1. 1.
    -1
    bu saatte kimse okumuyor, akşam vakti gelir anlatırım.

    reserved.
    ···
  2. 2.
    +1
    ya da anlatayım dıbına koyim. zaten canım sıkılıyor ve yapacak başka işim yok. en azından bu da bir iş sayılır. kimse okumasa bile içimi dökerim.

    hadi bismillah...
    ···
  3. 3.
    +1 -1
    teyzemin bana hediye olarak çarşıdaki ufak bir dükkandan aldığı l beden gömleği, bir alt bedeni ile değiştirmek için güzelcene katlayıp, poşete koyarak, çarşının yoluna koyuldum. çarşı dediğim, bursa'nın bildiğimiz kapalı çarşısı işte. daha kuyumcular çarşısına girmeden, hemen oralarda bir yerlerde ufacık bir gömlekçi dükkanı.

    havada nasıl sıcaktı dıbına koyim. yazın ortalarındayız. güneş tepede ebemi giberken, gözlerim kısık bir şekilde elimdeki kartvizite bakarak, gömlekçiyi arıyorum. bu arada ortam cıvıl cıvıldı. bilen bilir, bursa'nın kızları fenadır. sonunda bizim gömlekçiyi bulup, daldım içeri... sağolsun dayı paraya kıymış, züt kadar dükkanına klima almış. içeri girer girmez müthiş bir serinlik geldi suratıma. içeride kimse yoktu. belki biri gelir diye bekledim ama ne gelen vardı ne giden. klimanın karşına tabure çekip, öyle beklemeye başladım.

    züt kadar dükkanın birde üst katı vardı. müthiş bir mimari yani beyler. üst kattaki birininde duyacağı bir şiddette, selamın aleyküm, yok mu kimsee ? diye bağırdığım için çıkıp da ayriyetten bakmadım oraya. ama bekle bekle ne gelen var ne giden dıbına koyim. züt kadar verdiveni, aman düşmeyeyim korkusuyla çıkarak, üst kata bakındım. burası alt kattan daha genişti. aslında ne alaka dimi beyler ? bence de saçma, neyse... yukarıda da ceketler falan vardı. baktım bizim dayı 33 ekran ufak bir televizyonun içini açmış, bişeyler kurcalıyor, tamir falan etmeye çalışıyor. dayı dedim. böyle böyle, ben bu gömleği değiştirmeye geldim, diye anlattım adama meramımı. tamam dedi, hallederiz ama bekle az işim kaldı. tabi dayı dedim, bak işine sen bekliyorum.

    tam o sırada alt kattan bir kız sesi geldi, kimse yok mu ?
    ···
  4. 4.
    +1 -1
    dayı zaten sinirli bi karakterdi. her halinden belliydi yani. gözlerini kısmış, kıpkırmızı suratı buruş buruş olmuş, televizyonun içinde bişeyleri görmeye falan çalışıyor böyle. belli tamirde edemiyor, bunalmış adam. eehh yeter be! başka zaman gelen olmaz. iyi ki meşgulüz dedi sinirli sinirli. hemen atladım tabi, tamam dayı, sen bak işine ben ilgilensem olur mu ? ben öyle diyince adam göz ucuyla beni bir süzdü böyle bi kaç saniye. ben elimde poşetle, adamın başında bekliyorum öylece. sinirli bir şekilde gülerek, tamam dedi ilgilen bakalım.

    poşeti oraya bir yere bırakarak, merdivenlerden aşağı, buyrun, hoş geldiniz diyerek indim. karşımda iki tane dünyalar güzeli kız duruyordu. şimdi size kısaca anlatayım. biri kumral saçlı, bembeyaz tenli bir kızdı. öylesine beyaz bir ten ki, elf gibi parlıyor kız. gözleri de açık kahve rengi böyle, müthiş bir kızdı. altına tayt giymiş, üzerinde de uzun elbise gibi duran kahverengi beyaz karışımı bir penye vardı. diğeri ise esmer, küt saçlı, kocaman siyah gözlere sahip, dizlerinde biten, uzun mavi bir elbiseyle benim merdivenlerden inişimi izliyordu.

