/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    +2
    Nobel ödüllü fizikçi (ve ateist) Steven Weinberg, Dreams of a Final Theory ' de (Son Kuramın Düşleri) basit bir açıklamayla taşı gediğine oturtmuştur: “Bazı insanların öylesine geniş, öylesine esnek Tanrı görüşleri vardır ki her nereye bakarlarsa baksınlar Tanrıyı bulacaklarına hiç şüphe yoktur. Onlara sorduğunuzda, 'Tanrı en büyüktür' ya da 'Tanrı bizim en üstün yaradılışlı halimizdir' ya da 'Tanrı kâinattır' diyeceklerdir. Elbette, tıpkı diğer kelimelerde olduğu gibi 'Tanrı' kelimesine de istediğimiz anlamı verebiliriz. Eğer 'Tanrı enerjidir' demek isterseniz, onu bir avuç kömürün içinde de bulabilirsiniz.”Daha talihsiz bir kafa karışıklığı ise Einstein’cı din denilebilecek şeyi doğaüstücü dinden ayıramamak yüzünden doğmuştur. Einstein'ın ara sıra Tanrının adını anması (ki bunu yapan tek ateist bilim adamı o değildir) yanlış anlamaya ve bu ünlü düşünür üzerinde hak iddia etmeye can atan doğaüstücülere cazip gelmişti.
    Julian Baggini, Ateizm: Çok Kısa Bir Takdim'de bir ateistin natüralizmle bağlantısının anldıbını açıklar: “Ateistlerin temel inancı; kâinatta yalnızca tek çeşit hammadde bulunduğu ve bunun da fiziksel olduğudur, bunun dışındaki şeyler, güzellik, duygular ve ahlaki değerler yani kısacası insan hayatına zenginlik katan zengin fenomenlerin tümü akılda oluşur.” Eğer kesin olarak anlaşılamadığı için doğanın ötesine uzanıyormuş gibi görünen herhangi bir şey varsa, eninde sonunda onu anlamayı ve doğanın içinde onu Kucaklamayı umarız. Ne de olsa bir gökkuşağını bilimsel tanımıyla açıkladığınızda muhteşemliğinden hiçbir şey kaybetmeyecektir.
    Yahudi olduğunu gurur duyarak söyleyen ve Yahudi dini kurallarına uyan birçok entelektüel ateist vardır. Bunun sebebi belki eski geleneklere, ya da öldürülmüş akrabalara karşı sadakat ve aynı zamanda "din"'i, birçoklarımızın paylaştığı en ünlü taraftarı Albert Einstein olan panteistik saygı olarak sınıflandırmaya olan şaşkın ve şaşırtıcı isteklilik olabilir. inanmayabilirler ancak Dan Dennett'in söylediği şekilde, 'inanca inanırlar'. Einstein'ın en hevesle alıntı yapılan düşüncesi şudur, “Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür.” Ancak Einstein aynı zamanda şunları da söylemiştir: “Dinsel görüşlerim hakkında okuduklarınız elbette bir yalandı, düzenli olarak tekrar edilmekte olan bir yalan. insan suretinde bir Tanrıya inanmam ve bunu hiçbir zaman inkâr etmedim, aksine bunu açık bir şekilde ifade ettim. Eğer içimde dinsel olarak tanımlanabilecek bir his var ise, bu dünyanın yapısı karşısındaki sınırsız hayranlığımdır, elbette bilimimizin açıklayabildiği kadarına.” işte Einstein'dan birkaç alıntı daha, amaç Einstein’cı inancın lezzetini katmaktır. “Ben içten inanan bir inançsızım. Bu biraz yeni bir tür inançtır.”
    “Ben doğaya hiçbir zaman bir amaç, hedef veya antropomorfik (insan biçiminde) olarak anlaşılabilecek bir şey yüklemedim. Doğadan anladığım, onun sadece çok ekgibçe kavrayabildiğimiz, olağanüstü güzellikte bir yapı olduğu ve düşünen insana alçakgönüllülük hissini aşılaması gerektiğidir. Bu, mistisizm ile hiç alakası olmayan gerçek bir inanca dayalı bir duygudur.”
