/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 9.
    +1
    Yaz lütfeeen
    ···
  2. 8.
    +1
    Rex hajsbs
    ···
  3. 7.
    +1
    “Gel zaman git zaman iyice tek yaşamaya alıştım. Hayvanları daha yükseklere çıkarmaya başladım. Arada bir kız kardeşim gelip hayvanları sağardı yada sağdığım sütleri ata yüklerdi. Normalde o mevsimde inekler pek süt vermezler ama ben gözüm gibi bakıyordum. Tüm köyün hayvanlarından daha semirdiler. Kışın yaklaşması ile çobanların çoğu köye indirdi hayvanları. En son benimle muhtarın çobanları kalmıştı. Onun yüz elli kadar hayvanı vardı. Babam, bana ikide bir inmemi söylüyordu. Ben ise diğer çobanların boşalttığı otlaklara sürdüm hayvanlarımı. Bir otlaktan diğerine gidiyordum. Akşam olunca yakındaki diğer köylere ait ahırlarda kalıyordum. Yüksek tepelere kar yağdığı günün ertesinde yola çıktım. Bayağı yukarı çıktığımın farkına vardım. Amacım alttaki ahıra yetişip köye bir sonraki gün geçmekti. Yola çıktım o gün havanın nahoş olduğu sert rüzgârdan, bulutlardan ve hava sıcaklığından belliydi. Kendi kendime ‘Aptal kafam keşke zamanında hayvanları indirseydim.’ Demiştim. Hayvanlara yağmur yada kar değerse aşağı inene kadar hastalanır, bende onca ayın emeğini harap etmiş olurdum. Yol boyunca dualarla indim bir yandan da kendime kızıyorum. Adım zaten deli çavuşa çıktı. Herkes korkusuzluğumu anlatır olmuştu. Meğer kendimi korkusuz zeki sanerken tam bir kuş beyinliymişim. Çünkü hava birden patladı. Son ahıra 15 dakika yol kalmıştı. Hızlı yürümeye başladım yolda mantar toplamadan dönen birkaç köylüye rastladım. Bana alt ahırın üstüne bir gün önceki rüzgârda kavak ağacının ahırın üzerine devrilip ahırı yıktığını söylediler. O an başıma kaynar sular döküldü ve köye ulaşmama iki saat kadar yol kalmıştı. Gökyüzü de gündüz ile gecenin dans etmeye başladığı vakitlere denk gelmişti. Güneş yavaştan yüzünü benden kaçırıyordu. Hava kararmıştı. Önemli bir karar vermem gerekiyordu. Hayvanları bırakıp koşarak alt ahıra indim birde kendi gözümle göreyim belki kullanılır diye düşündüm. Baktım ve korktuğum şey gerçekleşmişti. Ahır Tamamen çokmuş içeri girilecek yer kalmamıştı.
    ···
  4. 6.
    0
    Rezzers
    ···
  5. 5.