    bunları ilk görüşümde, size başlarda da bahsettim o ruhumu ezen duygu geldi. o an özgüvenim uçup gitti beyler. hani bi şarkı var ya harbiden utanır insan böyle güzel olunmaz aga. kendimi toparlamaya çalıştım. evet buyrun ne bakmıştınız dedim. kızlar anlatmaya başladı. ortak bir erkek arkadaşlarının doğum günü için iki ayrı gömlek alacaklarmış. biraz kaliteli ve biri siyah, diğeri de mavi olacakmış. bende hiç bi gib bilmiyorum tabi dıbına koyim. kızlar klimanın altında takılırken, raflara bakarak gömlek arıyormuş gibi yapıyorum güya. olum mavi renk nr dıbına koyim ? kafa mı kaldı bende?

    o esnada bizim dayı indi aşağı.
    ···
  5. 5.
    +2 -1
    evet kızlar buyrun ne bakmıştınız dedi. kumral kız cevap verdi hemen. şey biz arkadaşa anlattık ama böyle iki gömlek bakıyoruz işte siyah olsun güzel böyle dayı o esnada bana bakarak kıs kıs diye güldü. ben hala kızların tarif ettikleri tarzda gömlek arıyorum ama hemsi katlanmış üst üste dizilmiş, nasıl bulayım? en sonunda mavi renk bulup, çektim raftan. açtım poşetini gösterdim bu olur mu diye. bunlar bi gülmeye başladı. kadın gömleğiymiş meğer, ben ne anlarım dıbına koyim.

    dayı sağolsun beni mahçup etmedi. sağol iyi yardımcı oldun yeter bu kadar dedi gülerek. kızlarda gülüyor ama durumu bilmiyorlar tabi. dayı kızlara dönüp, yukarda işim vardı da genç de gömlek değiştirmek için gelmiş sizde seslenince sağolsun ben ilgilenirim dedi ehehe bende bana meraklı meraklı bakan kızlara dönerek, sempatik bi ses tonuyla selam bende müşteriyim dedim. o an garip, sıcak bir ortam oldu anlayacağınız.

    dayı benim ve kızların gömleklerini hallederken içimden düşünüyordum. bu kızlarla ne yapıp da tanışacaktım. hiç bir şey yapmazsam eve gidince kendime küfürler edecektim. aman allah ım ikisi de birbirinden güzel. bunlar sana bakar mı gerizekalı? şunlara bak, elit tayfa oldukları her hallerinden belli. ee madem elitler bu gibik dükkanda işleri ne ? sanane olum belkide gezmek istediler, gördüler girdiler... rezil etme kendini sakın gerizekalı! rezil olsam ne olur ki? en fazla ne kaybederim?

    smeagol gibi kendi kendime konuşuyordum. kendimi cesaretlendirmeye çalışıyordum. şükür ki, bizim özgüveni geri getirebilmeyi başardım. o esnada hepimizin dükkandaki işleri bitmiş. aynı anda hayırlı işler, iyi günler diyerek terketmiştik dükkanı.
    ···
  6. 6.
    +1
    ---
    hikayeden bağımsız yazı hikayeden bağımsız yazı hikayeden bağımsız yazı
    ---

    bir kaç arkadaş özgüven olayını merak etmiş. aga dediğim gibi özgüven denen şey, toplumun senin hakkında düşündüklerini umursamamaktır. biz, sorunlu insanlarız. ( incide takılan tayfa olarak biz ) ben şahsen yapmadığım bir çok şey için kendimi suçlayıp gerçekten acı çektiğimi bilirim. aslında içten içe bu yaptığımın çok saçma bir şey olduğunu bilsem de, elimde değil. başkasının yerine utanmak gibi bişey. böyle karakterde bir insan için, yani empati yeteneği üst düzeyde bir insana, özgüven çok uzak bir duygudur. tekrar söylüyorum. empati yeteneği olan zeki insanlarda özgüven denen şeyin zerresi dahi bulunmaz.

