/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 151.
    +1
    -15-
    Bir daha asla arabada uyumayacağım.

    Baş ağrısı sanki kafamı delecekmişçesine şiddetli. Kollarımda derman kalmamış, öylece uzanıyorum. Yolculuğun büyük kısmında uyumuş olmalıyım.

    Bir daha asla arabada uyumayacağım.

    Ah, nerede olduğumu bile göremiyorum! Ya kapalı olan gözlerimi açamıyorum ya da etraf karanlık. Arabada uyumak insanı bazen gerçekten sersemletebiliyor! En son ne söylediğim bile aklımda değil.

    Sonra farkediyorum.

    Gözkapaklarımı açamıyorum. Bu ilaçtan olsa gerek. Annem muhtemelen ağrı kesici vermiştir. El yordamıyla bir şeyler yapmaya çalışsam da hayır, kollarım da kalkmıyor. Kollarımdaki borular da nesi? Ah, eminim annem üzerime pipet falan düşürdü. Peki tam yanımdan gelen 'dıt, dıt' seslerine ne demeli?

    Bir daha asla arabada uyumayacağım.

    Annemi görmek istiyorum. Uyuyakaldım sanırım. Şu an neredeyim? Öldüm mü yoksa? Cidden hiçbir fikrim yok, ölmüş olmam en iyi ihtimal.

    Sonra bana sesleniyorlar. Maya, diyor annem. Ona cevap vermek istiyorum. Onu duyabiliyorum, onu duyabildiğimi göstermem lazım. Ancak hiçbir şey yapmıyorum. Tamamen tepkisizim. Anne, seni duyabiliyorum. Seni hissediyorum. Sonra bir başkasının sesi geliyor.

    Hanımefendi çıkın buradan.

    Neden bilincimi kaybetmiyorum? Hastalar hastanedeyken bilinçsizlerdir, değil mi? Duyamaz ve hissedemezler. Narkozun etkisindedirler.

    Bazı feryatlar duyuyorum. Allah aşkına. Bunlar annemin sesi olamaz, değil mi? Annem niye ağlasın ki? Alt tarafı bana serum falan takmışlardır.

    Başım gerçekten çok ağrıyor.

    Birden gözlerimin önüne bembeyaz bir perde iniyor. işte o zaman yanımdaki cihazdan gelen 'dıt, dıt' seslerini duyamaz oluyorum. Oksijen tüpünü de hissetmiyorum. Tamamen ben ve beyaz. Gözlerimi açmam bu kez zor olmuyor. Tuhaf bir şekilde doğruluyorum. Kollarımda açılmış damar yolları ve oksijen tüpü yok. Ama hala hasta giysisi içindeyim. Bileğimde beyaz bir hasta bilekliği var.

    Saçlarım bile ağırlık yapıyor sanki. Önüm neresi, arkam neresi bilemiyorum çünkü her taraf bembeyaz. Zaman kavramı yok. Rüya alemindeyim sanki.

    Sonra kulak kesiliyorum. Eray'ın sesi bu. Rüyasına girebilirim Lale Teyze! Bunu sadece sen yaparsın biliyorum ama ben de yapmak istiyorum! Rüyada onu ikna edebilirim! Bunu yapabileceğime eminim. Sen biliyorsun zaten, bana da öğret. Benim yeteneğim rüyalar.

    Gerisi yok. Hiçbir şey duyamıyorum. Eminim ki şu an ölmek üzereyim. Ne güzel. Acaba ne yapsam daha çabuk ölebilirim?

    Bulunduğum ortam sanki soruma cevap veriyormuşçasına aydınlanıyor ve önümde devasa, göz kamaştırıcı beyaz bir ışık beliriyor. O kadar görkemli ki oraya doğru adım atıyorum. Tek bir adım sonra kurtulacağım. Işığa ilerliyorum.

    Gülümsüyorum. Mutlu hissediyorum. En son arabadayken nasıl hastaneye getirildim acaba? Peki ya hastanedeyken nasıl birdenbire bu beyaz yere gelebildim? Ne kadar zamandır buradayım? Ama dediğim gibi, mutluyum. Bu yüzden sorularıma cevap aramadan aziz bir galip gibi hissediyorum.

    Kollarımı güvercin gibi iki yana açıyorum. Bembeyaz, özgür bir güvercin gibi. Işığa ilerliyorum ancak ona bir türlü ulaşamıyorum. Tahmin ettiğimden daha uzaktaymış. Tıpkı bize, kocaman olduğu için yakın gelen ama milyarlarca uzakta bulunan Güneş gibi. Açık renk saçlarım uçuşuyor, rüzgar esiyorsa da hissetmiyorum. Sadece gitmek istiyorum. Telekinezinin olmadığı bir hayat istiyorum.

    Işığa yaklaştığıma emin olduğumda duruyorum. Gözlerimi kapatıp son kez ailemi düşünüyorum. Annemi, babamı, ailemdeki diğer herkesi. Sonra sıra o sarı incin saçlara geliyor. Güzel gamzeleri anımsıyorum. Eray... Keşke onunla daha uzun süre vakit geçirebilseydim. Keşke kokusunu alabilseydim. Bu, nedensizce iyi gelecekti biliyorum. Ama şimdi gitme vaktim gelmişti. Tek bir adımla sonsuzlukta olacaktım.

    Tüm düşmanlarım kazandıklarını düşüneceklerdi. Ama biliyor musunuz?

    Kazanmışlardı.

    Bu umrumda değildi. Daha çok gençtim ve ölecektim ama mutluydum işte. Bu lekeli yetenekten kurtulacaktım. Kaçarak yaşamaktan kurtulacaktım. Başından beri özgür olmak istemiştim ve özgürlüğün tek anahtarı ışığı takip etmekteydi.

    Sonra onu duydum.

    Maya.

    Arkamı dönmeyecektim. Bu Eray'ın sesiydi ama konuşan Eray değildi. Kandırılıyordum. Işığa gitmemi engellemek istiyorlardı ama gidecektim.

    Maya.

    Sonra tekrar konuştu. Bana doğru yaklaş. Bizim aramızdaki bağı görmüyor musun? Bana doğru gel. Işığı değil, beni takip et.

    Ona döndüm ve şok oldum. Bal rengi gözler beni karşımdaki ışıktan daha çok büyülemişti. Işığa tekrar baktım. Eski cazibesini yitirmişti sanki. Eskisi gibi parlamıyordu. Ya da parlıyordu ama o kadar emin değildim artık.

    Yaşamak mı, ölmek mi?

    Bunu bilmiyordum.

    Sadece Eray'a doğru gitmek istiyordum. O gittikçe uzaklaşıyordu ve ona doğru ilerlemeden önce yankılanan sesini duydum.

