1. 51.
    0
    neden?
    ···
  2. 52.
    0
    Melan bu kahpe. mort dıbına koydu bunun. http://capsverlan.tr.cr/p...7de40affecf1bb8928b7f.jpg memelerinin capssi
    ···
  3. 53.
    0
    lise hazırlık bilemedin 1. sınıf
    ···
  4. 54.
    0
    her zaman ulaşmayı umup bir türlü ulaşamadığımız.
    aslında hayattan umabileceğimiz tek şey uykuda ölmek.
    gerçi ben suikaste kurban gitmek isterim, çok havalı olur. sniper olursa daha iyi.
    neyse, konumuza dönecek olursak. aslında tanımını yapmak zor. herkesin kendine özel, ne kadar benzese de. kar taneleri gibi. hepsi bir parça doğru ancak en çok güldüğüm aşk biter, yerine derin bir sevgi ve saygı miras bırakır bilmem ne. insanlar sıkıcı hayatlarına bir parça heyecan katmak için uğraşıp duruyorlar.
    ya da işte gerçek aşk tek kişiliktir, kavuşamamaktır, platoniktir, kavuşursan mutluluktur bilmem ne.
    arkadaşım sen aşkı cam fanusun içine koyarsan tabii ki bir şey olmaz, onu zorlamazsan, onun için uğraşmazsan tabii ki sağ kalır. bu kadar kırılgan mı aşkın ki sen onu dışarı çıkaramıyorsun? ancak hakları var, zordur platonik takılmak ya da karşılıksız olması insanın bir şekilde yaşadığı acıyı meşrulaştırması, yüceltmesi lazım. hak veriyorum.
    aşk nedir tam olarak tanımını yapmak güç ama oldukça hor kullandığımız kesin.
    birbirlerine fütursuzca aşkım diyen çiftler mesela. allahım yarabbim.
    ya da o diye bahsedenler, o'nun için. böyle onlar tam o derken ağızlarına bir tomar yüzlük sokuşturmak istiyorum. fakat yok işte napalım.

    neyse, şu anki dünyada aşk yaşamak imkânsız gibi geliyor bana.
    bundan 1 yıl önce filan eski sevgilimle otururken yanımıza bir dede gelmişti. eşini 50. yıldönümü şerefine yemeğe zütürecekmiş. gençlik fotoğraflarını gösterdi, sonra bize öğüt verdi. sen dedi kör olacaksın! gözün o kızdan başkasını görmeyecek. sonra hatuna döndü sen de dedi. gözünüz birbirinizden başkasını görmeyecek.
    dede bu cümleleri kurarken içimden yok artık diyordum. dedeyi çok sevmiştim ama karizmatik bir dedeydi.
    iki üç hafta sonra ayrıldık zaten. düşünün dedenin bizim için ne umutları vardı.
    şimdi düşünüyorum da bana kimse gözün kör olsun dememişti. duyduklarım hep abi gibtir et, çok değer vermeyeceksin kanka, yok hacı değmez vs. tek cesaretlendirici cümleyse abi seviyorsan git konuş bence'dir. o kadar.
    etrafımızda hayata dair verilen öğütlerin birçoğu da bencil olmamız gerektiği, kendimizi düşünmemiz gerektiği, insanların bizi incitmesine izin vermemesi gerektiği vs.
    haklılar. dünya düzeni bunun üzerine kurulmuş. bencil olanın sistem içinde kazanacağı, gerçekten değerli ve anlamlı olan şeylerin(dürüstlük, güvenilirlik vs), sistemin yarattığı sahte değerler için(para, şöhret vs.) satıldığı bir dünyada yaşıyoruz.
    gerçekten anlamlı olan şeyleri, hiçbir kıymeti olmayan şeyler uğruna feda etmekten çekinmiyoruz.
    sistem eleştirisi ya da maneviyata çağrı filan değil bu. sadece bilinen bir şeyi söyleme. mr. obvious'luk işte.
    ben bunları söylesemde yine kurulu dünya düzenine göre yaşıyorum. mecburum çünkü.
    böyle bir dünyada insanın aşkı bulması, yaşaması mümkün mü? pek değil.
    bize telkin edilen onca şey, aşkın doğasına aykırıyken elbet bir yerde insan tüm o heyecana, kalp çarpıntılarına kapıyı kapatıp kendini korumaya alıyor.

