-
34.
0Üstünden hiç bir eşya çıkmamıştı (telefon ve cüzdanı evdeki masasındaydı). Bize açıkladıkları şeyler bunlardı. Neyse, Furkan'la haftaya cumartesi (bugün pazardı, lisedeki ilk cumartesimi tuhaf, korkunç vs. şeyler yaparak geçirmiş, ilk pazar günümü yaşıyordum. Ne hafta sonu ama!) buluşmak üzere (daha erken buluşmak zor olacaktı, çünkü ailelerimiz onlara yalan söylediğimizi düşünüyordu, bir hafta okula gitmememizi (bu yaşananlardan sonra şoku atlatabilmemiz için) bile önermişlerdi, biz de kabul ettik, bu olanları sindirmemiz zaman alacaktı) vedalaşıp ailelerimizle evlerimize döndük. 1 hafta boyunca her gece birbirinden korkunç kabuslar gördüm, kimisinde hoca üstü başı kan kaplanmış bir halde ellerini bana uzatarak yardım istiyor, tam tutacakken aramıza siyah bir duman giriyor, duman kalktığında hocayı yerde ölü yatarken görüp çığlık atarak uyanıyordum; kimisinde kendimi bir anda barakanın içinde buluyor, kapıya yöneldiğimde her yanı alevler sarıyor, en son baraka dumanlar arasında üstüme çöküyordu ve yine çığlık atarak uyanıyordum. Ailem durumum hakkında endişelenmeye başlamıştı (her gece çığlıklarıma uyanıp beni sakinleştiriyorlardı, aklımı yitirmeye başladığımı düşünüyorlardı). Tüm hafta içi okula gitmemiştim, günlerimi Furkan'la mesajlaşarak geçirmiştim. Furkan bana yazışmalarımızdan birinde beni önce şaşırtıp sonra meraklandıran, en son da korkutan bir şey söylemişti: Hoca, öldüğü gün, ölmeden önce onun bacağıyla ilgilenirken, depodan topladığımız bütün tuhaf şeyleri (benim bulduğum elma dilimi şeklindeki taş da dahil) Furkan'a vermişti. Cuma günü, yarın Furkan'la buluşacağım için heyecan ve merak doluydum. Aslında face'ten konuşabilirdik, niye bir hafta önce pazar günü buluşalım diye ısrar etmişti ki?(Evet, aslında beraber karar vermedik, o ısrar etti ben de kabul ettim) Fakat bana yazdığı o şeyden sonra (hocanın tüm bu şeyleri ona verdiğini) , niye bu kadar ısrar ettiğini artık anlıyordum; bunları bana göstermek istiyordu.
-
33.
0Zavallı adam, yere düştükten sonra sürünmeye çalışmıştı, ama bu çok sürmemişti, öldüğünü gözlerindeki ifadeden anlamıştık. içeride hocadan başka kimse yoktu, peki ya bu "cinayet" nasıl olmuştu? Cevap olarak zihnimde videoda gördüklerim; daha doğrusu gördüğüm yaratıklar canlanmıştı. Cevap belliydi, bu cinayeti cinler işlemişti!.Kulağa ne kadar saçma da gelse de mantıklı tek cevap buydu. Bunu niye yapsınlardı ki? Zavallı adamdan ne istediniz ? Yarım saat sonra polisler apartmanı mercek altına almışlardı. Odayı didik didik etmişler, düzgün bir ipucu bulamamışlardı. Furkan'ın telefonu (aynı zamanda kaydın da olduğu telefon) gitmiş, dumanlar çıkan bilgisayar soğuduktan sonra (soğuması için fişini çekmiştik), polisler bilgisayarı inceleme için merkeze zütürmüştü, tabii bizi de. Furkan'la ayrı sorgu odalarında bildiğimiz her şeyi polis memurlarına anlatmıştık (bir süre sonra bunun doğru olmadığını anlayacaktım). Sonuç olarak bunu bizim yaptığımıza dair bir kanıt bulunamamıştı, bilgisayarın hard diskinden hiç bir veri kurtarılamamıştı (o korkunç video da dahil). Gün boyunca nezarette kaldık, ertesi gün serbest bırakıldık. Emniyetten ben, Furkan ve ikimizin ailesi birlikte çıktık, ailelerimiz hocaya olanlar ve video hakkında söylediklerimize pek inanmamıştı; aslında kimse inanmamıştı, ama onları suçlayamazdım. Pek de inanılacak türden şeyler değildi bunlar. Saatin kaç olduğuna bakmak için telefonumu çıkarayım dedim, fakat üstümde bulamadım. Bir anlık bir panikten sonra benim telefonun Furkan'da, onunkinin de bende olduğunu(cinler zütürene dek) anladım. Furkan'ın ailesi buna da (telefonu cinlerin zütürdüğüne) inanmamıştı. Aslında biz de böyle bir şey olduğunu görmemiştik, ama tek mantıklı açıklaması buydu. Gaipten(!) seslerin bizi kapıdan uzaklaştırıp kapıyı arkamızdan kapatmaları, hocanın bundan çok kısa bir süre sonra ölmesi(ve kendilerini ifşa edecek her şeyi yok etmeleri)... bunun başka bir açıklaması yoktu. Kulağa bizim için de pek mantıklı gelmiyordu, ama tek çıkar yanıt buydu. Hocanın ölüm nedeni henüz açıklanmamıştı, ama darbe sonucu ağır yaralanma, ve bunun sonucunda iç kanamadan öldüğü düşünülüyordu.
-
32.