    bizler bu duyguyu kafamızın içinde yaşarız. orada kendimize ait dünyamız, hayallerimiz ve karakterlerimiz vardır. orası bizim krallığımızdır. aslında oturduğumuz yerden önümüze gelen her şeyi eleştirsek de, her şeyin en güzelini biz bilsek de, diğer bütün insanları gerizekalı oldukları için küçümsesek de... dışarıdan bakıldığında gerizekalı gibi gözüken insanlar bizleriz. insanlara kendimizi ifade edemediğimiz için böyleyiz ve onların gözünde böyle göründüğümüzü bildiğimiz içinde kahroluyoruz.

    bu noktada yapmamız gereken şey, oyunu kuralına göre oynamak arkadaşlar. diğer bütün insanlar gibi rol yapmak, yapmacık davranmak. hepimiz aslında mükemmelliyetçi insanlarız ve bir olayı her yönüyle mükemmel bir şekilde yaşayabildiğimiz tek yer olan hayallerimize sığınıyoruz. eğer mükemmel olmayacaksa, hiç olmasın dediğimiz için insanlarla, ( insanlardan kastım kızlar ) konuşamıyoruz. çünkü onunla konuşurken üzerinde mükemmel bir etki yaratamayacağımızı biliyoruz. onun için hayallerimize kaçıp, orada yaşıyoruz diyaloglarımızı. onun kendi kafamızda oluşturduğumuz mükemmel insanlara aşık oluyoruz.

    şimdi ne zırlayon lan sen yarak kafa diyeceksiniz, onun için daha temel, daha klişe şeylere geçiyorum. bir yerde oturuyorsunuz diyelim. halka açık bir yer olsun. hatta bank olsun ve karşınızda çok çok güzel bir kız oturuyor. hani gidip o kızla konuşun desem, kaç kişi gidip konuşur? kendini salak yerine konulmasından ölümüne korkan kim varsa. kimin %90 ı gurur, %10 u taşaksa işte o konuşmaz kardeşim. ama kim konuşur biliyor musun? gururu olmayan pekekentler, insanlar tarından küçük düşmekten zerre korkusu olmayanlar gider konuşur. bende sizden farksızım, bende gidip o kızla konuşamam onun için size şöyle şöyle yapın tarzı egoistçe bilgiler veremem ki aga.

    ben kendimce çok basit bir yöntem uyguluyorum. insanları küçümsüyorum ve salak yerine koyuyorum. anca bu şekilde kendimi rahatlatıp, sakin davranabiliyorum. yani pnp ben özgüven delisi bir insan değilim. bende sizler gibi sorunluyum ve bu durumdan kurtulmaya çalışıyorum.

    ---
    hikayeden bağımsız yazı hikayeden bağımsız yazı hikayeden bağımsız yazı
    ---
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    0
    beş dakika daha takıldıktan sonra janti giyimli, bin görünümlü bir elaman garip bir yürüyüş tarzıyla bizim masaya doğru yöneldi. bu arada kızların itiraz etmelerine rağmen yemekleri ben ısmarlamıştım. nasılsa çarşıya çıkıyorum belki kendime bişeyler alırım düşüncesi ile, doluydu cebim. doluydu ama benim cebimdeki en büyük miktar, bu zengin binozlarının burun kıvıracağı bir paraydı. ben bunlarla nasıl boy ölçüşeyim?

    özge'nin annesiyle babası bu daha küçükken ayrılmışlar. babası gazeteci, annesinin de eczanesi var. babası hatta hürriyette mi ne yazıyordu şuan tam hatırlamıyorum ama adam böyle çok çok ünlü bir tip değil. kendi halinde gazeteci işte. miray'ın annesi oyuncu, babası da yapımcıydı. çok üstelememe rağmen annesinin adını söylememişti. daha sonradan öğrendim ki, o da tırt bir oyuncuymuş. hatta geçenlerde gibik bir polisiye dizisinde gördüm kadını, genç kızları türkiye de esir edip, zorla fuhuş yaptıran pekekent teyzeyi oynuyodu.

