/i/İnanç

İnanç
  1. 6.
    0
    Saat olmuş 5 ben bunu okudum ya adam olur lan benden.Sen yazmaya devam et panpa çok ilgimi cekti
    ···
  2. 5.
    0
    yani anlatmak istediğin bu adamlar zamanında yada şöyle söyleyim peygamber efendimiz vefat ettikten sonra büyük bir çalışma başlatıp yeni bir din oluşturma çabasına mı girmişler.
    Yada toplumda daha iyi bir yer edinebilmek adına dini kullanıp kendi egolarınımı tatmin etmişler
    Yada konu bukadar basit değil işin içinde büyük bir çalışma yatıyo toplu bilinç yönlendirme mi var diyosun
    Özet geçiyorum mevlanın amacı ne ?
    ···
    1. 1.
      +1
      evet çok büyük bir çalışma var yeni bir din oluşturma çabası var, aynı zamanda toplumda daha iyi yer, aynı zamanda toplu bilinç yönlendirme de var. yazının devamı var kardeşim okudukça bişeylerin farkında olacaksın. Bu zamanında yapılıp kapanan bir konu değil maalesef hala devam eden bir konu. Bu sadece müslümanları nasıl bu duruma getirdiklerinin ap açık özeti. Bu adamlar dünya ekonomisinin %69 una sahip . Düşün tüm devletler bu kadar halk bu kadar insan geri kalan %31 lik kısımla geçiniyoruz. Sadece bu da değil izlediğimiz duyduğumuz yaşadığımız çoğu an da her an malesef sübliminal mesajlar ile insanları yönetiyorlar. En büyük silahları bilinç altı
      ···
  3. 4.
    -1
    Mevlana "Batıl, Mesnevi'nin önünden ve arkasından yol bulamaz" der, Allah ise Fussilet suresinin 42. ayetinde "Bâtıl, Kuran'a ne önünden gelebilir ne de arkasından" der.

    Mevlana "Mesnevi gönüllerin şifasıdır" der, oysa Allah isra suresinin 82. ayetinde "Kuran'ı, inananlar için bir şifa ve rahmet olarak indirdik." der.

    Mevlana "Mesnevi, alemlerin Rabbinin ilhamıyla hayır sahibi katiplerin elleriyle yazılmıştır" der, Allah ise Abese suresi 13-16. ayetlerde Kuran'ın hayırlı katiplerin elleriyle yazıldığını söyler.

    Uzatmaya gerek yok sanırım, yukarıdaki cümlelerin neredeyse hepsi Kuran ayetleridir. Mevlana, kendi yazdığı Mesnevi'ye Kuran'ın sıfatlarını yükler. E tabi, adam açık seçik Allah tarafından indirildiğini söyledi zaten Mesnevi'nin, ya ne olacağıdı?

    Bir kişinin kendi yazdığı kitap için "bunu Allah indirdi" ifadesini kullanması ne demektir biliyor musun? "Hoşgeldiniz yeni dine" demektir. Bunun lamı cimi yok.

    Peki Kuran bu durum için ne der? Doğal olarak şunu der: "Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye 'işte bu, Allah katındandır!' derler. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden!" (Bakara 79)