    hep derler ya içinizdeki çocuk diye. bende de var bi' tane. kız çocuğu. 5-6 yaşlarında. sürekli kavga ederiz. bir türlü gebertemediler gitti anasını satayım. kalbim kaç kere kırıldı saymayı bıraktım. fakat hiçbirinde yılmadım.
    bir süre sonra yalama oluyor çünkü. hissetmiyorsunuz.
    her şeye rağmen inancı da yitirmedim. hâlen o kalp çarpıntıları, yağmur altında eve koşmalar, ağzın içinde bir askı unutulmuş gibi otobüste aptalca sırıtmalar bana yakın. her seferinde o heyecanı nasıl tekrar yakalayabiliyorum, bilmiyorum. işte o kız çocuğu tamamen. kalbim nasıl dayanıyor bilmiyorum. çok sağlam bir kalp gerek. inan bak.
    bir yandan bu kız çocuğu benim kimyamla oynarken, bir yandan da mantığım çok sağlam gerekçelerle geliyor, benim kapılmamı önlemek için. kendimi korumam için çözüm önerileri ortaya koyuyor, planlar yapıyor. canım benim.
    fakat en başta tabii ki o kız çocuğu galip geliyor. insanın o heyecana karşı koyması imkânsız.
    ancak yaşanılanlar, görülenler yavaş yavaş mantığın daha çok ağırlığını koymasına sebep oluyor.
    ben de mantık ve kız çocuğu arasında doğru bildiğimi yapmaya çalışıyorum.

    temkinli bir iyimserlik belki. en iyiyi umut edip, en kötüsüne hazırlıklı olmak böyle bir şey.
    tabii ki tüm bu çekingenlik bazı konularda önüme set çekiyor. gerçekten yapmak istediklerime engel oluyor. bu iyi mi kötü mü bilmiyorum.
    belki beni bir yandan koruyor da bir yandan da ya onları yapsaydım farklı olur muydu diye düşünmüyor da değilim.

    bugün yine biri aşk için tavsiye istese yine kendisini korumasından, bu dünyada kimseye güven olmayacağından dem vurarım. bu yüzden yazık oluyor maalesef aşklara.
    her insan ne kadar gözlerini kapatıp birine kapılmak istiyorsa da bir o kadar da kendi derdinde.
    yanlış değil, doğru. haklılar. yapabileceğimiz bir şey yok. şu zamanda aşkı yaşamak imkânsız. bulmaksa ancak lisede filan başımıza geliyor. sonraları ne kadar heyecanlansak da yoğurdu bol bol üflüyoruz, buz gibi gibi oluyor, tadı kaçıyor.

    fakat bildiğim tek bir şey varsa o da aşkın ölümsüz olduğu. aşka ömür biçmek, onun mirasının filan olduğunu söylemek sadece aşkın değerini şu dünya düzenine uyum sağlaması için küçültmeye çalışmaktan başka bir şey değil. bu yüzden artık bazen gerçek aşk deme ihtiyacı hissediyorlar. çünkü aşkın kendi anldıbını küçülttük, içini de boşalttık.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    0
    sözlükteki bu kavga gürültü dedikodular entrikalar beni çok yordu bebeim

    omuzlarıma masaj yapar mısın :(
    ···
  6. 56.
    0
    Pinokyo Masalı / Dünya Masalları