    az çok anlamışsınızdır bunların ortdıbını. en nihayetinde zenginin çevresi de, zenginin arkadaşı da zengindir. sitede büyümüş, batı kültürü ve mizahıyla yetişmiş, seküler yobaz tayfandandı bunlar. birde bunların ortak özellikleri, aşırı solcu olmalarıdır arkadaşlar. iktidarı gözü kapalı bir şekilde ölümüne eleştirir bunlar. bakın, ben iktidar yanlısı biri değilim. gibeyim iktidarı ama bu solcuların samimiyetsiz tavrından da nefret ediyorum. ofisinde zütünü dayadığın klimanın yanında, zütünü yaladığı patronunun karşısında solculuk yapmak kolay dıbına koyim. her yıl gittiğin yurt dışı tatilinde, yakından takip edip, edindiğin lüks teknoloji ile hayatının bütünüyle sistemin içinde refah bir yaşam sürerken, solculuk oynamaktan daha kolay bir şey mi var ?

    eleman gözlüğünün üzerinden bana bakıp, kızlara kim lan bu lavuk der gibi bir el hareketi yaptı. hemen ardından aynı hareketi yaptığı eli istemsizce bana uzattı, selamlaştık. özge, üstün körü benim kim olduğumu ve nasıl tanıştığımızı heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. ama eleman (ismi kayra) benden hiç hoşlanmamıştı. zaten öylece piyangodan çıkmış birinden kim hoşlanır dıbına koyim? bana sorarsanız zaten ilk gördüğüm dakikadan itibaren tiksinmeye başlamıştım bu huur çocuğundan. ama uyumlu ve efendi tavrımdan ödün vermedim. yinede içimde engelleyemediğim bir lider vardı. özellikle bu değişimimden sonra ilklerini tattığım garip bir duyguydu bu.

    kayra, özge'nin kuzeniymiş. o gün doğumgünü olan kişi ise bu lavuğun en yakın arkadaşı ve bu dörtlü grubunda daimi üyesi olan hakandı. bu dört kişi geçmişte de beraber çokça vakit geçirmiş ama arkadaşlıklarının temeli yapmacıklık ve samimiyetsizlikten oluşuyordu. velhasıl, kent meydanının altındaki otoparka indik beraber. eleman kızları almaya BMW x5 ile gelmiş. ben ön koltukta, kızlarda arka koltukta parti evine doğru yola koyulduk.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    0
    ---

    sizin ben dıbınıza koyim beyler lan. ulan başka zaman herkese yaz panpa çabuk yaz panpa hızlı yaz panpa uzun yaz panpa diye ağlanırsınız dıbına koyim. burada yazıyorum işte güzelcene bu seferde özet geç diyorsunuz :(( beyler kalbimi kırıyorsunuz ama dıbınıza koydurtmayın şimdi.

    ---
    ···
  9. 9.
    0
    dur bir yeri atladım...

    siteye girmeden önce hepimiz sıra halinde kayra'yı takip ediyorduk. ben sigara yakmıştım, en arkada yürüyordum. siz gidin geliyorum şimdi dedim. evdekileri arayıp, bu gece yakın zamanda askere gidecek olan arkadaşımda kalacağımı söyledim. miray, giriş kapısını benim için tutuyordu. diğer ikisi de asansörü bekliyordu. ardından hep beraber asansöre bindik. kızlar hemen içerideki aynaya bakarak, bi kaç ufak el hareketiyle saç ve makyajlarını düzelttiler. bende o an bilinçsizce kayra ile kendimi kıyasladım. ondan uzundum, ondan yakışıklıydım ve şüphesiz daha zekiydim. keyfim yerine gelmişti. ara ara sönen asansör ışığıyla dalga geçerek sonunda geldik parti evine...

