/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +5 -1
    324 yılında bir yaz gecesi...
    Türk obasında bir şenlik havası var.Çünkü; bu gün,tan yeri ağırınca yeni Türk kağanı, Karluk eline Kağan oldu. Yeni Kağanın adı Karaman Kağan idi.
    Bütünoba erleri, çerileri,katunları, balaları,nineleri bir od çevresinde toplanmış, Kıraç ozanın ezgilerini dinliyordu:

    Kağana Kut verdi Tanrı
    Bodun ne yapmalı?
    Yapmalı onu baş tacı
    Yapmalı ki azık versin Tanrı
    Bu sırada kopuzun sesinikoca bir gök gürültüsü bastırdı. Acaba bu neyin nesiydi. Acaba Tanrı, Türk'e kızmışmıydı. Yoksa bu gök gürültüsü,bir coşku belirtisi miydi? Bodun hiç aldırmadı.Tam bir sessizlikle Kıraç ozanın ezgilerini dinliyordu. Kıraç ozan öyle coşmuştu ki,coşkusundan bütün bodun sarhoş olmuştu. Ancak bu od çevresinde birisi ekgibti. Börü...
    Börü neredeydi? Nerede olacak,bu güzel obanın karşısındaki dağdan obayı seyrediyor, yine kendi düşüncelerine dalıyordu. Börü on sekiz yaşlarında ;güçlü, attığı ok şaşmayan,bir kılıç vuruşla bir Çinlinin başını gövdesinden ayırabilecek, yetenekli,çevik ve uslu(akıllı) bir çeriydi.Ne de olsa o bir Türk. Olacak o kadar.
    Ancak börü bugün nedense çok bunlu idi. Nedenini kendisi de bilmiyordu. Yoksa biliyor da kendisine mi açıklayamıyordu? Evet,açıklayamıyordu.Çünkü;Börü, bugün obada gezerken bir de ne görsün acunlar güzeli bir kız.Bu kızın güzelliğinden neredeyse bayılacaktı.-Gerçektende kız acun güzeliydi, kızın gözleri;kestane renginde ,burnu şirin, dudakları kıpkızıl, yüzü pampak, yanakları al aldı-Börü, acunda ne böyle biri görmüş ne de işitmişti.Tam kıza bakarken ,ikisininde gözleri biranda buluştu. Yüreğine bir od düştüğünü, elinin ayağının titrediğini ilk kez anımsıyordu. Gerçektende o hiç böyle duyguların etkisinde kalmamıştı. Asıl şaşılacak olan bu kızın yanında beliren Kağan olmasıydı. Yoksa bu kız Kağan kız mıydı? Hemen kendini topladı, atını aldı ve uçsuz bucaksız bozkırların tozunu attırdı. Sonra ,şuanda bulunduğu bu dağın ,bir taşına yaslandı.Ve düşündü;Kağanı, kızı.Ve izledi;gökyüzünü, ağaçları,obayı, kuşları,doğayı...
    Edit:istek gelirse yazacağım.
    Edit:Öyküde yad sözcükler kullanmamaya özen gösterdim. iyi okumalar.
    ···
  2. 2.
    +1
    Güneş batıyor, şafak söküyordu. Börü de düşlerinde geziniyordu. Yavaş yavaş kararıyordu hava.
    Aniden, nerden geldiği belli olmayan bir ses -çığlık desek daha doğru olacak- dağı birbirine kattı.Bu ses tıpkı,Çine akın yaparken ölen, babasının sesine benziyordu. Börü hemen düşlerinden çıktı ve çevresine bakınmaya başladı. Ancak ,baykuş sesi ve böceklerden başka birşey ne görüyor ne de işitiyordu. Düşlerinde o kadar çok oyalanmıştı ki bu sesinde bir düş olduğunu sandı. Ancak hiç de öyle değildi.
    Börü, babasını daha on üç yaşında iken yitirmişti.Bu yaşına kadar onu anası büyütmüş, yetiştirmişti.Kılıç kullanmayı,ok atmayı,ata binmeyi, güreşmeyi ve daha bissütü şeyi babasının andası(kankardeşi) olan Tuğluk'tan öğrenmişti. Tuğlulda pek yaman bir binbaşı idi.
    ···
  3. 3.
    +1
    Börü, omuznda aniden soğuk bir el sezdi. Elini pusatın zütürmek istedi ancak boşuna. Kıpırdayamıyordu.Sanki donup kalmıştı. Gözleri dışında hiçbir yerini oynatamıyordu. Birden önüne, yıllar önce yitirmiş olan babasını gördü. Gözyaşlarını tutamadı. Babasına,"Baba seni çok özledim"diyordu. Babası,Börüye hiç aldırmadan"Oğul! Beni iyi dinle. Sana öğütlerim var"dedi.