0Demek hocanın adı Gökan'dı... Bu kadar çok olay arasında ne biz ona, ne de o bize isimlerimizi sorma fırsatı bulmuştuk; aslında hoca Furkan'ı biliyordu. Her neyse, biz dehşete düşmüş bir halde buraya nasıl girebileceğimizi sormuştuk(aslında ben sormuştum, Furkan hiç bir şeye tepki vermiyordu), adamsa sanki evin anahtarına sahipmiş de, iki ergene verip vermeme arasında kararsız kalmış gibi bir süre bir bize bir kapıya baktı. Birden Furkan'ın bağıran sesiyle irkildim;"Bunun için zaman yok!... " Sanki bir anda yaptığının pek hoş bir şey olmadığını anlamış gibi cümlesini bitirdikten sonra başını eğmiş, daha da bir şey dememişti. Ben bir şey diyemeden adam "Bekleyin... " deyip merdivenlerden aşağı indi. Biraz sonra geri döndüğünde elinde bir dizi anahtar vardı. Yalnız getirdiği tek şey anahtarlar değildi, arkasında onu takip eden bir de adam getirmişti. Bu adam ondan daha kısaydı... ve daha yaşlı görünüyordu. Apartmanın yöneticisi olabileceğini düşündüm. Hocanın karşı komşusu hocanın kapısının önünde doğru anahtarın hangisi olduğunu bulmaya çalışırken yaşlı adam söze girdi; "Bazı sesler duydum, umarım hocaya bir şey olmamıştır." Komşunun kapıyı açtığını kapının çıkardığı sesten anladık. Hepimiz kapıya dönmüştük. ilk içeri giren yaşlı adam oldu, sonra komşu, en son da Furkan'la ben. Oturma odası kapıya en yakın odaydı(aynı zamanda hocayı en son gördüğümüz odaydı), bu yüzden yaşlı adamla komşunun ilk baktığı oda da orası olmuştu. Kafasını uzatıp oraya bakan donup kalıyordu, ilk yaşlı adam sonra da komşu odaya göz ucuyla bakmış, bakar bakmaz da suratlarına yaşadıkları şok yansıyıp donakalmışlardı. Ben hala Furkan'a destek oluyordum, o benden önce odaya bakıp dondu, en son gören de ben oldum. Duvarın kırmızı rengine hemen alışamamıştım, ama asıl yerdeki kırmızılıklara alışamayacaktım.. hocanın kanına.
-
31.
0ikimiz de hocanın bir şey söylemesini bekliyorduk, oysa adam bizi duymamış gibiydi, hala yere bakıyordu. Bir müddet daha bekledik. Sonra Furkan yarı sürünerek, yarı emekleyerek hocanın önüne geçip oturdu, hangisinin baskın olduğu anlaşılamaz bir şekilde yüzünde korku, şaşkınlık, merak ve merhamet vardı; başını, suratını hocanın görebileceği şekilde eğerek; "Hocam... iyi misiniz?... "dedi, bense onları izliyordum. Hocanın cevabını bekliyordum. Hoca nihayet başını kaldırdı, önce Furkan'a, sonra bana, sonra tekrar Furkan'a bakarak şöyle dedi...Tümünü Göster
"Az önce doğru mu gördüm?". ikimizde başımızı salladık. Hoca başını iyice eğdi, bir şeyler mırıldanmaya başladı. Birden zil çaldı, bunu beklemiyordum. "Hocam kapı çal... " diyebildim, lafımı tamamlayamadan Furkan eliyle sus işareti yapıp sandalyeden destek alarak kalkmaya çalıştı. Hemen koşup koluna girdim, anlaşılan Furkan hocanın yalnız kalmasını ya da onun gibi bir şey istiyordu. Çok uzatmadım, beraber kapıya kadar gittik. Biz gelene kadar zil daha sık çalmaya başlamıştı, artık zili çalan elini hiç zilden çekmiyordu. Furkan yanımda kapıyı açtım...
Kapıda kimse yoktu, Furkan'ı bırakamayacağımdan kapı eşiğine kadar onunla birlikte gelip "Kimoo..?" diye hafiften bağırdım. Uzaktan bir ses belli belirsiz "Gelin.." diye seslendi. Boğuk bir sesti, ama ne farkeder? Kapıdan geçip dışarı çıktık, aynı ses bu sefer daha yüksek bir tonla "Buraya... gelin.." dedi. Furkan'la kapıdan iyice uzaklaşıp merdivenlerin yanına kadar geldik. Kimseyi göremiyordum. O anda beklemediğim bir şey oldu... Kapı arkamızdan "Çaat" diye sertçe kapandı.O anki refleksle kapıya döndüm, kimse yoktu. Bunu gerçekten beklemiyordum. Tam zili çalmaya yeltenecekken içeriden tabak kırılmas sesleri geldi. Elim zilin üstünde donakaldım. Eşyaların düşme sesi geliyordu. Furkan bana, ben Furkan'a, birbirimize korkuyla bakıyorduk. Birden içeriden bir çığlık geldi!. Hocanın çığlığıydı... Biz artık korkudan bilincimizi yitirmek üzereyken karşıdaki dairenin kapısı açıldı. Kapıyı açan kişi otuzlarında, orta boylu bir erkekti. Sesleri duymuş (duyulmayacak gibi değildi,) neyin nesi olduklarını öğrenmek için dışarı çıkmıştı, en azından ben öyle tahmin ediyordum. Ama suratı zaten her şeyi açıklıyordu. Telaşla bir bize, bir kapıya, sonra tekrar bize bakıp şöyle dedi:"Bu sesler Gökan hocanın dairesin... "lafını hocanın dairesinde yere düşen bir tabağın kırılma sesi böldü. -
30.
