-
1.
+35 -43türkçe ibadetle birlikte olması, okunması gerekendir.Tümünü Göster
allah/tanrı dualarımızı -haşa- sadece arapça mı anlıyor? yahut anlamadığımız bir dilde, o'ndan anlamadığımız şeyleri istememizi, söylememizi mi istiyor? kuran'da arapça, dil üzerine bir şart mı söz konusu da, biz mi gözden kaçırdık acaba? hz. muhafazid ibadeti kendi ana dilinde yaparken biz neden onun yaptığı esas şekliyle yapmayıp da sadece şekilsel olan kısmını ezbere örnek alıyoruz?
türkçe ezan ve ibadet isteyenlerin genelde ateist, deist, dinle, ibadetle mesafeli veya işin goygoyunda olan kişiler olduğuna dair bir inanış var. bütün genellemeler gibi bu da yanlış. her zaman gizli kalması gerektiğine inanıyorum ama bunu malesef bu mesele için söylemem gerekiyorsa söyleyeyim. elimden geldiğince namaz kılan -düzenli olmasa da-, oruç tutan bir şekilde ibadetini yapmaya çalışan biriyim. evet, buna "rağmen" ezanın ve ibadetin türkçe olması gerektiğine inanıyorum.
çevremde beş vakit namaz kılan, allah'ın adını 363729 defa anınca, anldıbını bilmediği ve bu yüzden hayatına uygulayamadığı ayetleri defalarca okuyunca dinen yapması gerekeni yaptığını düşünen ve böylece günahlarından kurtulduğuna inanan (elbette bunu sadece allah bilebilir) bir sürü insan var. biliyorum, sadece benim çevremde değil, böyle milyonlarca insan var.
defalarca okuduğu arapça ayetlerde, dualarda kibirden, dedikodudan, yalandan, bencillikten vs. uzak durun mesajları varken; bu duaları okuyanların kaç tanesi bundan haberdar? diyelim ki türkçe yapılıyor ibadet veya herkes arapça biliyor, o zaman herkes dinin emrettiği gibi "iyi" mi olacak? elbette hayır. o zaman arapların hepsinin iyi, cinayetten, şiddetten, tüm kötülüklerden uzak durması gerekirdi ama şu an tam tersi. nedir, bu durum dinin, kutsal kitabın ne dediğini anlayan herkesin böyle olacağı anldıbına da gelmiyor.
bir ara bunu kendi çapımda denemeye de çalıştım. namaz esnasında okuduğum duaların türkçe çıktılarını alıp bir şekilde kağıda bakarak okumaya çalıştım. çünkü ezberlemek zor geldi. şu an bildiğim duaların hepsini 12-13 yaşımdan önce ezberlediğimi de göz önünde bulundurursak belli bir yaştan sonra bir şeyi ezberlemek, öğrenmek kolay değil. kağıda bakarak okunan dualar eşliğinde yapılan ibadetin de şeklen doğru olmadığını düşünüp bir süre sonra
vazgeçtim.
eğer daha iki üç yaşındayken anneannem(iz) bize sübahanekeyi türkçe ezberletmiş olsaydı, çoğumuzun beş altı yaşından itibaren yazları gittiği camide kuran, ibadet türkçe öğretilmiş olsaydı yani türkçe ibadet en başından beri hep hayatımızda olsaydı bunun kötü bir şey olmadığını kabullenmiş olacaktık. aksine arapça ibadet etmek anlamsız gelecekti. alışmakla ilgili. bir çocuğa doğduğundan itibaren hiç şekerli bir şey yedirmezseniz o çocuk şekerli bir şey yemeyecek ve yediğinde de sevmeyecektir. madem alışmak için ön şartlar yok o zaman insanlar bunu neden kendileri akıl etmiyor? herkes yanlış düşünüyor da bir ben (ve benim gibi düşünen azınlık)
mi doğru düşünüyorum, ya da tam tersi. bilmiyorum.
bu düşüncemi birkaç arkadaşım ve ailemin haricinde birilerinin yanında söylediğim zaman yanlış
anlaşıldığımı, anlaşılacağımı hatta anlamadıklarını, direkt inançsız, cehape zihniyetli şeklinde yaftalandığımı biliyorum. umrumda da değil. gerçi artık önemseyip dile bile getirmiyorum ya. doçentlik -pek yakında profesör olacak- seviyesine gelmiş, aklı selim bildiğim bir insana bile bu konudaki saf hislerimi, samimi düşüncelerimi anlattığımda "yoo böyle bir şey mümkün olamaz! " şeklinde konuyu kapatmasını göz önünde bulundurursak düşünmeyen, okumayan kitlelere neyi anlatabiliriz ki.
insanların dini, inancı, allah'ın adını hınçla siyasi bir slogan olarak kullandığı, dünyevi işlerine alet ettiği şu günlerde acı acı izliyorum bu olan biteni ve uzaklaşıyorum, soğuyorum kendini müslüman olarak tanımlayan insanlardan. hatta bazen bu uzaklaşma, fikren, ruhen izole olma durumundan mütevellit "acaba benim inancım zayıf da eften püften bahaneler mi arıyorum? " diye kendime kızıyorum, korkuyorum. doğru mu yoksa yanlış mı düşünüyorum diye ikileme düşüyorum.
avrupa'nın, hristiyanlığın reformuna benzer bir şeyi islam ve doğu toplumları ne zaman yaşayacak ya da yaşayabilecek mi bilmiyorum? eğer olacaksa da muhtemelen biz göremeyeceğiz.
incil'in sadece latince okunduğu, kutsal kitabın ne dediğinin anlaşılmadığı zamanlardan ne farkımız var? ha buna da denilecek ki "yoo al işte kuran ı kerim'in meali var isteyen onu okur, öğrenir." yahu kim okuyor allah aşkına dürüst olalım. söz gelimi herkes okudu diyelim. beş vakit tekrar etmekle bir defa okumak bir mi? beş vakit bu sözleri tekrar ederek mi hayatına daha iyi uygular insan yoksa bir defa okuyarak mı?
"tanrı uludur/büyüktür?" ifadesi insanlara neden bu kadar korkunç gelir ki? çok tanrılı beşeri inanışlarda yaratıcıların tanrı diye anılmasından dolayı mı allah'ı tanrı diye anmak istemiyor insanlar? yahu yunan mitolojisinden türkçe'ye çevrilen bir metinde elbette türkçe bir kelime olan tanrı kullanılacak. yunancada veya başka bir dildeki tanrı kelimesini türkçeye çevirirken arapça kelime mi kullanılacaktı? tanrı diye bahsedilen inananların varlığını kabul ettiği yaradan işte. kendi dilinizden, okuduğunuzu anlamaktan bu kadar korkmayın.
yüzyıllardır ibadetin türkçe değil de arapça yapılmasının onlarca sebebinden bir tanesi de arapçanın türkçe'den daha melodik bir dil olması olabilir mi?
tanrı'nın kendisine nasıl hitap ettiğimizi çok da önemsemediğini düşünmüyorum. bizim yapmamız ve yapmamamız gereken şeylerin ne olduğunu bilmemiz onun bize söylediği esas şey.
herkesin bir islamiyet, din algısı var.
hepimizin olduğunu sanmıyorum ama umarım en azından çoğumuz doğru yoldayızdır.
başlık yok! burası bom boş!