    "Bizimle kal ortak."
    ---
    ÜÇÜNCÜ KiŞi AĞZINDAN

    Tüm bunlar olurken istanbul'da bir evde iki genç, hastaneden gelen haberleri takip ediyorlardı.
    "Maya iyileşiyormuş," dedi gençlerden biri. Diğer genç ise gülümsedi. Maya'nın iyileşecek olması onu korkutmamıştı.
    "Merak etme. Bu uzun sürmeyecek. Yakında onu bir yakaladık mı, tak tak tak, hemen öbür tarafı boylar."

    "Sen onu bunu bırak da, şu kaza olayı da çok iyi oldu. Neredeyse biz de zarar görecektik ama sen iyi ki son anda direksiyonu kırdın. Yoksa Maya'ları öldüreceğiz derken az kalsın biz de gidiyorduk." diyerek gülmeye başladı gençlerden biri.

    Diğer genç ise önünde bulunan boy aynasına bakıyordu. Esmer tenli, ince ve uzundu. Ve sonra diğer gencin zorlukla duyacağı bir ses tonuyla konuştu; o her zaman kısık sesle konuşurdu.

    "Önce Eray'ın işini bitirelim."

    Bu bölüm çok önemli 16 bugün içinde geliyor hazırladım. iyi okumalar.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 152.
    +1
    16.bölüm 10 dakikaya geliyor panpalar
    ···
  3. 153.
    +1
    Destekleriniz için sağolun yarım kalmayacağına söz veriyorum
    ···
  4. 154.
    +1
    Rezzers
    ···
  5. 155.
    +2
    -16-
    Dün, istanbul'un dışındaki eve getirilmiştim. Yüzümdeki yaraların neyse ki hepsi geçmişti. Sol kolumun incindiğini söylediler.
    Kaza esnasında baygın değilmişim. Ters yönde giden bir arabaya çarpmışız. O arabaya bir şey olmamış ve yoluna devam etmiş. ileride ise araba durmuş ambulansı çağırmışlar. Emniyet kemerimi takamadığımı söylemiştim, değil mi? Bu yüzden en çok yarayı ben almışım. Ambulans gelmeden önce yerde yan duran arabadan çıkmışım ve Eray'ın durumuna bakmak için yürüyerek -evet yürüyerek- yanına gitmişim. Bunların hepsini kamerada izledim.
    Ama kazadan sonra yaralının hareketsiz durması gerektiğini biliyoruz. Yaralının hareket etmesi ciddi derecede tehlikeli olabilir. Eray'a baktıktan sonra sersemce ilerliyorum, ve biraz ileride tak, devriliyorum. Bilincim anında kapanıyor. Bunları izlerken neredeyse şok olmuştum çünkü en son hatırladığım arabaya binmem ve kemerimi takamamamdı.
    Evde dinlenirken bunları düşünmemeye çalışıyordum. Lale Teyze telefonda yerimizi bulacaklarını söyleyen kişilerin daha sonra onu tekrar arayıp 'Yanlış numara, özür dileriz' dediklerini anlatmıştı. Bu yüzden eve geri dönebilmiştik.
    Eray ve Lale Teyze içeri girdiler. Eray milyonuncu kez yanıma gelerek bana sarıldı ve dudak büzdü. "iyi misin?"

    "Evet," diyerek gülümsedim. "Ağrım kalmadı." Ona elbette hayal ve rüya arası karmaşık şeyde onu gördüğümü ve onun silüetini takip ettiğimi söylemeyecektim. Buna sadece gülerdi. Ama bu gerçekten olmuştu, biliyorum. Eray bitişiğimdeki koltuğa oturdu. "Bizi çok korkuttun. Hala şoku atlatamadım."
    "Sorun yok, sonuçta şu an burada olmam önemli. iyiyim." dediğimde dudaklarını ıslattı. "Seninle iletişim kurmak istedim. Rüyana girebilmeyi daha doğrusu. Ama Lale Teyze bunun mümkün olmadığını söyledi."
    Ona zaten girdiğini söylemek istiyordum. Ama ne diyecektim? Hayal meyal onu görmüştüm, ne bileyim ben.
    Ölecektim ama seni görünce ölmeyeyim dedim, mi diyecektim?
    "Bugün Maya adına televizyonu açmıyorum." dedi Eray. "Başını şişireceğim, gör bak."
    Yorgunca gülümsedim. Daha önce hiç arkadaşım olmamıştı çünkü sürekli taşınmıştık. On yılda altı kez okul değiştirdim. Bu yüzden... Şu anda kalıcı olduğunu düşündüğüm bir arkadaşımın olması hoşuma gidiyordu.
    Birbirimize ortak diyorduk; Hem beraber psişik güçlerle ilgili araştırmalar yapıyorduk hem de aynı kaderi paylaşıyorduk. Hem iş ortağım, hem kader ortağımdı Eray. Belki de okuldaki her kızın isteyeceği şeydi bu; Eray ile herhangi bir konu hakkında yakın olmak. Eray sempatik, şirin ve espriliydi, ama bazen olgun davranabiliyordu.

    "Bana bakarak ne düşünüyorsun?" diye sorduğunda aval aval ona baktığımı farkettim.

    "Dalmışım."

    Annem içeriye girdi. Bitkin duruyordu ama dünden beri beni sürekli öpüyor ve gülümsüyordu. "iyi misin prenses?"

    "Evet anne," dedim. Tebessüm etmiştim. Ne var bunda, alt tarafı yoğun bakımdan normal odaya çıkarılmış, dün de taburcu edilmiştim.

    Kafamı kurcalayan şeyler vardı. Niye kazada annemlere bakmak yerine Eray için endişelenmiştim? Niye rüyamda onu görmüştüm?

    Bana her ne oluyorsa hayra alamet olmadığı kesindi. Annem hiçbir zaman benim için ilgili bir anne olmadı- ya da bana hissettirmedi ama yine de beni seviyordu ve iyiliğimi istiyordu. Aslına bakarsanız şu anki durumumda kendim için endişelenmem gerekiyordu ama ben Eray için de endişeleniyordum. Bu çocukla aramdaki bağ sandığımdan daha kuvvetli olmalıydı. Duygusal olmadığına emindim yani muhtemelen ikimiz de yetenekli olduğumuz için ona bu denli düşkündüm. Aslında duygusal olmadığına emin falan değildim. Ama her zaman ne diyorum?
    Bu konu hakkında fazla düşünme.
    Annem önüme sehpa koyarak salata ve domates soslu spagetti getirmişti. Ve portakal suyu. Eray bir peçete aldı, peçeteyi tamamen açarak bluzümün yakasına tutturdu. Üstüne yemek dökülen bebekler gibi hissediyordum. Önlüğüm olmuştu.