    koridorun girişinde, üzerinde bu gece vereceğimiz rahatsızlık sebebiyle, siz anlayışlı komşularımdan çok özür diliyorum * şeklinde yazılmış malca bir kağıt asılıydı. insanı çok rahatsız etmese de, müzik sesi oldukça net duyuluyordu. kayra elindeki poşetleri özge'ye vererek ceplerinde anahtar aradı ama bulamadı. zile basmamıza rağmen kimseye duyuramıyorduk. en sonunda, hem zile basıp, hem kapıyı yumruklamaya başladılar. sonunda çok neşeli bir tip açtı kapıyı. bizim doğumgünü huurçocuğu hakan.

    kafasında kuka, üzerinde garip süsler püsler, elindeki bira şişesiyle beraber hafif matiz kafası vardı. o bize, nerde kaldınız lan diye söylenirken, biz içeri geçmiştik bile. kim olduğumu sormadan, hoş geldin bro diyerek elini uzattı, onunla da selamlaştık. bu arada içeride çalan müzik ahanda buydu;

    http://inci.ca/ur74hgbldf

    içeride çok fazla insan yoktu. önce dar bir koridor geçip, ilerde, sağ tarafta, herkesin toplaştığı geniş bir odaya geçtim. daha doğrusu özge beni oraya zütürüp, biz üzerimizi değişelim, sende burada insanlarla tanış diyerek bırakmıştı. duvarlar spreylerle boyanmıştı. heralde zengin binlerinin partiye gittikleri evin ağzına sıçması, kendi aralarında komik buldukları salak bir adettir diye düşündüm. duvarlaraa spreyle kocaman bir şekilde, züt hakan, cannabis,smokeville, pablo escobar falan tarzı şeyler yazıyordu.

    kayra ve hakan mutfakta içecekleri hazırlıyor, miray ve özge içeride bir yerlerde üzerlerini değiştiriyorlardı. bu insanlar hiç birini tanımıyordum. odada ilk dikkatimi çeken şey, dj ve turntable'ı olmuştu. herifler dj getirtmiş dıbına koyim. adamında yaptığı tek şey, kendi getirdiği sisteme youtubedan şarkı atmak ha... başkada numarası yok. eleman scratch bile atamıyordu. toplu bir selam gençlik çekerek, boş bulduğum tekli koltuğa oturup, insanları izlemeye başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    0
    kollarımın arasındaydı, bana bakıyordu. seni seviyorum dedi. o kadar yakındık ki birbirimize, nefesinin sıcaklığı suratıma patlıyordu. önce kapı tıklandı. özge baya panikledi. biz toparlanmaya çalışırken kapı ikinciye tıklandı. üçüncü ve son tıkın ardından sert bir şekilde açıldı. kapının ağzından bize bakan kişi miraydı. bizi görünce elleriyle ağzını kapattı. resmen dona kalmıştı. siz ne yaptınız diyerek, bir kaç adım içeri girip, kapıyı kapattı. ben sakin tavırlarla üzerimi giyiniyordum. miray'ın gözlerine elimden geldiğince bakmamaya çalışıyordum. özge tahmin ettiğimden daha ilginç davranıyordu. sürekli miray'a bağırmaması için yalvarır ses tonuyla konuşuyordu. özge'ye dönerek tamam giyin artık dedim. o esnada miray tam karşıma dikilmişti. kocaman gözlerini bana doğru belertmiş ve kızgın bir şekilde, hiç kırpmadan öylece bakıyordu. derin bir nefes alıp, saydırmaya başladı. sen ne iğrenç, ne halsiyetsiz, ne şerefsiz bir insansın ya... sen, sen nasıl bir huur çocuğusun ya... o bu şekilde saydırmaya devam ederken, sıkı bir şekilde kolundan tutup kavradım. sakin olmasını, büyütülecek bir şey olmadığını söyledim. aslında haksızdım ve bunun kendimde farkındaydım. insanı rahatsız edecek derece rahat ve sakin davranıyordum.

