    "Sen Maya'ydın, değil mi?" Allahım! Bu kızın bakır rengi saçları vardı ve kızıl insanlara bayılıyordum, saçlarını elime dolayıp incelememek için kendimi tutarken "Evet, ya senin adın ne?" dedim.

    "Ben Dolunay." Sare haklıydı. Bu okulda ismi güzel olmayan bir kişiye bile rastlayamazdınız.

    "Ben de yeniay." Duyduğum gıcık sesle arkamı döndüm. Kolej ceketi giymiş bir çocuk ukala gülümsemesiyle bize bakıyordu.

    Dolunay, "ismimle dalga geçmeyi bırak," diye uyardı onu. Çocuk gülmeye devam ederken arkada tanıdık bir sima görmemle dikkatimi o tarafa çektim. Tanrım, hatırlamam gerekiyordu. O kızı tanıyordun, eminim. Sonra birden kafama dank etti. O sırada çok tuhaf hissetmiştim. Bedenim yavaştan titriyordu. Hemen fırlayıp sınıftan çıktım ve tuvalete doğru koşmaya başladım. Sonunda gelmiştim.

    içimde berbat bir his vardı, tüm midemi boşalttım ve saçlarım batmasın diye iyice eğildim. En sonunda yüzümü yıkarken kapı açıldı. O gelmişti.
    "Seni yeniden gördüğüme sevindim Maya."

    Karşımda Elis duruyordu.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      4 elementi kontrol edebilen kel avatar sen misin lan?
      ···
    2. 2.
      0
      amlıymış beyler
      ···
  3. 3.
    +8
    -3-

    Elis biliyordu.

    ikimiz de çocukken ona zarar vermiştim, benim yüzümden başındaki kocaman dikiş iziyle hayatına devam etmek zorunda kalmıştı. Beni henüz ifşa edemezdi çünkü elinde herhangi bir kanıt yoktu ama korkuyordum işte. Vicdan azabı çekiyordum, onun yerinde olsam bu kadar bile beklemeden beni öldürürdüm.

    Yatağıma uzanarak düşüncelerimden -her ne kadar zor da olsa- arınmaya çalıştım. 3-4 dakikalık bir uğraştan sonra ise yattığım yerden odamın ışığını kapatabilmiştim.

    *)" >*~

    "Dolunay, bir saniye gelir misin?" diye seslendim. Tarih dersinin ilk teneffüsünde pilot kalemimi onun defterine bulaştırmıştım. Dudağımı ısırdım.

    "Dolunay, bir saniye gelir misin?" sesimin fazla tiz bir şekilde taklit edilmesiyle beynimde alarmlar çalmaya başlamıştı. Ukala çocuğa dönerek, "Git buradan Yeniay," dedim.

    "Adımın cidden Yeniay olduğunu sandığını söyleme." dedi kıkırdayarak.

    "Ne öyleyse?" Başımı sabır dilercesine yukarı kaldırdım. Bu çocuk okulun ilk gününden beri beni yoruyordu zaten. Tek fark son iki gündür benimle konuşuyor olmasıydı. Dikkat et, ona da dolap düşüreyim deme. iç sesim tüm acımasızlığıyla kendini gösterince yutkundum. Bu bir daha asla olmayacaktı.

    "Adımı gerçekten merak ediyorsan söyleyebilirim. Kızlar genelde merak ederler zaten. Yakışıklı olduğumu söylüyorlar." dedi gülerek. Ona dikkatlice baktığımda gerçekten yakışıklı olduğunu gördüm. Gözleri bal rengiydi ve saçları sapsarıydı. Tanrım, Sare'den bile daha sarıydı. Türkiye'de bu kadar sarışın bir erkeği çok nadir görürdünüz.

    (yazar notu; kim bakalım bu yakışıklı? Karşınızda Evan Peters!)

    "Adını merak ediyorum Yeniay. Cidden."

    "Ben Eray." dedi.

    "Sizlerdeki bu ay tutkusu da ne böyle? Dolunay, Eray... "

    Sözlerimle sırıtışı yüzüne yayılmıştı.

    O sırada biri beni kolumdan tutup kendine çektiğinde neredeyse çığlık atmak üzereydim. Elis beni yeniden savurarak okul dolaplarına bastırdı ve tehditkar ses tonuyla konuştu.

    "Bu yarayı görüyor musun büyücü kız? Bunu sen yaptın. Belki o gün kimse senden şüphelenmedi ama kendi gözümle gördüm. Ölmemi istedin. Ve eğer bu okulda tek bir yanlışını görürsem senden intikamımı alacağım. Gözüm üzerinde."

    Kendimi savunmak istiyordum, iyi de ne söyleyebilirdim ki?

    "Ben büyücü değilim," diyebildim.

    "Her ne olduğun umrumda değil ama yemin ediyorum ki rüyalarına girerim. Sevgilim beni niye terk etti biliyor musun?" diyerek elimi tutup başındaki yaraya zütürdü. "işte bunun için."

    Ona telekinezi yapabildiğimi söyleyemezdim elbette. Ama cidden, sevinmesi gerekmiyor muydu? Ölmemişti. Bu yaradan daha fazlası da olabilirdi. Bunun sadece bir dikiş iziyle sınırlandığına şükretmesi gerekmez miydi?

    Ne saçmalıyorsun sen? Bunu ona sen yaptın.

    Zihnimde beliren düşünceler midemi bulandırmaya yetmişti. Elis hala bana bakarken uzaklaştım. Ancak ikinci engel olan Sare'yi atlatmak o kadar da kolay olmadı.

    ''N'aber?diye sordu cilveli bir şekilde.

    iyi.kestirip atmak istesem de izin vermeye niyeti yok gibiydi.

    Bak ne diyeceğim, sana erkek arkadaşımdan bahsetmiştim değil mi? Ve sen de bana yardım edeceğini söylemiştin.Ne dediğimi bal gibi hatırlıyordu, rol yapmasına gerek yoktu aslında.

    Edemeyeceğimi söyledim.

    Hadi ama. ismin Maya'ydı değil mi? Sevgilimin kafasına uzaktan şöyle güzel bir saksı düşürsen ne kadar da iyi olurdu... Allahım, o kadar yapmacıktı ki oracıkta bağdaş kurup oturasım gelmişti. Bir dakika, ne dedi o az önce?

    Biliyor muydu? Gözlerim yuvalarından fırlayacak kadar açıldı ve soluğum hızlandı. Sare bu halimi komik bulmuş gibiydi.

    Şaka yaptım canım. Sen de hemen ciddiye alıyorsun.diye kıkırdadı ve devam etti.Ha unutmadan, çıkışta bana telefon numaranı verirsin. Şu işi iyice konuşalım. Pars benden iyice soğumaya başladı da.''

    *)" >**)" >**)" >**)" >**)" >*

    Odamda otururken telekineziyle ilgili araştırma yapmaya devam ediyordum.

    "Telekinezi terimi Yunanca 'uzak' anlamındaki "tele" sözcüğü ile "hareket" anlamındaki "kinesis" sözcüklerinden türetilmiş olup, metapsişikçilerce var olduğunu öne sürdükleri "fiziksel medyumluk yeteneğine sahip bir insan tarafından eşyaların el veya bilinen diğer araçların yardımı olmaksızın uzaktan hareket ettirilebilmesi paranormal olayını adlandırmak üzere kullanılmaktadır."

    Hayır, ihtiyacım olan bu değildi. Telekinezi yapabilen insanları görmüştüm internette ama hiçbiri bu özelliği doğuştan kazanmamıştı ki.

    Annemin sesini duyduğumda mutfağa yöneldim.

    "Maya, baban bu gece eve gelemeyecek ve teyzen beni çağırdı. Önemli bir şey söyleyecekmiş. Dikkatli ol, olur mu? Ateşle oynama ve sakın balkona çı-"

    "Tamam anne. Odamda ders çalışıyor olacağım." diye kestirip attım. Bana ters ters baksa da ona kısaca veda edip odama yöneldim.

    Telekineziyle ilgili araştırmama devam edeli yarım saat olmamıştı ki kapı çaldı. Açtığımda karşımda Eray duruyordu. Eray? Normal halinin aksine sinirli görünüyordu. Bana merhaba bile demeden dişlerinin arasından konuştu.

    "Neler yapabildiğini biliyorum ve ispatlayabilirim."
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +2
    Yeni part gelecek beyler rezlerinizi alın buradayım
    ···
  5. 5.
    +5
    -4-
    Gözlerimi kısarak ona baktım. "Ne?"

    Paltosunun cebinden bir zarf çıkararak bana uzattı. Zarfı titreyen parmaklarımla açmaya çalışmakla uğraşmadan kaba bir şekilde yırttım. Gördüğüm manzara beni dehşete düşürmüştü.

    Odamda kitaplarımı telekineziyle yukarı kaldırırken çekilmişti.

    Diğer karede yine odamdaydım ve kalemimi uçuruyordum.

    Beni mi izlemişlerdi?

    Eray yeniden bana baktı. "Bunu ben çekmedim, merak etme. Sana her şeyi anlatacağım." dudağını ıslattı. "Beni içeri alsana." Niye sinirli duruyordu?

    Onu içeri alarak kapıyı kapattım. Salona geçmesini işaret ettim, hala konuşamıyordum. Evimiz prefabrik olduğundan odamı rahatça görmüş olabilirlerdi ve bunu her tarafa yaysalar benim özel hayatım kimsenin aklına dahi gelmezdi. Elis'in işleriydi bunlar. Kesinlikle.

    Eray'ın yanına gittiğimde ben daha oturmadan konuya başladı.

    "Sare'yi biliyorsundur. O ve Elis uzun zamandır dostlarmış. Elisler bu yıl istanbul'a taşındığında Sare'yle konuşmuşlar, birkaç hafta önce de Sare senin burada olduğunu söylemiş ve o da intikam için kaydını bu okula aldırmış. Senden intikam almak için de seni takip ettirip bu fotoğrafları çektirmiş, ben de sinirlendim ve iyice araştırdım. Dolunay'dan öğrendim."
    Telekinezi yapabiliyor olmamın değil de Elis'in beni takip ettirmiş olmasının onun daha çok dikkatini çekmesi beni normalde olsa güldürürdü.

    Ama normal değil işte.

    Zaten Sare'nin benden yardım istemesi falan zaten oldukça yapmacıktı. Geçen akşam Sare ile telefonda konuştuğumu ve ona nerede oturduğumu söylediğimi anlatmış mıydım? Demek adresimi bu şekilde öğrenmişler.

    "Eray ben... nasıl bu kadar kısa sürede yapabildiler?" diyebildim. Uzun kirpiklerini kırpıştırdı. "Dolunay sayesindedir."

    "Ne?!" diye çığırdım. "Dolunay ne alaka?"