    “insan suretinde bir Tanrı fikri bana oldukça yabancıdır ve hatta safça gelir.”
    O halde, o da tıpkı Voltaire ve Diderot gibi bir deist miydi? Yoksa felsefesine hayran olduğu Spinoza gibi bir panteist miydi: “Varolanın sistemli harmonisinde kendisini belli eden, Spinoza'nın Tanrısına inanırım, kendisini insan eylemleri ve kaderleriyle ilişkilendiren bir Tanrıya değil.” ?
    Gelin terminolojiyi hatırlayalım. Bir teist, ilk işi olan evreni yaratmasının yanında, hala ortalıklarda ilk yarattıklarının sonraki kaderini etkileyen ve gözleyen bir doğaüstü zekâya inanır. Tanrıya inanan birçok inanç sisteminde, Tanrı insani meselelerle çok yakın ilişkidedir. Dua edenlere cevap verir, günahları affeder ya da cezalandırır, mucizeler yaratarak dünyaya müdahale eder, iyi ve kötü eylemlerimizin hesaplarını tutar ve bunları ne zaman yaptığımızı bilir (ve hatta ne zaman yapmayı düşündüğümüzü de bilir). Bir deist de doğaüstü bir zekâya inanır ancak bu zekânın eylemleri, öncelikle kâinata hükmeden kanunları düzenlemekle sınırlıdır. Deist Tanrı asla daha sonra müdahale etmez ve insan meselelerine özel bir ilgi duymadığı kesindir.
    Panteistler doğaüstü bir Tanrıya hiç inanmazlar, ancak tarih kelimesini doğanın ya da kâinatın ya da işleyişe hükmeden kanunların doğaüstü olmayan eşanlamlısı olarak kullanırlar. Ancak bu eşanlamlılık doğaüstücülüğü içermez. Deistlerin Tanrısı duacılara cevap vermez, günahlarla ya da günah çıkarmalarla ilgilenmez, düşüncelerimizi okumaz ve kaprisli mucizelerle müdahale etmez ve dolayısıyla deistler teistlerden bu noktada ayrılır. Deistler ile panteistler arasındaki fark ise, deist Tanrının panteistin kainatın kuralları için belirlediği mecazi ya da şiirsel eşanlam olmaktan ziyade, bir çeşit kozmik zeka olmasıdır. Panteizm uyarılmış ateizmdir. Deizm, sulandırılmış teizmdir.
    Einstein’dan alıntı yaparsak; “Tecrübe edilebilecek herhangi bir şeyin arkasında aklımızın kavrayamayacağı bir şey olduğunu ve bunun güzelliğinin ve de haşmetinin bize yalnızca dolaylı bir yolla ve zayıf bir yansıma olarak ulaştığını hissetmek, bu dindarlıktır. işte ben bu anlamda dindarım.” Ben de bu anlamda dindarım ama “kavrayamayacağı” ifadesinin “sonsuza kadar kavranamaz” anldıbına gelmemesi koşuluyla. Ancak kendime dindar dememeyi tercih ederim çünkü bu yanıltıcı olur. …Carl Sagan bunu çok güzel ifade eder: “… ‘Tanrı’ eğer sadece ve sadece kâinata hükmeden fiziksel kanunlar serisiyse, o halde böyle bir Tanrının varlığı çok açıktır. Bu Tanrıduygusal yönden tatmin edici değildir... , yer çekimi kanununa dua etmenin pek anlamlı olduğu söylenemez.”

    Bu fizikçilerin metaforik (mecazi) ya da panteistik Tanrısı, incil'in, rahiplerin, molla ve hahamların ve de Katolik Kilisesi'nin değişmez kurallarının müdahale eden, mucize üreten, düşünceleri okuyan günah cezalandıran, dualara yanıt veren, Tanrısından birkaç ışık yılı uzaktadır. Bu ikisini kasıtlıca karıştırmak, benim kanaatimce entelektüel hainliğin daniskasıdır.