0Ta ki bir şey omzuma dokunana kadar... yerimde sıçrayıp kendimi masaya attım, ama hoca beni, sertçe masaya çarpmadan önce tutuverdi(hoca sayesinde masaya çarpıp acı çekmekten kurtulmuştum). Meğer beni öyle donuk bir şekilde bilgisayara bakarken görünce hoca ilk ne yapacağını bilememiş, sonra omzuma dostça dokunduğunda gördüklerim karşısında geçirdiğim şok yüzünden ani tepki vermişim. Hoca iyi olup olmadığımı sordu, videoyu geriye sarıp elimle izlemesini işaret ettim. Hocayla birlikte ben de tekrar izledim. Yeni farkına vardığım tek şey barakanın üzerindeki "yaratığın" bölündüğü anda aslında 3'e bölünmek yerine daha çok sanki onun içinden kendisi gibi 3 yaratık daha çıkıyormuş gibi göründüğüydü. Sonuncu da çıktığında ilk yaratık hızla yok oluyordu. Video bittiğinde hoca önce hiç tepki vermedi. Sonra bir şeyler mırıldanmaya başladı. Gittikçe daha yüksek sesle söylüyordu, ama yine de anlamam biraz zaman almıştı. "... Biliyordum... biliyordum... biliyordum... " diyordu. Neyi biliyordun lan! Korkum tavan yaptı, bu adam ne biliyordu, bunlar neydi, ne nasıl neden olmuştu?... kafamda deli sorular... Hoca artık bağırmaya başlamıştı, odanın içinde dört dönüyordu; "biliyorduuuum!... " En son yere diz çöktü, ellerini semaya kaldırıp “şükürler olsun" diye bağırdı. O vaziyette durdu, sonra kolları yavaş yavaş yere indi. Sakinleştiğini hissedebiliyordum. Ama asıl hissettiğim şey "korku"ydu. Neler oluyordu böyle.Ben sandalyede, hoca yerde dururken Furkan geldi, duvarlardan destek ala ala geliyordu. Hocanın sesine uyanmış olmalıydı, çok bile uyumuşu. Neler olduğunu bilseydi..Çocuğu fazla merak içinde bırakmadan videoyu geri sarıp elimle izlemesini işaret ettim. izlediğinde yere çöktü, hareketsiz bir şekilde öylece kalakaldı. Uzun bir süre boyunca hiçbirimiz ne hareket etti, ne de konuştu. Sanki artık nefes bile almıyorduk, ortam o denli sessizleşmişti. Sessizliği ilk bozan ben olmuştum:"Hocam neyi biliyordunuz?"..Furkan bana dönerek "Ne neyi biliyordunuz?... Hocam... ?" diyerek hocaya döndü. ikimizde hocaya bakıyorduk, adam gençleşmiş gibiydi, suratında büyük bir gülümseme, başlarda yukarı doğru bakarken şimdi yere doğru bakıyordu.
-
29.
0"Açıldı sonunda, gel aklındakini yap sen, ben de yiyecek bir şeyler hazırlayayım" diyip kalktı hoca, gerek yok hocam deyişime aldırmadan. Aslında gerek vardı, çok acıkmıştım, bu yüzden üstüne gitmedim. Pc'nin başına oturup işe koyuldum. Yanımda kablo veya sd kart okuyucu olmadığından videoyu bluetooth la atmak zorunda kaldım. 20 gb videonun tamdıbını bluetoothla atmak çok uzun süreceğinden bir kaç denemeden sonra sadece yangın kısmını atabilmeyi başardım. Videoyu bir de büyük ekrandan izlersem ne kaçırdığımı görebilirim diye düşünüyordum, ama olmamıştı. Video bazı yerlerde parazitleniyordu, bunun nedenini anlayamamıştım. Tam videoyu incelemekten sıkılıp bilgisayarı kapatacakken masaüstündeki video editleme programlarını gördüm. Ya videoyu yavaşlatarak izlersem? O zaman istediğim şeyi yakalama şansım artabilirdi. Benim yaşıtlarımın bilye, saklambaç, futbol oynadıkları zamanlarda bilgisayar takılmanın bana sağladığı avantajla videoyu 2.5 kat yavaşlatıp parazitlerin olduğu kısımları parazitlerden temizledim. Kaçırdığım şeyin parazitlerin en yoğun olduğu( ki o an aynı zamanda yangın sırasında yağmurun aniden bastırdığı ana denk geliyordu) anda olduğunu, o anı yavaşlatılmış ve temizlenmiş halde izleyene kadar anlayamamıştım. Bu... bu da neydi böyle? Aslında çok kısa sürüyordu, ama insanı dehşete düşürmeye yeterdi. Yangının en şiddetli olduğu an, yağmur bastırmadan hemen önce, siyah bir "şey" gökte çakan bir şimşekle aynı anda barakanın üstünde beliriyor, 3 parçaya bölünüp barakanın çatısı üzerinde aralarında belli bir aralık olacak şekilde her bir parça bir yere dağılıyor, bir sonraki şimşekle birlikte havaya yükselerek kayboluyordu. Şaşkınlığımı atamadan en iyi görüntü için bir iki filtre daha uygulayıp çatıya zoom yaptım. ikinci bir şoku da o zaman yaşadım: Bu "şey"in (3 parçaya bölündükten sonra her parçanın da) kol ve bacakları, ve bir kafası vardı! O an yaşadığım korku, vücudumun en ücra köşelerine kadar yayıldı. Ne yapacağımı bilemeden donup kaldım.
-
28.