    "Eray git başımdan," diye savuşturdum ancak gidecek gibi değildi. Makarnayı çatala doladı ve tabağa koydu, salatamı karıştırdı. Sonra ise sırıtarak, "Buyurun Madam," dedi ve reverans yaptı. "Sağol." dedim.
    ---
    Yemeğimi bitirmiş, ilaçlarımı içmiştim. Eray bu sefer şakaklarıma masaj yapıyordu. Cidden bir dakika rahat bıraksa daha çabuk iyileşecektim. Zaten kafam külçe gibiydi, boğazım daima kuruydu ve incinen kolum sızlıyordu.
    Annem ve Lale Teyze salona girdiler. ikisi de kuşkulu görünüyordu. Söze annem girdi.

    "Yarın istanbul'a dönüyoruz gençler." Ve Lale Teyze devam etti. "ikiniz için ne yapacağımızı bir türlü bilemedik. Bu yüzden benimkilere ufak bir yalan söyledik. Bizim evde kalacaksınız."

    Algılamamıştım. Sorarcasına anneme baktım. Eray da aynı şekildeydi. Annem konuştu. "Dolunay'larda kalacaksınız."

    Aklıma gelen ilk düşünce Dolunay ile Eray olmuştu. Aynı evde olacaktık! Sonra aklıma Pars geldi. Kahretsin, onunla konuşmak istemiyordum, çocuk apaçilere benziyordu. Ama iyi biriydi, samimi davranmıştı.

    Eray bu öneriyi sevmişe benzemiyordu. "Şey... " diye itiraz edecek oldu. Lale Teyze sözünü kesti. "Bu arada Eray, burada biz bizeyiz. Maya ve annesi yabancı değil. Kızımla aranızda ne olduğunu açıklamak ister misin? Yani en son bildiğim kadarıyla.."

    "Barıştık," dedi yüzü kızaran Eray. "Şey, üzgünüm. Onu hiç üzmemeliydim. Kendimi suçlu hissediyorum ve bilirsiniz işte, Dolunay benim için değerli. Sorunumuzu hallettik." Ben tam gözlerinin içine bakıyor ve bu söylediklerinde samimi olmamasını diliyordum. Ama öyleydi.

    Ertesi günlerde istanbul'a dönecek ve Dolunay'ların evinde kalacaktık. Eray ve ben. Eray ve ben Dolunay'larda kalacaktık. Bakalım neler bekliyordu bizi?

    Ama biliyordum ki biz farkedemesek de, sezemesek de düşmanlarımız vardı. Ya da tek bir düşmanımız. Kim olduğunu bilmiyordum ama trafik kazası geçirmem, evdeki alarmların esrarengiz bir şekilde ötmesi... Bunlarda bir terslik vardı.

    iyi de...

    Kimdi bu canavar?

    Not:bekletiyorum bazen mazur görün. Hazırlamak basit değil.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 156.
    0
    17 şimdi gelsin mi panpalar
    ···
    1. 1.
      0
      Yolla gelsinn
      ···
  7. 157.
    +2
    -17-
    "içeri girin!" diye cırladı Dolunay. Abisi Pars'ın bir süreliğine teyzesinin yanına gittiğini söylemişti. Yani, Pars uzun süre gelmeyecekti. Lale Teyze Dolunay'a iyi annelik yapmak için sürpriz olarak bizi çağırdığını söylemiş, Dolunay da sorgulamadan mutlu olmuş ve kabul etmişti.

    içeri girdik. Eşyalarımızı koyduk, ben Dolunay ile kalacaktım. Eray ise başka bir odada kalacaktı. Dolunay'a babası var mı yok mu diye sormaya çekiniyordum, adamı hiç görmemiştim çünkü. 3

    Dolunay saç diplerindeki kızıl renge baktı. Dip boyası gelmişti, sarıya tekrar boyatması gerekecekti. O da bunu farkederek ofladı. "Maya bir gelsene."

    Yanıma oturdu. "Kaza geçirmişsin tatlım, geçmiş olsun."

    "Evet ama iyiyim şimdi. Kolum da düzeliyor. Teşekkürler."

    "Eray sana benimle ilgili şeyler söylüyor mu?"

    "Tabii ki. Senden çok hoşlanıyor." Bunu Eray'a bilerek yapıyordum. Kızı sevmiyorsa ne diye barışıyordu? Niye sevmediği bir kızla ya da herhangi bir kızla çıkmak zorundaydı?!

    Hiç kimseyle çıkmayan bir Eray istiyordum.

    Dolunay, "Neyse gel, sevgilimi göreyim biraz." diyerek salona yöneldi. Elimi yumruk yaptım. Salona girmemle sıcak buharlı hava tenime değmişti. Lale Teyze klimayı milahtan önce açmış ve kapatmayı unutmuştu galiba. Lale Teyze, "Oturun oturun," dedi. Hepimiz bir koltuğa sırayla oturduk. Ben, yanımda Eray, onun yanında Dolunay.

    "Çocuklar siz eğlencenize bakın olur mu?" Belli ki bir yere gidecekti. Hepimiz başımızı salladık. Kadın bize bir şeyler mırıldandı, o süslenirken onu izliyorduk. Bir yere gideceği kesinleşmişti.

    Kapıdan çıkıp gittiği anda Dolunay ayağa fırladı.

    "Ee, ne yapalım?" Şımarık bir velet gibiydi o sırada. Cidden, Dolunay iyi biri olmasına rağmen ne zaman yanımızda Eray olsa kelimeleri yayarak cilve yapıyordu.
    Bizden cevap beklemeden Eray'ın kucağına gömüldü. Çocuğun giysisini somururken, "Benim uykum var," demişti. Pekala. Bu kız sarhoş.
    Ve görünüşe göre Eray da öyle. Ellerini Dolunay'ın sırtına koydu, dudaklarıyla kızın cildine dokunuyordu. Aptallar. Daha fazla dayanamayacaktım.

    "Lavabonun yerini hatırlıyorum, bir gideyim." dedim. Kalkarken gözlerime hücum eden yaşları farkettim.

    Koridordayken Eray'ın salonda Dolunay'a zar zor, "Müsade eder misin?" dediğini duymuştum. Yanıma geliyordu. Adımlarımı hızlandırarak banyoya gittim ve kapıyı kapattım. Eray kapıyı tıklatıyordu.

    "Maya?" diye fısıldadı. "Sorun ne?"

    "Aptal," diye cevap verdim. Şu anda ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Öylece ağlıyordum.

    "Maya ağlıyorsun. Aç şunu."

    Pes ederek açtım. Dolunay'ın içeride telefonla konuşma sesleri geliyordu.

    "Niye ağladın?" diye sordu. Ellerini yanaklarıma koymuştu.

    "Yok bir şey."