    +1
    “Askerden yeni dönmüştüm. Yıl 1949, tam iki buçuk yıl askerlik yapmışım. Gencim, damarımdaki kan kaynıyor, tabi. Babanın dediği gibi çelimsiz biri değilim tam doksan kiloydum, vurduğum kişi yerden kalkamazdı. Hiç korkmazdım, her kavganın her gürültünün altından ben çıkardım. Köylü beni severdi ama yaptıklarımdan bezenler olmuştu.” +Dedem anlatmaya devam ediyordu. Kulağımız ve gözümüz dedemdeydi.“Birde hızlı delikanlıydım, güzel kızlar pencereden bana mendil atardı.” diyordu biz de o an kendimizi tutamadık ve gülmeye başladık. Dedemin hikâyesi gayet komik ve hoştu. Oysa bizi korkutacak hikâye, güya ondaydı. Dedem anlatmaya devam etti.“Tahsilim vardı ve işim hazırdı ama yüzlerce ineklerimiz ve koyunlarımız vardı. Evin en büyüğü bendim. Kardeşim, hayvanlara bakacaktı normalde öyle anlaştık. O aile işlerini yürütecek, ben de tahsil yapacaktım ama zatürreye yakalandı. Bir sene süründü rahmetli. Ben de o iyileşene kadar hayvanların başında durmaya karar verdim. Dört çobanımız vardı. ikisini işten çıkardım, çünkü pek kazanç yoktu o yıl. Ben, koyunları yaylaya çıkarıyordum. Diğer iki çoban da koyunları günlük otlağa zütürüp tekrar ağıla getiriyordu. Ben ise iki gün hatta üç gün yaylada kalıyordum. Hava güzeldi, daha rüzgârlar inmemişti yaylaya. Benim gibi çobanlar vardı ama en az üç kişi gezerlerdi. Ben elli hayvanla tek uğraşıyordum. Dedim ya korkusuz biriydim. Ha üç malaklım (Aksaray çoban köpeği) dört kırma kangalım (Sivas Çoban Köpeği) vardı. Sürüyü gözleri gibi korurlardı. Diğer çobanlar iki kişi bile kalmaya korkarlardı. Eşkıyalar vardı, kurt vardı ve enik tepesinde şeytansı varlıklar vardı.” diyordu ve bir an ahanda hikâye başlıyor dedim içimden.“Köylü dedikodusu, cahillik derdim çünkü okumuş tahsilli adamım, hiç inanır mıyım öyle efsanelere.” Diyordu ve bana doğru bakıyordu.
    ···
  6. 4.
    +1
    “Peki, o vakit beni can kulağı ile dinleyin bakalım dedesinin mahsulleri.”diyordu. 2Dedemin ağzı biraz bozuktur. Argo kelimeler kullanır ama ben sansürlü anlatacağım.
    ···
  7. 3.
    0
    devam eder misin lütfen
    ···
  8. 2.
    +1
    “ Bunlar saçma sapan hikâyeler siz gerçek hikâyeler duymamışsınız.”dedi kısık bir ses tonuyla. +“Oo abi sende sağlam hikâyeler vardır şimdi, gel anlat haydi.” dedi en küçük amcam, heyecanlı bir sesle. Babam, naz yapmadan asla gelmezdi. Ama onunda canı sıkıyordu çünkü bu saatlerde gündemin son haberlerini izleyip, dedemle saçma sapan gündem değerlendirmesi yapıp uyurdu. Kalkıp, yanımıza geldi.“Asıl hikâye babamda.” diyip ve dedemi gösterdi.“Haa şu pençe meselesi.” dedi, halamın oğlu.“Hacı babam olayı tamamen anlatmadı ki.” dedi, küçük amcam.“Ben köyün yaşlılarından birkaç kez dinledim. Bir defa da annemle eskilerden konuşurken biraz anlatmıştı. Ufak bebektim ama biraz da olsa hatırlıyorum.” diyordu babam bizlere bakarak. Dedemin gençken başından bir olay geçtiğini az çok biliyordum. Kolunda kocaman çizikler olduğunu görmüştüm. Kimini biçerdöver yaptı, kimini tırmık yaptı, kimini de askerde oldu demişti ama asıl olayı kimse tam olarak bilmiyordu.“Eee o zaman dedem anlatsın da doğrusunu öğrenelim.” dedim, heyecanlı bir halde. Amcam: “Baksana horluyor top patlasa uyanmaz.”Babam: “O vakit ben anlatayım.”O an, pür dikkat herkes babamın anlatmasını beklemeye başladık.“Babam askerliğini bitirmiş, bir genç delikanlıyken bir işin ucunu tutamayınca çoban olmuş, pekte çelimsizmiş.” diyerek dedeme doğru baktı babam.Ben şaşırdım, dedem çok çalışkan ve iri yapılı bir adam, hem PTT’de yıllarca memurluk yapmış, köyün en tahsilli adamıymış. Babam neden öyle söylüyordu? Şaşkınlığım kısa sürdü çünkü babam yem atmıştı dedeme. Bir an çekyattan diklendi dedem.“Kimmiş o çelimsiz! Söyle bana.”Babam sırıtarak; “Baba, gel sen anlat, yoksa daha neler neler söylerim.” dedi. 9Gülüşmeler oldu dedem çekyattan kalkıp yanımıza geldi ve aile halkımıza katıldı. Dedem diğer yaşlılara pek benzemezdi. Gençlerle iy anlaşırdı zeki, kurnaz ve cana yakın bir adamdı. Çocukla çocuk olan tontiş yaşlı bir adamdır. Yıllarca hikâyesini sakladı ama bu gece sakladığı hikâyesini gün yüzüne çıkartacaktı.