0Duvarlar kırmızıydı, gözlerimin alışması zaman aldı. Arada bazı sesler duyuluyordu ama muhtemelen komşulardan geliyordu çünkü kimse yoktu. Ama kilitli bir oda vardı, başta merak etsem de adamın mahremi diye boşverdim. Neyse biz banyoya geçtikten biraz sonra hoca elinde bir anahtarla geldi. ilk yardım dolabının kilidini açıp bir kaç malzeme çıkardı. Beni ise salona gönderdi. Bir müddet oturduktan sonra uyuyakalmışım. Telefon sesiyle uyandım. Ses üzerimden geliyordu ama benim telefonun sesi değildi. Elimi cebime atıp telefonu çıkarana kadar sustu. Çıkardığmda Furkan'ın telefonu olduğunu farkettim. Barakada olan yangını (ya da her neydiyse) bunun kamerasıyla kaydettiğimden beri cebimdeydi. Ve hala kayıttaydı. Kaydı sonlandırıp izlemeye başladım. Kendim gördüğüm andaki kadar şaşırtıcı, korkutucu, merak uyandırıcıydı. Tabii ki barakanın yanışını izliyordum. Fakat izlerken bir an bir şey kaçırdığımı düşündüm. Kaydı biraz geriye aldım, ama yine ne olduğunu göremedim. Neyi kaçırdığımı da bilmiyordum. Sadece bir histi. içimi merak ve korku kapladı, neyi kaçırmıştım? O sırada biri "Uyandın mı?" dedi, aniden arkama dönüp kim olduğuna baktım, hocaydı, kapı boşluğuna yaslanmış bana bakıyordu. "Korkuttuğum için üzgünüm, ne izliyordun?" diye sordu. O kadar şeyden sonra hala gülebiliyordu. "Hocam bilgisayarınız var mı?" diye sordum , o da gülümsemesini artırarak;"Kabul, yaşlandım da dinozor olmadım daha, oturma odasında." dedikten sonra bir süre durup "Ne oldu ki" diye sordu. "Hocam, bu yaşadıklarımızla ilgili gizemi açığa çıkarabilecek bir şey olabilir" deyip telefonu gösterdim. "Bu kaydı incelemem lazım". Bir süre düşündü, sonra peşimden gel diyerek koridora çıktı. Telefon elimde hocayı takip ederek oturma odasına geçtim. Hoca masanın üstündeki dizüstüyü açıp gel otur diyerek masanın önündeki sandalyeyi gösterdi. Yok siz oturun hocam dedim, hoca otururken aklıma anca gelen o soruyu sordum:"Furkan nasıl?". "iyi, yarasını temizleyip etrafını sardım şu an uyuyor" dedi. Aa harbiden biz ne kadardır uyuyoruz diye soracakken dizüstü, win7 nin karşılama sesiyle ikimizin de dikkatini kendine çekti.
-
27.
0Tavan beton kirişlerle desteklenmişti. Etrafta bir sürü boş kutu vardı. Hoca sağa ben sola dönüp çıkış aradık, çıkışı bulan ben oldum. Hocayı çağırdım, kucağında Furkan'la koşarak yanıma geldi. Kapıyı açmaya çalıştım ama sıkışmıştı, hoca Furkan'ı yere bıraktı, ben hemen Furkan'ın koluna girdim. Hoca kapıyı tekmelemeye başladı. Bense kendimi kötü hissediyordum, bütün bu olanların suçlusu bendim. Hoca nihayet kapıyı açtığında, ben etrafı kontrol etmek için başımı çevirmiştim... Bize doğru koşarak gelen, Furkan'ı yaralayan (muhtemelen o yapmıştı) o adamı görmüştüm. Suratı öfkeyle bakıyordu. Furkan'a yardım edip onunla hızla (artık yaralı bir arkadaşla ne kadar hızla gidilebiliyorsa o hızla) kapıdan geçtim. Hoca da hemen arkamızdan gelip kapıyı sertçe kapattı. Adamın gittikçe yaklaştığını bildiğimizden hiç duraklamadan hoca Furkan'ı aldı, ben önden onlar arkadan önümüzdeki merdivenlere tırmanmaya başladık. Bina 1 yıllık ya var, ya yoktu. Zemin kata ulaştığımızda elinde poşetler olan bir kadını geçtik, açılmasını beklediği asansörü gördüğümde bir apartmanda olduğumuzu farkettim. Kadın şaşkınlıkla bize bakıyordu, baksın. Ne olacak sanki. Bina kapısını açtım, hoca Furkan'la önden ben arkadan çıktık, önümüzde bir dış kapı daha vardı. Zaten açık olan bu kapıdan geçtik, sonra koşarak buradan uzaklaştık. Eski evi de geçtik, bir müddet daha koştuktan sonra bizi kimsenin takip etmediğinden emin olunca (özellikle o adamın) nihayet yavaşlayıp yürüyerek ilerlemeye devam ettik. Hoca Furkan'la önden gidiyordu, bense nereye gittiğimizi bilmiyordum. Kimsenin konuşmaya hali olmadığından sormadım da. Bir süre sonra da nihayet bir başka apartmanın önünde durduk. Hoca Furkan'ı yere bıraktı, ben de zavallı çocuğa direk destek oldum. Hoca kapıyı açtı, biz geçince de kapatıp asansöre binmemizi söyledi. 5. katta indik. Hoca dairesinin kapısını açarken biraz burada dinlenin sonra gidersiniz dedi. Tartışmaya halim yoktu, hocanın açtığı kapıdan ilk önce Furkan'ı geçirip sonra da kendim geçtim. En son da hoca içeri geçip ayakkabılarımızı aldıktan sonra kapıyı kapattı, siz banyoya geçin, Furkan'ın durumuna bir bakalım deyip ayakkabıları dolaba yerleştirirken biz de banyoya geçip hocayı bekledik.Ev 3+1 di, içeride kimse yoktu.