    "Anlat. Ne oldu? Niye birden ağladın?" Tam gözlerime bakıyordu. Yapma. Gözlerime bakma.

    "Sen... Sen aptalsın Eray! Anlamıyorsun! Dolunay ile sevgili olma işte. Onunla mutlu olduğuna sen de inanıyor musun? Sevmediğin halde çıkarak kıza da acı çektirme. Seni seven ve senin de sevdiğin birini bul. Ama seni çok seviyor olsun." Derken ağlıyordum. Bugün mega duygusallaştım.

    "Ha anladım," dedi sondaki 'm'yi uzatarak. "Sen Dolunay'ı üzmek istemiyorsun."

    Aptal.

    "Hı hı." dedim. itiraz etsem yanlış anlayacaktı. Gerçi doğru anlayacaktı da, neyse.
    ---
    Bugün tehlikeli hiçbir şey olmamıştı.
    Dolunay bize nescafe yapmıştı. Oturup sohbet ediyorduk. Birden cep telefonum çalmaya başladı, annem arıyordu.

    "Alo?"

    "Kızım, iyi misiniz? Az önce baban aradı, seni sordu. iyi olduğunu söyledim." Sesi az geliyordu.

    "Çok mu merak ediyormuş?"

    "Kızım, deme öyle. Neyse ben kapatıyorum anneciğim. Eray'la sizi öpüyorum. Görüşürüz."

    Eray'ı da gelen geçen öpüyor.

    Dolunay hevesle Eray'a bir şeyler anlatırken onları dinliyordum. Eray arada bir bana kaçamak bakışlar atsa da hiç pas vermemiştim. Dolunay nihayet susunca Eray söze girdi. "Maya'ya bir şey diyeceğim," dedi. Dolunay, "Tabi, siz bekleyin ben bir odama gideyim. Bir işim var da."
    Yalnız kaldığımızda yanıma geldi. "Acayip şeyler oluyor."
    "Ne oldu?" diye sordum.
    "Az önce internete gireyim dedim. Biz kaza yaptık ya, onu arattım. Bize çarpan arabanın plakasını aldım. Sonra plakayı arama motoruna girdim, çalıntı araba ilanlarında geçiyor."

    Ağzım açık bir şekilde onu dinliyordum. iyi ama bize çarpan araba çalıntı olsaydı olay yerindeki polisler anlardı zaten?

    Ona bunu söylediğimde cevabı hazır gibiydi.

    "Araba ileride durup ambulansı çağırdıktan sonra gitmiş, mobeselerde çalıntı olduğu niye anlaşılmamış anlamıyorum."

    "Eray, bence biri bizi bulacağını söyleyerek yola çıkmamızı sağladı. Kasıtlı olarak çarptı bize. Sonra da ambulansı aradı, ben taburcu olunca da eve dönmemiz için 'yanlış numara' diyerek bizi daha iyi gözetlemek istedi. Şimdi de eminim bizi arıyor."

    "Sence annenlere söylemeli miyiz?"

    " iş daha fazla büyürse söyleyelim. Şimdi ortalık karışmasın."

    Dolunay yanımıza geldi. "Çocuklar biraz ilerideki marketten çilokata falan alacağım. Hemen geliyorum." diyerek kapıya yöneldi. O gittiğinde hırsla ayağa fırladım.

    "Dolunay ile barıştığınızı bilmiyordum!"

    "Maya anlamıyorsun... "

    "Hastanede rüyama giremediğini söyledin. Ama biliyor musun? Ben seni gördüm Eray. Başka bir şey söylemek istemiyorum. Sana değer veriyorum ama sen sadece başkalarını... "

    "Aynı evde kalmamız için yaptım! Lale Teyze'ye barışmadığımızı söyleseydim bu evde kalmamıza izin verecekler miydi sanıyorsun?! Seninle aynı evde kalmam gerekiyordu. Güvende olduğunu bilmem gerekiyordu."

    "Dolunay'la ikide bir yiyişme o zaman. Yanınızda kimse yokken ne yaparsanız yapın."

    "Beni Dolunay'la bu yüzden yalnız bırakmak istemiyorsun. Onunla takılmamı istemiyorsun. Ve eminim ki başka hiçbir kızla takılmamı istemiyorsun."

    "Evet."

    "Ne?"

    "Evet, istemiyorum. Nedenini düşünsene."
    ---
    3.Kişi Ağzından
    Genç, eline aldığı kutuyu yavaşça açtı. Bunu uzun zamandır bekliyordu.

    "Neredeler?"

    "Arslan'larda."

    "Güzel. Tam istediğim gibi."

    Karşısındaki gence baktı. O kendisinin aksine korkak görünüyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 158.
    0
    -18.1-
    "Beni Dolunay'la bu yüzden yalnız bırakmak istemiyorsun. Onunla takılmamı istemiyorsun. Ve eminim ki başka hiçbir kızla takılmamı istemiyorsun."

    "Evet."

    "Ne?"

    "Evet, istemiyorum. Nedenini düşünsene."
    "Aklıma gelmiyor. Neden peki?"
    Ona cevap veremeden kapı açılmıştı. Dolunay elinde poşetlerle içeri girdi ve elindekileri masaya koydu. "Dondurma yoktu, düşünebiliyor musunuz?" diye isyan etti.
    "Neler aldın? Canım tam da abur cubur istiyordu." dedi Eray ve onun yanına gitti. Poşetten çıkardığı bir gofreti açarak ısırdı. "Mmm."

    Dolunay onun bu obur haline kıkırdamıştı. Eray yemeğine odaklanmış halde yerken çok tatlı görünüyordu. Kendine has karizmasını bu halde bile kaybetmemişti. Ona imrenerek baktım.
    Uzun zamandır içimde farkedemediğim kıpırtılar vardı; Özellikle Eray'la beraberken ortaya çıkıyordu ve biri sanki midemin içinde vinç kaldırıyormuş gibi hissettiriyordu. Ölümle yaşam arasındayken gördüğüm o hayal gittikçe silikleşiyordu, ama hayatım boyunca asla unutmayacağımdan emin olduğum tek şey o anda Eray'a olan bakış açımdı. O sırada bana birçok şey gibi görünmüştü; Bir ilaç, yol gösterici bir tabela, sevdiklerimin simgesi, ve adlandıramadığım birçok şey.
    Asla çirkin olduğumu iddia eden bir kız olmamıştım, kendimi güzel bulmuyordum ama çirkin olduğumu da sanmıyordum. Ama Eray ile konuşurken sürekli saç baş düzeltme çabası içerisindeydim, elim sürekli bir taraflarımdaydı. Bir kere benimle göz teması kurması ölüm gibiydi zaten.
    Ben düşüncelere dalıp gitmişken Dolunay'ın bana da bir gofret uzattığını farketmemiştim. Onu aldım ve yemeye başladım. Her ne kadar yerken Eray kadar çekici görünmesem de minik minik ısırıklar alarak kibar olmaya çalıştım.