    kayra duyarsa ne olur biliyor musun dedi. bunu söylediği andan itibaren özge ağlamaya başladı. aslında miray'da haklıydı. kayra bana bir şey yapacak olsaydı, o da haksız sayılmazdı. o kız adamın kuzeniydi ve arkadaşının doğum günü partisinde onun kuzenini gibmiştim. miray'ı sarsarak ne olacaksa olsun dedim. ardından özge'ye dönerek, sakin ol aşkım, seni seviyorum güven bana hiç bir şey olmayacak dedim. aslında içten içe yalan söylediğimi biliyordum. hoş, özge aşık olunmayacak kız değildi ama onun bana karşı olan gerçek hislerini tabi ki bilemezdim. belkide pişmandı. belkide onun için ağlıyordu. belkide korkuyordu. bunun gerçek sebebini bilemezdim. aslına bakarsınız umurumda bile değildi.

    miray, odaya nasıl girdiyse, aynı şekilde, paldır küldür odadan dışarı çıktı. ben özge'yi sakinleştirmeye çalışıyordum. mutluluğumuza kimse engel olamayacak tarzı, teselliler veriyordum. destur pekekent! ne mutluluğu? ne engeli dıbına koyim daha dur... ikimizde giyindik, içeri geçecektik ki... ani bir bağırış çağırışın ardından sertçe bir tekmeyle açıldı kapı. içeri giren kayra biniydi. artık miray neyi nasıl anlattıysa, kendini kaybetmiş bir şekilde, birazda alkolün etsiyle üzerime saldırdı. ilk yumruğunun ardından sırt üstü bir şekilde yatağa düştüm. bilinçsizce ve kontrolsüz bir şekilde salaş yumruklarla bana vurmaya başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    0
    sarhoş değildim ama kafam hafiften güzeldi. bir an kendime gelip yatağa baktığımda yer yer kırmızı lekeler gördüm. suratım uyuşmuştu hiç bir şey hissetmiyordum. tepkisiz bir şekilde öfkesinin dinmesini ve sakinleşmesini bekledim. hiç bir tepki vermeden ellerimle suratımı koruyarak sadece bitmesini bekliyordum. sonunda odaya doluşan insanlar, onu başımdan alıp, içeri zütürdüler. ışıklar yanmıştı, oda kalabalıklaşmıştı. yerimden doğrulup, hemen yatağın karşındaki aynadan yüzüme baktım. yüzüm kan revan içindeydi. kaşım patlamıştı, dudağım ve burnum kanıyordu. bir kaç saniye öyle boş boş kendimi izledim. kulağıma kuru gürültülerden ziyade özge'nin ağlaması ve kayra'nın içerden ettiği küfürler geliyordu.

    kızlardan birinin verdiği ıslak mendille yüzümü silerken artık daha fazla dayanamayıp, gel lan buraya diye bağırdım. benim bulunduğum odadaki iki eleman kapıyı tutuyordu. ne benim dışarı çıkmama, nede o binin içeri girmesine izin veriyorlardı. zaten çoğu kişi daha mevzunun ne olduğunu bile anlamamıştı. tamam hiç bir şey yok sakinim sadece insan gibi konuşucam diyerek, kapıdan çekilmeleri için ikna etmeye çalışıyordum. sonunda çekildiler ve içeri daldım.