    Bir varmış, bir yokmuş çook eski bir zamanda küçük bir kasabada Geppetto adında ihtiyar bir oyuncakçı yaşarmış. Yaptığı tahtadan oyuncakları satarak geçimini sağlarmış. ihtiyar oyuncakçının hayatta üzüldüğü tek şey bir çocuğunun olmamasıymış. Bir çocuğunun olması için neler vermezmiş ki. Bir gün yeni bir oyuncak yapmak için ormana gidip kütük aramaya başlamış. Derken tam aradığı gibi bir kütüğü bulmuş. – işte tam aradığım gibi bir kütük. Bununla çok güzel bir kukla yapacağım, diye sevinerek kütüğü sırtladığı gibi oyuncakcı dükkanına taşımış. Tezgahın üzerine koymuş. Başlamış yontmaya. Geppetto kütüğü yonttukça kütükten “ah ah!” diye sesler geliyormuş. Geppetto usta: “Nereden geliyor bu ses,, diye düşünmüş. “Herhalde bana öyle geldi” diye içinden geçirmiş. Derken kuklanın önce kafası sonra da vücudu daha sonra da kolları ile bacakları şekillenmeye başlamış. Geppetto usta en sonunda kuklayı bitirmiş. Onu sandalyenin üzerine oturtmuş. Ortalığı temizlemeye başlamış. O ortalığı temizlerken, “Merhaba” diye bir ses duymuş. Sesin nereden geldiğini anlamak için başını çevirmiş. Ortalıkta sandalyenin üzerinde oturmakta olan kukladan başka kimsecikler yokmuş. Yine yanıldığını düşünerek işine devam etmiş. Az sonra kukla oturduğu sandalyeden hopladığı gibi odanın içinde dansetmeye başlamış. Olanları gören Geppetto ustanın şaşkınlıktan ağzı bir karış açılmış. – Aman Allahım! Bu kukla canlı. “Tam da benim istediğim gibi bir çocuk” demiş. Etten kemikten değilmiş ama tıpkı bir çocuk gibi gülüyor, koşuyor, oynuyormuş. Kukla çocuğu kucağına alıp; – Sen gerçek bir çocuk gibisin. Senin adın Pinokyo olsun, demiş. Artık Geppetto ustanın hiç canı sıkılmıyor, günlerini Pinokyo ile ilgilenerek geçiriyormuş. Bir süre sonra Pinokyo’nun okula gitmesi gerektiğini düşünmüş. Ancak Pinokyo’nun ne defteri varmış ne kalemi. Geppetto ustada da hiç para olmadığından paltosunu satarak, aldığı parayı Pinokyo’ya vermiş. – Al oğlum bu parayla kendine defter kalem al. Güzelce okuluna git, demiş. Pinokyo parayı avucuna almış yola koyulmuş. Neşe içinde yürüyormuş. Merakla etrafına bakınıp, yol üzerindeki dükkanları, pazar tezgahlarını, bağıran insanları izliyormuş. Bu arada yolun başındaki kalabalık dikkatini çekmiş. Kalabalığın arasına dalıp ne olduğunu öğrenmeye çalışmış. Kalabalığın önünde kocaman renkli bir çadır duruyormuş. Bu şehre yeni gelen sirkin çadırıymış. Çadırın önündeki palyaço bağırarak müşteri topluyormuş. Pinokyo çadırın içerisinde ne olduğunu merak edip, kalabalığın arasından geçip çadıra girmek istemiş. Palyaço, Pinokyo’ya içeri parasız girilemeyeceğini söylemiş. Pinokyo içeride olanları çok merak ettiğinden, Geppetto ustanın okula gitmesi için verdiği parayı uzatmış. içeriye girince çadırın ortasına kurulan sahnede oynayan kuklaları görmüş. – Hey! Bunlar da benim gibi tahtadan, diyerek sahneye kuklaların arasına çıkmış. Kuklaları izleyen kalabalık Pinokyo’ya kızmış. – Çekil oradan sahneyi görmemizi engelliyorsun, diyerek azarlamışlar Pinokyo’yu. Ancak sahnenin yukarısında kuklalara bağlı olan ipleri tutan sirk sahibi canlı bir kukla gördüğü için çok sevinmiş. “Böyle ipleri olmadan