-
26.
0Taştan, bir bilyeden daha büyük, masa tenisi topundan daha küçük bir küreydi bu. Tepesindeki bir noktadan tam altındaki başka bir noktaya çizgiler geçiyordu, dünyadaki meridyenler gibi. Diğerlerine göstermek için giderken merdivenlerin oradan sesler geldi. Bu sırada hoca diğer kutuları da açmış, Furkan da içlerindeki samanları eşelemeyi bitirmek üzereydi. Diğerleri de bu sesleri duymuş olacak ki dönüp birbirlerine ve bana baktılar, ben de onlara bakıyordum. Sesler artmaya başlamıştı, hepimiz bir yerlere dağılıp başka bir çıkış yolu arıyorduk. Furkan ın sesini duydum, bizi çağırıyordu, sanırım çıkışı bulmuştu. Seslerse artmaya başlamış, konuşan erkek sesleri duyulmaya başlamıştı. Furkanın sesinin geldiği yere doğru hayatımda hiç yapmadığım kadar hızla koştum. Furkanı gördüm, hoca görünürde yoktu. Bana havalandırma boşluğuna girmem için eliyle işaret yapıyordu. Hızla boşluğa girdim, hoca önden ilerliyordu, birden arkadan yüksek sesle küfür sesleri duydum. Furkan benim arkadam geliyordu, çok geçmeden bir daha arkama baktığımda Furkan'ın geriye doğru çekildiğini gördüm. Bağırıyordu. Sanırım yakalanmıştık. Boşluk çok geniş değildi bu yüzden dönemiyordum. Ayaklarımı tut diye bağırdım, ben de hocanın ayaklarını tutup hocam çekin beni diyebildim. Hocayla Furkan'ı kurtarabilmek için tüm gücümüzle ilerlemeye çalışıyorduk. Bu boşluk-tünelin sonu nereye gidiyor bilmiyorduk, ama elimizden ilerlemek dışında bir şey gelmiyordu. Hayatımız için ilerlemek zorundaydık, Furkan'ın hayatı için de. Furkan bir çığlık attı, ama artık bizi arkadan bir şeyin çektiğini hissetmiyordum. Furkan ayaklarımı bırakıp elleriyle ilerlemeye devam etti, hala bağırıyordu. Ben de hocanın ayaklarını bıraktım, hızla ilerledik.Önden bir ışık gelmeye başladı, Furkan inliyordu, iyi misin diye sordum, bacağım çok acıyor dedi. Ne yapmışsa artık şerefsizler... Birden Furkan bağırdı:"Geliyorlar..". Yapabildiğimiz kadar hızlandık, ışık gittikçe artıyordu. Sonunda hoca bu boşluk-tünel den çıktı, ben de çıktım, Furkan da çıkmaya çalıştı ama yere düştü. Bacaklarına baktım, sağ bacağında kegib vardı, çok derin görünmüyordu ama hafif bir sıyrık da değildi. Koluna girdim, hoca bizi görüp Furkan'ı kucağına aldı, sonra koşmaya başladık. Burası da depo gibi bir yerdi ama çok daha yeniydi, ışıklar hareket sensörlüydü, havası temizdi, kaçtığımız depo gibi kötü kokmuyordu.Tümünü Göster
-
25.
0. Işık yoktu, yalnız indiğimiz merdivenlerin ucunda mumlar vardı. Mumlara dokunmadık, kapıyı kapatıp indiğimizden beri ışık kaynağı olarak kullandığımız telefonlarımızı bu şekilde kullanmaya devam ederek içeride ilerledik. Burası geniş bir yerdi, etrafta bazı boş karton kutular ve açılmamış bir kaç tahta kutu dışında bir şey yoktu. Hoca kafasını bize çevirip; "Gelin bunu görmelisiniz" dedikten sonra adımlarını hızlandırarak yürümeye devam etti. Bizde öyle yaptık. Bunu niye görmeliydik, Furkan neden arkadaşım diye hocayı önden göndermişti, nereden tanışıyorlardı... Kafamda deli sorular... Çok geçmeden hocanın göstermek istediği şeye ulaştık. Bunu, hocanın "işte burada" diye fısıldayıp eliyle göstermesinden anlamam zor olmamıştı. Bu tahta bir kutuydu, hemen yanında muhtemelen hocanın kutuyu açmak için kullandığı demirden bir sopa vardı. Kutuya yaklaştım. Kutu yarıya kadar samanla doluydu, yere saçılmış samanları gördüğümde hoca kurcuklamadan önce tamamen samanla dolu olduğunu anladım. Kutunun içinde, samanların üstünde bir şey vardı. Ne olduğunu anlayamamıştım, incelemek için elime aldım..Bu şeyden elime yayılan bir tür enerji hissettim.. taştan yapılmış elma dilimi şeklinde ve boyutlarında bir şeydi. Dış kısmı pürüzsüzdü, iç yüzeylerinde ise bir kaç tane ne olduğunu bilmediğim sembol (ya da harf) vardı. Furkan'a da gösterdim, o da eline alıp inceledi, suratındaki ifadeden onun da bunların ne olduğunu bilmediğini anladım. Hocanın göstermek istediği şey buydu demek... niye bununla ilgili heyacanlanmıştı merak ettim, tam soracaktım ki hoca yerdeki demir sopayı alıp başka bir tahta kutuya yöneldi.Ben de meraktan etrafa iyice bakınmaya ve gezinmeye başladım. Gördüğüm bir kaç karton kutuyu açtım, sonuncusu hariç hepsi sadece samanla doluydu.. Diğerleri gibi bunun da samanını eşelerken elime bir şey çarpmıştı.