    HAKSIZ iTiBAR
    Toplumumuzda dindar olmayanlar dâhil neredeyse herkesin kabul etti ği genel bir sanı vardır; bu, dinsel inancın bilhassa saldırılara karşı savunmasız olduğu ve olağandışı kalınlıkta bir saygı duvarıyla korunması gerektiğidir. … Douglas Adams… Bu konuya çok ustaca açıklık getirir, onun bu sözlerini paylaşmaktan hiç usanmam: “Din merkezinde bazı fikirler barındırır ve biz bunları kutsal ya da mübarek diye adlandırırız ya da benzer terimler kullanırız. Bu şu anlama gelir, ‘işte hakkında kötü söz söyleme izninizin olmadığı bir fikir ya da bir kavram; tek keli meyle, bu yasaktır. Peki, neden olmasın? Çünkü yasaktır !’ Eğer birisi sizin onaylamadığınız bir partiye oy verirse, bu konuda onunla istediğiniz kadar tartışmakta serbestsiniz; herkes bir görüş bildirecek ama bu kimseyi rencide etmeyecektir. Eğer birisi vergilerin artması ya da azalması gerektiğini söylerse, bu konuda da yorum yapmakta özgürsünüz. Ancak diğer taraftan, birisi ‘Bir Sebt günü ışık düğmesine dokunmamalıyım’ derse, ona şöyle dersiniz, ‘Buna saygı duyarım’.
    Neden Muhafazakâr partiyi ya da işçi partisini, Cumhuriyetçileri ya da Demokratları, şu yada bu model ekonomiyi ya da Windows yerine Macintosh’u desteklemek" tamamen meşrudur da kainatın nasıl meydana geldiği ve onu kimin yarattığıyla ilgili bir fikir beyan etmek yasaktır? Kutsal meseleler olduğu için mi? ... Genelde dinsel görüşlere itiraz etmemeye alışkınız… Yine de meseleyi mantıklıca irdelediğinizde, böylesi fikirlerin diğer fikirlerle çekişebilmesi adına en az onlar kadar serbest olmamasının bir sebebi yoktur, tabi eğer söylenmemeleri gerektiğini aramızda bir şekilde kararlaştırmadıysak.

    Din, her zaman koz olarak kullanılmıştır. … Dinin gücü adeta bir tılsım gibidir.
    Eşcinsel karşıtı ayrımcılığın resmi davası, sözüm ona dinsel ayrımcılığa karşı bir dava olarak düzenlenmiştir! Ve yasa buna saygı duyar görünmektedir. “Eğer eşcinsellere hakaret etmemi engellemeye çalışırsanız, bu benim önyargı özgürlüğüme tecavüz etmektir.” diyerek sıyrılamazsınız. Ancak şunu diyerek kurtulabilirsiniz, “Bu benim din Özgürlüğüme tecavüz etmektir.” Üzerinde düşündüğünüzde, aradaki fark nedir? Bir kez daha din, baskın çıkmıştır.
    Ayrıca hiç kimsenin Peygamberin resmini çizmemesini öğütleyen islami bir öğreti vardır. Mueller'in incelemesine göre; “… Eğer insanlar bir 7'nci yüzyıl vaizini kendi ailelerinden daha çok seviyorlarsa, bu onlara kalmış. Ancak onlardan başka kimse bunu ciddiye almak zorunda değildir”
    H.L. Menken'in dediği gibi: “Diğer dostlarımızın inancına saygı göstermek zorundayız ancak bu saygı yalnızca karısının güzel, çocuklarının da akıllı olduğu teorisine gösterdiğimiz anlayışta ve boyutta olmalıdır.”
    Olayların gelişiminde dine benzersiz şekilde ve haddini aşan saygı gösterilir ki ben bu kitap için bundan feragat ediyorum. Ne birilerini incitmek adına tarzımın dışına çıkacağım ne de inanç meselesini diğer meselelerden ayrı tutarak daha yumuşak bir tutum sergileyeceğim.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +2
    Anasının amı bunu okuyana kadar kuranı okurum
    ···
  3. 3.
    0
    Okumam. Bilim adamlarının çoğu katolik. Bunu diyen Riçırd Davkins. inanç dine engel olmaz.
    ···