    ···
  9. 1.
    +6
    merhaba arkadaşlar bu hikaye çok sürükliyeci bir hikayedir.iki kişi rez alsa devam edeceğim

    Büyüklerimiz bize sık sık hikâyeler anlatır. Özellikle sözlü anlatım, kültürümüzde çok yaygındır. Tabi eskiden daha fazlaydı bu durum. Elektriğin gittiği gecelerde kuzenler, amcalar, abi ve kardeş mum ışığında korkunç hikâyeler dinlemiş insanlar inanın ki çok şanslıdır. Büyükler, adeta eteklerindeki en korkunç hikâyeleri dökerler. Bir korkutma yarışı başlar ansızın. En inandırıcı olan ve en sağlam hikâyesi olan daha çok zihinlere işletir kendini. Büyük bir kısmımız bu hikâyelerin uydurma, abartı hatta yalan olduğunu biliriz. Fakat yine de aynı kanı taşıdığımız insanlarla adeta ortak bir bilinç yada sürü pgibolojisini oluşturduğumuz bu ambiyansta her şey gerçek olur, korkular tavan yapar. Mumun aydınlatmadığı karanlıklarda in cin top oynar, tuvalete bile tek gidemezsiniz. Ama ilginçtir ki bu bize zevk ve haz verir. Korku gerçekten bağımlılık yapabiliyor. Bu korku yaş aralığına göre artar ya da azalır. Ben, geniş bir aileye mensubum. Evimizde misafir hiç ekgib olmaz. Baba tarafı Doğu Anadolu, anne tarafı ise Güneydoğu Anadoluludur. Siz düşünün artık herkesin en az dört çocuğu var. Neyse aile seceresini anlatmayacağım şimdi olaya geçelim. Yine bir gün ev kalabalık Kuzenlerim, amcalarım on kişi kadar varız. Herkes bir köşede Kimi televizyon izliyor, kimi telefona bakıyor, kimi müzik dinliyor. Derken elektrik gitti. işte size başta bahsettiğim gibi o ortamın oluşması için ilk işaret gerçekleşti. Sonra telefon flaşları yandı. Yıl 2012 mum pek revaçta değil tabi. O gece, adeta aile kültürümüz haline gelen o güzel sohbet başladı. Ben 18 yaşıma yeni girmiştim ve artık benimde anlatacak korku hikâyelerim vardı. Herkes bir şeyler anlatıyordu. Yok efendim halay çeken kedi, şeytan düğünleri, altın olan soğan kabukları, cemaati cin olan imam vs… Babam biraz uzakta çekyatta hem bizi dinliyor hem de uzanıyordu. Dedem ise tam karşısındaki çekyatta çoktan uyuyakalmıştı. Arada bizim sesimiz yükselince yerinde depreşiyordu. Birkaç saat, su gibi akıp geçti. Küçük kuzenler uyumaya gittiler, kadınlar da diğer odalara geçtiler. Hikâyeler tabi doğal olarak daha da karanlıklaşmaya başladı. Babam bir ara başını kaldırdı.
    ···