    Börü, dirliğinde ilkez böyle bir olaya tanık oluyor, içinde çok değişik duygular seziyordu. Babası sözlerini sürdürdü"Oğul, bugün obada gördüğün kız"dedi. Börü:
    -Evet, baba.
    -O kız senin için... derken aniden bir gökgürültüsü koptu ve Börü olduğu yere yığıldı.
    ···
  4. 4.
    +1
    Dinleyen var mı varsa devdıb adicem
    ···
  5. 5.
    +1
    Börü, gözerini açtığında bir de ne görsün o acun güzeli kız yanı başında duruyor.Ay ışığı bu güzel kızın güzelliğini adeta övüyordu. Börü bu gizemli sihrin etkisinde kıza bakıyor, kızda Börüye bakıyordu. Uzun bir sessizlikten sonra kız:
    -Çeri,bu çağda burda işin ne?
    Bu sözleri duyan Börü, yüreğinde ve usunda çarpıcı bir ezgi sezdi. Börü toparlandı:
    -Sende kimsin, bana hesap mı soruyorsun?
    Kız, biraz sinirlenerek:
    -Ben Kağan kızı Ay Hatunum çeri, saygılı davran!
    Börü ,Kağan adını duyunca hemen ayağa fırladı:
    -Özür dilerim Ay Hatun. Saygısızlık yapmak istemezdim.
    -Bende özür dilerim çeri, aniden belirince ve seni baygın görünce endişelendim. Adın ne çeri?
    -Börü.
    -Sen burada ne yapıyordun da uyuya kaldın?
    -Ben buraya başımı ve gönlümü dinlendirmeye geldim. Deyince,Börünün yüzü yangın külüne dönmüş, kızarmıştı.Ya bu kızın bu sürevde burada işi neydi? Börünün usunu kurcalayan soru bu idi beklemeden sordu:
    -Bu çağda burada ne işin var,Ay Hatun... derken korkunç bir gökgürültüsü ve yağmur başladı. Gök delirmiiçesine sularını boşaltırken,bu ikisi de burada ıslanıyordu. Hemen atlarına atladılar ve obaya doğru yol aldılar.Ay hatun otağına ,Börü de kendi çadırına çekildi.
    Börü, sırılsıklam olmuş, üstünü değişiyordu ki birden çadıra Tuğluk girdi:
    -Neredeydin Börü ?
    Börü yavaşça üstünü giydi ve :
    -Dağda dinleniyordum Beğim,bir kusur mu var?
    -Yok. Yalnız sana söylemem gereken önemli bir konu var.
    -Söyle.
    -Yarın,tan yeri ağırınca ,Çin eline elçi olarak gidiyorum, benimle gelirmisin?
    Börü, biraz sarsıldı,Çünkü;yüreğine od düşüren Ay Hatunla birlikte olmak istiyordu. Ancak o elçi olarak Çin'e gitmenin daha önemli olduğunu anlayadı. Uzun bir sessizlikten sonra:
    -Gelirim, dedi.
    -Öyleyse iyi uyu, azığını hazırla yarın uzun bir gün olacak, dedi ve çadırdan çıktı.
    Börü de döşeğine girmiş sızmıştı.
    ···
  6. 6.
    0
    Pnplar her türlü yoruma açığım, yorumlarınızı ekgib etmeyin
    ···
  7. 7.
    +1
    Bütün oba gece uykusuna yatmış, yağmuru dinliyor, ruhlaru mutlu oluyordu. Obada hherkez uyumuştu. Biri dışında;Ay Hatun.Ay hatun döşeğinde bir türlü uykuya dalamıyor, sürekli Börü'yü düşünüyor, düşündülçe gönlünü od(ateş) kaplıyordu.Ay hatun da Börüye aşık olmuştu. Ancak bu aşk nasıl sürecekti? Sonuçta o bir Kağan kızı, Börü sıradan bir çeri...
    Tan yeri ağırmıştı. Tuğluk'un sesi ile fırlayan Börü ,çarçabuk zırhını, tulgasını,pusatlarını ve azığını hazırlamış atına yüklüyordu ki yanında birden bire Ay Hatun belirdi. Birbirlerine karşı gizeml bir bağ bulunduran bu ikili,bir süre bakıştılar.Bu kez sessziliği Börü bozdu:
    -Günaydın Ay Hatun!
    -Günaydın, Börü.Nereye böyle?
    -Çin Kağanına elçi olarak giden Tuğluk beyin yanında gidiyorum.
    Tuğluk bağırdı:
    -Börü bekleyeceksen gelme! ivedilikle yola çıkmamız gerek!