    Eray dudağını bilmem kaçıncı kez ıslatarak bir nefes aldı. "Bunlar Dolunay'ın sırrını mı ne öğrenmişler. Onu da tehdit etmişler, eğer Maya'dan intikam almamıza yardım edersen kimseye söylemeyiz demişler. O da korkmuş ve kabul etmiş." Yeniden sustu. Cidden ben eşyaları havaya uçurabiliyordum ve Eray sanki sıradan bir şey yapıyormuşum gibi konuşuyordu. Bunu ona soracaktım sonra.

    "iyi de Eray, sen bunları nereden öğrendin?"

    "Dolunay benden hoşlanıyor da ondan. Israr ettim, anlattı. Zaten bu yolla kızlardan her şeyi öğrenebiliyorum." Sonlara doğru dudağı kıvrılmıştı.

    "Bak ben... ," Nasıl devam etmeliydim? Sihirliyim falan mı? "Benim bazı... yeteneklerim var bu yüzden... ama sorun bunların doğuştan geliyor olması. Bunu ilk sana anlatıyorum Eray. Seni tam olarak tanımıyorum ama bilmen gerekiyor ki korkuyorum. Elis'ten değil, yapabileceklerinden. Ve bu yeteneğime gelince, sen niye hiç... yani ne bileyim, sorgulamadın. Yani yerinde olsam eşyaları uçuran bir kız gördüğümde... "

    "Çünkü benim de psişik yeteneklerim var. Yani aşırı değil ama yine de var. Zaten bu yüzden araştırma gereği duydum. Klostrofobim var ve kötü bir olayı hissettiğimde önceden engel olabiliyorum. Gerçi sihre pek inanmam ama hayatımda öyle ilginç şeylere tanık oldum ki senin yapabildiklerini normal karşıladım. Bak, sana zarar verecekler tamam mı? intikam, tehdit, şantaj... hepsi Sare ve Elis'in işi. Bundan emin olabilirsin. Dikkatli ol." Ben tam ağzımı açacakken sesini yükseltti.

    "Neyse çok konuştuk. Bu fotoğrafları alıp yok et ve hiçbir kopyasının olmaması için dua et. Ve bir de... Odanın perdelerini kapalı tutmaya başlasan iyi olacak."

    Oturduğu yerden kalktı. Ona kapıya kadar eşlik ederken şuursuz gibiydim ve giderken bana gülümsediğini zar zor anlamıştım.

    Aptal, diye mırıldandım. Telekinezi yapabiliyorsun. Bunu saklamak ne kadar zor olabilir?

    *)" >**)" >*~~

    Sınıfta bu kez Dolunay yerine Eray'ın yanına geçtim. Dolunay bana ne olduğunu sorduğunda hasta olduğumu ve hastalığımı ona bulaştırmaktansa Eray'a bulaştırıp okula gelememesini sağlamanın daha iyi olduğunu söyledim.

    Eray derste sürekli kalemiyle oynadı ve ben tahrik oluyordum. Hayır, kesin şunu. O konuda değil elbette. içimden kalemi havaya kaldırmak ve insanların haykırışlarını dinlemek geliyordu ama çocukluk etmeye gerek yoktu zaten. Her neyse. Galiba bugün hiç konuşmamalıyım.

    Teneffüste tek başıma kafeteryaya doğru yol alırken Elis'in beni kolumdan çekmesiyle tökezledim. Beni hızla arka bahçeye sürüklerken ona ayak uydurmaya çalışıyordum. Harika. Okulun arka bahçesindeki duvar bomboştu ve burada bana istediğini yapabilecekti.

    "Seni mahvedeceğim," diye tısladı. "Sare'nin eski sevgilisini ayartmak ha? Tam da sana göre."
    Bileğimi kavramıştı ve oldukça da güçlüydü.
    "Ne demek istiyorsun sen?" dedim.

    "Eray'la oturuyorsun, aptal! Sare hala onu seviyor ve eğer o çocuktan uzak durmazsan cidden... " Tamam. Bu kadarı yeterliydi.

    "Ne olur uzak durmazsam? insanları tehdit etmekten başka işin yok mu Elis?! Önce Dolunay, sonra ben, söylesene bir sonraki kurbanın kim? Ah doğru ya. Kim olursa olsun onu evine kadar takip ettirip fotoğtaflarını çektirmezsin değil mi? Bak. Ne kadar vicdan azabı çektiğim hakkında en ufak bir fikrin bile yok. Ve eğer o koca dolabın üzerine devrildiği sahneyi tekrar yaşamak istemiyorsan beni rahat bırakırsın."

    Elis beni sadece dinliyordu. Son saniyede atağa kalkışmazsa buradan sağ çıkabilecektim. Hızla arkamı döndüm. Ders zili çoktan çalmış olmalıydı. Tam oradan ayrılacakken tarif edilemez bir güç beni duvara yapıştırdı. Sırtım çarpmanın etkisiyle yavaşça sızlarken Elis'in boynuma kilitlenmiş ellerini çekmeye çalışıyordum.

    Boynuma baskı uygulanıyordu. Kıpkırmızı olduğumdan emindim ve nefes alamayacak hale gelmiştim.

    Elis'i üzerimden alan ise başka bir kuvvet oldu. Az daha boğulacaktım. Kimin geldiğine bile bakmadan öksürmeye başladım. Elis yerdeydi ve kurtarıcım Eray onu zapt etmeye çalışıyordu. Öksürmekten iyice kızardım ve derin nefesler aldım. Eray birilerine -arkadaş grubu olmalı- işaret etti, Elis yerden kaldırıldı ve zütürülürken Eray yanıma geldi.

    "iyi misin Maya?" diye sordu. iyi gibi mi görünüyordum?

    "E..Eray." Ne diyeceğimi bilemiyordum.
    "Siz kızlar kavga etmemelisiniz. Elis'e engel olacağım diye kızın saçını yolmuşsun." Cidden mi? Farkında bile değildim. Canımın derdine düşmüştüm ve panikten ne yaptığımı görememiştim bile. Eray ise hala konuşuyordu.

    "Elis sana benden bahsetti mi?" Nefesim düzelmişti. Yavaşça konuştum. "Evet. Ve 'Sare hala onu seviyor' dediğine göre bir dönem çıkmış ama ayrılmış olmalısınız. Değil mi? Merak ettiğimden sormuyorum."

    Ne saçmalıyorsun? Ve niye Eray ben canımla cebelleşirken gelip yardım etmek yerine tepemde konuşuyordu?
    ---
    Panpalarım şukularınızı rezlerinizi bekliyorum bu part bayağı uzun oldu umarm beğenirsiniz. Hadi iyi okumalar...
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +8
    -5-

    -iki Hafta Sonra-

    Gözlerimi araladığımda karşımda duran birini farkediyorum. Kirpiklerimi kırpıştırarak baktığımda bir kadın olduğunu görüyorum. Beyaz bir odadayım, kadının üzerinde beyaz bir elbise var ve arkasından bembeyaz bir ışık yükseliyor.
    Her şey beyaz.

    Kadın bana gülümsüyor. Bir şeyler söylüyor belki de, onu anlayamıyorum. Bana doğru geliyor. Tam önümde durup beklemeye başlıyor. Konuştuğunda sesi sanki anons yapılıyormuşçasına yankılanıyor.

    "Sen yapmadın," diyor. Sonra tekrardan, tekrardan söylüyor.

    "Buraya ait değilsin." Duymuyormuşum gibi tekrarlıyor.

    "Değilsin."

    Peki nereye aidim? Yarı Amerikan vatandaşı olduğum için... Belki de Türkiye'de olmamalıydım. Başından beri.

    Beyaz ışık gözümü kamaştırmaya devam ettikçe gözlerimi kısıyorum. Rüyada mıyım?

    "Ne Elis ne de diğer insanlar... Başlarına gelenler... "

    "Başlarına gelenler... " defalarca yankı yapıyor. Üşüdüğümü hissediyorum.

    "Hiçbiri senin suçun değil," diyor."Sen yapmadın."

    'Kim yaptı öyleyse' demek istiyorum ama hipnotize olmuş gibiyim. Konuşamıyorum.

    Uyanmak istiyorum.

    Sonra kadın zarifçe gülüyor tekrardan. O anda hatırlıyorum. Okulun ilk günü beni izleyen kadın karşımda duruyor. Elis'e olanları gören kadın.

    Dudaklarımı hafifçe aralamakla yetiniyorum. Oyun başlıyor, diye düşünüyorum.

    Ve uyanıyorum.

    *)" >*

    "Yani bir rüya mı gördün?" Eray hayretle beni izliyordu. Defalarca anlatmama rağmen yeni idrak etmesi sabrımı zorlarken ofladım.

    "Evet Eray. Aynı kadındı diyorum."

    Eray düşünceyle bana bakmaya başladı."Ne oldu?" diye sordum. Bu çocuk birkaç gündür durgun görünüyordu.

    "Bak Maya. Sana söylemem gerekenler var," dedi tereddütle. Yapma. Lütfen bana inanmadığını söyleme.

    "Biliyorum yeteneklisin Maya. Hatta fazla yetenekli. Belki de dünyaca ün kazanacak kadar hatta. Ama senin yeteneğin karanlık bir yetenek. Sana psişik güçlerim olduğunu söylemiştim. Seni anlayabildiğimi. Sonra bir bakıma hep birbirimizle konuşmaya başladık. Seni tanıdım ve yeteneğinin farklı boyutlara taşınm
    ···
  7. 7.
    +8 -1
    -6-

    "işte sonra da kadın, Elis'e olanların benim suçum olmadığını söyledi." diyerek bitirdim. Eray karşımda yara bere içindeki suratıyla oturmuş beni dinliyordu.

    "Bunları zaten anlatmıştın," dedi. "Ve rüyandaki kadına bakılırsa sadece Elis'e olanlardan değil, diğer insanlara verdiğin zararlardan da haberdar. Bu da seni izlediği anldıbına geliyor." sözleriyle nedensizce içim ürpermişti.

    Acaba beni şu anda da izliyor muydu?

    "Sanmam." dediğinde ifadesizce ona baktım. Düşüncemi sesli bir şekilde söylemiştim.

    "Ne düşünüyorum, biliyor musun?" dudağını yuvarladı ve gözlerini kıstı.

    "Neymiş?"

    "Kadını bulalım. Yani, biliyorsun bence bulabiliriz." Buna cidden inanıyor muydu?

    "Eray, o nasıl olacak?"

    "Rüyalar hakkındaki yeteneğimi biliyorsun. Kadını tarif et, belki benim de rüyama gelir. Çünkü ben uyurken bazenleri rüyalarımı yönetebiliyorum, buna her ne deniyorsa işte. Sonra... aklımdan geçen kişileri rüyamda görebiliyorum. Onu da görebilirim."