-
24.
0Bir süre daha koştuktan sonra durduk. Furkan "geldik" dedi. Etrafta eski bir ev göremedim, tam bunu soracakken zihnimi okurmuş gibi sağa doğru dönen yolu göstererek "Bu yolun sonunda, ama gittiğimizde ne yapacağız?" diye telaşla sordu. Doğru söylüyordu. Bu gördüğümüz abi gibi daha kaç tanesinin olduğunu bilmiyorduk. Sonunda şöyle diyebildim; "Polise mi gitsek?". "Ya çok geç olursa" diyerek hızlı adımlarla fösterdiği yere doğru yürümeye başladı. Planımız yoktu. Yapacak başka bir şey olmadığından peşinden gittim. Yolu geçtiğimizde o "evi" gördüm; aslında dublex, duvarları yosun tutmuş, baya eski görünüşlü bir evdi. Bahçe kapısı kilitliydi. "Arka tarafa bir bakalım" diyerek evin etrafından dolaşmaya başladım. Furkan da peşimden geldi. Arkada da kullanabileceğimiz bir giriş yoktu. Arka duvara yaklaştım, birden altımdaki zeminden sesler geldi. Refleks olarak baktığımda yerde zemine monte bir kapıya bastığımı, sesin de bu yüzden çıktığını gördüm. Üstünde kilit falan yoktu. Furkan da sesi duymuş olacak ki o da ona baktı. Fazla beklemeden üstünden çekilip açmak için eğildim. Beyaza boyalı, ama oldukça paslanmış metal bir kapıydı. Bir kaç kere zorladım, açamayınca Furkan da yardıma geldi. Birlikte hem ses çıkarmamaya hem de kapıyı açmaya çalışırken birden kapı açılıverdi. Kapıyı içeriden biri açmıştı, ve tam karşımızda duruyordu.ilk andaki korkum yerini şaşkınlığa ve meraka bıraktı... çünkü karşımızdaki kişi bizi barakadan çıkarken gören hocaydı! Tam kaçmaya hazırlanıyordum ki Furkan beni tuttu. "Onlardan mıymış kaçalım hadi" diyerek elinden kurtuldum, ama o gülmeye başladı ve şunları söyledi: "Hani sana bir arkadaşımı önden gönderdiğimi söylemiştim ya.. işte o arkadaş karşında" ... Bunu hiç beklemiyordum. Kekeleyerek "Hocam... siz.." diyebildim, hocaysa "evet, ben de sizdenim, ama bunu sonra konuşuruz... hadi birileri bizi görmeden içeri geçin" dedikten sonra geçmemiz için yana kaydı. Furkan önden, ben arkadan kapıdan geçtikten sonra hoca kapıyı kapattı. Kapı merdivenlere açılıyormuş, aşağı yürüyerek bizi neyin beklediğini bilmediğimiz yerlere gittikçe yaklaşıyorduk. Sonunda depo gibi bir yere ulaştık. Tavan tahta kirişlerle sabitlenmişti, normal bir insan boyundan biraz daha yüksekteydi. Aslında burası kayaların arasına oyulmuş bir yerdi
-
23.
0Bense yarı şaşkın yarı merak içinde bir halde barakadan çıktım, ne olur ne olmaz diye kapıyı (yine) tekmeleyerek kapatmayı ihmal etmedim ve koşarak Furkan'ın peşinden gittim.10 dk koştuktan sonra nefes nefese kalıp yol kenarında durduk. Kendimi toparlamaya çalışırken niye koşuyoruz diye sormayı başarabildim. Biraz soluklandıktan sonra şöyle sordu; "Eğer ortalığı bu şekilde toparlıyorlarsa görülmüş olabiliriz." Bense bizi görmüş olamazlar ki dedim, Furkan da şöyle dedi; "Bizi görmemiş olabilirler, ama arkadaşımı göndermiştim hatırladın mı, ya onu.." lafını bitiremeden "..gördülerse" diye cümleyi tamamladım. Korkmuştum. Birinin hayatı bizim yüzümüzden tehlikede olabilirdi. "O yüzden duramayız" diyerek koşmaya başladı, ben de peşinden koştum.
-
22.
0Böyle bir şeyin olabileceğine hayatta inanmazdım. Furkan beni sakinleştirmeyi başardı ve beraber barakanın önüne kadar geldik.Bir anlık cesaretle kapıya yüklendim. Yüklendiğim gibi geriye fırlamam bir oldu. Baraka hala sıcaktı ve ben acıyla yere düşmüştüm. Biraz sonra ayağa kalktım ve Furkan'a baktım, kapıdan sıçradığımdan beri gülüyordu hayvan. Ben olsam ben de gülerim orası ayrı konu. Neyse, tekmeleyerek açtım kapıyı, içeri girdik. içerideki o berbat koku gitmişti, hayvan cesetleri ortalıkta görünmüyordu. Furkan cebimden aldığı telefonumun flaşıyla içeriyi gözetlerken ben hala kayıttaydım. Bu çocuk içeride ne yaptı da koku gitti, cesetler kayboldu. Bu yıldırım olayı neyin nesiydi peki? Cevaplanacak çok soru vardı, ama henüz sırası değildi. Etrafa iyice baktığımda duvarlardaki kağıtlardan geriye eser kalmamıştı. Zemin de temizlenmişti. Etrafa bir kere daha baktım, önceki gelişimde olan hiç bir şey şimdi burada değildi, çocuk barakayı temizlemişti! Niye bunu yapmıştı ki, niye böyle bir şeye gerek duymuştu? Bizi görmüş olamazdı. Belki de burada işi bitmişti. Kafam karışık halde Furkan'a baktım, hemen sonra bana "Hemen buradan gitmeliyiz" deyip kapıya yöneldi. Ayağıyla tekmeleye tekmeleye açtığı kapıdan koşarak çıktı.
