-
1.
+115 -29Yoktur.
Bakın huur çocuğu çomarlar ve çok değerli Atatürkçü dostlar; orta doğu topraklaŕının nasıl kaybedildiğine ilişkin size Atatürk'ün doktor olan bir arkadaşına yazdığı mektubu aktarayım:
"Suriye acınacak haldedir. Ne valisi var, ne de komutanı. ingiliz propagandası almış yürümüş. ingiliz gizli servisi her yanda faaliyet halinde. Halk, hükümetten nefret ediyor ve ingilizlerin gelmesini bekliyor. Düşman hem asker, hem de ulaştırma bakımından güçlü. Onların karşısında biz pamuk ipliği gibiyiz.
ingilizler artık bizi propaganda yoluyla savaştan daha kolay yenebileceklerine inanıyorlar. Her gün uçaklarından bombadan çok, boyuna 'Enver ve Çetesi'nden söz eden kâğıtlar atıyorlar... "
Daha detaylı anlatmamı isteyen lütfen rez alsın uzun olacak.
Not : Çok tuhaftır ki bu filistin-suriye savaşında bize karşı savaşan ingiliz General Allenby daha sonra istanbul hükümetine baskı yaparak anadoludaki Türklerin, Rumlara karşı isyanlarını durdurması için müfettişlik görevi oluşturulmasını istiyor. Bu görevede 1919 da Atatürk atanıyor ve samsunda kurtuluş meşalesini yakıyor. General allenby hem Atatürk'e karşı filistinde savaşıyor hemde Atatürk'e kurtuluş meşalesini yakması için fırsat veriyor. -
2.
+26 -1Panpa Atatürk olmasaydı Osmanlı devam ederdi diyen arkadaşım var benim : )) Gül geç amna koyim anlatmaya değmez çünkü anlamıyolar
-
-
1.
0O arkadaşına selam söle beni bulsun amk ankara batıkentte mesadiye biyer var orda bide halkekmek var oraya gelsin ZKKB desin bulur amk huuru
-
2.
0Anlamazsa başka dilde anlatıriz
-
1.
-
3.
+13"Mustafa Kemal, düşmanın Türkiye'yi büsbütün savaş dışı etmek için tasarladığı son saldırıdan bir ay önce, Yedinci Ordu'nun komutasını yeniden ele almak üzere Filistin'e geldi. Von Falkenhayn gitmiş, onun yerine ordu grubu komutanlığına Liman von Sanders getirilmişti. Mustafa Kemal, ordusunu korktuğundan daha da perişan ve bitkin halde buldu. Enver ona sadece asılsız umut vermekle kalmamış, bilgi ve rakamları da yanlış olarak göstermişti. Batıdan doğuya doğru uzanan cephe boyunca üç Türk ordusu yerleştirilmişti; Dördüncü Ordu da nehrin doğusunda mevzi almıştı. Ama bunlar, yedekten yoksun birer ordu iskeletinden başka bir şey değildi. Mustafa Kemal, istanbul'dan ayrılmadan önce bütün bu ordu kalıntılarının tek komuta altında ve yoğun bir kuvvet halinde toplanması için ısrar etmiş, ama bu öneri, yine onun kişisel hırslarının bir göstergesi olarak yorumlanıp önemsenmemişti. Nablus'taki karargâhından, cephenin merkez kesimini uzun uzun ve baştan başa denetledikten sonra savaşın daha başlamadan kaybedilmiş olduğu sonucuna vardı."
-
-
1.
0Eğvle eğvgle
-
1.
-
4.
+10" Bunu izleyen bir sürü artçı harekâtı sırasında Mustafa Kemal'in ordusu üst üste hücuma uğradığı halde hiçbir zaman yenilmeden Şehrin arkasındaki tepelere kadar çekildi. ingilizler Şam'dan takviye getirtmek zorunda kaldılar. Türkler şimdi ilk kez olarak Arap topraklarını değil, kendi vatanlarının toprağını savunuyorlardı, çünkü burası Türkiye'nin doğal sınırıydı.