    Eray, "Onu yediğinden emin misin?" diye sorunca ağzımda gofretle gülmeye başladım. O da gülünce içim ısınmıştı, ta ki Dolunay sesli bir şekilde yarılana kadar. "Hahahahahaha!" 34

    Eray ile ben onun verdiği bu aşırı tepkiye gözlerimizi büyüterek karşılık verdik. O da bizim bu halimiz üzerine daha çok güldü. Biz böyle geçinip giderken birden Eray durgunlaştı. Onun bu halini sevgilisi değil, ben farketmiştim. Ona ne olduğunu sormaya çalışsam da Dolunay yüzünden rahatça soramıyordum. O yüzden cep telefonuna mesaj attım.

    "Ne oldu?"

    "Bir şey hissettim. -Eray."

    "Ne gibi? Geleceği mi gördün?"

    "Gibi gibi. Şu anda söyleyemem. -Eray."

    Telefonu kapatarak cebime koydum. Ona da gözlerimle, 'tamam' işareti yaptım. Hala durgun görünüyordu. Bunu öğrenmenin bir yolu olmalıydı. En iyisi bekleyeyim.

    ---
    Yataklarımıza giderken Lale Teyze'nin emri üzerine üçümüz de birer bardak süt içmiştik. Eray iki bardak içmişti, o ayrı mesele. En sonunda ben Dolunay'ın odasındaki yataklardan birine yerleşirken Eray da yan odaya geçmişti. 3

    Saat neredeyse gecenin ikisi olacaktı ama uyku tutmuyordu. Yan tarafımdaki Dolunay çoktan uyumuş gibiydi, içimden oflayarak kalktım. Su içmeye gidecektim.

    Mutfağa zar zor ulaştığımda bedenim bir cüsseye değdi ve tam çığlığı basmak üzereyken Eray olduğunu gördüm. Derin bir nefes aldım.

    "Korkuttun beni," diye fısıldadım. Bu karanlıkta, mutfakta ne arıyordu?

    "Maya içimden bir ses birkaç ay boyunca burada kalacağımızı söyledi, ona sıkıldım bugün biraz. Neyse, sen niye geldin buraya?"
    Tümünü Göster
    ···
  9. 159.
    0
    -18.2-
    Su içecektim."

    "Al." diyerek elindeki bir bardak suyu bana verdi.

    "Su içeceğimi de mi önceden sezdin?"

    "Hayır, ben de su içmeye gelmiştim. Aynı bardaktan içsek sorun olmaz."

    Bardağı alarak içtim. "Teşekkürler.

    "iyi geceler," diyerek içeriye gitti. Ben de arkasından odama geçtim, yatağa tekrar yattım ve düşünmeye başladım.

    Özet geçmek gerekirse, ilk olarak Elis ve Sare'nin yeteneğimi ifşa etme olasılığından korkmuştum. Benden intikam almak isteyeceklerdi. Sonra annem ve koruyucumuz Lale Teyze bizim tehlikede olduğumuzu sezerek bizi korumaya çalışmışlardı. Peşimizde birilerdi vardı, yarın okula gidecek ve Sare'yle konuşacaktım. ikisinin de benden uzak durması gerektiğini söyleyecektim.

    Ama anlayamadığım bir mesele vardı. Herkes yetenekli insanların yeteneğinden yararlanmak ister. Yetenekli insanlar üzerinden para bile kazanılabilir. Tüm bunlar varken yetenekli olduğumuzu bilen biri niye bizi öldürmek istesin ki? işte bu ihtimal, peşimizdekilerin Sare ile Elis olduğu teorisini desteklemiyordu. Çünkü onlar en fazla Eray ile benim üzerimden prim yapabilirdi, bizi öldüremezlerdi ki.

    Peşimizde koca bir tehlike vardı ve biz farkında bile değildik.
    ---
    Birkaç hafta boyunca aldığım izinden sonra okula dönebilmiştim.

    Sare'nin sınıfına giderken hiçbir şey hissetmiyordum, korkmuyordum. Çünkü dün gece korkmam gereken asıl kişilerin onlar olmadığı kanısına varmıştım.

    "Sare bir gelir misin?"

    Yüzüne egoist bir ifade takınarak yanıma geldi. "Ne var?"

    "Merak etme, o gece hüsranla sonuçlanan beni kaçırma planından bahsetmeye gelmedim. Sana bir şey sormam gerekiyor."

    Kollarını göğsünün üzerinde bağladı. "Buyur sor."

    "Bak, sadece cevap istiyorum. Elis ve sana zarar vermeye kalkışmayacağımdan emin olabilirsin. Okula gelmediğim üç hafta boyunca peşimizde olan siz miydiniz?" Kendimden emin bir şekilde bu soruyu ona yönelttim.

    "Peşinizde biri mi vardı?"

    "Siz miydiniz, değil miydiniz?"

    "Bak Maya. Seni sevdiğim pek söylenemez. O gece evine gelip seni kaçırarak ileri gittik ama bir şey olmadı sonuçta. Senden alınacak bir intikamımız var çünkü diğer insanlar eşit olarak yaşarken sen doğuştan 1-0 başladığın yeteneğinle insanların hayatını zorlaştıramazsın. Neyse, sadede geleyim. Biz senden intikam almak istedik ve peşinizde sizi öldürmek falan isteyenler her kimse biz değiliz. Biz o kadar ileri gitmeyiz, ileriki hayatımızı hapishanede geçirmek istemiyoruz."

    Yani Eray ile beni öldürmek isteyen bir canavar vardı. Belki de birden fazla canavar. Ve neredeyse kazadan sonra ölseydim bir emelini gerçekleştirmiş olacaktı. Sare yanımdan geçip gitti, ben öylece kalakalmıştım. Biraz sonra koridorda sınıfıma ilerlerken annemi gördüm. Okula neden gelmişti?

    "Anne," diye seslenerek yanına gittim. Ona kısaca sarıldım.

    "Nasıl gidiyor tatlım?"

    "iyi, neden geldin? Bir şey mi oldu?"

    "Yok, kızımı özledim. Bir gelip kontrol edeyim dedim. Sizi rahatsız eden bir şek yok değil mi?" Annemin Eray'ı da kendi çocuğuymuş gibi görmesi yok muydu? Hayır, Eray'ın kendi annesi vardı sonuçta.