    Tereddüt ettim. Saçma geliyordu ama denemekten ne çıkardı ki? "Onu tarif mi edeyim?" diye sordum. Başını salladı.

    Kadının görünüşünü anımsamaya çalıştım.

    "Mavi gözleri vardı. Buz gibi bakışları vardı bir de. Otuzlarında veya otuzlarının sonlarındaydı sanırım. Sarışındı ama saçları koyu renkti. Sonra... beyaz giyinmişti. ince, uzun suratlıydı. Aslına bakarsan Vera Farmiga'ya benziyordu."

    Sırıtışı yüzüne yayıldı. Bir süre ikimiz de sessiz kaldıktan sonra konuştu. "Ey Vera, bu gece rüyama gel." demesiyle kahkaha atmaya başladım. Uzun bir süre sonra kendime geldiğimde, "Bunun olacağına emin miyiz?" diye sordum.

    "Bence kesin olacak."

    Odamda oturduğum yerden ışığı söndürdüm. Başımı yastığa nihayet koyduğumda, Eray'ın uyuyup uyumadığını düşünüyordum.

    istediği kişiyi rüyasında görebildiğini söylemişti. Acaba rüyasında hiç beni görmek istemiş miydi?

    Bir dakika, bunu niye düşünüyordum ki? Kafam allak bullak olmuştu sanırım. Daha fazla saçmalamamak için gözlerimi kapattığım anda telefonum mesaj bildirimiyle titredi.
    ···
  8. 8.
    +3
    -6.2-
    'Uyumadıysan rüyamda kadını görebilmem için bana ninni söyle. Uykum yok.
    -Eray.
    Mesajı beni gülümsetmişti. Ama onu bozmak için, mesajını komik bulmadığımı yazdım. Ve uyuması gerektiğini.

    Ertesi sabah okuldayken Eray yanıma geldi ve başını iki yana salladı. Olmamış mıydı?

    "Maalesef," diye mırıldandı. "Rüyama girsin diye dua etmekten uyuyamadım bile

    "Şimdi ne olacak?" diye ofladım. Bir şeyi beceremedin be Eray, alt tarafı birini rüyana girdireceksin.

    Alt tarafı.

    Birbirimize bakıp öylece bekliyorduk. Bu işi çözecektim. Eray da çözecekti. Başka bir ihtimal düşünmek istemiyordum.

    Sınıfa Dolunay'ın girmesiyle bakışlarımı ona yönelttim. Bir an yanlış şeyi mi gördüm acaba diye düşünmekten kendimi alamamıştım. Dolunay o güzelim bakır rengi saçlarını... boyatmıştı.

    Yeni saçları platin renginin vermiş olduğu olgunluk ve özgüvenle dalgalanırken onun tam bir salak olduğunu düşünüyordum! Ben doğal kızıl olsam saçımı asla boyatmazdım. Hem de bana yakışmayan bir renge hiç boyatmazdım.

    Eray Dolunaya baktı ve birkaç saniye bekledi. Sonra dudakları alayla kıvrıldı, kesin kızı üzecek şeyler söyleyecekti.
    \"Bu ne hal böyle Dolunay? Yoksa Paris Hilton olmaya mı karar verdin?\" Ve evet, dediğim gibi de olmuştu. Dolunay yüzü kıpkırmızı bir halde öfkeyle tısladı. \"Sanane benim saçımdan!\" Sonra da uçarak sınıftan çıktı, gitti.

    Eray\'a karşı hassas olması dikkatimi çekmişti. Ondan cidden hoşlanıyor olmalıydı ama şu an cidden bunu düşünemezdim.

    Eray\'ın omzuna vurarak, \"Kız kesin ağlıyor. Kaba şey,\" demekle yetindim.

    Sonra ise sıramdaki hareketlilikle gözümü oraya çevirdim.
    Defterim yerden 5-6 santim yukarıdaydı ve öylece havada duruyordu.

    Ama onu havaya kaldıran ben değildim ki.
    ···
  9. 9.
    +5
    -7-
    Gözlerime inanamıyordum. Bir an sanki dünya dönmeyi bırakmıştı, kimse defterin havada yüzdüğünü görmüyor muydu?

    Defter gittikçe ilerledi, ilerledi ve yere kondu. Bir kadının ayağının dibine.

    Rüyamda gördüğüm kadındı bu.

    "Bak, ben de senin gibiyim Maya. Defteri uçurmaktan daha fazlasını yapabiliyorum." Sesi tıpkı rüyamdaki gibi yankılanıyordu.

    "Sana yardım edebilirim, sana ancak ben yardım edebilirim."

    Sonra kadın arkasını dönerek gitmeye başladı. Ben de hipnotize olmuş gibi peşinden ilerliyordum. Kadının çevresinde beyaz bir ışık demeti ve sis vardı ama beyaz elbisesinin eteklerinin dalgalandığı görülebiliyordu. Kadın koridorda ilerliyordu hala.

    Sanki başka bir dünyaya ait gibiydi.

    Sonra birden durdum. Gözlerimi açıp kapadım ve koridorun ortasında beklediğimi farkettim. insanlar yanımdan hızlıca geçip gidiyordu ve ben tam ortada, öylece duruyordum.

    Eray'ın sesi beni gerçek hayata döndürmüştü. "Maya, neden birdenbire gittin? Neler oluyor?"

    "Sen," devam ettirmekle ettirmemek arasında kalmıştım. "Sen de görmedin mi?"

    "Neyi?" diye sordu.

    "Az önce defter... Ya, defter uçuyordu. Ben de takip ettim. Sonra o kadını gördüm. Benim gibi olduğunu söyledi. Ve bana yardım edebileceğini söyledi."

    "Gökte ararken yerde bulduk yani. Peki, ona her istediği zaman insanlara görünüp yok olmasının sana bir yardımı olmayacağını söyledin mi?"

    Konuşmamız, Dolunay'ın kolumu tutmasıya bölünmüştü. "Maya, biraz gelir misin?"
    Eray kollarını göğsünde kavuşturup omuz silkti. "Gelemez."

    Dolunay, "Merak etme. Lezbiyen değilim," diyerek beni çekiştirdi. Bahçedeki bir banka oturduğumuzda üzgün göründüğünü farkettim. "Ne söyleyeceksin?" diye sordum.

    Derin bir nefes aldı. "Ona benimle uğraşmamasını söyler misin? Dedikleri bazen... Bazen fazlasıyla canımı yakıyor." Konuşurken gözleri dolmuştu. Eray'dan bahsettiğini anlamamak mümkün değildi zaten.

    Ama Eray böyleydi. Yerli yersiz konuşan, düşünmeden söz söyleyen bir dengesizdi.

    Dolunay'ın sesi çatallaşmıştı. "Kesin yeni saçlarımı da beğenmedi."

    "Bir dakika, o beğensin diye mi boyattın?"

    Ela gözleriyle bana baktı. Ağlamak üzere olduğu besbelliydi ama kendini sıkıyordu. Yutkundu. "Tabi sadece Eray yüzünden değil ama, ne bileyim, bu rengin bana yakıştığını söyleseydi nedensizce mutlu olacaktım."
    Keşke benim de tek derdim saçlarım olsaydı Dolunay.

    "Maya bu arada," boğazını temizledi. "Bu kadar duygusallık yeter. Günlerdir Sare ve Elis'ten haber alamıyorum. Okula da gelmiyorlar. Şey, dikkat et olur mu?"

    "Beni korkutmuyorlar," diyerek gülümsedim. "Ama seni her neyle tehdit ettilerse belli ki bayağı bir korkutmuşlar."

    "Öyle söylemesen? Kendimi kötü hissediyorum."

    "Neyse, zaten geride kaldı."

    Bu arada Eray önümüzden geçip basketbol sahasına girmişti. Arkadaşlarıyla basketbol oynamaya başlarken neşeli görünüyordu. Dolunay onun o haline gülümsemişti.

    "istersen onunla konuşabilirim," dedim. "Benim sözümü dinliyor."

    "Bilmem ki, nasıl olur?" diye sordu kuşkuyla.

    "iyi olur, iyi olur."

    *)" >*~~

    "Dolunay'ı üzüyorsun." pat diye konuya girmiştim. Eray umursamaz bir tavır takınmıştı yine, elleri skinny pantolonunun cebindeydi. "Dolunay da ölümüne hassas olmasın o zaman. Ben sadece şaka ediyorum."

    "Eray, o sadece sana karşı hassas. Şaka yaptığında onunla dalga geçtiğini düşünüyor." Şimdi Dolunay ve Eray'ın arasını yapıyordum. Sevgili olduklarını düşündüm. Yanlarında Telekinezi yapabilen anormal bir kız görmek istemezlerdi büyük ihtimalle.

    "Benden hoşlandığını söylediysem o kadar da değildir Maya. Hiç sanmıyorum."

    "Peki. Sen yine de özür dile." dedim.

    "Öyleyse doğaüstü güçler olan araştırmamıza devam edelim mi ortak?" diye sordu alayla.

    Koluna girip yakamı düzelttim. "Devam edebiliriz ortak."
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +6
    -8-
    Ortakla beraber saatlerdir psişik güçlerin kontrolü üzerinde çalışıyorduk. Ancak internette psişik güçlerin belli bir uğraştan sonra farkedildiği yazıyordu ve bu Eray ve benim için uygun değildi. Daha seküler bir konu arıyordum, bu yüzden yabancı kaynakları da taramış ve tek tek çevirmiştim.

    Eray'ın nidasıyla yerinden sıçradım. "Ooo!" Sol elini yumruk yaparak ağzına zütürmüştü. "Maya bir şey buldum."

    Odamın kapı kilidini uzaktan kontrol ederek yatağımın yanındaki puf koltuğuma, Eray'ın oturduğu yere gittim. Yanına oturmamla cep telefonundaki ekranı deyim yerindeyse gözüme sokmuştu.

    Ekranda Fransızca bir şeyler yazıyordu, hemen altındaki çeviriyi sonradan farketmiştim.

    Başlık, "Doğuştan Yetenekli Olanlar Klübü" anldıbına geliyordu. Altında ise bir sürü yorum vardı.

    "Tüm bunları çeviremeyiz," dedim ona. Onaylarcasına başını salladı.

    Bir süre sonra aklına yine parlak bir fikir gelmiş olmalıydı ki, "Buldum," dedi. "Dolunay Fransızca dersi alıyor."

    "Peki ne diyeceğiz ona? Yani mesela, ben olsam neden arkadaşlarımın sihir hakkında araştırma yaptığını bilmek isterdim."

    "Sen orasını bana bırak," diye mırıldandı Eray.

    *)" >*~

    Eray'dan nefret ediyordum. Dolunay'ı göz göre göre kullanıyordu. Bana halledeceğini söylemişti, Dolunay'ı bizim eve getireceğini nereden bilebilirdim ki?

