1. 51.
    0
    kardeşim şu allah her şeydir görüşüne giydirmen güzel orada sana hak veriyorum. edebiyat alanındaki bilgilerine saygım var. ancak görünen o ki bir o kadar da dini kitap okumamamışsın. ibrahim hakkı erzurumi'nin marifetname kitabında okuduğum üzere yılı tam hatırlamıyorum hicri 300 müydü 500 müydü ne. "tasavvuf alimleri 10 fırkaya bölünmüştür. onların arasından sadece bir tanesi ehli sünnet kalmış, diğerleri hep yoldan çıkmıştır" der. yoldan çıkan fırkaların özelliklerine baktığımda hepsinde aynı şeyler yazıyordu. kimisi "insan erdiği zaman ona namaz farz olmaz" kimisi "şarap haram olmaz" kimisi "zina haram olmaz" diyordu. şimdi senin durumunla bunların durumu bir midir bilmiyorum ama dikkat etmek lazım.
    ···
  2. 52.
    0
    cismi de,isimlerin evrendeki tecellisinden bahsedilmiştir. üçüncü kıtada Allah'ın sureti, yani rüyetullah, kuran'da geçen. cennet nimetlerinin en üstünü. burada bahsedilmiştir.son kıtada ise Allah'ın insanı kendi suretinde yaratmasının, fakat burası çok önemli, insanın Allah'ın bir parçası değil, onun aynadaki yansıması, halifesi olduğunu bildirir. tasavvufa giren hulul inancı tarikatların inancını, itikadını ciddi şekilde zedelemiştir.
    ···
  3. 53.
    0
    @41 kardeşim, marifetname'yi okudum. bahsettiğin söz bir hadis. doğrusu şöyledir;
    Ebû Hüreyre’nin (ra) ve Abdullah bin Amr’in (ra) ayrı ayrı rivayetleriyle Peygamber Efendimiz’in (asm) “Ümmetin yetmiş üç fırkaya bölüneceğini, bunlardan yalnız birinin kurtuluş fırkası olacağını” beyan buyurduğunu Dârimî’nin Siyerinden, Tirmizî’nin Süneninden, Süyûtî’nin Câmiü’s-Sağir’inden öğreniyoruz. Hadis şöyledir: “israiloğullarının başına gelen her şey, pabucun pabuca denkliği gibi, tıpa tıp ümmetimin başına da gelecektir. israiloğulları yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardı. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Onlardan bir fırkanın dışında hepsi Cehennem’dedir.”
    Ashab-ı Kiram sordu: “Ya Resûlallah! O kurtulan fırka kimlerdir?”

    Peygamber Efendimiz (asm):

    “Benim ve ashabımın yolu üzere olanlardır” buyurdu.

    ben şarabın manasını açıkladım. şimdi şarap adında hımr var. yani sarhoş eden bildiğimiz şarap değil,su gibi, haram olmayan içeceklerden bahsedildiğini söylüyorum. sarhoş eden herşey gibi şarapta haramdır.o yazdığım yeri tekrar dikkatli oku.
    ···
  4. 54.
    0
    aynı eserden devam edelim;
    Allah ile burda birleştik,
    Nokta-i amaya girdik birleştik,
    Sırr-ı Küntü kenzi orda söyleştik,
    ismi şerifini Rahman eyledik.
    ···
  5. 55.
    0
    kimisi der ki : “ ben tanrı’yı, o’ndan yoksunluğumla bilirim.” o’ndan yoksun olanlar, o’nun sürekli varlığını nasıl bilebilir ?

    kimisi şöyle der : “ ben o’nu kendisine ilişkin bilgi yokluğumla biliri.” bilgi yokluğu, yalnızca bir perdedir ve tanrı bilgisi, bu perdenin ötesindedir. yoksa bir gerçekliği olmazdı.

    kimisi der ki : “ ben o’ nu adının yardımıyla bilirim. “ ad, adlandırılmış’ tan ayrılamaz ; çünkü o, yaratılmış değildir.

    kimisi şöyle der : “ o’ nu, kendisi aracılığıyla bilirim. “ bu, tanınacak iki varlık kabul etmek demektir.

    kimisi der ki “ o’ nu yaptıkları aracılığıyla bilirim.” bu, insanın yapılanlarla yetinmesi onları yapan tek’i aramamamsı anldıbına gelir.

    kimisi şöyle der : “ ben o’nu, kendisini bilme konusundaki olanaksızlığımla bilirim. “ bu kişi, ayrılma gücüne sahip değildir; bağlı olan, nasıl o’ nu bilebilir ?