    "Yaramaz bir durum yok merak etme," dedim. Annem bana bir kez daha sarılarak veda etti ve okul kapısından çıkıp gitti. Öğretmenler zili çalmıştı, sınıfa gitmem gerekiyordu. Sınıfıma ulaştığımda hoca çoktan girmişti, sırama gitmek isterken hocanın kolumu tutmasıyla tahtaya çıktım.
    "Nerede kaldın Maya?" diye sordu öğretmen. En arka sırada Dolunay'la oturan Eray sırıtıyordu. Gözlerim kenetli olan ellerine kaydı. Birden yüzüm düşmüştü.
    "Maya?" Hocanın sorduğu soruyu cevaplamayı unutup dalıp gitmiştim.
    "Annem geldi hocam."
    "Peki, bir daha olmasın. Geç yerine." Dolunay'ların bir önündeki sırada yalnız oturuyordum. Sıraya oturmamla Eray arkadan saçımı çekmişti. Sinirle ona dönüp öldürücü bakışlar fırlattım. Tek eliyle Dolunay'ın elini tutuyor, diğer eliyle her zaman yaptığı gibi kalem çeviriyordu.

    Keşke normal bir kız kankam olsaydı.

    Her hikayede öyle olmaz mıydı? Kızın sürekli en yakın bir kız arkadaşı olurdu, ona her şeyi danışabileceği bir arkadaş. Ne olduğunu anlayamadığım şeyler hissediyordum ve bunun ne olduğunu anlayabilmem için birine söylemem gerekiyordu.

    Oflayarak pencereden dışarı baktım. Dersin bitmesine daha yirmi dakika vardı. Sınıfımız üst katta olduğu için dışarısı bahçenin dışındaki yolu da gösteriyordu. Birden kaldırımda bir şeyin durduğunu farkettim.

    Gözlerim yanılıyordu adeta. Simsiyah bir şeyle örtünmüş birisi mi duruyordu orada, yoksa bana mı öyle geliyordu? Simsiyah eldivenler, simsiyah bir maske. Siyah kapüşon. Bu kişi sanki korku balosundan fırlamış gibiydi. Niye kaldırımda öylece duruyordu?

    Sonra birden kalbimi durduracak bir şey oldu.

    Kaldırımdaki maskeli kişi kolunu yavaşça kaldırdı, bana baktığı belli oluyordu. Kolunu kaldırarak baş hizasında yükseltti ve yavaşça, sinsice el salladı.

    Sonra ise yürüyerek uzaklaştı.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 160.
    0
    Devam panpa
    ···
  11. 161.
    +1
    Rezzzz 18.2
    ···
  12. 162.
    +1
    Rwkxkzkz
    ···
  13. 163.
    +1
    ilerde okurum rez alıyorum
    ···
  14. 164.
    +1
    Ilgi çekici
    ···
  15. 165.
    +1
    Rez alalim
    ···
  16. 166.
    0
    -19-
    Yatağımda yatıyordum. Yine uyku tutmamıştı, birden cep telefonuma gelen mesajla irkildim.
    "Uyudun mu?-Eray."
    Kalp atışlarım hızlanırken onu bekletmeden cevap yazdım.

    "Hayır."

    "Sıkıldım. Konuşalım mı?" Niye Dolunay'la değil benimle konuşmak istiyordu? Yan tarafımdaki Dolunay'a baktım, uyuyordu.
    "Dolunay'a niye yazmıyorsun? Uykum var."
    "Sen daha samimisin," yazmıştı. Kalp atışlarım ritmini iyice kaybederken sakin olmayı ve yatakta heyecandan tepinmemeyi diledim. Niye böyle olmuştum şimdi?
    "Biliyorum, sağol. Niye uyuyamadın?"
    "Kabus görmekten korkuyorum. Bana acımalısın Mija :-("

    Bana Mija deme Eray. Bana. Mija. Deme.
    "Sana acımıyorum Yeniay. Bu lakabı hatırladın mı?"
    "Hahaha, evet. :-/"

    Sohbeti ilerletmek için aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Bir süre ikimiz de mesaj yazmadıktan sonra Eray yazmaya başladı. Whatsapp'ın bu özelliği için Allah'a şükrettim.

    "iyi geceler." yazmıştı. Ben de ona iyi geceler dileyerek telefonu kapattım ve yatakta arkamı dönüp uyumaya çalıştım. Eray'la az önceki konuşmamız yalnızca beş dakika sürmüştü ancak ben yirmi dakikadır o konuşmayı düşünüyordum.
    ---
    Ertesi sabah kahvaltımızı yaparken Dolunay'ın babası olmadığını kabullenmiştim kendi kendime.

    Çatalımı düşürmek, yemeğimi ya da meyve suyumu dökmek istemiyordum çünkü karşımda Eray oturuyordu ve işin ucunda ona rezil olmak vardı. O gayet rahat bir şekilde yemeğini yerken ben ise gerim gerim geriliyordum. Bu adil değildi.

    Lale Teyze'nin çağrısıyla oturduğum yerde sıçramıştım. "Maya tatlım yemeği sevmedin mi?"

    "Yo hayır, sevdim Lale Teyze. Ellerinize sağlık." Sonra herkes yeniden sessizleşti. Eray'la göz göze geldiğimizde bakışlarımı kaçırdım.

    "Pars ne zaman dönüyor anne?" diye sordu Dolunay.

    "Uzun süre orada kalacak. Biliyorsun, bizimle tartışmıştı en son. Dönmeye niyeti yok gibiymiş."

    Eray masadan kalkarken Lale Teyze'den izin istemişti. "izninizle ben çantamı alayım."

    "Tabi oğlum tabi, rahat davran lütfen."

    Eray koridora yöneldiğinde ben de peşinden gittim. Çantalarımızı aynı anda omzumuza aldık. "Dün annem beni aradı," dedi Eray. Annesini pek sevememiştim. Kadın o kadar tarz giyiniyordu ve bakımlıydı ki artık itici görünecek nitelikteydi. Eray tek çocuk olduğu için ona daha çok zaman ayırması gerekirken kadın sadece telefonla aramakla yetiniyordu. Eray bir yandan sırtında çantayla kapıdan çıkmayı beklerken diğer yandan konuşmasına devam etti. "Seni sordu. iyi olduğunu söyledim. Çalıntı araba olayını da saklasak iyi olur."

    Okulda gördüğüm o siyahlı kişi kafamı kurcalıyordu. Plaka olayını saklamak konusunda tereddüte düşmekle kalmamış, fena halde korkmuştum.
    ---
    Okulda Dolunay telefonla konuşuyordu, bir köşede hararetli bir şekilde duruyordu ve kiminle konuştuğunu merak etmiştim. Yanından yavaşça geçerken birazını işitebilmiştim.

    "Yapamazsın," diyordu Dolunay. "Annem yeterince merak etti. Gel artık." Abisiyle mi konuşuyordu? iyi ama annesi onlarla kavga edip gittiğini söylemişti, şimdi niye merak etsindi ki?