    "Hoşgeldin Dolunay," dedim. Dolunay mutsuz görünüyordu.

    "Ya ben de kendimi pek iyi hissetmiyordum. Eray da 'yardımın gerek' deyince kafa dağıtırım diye düşündüm. Sorun olmaz değil mi?"

    "Yo hayır, ben geleceğini bilmediğimden şaşırdım biraz," diyebilim. Bu arada Eray'a ölümcül bakışlar atıyordum. Onu öldürecektim.

    Dolunay, Eray ve ben odama girdiğimizde Dolunay direkt yatağımın üzerine oturmuştu. "Ee, konu neymiş?" diye sormasıyla Eray ile göz göze geldik. Bunu hiç düşünmemiş miydi?

    "Biz Maya ile bir site bulduk. Fransızca yazdığı için çeviremeyiz diye düşündük. Hani sen belki yardımcı olursan işimiz kolaylaşabilir."

    "Peki neyle ilgili bu site?" Dolunay kuşkulu görünüyordu. Bu sefer yalan uydurma sırası bana gelmişti.

    "Wattpad'i biliyor musun? Ben orada büyücülükle ilgili bir hikaye yazıyorum, şimdi Türkçe sitelerden alıntı yapmayayım dedim."

    "Anladım, başlayalım o zaman."

    Dolunay çevirirken Eray tırnak yiyordu, ben de bıkkınlıkla çevreme bakınıyordum. Eray'ın benimle göz göze gelmemeye çalıştığı bariz bir şekilde belliydi. En sonunda "Eray biraz gelir misin?" diyerek odadan çıktım. Evin koridorunda Eray'ı beklemeye başladım. Hala gelmemişti. Odaya tekrar girerek hala oturmakta olan Eray'ın kolunu tutarak dışarı çıkardım. Onu azarlayacağımı anlamış olmalıydı ki, hemen savunmaya geçmişti.

    "Maya bak özür dilerim ama Dolunay'ı kullanmıyorum ki. Sadece rica ettim işte."

    "Bal gibi de kullanıyorsun. Söylesene, onunla işin olmadığı zamanlar kıza hiç selam verdin mi? O bunu görmeyecek kadar sana tutulmuş olabilir, ama ben görüyorum. Lütfen Eray. Bu son olsun, tamam mı?"

    Vay be. Bende ne yetenek varmış, edebiyat parçaladım resmen. Eray tam ağzını açacakken içeriden Dolunay'ın sesi geldi. "Bitti çocuklar!"

    Odaya aynı anda girmiştik. Dolunay ellerini birbirine sürterek ayağa kalktı. "Bizim eve matematik hocam gelecek. Geç kalmayayım ben. Sonra görüşürüz." Ona cidden üzülüyordum. Belki o da anlıyordu Eray'ın onu sadece kullandığını. Ama ona yakın olabilmek için her dediğini kabul ediyordu işte.

    Dolunay gittikten sonra Eray'la aynı anda odama koşup çeviri kağıdını elimize almıştık. Uzun süre okuduktan sonra belleğimde oluşan düşünceler tam anlamıyla kafama yerleşmişti.

    Doğru nefes. Olumlu tarafa yönel ve doğru şekilde hareket et. Yutkun.

    Affedersiniz ama bunlar ciks pozisyonlarından başka bir şey değildi. Bunu ben de biliyordum. Kızı o kadar çağırdık, çeviri yaptırdık ve ortaya çıkan şey bu mu yani?

    *)" >*~

    Ertesi gün okuldaki sıramda otururken kalemimi elimde çeviriyordum. Bu hareketleri bana Eray öğretmişti. Kalem parmaklarımın arasında dönerken zihnimde hala bazı soruları cevaplandırmaya çalışıyordum.

    Aklıma yine rüyalarımdaki kadın gelmişti. Sonra Elis, Sare, ve sonra daha eski anılar... Bu bir yetenek değildi. Olmamalıydı. Bu olsa olsa ölümcül bir hastalık olabilirdi. Fizik kurallarına aykırıydı bir kere.

    Sondan bir önceki derste sıramda bunalmaya devam ederken sınıf kapısı tıklatılmıştı. Gelen kişiye bakmıyordum, ancak sesini duyduğumda başımı kaldırdım ve onunla göz göze geldim. Bir an, şeyi mi görüyorum acaba diye düşündüm. Tekrar baktım.

    Rüyamdaki kadın.

    Sınıftaydı ve normal giyinmişti. Ama oydu, biliyorum. Kulaklarım uğuldamaya başlamış, yüzümü ateş basmıştı. Defalarca rüyama girmiş, benim gibi yetenekli olduğunu, bana yardım edebileceğini söylemişti. Şimdi ise normal giysiler içindeydi ama onu hemen tanımıştım. Ses tonu, yüzü... Kadın hocaya döndü ve konuşmaya başladı.

    "Kızımı biraz erken alabilir miyim acaba?"

    Ben öylece kalakalmıştım. Aynı kadındı.

    Hoca, "Tabi, hanımefendi. Kimin velisisiniz?"

    Kadın o buz gibi bakışlarını benden çekip öğretmene yöneltti.

    "Dolunay Arslan'ın annesiyim."
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Vay amkk
      ···
    2. 2.
      0
      Obaaaaaa
      ···
    3. 3.
      0
      Benim Soyad da Arslan Amk
      ···
    4. diğerleri 1
  11. 11.
    +3
    -9-
    Dolunay alelacele çantasını toplayarak sınıftan çıktı, kadın ise bana son bir bakış atıp gitmişti. 4

    Aklıma gelen şeytani bir fikirle hiç düşünmeden ayağa fırladım. Hocanın yanına koşarak ulaştığımda elimle burnumu tutuyordum.

    "Hocam burnum kanıyor," dememle hoca başını salladı ve sınıftan koşar adımlarla çıktım. Dolunay ile 'annesi' koridorun sonundaydılar ve merdivenden inmelerine ramak kalmıştı. En sonunda yetişebilmiştim.

    Kadının mega itici suratına bakmamaya özen göstererek Dolunay'a döndüm.

    "Dolunay ben sana ders notlarını veririm olur mu? Bir de, şey, geçen gün bize yardım ettiğin için teşekkürler. Yani Eray ve bana." Ben konuşurken kadın da bana bakıyordu. Dolunay garipçe başını sallayıp gülümsediğinde gözlerimi kadına çevirdim.

    Seni rüyalarımda görüyorum.
    Normal bir insan değilsin, belki de insan bile değilsin.
    "Sen Maya olmalısın, tatlım. Umarım daha sonra tekrar görüşürüz."Kadın dudaklarının arasından konuştu. Ses tonu tıpkı gördüğüm halüsinasyondaki gibiydi.

    Ona öylece baktım. Dolunay annesine geç kaldıklarıyla ilgili bir şeyler mırıldanarak büyük adımlarla yürümeye başladı.

    Onu ilk kez yıllar önce, Elis'in başına gelen -gerçekten 'başına' gelen- olayda görmüştüm. Birkaç hafta önce rüyama girmiş, bana suçsuz olduğumu söylemişti. Sonra ise okulda görünmüştü bana. 'Sana sadece ben yardım edebilirim' demişti. Az önce de Dolunay'ın annesi olduğunu öğrenmiştim.

    O kimdi ve benden ne istiyordu?

    Artık sınıfa dönmeye karar vermişken zil çaldı ve ben topuklarımın üzerinde dönerek okul dolaplarının yanına gittim. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde okuyorsanız ve okulunuz özel bir okulsa, okul dolapları size şaşırtıcı gelmeyecektir.

    Dolabımı açtım ve aynı anda dolaptan düşen bir not gördüğümde irkildim. Nihayet notu yerden almayı akıl edebildiğimde nedensizce içim ürpermişti. Notu açtım, okuduğum kelimeler beni dehşete düşürmeye yetmişti.

    "Eray'dan uzak dur büyücü kız, kendine yeni bir okul bulmak zorunda kalmadan önce. -Elis."

    Kalbim küt küt atıyordu. Elis ve lanet olası Sare neredeydiler? Neden bir haftadan fazla süredir onları okulda göremiyordum?

    Birisi notu elimden çektiğinde arkamı döndüm. Eray şaşkın bir ifadeyle nota bakıyordu. Sonra göz göze geldiğimizde ikimiz de boşluğa düşmüş gibiydik. Belki de ilk kez neden Elis'in ondan uzak durmamı istediğini anlıyordum. Çünkü ona yakındım. Sadece ortaktık, ama yakındım işte. O da bunu farketmiş olacaktı ki yutkunmuştu.

    Biten bir monopoly oyununda malûp olmuş gibi hissediyordum.

    "Eray, sen şimdi boşver," dedim. "Bu notu boşver." Ne saçmalıyordum? Devam ettim.

    "Dolunay'ın annesi benim rüyama giren kadın." dedim bir çırpıda.

    "Ne? Anlamıyorum."

    "Biliyorum. ilk başta ben de anlamadım zaten. Eray sana yemin ederim ki o kadındı!" diye çığırdım.

    "Bana niye yemin ediyorsun? O rüyandaki miydi yani? Hani şu 'Vera Farmiga'ya benziyor' dediğin... " sözünü bitirmeden başımı salladım."Oydu, evet evet oydu."

    Sonrasında Eray, belki de hayatım boyunca unutamayacağım o bakışı attı bana.

    'Bu kıza nereden çattım?' bakışı.

    *)" >*~

    Bir yandan Eray'la yürüyor, diğer yandan ona anlatıyor, anlatıyordum. O ise her seferinde sakin olmam gerektiğini söylüyordu.

    Ancak sonrasında söyledikleri beni afallatmaya yetmişti. "Yani o kadın benim kayınvalidem?"

    Ona baktım. Dediğini idrak edememiştim. "Ne?"

    Çarpık gülümsemesiyle gözlerime baktı. "Dün dediklerini iyice düşündüm. Dolunay'ı daha fazla yıpratmak istemedim. Ve sevgili olduk."

    Ona bakmakla yetinmiştim. Hiçbir şey hissetmiyordum, sadece uyuşmuş gibiydim. Bir süre sonra bana seslenmesiyle hayata döndüm. Bir şeyler söylemem gerektiğinin farkına varmıştım.

    "iyi. iyi yapmışsın. Dolunay, o buna sevinmiştir," diye mırıldandım uyurgezer gibi. Sevgili olduklarını öğrenmek bugün bilmem kaçıncı kez şoka uğramama neden olmuştu.

    Gerçi büyütecek ne vardı ki? Sadece şaşırmıştım birden. Eray bir şey söyleyecekmiş gibi dudaklarını araladı ama sonra sustu. Kaşları, beyninde bir şey ölçüp biçiyormuş gibi çatılmıştı. Birdenbire cep telefonu çalmaya başlayınca irkildim. Zil sesi eşek anırmasıydı.

