sıradışı bir hikaye anlatacam piçler

geldim beyler.. sonra sabah oldu işte ben bu karıyla uyudum tabi. sabah uyandığımda karı gitmişti bi doğruldum kendime geldim falan.5 dk sonra içeri erdem gird. dedi karı çok memnun kalmış. şimdi de beni gibecen.o günden beri yattaki herkesi ben giberim

bir baktım, bizim mehmet. kafasında siyah bir bant, üzerinde kamuflajlar, yüzüne siyah boya falan sürmüş, elinde mp5, rambo şeklinde dalmış çifliğe. çıkardı bizi çiflikten. koridorlarda falan cesetler, evin duvarları yıkılmış, bazı yerleri yanıyor. dışarda bir çipe bindik, kaçtık. patron ve erdem de dahil 15 kişiyi öldürmüş o gün. üstü hemen kapatıldı konunun, gazetelere haber bile olmadı. bizi emniyet müdürlüğünün yakınlarında bir yere bırakıp bastı gitti, bir daha da haber alamadık kendisinden.

inanmazsanız inanmayın yannanlar, zaten biliyordum inanmayacağınızı, demin o yüzden anlatmaktan vazgeçip sallamaya başlamıştım ama bitireceğim artık.

bir baktım, adam koca bir ağacı tuttu ve kökünden söktü attı. öylece kalakaldık. çağırdı beni yanına. inandın mı şimdi dedi. nasıl ya dedim, nasıl oluyor dedim. sen yarı tanrı mısın dedim. hayır dedi, sadece genetik mühendisliğinin ürünüyüm dedi. bundan binlerce yıl önce, orion takım yıldızından yola çıkan bir araştırma gemisi dünyaya iniş yaptı dedi.

o arada mehmet'in izini bulmuşlar, iki kere sıkıştırmışlar, üç kişiyi vurup kaçmış. sonra haluk mehmet'le konuşmuş bir şekilde, bizi anlatmış. yani biz odada öylece yatarken baya bir olaylar dönmüş. 27 ağustos 2002 ile 3 kasım 2002 tarihleri arasında o odada hapis kaldım. tek güzel yanı, kafayı yemiş de olsa yanımda bir manken olmasıydı.

vay amk rambo olmasın panpa o sonra ne oldu uyandınmı

asıl hikayeyi merak ediyorsanız anlatayım, nasılsa inanmıyorsunuz, vakit geçer.

başka bir yeri daha kazdı ordan da otuz kırk kadar scorpion çıkarttı tarihi bişeydi galiba perslerden kalma ceylan derisine sarılmış.

reserved, biriniz eksi oy verin sonra okuyacam

nickindeki mantık hatasını gibiyim öncellikle

bu erdem incide takılıyosa gibi tuttun amk

bir süre ağaçların arasında bekledik. sonra bir tekne adaya doğru yanaştı. yatı gördüler, iki kişi yata çıktı, diğerlerine yatın boş olduğunu işaret etti. yaklaşık on kişiydiler, ama daha sahile adım atamadan ikisini okla vurdu herkül. hemen dağılıp yere yattılar. ay pırıl pırıl parlıyordu, havada süzülen okların önce sesini duyuyor, sonra parıltısını görüyor sonra da acısını tadıyordu düşmanlar.

bir süre dünyada yaşamamışlar. insanlarla temas kurmuşlar ve bazı insanlar üzerinde araştırma ve deneyler yapmışlar. sahip oldukları teknoloji nedeniyle o dönemde yaşayan insanlar onların tanrılar olduklarını düşünmüşler. bu gün elimizdeki tüm mitolojik hikayelerin kaynağı onlarmış.
yaptıkları deneyler arasında genetik araştırmalar da varmış.

yunan mitolojisini bilir misin dedi bana. nasıl ya dedim. biraz bilirim dedim, zeus, hera falan dedim. güzel dedi, işte onlarda gerçeklik payı var dedi. herkülü duymuşsundur dedi. tabi ki dedim. işte o benim dedi. gibtir lan dedim. amın oğluna bak ya dedim, adam gibiyor dedim. kalktım ebrunun yanına gittim. dedim bu adam deli, uzak dur dedim, senin mafyadan daha tehlikeli dedim. kafayı yemiş dedim.