Ama, Mustafa Kemal, her şeyin sona ermek üzere olduğunu çok iyi biliyordu. Osmanlı imparatorluğu imparatorluk olmaktan çıkmıştı artık. Balkan Savaşları, imparatorluğu Avrupa'daki topraklarından etmiş, Dünya Savaşı da bütün Arap eyaletlerini elinden almıştı. Bu yenilgi kendisine acı gelmekle beraber, Mustafa Kemal bu toprakların (arap topraklarının) kaybına o kadar üzülmüyordu ; bir bakıma bunun böyle olacağını öteden beri görmüştü. Bu onun, kanserli dış organlarını kesip atmış, atalarının bereketli toprağında yoğun ve sağlam bir beden halinde tekrar hayata kavuşmuş yeni bir Türkiye hayalini daha da elle tutulur hale getirmişti. Yabancı toprağı olan Suriye elden gitmişti. Ama Türk anayurdu Anadolu henüz yaşıyordu, yaşaması da gerekliydi. Ülkenin geçmişi ve geleceği, işte burada, şu sıradağların ardında yatıyordu. "
Beyler bitti okuyan bütün herkese teşekkürler. -
-
1.
+1iyiydi
-
2.
0Bitmeseydi keşke
-
3.
0Şuku olmamasına rağmen yazan adam gibi adam
diğerleri 1 -
1.
-
5.
+7" Mustafa Kemal'in bir süre önce yattığı hastanede bütün savaş boyunca kalan iki ingiliz hemşiresinden biri, bundan sonraki 'ana baba günü'nü şöyle anlatır:
'Sabahın saat altısında silah sesleri şehrin her yanını sarmıştı. Gökten sanki kurşun yağıyordu. Değil sokağa, balkona bile çıkmaya olanak yoktu. Araplar sokakları tutmuş, rastgele ateş ediyorlardı. Evlerin çoğunu yağma eden Araplar kap kacağa kadar ne bulurlarsa alıp zütürüyorlardı. Karşımızdaki bir eve saldırıp girdiklerini ve ele geçirdikleri yatak, yastık gibi her türlü eşyayı atlarına yükleyip zütürdüklerini gözümüzle gördük. Saat sekiz olunca bizim ordunun önünden gelen Hicazlı Arap birlikleri bağırıp şarkılar söyleyerek şehre girdiler. Atlarını dörtnala sürüyor ve tüfeklerini, kılıçlarını, bayraklarını havada sallıyorlardı. ingilizlerin de uzakta olmadığını biliyorduk. Saat dokuzda başı miğferli askerlerimizin zırhlı arabalarla şehre girişlerini görerek sevindik. şükran duygularımız içimizden taşıyordu. Dışarıdakilerin alkışları ve yaşa sesleri arasında kendi bayrağımızı çektik. Hastanemizin karşısına düşen tepelerden siyah bir çizginin gitgide yaklaşmakta olduğu görülüyordu. En sonunda atlılarımız da şehre girdi. Yarım saatlik bir moladan sonra mevzi almak üzere şehrin kuzeyine geçtiler. Yazık ki Türkler orada pusuya yatmışlardı. Birden hücuma kalkınca askerlerimizden bir kısmı can verdi ve birçoğu da yaralandı.' " -
6.
+6"Bu, Türklerden iki kat kuvvetli, süvari ve uçak bakımından ezici bir üstünlükte olan General Allenby'nin, Türk ordusunun kalıntısına indirmeyi tasarladığı 'strateji Şaheseri'ne hazırlık olarak girişilen yıpratma yöntemlerinden biriydi. Allenby'nin planı cürretkar ve basitti. Önce piyade kuvvetiyle Türk cephesini yaracak, sonra da üç Türk ordusunun ikmallerini sağladıkları üç noktaya geriden süvariyle hücum edecekti. Bu plan hızla ve bir aksilik çıkmadan uygulanırsa, Allenby bu orduları sadece yenmeyi değil, büsbütün yok etmeyi umuyordu. ilk yarma hareketi, kıyıdaki Sekizinci Ordu'ya karşı yapılacaktı. Ama ingilizler içerideki Yedinci Ordu'ya hücum edecekmiş gibi davranarak Türkleri aldatmak ve gafil avlamak niyetindeydiler. Bu, Allenby'nin bundan önceki seferde kullandığı taktiğin tam tersiydi."