    "Alo sevgilim?" Arayan Dolunay olmalıydı. Bunu söylerken bana gülümsemişti. Ama nedense ben de ona gülümseyerek karşılık veremedim.

    Biraz dinledikten sonra, "Hımm," diye mırıldandı. "Bak ne diyeceğim, bizim ev olmaz."

    Aklıma gelmemesi gereken düşünceler geldiğinde fesatça sırıttım. Eray hala dinliyordu.

    "Maya da gelecek değil mi?" diye sormuştu. Nereye gidecektim? Sonra biraz daha dinledikten sonra "Tamam," diyerek kapattı. Telefon Eray'ın kolej ceketindeki cebinde yerini almıştı.

    "Dolunay bana ders çalışmak istediğini söyledi. Ben de 'bizim ev olmaz' dedim. Böylece Dolunaylara gideceğiz, yarın öğleden sonra. Hem annesiyle de tanışırız, ama hemen kadına 'sen benim rüyama girdin' demek yok tamam mı?"

    Tekrar gözlerimi devirdim. Benimle alay edemezdi.

    *)" >*~

    "Hoşgeldiniiiz!" diye cıvıldadı Dolunay. "içeri girin."

    Evleri güzeldi, beyaz deri koltuk takımı vardı ve yerin tamamı desenli bir halıyla kaplanmıştı. Duvarlarda Dolunay ile kendinden büyük olduğu anlaşılan bir çocuğun fotoğrafları vardı. Benziyorlardı. "Bu kim?"

    "Abim, adı ibrahim Pars."

    "ibrahim Pars," diye tekrar ettim. Ne tuhaf isimdi öyle. Diskoya gidip açık giyinmiş Bangladeşli müslümanlar görmekten farksızdı. Garip garip baktığımı farkeden Dolunay açıklama yapmaya girişti.

    "Annemler Pars koyacakmış ama abim doğmadan birkaç gün önce dedem vefat etmiş. Vasiyet olarak doğacak çocuğa kendi adını vermelerini söylemiş. Annemler de kabul etmişler."

    Pars ismi bana bir yerden tanıdık geliyordu ama dur bakalım.

    (Flashback:
    ikinci engel olan Sare'yi atlatmak o kadar da kolay olmadı.
    ''N'aber?diye sordu cilveli bir şekilde.

    iyi.kestirip atmak istesem de izin vermeye niyeti yok gibiydi.

    Bak ne diyeceğim, sana erkek arkadaşımdan bahsetmiştim değil mi? Ve sen de bana yardım edeceğini söylemiştin.Ne dediğimi bal gibi hatırlıyordu, rol yapmasına gerek yoktu aslında.

    Edemeyeceğimi söyledim.

    Hadi ama. ismin Maya'ydı değil mi? Sevgilimin kafasına uzaktan şöyle güzel bir saksı düşürsen ne kadar da iyi olurdu... Allahım, o kadar yapmacıktı ki oracıkta bağdaş kurup oturasım gelmişti. Bir dakika, ne dedi o az önce?

    Şaka yaptım canım. Sen de hemen ciddiye alıyorsun.diye kıkırdadı ve devam etti.Ha unutmadan, çıkışta bana telefon numaranı verirsin. Şu işi iyice konuşalım. Pars benden iyice soğumaya başladı da.'')

    Ben hatırlamaya çalışırken Dolunay Eray'a sarılarak onu özlediğini söylüyordu. Eray da onun saçlarını okşuyordu. içimde bir yerlerin acıdığını hissettim. Acıktığımdandır belki de.

    "Lavaboyu gösterebilir misin?" diye sorduğumda Dolunay Eray'ın içinden çıkıp koridora yönelmişti. "Tabi, beni takip et."

    Duvarlar hala bitip tükenmeyen Dolunay ve ibrahim Pars fotoğraflarıyla kaplıydı. En sonunda Dolunay bana tuvaleti gösterdiğinde girdim, ancak Dolunay tekrar salona gittiğinde çıktım.

    Yavaşça kimin olduğunu bilmediğim bir odaya yöneldim. Çift kişilik yatak olduğuna göre annesiyle babasına ait olmalıydı. Minik adımlarla ilerledim ve kadının dolabını açtım.

    Bu yaptığıma her şey denebilirdi; hırsızlık, terbiyesizlik... Ama cidden kadını ölesiye merak ediyordum. Dolapta tozlu bir kutu duruyordu, üzerine ip geçirilmişti. Bu, 'sakın açma' anldıbına geliyor olmalıydı. Açtım. Elbette kendimle ilgili şeyler görmeyi ummamıştım. Sadece kadın neyin nesi bilmek istiyordum.

    Ama karşılaştığım şeyle kalakaldım.

    iki tane doğum belgesi vardı. Yıllar öncesine aitti ve belli ki birilerinin biyografisini kopyalamıştı kadın.

    Birinde Eray Atasoy araştırılmıştı. Ebeveynlerinin adı ve tüm doğum bilgileri yazıyordu.

    Diğerinin üzerinde yazan isim kanımı dondurmuştu.

    'Maya Levi.'
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +5
    -10.1-
    "Ya senin kaderin, en başından planlandıysa?"

    Bir insan düşünün. Hayatı boyunca karşılaştığı hiç kimsenin hayatına tesadüf olarak girmediği, tesadüflere yer vermeyen, tuhaf yaşamı olan bir insan. Ona bir etiket yapıştırılmıştır doğduğunda; Hayatı başkaları tarafından kontrol ediecektir ve o bundan bihaber yaşayacak, ölecektir. Ait olduğu yerde yaşamak yerine başka diyarlarda büyüyecektir, ona ait olan hiçbir şey aslında ona ait değildir.

    Kendimi tıpkı böyle hissediyordum.

    New Jersey'de değil de istanbul'da yaşamam, kayıt yaptırdığım okul, çevremdeki insanlar... hiçbiri doğru değildi. Belki ben bile başlı başına yanlış hayatı yaşıyordum.

    Dolunay'ı annesi bu yüzden kullanmıştı belki de. Kadın önce bir şekilde Eray ile beni yan yana getirmiş, sonra Dolunay'ı sokmuştu hayatımıza. Kadın yetenekliydi, biz de yetenekliydik. Bir arada olmamıza her şey denebilirdi ama tesadüf denemezdi.
    O anda kararımı verdim.
    Kendi yaşadığım hayatın piyonu olmayacaktım. Kendi doğrularımın yanlışı olmayacaktım. Bu hikayede yanlış olan şey karakterdi, ve ben doğru karakteri bulmak için hikayeyi değiştirecektim.

    ilk işim eve gitmek oldu.

    Annemin karşısında ona deli gibi bağırıyor, bağırıyordum.

    "Ben farklıyım! Kızın neredeyse 17'sine geldi ve bunu farkedemedin daha! Boğuluyorum anne. Ya gittikçe şizofrene dönüşüyorum ya da bilmediğim, anlayamadığım şeyler oluyor. Bana ne yaptınız, söylesene. Bana ne yaptınız?!"

    Hıçkırıklarım gittikçe başımı ağrıtıyordu, elimle duvara defalarca vurduğum için sızlıyordu şu an.

    Annem kollarımı iki yanıma indirdiğinde direnmedim. Omuzlarım sarsılıyordu. Hala ağlıyordum.

    "Beni iyi dinle kızım," dedi. Yüzümü avuçları arasına aldı ve yere çöktü. "Biz hiçbir zaman normal bir hayata sahip olmadık. Sen bebekken ve biz Amerika'dayken orada kalmayı planlıyorduk. Ta ki seni keşfedene kadar. Daha bebektin, Maya. Yeteneğini keşfettiler. Tüm Amerika öğrendi. Gazete manşetlerinde, billboard'larda, her yerdeydin sen. Medya seni konuşuyordu. Doğuştan yetenekli olduğunu söylüyorlardı. Yüzlerce uzmanla konuştum. Beni yönlendirmediler."

    O konuşurken ben gittikçe beynimden vurulmuşa dönüyordum.

    " istanbul'a geldiğimizde rahatladık. Seni tanıyan yoktu burada. Ama ben ileride yeteneğini iyice belli ettiğinde tanıyacaklarını anladım. Ve senin gibi yetenekli olan birini aramaya başladım. Sonunda Amerika'dan Türkiye'ye taşınan arkadaşım, Lale Arslan ile karşılaştım. Dolunay'ın annesi. O benim için araştırdı ve senin yaşında, senin gibi yetenekli olan bir oğlan çocuğu buldu."

    "Eray," diye fısıldadım.

    "Lale de yetenekliydi. Sadece sen değildin. Sonra seni korumaya çalıştı. Aynı anda Eray'ı da kolluyordu. En sonunda ikinizi bir araya getirmeyi başardık."

    Dudaklarım titriyordu. "Peki şimdi ne olacak?" diye sordum.

    "Eray'ın annesi Esen ile tanıştım. Her şeyi biliyor. Şimdi yeteneğinizden yararlanmak isteyenler olacak. Belki de sizi kullanmak için yerinizi arayan kişiler bile olabilir. Yeteneğiniz sayesinde insanlar için iyi primler yapabilirsiniz. Eray ile senin tehlikede olduğunuzu sezdiğimiz an sizi zütüreceğiz."
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +2
    -10.2-
    "Peki neden Eray'la beni tanıştırmadınız? Onunla hiç arkadaş olmayabilirdim." dedim.

    Annem gülümsedi.

    "Birbirinizi farkedeceğinizi zaten biliyorduk."

    *)" >**)" >*

    Okulda uzaktan Dolunay'ın Eray'a ikide bir sarılmasını izliyor, dün annemin söylediklerini kafamda tartıyordum. Annemin söyledikleri öyle inanılmazdı ki, sanki bir rüyadan uyanmış gibiydim. Eray'a söylemeli miydim?

    "Eray," diye seslendim ama duymamıştı. Oflayarak onlara doğru ilerledim. Affedersiniz ama yiyişip duruyorlardı ve Eray sabahtan beri yanıma bile gelmemişti. Aslında gelmişti ama onu sürekli terslediğim için geri gidiyordu.

    Yanlarına ulaştığım halde beni farketmemişlerdi!

    "Eray," dedim. Eray bal rengi gözlerini bana çevirdi. Kirpikleri bugün daha uzun görünüyordu, incin sarı saçları da yataktan yeni kalkmış gibiydi.

    "Biraz gelir misin?" diye sorduğumda Dolunay'a mimikleriyle veda etti ve benimle gelmeye başladı.

    Hala gözleri irileşmiş halde merakla bana bakıyordu ve o an ne kadar şeker göründüğünü düşündüm. Yanaklarına dokunmamak için kendimi zor tutmuştum. Sonra ise lafa giriştim.