    Dikkat ederseniz şu ana kadar işin felsefesine dair hiçbir şey konuşmadık. Şimdilik yapmaya çalıştığım şey, size sadece ortadaki muazzam bir çelişkiyi göstermektir. Ortadaki çelişki ise, kendi yazdığı kitabın vahiyle indiğini iddia eden Mevlana adındaki adamın, müslümanlar tarafından böylesine sevilmesi, sahiplenilmesidir. Mevlana'yı bu yazıda tasavvuf ve ruhçuluk öğretisini anlamak adına didik didik inceleyeceğiz zaten, fakat sırf şu Mesnevi'nin önsözü bile kafasını kullanmaya cesaret edebilen bir insan için birçok şeyin delilidir. Neyin delilidir? Ortada müslüman diye gezinen toplumun, islam'la zerre kadar alakası olmadığının delilidir mesela. Zira kendi yazdığı kitaba "bu Allah katındandır" diyen insanın durumu, yukarıdaki ayette de gördüğünüz üzere Kuran'da açık seçik anlatılıyor zaten. Peki ortadaki bu çelişki, daha başka neyin delilidir? Müslüman olduğunu söyleyen, yani iş lafa gelince kendisi için en önemli şeyin Allah'ın emirleri olduğunu söyleyen insanların, Allah'ın emirlerini hiç de öyle önemsemediğinin, asıl önemsediği şeyin içinde bulunduğu toplumun değerleri olduğunun, öyle ki kendisine gelenekleri tarafından "Hazret, yüce adam, Allah dostu" diye kakalanan bir adamı bile Allah'ın emirlerine karşı gelmek pahasına sahiplenebileceğinin delilidir. Daha başka neyin delilidir bu çelişki? Günümüzde müslüman olduğunu söyleyen birçok insanın, eğer peygamber döneminde yaşasaydı müşriklerin tarafında olacağının delilidir, zira Arap müşrikleri de geleneklere dayalı dinini sürdüren insanlardı, dinsiz veya inançsız değillerdi. Allah'a inanırlardı.

    insan kelimelerle konuşur ama kavramlarla düşünür. Birbirimizle anlaşabilmemizin yolu, bir kelimeye yüklediğimiz ortak anlamdan geçer. Fakat eğer ben bir kelimeye, sizin düşündüğünüzden farklı bir anlam yüklüyorsam anlaşamayız demektir. "insanlar geleneklere uyar" cümlesinde kullandığım "gelenek" sözcüğünü ben ilk akla gelen "kız isteme, kaşık çırparak çıkkıdı çıkkıdı folklor oynayan kız, asker uğurlama" falan gibi bir kapsamda kullanmıyorum. Benim vurgulamak istediğim gelenek anlayışı, hem yerleşik toplumun hem de insanın arasına girmeye özendiği kesimin değerleridir. O sebeple "gelenek" dediğim şeyin içinde, o günün değerleri, yani popüler kültür de vardır. O günün iktidarı da vardır. Veya asıl moda o günün iktidarına körü körüne zıt gitmekse o da vardır. O günde mevcut olmayan ama geçmişte güçlü bir biçimde var olan ve etkisini o güne kadar sürdüren bir güç de vardır. Kısacası gelenek dediğim şey, taklitçiliğe yakın bir anlam taşır.

    Mevlana hem muhafazakar kesim tarafından, hem de Elif Şafak gibi graffiti yapılmış duvar önünde poz verirken çektirdiği fotoğrafını Instagram'a koyup cool ve bohem olan modernler tarafından benimsenen kusursuz bir gelenek örneğidir. Yani hem yerleşik düzenin adetlerinden, hem de arasına girilmek istenen kesimin doğrularından beslendiği için çok güçlü bir gelenektir. O sebeple konu Mevlana olunca, karşımdakine lafımı en azından "dinlettirebilme" ihtimalim bile çok düşüyor dayı, bunu yüzyüze girdiğim tartışmalardan da biliyorum.

    Mevlana, tasavvufun kalesidir. Tasavvufun görünüşteki "sevgi, aşk, ne olursan ol gel, iyilik güzellik heleloy" imajını gibtir et sen bir kere, zira insanlara bu şekilde hitap etmeyen neredeyse hiçbir görüş yoktur. O işin tıraş kısmıdır. Tasavvufun temel direği vahdet-i vücut anlayışıdır (ki bir de vahdet-i şühud vardır ama ona daha sonra değineceğiz). Vahdet-i vücut ne demektir biliyor musun güzel kardeşim? Bak bizim Karagümrük'te "güzel kardeşim" gibi çok kibar bir laf sadece karşındakine çok sinirlendiğin ama yine de kendine hakim olmaya çalıştığın kavgadan az evvelki o kısacık anda söylenir, yani delleniyorum ayık ol. Vahdet-i vücut: "Her şey Allah'tır" demenin hesapta müslümanca yöntemidir. Yani bu inanca göre tüm evren, tüm yaratıklar Allah'ın bir parçasıdır. Önceki yazılarımda sık sık bahsettiğim spiritüalizm de aynı şekilde "Sen bir tanrısın, heeey, içindeki Tanrı'yı keşfet" mottosuyla insanlara hitap ediyordu hatırlarsanız. Zira adı "new age" olmasına rağmen hiç de yeni olmayan bu modern dinin temeli paganlık ve panteizmdir.