-
7.
+6"Birliklerin birçoğu altı aydır hiç dinlenmemişlerdi. Türklerin o geleneksel dövüşme gücü, yiyecek yokluğundan çökmüş durumdaydı. Takviye birlikleri, yolda erlerin çoğunun kaçması yüzünden, dökülerek geliyordu. Bundan sonra bu kadarı bile gelmeyecekti. Çünkü bir ikinci cephe daha açılmıştı. Enver Paşayla Almanlar, milletin içinde bulunduğu korkunç tehlikeye bakmadan Kafkaslara yeni bir ordu göndererek o eski Pan-islâm, Pan-Cerman hülyaları uğruna, dağılan Rus ordularını kovalamaya kalkmışlardı. Mustafa Kemal'in emrindeki tümenlerden birine gönderilen bir alay, komutansız ve kurmaysız olarak geldi. Bunlar kendilerine haber bile verilmeden, yerlerine yenileri de atanmadan Kafkas cephesine gönderilmişlerdi. Alayın iki taburundan biri, Türk ordularının durumunun umutsuz olduğu yolunda ingiliz ajanı Arapların yaydığı propagandaya kanmış ve olduğu gibi kaçmıştı."
-
8.
+5" Gerileme harekâtı sırasında yakasını bırakmamış olan böbrek sancıları, Halep'e varışından az sonra Mustafa Kemal'i yine yatağa düşürdü. Hastaneye yattı. Hasta bakıcıların oturma odasında yerli idareciler ve generallerle toplantılar yapıyor ve hastalığa karşı gösterdiği dayanıklılık doktorları şaşırtıyordu. Bu arada ingilizlerin zırhlı araçlardan kurulu bir ileri birliği Türk artçılarıyla küçük bir çarpışmadan sonra şehre yaklaşmış ve Türklere teslim olmaları için haber göndermişti. Türkler teslimi kabul etmediler. ingilizler, takviye birlikleri gelinceye kadar iki gün beklediler ve bu arada şehrin savunma tesislerini keşfe çalıştılar. Bir ara Araplar şehrin kalesiyle hükümet konağını ellerine geçirdiler. Mustafa Kemal şimdi otelde kalıyordu. Sancıları geçmemişti. Odasında yatarken sokaktan ateş sesleri duydu ve balkona çıkıp baktı. Aşağıda büyük bir kargaşalık vardı. Bir sürü Arap, paniğe kapılmış olan Türk askerlerini yarıp geçerek, onu ve subaylarını ele geçirmek için otele girmeye çalışıyorlardı. Mustafa Kemal aşağı indi ve kamçısını sallayarak Arapları dışarı kovdu. Bu sırada garnizon komutanı, korkusundan okuyamadığı bir raporu onun eline tutuşturdu. Mustafa Kemal sükûnetle okudu. Rapor, şehrin düşman hücumuna uğradığını bildiriyordu. "
-
9.
+4"Bu aldatma manevrası öyle inceden inceye hazırlandı ki, örneğin ingilizler Kudüs'te bir otele el koyarak ona Genel Karargâh süsü verdiler; Sena nehrinde köprüler yaptılar; vadide yeni kamplar kurdular ve hattâ çuvaldan yapılma on beş bin tane at mankeni bile hazırladılar. Arada bir, sözde atların nehirden su içmeye gittiği izlenimini vermek için, katırların çektiği kızaklarla yerden toz kaldırıyorlardı. Bu arada saldırıda kullanılacak asıl kuvvetler geceleyin yürüyerek tepelerden kıyıdaki ovalara doğru inmekteydi. Çadır kurmuyor, zeytinliklerde ve portakal bahçelerinde gizleniyorlardı. Böylece yerli halka bile belli etmeden mevcutları iki katına yükselmiş oldu."
-
10.