    "Şey ıı... Sana söylemem gereken şeyler var."

    "Rüyanda kadını mı gördün?" diye sordu. Bir yandan da karşımızda durmuş sevgilisinin gelmesini beklemekte olan Dolunay'a 'bir saniye' işareti yapıyordu.

    "Hayır, rüya görmedim. Bak şimdi, okuldan sonra bize gelebilir misin? Sana burada söyleyemem. "

    "Bildiğim bir şey mi?" diye sordu.

    "Bildiğin şeyi niye söyleyeyim Eray?" Bazen cidden çekilmez oluyordu.

    "Hayır yani belki biliyorumdur diye söyledim. Maya bu arada Dolunay birazdan orada ağaç olacak ben en iyisi bir yanına gideyim," diyerek yanımdan geçti. Giderken eliyle koluma dokunmuştu, okuldan sonra bize gelip gelmeyeceğini bile söylememişti.

    Dolunay'la beraber olmaları beni ciddi ciddi geriyordu. Bu konuyu çok fazla düşünmemeye gayret gösterdim.

    *)" >*

    Odamın kapısı tıklatıldı. Annem, elinde çaylar ve kurabiyelerle yanıma gelerek gülümsedi. "Eray gelecek mi?"

    "Evet galiba," diye mırıldandım. Annem tekrar salona döndüğünde kurabiyelerden birini zihnimle masama koyarak ağzıma attım. Koskocaman bir yetenek, ancak bu kadar basit şeyler için kullanılabilirdi.

    Yarım saat kadar sonra kapı çalmıştı. Koşarak gidip annemden önce kapıya ulaştım ve açtım.

    "Hoşgeldin." diyerek içeri aldım Eray'ı. Annem, "Hoşgeldin canım, siz Maya ile odaya geçin, benim gitmem gerekiyor." dedi ve veda etti. O kapıdan çıkıp giderken Eray ise arkamdan odama doğru yürümeye başlamıştı. En sonunda ikimiz de puflardan birine oturduk. Nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyordum.

    "Eray sana az sonra söyleyeceklerim olağandışı gelecek, biliyorum.Öncelikle bana inanman çok ö-" lafımı bitiremeden sözümü kesti. "Seninle çıkamam."

    Gözlerimi pörtleterek ona baktım. "Saçmalama!" şimdi ikimiz de gülüyorduk. Sonra yüzümü tekrar ciddileştirip hafifçe öksürdüm.

    "Annem bana bazı şeyler söyledi. Bundan yıllar önceymiş. Biz Amerika'dayken yeteneğimi farkedenler olmuş. Sonra Türkiye'ye gelmişiz. Lale Arslan yani sevgilinin annesi, psişik güçlerinin olduğunu ve eğer annem isterse bana yardım edebileceğini söylemiş. Sonra araştırıp benim gibi yetenekli olan birini, yani seni bulmuş. Bizi ne yapıp edip güvende olmamız için bir araya getirmiş." Nasıl devam edeceğime karar vermeye çalışıyordum. Eray ifadesizce bana bakıyordu.

    "Sen ciddisin," dedi sonunda. Ondan en son beklediğim tepkiyi vermişti.

    "Sen... sen... ". Dudaklarını ıslattı. "Yani diyorsun ki... Tesadüf değildi öyle mi? Bugüne kadar ikimiz de birbirimizle karşılaşmayı mı bekliyorduk?"

    "Evet." diye mırıldandım. "Öyleymiş."

    Sonra ise Eray'ın cep telefonu çalmaya başladı. O ise sanki duymuyordu, telefonu alıp ona vermeye yeltendim ama kolumu tutarak engel oldu. Sonra ise beni şaşkına çevirecek bir ses tonuyla konuştu. Tam da gözlerimin içine bakıyordu.

    "Dolunay bekleyebilir."
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +1
    Panpalar bir sonraki bölüm uzun olacak o yüzden iki part halinde gelecek 11.1---11.2 şeklinde.
    Rezlerinizi hazırlayın 11.1 10 dakikaya geliyor
    ···
  15. 15.
    0
    -11.1-
    " Dolunay bekleyebilir de ne demek! Bence aç, bekletme kızı," diye diretiyordum. Sonrasında Eray tüm sempatikliğiyle konuşmaya başladı.

    "Sanki onunla çıkmama bayılıyorsun."

    "Bu da ne demek? Ben sadece arkadaşımın... " sözümü tamamlayamamıştım.

    "Senin arkadaşın benim," diyerek iki eliyle dirseklerimden tutup bana yaklaştı. "Daha az önce söyledin. Annemler bizi tanıştırmadığı halde arkadaş olduk. Benimle tanışmak kaderinde vardı, unutma."
    Doğruydu. Şöyle bir bakınca hayatımdaki en doğal şey onunla tanışmamdı.

    Ama konumuz bu değildi, değil mi?

    ---

    Odamın lambasını kapatarak uyumaya hazırlandım. Yatağıma doğru ilerlerken penceremin önünde bir kıpırtı hissetmiştim.

    Perdemi açarak sokak lambasının aydınlattığı dışarıya baktım. Evimizin bahçe kapısı aralanmıştı, bu muhtemelen rüzgar sayesindeydi. Etrafta kimse görünmüyordu. Yine de penceremi sıkıca kapatarak tekrar yatağa yöneldim.
    Ancak ikinci bir tıkırtı duymamla kanımın donduğunu hissettim, elime bir cisim alma gereği duymamıştım çünkü kendimi telekineziyle savunabiliyordum zaten.
    Tam odamın kapısını aralamıştım ki, soğuk bir elin ağzımı kapatmasıyla atabildiğim en yüksek sesli çığlığı attım. Yaşamakta olduğum şey dehşet vericiydi!
    Elin sahibi beni evden çıkarıp bir arabaya fırlatana kadar gözlerimi kapadım ve uyanmayı diledim. Korkudan tir tir titriyordum.
    Arabanın içine atıldığımda arabada birinin daha beklediğini farkettim. Korkudan tek kelime edemiyordum. Sare, beni evden çıkaran Sare'ydi!
    "Elis," diye seslendi Sare direksiyona geçerken. Ön koltukta oturan Elis ona döndü. "Tamam mı?"

    Sare eliyle zafer işareti yaptı. Ellerim bağlı değildi, ağzım da öyle. Öylece bakıyordum. Konuşamıyordum, ağlıyordum.

    Sare aynadan bana baktı. "Korkma Mayacığım. Konuşacağız sadece," diye tısladı. Onun bu lafına Elis gülmüştü.

    Korkudan bayılmış olmalıyım.
     Kendime geldiğimde Sare ve Elis bir evin kapısını açıyordu. Issız bir yerdeydik ve villa gibi bir yere gelmiştik. Ben arabadaydım. Kafam kazan gibiydi, ne olmuştu bana? Hiç düşünmeden çığlığı bastım, elimden hiçbir şey gelmiyordu. Arabanın kapısını açamıyordum ve tekmeler savuruyordum.

    Sare ve Elis koşarak geldiler, beni arabadan çıkararak debelenmelerim eşliğinde eve girdirmeyi başardılar. Bedenimi koltuklardan birine bıraktığımda Sare içeriye gitmiş, Elis ise önüme geçerek oturmuştu. Hala ağlıyordum.

    "Beni... niye getirdiniz?" diyebildim. Gözyaşlarım durmak bilmiyordu ve şoktaydım.

    "Merak etme bir şey yapmayacağız. Sadece adaleti istiyoruz, anlarsın ya, kafana birkaç çizik atıp bırakır Sare seni. Bu arada yanındaki o ite de söyle, Dolunay'dan ayrılsın."

    Konuşması bile ondan iğrenmeme yetiyordu. Hiçbir şey söylemedim.

    Sare en sonunda geldi ve tehditkar bir tonla, "Maya biz de sana sürpriz yapalım demiştik." diyerek yanıma yaklaştı. Elis ve o beni kolumdan tutarak koridorda zorlukla bir odaya sürüklediler. Odanın kapısı kilitlenmişti. Bir masa, bir dolap ve eski bir yatak vardı.

    Birdenbire Sare'nin beni dolaba itmesiyle arkaya savruldum. Neyse ki darbe almadan kendimi geri çekmiştim. Anın şokuyla hareket dahi edemezken onların hamle yapmasına izin vermiştim. Sare ve Elis beni hırpalamaya başladılar. Elis saçlarımdan tutarken Sare bana çelme tutarak yere düşürmüştü. Yerde onlara ufacık da olsa karşı koymaya çalışıyordum ama imkansızdı. Ama ne olursa olsun, bana dayak atmalarına izin vermeyecektim.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    0
    11.2
     Tavandaki avizeye baktım. Gözümü bir saniye ayırmadan zihnimle vidasını gevşettim. Elis ve Sare her şeyden habersiz beni zapt etmeye çalışıyorlardı.

    Az kaldı.

    Ve en sonunda avize sanki ağır çekim gibi başımıza doğru inmeye başladı. Yerde kendimi yuvarlayarak kenara çekildim. Avize yere çakılırken avizedeki taşlar dökülmüş, ayağı kayan Sare yere düşmüştü. Elis elini kafasına siper ediyordu. "Aahhhh!"

    Masada duran minyatür sandalyeyi kaptığım gibi cama fırlatarak camı kırmayı başardım ve bir saniye bile tereddüt etmeden ince bedenimi pencereden çıkararak yere atladım.

    Koşuyor, koşuyor ve koşuyordum. Nefes nefese kalmış olmamı ve gecenin ürpertici karanlığını umursamadan koşmaya devam ettim. Hıçkırıklarıma engel olamıyordum. En sonunda işlek bir caddeye geldiğimde bir banka oturarak ağlamaya başladım. Nedensizce beni her zaman güvende hissettiren kişiyi, Eray'ı istiyordum. Yerimden yavaşça kalkarak oturup çekirdek yiyen yaşlı teyzelerin yanına gittim.

    "Su... verebilir misiniz acaba?" Tamamen bitkin göründüğüme emindim. Teyzelerden birisi "Tabi, evladım," diyerek su şişesini bana uzattı. Elis ve Sare'nin yanında bağırmaktan boğazım kurumuştu. Suyu iyice içtikten sonra hafifçe teşekkür ettim.

    Tekrar banka çökmüştüm.

    "Maya!" Sesini duymamla bana doğru koşarak gelen Eray'ı gördüm. Eray, yüzü dehşet içinde yanıma ulaşarak beni kolları arasına aldı. Ona sarılarak ağlamaya başladım.

    Beni nasıl bulmuştu?

    "Şşt, tamam, geçti." Saçlarımı okşuyordu. Ama Dolunay'ın saçlarını okşar gibi değildi. Beni güvende hissettirecek ve dinlendirecek şekilde dokunuyordu.