    Her şeyin Allah olması veya her şeyin Allah'ın bir parçası olması ne demektir? Az düşün hele.

    Her şeyin Allah olması demek, her şeyin iyi olması, kötü diye bir şeyin olmaması demektir. Hatta ve hatta eğer her şey Allah ise, her şey iyi bile değildir, her şey sadece "olması gereken"dir. Yani eğer her şey Allah ise, ne iyiden ne de kötüden söz edebilirsin. Her şey "var olan"dır, ve her şey doğrudur. Yanlışa yer yoktur. Kısacası her şey mübahtır. Her şey mübahtır, çünkü her şey Tanrı'dır.

    O sebepledir ki "Allah her şeydir" demek ile, "Allah yoktur" demek arasında hiçbir fark yoktur. Bunu yazının devamında anlayacaksınız fakat üzerinde biraz düşünerek de bunu kavrayabilirsiniz. Entelektüel ateistlerin Mevlana sevgisi de esasen hiç tutarsız değildir, 20 yaşında hayatın anldıbını çözen ateist ekşi sözlük yazarından bahsetmiyorum, o adamın bir şeye karşı çıkacak veya onu destekleyecek birikimi dahi yoktur, tıpkı gelenekler yüzünden müslüman olan çoğunluk gibi gibinin keyfine göre bir şeyi sever veya sevmez o. Ki genellikle Mevlana'ya da "lan içinde din geçiyor, Allah geçiyor, o zaman bu kötü bi şey" düşüncesiyle körü körüne karşı olur bu, fakat neden karşı olması gerektiğini bilmez. Bu tipteki bir gerzekten değil, gerçekten birikimli bir ateistten bahsedeceksek, işte bu kişilerin Mevlana ile ortak paydada buluşması hiç de saçma gelmesin size dayılar.

    Mevlana, Yunus Emre, ibn Arabi gibi sufiler 13. yüzyılda tasavvufa altın çağını yaşatıyorlar. Fakat bu kişilerden önce tasavvufun ve vahdeti vücut anlayışının islam'a iyice sızması, 9. yüzyılda Hallac-ı Mansur ve Bayezid Bestami gibi meşhur sufiler sayesinde oluyor. Ki 9. yüzyıldaki bu Hallac-ı Mansur ve Bayezid Bestami, kendilerinden yüzyıllar sonra dünyaya gelecek olan diğer ünlü tasavvufçuların da akıl hocası olacaktır.
    Hallac-ı Mansur 9. yüzyılda "Enel Hak" demiştir, yani "Ben Hakk'ım/Ben Allah'ım". Neye inandığını bilmeyen çoğunluk tarafından "Siz onun ne demek istediğini anlayamazsınız, o Allah aşkı ile söylenmiş bir laftır" gibi mükemmel derecede mantıklı (!) bir izahla savunulur bu söz. Bu sözün hangi düşünüşün, hangi felsefenin ürünü olduğunu zaten detaylı bir şekilde açıklayacağım bu yazıda, fakat şimdiden aklınızda bulunsun ki "Ben Allah'ım" demek, "Ben Allah'ım" demektir. Kıvırmaya gerek yok. Mevlana, bir diğer önemli eseri olan Fihi Ma Fih'te bunu şöyle açıklar, lütfen en azından altını çizdiğim cümleleri okuyun [5]:

    http://www.hizliresimyukle.com/image/BAUL

    Tasavvufta (diğer mistik dinlerde olduğu gibi) benliği öldürmek vardır. Sufiler kendi iddialarına göre o kadar alçak gönüllüdürler ki, "Bakın ben yokum, ben diye bir şey yok, sadece Allah var" derler. Oysa alçakgönüllülük gibi görünen "Ben yokum" maskesinin altında "Ben Allah'ım" nanesi yatar. Buradaki mantık örgüsü şöyledir kaynatasızlar: "Ben yokum = çünkü sadece Allah var = sadece Allah varsa o halde "ben" dediğim şey de Allah'tır = ben Allah'ım". Ne güzel di mi?