    beni görür görmez tekrar üzerime saldırmaya niyetlenen kayra'yı tutup, duvara yasladım. boğazını sıkarak, sakinleş sadece konuşucam dedim. beni çekiştirmeye çalışanlara da, tamam hiç bir yapmayacağım, sadece sakinleşmesini bekliyorum diye engelledim. sonunda anlattıklarımı dinleyecek kıvama gelmişti. boğazını bırakıp, adam gibi durmasını istedim. işaret parmağımı göğsüne vura vura saydırdım. bak arkadaşım, ben bu kızı seviyorum. yanlış bir şey yapmadık. tamam sende haklısın ama bu böyle olmaz. hepimiz koca insanlarız. bu yaptıklarının hiç bir önemi yok sana kızgın falan değilim, anlıyorum. sende beni anlayacaksın arkadaşım. ben bu kızı seviyorum. hadi engel ol bana... hadi sıkıyosa engel ol. ben böyle söyleyince özge'ye doğru döndü. zavallı kız ağlamaktan yorulmuştu. gerçi herkesin morali sıfırdı. miray'a doğru dönüp, aferin dedim sadece. buradan gibtir olup gitmek için kapıya yönelmiştim ki, özge beni kolumdan tuttu.
    ···
  12. 12.
    0
    @98 eyvallah pnp. zaten okuyanda yok gibleyende yok ama ben yinede anlatıcam.
    ···
  13. 13.
    0
    özge, olayların en başından beri paniklemeden, ağlamadan benim gibi sakin davranabilseydi eğer, aslında bunların hiç biri başımıza gelmeyecekti. gereksiz yere ağlayıp zırlaması, işler son raddeye gelinceye kadar hiç bir şeye müdahale etmemesi ve ürkek davranması işte bu olaylara yol açmıştı. muhtemelen herkes, benim onun sarhoşluğundan yararlanarak, ona tecavüz ettiğimi düşünmüştü. ya da miray onlara bunu bu şekilde anlatmıştı bilemiyorum. işte ben tam oradan gibtir olup gitmek üzereyken koluma sımsıkı yapışan özge, her şeye açıklık getirdi nihayet. nolursun gitme dedi. bunu söylerken içi titriyordu. sürekli kegib kegib nefes alıyordu. ona doğru dönüp, tüm sevgimle onu kucakladığımda, zavallı kızın kalp atışlarını kendi göğsümde hissettim. hani ufak tavşanları elinize aldığınızda kalpleri çok hızlı atar ya, aynı onun gibiydi.

    elimi yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. o esnada özge içeridekileri azarlar bir ses tonuyla beni savunuyordu. huur çocuğu harbiden yüzümün dıbına koymuştu. dudağım şişmiş, kaşım hala kanıyordu. ilk başlarda acısını hissetmesem de, şimdi şimdi gerçekten yanmaya başlamıştı. yüzünde kuruyan kanları temizlemek için baya bi uğraştım. birbiri ardına kapanan kapı ve uğurlama seslerinden anladığım kadarıyla, keyfi kaçan millet yavaştan terk ediyordu ortamı. tekrar içeri girdiğimde neredeyse herkes gitmişti. eve ilk girdiğimde ki ortama benzer bir ortam vardı. yani ben eve ilk geldiğimde kimleri gördüysem hemen hemen sadece onlar kalmıştı partide. zaten anladığım kadarıyla bu gecede burada kalacaklardı.

    yüzümün halini o şekilde görünce, o huur çocuğuna karşı müthiş bir öfke birikiyordu içimde. bütün enerjim yumruklarımda toplanıyordu. üzerine saldırmamak için zor tutuyordum kendimi. köşe bir koltuğa oturmuş, elinde bira öylece bana bakıyordu bin. kızlar burada değildiler. özge, ilk önce bunları azarlamış. şimdide yatak odasına topladığı kızlara giydiriyordu. ikili kanepede tek başına oturan dj yana kaydı. bende onun yanına geçip, arkama yaslandım. ortamda sıfır sessizlik vardı. sanki az önce eğlenen, deliler gibi gülen insanlar bunlar değildi. bir süre sonra yan odadaki kızlarda içeri, bizim yanımıza geldiler. tahmin ettiğim gibi huur miray, benim özgeye tecavüz ettiğimi söyleyip, öyle karıştırmıştı ortalığı. özgenin salak tavrı ve ürkek ağlamasıyla da birleşince olay benim yüzümde patlamıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    0
    anasını gibeyim, eleman kuzenini nasıl gibtiğini anlatıyor 50 sayfa... üstelik adamın başlığında hadi yazsana huur çocuğu diye ağlanıyorsunuz. size burada insan gibi bir şey anlatıyorum. bu seferde, o yazıyı kim okuyacak huur çocuğu diyorsunuz.

    sorun o değil olum. ben, siz dinlemeseniz bile hikayeyi anlatıp, bitiricem dedim mi? dedim... ama insan kırılıyor dıbına koyim.
    ···