    Beni arabasına bindirdi ve evimize zütürdü. Eve geldiğimizde annem kapının önünde bekliyordu ve perişan haldeydi. Arabadan indim. Anneme koşarak sarıldım.

    "Maya hemen ne olduğunu anlat," dedi. "Bir yerine bir şey olmadı değil mi?" Beni bir kez daha göğsüne bastırırken Eray bizi izliyordu.

    Annem ona döndü. "Eray canım sana sonsuz teşekkür ederim, anneni en kısa zamanda tekrar görmeyi istiyorum. Sen eve git istersen, saat gecenin ikisi oldu." 9

    Eray da bizlere iyi geceler diyerek arabasına bindi ve uzaklaştı.

    ---

    Anneme bir saat boyunca verdiğim ifadeden sonra uyumama izin vermişti ve evimizin kilitlerini hemen yarın yenileyeceğini söylemişti. Bana tekrar tekrar sarıldı.

    Berbat bir gece geçirmiştim.

    Elis ve Sare beni evime kadar gelip kaçırabilecek potansiyele sahiplerse, kilitleri yenilemek bunu yeniden yapmalarına engel olmayacaktı. O kızlar... ikisi de birer pgibopattı. Tam birer pgibopat.

    Ertesi sabah, üç saatlik bir uykunun ardından uyanabilmiştim. Daha birkaç saat önce neredeyse Elis ve Sare tarafından katlediliyordum. Aman ne güzel.

    Okula elbette gidecektim, onlara kendilerinden korkmadığımı göstermek istiyordum. Büyük ihtimalle onlar okula gelmeyeceklerdi ama olsun.

    Koridorda her zamanki kendimden emin tavrımla yürüyerek uykusuzluğumu ve geçen gece neredeyse katlediliyor olmamı unutmaya çalıştım. Görünüşe göre Sare ile Elis gelmemişti, Dolunay da ortalıkta yoktu. Eray'ı bulmak için göz gezdirirken bana doğru geldiğini gördüm.

    "iyi misin?" diye sordu. Dün geceki trajikomik olaydan bahsediyordu elbette.

    "Evet. Annem bugün kilitleri yenileyecek. Olay daha da büyürse gerekeni yapacakmış."

    "Olay daha ne kadar büyüyebilir Maya?" dedi sinirle. Ben ne yapabilirdim?

    "Dolunay'dan ayrıldım," dedi birden.

    "Sahi mi?" Cidden ayrılmışlardı!

    "Evet. Ben ayrılmak istediğimi söyleyince üzüldü biraz, hatta ağladı ama o ağlıyor diye onunla çıkamam ki.". Onu anlıyordum. Baştan beri çocuk kızı üzmemek için katlanmıştı.
    Ama aklıma gelen düşünceyle irkildim.
    "Eray, hani sen Dolunay'dan ayrılmışsın ya. O bize cephe alırsa ne olacak?"
    "Elis ve Sare'nin tarafına geçmekten mi bahsediyorsun? Sanmam. Annesi bizi korumaya çalışıyor, ona izin vermez. Daha yeteneklerimizin bile farkında değil."
    Ama yine de korkuyordum.
    Hayatımda ilk kez korkuyu iliklerimde hissetmiştim. Deşifre olma korkusu.
    Elis ve Sare yeteneğimi biliyorlardı. Tekrar kanıt toplayarak beni ifşa edebilirlerdi. Böylece beni okuldan, şehirden hatta ülkeden bile kovalayabilirlerdi.
    Ama aklıma bir fikir gelmişti.
    Dolunay'ın abisi Pars.
    O çocukla bir hesabım olacaktı...
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +2
    -12-
    "Peki abinin sınıfı hangi katta?" Dolunay'a abisi Pars'la ilgili sorularımdan sadece birini yöneltirken, tostumun son lokmasını ağzıma atmıştım.
    "ikinci katta, müdür yardımcısının odasının batı tarafında. Bunları neden soruyorsun?"

    "Hiç."

    Evet. O çocukla bir hesabım olacaktı çünkü buradan gitmek istiyordum. Annemler Eray ile beni uzaklaştırsın istiyordum. Zira burnuma hiç de iyi kokular gelmiyordu, annemlerin henüz sezemediği şeyler vardı belki de.
    "Ben Eray'ı bulayım," diye mırıldanarak ayaklandım. Dolunay koluyla dirseğimi tutmuştu. "Dur biraz. Eray benden ayrıldı. Ona nedenini sorar mısın? Bana söylemiyor." dedi. Üzgün duruyordu.
    Bunu kabullenmelisin, dedim içimden.
    Zor da olsa seni sevmediğini kabullenmelisin. Hayatına devam etmek zorunda olduğunu kabullenmelisin.
    "Dolunay... ikiniz için ne yapabileceğimi bilmiyorum ki bence en iyisi bunu aranızda halletmeniz. Elimden bir şey gelmiyor. Sıkma canını, olur mu?"
    O meşhur koridorda yürüyerek Eray'a yaklaşıyordum. Bugün tamamen uyumlu giyinmiştik. O da bunu farketmiş olmalıydı ki beni süzerek sırıttı.
    "Tarzsın ortak." dedi. Bu sözü beni gülümsetecekti. Neredeyse.
    Karşımda Pars Arslan'ı görmemle gözlerim dikkatlice açılmıştı. Planımı tekrar gözden geçirdim. Bu sırada Eray da omzunun üzerinden benim baktığım yere baktı, sonra tekrar bana döndü. "O Sare'nin benden sonraki sevgilisi." dedi.

    "Evet. Evet biliyorum. Ona bir şey sormam gerekiyordu da."

    Çocuğa tekrar baktım. Dolunay'la benziyor olmasına rağmen, plajlarda simit satan çocuklar gibi esmerdi. Hatta melezdi. Bir ton daha esmer olsaydı kesinlikle siyah insanlar gibi görünecekti.

    "Ne bakıyorsun ya?" dedi Eray. "Git ne soracaksan sor işte. Çocuğun içine düştün" Ona dil çıkardım. Yanından geçerken hafifçe omzumu omzuna değdirerek (çarparak) trip attım ve Pars'a doğru ilerledim.

    Siyah, rampa saçları, upuzun boyu ve daracık omzuyla bale salonlarındaki barları andırıyordu. Dolunay gibi kızıl olsaydı bu kadar esmer olur muydu acaba?

    "Merhaba," dedim. Ona selam vermek Eray'a selam vermek gibi değildi çünkü Eray'a ne zaman baksam gülesim geliyordu. Çocuk "Selam," diye seslendi. O kadar sessiz konuşmuştu ki duyabilmek için ona doğru eğilmem gerekmişti. "Tanışıyor muyuz?" diye sordu.

    "Yok. Ben aslında Sare'nin bir arkadaşıyım. Bir de Dolunay'ın. Dolunay bana kardeş olduğunuzu söyledi de. Ben Maya."

    "Ben de Pars" dedi. Hemen konuya girmek istediğimden sorumu yönelttim. "Konuşabilir miyiz acaba?"

    "Tabi, gel" dedi ve bir banka doğru ilerledi. Okulumuzda koridorun sağında duvarlar yoktu ve bahçedeki banklara hemen ulaşabiliyordunuz.

    Yanına oturdum. "Hemen konuya girebilir miyim?" diye sordum.

    "Evet."

    "Sare bana bazı şeyler söyledi. Seninle ayrıldığı için çok üzgünmüş. Ona yardım etmemi istediğini söyledi ama ben edemeyeceğimi söyledim."

    "O hala Atasoy'u seviyor. Onunla çıkmaya devam edemezdim." Eray'dan bahsettiğini anlamıştım. Planımı yeniden aklıma getirerek ustalıkla oynamaya başladım.

    "Ben de tam bundan bahsediyorum. Eray benim bir arkadaşım. Sare de galiba onunla bir ilişkimiz olduğunu düşünüyor bu yüzden beni okula karşı rezil etmek istiyor. Yani... Bir şekilde benimle ilgili dedikodular yayılmasını istemiyorum. Sana veya birilerine bir şeyler söyledi mi diye soracaktım. Herhangi çılgınca bir şey hakkında."

    "Hayır, söyleseydi duyardım zaten ama merak etme. O herkesi rezil etmeye uğraşıyor. Eğer sana da bulaşırsa destek oluruz." dedi. Onu zorlukla duymuştum.

    istediğim tam da buydu. Kendimi güvenceye almıştım. Zaferle gülümseyerek "Teşekkürler," dedim. "Görüşürüz, gitmem gerek."
    ---
    "Sana inanmıyorum Maya! Sare'nin sevdiği çocukla anlaşma mı yaptın?! Seni rezil etseydi Dolunay ile ben zaten destek olurduk. Niye o çocuğa söylüyorsun? Bana garezi var zaten... " Eray resmen bağırıyordu bana ve bir daha plan yaptığımda ona söylemeyecektim.

    "Bir kere Sare Pars'ı sevmiyor." diyebildim.

    "Ne fark eder? Bak ne diyeceğim, sen en iyisi bu çocukla sevgili ol. Sonuçta adam seni rezil olmaktan koruyacak, değil mi? Bence hemen yarın çıkma teklifi etmelisin!"

    "Saçmalama Eray!"

    "Eray hep saçmalar zaten!" diye sitem etti. "Maya bak. O çocukla konuşmaman gerekiyor."

    "Sen kardeşiyle konuşmaktan fazlasını yapıyorsun ama!"

    Eray sinirle soludu ve tekrar sinirle baktı. Hiçbir şey söylememişti. Onu sinirlendirmek istememiştim. Ve sinirlendiğinde cidden korkunç görünüyordu.

    "Haklısın. Dolunay'dan özür dilemeye gidiyorum. Ondan hiç ayrılmamalıydım." dedi ve arkasını dönerek hızla uzaklaştı.

    "Eray bekle!" diye seslendim ama elbette durmamıştı. Ve ben her şeyi tekrardan elime yüzüme bulaştırmıştım. Gözlerime batan yaşları engellemeye çalışarak gözlerimi kırpıştırdım ama bu yaşların akmasına sebep olmuştu. Harika. Ağlıyordum.

    "Ağlama," dedi bir ses. Arkamı dönmemle Dolunay'ın annesini, rüyama giren kadını yani Lale Arslan'ı gördüm. Sanki daha önce benimle hiç iletişim kurmamış gibi konuşmaya başladı.

    "Üzülme tatlım. Siz gençler böylesinizdir. Merak etme, yarın barışırsınız. Dolunay da Eray'dan sonra üzgün duruyordu zaten."

    "Size bir şey sorabilir miyim?" dedim. Gülümsedi. Bunu 'evet' olarak kabul ettim ve söze girdim.