    Mevlana'ya göre de "Ben Tanrı'yım" demek bu sebeple büyük bir gönül alçaklığıymış, hatta "ben varım" demek kibirin dik alasıymış. Ve "Ben Tanrı'yım" demek öylesine büyük bir gönül alçaklığıymış ki, halk bunu anlamazmış.

    Şimdi Mevlana'nın doğal olarak savunuculuğunu yaptığı, "Ben Tanrı'yım" nanesini müslümanlara ilk yutturan Hallac-ı Mansur'a bakalım bir de. Elimde Hallac-ı Mansur'un günümüze ulaşan tek kitabı olan "Tavasin" var, bu kitaptan bazı alıntılar yapcam şimdi. Hallac efendi şöyle diyorlar:

    "Kalp gözüyle gördüm Rabbimi,
    Sordum 'Kimsin sen?' diye,
    'Sensin' dedi"
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Kanka edip yüksele ne diyorsun o da vahiy aldığını söylüyor
      ···
      1. 1.
        0
        mevlana dahil hepsi huuur çocu
        ···
      2. 2.
        0
        gibkodan çaldın mk linkini attırma bana şimdiy
        ···
  4. 3.
    +1
    anlat panpa okudum
    ···
    1. 1.
      +1 -1
      senin için ekledim devdıbını daha çook uzunca var
      ···
      1. 1.
        +1
        tamam takibe aldım . Şimdi şu yeni yazdğına bi bakıyım
        ···
  5. 2.
    +2
    DEĞMEZ PANPA ANLAMAZ BUNLAR
    ···
    1. 1.
      +1 -2
      kardeşim bir ihtimal de olsa bir insanın aydınlanması benim için mutluluktur
      ···
      1. 1.
        +4 -2
        irzini gibtigime bak hele kendi yazmis gibi yapiyor bir de huur cocugu. Michael gibkofield in yazisi bu googledan arayin
        ···
      2. 2.
        +1
        giblofieldden çalçış burda paylaşıo mk
        ···
  6. 1.
    +2 -10
    Selam kaynatasızlar.

    Söze "Bu yazdıklarımı Allah indirdi" diye başlasam bana ne dersiniz?

    Böyle bir durumda çoğunuzun "Ne diyor lan bu gerizekalı" demesi lazım. Ama belki aranızdan beni körü körüne seven birkaç denyo "Ya aslında orada öyle demek istemedi" diye savunmaya kalkışır bu söylediklerimi. Halbuki niye öyle demek istemeyeyim ki? Söylediğim apaçık ortada lan, "Allah indirdi" diyorum işte, nesini savunuyorsun bunun mal?

    Peki, bir insan Allah'tan vahiy aldığını iddia edebilir. işin bu kısmında sorun yok, düşünce özgürlüğünü savunan adamım ben. Fakat size bir de hem müslüman olduğumu, hem de bu yazdıklarımın bana vahiy edildiğini söylersem, şimdi bunun nesini savunabilirsiniz? Hiçbir tarafını savunmamanız gerekir, zira müslüman olmak demek, zaten Kuran'ın vahiyle inen son kitap olduğuna inanmak demektir. Bu da demektir ki hem müslüman olduğunu, hem de yazdıklarının Allah tarafından indirildiğini iddia eden adamda büyük sıkıntı ve çelişkiler vardır.

    Şimdi geyiği bırakalım, eğer size müslüman halimle böyle bir iddiada bulunursam beni zerre kadar ciddiye almamanız gerekir, bu konuda anlaştık.