girdik eve, kiler gibi bi yere attılar beni, iki tane adam bir dövdüler, bir dövdüler anlatamam. anamı bellediler. ben diyorum ki benim alakam yok, dinlemiyorlar. sonra tuttular kolumdan, büyük patrona zütürdüler beni, erdem de yanında.
ulaşabilir misin lan o mehmet'e dedi erdem, abi valla bilmiyorum, ben sabah ayrıldım, evime döndüm dedim. bir alakam yok dedim, beni zorladı falan dedim. o herifin cesedi ayağımın altına düşene kadar burda kalacaksın dedi bana. sonra beni bir odaya koydular, bir baktım, ebru da orda. onu da baya bir dövmüşler, kendinden geçmiş, ağzı burnu kan içinde, yatakta uzanmış öylece yatıyor.

sonra bir adam geldi içeri, halukmuş ismi. elli yaşında falan şişman bir adam. mehmet'i işe sokan buymuş. bak oğlum dedi, mehmet'i oğlum gibi severim dedi, hapiste bana çok iyiliği dokundu dedi. hasmım çoktur benim dedi, onun sayesinde şimdi hala hayattayım dedi. ama dedi çok deli bir çocuk dedi, haksızlığa tahammül edemez dedi. şimdi bunlar mehmet'i bulurlarsa öldürecekler dedi, gerçi öyle kolay kolay ölmez o ama dedi bir şey biliyorsan söyle, önce ben bulayım dedi. ona da aynı şeyleri söyledim, bilmiyorum, çekti gitti dedim. neyse, ikna oldu. biraz sohbet ettik, meğerse bu mehmet öyle 23-24 yaşında değil, neredeyse 40 yaşında bir adammış, sat komandosuymuş. yine böyle bir olaya karışıp iki kişiyi öldürmüş, üç kişiyi yaralamış. dedim o zaman bu adamı hayatta bulamazlar, ben de ölene kadar burda kalırım.
bakarız bir çaresine dedi gitti adam.

bir on beş gün daha geçti. kız kafayı yedi iyice, yumruklaya yumruklaya odanın cdıbını kırdı, kapıları tekmeliyor, çıkarın beni burdan diye. ben de hayvanım dıbına koyim, kızın orası burası açılsın diye seyrediyorum. sakinleştiği bir ara konuştum bununla, yok mu seni arayacak kimse dedim, bir aydır kayıpsın dedim, niye kimse sormuyor dedim. vardır dedi, beni arıyorlardır mutlaka dedi. sonradan öğrendik, polis epey bir gitmiş gelmiş bunlara, kız en son erdem'le görüldü diye çok sorgulamışlar ama adam taşaklı tabi, bir şekilde kapattırmış konuyu. olayın iyice soğumasını bekliyorlarmış, soğuyunca kızı öldürüp atacaklarmış bir yere. tabi beni de. mehmet'i bulunca bizi salacakları falan hikaye.

3 kasım 2002 sabahı saat 04:30 gibi dışarıdan gelen silah sesleriyle uyandık. silah seslerini patlama sesleri izledi, takır takır makinalılarla saydırmalar falan. evin içinde bir koşuşturmaca, tuttum ebru'nun kolundan, yatağın altına girdik. sonra sesler evin içinden gelmeye başladı. beş dakika falan böyle sürdü bu, sonra kaldığımız odanın kapısı açıldı, biz iyice pıstık yatağın aldında, birisi ayağımdan tuttu, hooop dışarı çekti beni.

bir daha da öyle mafya falan işlere bulaşmadım.

kaptan kazarken derinin içindeki şeyi çıkardı. üzeri işlemeli, baya eski, yıpranmış bir kalkandı bu. muhtemelen tarihi bir şey. tarihi eser kaçakçılığı yapıyor diye düşündüm.
kaptanın kazdığı öteki çukurdan da bir metre falan uzunluğunda bir kılıç çıktı, yine aynı şekilde hayvan derisine sarılıydı.

epeyce bir kazdı. yaklaşık bir metre falan derinde ceylan derisine sarılı bir şey buldu. tamam dedi mehmet, çekil kenara, ben alırım. eğildi, çukurdaki şeyi tuttu çıkardı, kenara koydu. ne bu dedim, tutup kaldırmak istedim ama yerinden kıpırdatamadım. görürsün sonra dedi, sırtına attı o şeyi, yaklaşık bir metre falan çapında yuvarlak bir şeydi. yürüyün dedi, başka bir yeri gösterdi. burayı da kaz dedi kaptana.

kaptan gemideki gps takip cihazından bahsetti bize. tamam dedi mehmet, istiyorlarsa peşimizden gelsinler. yattan toprak kazabileceğimiz alet edevatlar almamızı istedi bizden. gemiyi demirledik, adaya çıktık hep birlikte. ağaçların arasından yürüdük, bir yeri işaret etti, kaz dedi kaptana. adam da itiraz edemiyor tabi, kazmaya başladı.