    "Annem bana her şeyi anlattı. Sizi en son Dolunay'ı almaya geldiğinizde görmüştüm ama bu sizi ilk görüşüm değildi. Daha önce rüya... "

    "Ah, tatlım," diye koluma dokundu. "Ben gecikiyorum. Sonra görüşürüz," dedi.

    "Şey, bekleyin. Bu doğru olamaz. Annemin dediklerinden şüphe duymuyorum ve siz de biliyorsunuz. Eray ile beni yıllardır bir araya getirmek istediniz. Bizi korudunuz. Bunların hepsini biliyorum," dedim. Kadının buz gibi bakışları ifadesizdi.

    "Anlayamadım canım?"

    "iyi ama siz de biliyorsunuz! Bana bildiğinizi söyleyin, lütfen," dedim. Çaresiz görünüyordum ve kadın şu an beni saçmalıyormuşum gibi hissettiriyordu. Çevresine bakındı, bir süre tereddütle düşündü ve yine o rüyalarımdaki bakışı atarak bana eğildi. Ve sonra sessizce fısıldadı.

    "izleniyoruz."
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +2
    13.bölüm bugün beyler. Adamsınız
    ···
    1. 1.
      0
      Hadi dıbınakoyim ya
      ···
      1. 1.
        0
        Yeni bölüm geldi panpa
        ···
    2. 2.
      0
      Lan yarım bırakma hadisene 10 saat oldu
      ···
      1. 1.
        0
        Geldi yeni bölüm panpa oku
        ···
  19. 19.
    +2
    -13.1-
    Odamda ağlarken Eray'ı düşünüyordum. Niye bu kadar kızmıştı ki? Beni sadece kendisi korumak istiyordu, bu bencillikti. Suçlu olduğumu bilsem özür dileyecektim ama suçlu falan değildim.

    Ayrıca Lale Hanım'ın 'izleniyoruz' derken ne kastettiğini anlamamıştım çünkü hemen ardından kadın topuklarının üzerinde dönerek uzaklaşmıştı. Beni gerçek hayatta da, rüyamda da yalnız bırakmalarını istiyordum. Uyku bile gerçeklerden kaçmama çare olmuyordu çünkü rüyamda yine kadını görüyordum. Tek çözüm ölmekti galiba.

    Telefonumun çalmasıyla ekrana baktım ve 'Eray' yazısını gördüm. Hiç düşünmeden açtım.

    "Alo Eray?"

    "Konuşmamız gerek. Bahçedeyiz." Neden çoğul konuştuğunu anlamasam da ona soramamıştım çünkü bunu söyledikten hemen sonra telefonu kapatmıştı. Anneme haber vermek için salona gittim, annem yoktu. Telaşla kendimi dışarı attım.

    Lale Hanım, Eray, Eray'ın annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın ve annem bekliyordu. Bir arabanın başında.

    "Ne oluyor anne?" diye sordum. Eray dışında herkes bana bakıyordu. Annem elinde tuttuğu belgeleri cebine tıkıştırarak mırıldandı. "Gidiyoruz."

    "Ne? Nereye?" dedim. Eray'ın annesi konuştu. Sosyetik bir ses tonu vardı. "Tatlım, sizleri güvende tutmak istiyoruz. Ne olduğunu Eray da bilmiyor. Sorma, olur mu? Benim şimdi gitmem gerek. Hepiniz Allah'a emanet olun." dedi ve köşede duran jeepine binerek uzaklaştı.

    Lale Hanım ve annem bizleri arabaya bindirdi. Ön koltuğa ikisi yerleşmişti ve arabayı Lale kullanıyordu.

    Senin çocukların var, diye geçirdim.
    Ne diye Eray ve beni korumak istersin ki. Senin akraban bile değiliz.
    "Anne, neler oluyor? Güvende değil miyiz?" diye sordum merakla. Eray ise hiç konuşmuyordu. Merak etmiyor muydu cidden?

    "Maya ben evde kamera buldum. Senin odanda."

    "Ne?!" Şoke olmuştum. Eminim ki üzerimi giyinirken bile beni izlediler!

    "Elis ve Sare dışında yeteneklerinizi bilenler var," diye devam etti Lale Teyze. "Ve ben bunu hissediyorum."

    Eray söze girdi. "Ben kaçmak falan istemiyorum Lale Teyze." Kullandığı iğneleyici ton beni yanında istemediği anldıbına geliyordu. Ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. Araba son hızla giderken duyulan tek ses tekerlerin çakıllı yollarda ilerlerken çıkardığı sesti, yani ağlasam duyulmayacaktı bile.

    Annem en sonunda açıklamaya girişmişti. "istanbul dışında bir eve gidiyoruz. Bir süre orada kalmamız gerekecek. Lale zaten çocuklarına işi olduğunu söyledi, ben de yanıma giysi falan aldım. Sağolsun Esin Hanım da gereken her şeyi yaptı bizim için, harika bir annen var Eray."

    Eray, "Teşekkür ederim," diye mırıldandı. Hala benden en uzak koltukta oturuyordu ve arka koltukta oturmamıza rağmen emniyet kemerini takmıştı.

    Uzun bir yolculuktan sonra ıssız bir yere gelmiştik. Karşımızda demirlerle çevrili, lüks bir ev duruyordu. Annemler valizleri bagajdan alırken Lale Teyze Eray'a evin anahtarlarını uzatmıştı. Eray hızla evin kapısını açarak valizleri içeri taşıdı. Ben öylece duruyordum.

    O kadar saçma bir gündü ki.

    içeriye şuursuzca girerken anneme yavaşça, "Bu kadın niye çocuklarını bırakıp bizimle geliyor?" diye sordum.
    Geç geldi ama olsun panpalar iyi okumalar.
    Tümünü Göster
    ···
  20. 20.
    +2
    -13.2-
    "Sizi de onlar kadar çok seviyor Maya. Kabalık etme."
    *)" >*~
    Dondurucu soğukta hepimiz evin salonunda oturuyorduk. Klima açıktı ve kapılar kilitliydi. Neredeyse akşam olmuştu.
    "Bakın çocuklar," dedi Lale Teyze. "Sizi ne olursa olsun korumak zorundayız. Yarın şehre ineceğim, arada oradaki duruma bakıp geri geleceğim. Kimseye bir şey çaktırmamak zorundayız."
    "Ne kadar süre kalacağız burada?" diye sordu Eray. Aramızdaki buzları biraz olsun eritmek için "Aynen," diye katıldım ona.

    "Tehlikenin geçtiğinden emin olana kadar. Ayrıca Esin, yani annen Eray, bize orada bir yanlışlık sezerse hemen bildirecek."

    "Bizi niye koruyorsunuz?" dedim sert bir tavırla. Artık cidden sıkıcı olmaya başlamıştı.

    "Dünya daha iyi bir yer olsun istiyoruz Maya. Bunu sadece bizim gibi insanlar sağlayabilir. Size zarar gelirse bu psişik yayılma tamamen ortadan kalkar."

    "ileride çocuğum da yetenekli mi olacak?" diye sordum.
    "Annesi de babası da yetenekli olursa, evet."
    Dur biraz. Bu imkansızdı çünkü çocuğumun yetenekli olması için sadece Eray'la evlenmem gerekiyordu!
    Eray ve ben dehşetle birbirimize baktık. Lale Hanım gülmesini bastırarak konuştu.
    "Tamamen emin değiliz elbette."
    Annem bize kurabiye getireceğini söyleyerek mutfağa yöneldi. Lale Teyze de bize döndü.
    "Siz kavga mı ettiniz? Hatta kızımla oğlumun adı geçiyordu?"
    Eray ile ben aynı anda, "Aramıza hallettik," dedik. Ama halletmemiştik. Halletmemiştik işte. Hala bana sinirliydi.
    "Mayacığım, ben annenin yanına gideyim de siz konuşun."
    Odadan çıktığında Eray ile başbaşa olmanın verdiği gerginlikle tırnak yemeye başladım. Onun hiç konuşmaya niyeti yok gibiydi. Tenezzül etmeden çevresini izliyordu ama sağa hiç bakmıyordu çünkü ben vardım.
    Cesaretimi toplayarak, "Bir şey söyle," dedim. Böyle davranması canımı haddinden fazla yakıyordu.

    Lütfen bir şey söyle.

    "Burası da çok güzelmiş," diye mırıldandı. Hala bana bakmıyordu.

    "Evet ve telefon çekmiyor. Dolunay'ì arayamazsın." diye fısıldadım.

    "Sen de Pars'ı arayamazsın," dedi sakince.

    "Telefon numarası bende yok ki." diye omuz silktim. Eray hala sadece önüne bakıyordu ve yüzü ifadesizdi. Bana bakmayacağını bildiğimden çekinmeden onu incelemeye başladım. Yüzü sinir bozucu derecede pürüssüzdü, yüzünde ben ya da sivilce hiç yoktu. Dudakları her zamanki gibi kırmızı ve nemli duruyordu.

    "Ne bakıyorsun?" diye sordu hala önüne bakarak.

    "Özür dilerim," diye fısıldayarak kollarımı bağladım.

    "Ne düşündüğümü biliyor musun?" diye sordu.

    "O benim yetenek alanıma girmiyor."diye karşılık verdim.

    "Bence benden özür dilemelisin." dedi. Ondan özür falan dilemeyecektim.

    "Hayır, sen benden özür dilemelisin"

    "Neyse ne işte, seninle küs kalmak hoşuma gitmiyor. Gece rüyamda seni göreyim dedim. Odanda oturmuş ağlıyordun."

    "Ya sen ne yapıyordun?" Gerçekten merak ettiğim bu soruyu ona yönelttim.
    "Seni izliyordum. Yani sana bakıyordum. Hep yaptığım şey zaten." Dedikten sonra pot kırmış gibi düzeltmeye girişti. "Yani, ağlarken falan işte."
    "Anladım."
    Onunla her zaman konuşurken kendimi rahat hissediyordum ama şimdi gerilmiştim. O da aynı şekilde stresten öylece duruyordu.
    "Şu yastığı kafana atarım," diyerek güldüm.

    "Atamazsın."

    Yastığı kafasına fırlatmamla ikimiz de kahkaha atmaya başlamıştık. O da yanında duran yastığı bana fırlattı. Koltuğun üstünde ayağa kalkarak yastık savaşı yapmaya başladık. Kahkahalarla gülüyor, bozulan topuzumu umursamayarak yastıkla ona vurmaya devam ediyordum. Tüm kavgayı unutmuş gibiydik. Eray tüm içtenliğiyle gülüyordu. "Düzelt şu saçını," diye kıkırdadı.
    "Barıştık mı ortak?" diye sordum. Bugün olan en iç açıcı şeydi bu.
    "Barıştık ortak."

    14. Bölüm de bugün gelecek sizi bekletmeyeceğim panpalar.
    Tümünü Göster
    ···