+4"Bu aldatma gerçekten başarılı oldu. Türkler, saldırıdan bir gün Öncesine kadar düşmanın kıyıdaki yığınağından habersiz, kuvvetlerini Şeria vadisinde bekledikleri saldırıya karşı yığmaktaydılar. Vadinin komutası Mustafa Kemal'deydi. iki gün önce ingiliz ordusundan kaçan bir Hintli gerçek saldırı yönünü, tarihi ve saatini Türklere bildirmiş, ama buna Mustafa Kemal'den başka kulak asan olmamıştı. Raporu alır almaz, nüksetmiş olan böbrek sancısı yüzünden hasta yattığı yataktan fırladı. Kurmay heyetini topladı ve düşmanın 19 Eylül sabahı saldırıya geçeceği tahminine dayanan bir emir yazdırdı. Saldırının yönü konusunda da aldanmamak için komutası altındaki bütün birliklerin alacakları önlemleri ayrıntılarıyla saydı. Emrin bir kopyasını da bilgi edinsin diye Liman von Sanders'e gönderdi. Liman, Mustafa Kemal'in saldın tarihine dair tahminini ciddiye almamakla birlikte, hazırlıklı bulunmaktan zarar gelmeyeceği cevabını verdi."
-
11.
+4" Arkadan Mustafa Kemal'in, sırtında kusursuz üniforması, ağzında sigarası kurşuni gözlerinde emin bakışı ile, dimdik, otelin taraçasına çıktığı görüldü. Sakin, telâşsız birkaç emir verdi. Sonra sokağa çıkıp ağır ağır yürümeye başladı. Savunmaya çalıştığı Halep halkından bazılarının damlardan başına el bombaları attığını içinden acı acı gülerek görüyordu. Tedbirli davranarak yakınlara yerleştirmiş olduğu askerler süratle yetiştiler, derhal yayılarak makineli ateşiyle Arapları dağıttılar. Cesetler kaldırımlara serilip kalmıştı. şehirde düzen kısa zamanda sağlandı. Ama, Halep'i boşaltma zamanı gelmişti. Allenby'nin yaklaşan saldırından başka, geriden iskenderun'a bir çıkarma tehlikesi de vardı. Mustafa Kemal otomobiline binerek şehri dolaştı ve gereken emirleri verdi. Sonra oteline döndü. O gece ordunun artçıları, harekete tam bir çekilme süsü vererek şehrin güneyini boşalttılar. Aslında ana kuvvet şehrin kuzey-batı varoşlarına çekilmişti. "
-
12.
+4"ismet Bey, Mustafa Kemal'i, Aclun'da, bir zamanlar Selâhattin'in Haçlıları Şeria nehrini geçmekten alıkoyduğu kalenin duvarları altında, hasta ve sancılı olarak buldu. Ne olup bittiğini ve işin nereye varabileceğini henüz ikisi de kestiremiyorlardı. Dördüncü Ordu çorak çöl yollarından Şam'a doğru çekilmeye başlamıştı bile. Acaba von Sanders Şam'ı savunacak mıydı? Bilemiyorlardı. Ertesi gün dağlar arasından Deria'ya yollandılar. Arap köylüleri de onlara saldırmaya kalkıştılar, ama Türkler dönüp üzerlerine yürüyünce dağıldılar. Deria'ya varınca Şam'a doğru çekilmelerini bildiren bir emir aldılar. Mustafa Kemal, Yedinci Ordu'ya Şam'ın güneyinde Kisve'de toplanma emri verdi."
-
13.
+3"Von Sanders aslında Şam'ı savunmayı tasarlamış, ama askerlerin yorgunluğu ve düzensizliği, bağlantı yokluğu ve düşmanın görülmedik hızı karşısında planından vazgeçmek zorunda kalmıştı. Şimdi artık geri çekilen birlikleri daha kuzeydeki Humus'da yeniden toparlamak, Barada vadisinden Rayak ovasına uzanan bir savunma hattı kurmak umudundaydı. Bu hat aynı zamanda Beyrut'u da koruyabilirdi. Böylece Emir Faysal zafer Şenlikleri içinde Şam'a girdi. Ondan bir iki gün önce de Albay Lawrence gelmişti. "
-
14.