-
21.
0Okulun saklandığımız duvarının diğer köşesine geçtik, buradan baraka rahatlıkla görünebiliyordu. Furkan "Oha amk" diye beni dürttü, hemen arkamdan o da benimle aynı yere bakıyordu. Bahçe kapısından giren çocuk (lise 3 ya da 4 olmalıydı), doğruca barakaya yönelmişti. Üzerinde okul kıyafetleri vardı, muhtemelen dikkat çekmemek için böyle giyinmişti. Kendinden emin adımlarla barakaya ulaştı, kapıyı açıp içeri girdi (ve tahmin ettiğimiz gibi kapıyı arkasından kapattı. Kapatmasa bile bulunduğumuz yerden içeriyi göremezdik, ama o tedbirli davranmıştı. Ben hala olayın şokunu yaşarken Furkan ne ara akıl etti, çıkardı, ayarladı bilemem, telefonunda kamera uygulamasını açıp video moduna almış, kaydı başlatıp elime tutuşturmuştu. Üstelik bunu daha biz bulunduğumuz köşeye gelmeden yapmıştı, yani çocuğun barakaya girişini çekebilmiştik. Telefon da telefondu hani, 720p kayıt yapıyordu, çocuk kabak gibi çıkmıştı telefonda. Dakikalar geçti. Çocuk bir türlü çıkmak bilemedi. Biz de hafiften sıkılmaya başlamıştık. 10 küsür dakika daha geçti, çocuk hala çıkmadı. Biz beklerken hava kapanmaya başlamıştı, görünüşe bakılırsa yağmur yağacaktı. Bir on dakika daha geçti, yağmur başlamıştı. Biz daha çocuğun çıkmasını beklerken aniden ikimizin de beklemediği bir şey oldu. Barakaya yıldırım düştü. ikimiz de şok olmuştuk. Barakanın üzerindeki bitkiler yanmaya başlamıştı, bizim elimizdense bunları videoya çekmekten başka bir şey gelmiyordu. Bir kaç dakikaya barakanın her tarafını ateşler sardı. Alevler komşu bitkilere sıçramaya başlamıştı ki, yağmur şiddetini beklenmedik bir şekilde aniden artırdı. Bardaktan boşanırcasına dersek hafif kalır, bildiğin fırtına çıkmıştı. Okulun çatısı bizi olmasa da en azından telefonu kısmen de olsa yağmurdan koruyordu. Önemli olan da buydu zaten. Alevler söndü, yağmur da dindi. Biz Furkanla 10 dakikada gerçekleşen bu yandı-söndü olayı karşısında şok olmuştuk. Yağmur diner dinmez çocuk barakadan çıktı. Geldiği hızla geri döndü, bahçe kapısından çıkıp gitti. Biz hala olayın şokunu atlatmaya çalışıyorduk. ilk konuşan Furkan oldu, hadi barakaya bir bakalım diyerek kolumdan tutup barakaya doğru çekmeye başladı. içimde hala bir korku vardı, sebepsiz, ama güdüsel, belki de şoku üstümden atamamıştım.
-
20.
0Devam edeyim mi beyler sarıyo bu bak
-
19.
0Canlanırsanız belki
-
18.
0okuyan 1 kişi var oda yarını beklesin işten gelince yine yazarım hadi eyv.
-
17.
0Tabii ki okula, Furkan'la buluşmaya gidiyordum. Yapmamız gereken bir ziyaret vardı. Saat 12'ye gelirken ben okula anca varabilmiş, bina girişinin önünde oturmuş bekliyordum. Saate baktım, daha 10 dakika vardı, mecbur Furkan'ın gelmesini bekleyecektim. Kimi getireceğini de merak ediyordum, açıkçası bizim sınıftaki herhangi birinin bu işi ciddiye alabileceğine pek inanmıyordum. Sonunda Furkan geldi, fakat arkadaşı yanında değildi. Birini getirmekten vaz mı geçmişti acaba, tam da bu fikre kendimi alıştırmışken. O yanıma vardığında ayağa kalkıyordum, konuşmayı başlatan ilk ben oldum:
-Selam.
+Selam, hazır mısın?
-Ben hazırım da, arkadaşını getirecektin... o nerede, vaz mı geçtin?
+Onu önden gönderdim, biz gidene kadar etrafı araştıracak.
Onu önden mi göndermiş? Kim acaba bu çocuk?
-... neyse gidelim artık.
Biz tam gidecekken bahçeye biri girdi.
Önünde durduğumuz kapı binanın köşesine yakın bir yerdeydi, o yüzden oraya görünmeden gitmemiz pek de zor olmamıştı. Niye saklanma gereği duymuştuk; belki filmlerden gördüğümüz aksiyonu yaşamak cazip gelmişti, belki de barakada gördüklerimizden sonra pgibolojimiz altüst olmuştu.. Bilemem. Ama işi şansa bırakmamıştık. iyiki de öyle yapmışız...
Biz saklanmaya çalışırken artık bahçe kapısından kim girdiyse arka bahçeye geçmişti. Yani benim okulda kafama en çok takılan, en çok anımı yaşadığım yere. Barakanın olduğu yere.. -
16.