    kimisi der ki : “o beni bildiğinden, ben o’ nu bilirim. “ bu biçimsel bilgiden (ilm) yararlanmak ve tanrısal öz’den farklı bir bilgiye ulaşmak demektir. öz’ den ayrı olan , öz ’ü kavrayabilir mi ?

    kimisi der ki : “ ben o’ nu , kendisinin kendi hakkında verdiği bilgiyle tanıyorum.” bu, bilinmesine izin verilenle yetinmek, doğrudan bilgi yoluna başvurmamak demektir.

    kimisi şöyle der : “ ben o’ nu, karşıt sıfatlarıyla biliyorum.” oysa bilinen , ne sınırlandırılmaya uygundur, ne de bölümlenmeye.

    kimisi : “ amaçlanan (tanrı) bilir yalnızca, kendisini.” diyerek ermişlerin, kendi farklılıklarına bağımlı olduklarını ; çünkü amaçlanan’ ın, kendisini kendinde tanımayı hep sürdürdüğünü doğrulamaktadır.

    ey mucize ! insan, kendi bedeninin bir kılının nasıl karadan aka dönüştüğünü bilemezken, her şeyin yaratıcı’ sını nasıl olur da bilebilir ? özetlemeyi ya da irdelemeyi bilmeyen ; ilk’ i ve son’ u , değişmeleri, nedenleri, gerçeklikleri, hayalleri bilmeyen insan , süreklilikte var olan o’ nun hakkında bilgi edinme olanağına sahip değildir.

    hamd olsun o’ na ki onları ad’ la sınırlamayla , belirtiyle örttü. onları bir sözcük altında, bir koşul, yetkinlik altında, ve öncesiz- sonrasız var olandan gelen güzellik altında gizledi. yürek bir et parçasıdır ; bundan dolayı tanrı bilgisi , orada yer almaz, çünkü tanrısal bir şeydir.

    anlayış, iki mantıksal ölçüye sahiptir ; uzunluk ve genişlik. dinsel yaşamın iki kuralı vardır : sözlü kurallar ve yazılı kurallar. yaratılmışların tümü, göklerde ve yerdedir.

    ama tanrısal giz, ne uzunluğa, ne de genişliğe sahiptir ; ne göklerde ne de yerde bulunur ; dışsal biçimlerin içinde değildir, ayrıca sözlü ve yazılı kurallarla ulaşılan içsel hedeflerde de değildir.

    “ben o’ nu, kendi gerçekliğiyle biliyorum” diyen bir kişi, kendi varlığını, amaçlanan’ ın varlığından üstün kılar; çünkü bir şeyi , asıl gerçekliğiyle tanıyan kişi, ondan daha güçlü olur.