    -Tamam beğim, dedi ve atına atladı.Son birkez daha bu ikili birbirini süzdü ve Börü yola düştü.
    ···
  8. 8.
    +1
    Beyler, kusura bakmayın işlerim olduğundan hikayeyi yazamadım. Dinleyen bir kişi de olsa öyküyü bitireceğim.
    ···
  9. 9.
    +1
    Ötükenden çıkan çeriler uçsuz bucaksız bozkırlarda Çine doğru yol alıyorlardı. Börü,atının üzerinde ,yine düşüncelere dalmıştı.Bir yandan;Ay Hatunu,Çin'i ve dağda babasının o görüntüsü...
    Sonunda ,ünlü Çin duvarının önüne gelmişlerdi. Türk korkusundan dolayı yapılan bu duvarın güzelliği ve zarifliği tıpkı Ay hatuna benziyordu.
    Tuğluk, duvarın üzerindeki nöbetçilerle görüştü ve Çin sarayına doğru yol aldılar.
    Sonunda, sarayın önüne gelen çeriler bu sarayın görkemine kapılmış, uzun bir süre bu yapıyı izlemişlerdi.Ta ki on Çin çerisinin, Türk çerilerinin çevresini sarıp bağrışıncaya kadar.Çin meydanında üstelik sarayın önünde tam takır donanımlı TÜRK görmedikleri için dehşete kapılan Çinliler ivedilkle çevreyi kuşatmışlardı.Çevresinin kuşatıldığını gören Börü, pusatına el attı. Ancak Tuğluk'un korkunç bir biçimde Çinlililere haykırması üzerine durdu. Tuğluk ,Çin çerileri arasondan onbaşıgörünümlü kişiye:
    -Beni hemen Kağanınıza zütürün, dedi.Çinliler bu sözlerden doğal olarak hiç birşey anlamamıştı.Çarçabuk bir dilmaç(çevirmen)getirttiler. Tuğluk bu kişiye:
    -Ben Karluk Kağanlığının elçisiyim,Çin Kağanı ile görüşmemiz gerek.
    Dilmaç işin önemini anlamış olacak ki ,Çin çerilerilerine durumu anlatmış,Çinlilerde usunu başına toplayıp bu iki Türk'ü ivedilikle Kağanlarının önüne getirdiler.
    Tuğluk, Börü ve dilmaç ;Çin sarayının bu dolambaçlı odalarından geçip sonunda Çin Kağanın odasına varmışlardı.
    TÜRK TÜRESiNCE;eli olarak giden kişiler ,Kağana armağanlar verip ona birkç övgü yağdırır ve sonra önemli konular konuşulurdı. Tuğluk ve Börü,Çin Kağanına : gümüş kaplamalı bir kılıç, asya kartalı ve bir yay armağanlarını verdiler. Ancak bu kez hiçbir övgü sunulmadı.Çünkü;Çiniye övgü sunulmaz.Övgü, yalnızca diğer TÜRK boylarındaki Kağanlara yapılırdı.
    ···
  10. 10.
    +1
    Tahtında oturan bu şişman, uyuşuk,ağzı yüzü boya içindeki bu Çin Kağanı adeta biçimsiz bir er kişi idi.
    Tuğluk, Direk olarak Kağanın Bitigini(fermanını) okudu:
    "Ey Çin Kağanı:Ben ki Karluk elinin ve diğer TÜRK boyların da Kağanı Karaman Kağanım. Benden önceki Kağan ile yapılan son antlaşma artık geçersizdir. Bundan sonra Yıllık altın vergisini, pamuk,tarımsal ürünlerin hepsinin iki katını istiyorum. Eğer iki katı gelmez ise ,bir gün ansızın gelir ,Kağanlığınızı Kağanlığıma katarım.
    Ben TÜRK KARMAN KAĞAN."
    Dilmaç, duyduğu bu sözlere adeta şaşırıyor ve bu şaşkınlıkla bunları Çinceye çeviriyordu.Çin Kağanı bu sözleri duyunca yüzü kızardı ve haykırdı:
    -Bırakın sizlere vergi vermeyi at bile vermem. Bundan sonra ,çin ile Türkler arasındaki barış sonlanmıştır.
    Dilmaç bu sözleri de çevirdi. Tuğluk,hiç kıpırdamadan ve yüzündeki hiç bir çizgide değişiklik olmadan sert ve kalın bir ses tonuyla:
    -Öyleyse savaş ,sizin için bir son olacaktır, dedi ve ivedilikle saraydan çıktı. Atlarına bindiler ve Ötükene doğru yol aldılar...
    ···
  11. 11.
    +1
    Dinleyen varmı beyler? Boşa anlatmayayım.
    ···