+3" Mustafa Kemal'in karargâhı Rayak'da, von Sanders'inki ise Baalbek'deydi. Anladığına göre buralardaki asker topluluktan, sadece birliklerini kaybetmiş, moralleri iyice bozulmuş birtakım incin gruplardan başka bir şey değillerdi. Mustafa Kemal güvendiği subayları, bu askerleri toplayıp birlik şeklinde örgütlemekle görevlendirdi. Birkaç yüksek rütbeli subayın at sırtında kuzeye doğru geçmiş olduklarını öğrendi. Şam'ı savunmakla görevlendirilen general şehirden ayrılmış; kolordu komutanlarından biri de askerlerini düşmana teslim ederek Beyrut'a kaçmıştı.
O akşam Mustafa Kemal artık hiçbir cephede ve hiçbir birlikte otorite diye bir şey kalmamış olduğunu anladı. Durumu kendi eline almanın zamanı gelmişti. Yine yetkilerini aşarak bütün kuvvetlerine kuzeye doğru yollanmak emri verdi. Bunlar Şam bölgesinde ismet'in, Baalbek bölgesinde de Ali Fuat'ın komutası altında bulunan birliklerdi. Humus'taki von Sanders'e de bildirdiği bu emir yüzünden ağır eleştirilere uğrayabilirdi. Çünkü, artık bir daha geri dönemeyecek şekilde geniş ölçüde bir gerilemeye girişmişti. Ama Mustafa Kemal kendi görüşüne güveniyor ve bu davranışını savunabileceğini biliyordu. " -
15.
+3"Askerin maneviyatı üzerinde yıkıcı bir etki yapan hava akınları yüzünden büyük kayıplara uğruyorlardı. Buna karşın Mustafa Kemal azimli ve yılmak bilmeyen önderliği ve güçlüklerle dolu bir haftanın sonunda, askerini düşmanın çemberinden kurtarıp Şeria nehrinin karşı kıyısına geçirmiş bulunuyordu. Kolordusuyla geriyi tutan ismet Bey, hücumların Şimdi güneyden değil de, kuzeyden gelmeye başladığını farketmişti. ingilizler, kolordusunun Şeria'yı geçmesini önlemek için süratle güneye sarkmaktaydılar. Şeria vadisi daha Şimdiden Yıldırım Ordularının incin döküntüleriyle doluydu, ismet Bey taşıt araçlarını tahrip etti. Tümenlerini elden geldiği kadar düzenli tutmaya çalışarak atları yüzdürdü, askerlerini suya daldırdı ve onlarla birlikte, düşman ateşi altında, karşı kıyıya geçti.
-
16.
+2"Kendi cephesinde bir iki ufak çarpışmadan sonra asıl darbenin buraya, merkeze değil de, kaçan Hintlinin söylediği gibi sağ. kanada yöneltildiği hemen belli oldu. Gerçek darbeyi yiyen Sekizinci Ordu'ydu. Türkler şaşalayıp yıldırımla vurulmuşa dönmüş, karşı koyamamışlardı. Çok geçmeden darmadağın halde kuzeye, Medigo ovasına doğru çekilmeye başladılar. Allenby, burasının, tarihin başlangıcından beri, kesin sonuçlu savaşlara sahne olduğunu çok iyi biliyordu. Piyadelerini Türklerin peşine salarken atlılarını da ana çekiliş yolunu kesmek üzere doğuya yöneltti. Etkili bombardımanlar Türklerin haberleşme hatlarını kesmişti. Bu yüzden Liman von Sanders, bozgunun büyüklüğünü ancak yirmi dört saat sonra anlayabildi. Nezaret'deki karargâhı geceleyin yol almış olan düşman atlı kuvvetleri tarafından basıldı. Daha yatakta olan Liman von Sanders'le bütün kurmay heyeti az kalsın esir düşüyorlardı."
-
17.
+2"18 Eylül akşamı Mustafa Kemal, gerekli önlemleri almış olduklarından emin olmak için emrindeki iki kolorduya komuta eden arkadaşları ismet ve Ali Fuat'la telefonlaştı. Daha telefonu henüz kapatmıştı ki, ingiliz topçu bombardımanının ilk gümbürtüsünü duydu. ingilizler ellerindeki bütün toplarla on beş dakika süren ani ve çok şiddetli bir bombardımana giriştiler, bunun arkasından da dakikada yüz metre kadar hızla ilerleyen bir baraj ateşi açtılar."