    "Ama yapamazsın Pars," dedi tekrardan. "Neredeyse canından olacaktın... "

    Neden bahsediyordu acaba?

    Koridorda ayaklarım birbirine dolanarak ilerledim ve soluğu kızlar tuvaletinde aldım. Tuvalet her zamankinden berbat kokuyordu, ayna kirlenmişti ve peçete kutuları yerdeydi. Basmamaya özen göstererek ayna karşısına geçmek istedim. Tam o sırada kapının orada bir hareketlilik sezdim. Kapının altından bir kağıt atılmıştı. Yavaşça eğildim ve kağıdı elime alarak açtım.
    "P.D." yazıyordu.
    P.D?

    Tuvalette benden başka kimse yoktu. Hemen kapıyı açtım, koridorda biri var mı diye bakındım ancak bomboştu. Biri kağıdı attığı an gitmiş olmalıydı. Acaba bu kağıtta bana bir mesaj mı veriliyordu?

    P.D diye mesaj olmaz ki. Filmlerde bu tür mesajlar verildiğinde kişi hemen anldıbını çözerdi ancak ben aval aval bakmakla yetinmiştim. Bu konunun da beynimin bir köşesinde kaybolmasına izin verdim. Elimde kağıtla ilerlerken kağıdı birinin çekiştirmesiyle kafamı yukarı kaldırdım. Eray kağıdı parmaklarının arasında incelerken sanki çok uzun bir yazı yazıyormuş gibi saniyelerce bakmıştı. Kendime onu izleme izni verdim.

    Genelde beklemediğim bir anda Eray yanımda bitiyordu ve yüreğim hopluyordu. Tam dalıp gitmişken konuşmaya başladı.

    "Bu ne?"

    "Ne bileyim, lavaboda kapının altından attılar." Düşünceli bir şekilde bana baktı. Etrafa gergince bakışlar savurdum, sinirim bozulmuştu. P.D. Neyin koduydu acaba? 'Pardon' mu demek istemişlerdi? Niye pardon demek istesinler Maya? Cidden kafayı yemiştim.

    Gece Eray'ın gamzelerini düşünmek yerine bu konuya kafa yormaya karar verdim ve Eray'a gitmem gerektiğini söyleyerek uzaklaştım.
    ---
    Akşam yemeğinde Lale Teyze baş köşede, Dolunay onun solunda ve Eray'ın solunda oturuyor, ben ise onun karşısında oturuyordum. Eray ile Dolunay yemek yerken elleri birbirine çarpıyordu çünkü Eray solaktı. Ben de solaktım. Aslında ikimiz yan yana oturmalıydık.
    Hiçbir zaman diğer kızlar gibi olmamıştım.
    Ben yetenekliydim ve kendimi hiç onlar gibi görmemiştim. Hep daha aciz olduğumu düşünmüştüm. Kendimi o kadar soyutluyordum ki kızlar gibi alışveriş yapabilmekten tut, bir oğlandan hoşlanabilme fikri bile bana yakın gelmemişti hiç.
    Ancak şimdi her genç kız gibi bir şeyler hissetmeye başlamıştım. Ve bu hem iyi, hem berbat hissettiriyordu. Bana ve kalbime ne olduğunu birinin bana açıklamasına ihtiyacım vardı.
    Dolunay içeri gittiğinde Lale Teyze bize döndü.
    "Annelerinizle konuştum. Şu an ortalık biraz durgun, böyle devam ederse evlerinize dönebileceksiniz." Eray'la bakıştık. Ortalık durgun falan değildi ve eve dönersek katledilirdik. Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken Eray'ın dürtmesiyle sustum. Aptal, söylemeliydik işte. Neyi kimden gizliyorduk ki?
    Cep telefonum çalmaya başladı. Bir numara arıyordu, açıp kulağıma zütürdüm. "Alo?"
    "Alo Maya." Şok olmuştum. Bu Sare'nin sesiydi.

    "Efendim?"

    "Buldum. Size zarar vermek isteyen kişilerin kim olduğunu buldum ve kanıtlayabilirim. Acilen dinle beni. Hayır yani sana haz ettiğimden değil, sadece benden şüphelenme diye." Onu dinlemeye devam ettim. Sırf onu suçlamayalım diye bizzat araştırmış mıydı?

    "Dinliyorum," dedim.

    "Söylüyorum," dedi ve beklemeye başladı. Hala ses gelmiyordu.
    "Alo? Sare?" Ses yoktu. Benimle makara mı geçiyordu bu?
    "Sare? Seni duyamıyorum?" Eray ve Lale Teyze sorarcasına bana bakıyordu. Telefondan sesler geliyordu ama Sare konuşmuyordu. En sonunda "Maya!" diye bağırdı Sare. Acı çeker gibiydi. Neler oluyordu?
    "Sare konuş, kimmiş? Alo?"

    Ve sonra telefondaki tüm ses kesildi.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 167.
    +1
    Reserved #19
    ···
  18. 168.
    +1
    ReZmaxx
    ···
  19. 169.
    +1
    ayrac 8
    ···
  20. 170.
    0
    -20-
    Telefonun aniden yüzüme kapanmasıyla kalakalmıştım.

    Lale Teyze ve Eray şaşkınca beni seyrediyorlardı.

    "Bir şey mi oldu?" diye sordu Lale Teyze kuşkuyla.

    "Yo sanmıyorum. Herhalde bağlantı gitti."

    Yine de Eray buna inanmıyormuş gibi kaşlarını çattı ve düşünmeye başladı. Sare'nin niye birdenbire telefonu kapattığına anlam verememiştim. Muhtemelen zamanımı alıp beni oyalamak istemişti. Onun tarafından bir kez daha oyuna getirilmiş olmalıydım, bunu ilk kez kafama takmayarak yemeğimi bitirdim ve yüzüme sert bir ifade yerleştirerek ayağa kalktım.

    Ellerimi yıkamaya gittim ve biraz soluklanmak için Lale Teyze'ye haber vererek bahçeye çıktım. Gece karanlığında serin bir rüzgar esiyordu ve hırkama daha sıkı tutundum. Bahçedeki koltuklardan birine yöneldim. Telefonumu çıkararak internetteki arama motoruna 'korku hikayeleri' başlığını girerek birkaç creepypasta seçtim ve okumaya başladım.

    Birden birinin arkamdan 'Pgibopat mısın Maya?" dediğini işiterek korku hikayemi hızlıca kapattım. Eray her zaman yaptığını yapmış, birdenbire arkamda belirmişti. Yanıma oturdu ve bacağımda duran telefonumu eline aldı. "Bu saatte bunları okuyunca korkmuyor musun?"

    "Sen korkuyor musun?" diye ona gıcık bir soru yönelttim.