    Bir insanı sırf imajı yüzünden seven ve bir insanı yine sırf imajı yüzünden sevmeyen insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. O adamın ne dediğine, ne yazdığına, ne yaptığına hiç bakmadan, sırf imajından dolayı ona bir değer biçiyoruz. Zira diğer insanlara uyum sağlamak, arasına girmek istediğimiz topluluk tarafından kabul görmek adına taklitçilik yapıyoruz. Arasına girmek istediğimiz toplumun sevdiğini seviyormuş rolü yapıyor, sevmediğini de sevmiyormuş rolü yapıyoruz ve bir süre sonra yaptığımız rol sahiden de içimize işliyor. Ne olduğunu derinlemesine bilmediğimiz şeyi sahiden sever veya ondan sahiden nefret eder hale geliyoruz. Şimdi size sırf imajından dolayı sevilen bir insanı göstereceğim. Hem de bu insan hem muhafazakar kesimin, hem de modern kesimin sevdiği birisi ki başarması çok zor bir iş bu. Bu kişiyi hepiniz tanıyorsunuz aslında, ama çok çok azınız onun ne dediğini, ne yazdığını ve ne yaptığını biliyorsunuz. Bu kişi Romalı Celaleddin'dir, yani bildiğin Mevlana Celaleddin Rumi.

    Mevlana'nın en önemli eseri olan Mesnevi'nin önsözünden bir kesit göstereyim size, şimdilik kırmızı çerçeve içindeki o tek cümleyi okuyun [1]:

    http://www.hizliresimyukle.com/image/BAUu

    "Mesnevi, Alemlerin Rabbi'nden inmedir" - Mevlana

    Bu 1953 basımı Mesnevi'ydi. ikna olmayanlar için bir de 2007 basımı Mesnevi'nin önsözünden aynı bölümü göstereyim [2]:

    http://www.hizliresimyukle.com/image/BAUM

    Şimdi karşınızda denyo gibkofield değil de, o yüce, ihtişamlı, sevgi dolu imajıyla Mevlana hazretleri duruyor ve müslüman haliyle yazdığı kitabın Allah tarafından indirildiğini iddia ediyor. Aynı tepkiyi ona da verebilecek misiniz?

    Hayır, birçoğunuz veremeyecek.

    Hatta onu -nedense- saplantı derecesinde sevenler veya sırf imajından dolayı her sözünü iyiye yorup kendini kandıracak olanlar "Hayır, orada öyle demek istemedi" diye kıvırmaya da çalışacaklar. Hatta ben öyle Mesnevi basımları gördüm ki, şu yukarıdaki cümleyi "Mesnevi, alemlerin Rabbi tarafından (gönüllere) indirilmiştir" diye kıvırmışlar. Yani orijinalinde hiç olmayan "gönüllere inme" deyimini, bir parantez yardımıyla eklemişler basıma. Hatta yüzyüze sohbet ettiğim bazı sufiler de aynı şekilde "gönüle inmeyi kastediyor orada" şeklinde bir izah sundular bana. Bu insanların hepsi Mevlana'dan çok Mevlanacılık oynuyorlar, zira Mesnevi'nin bir başka beyitinde aynen şu ifadeler geçer, kırmızı çerçeve içindeki kısmı okuyun [3]:

    http://www.hizliresimyukle.com/image/BAUV

    Mevlana açık seçik Allah'tan vahiy aldığını, fakat bazı tasavvufçuların bunu insanlara karşı "yaa o aslında gönül vahyi demek istiyo, ehihihi" diye yumuşattığını söyler. Mevlana, kendi yazmış olduğu Mesnevi'nin tıpkı Kuran gibi Allah tarafından vahiyle indirildiğini söyler. Hem de bunu hiç kıvırmadan, delikanlı gibi açıkça söyler. Öyleyse bu adam müslümanlar tarafından neden sevilir? Buna verebileceğim yegâne cevap şudur: Ehehe, dünyaya hoşgeldin kardeş.