hareket edebilen bir kukla bana çok para kazandıracak” diye düşünmüş. Oyun biter bitmez Pinokyo’yu yakaladığı gibi kafese kapatmış. Pinokyo başına gelenlerin kendi suçu olduğunu Geppetto ustanın sözünü dinleyip okula gitse bunların hiçbirinin olmayacağını düşünerek, ağlamaya başlamış. Pinokyonun pişman olduğunu gören iyilik perisi hemen onun yanına giderek; – Babanın sözünden çıkmamalıydın! Ama pişman olduğunu görüyorum. Bunun için seni kurtaracağım. Ama bir daha yaramazlık yapma! Bu da sirke verdiğin para. Onu sakın boş yere harcama. Doğru okuluna git, diyerek Pinokyo’yu sirkin dışına çıkarmış. Pinokyo paralar elinde okula doğru yol almaya başlamış. Bir yandan da şarkı söylüyormuş. Pinokyo’nun şarkı söyleyerek yürüdüğünü gören kurnaz tilki ve arkadaşı kedi “Bu kukla ne kadar da neşeli, şunun bir yanına gidelim” diyerek Pinokyo’nun önüne çıkmışlar. – Hayrola Pinokyo? Böyle neşeli neşeli nereye gidiyorsun? Diye sormuşlar. Pinokyo da: – Kendime defter kalem alıp okula gideceğim, demiş. Kurnaz Tilki: – Defter, kalem alacak paran var mı? Diye sormuş. Pinokyo, büyükbabasının verdiği paraları göstermiş. Paraları gören kurnaz tilki ve kedi bir oyun oynayıp bu paraları almaya karar vermişler. Pinokyo’ya: – Okula gidip de ne yapacaksın? Bizim dediklerimizi yaparsan zengin olursun. Sen o paraları bize ver, biz de zütürüp sihirli tarlaya ekelim. Senin de bir para ağacın olur, ihtiyacın oldukça bu ağaca gider, meyveleri olan paraları toplarsın, demişler. Hiç böyle şey olur mu? Ama Pinokyo söylenenlere inanmış elindeki paraları kurnaz tilkiye teslim etmiş. Paraları alan kurnaz tilki ve kedi hemen oradan uzaklaşmışlar. Tek başına kalan Pinokyo’nun yanında iyilik perisi belirivermiş. Pinokyo’ya: – Defter kalem aldın mı Pinokyo? Diye sormuş. Oysa peri paraları kurnaz tilkiye kaptırdığını biliyormuş. Sakın yalan söyleme yoksa seni cezalandırırım, diye uyarmış. Pinokyo uyarıya aldırmadan yalan söylemiş. – Defter, kalem aldım. Onları okula bıraktım, deyince yalan söylediğinden dolayı burnu uzamaya başlamış. Peri, Pinokyo’nun doğru söylemesi gerektiğini söyledikçe, Pinokyo başka yalanlar uyduruyor, burnu da uzadıkça uzuyormuş. Artık öyle bir hale gelmiş ki kafasını hiç bir tarafa çeviremez olmuş. En sonunda yaptığı hatayı anlamış, işin doğrusunu periye anlatmış, peri de akıllanan Pinokyo’nun burnunu eski haline döndürmüş. Bir sihir yaparak kurnaz tilkiye kaptırdığı paraların, Pinokyo’nun eline geri gelmesini sağlamış. Pinokyo’yu uyararak; – Bu paraları boşyere harcama, doğru okuluna git, diyerek ortadan kaybolmuş. Pinokyo paralar elinde yine şarkı söyleyerek yürümeye başlamış. Tenha bir yerden geçerken birisinin yüksek sesle güldüğünü işitmiş. Aynı anda karşısına kendisini hapseden sirk sahibi çıkıvermiş. – Gel bakalım buraya seni yaramaz. Geçen sefer elimden nasıl kaçtın bilmiyorum ama şimdi senin cezanı vereceğim, diyerek Pinokyo’yu kollarından tuttuğu gibi denize atıvermiş. Pinokyo denize düşünce, suyun üzerinde kalmış. Dibe batmıyormuş, çünkü Pinokyo tahtadan bir kukla olduğu için su kendisini kaldırıyormuş. Suyun üzerinde böyle batmadan kalmak Pinokyo’nun hoşuna gitmiş. Kollarıyla