    hallac
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    0
    allah ile birleşmek konusu, karışık bir konu. daha önce bahsettiğim konuda insan-ı kamil'den bahsetmiştim. yani Allah'ın tüm subuti sıfatları ve isimlerini kendi vücudunda aşikar eden şahıs. tasavvuf'un amacı kişinin nefsini terbiye edip bu kemale, olgunluğa ulaştırmasını sağlamaktır. tasavvufta yollar çok ve çeşitlidir.bu karışıklığın ana nedenidir. hulul inancına çok yakın bir anlatım var burada. allah zati olarak birdir, fakat isimleriyle herşey tarafından aynadaki görüntünün yansıması gibi bilinir. buna ileride değineceğim.
    ···
  7. 57.
    0
    @46 Allah'ı bilmek amaç değil araçtır tasavvufta.bu tavasin'den bir bölüm.ama tam emin değilim şimdi. neyse,açıkçası doğru bir mantık yürütme olmuş. allah bilinir fakat asla onun zatını hakkıyla bilmek mümkün değildir, zaten bu amaçlanmaz. amaçlanan Allah'ı kendinde bilmek."kendini bilen rabbini bilir.".Allah'ın zatını değil subuti sıfatlarıyla isimlerini kendinde aşikar etmek.bu da kemale ermektir.
    ···
  8. 58.
    0
    geçelim ikinci kıtaya. nokta-i ama, yani kör nokta, ilmi simgeler."ilim bir nokta idi,onu cahiller çoğalttı.".burada kastedilen ilim, allah'ı bilmek, yani öncelikli olarak kuran, hadis ve islami ilimlerdir. üçüncü kıtayı zaten açıklamıştım. tekrara gerek görmüyorum.son kıtada örnek vermiş. allah'ın rahman, bağışlayan olmasından bahsetmiş.bu Allah'ın bir ismidir.ve insan bu isimlerin manasını kendi özünde elde edince kemale ermiş olur.
    ···
  9. 59.
    0
    aynı eserden devam edelim;
    Aşikar olunca zat ü sıfatı,
    Kûn dedik var ettik bu semavatı,
    Birlikte yarattık hep kainatı,
    Nam ü nişanını cihan eyledik.
    ···
  10. 60.
    0
    @48 kesinlikle panpa'allah'i tamamen bilemiyecegini anladigin vakit onu en iyi bildigin zamandir' demis hz ebu bekir'di sanirim.ne guzel demis.. senin dedigin 'vahdet-i suhud' oluyor rabbi'ni kendinciliginden arinip kendinde gormek yani..bu o'ndandir ama 'o' degildir.
    ···
  11. 61.
    0
    zatının sıfatlarının aşikar olmasından bahsedilmiş. yani hulul inancı değil, vahdet-i vücud inancı var harabi'de.ki ehli sünnet'e uygun olan budur. ndıbının nişanının cihan olması da,allah'ın isimleriyle cihanda tecellisini anlatmıştır harabi.
    ···
  12. 62.
    0
    @50 aslında vahdet-i vücud çok yanlış biliniyor. vahdet-i şuhud ise biliniyor mu,sanmıyorum.ben hulul inancının yanlışlığından bahsediyorum. dediğin gibi,"allah'ın parçasıyım." sözünün şirk ve küfür olduğunu söylüyorum.
    ···
  13. 63.
    0
    @43 tabi usta senin bahsettiğin hadis te çok önemlidir ama benim söylediğim o değildir. marifetnameyi hatırlarsan kadirilik falan 10 tane tasavvuf fırkasından bahsediyordu. benim bahsettiğim ayrı..
    ···
  14. 64.
    0
    @52 aslinda zaten vahdet-i vucudla, suhud arasinda cok fark yok,tek fark belki anlatimda bunu imam rabbani'de soyler, ibni arabi'ye hakkini verir.. allah'in parcasiyim diyen yanlistadir parca yokki vucudda boyle bolunsun,2'lik cikaran tek'in sirrina eremez.
    ···
  15. 65.
    0
    @53 zaten bende bundan bahsediyorum. tasavvuf çok çeşitli yollara sahip. yani yanlışa sapma riski çok yüksek. şuan TRT'deki ulu ozanlar'ın şiirlerinin çevirilierinden tut edebiyat ders kitaplarına kadar rezalet derecede yanlış bilgi var. yani tasavvuf tamamen doğru değildir. tamamen yanlış da değildir. doğruyu ayıklamaya çalışıyorum burada.
    ···
  16. 66.
    0
    @54 haklısın.
    ···
  17. 67.
    0
    aynı eserden devam edelim.bu arada bazı dörtlükleri atladım, merak eden izahını özelden talep eder;
    irfan olan bilir sırrı müphemi,
    izhar etmek için ism-i azamı,
    Çamurdan yoğurduk yaptık ademi,
    Ruhumuzdan bir ruh revan eyledik.
    ···
  18. 68.
    0
    harabi ne güzel anlatmış. bakın ilminiz, irfanınız yoksa bu konularda, gibtirin gidin demiş. bilmediğin konuda atıp tutma demiş.sen sırlarla uğraşacağına önce namazına abdestine bak demiş. öbür tarafı garantiledin de derin sırlar mı kalmadı öğrenmediğin?
    hemde ne derinlik. neyse.ism-i azam'ı yani Allah'ın kendi zatından başka her isminin insanda tecellisini anlatır ikinci kıtada. allah'ın kendi ruhundan üflemesi de son kıtada anlatıldı.
    ···
  19. 69.
    0
    aynı eserden devam edelim;
    Bu sözleri sanma her insan anlar,
    Kuş dilidir bunu Süleyman anlar,
    Bu sırrı müphemi arifan anlar,
    Çünkü cahillerden pinhan eyledik.
    ···
  20. 70.
    0
    bu sözleri anlayan maalesef çok az.hadi anlamadın tamam.o kadar önemli değil.ama madem anlamıyorsun zütünden uydurma, yalan yanlış sallamasyon konuşma. ikinci kıtada ve üçüncü kıtada yine ilim sahiplerinin anlayacağı söyleniyor. cahillerin dıbına sokturtmasınlar gibtirsin gitsinler serdar ortaç dinlesinler demiş harabi üstat.
    ···