0"Sana da günaydın.." Ben bir şey diyemeden "Evet, niye bir sorun mu var?" dedi, hala gülümsüyordu. "Birinin (o biri "biz"dik) oraya girdiğini anlayacaklar."dedim, o ise şöyle cevap verdi: "Ben düşünmedim sanki bunları. (Güldü) Bak, bizim girdiğimiz anlaşılmasın diye hocayı oraya ben çağırdım... Kantine gittiğimi söylediğim teneffüste. Böylece bizim arkamızdan orayı dağıtıp bizim izlerimizi silecekti. işe yaradı da." Diyecek bir şey bulamadım. Benden habersiz böyle bir şey yapmasına kızmıştım. Ama üstüne biraz düşününce haklı olduğunu anladım. Aramızda başka bir diyalog gerçekleşemeden göz açıp kapayana kadar sınıf dolmuştu. Bugün 5. gündü, cuma günüydü, yarın o eve gidecektik, en azından Furkan bir ev olduğunu söylemişti. Bir ev... eski bir ev.. niye? Orada ne bulacaktık? Ama kafamdaki asıl soru, o "geldik" yazısının kim tarafından yazıldığıydı. Ayrıca "kim" gelmişti. Niye gelmişti. Düşünerek cevabını bulamayacağımı anladığım bütün bu soruları bir kenara bırakıp sırama geçtim. Zaten çok geçmeden hoca da sınıfa gelmişti. ilk günler bizi pek sıkmak istemeseler de hocaların ders işlemeye yavaş yavaş başlaması gerekiyordu. Sonuç olarak bugün ders ve diğer gereksiz şeylerle geçmişti. Günün sonunda diğerlerinin çıkmasını bekledikten sonra nihayet Furkan'la yalnız kalabilmiştik. Yarın saat 12 de okulun önünde buluşacaktık. Furkan bir arkadaşını daha getirmeye ısrar etti. Onu vazgeçirebileceğime olan inancımı çürüttüğü yaklaşık 5 dakika sonunda kabul ettim. Ve vedalaşıp evlerimize dağıldık. Cumartesi günü saat 11.30'a kadar evde bilgisayar takıldım. Küçük bir araştırma sonunda cinlerle ilgili az biraz bilgi edindim.. işte, onların da bizim gibi Allah'a ibadet etmekle yükümlü olduklarını, iyi ve kötü cinlerin olduğunu, sizinle iletişim kuran bir cin varsa bunun kötü bir cin olduğunu vs. okudum. Biraz da cin çağırma hakkında nete bakındım, el ele tutuşup kendi kendine bağırmalar, kağıtlara dua yazıp yakarak çağırmalar, yere çizilen ayin çizgileriyle değişik amaçları olan cinlerin çağrılabilmesi vs. Dediğim gibi 11.30 da bilgisayardan kalktım, hazırlanıp çıktım.
-
15.
05.gün yani cuma günü sabah erkenden okula gittim. Bahçe kapısından geçer geçmez barakanın olduğu arka bahçeye geçtim. Kimse yoktu. Barakanın kapısı kapalıydı, etrafta bir değişiklik filan yoktu. Yanına gittim. Kapıyı açıp içeri baktığımda hiçbir değişiklik olmadığını gördüm. Yeterince incelemiştim burayı zaten, bu yüzden kapıyı kapatıp okula gitmek için arkamı döndüm. Dünkü hoca karşımda duruyordu, aramızda 2 metre ya var, ya yoktu. ilk konuşan hoca oldu:
+Günaydın
-Günaydın hocam
+Aklın burada kaldı dimi?
-Aslında... mm..evet.
+Merak etme kızmayacağım. Ben de buradaki şeyleri düşünüyordum... Bunları kim yapar ki? Etrafı biraz aradım ama bir ipucu bulamadım. Siz buldunuz mu?
-Yok...
+Tamam gidebilirsin, panik olma bu kadar evladım. Ben de senin gibi meraklı biriyim o kadar.
-Peki...
Bu konuşmadan sonra hızlı adımlarla bina girişine doğru yürüdüm. Aklımda sorular vardı: "Bu hoca da kim böyle?", "Niye kimseye bir şey söylemedi?", "Bulduğumuz haritayı o niye bulamadı?"..Durdum. Haritayı Furkan mı almıştı? Niye bana söylemedi? Daha hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Sınıfa girdiğimde biri beni bekliyordu: Furkan. Beni görünce hafifçe gülümsedi. Bense direk konuya girdim; "Haritayı sen mi aldın?", vereceği cevabıysa beklemiyordum.
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 25 12 2024
-
mematinin yoklugunda tip okuyan
-
vinovatt li ya selam nabeer
-
2 3 yıldır avmlere gitmiyorum
-
böyle sözlüğü gibim sokum
-
morinho ukalalığı
-
bu sozlugun en sadık yazarları
-
ne zaman misafir ve çocukları bize gelse
-
the vikings beni takip etmeyi bıraktı
-
yılbaşının kutlanılmasına izin vermeyeceğiz
-
ben kaypagim aga
-
derin derin düşünmek yerine
-
yüzde 25 zam yapıldıysa benim en az
-
bütün dünya duysun şuan da evdeyim
-
koltukta poşet vardı kendi kendine düştü
-
özbek bir eleman gelir
-
kondüktör patlamış
-
vikings 600 bin denen vileda paspası
-
atatürk de yılbaşı kutlardı
-
ocakta çalıştığım projenin geleceği belli olacak
-
yeni yıldan şahsi beklentim
-
tecavüzün milim uzağındayım
-
kadınlara nası ilgi duyuyorsunuz
-
bu ülkede ezelden beri müslüman
-
wow girl olarak memem
- / 1