bacaklarını oynatarak yüzmeye başlamış. Kıyıya doğru yüzerken birden ne olduysa olmuş. Pinokyo kendisini karanlık bir yerde buluvermiş. Meğerse Pinokyo’yu kocaman bir balık yutmuş. Şimdi Pinokyo balığın midesinde duruyormuş. Pinokyo balığın midesinde bekleye dursun, biz gelelim Geppetto ustaya. Geppetto usta eve gelmeyen bilmediğinden denizin dibine doğru batmaya başlamış. Bu sırada Pinokyo’yu yutan balık, Geppetto ustayı da yutmuş. Geppetto usta da balığın boğazından kayıp midesine girivermiş. Balığın midesinde ağlayan bir çocuğun sesini duymuş. Bu sesi hemen tanımış. Bu, oğlu Pinokyo’nun sesiymiş. Geppetto usta oğlunu bulduğu için çok sevinmiş. Pinokyo’ya: – Pinokyo, oğlum ben baban, Geppetto. Hayatta olduğuna çok sevindim. Seni o kadar çok merak ettim ki. Babasının sesini işiten Pinokyo gözyaşları içerisinde boynuna sarılmış. – Senin sözünü dinlemediğim için çok özür dilerim babacığım, beni affet bir daha sözünden hiç çıkmayacağım, diyerek gözyaşı dökmüş. Pinokyo’nun gerçekten de pişman olduğunu gören peri kızı onları kurtarmaya karar vermiş. Geppetto ustayla, Pinokyo’yu balığın midesinden çıkarıp karaya çıkartmış. Kurtulduklarına çok sevinen Pinokyo, babasının elinden tuttuğu gibi evlerinin yolunu tutmuşlar. Pinokyo o günden sonra o kadar akıllı bir çocuk olmuş ki babasının sözünden hiç çıkmamış. Her gün okuluna gitmiş. Okul çıkışı ise babasının yanına koşarak ona işlerinde yardım etmiş. Peri kızı da Pinokyo’nun çok iyi bir çocuk olduğunu görüp onu ödüllendirmeye karar vermiş. Pinokyo’nun artık tahtadan değil de etten kemikten normal bir çocuk olması için büyü yapmış. Büyü gerçekleşmiş. Pinokyo gece yatağında, uyumak üzereyken birdenbire normal bir çocuğa döndüğünün farkına varmış. Artık tahtadan değil, etten kemikten bir çocukmuş. Sevinçle yatağından fırlayarak babasının yanına koşmuş. Geppetto usta, karşısında Pinokyo’yu bu şekilde görünce dünyalar onun olmuş. “En sonunda benimde gerçek bir oğlum oldu” diyerek sevinç gözyaşları içerisinde oğluna sarılmış. Baba oğul ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşamışlar.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    0
    harika bir insan. saçlarını ortadan ikiye ayırıp jöleyle yapıştırıyor.
    ···
  8. 58.
    0
    dıbını tarumar ederim .
    ···
  9. 59.
    0
    iyidir iyi
    ···
  10. 60.
    0
    huur bu evet
    ···
  11. 61.
    0
    hem orspu hem çocugu koministler ananla seni grup yapar kevaşe
    ···
  12. 62.
    0
    tarumar ederim o ürkek amcıklarınızı ...
    ···
  13. 63.
    0
    http://www.incicaps.com/c/dzceplzzt/

    http://imgim.com/2jv5t.jpg

    http://www.itusozluk.com/...a-cok-tatlisin_251141.jpg
    ···
  14. 64.
    0
    incin, karışık, perişan. manalarına gelen eskimiş bir sıfar.

    örnek:
    taşaklarımı tarumar eyledin yavaş ol.
    ···
  15. 65.
    0
    pooldayde sıkışan insan hahahaha
    ···
  16. 66.
    0
    dıbınız var mı acaba.
    ···
  17. 67.
    0
    ferre sitesi açan king panpam helal olsun
    ···
  18. 68.
    0
    gerçek bir huur çocuğudur
    ···
  19. 69.
    0
    naber panpa adamsın
    ···
  20. 70.
    0
    kıskanç *
    ···