    "Hayır."

    Bir süre öylece oturduk. Eray telefonumu biraz karıştırdıktan sonra bana verdi ve koluna sıkıştırdığı kitabı çıkararak okumaya başladı. Kitapta yazanlara merakla baktığımı görünce "Yaklaş," dedi ve beni kendine yaklaştırdı.

    Kitabı ikimizin de görebileceği şekilde tuttu. Bu pozisyonu sevmiştim, kendimi biraz daha gevşetsem başımı onun göğsüne koymuş olacaktım. Kitaba odaklanmayı denedim ancak pek de mümkün değildi. Eray'ın kokusunu ve nefesini hissedebilmemin yanısıra rüzgar estikçe kokusu tekrar yüzüme çarpıyordu. "Bitirdin mi?" diye sordu.

    "Neyi?"

    "Sayfayı okumayı bitirdiysen çevireceğim." dediğinde utançla dudağımı ısırarak "Tabi," dedim.

    Yaklaşık beş dakika geçmişti ve biz hala okuyorduk. Sadece kitaba odaklandığı ve beni düşünmediği ortadaydı. Hafifçe kıpırdadım. Beni neden düşünsündü ki? Bedenimi ondan uzaklaştırarak ayağa kalktığımda gözlerini bana çevirdi ve "Ne oldu?" diye sordu.

    "Uykum geldi. Ben yatmaya gidiyorum, iyi geceler." dedim ve onun bana iyi geceler dilemesini beklemeden uzaklaştım.

    Odama girdiğimde büyük bir macera yaşamış gibi hissediyordum. Dolunay uyuyordu, onu uyandırmadan yanına yaklaştım ve fısıldadım. "Şanslısın Dolunay."

    Sonra ise yatağıma yattım.
    ---
    Telefonumdaki saate tekrar baktığımda gece 02.00'yi gösteriyordu ve gök acayip bir şekilde gürlüyor, dışarıda yağmur yağıyordu.

    Fırtınalardan her zaman korkmuştum.

    Gözlerimi kapatıp uyumayı denesem de gök gürledikçe içim ürperiyordu. Yan tarafımda Dolunay'ın olmasının ve odada yalnız olmamanın verdiği cesaretle yorganın altına girdim. Ancak bir zaman sonra Dolunay'a baktığımda yatağında olmadığını farkettim.

    Bir süre beklesem de odaya dönmemişti. Muhtemelen korkup Eray'ın yanına gitmiş ve onunla uyumuştu. Gözyaşlarımın akmasına izin verdim ve yorganın altında ellerimle kulaklarımı kapatım. Gök gürlemesini duymak istemiyordum. Koca odada yapayalnız olduğumu hatırlamak istemiyordum. Dolunay'ın Eray'la beraber uyuduğunu düşünmek istemiyordum.

    Yaşlar yanaklarımdan süzülüyordu. Bu gece benim için hayli zor olacaktı.

    Ertesi sabah gözlerimi açtım. Arslan'ların evi oldukça sessizdi ve yanımdaki yatak hala boştu.

    Elimi yüzümü yıkayarak Eray'ın odasına gittim. Kapıyı aralamamla Dolunay'la uyuduklarını görmüştüm. Eray'ın arkası dönüktü, Dolunay ona arkadan sarılıyordu. Zihnimi iyice topladım ve odaklandım. Dolunay'ın başını koyduğu yastığı zihnimle hareket ettirdim ve iyice odaklanarak başının altından aldım. Dolunay'ın kafası yatağa düşmüştü. Gözlerini aralayarak doğruldu. O beni göremeden tekrar odama girdim.

    Bugün cumartesiydi ve Sare'nin telefonda niye öyle davrandığını öğrenemeyecektim. Ve ayrıca P.D şifresini de çözememiştim.
    Biraz sonra Dolunay odaya girdi, boynunu tutuyordu. "Yastığı nasıl teptiysem boynum tutulmuş."

    "Ben de gece uyandım, bir baktım sen yoksun."

    "Fırtına çıkınca sevgilime gideyim dedim," dedi yılışarak. Zoraki bir şekilde gülümsedim. O sırada Eray lavabodan çıkıyordu. Gözlerini ovuşturması ve gözü kapalı halde yürümesi daha uyanamadığının belirtisiydi. Merdivenlerden zorlukla indi ve mutfağa yöneldi. Dolunay'la ikimiz onu izledikten sonra peşinden gittik.

    "Annem bugün bizimle olamayacak," dedi Dolunay. "O yüzden gitmeden önce kahvaltımızı hazırlamış. Hadi geçelim."

    Masada her zamanki yerime oturdum. Yanımdaki sandalyenin çekildiğini farkedince şaşkınlıkla baktım. Eray yanıma mı oturuyordu?

    Dolunay değişik bir bakış atınca Eray açıklama gereği duymuştu.

    "Maya ile ben solağız ya, yan yana otursak daha iyi olur. Sen karşıma geç aşkım."

    Dolunay safça gülümsedi ve karşısına oturdu. Sessizce yemeğimizi yemeye başladık. Salamları birer birer ağzıma atmaktan çekinmedim ve Dolunay daha yarısına gelmeden kendi meyve suyumu bitirmiştim. Bir zaman sonra kapı çalındı. Dolunay yerinden kalkarak kapıya yönelirken Eray'la o tarafa bakıyorduk. Kapıyı açmasıyla Sare'yi görmüştüm. Dolunay, sevgilisinin eski sevgilisi olan Sare'den elbette haz etmiyordu. "Ne istiyorsun?" diye sormuştu ona.

    "Eray'a bir şey deyip gideceğim."

    Masadan kalktım ve yanlarına gittin. "Sare telefon konuşmamızda neden pat diye kapattın?"

    Sorumu anlamamış gibi kaşlarını çattı. "Efendim?"

    "Konuşmuştuk ya, sesin gelmiyordu."

    "Üzgünüm. Hatırlamıyorum. Eray'a bir şey söylemek için gelmiştim, onu görebilir miyim?"

    Eray da masadan kalkarak yanımıza geldi. Ben o anda neredeyse şok geçiriyordum, nasıl hatırlamazdı? Dolunay istemeye istemeye Eray ve Sare'yi yalnız bırakarak odasına gitti. Ben de hala şok olmuş bir haldeydim. Yavaştan Arslan'ların koridoruna girdim. Eray'lar bahçeye gitmiş olmalıydı. Lavaboya gidip bir elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı.

    Koridorda ilerlerken duvarda gözüme bir şey çarpmıştı.

    Bir çerçeve. Pars ve Dolunay yan yana durmuş gülümsüyordu, çerçeveye tutturulmuş bir de not vardı.

    "En güzel günümüz! P.D kardeşler forever!"
    Tümünü Göster
    ···