    Evet kaynatasızlar, biraz ani bir giriş oldu farkındayım ama bekleyin, delillerimle geliyorum. Bu yazıda kullandığım tüm fotoğrafları bizzat çektim, kaynaklarımı yazının sonundaki kaynakçada belirticem. Gelelim bu yazının amacına. Öncelikle tasavvuf anlaşılmadan müslümanların şu an içinde bulundukları durum anlaşılamaz. Zira peygamberin ölümünden yıllar sonra islam'a sızan tasavvuf, pratikteki islam inancını baya baya değiştirmiştir. Gelelim işin esas alengirli boyutuna: Size bugüne kadarki yazılarımda hep spiritüalizm/new age dininden bahsettim. Bu uyduruk dinin, tek dünya dini olması amacıyla küresel sermaye tarafından nasıl desteklendiğini elimden geldiğince göstermeye çalıştım. Bu yazıda delilleriyle birlikte göreceğiniz şey ise şu olacak; müslümanlara yıllardır islam alimi diye yutturulan tasavvufçular aslında bu spiritüalistlerden farklı bir şey söylememektedir. Bu sebeple hem günümüzde film, kitap ve türlü yayınlarla aşılanan bu spiritüalizm felsefesini öğreneceğiz, hem de tasavvufun felsefesini.

    Bu söylediklerim bazılarınız için ağır şeyler. Kiminiz o Allah'ın belası önyargılarınıza ve hazımsızlığınıza yenilerek okumayı bıracaksınız. Bu kişiler için elimden bir şey gelmez. Ama kiminiz de "dur lan bakalım ne diyo bu" diye okumaya devam edecek, işte bana onlar lazım.

    Ayrıca bu söylemiş olduklarım birçoğunuz için de bırak ağır olmayı falan, çok önemsiz görünen şeyler. Onlar da "çok da gibime yeeeaa" diye bu yazıyı okumayı bırakacak, daha sonra gündem olmak için o gün köşesinde "Erkek bence karısını dövebilir" diye saçma bir laf söylemiş olan türbanlı köşe yazarını eleştiren bir Facebook iletisi atarak eğitimli, düzgün, çağdaş ve sorgulayan bir insan olarak hayatına devam edecek. Bu eğitimli görünen sığır jenerasyonun tam göbeğinde yaşamaktan bunalan bir tek ben değilim, bunu biliyorum. işte bana bu eğitimli sığır sürüsünden bunalan ve bilgiye aç olan adamlar lazım. Okuyun bu yazıyı işte, daha ne diyeyim. Zira birbiriyle alakasız görünen ve "ben bununla ne yapacam" dediğiniz yığınla bilginin, nasıl birbiriyle bağlantılı olduğunu anlayacaksınız.

    Girizgahı yaptım, parçaları birleştirmeye başlıyorum. Uzun bir yazı olacak, fakat sabırla okursanız karşılığını alacaksınız. Karagümrük çocuğuyum, sözüm senet lan benim.

    Mevlana'nın Mesnevi'sinden devam ediyoruz, şu önsözü biraz daha inceleyelim bakalım [4]:

    http://www.hizliresimyukle.com/image/BAUp

    Önsözün bu kısmında Mevlana, kendi yazdığı Mesnevi'ye övgüler dizer. Ve ne ilginçtir ki burada Mevlana'nın Mesnevi'yi övmek için kullandığı cümleler, Kuran ayetleridir. Yani Allah'ın Kuran için kullandığı tabirleri, Mevlana birebir olarak kendi Mesnevi'si için kullanır. Müthiş bir alçakgönüllülük örneğiyle karşı karşıyayız.

    Mesela yukarıda Mevlana "Mesnevi'ye temiz kişilerden başkası el değdiremez" der, Allah ise Vakia suresinin 79. ayetinde "Kuran'a temiz kişilerden başkası el değdiremez" der.

    devamı uzunca var rağbete göre eklenecektir.
    Tümünü Göster
    ···