-
18.
+2"Eski karargâhları olan Nablus'tan geçtiler. Halk, sessiz ve ilgisizdi. Başka yerlerde de Arap köylülerinin ingilizleri karşılamak üzere bayramlıklarını giymiş olduklarını görmüşlerdi. Türkler adım adım ve düzenli olarak gerilemekteydiler. Yer yer yapılan ingiliz hücumlarına karşı koyuyor ve sayıca çok az oldukları halde onları durdurmaya ve yeniden toparlanmaya zorluyorlardı. Yeterli yedek kuvvetleri olsa mevzilerini pekâlâ tutabileceklerdi. Ama elde yedek kuvvet diye bir şey yoktu."
-
19.
+2 -1" Böylece Allenby'nin tam anlamda bir 'Yıldırım harekâtı' olan saldırısı bir süre için duraklamış oldu. Allenby, cürretkar bir karar vererek asıl kuvvetinin izleyemeyeceği ufak bir öncü kuvvetiyle yürüyüşünü sürdürdü. Ama düşmanla arasını hayli açmış olan Mustafa Kemal incin kuvvetlerini toplayıp Türk topraklanın savunmak için hazırlığa girişecek kadar zaman kazanabilmişti. Halep, bunaltıcı bir sıcak altında cansız bir şehir gibi görünüyor, askeri araçlar geçtikçe havalanan sarı renkli kalın toz bulutları sokakları kaplıyordu. Mustafa Kemal, kolordu komutanları ismet ve Ali Fuat'ın başkanlığında reorganizasyon komiteleri kurmuştu. Yavaş yavaş iki yeni tümen meydana getirdiler. Bunlardan biri Katina'da mevzi aldı. Kuzey ve batıda iskenderun limanına doğru inen dağ yollarını kontrol altında tutuyordu. Von Sanders maiyetinin büyük kısmını limanın gerisindeki Adana şehrine göndermişti. Bir süre sonra kendi de onları izledi ve böylece hemen hemen savaş sahnesinden çekilmiş oldu. "
not : Savaş sahnesinden çekilmiş oldu diyerek kast ettiğim kişi Liman von sanders'tır -
20.
+1" Von Sanders, Rayak'ın boşaltılması için emir vermişti. ingilizler Şam'ın kuzeyindeki yoldan ilerlemeye başladıklarına göre Rayak'ı elde tutmak artık olanaksızdı. Mustafa Kemal, şehir halkının açtığı ateşe karşın tren istasyonunu ateşe verdi, makine ve su tesislerini yok etti. Bütün askerleri topladıktan sonra da Baalbek'e doğru yola çıktı. Burada emrini Ali Fuat'a tekrarlayarak geceleyin trenle Humus'a gitti. Liman von Sanders'i görerek, aldığı kararın bu koşulların altında alınabilecek tek karar olduğunu ısrarlı bir ifadeyle anlattı.
Von Sonders ona hak verdi. 'Dedikleriniz çok doğru. Ama ben ne olsa bir yabancıyım. Böyle bir karar alamam. Bunu ancak ülkenin sahipleri yapabilirler,' Von Sanders bu kararın, önemli Suriye eyaletinin hemen hemen tümünü düşmana bırakmak anldıbına geleceğini biliyordu.
Mustafa Kemal en etkili tavrıyla cevap verdi. 'Öyleyse karar uygulanacaktır.'
ikisi bir arada, hasta yatan Türk kurmay başkanını görmeye gittiler. O da Mustafa Kemal'e hak verdi. Ellerinde kalan kuvvetlerin hepsini 200 kilometre kadar kuzeydeki Haleb'e, yani Suriye'nin en uç köşesine gönderecek ve orada toplayarak yeni bir karar alacaklardı. Son emri veren von Sanders oldu, ama artık gerçek komuta Mustafa Kemal'in elindeydi. Kaderin garip bir cilvesi olarak, başlangıçta istediği şey, yani üç ordunun aynı komuta altında toplanması en sonunda gerçekleşmişti ama, ordular hemen hemen yok olduktan sonra. "
başlık yok! burası bom boş!